YERALTI

By ianinprensesi

1.2M 51K 4.5K

Aras Soykan, Kendi karanlığının içinde, kaybolmuş ruhunun son parçasında nefretini, öfkesiyle körükleyerek in... More

Bölüm 1: YERALTI
Bölüm 2: KARANLIK
Bölüm 3: MAHKEME
Bölüm 4: KAFES
Bölüm 5: MOTOSİKLET
Bölüm 6: AĞVA
Bölüm 7: TELEFON
Bölüm 8: ŞİRKET
Bölüm 9: VEDA
Bölüm 10: ATEŞ
Bölüm 12: ANAHTAR
Bölüm 13: PLAN
Bölüm 14: KOKU
Bölüm 15: ZİNCİR
Bölüm 16: BULUŞMA
Bölüm 17: KÛRA
Bölüm 18: AİLE
Bölüm 19: MESAJ
Bölüm 20: PARTİ
Bölüm 21: KAN
Bölüm 22: KAYBOLMUŞ
Bölüm 23: CEVAPLAR
Bölüm 24: TUTSAK
Bölüm 25: DÖVME
Bölüm 26: NEFRET
Geri Döndüm!
Bölüm 27: KORKU
Bölüm 28: ÇİZGİ
Bölüm 29: DOSYA
Bölüm 30: SOĞUK DENİZ ~ FİNAL
İkinci Kitap - Duyuru, Tanıtım ve Kapak

Bölüm 11: SALDIRI

38.2K 1.6K 101
By ianinprensesi


Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!

Şarkı: Nightcore - Dance With the Devil

***


Bölüm 11: SALDIRI

Saliseler; saniyeleri, saniyeler; dakikaları, dakikalar; saatleri kovalamıştı. Uyandığımdan bu yana aynı yerdeydim, altıma kırdığım bacaklarım ve çaprazlamasına yaslandığım için kambur duran sırt kemiklerim başı çekmek üzere tüm kemiklerim uyuşmuş ve bana isyan etmeye başlamıştı.

Gözlerimi kapatarak bacaklarımı sarkıttım, bacaklarımın açılmasıyla birlikte ayaklarımdan dağılan soğuklukla yükselen sıcak bir uyuşukluk bedenimi sarmıştı. Yavaşça odanın içinde adımlamaya başladığımda, merdivenlerden yükselen adım sesleriyle kapıdan uzaklaştım. Birkaç saniye içinde odamın kapısı açılmış ve içeriye Aras girmişti.

Ne olduğunu anlayamadığım bir anda cam kenarına geçerken, tek elini omuzuma koymuş ve "Buradan çıkmalıyız," demişti. Kaşlarım çatılırken, "Neden?" diye sordum. Camdan uzaklaşıp tam karşımda dikildiğinde, "Ölmek mi istersin?" diye sordu. Tek kaşım kalkarken, sorarcasına "Anlamadım?" dedim.

"Birazdan baskına uğrayacağız..." demesine kalmadan Aras'ın üstünde gezinen kırmızı lazere takılmıştı gözüm. Aras ise derin bir nefes verirken, "Birazdanı falan kalmadı geldiler..." diye homurdanarak cebinden telefonunu çıkardı.

"Bizim adamlar ne zaman gelir?" diye sordu, telefonunu kulağına dayar dayamaz. Karşı taraftan hızlı cevaplar gelmişti. Aras düz bir sesle, "Tüm çevreyi sarın, hiçbir it buradan çıkamayacak," dedi.

"Aras... Yüzünde dolanan kırmızı bir lazer var," dediğimde, "Aynısı senin beyninle ensen arasında gidip geliyor," dedi. Gözlerim irileşirken, derin bir nefes alarak arkama dönmeye çalışmıştım ki, kolumdan tutarak beni camın önünden çekip duvarla arasına aldı.

"Şhh, hareket edersen ikimizi de öldürürsün," diye mırıldandı. Bunun üzerine, "Hareket etmezsek de ölmeyecek miyiz?" diye mırıldandığımda, "Ölmekten korkuyor musun?" diye sordu.

"Ölmekten korkmuyorum, ardımda bırakacaklarım için üzülüyorum. Şimdi ne yapacağız?" diye sordum, kırmızı lazer odanın içinde dolanıyordu. Aras sessizce etrafı taradıktan sonra, "Gözlerini kapat," dedi. Ona dik dik bakıp itiraz etmeyi düşünsem de yüzüne çıkan kırmızı lazeri görmek, ona uymam gerektiğini hatırlattı.

Gözlerimi kapattığımda camın kırılma sesiyle birlikte kürek kemiğimden yükselerek, bir acının bedenime yayılması bir olmuştu. Üstüme yüklenen ağırlıkla birlikte acı dolu ve boğuk bir inleme dudaklarımın arasından kaçtı, üstümdeki ağırlık hafifçe kalktı. Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda siyah gözlerindeki muzip ifadeyi ve yukarı kıvrılan dudaklarını gördüm. Kürek kemiğimdeki acı rahatsızca yayılmaya devam ettiğinde yüzümü buruşturdum.

"Altımda inliyorsun," diyen Aras'a bön bön bakmaya başladım. Dirseklerimden destek alıp kendimi onun altından kenara çektiğimde, "Belki de kalorifer, kürek kemiğimi deştiği içindir," diye söylendim. Sol elimi kürek kemiklerimin ortasında dolandırırken bir cam kırılma sesi daha duyuldu ve kapının sert bir tekme darbesiyle açılması saniyeler sonra gerçekleşti.

Kırılan kapının ardında Berk'in sinirle kasılmış bedeni ortaya çıktı. Aras, Berk'i görür görmez emirlerini sıralamaya başlamıştı. "Bodrumu kilitle, Rüya'yı camlardan ve camın görüş açılarından uzak tut. Arka kapıdan garaja geçin ve bizi beklemeden ayrılın buradan. Benim arabanın peşine takılman gereken kavşağı biliyorsun."

Berk, başını onaylarcasına sallayarak hızla kapıdan çekildi. Aras ise kısa bir anlığına camdan dışarıya dikkatle baktı ve bileğimi kavradı. "Dans etmeye hazır ol ufaklık," diyerek bileğimden çektiğinde, beni ayağa kaldırmış ve peşinden sürüklemeye başlamıştı. Ne yapacağımı bilemeyerek Aras'a ayak uydurduğumda, merdivenleri hızla inmiş, salona geçmiştik. Salondaki birkaç cam parçalanmış ve bir koltuk delik deşik olmuştu, yerlerde bir sürü parçalanmış vazo vardı. Saniyeler sonra salonun içinde üç, dört tane kırmızı lazer belirdi ve vurmak için hedef ararcasına evin içinde dolanmaya başladı.

Kalp ritmim hızlanırken Aras'ın sırtında gezinen lazeri söylemek yerine hızla, Aras'ı koltuğun arkasına çekerek –ki bu ilk defa bu kadar kolay olmuştu- lazerin hedefi olmaktan kurtardım. Tek dizinin üstüne çöküp bana döndüğünde ifadesi sertleşmişti. "Şimdi beni iyi dinle..." dedi, cebindeki anahtarı çıkartıp bana uzattı.

Ona boş bir ifadeyle baktığımda, anlamadığımı fark ederek anahtarı avucuma koydu ve elleri elimi kavradı. Gözlerini kısarak kaldığı yerden konuşmaya devam etti, "...Ön kapıdan çıkıyorsun ve arabaya bindiğin anda sürmeye başlıyorsun. Berk tam arkandan gelecek..." gözlerini kısarak koltuğun üstünden etrafa bakındı, gözleri yeniden beni bulduğunda, "...koş dediğimde çıkıyorsun," diyerek ayağa kalktı ve beni koltuğun arkasında bırakarak merdivenlere yöneldi.

Evin içinde dolanan lazerlerin hepsi Aras'a odaklandığında, dehşet içinde Aras'a bakıyordum. "Koş," demesiyle birlikte, dehşetin eteklerinden kurtularak ayağa kalktım ve kapıya doğru koşmaya başladım. Ceviz içi rengi olan, çelik kapıya geldiğimde gözüm kısa süreliğine ellerini ensesine yerleştirmiş duran Aras'a kaydı.

Ne yapıyordu o öyle? Kaşlarım çatılırken onu izlemeye başladığımı fark ettiğinde gözlerini kısarak bana baktı. Bunun anlamını biliyordum, kapıyı açtığımda soğuk hava huzmesi evin içini doldururken, ben de ön kapıda duran Audi A8'e koşar adım ilerledim. İçimde yükselen heyecanla karışık bir korkuyla titreyen ellerimin arasında, sıcaklığını belli eden anahtarlığın otomatiğine basarak, arabanın kapılarının açılmasını sağladım ve sürücü koltuğuna yerleştim. Derin bir nefes alıp, anahtarı kontağa yerleştirdikten sonra ellerimi direksiyonun iki yanına koyarak derin nefesler aldım.

Araba sürmeyi az çok biliyordum, Ekrem ve Tanem'in bana öğretmeye çalıştıkları zamanı zar zor da olsa hatırlayabiliyordum. Bedenim kasılırken sol ayağımı sonuna kadar debriyaja bastım ve derin bir nefes alıp kontağı çevirdikten sonra sağ ayağımla gaza, motor ses değiştirene kadar, baskı uygulamaya başladım.

Ellerim titrerken, gözlerim karşımdaki açık garaj kapısındaydı. Tekrar derin bir nefes aldığımda Tanem'in bana araba sürmeyi öğrettiği günleri zihnimde canlandırdım. Kelimeleri zihnimde yankılanırken, derin bir nefes üfledim ve vitesi kontrol ettikten sonra motora kulak kesildim. Uğultu sesi yavaş yavaş yükselirken ayağımı hafifçe debriyajdan kaldırmaya hazırlanıyordum ki, camlardan yükselen parçalanma sesleri ile iki ayağımı birden pedallardan çekmiştim. Derin bir nefes alırken, son anda kafamı direksiyona çarpmaktan kurtarmıştım. Cam parçalarının dağıldığı tarafa döndüğümde korkum birkaç kademe daha artmıştı.

Hızla kontağı kapatıp, tekrar çevirdikten sonra debriyaja sonuna kadar basıp gazı ayarladım ve motordan gelen sese kulak kesilirken Tanem'in dediği gibi debriyajdan ayağımı çektim. Araba ilerlemeye başladığında rahatlayarak koltuğa iyice yerleştim. Garaj kapısına ilerlerken vitesi ikiye almış ve gaza biraz daha basmıştım, gözüm dikiz aynasına kaydığında yüzünde kar maskesi olan bir adam elindeki tabancayı arabaya doğrultmuştu, bir panik dalgası daha bedenimi ele geçirirken hızla garajdan çıkarak vitesle birlikte hızı da arttırdım.

İlk yol ayrımından Boğaziçi Köprüsünü gösteren tabelanın gösterdiği yola geçerek, hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım. Evden hızla uzaklaşırken, Aras'ı düşünmeden edemiyordum. Onu orada birkaç silahın ucunda bırakıp kaçmıştım, göğsümde terk etmenin bıraktığı bir acıyla frene bastığımda geri dönmek için ilk dönüş yoluna saptım. Ne olursa olsun, insanları ölüme terk eden kişi ben olamazdım.

Geri dönüşün ilk ışıklarına yakalandığımda, sağ tarafımda kalan Boğaziçi Köprüsü içimde başka bir şeyleri harekete geçirmişti. Sahip olduğum her şeyi koruma içgüdüsü içimde yükselirken yeşil ışığın yanmasını beklemeden, geri geri döndüğüm yola girdim ve açık yoldan faydalanarak hızla Boğaziçi Köprüsüne sürmeye başladım.

O Aras Soykan'dı, bir şekilde kurtulmayı başarırdı.

Ellerimin titremesi geçerken, derin bir nefes alıp rahatlayarak omuzlarımı serbest bıraktım ve köprü trafiğine girmeden önce etrafımı kontrol ettim. Birçok araba ve otobüs köprüye girmek için beklerken, içlerinden birisi dikkatimi çekmişti. Siyah Audi A8, şu an altımda olan arabanın aynısı. Sadece plakasının son rakamı farklıydı.

Parmaklarım panikle gerilirken, araba selektör yapmaya başlamıştı. Kalp ritmim hızlanırken, direksiyonu sola kırdım ve köprü trafiğinden ayrılarak Üsküdar yoluna saptım. Ana yoldan ara sokağa hızla geçerken ne yapacağımı bilemiyordum. Berk ve Rüya'nın içinde olduğu araba bu olmalıydı. Ara sokaktan ilk sola saptığımda karşıma çıkan ilkokulun etrafından dönerek girdiğim yola geri döndüm ve Çengelköy yoluna girmeden önce dikiz aynasından arkamı kontrol ettim. Beni takip eden herhangi bir araba olmadığını görünce, kasılan bedenim gevşeyerek koltuğa rahatça yayılmamı sağladı. Vitesi düşürürken sola dönüp Çengelköy yolunda ilerlemeye başladım.

Beykoz'da arabayı bırakır oradan da vapurla Beşiktaş'a geçebilirsem, her şeyden kurtulmuş olurdum. Belki bir süreliğine ama yine de Aras'tan bir parça kurtulmuş olurdum.

Bir anlığına Aras'ı hatırlamamla birlikte arabanın dört bir yanını kaplayan kokusu ağırlaşarak genzime oturdu. Yoğun misk kokusuyla harmanlanmış baharat kokusu yakıcı bir şekilde içime dolarken, dikkatim dağılmıştı. Farlarını söndürmüş siyah bir arabanın önüme kırmasıyla, sıkı sıkıya kavradığım direksiyonu sağ tarafımda kalan duvara çevirmem ve aynı anda arabayı stop ettirmem bir olmuştu. Kalbim delici bir hisle çarpmaya başladığında, önüme gelen saçları omuzumdan geriye atarak hızla kapıları kilitledim ve olacakları bekledim.

Damağımın kuruluğu ve bedenimin hâlâ hastalıktan kurtulmayan sıcaklığı içimi kavururken gözlerimi sürücü kapısına diktim. Arabanın kapısı açıldığında nefesimi tutmuş ve pür dikkat inecek kişiyi beklemeye başlamıştım. Kim olduğunu biliyordum ama yine de içimi saran bu korkuya engel olamıyordum. Berk kapıdan ağır hareketlerle ve kaşları çatık bir şekilde indiğinde yumruklarımı direksiyona geçirerek kendi kendime dövündüm, daha iyisini yapabilirdim.

Yolcu koltuğundan inen Rüya her zamanki tatlı ve yumuşak yüz hatlarını makyajıyla sertleştirmiş, kollarını göğsünde bağlayarak arabaya bakmaya başlamıştı. Berk, sürücü kapısına eğilip camı tıklattığında, hiç direnmeden kapıların kilidini açarak arabadan indim.

Berk ile göz göze geldiğimizde kaşları biraz daha çatılmıştı, "Aras nerede?" sorusunda her tür duyguyu barındırıyordu; korku, öfke, merak... Gözlerimi yere dikerken, "Bilmiyorum, anahtarları verdi ve 'Git' dedi," diye cevapladıktan sonra dudaklarımı birbirine bastırdım ve Berk'in tepkilerini incelmek için yüzüne bakmaya başladım. Sinirle, elini saçına daldırdığında, sert bir tekmeyi tekere indirmişti. Bir adım geri çekilirken, sinirle parıldayan kahverengi gözlerin yeni odağı olmuştum.

"Ve sen de hiç itiraz etmeden kaçtın, öyle değil mi?" diye bağırdığında dişlerimi sıkarak öylece ona baktım, bir anlığına geri dönmeyi düşünmüş olsam da bundan vazgeçmiştim. Aras'ı kurtarmamın bana bir yararı olmazdı.

İradem, duygularımla kısa bir savaşa girip galip geldiğinde, omuzlarımı dikleştirerek Berk'e dik dik bakmaya başladım ve "Beni hiç etmek isteyen adama, yardım mı etmemi bekliyordun?" diye tısladığımda, sinirle dişlerini sıkıp, "Yemin ediyorum katil olacağım!" diyerek sırtını döndü.

Berk'in siniri dolup taşarken Rüya ile göz göze geldim. Gözleri birkaç saniye bende takılı kaldıktan sonra Berk'e döndü ve "Aras'ı bilirsin Berk, o bir şeyler söyler ve sonrasındaysa yapmaktan başka bir şansımız kalmaz," konuşması sakin ve kararlıydı.

Berk söylenmeye başlayacağı sırada, Rüya ondan hızlı davranarak, "Şimdi buradan gidelim, ben Aras'ın arabasını kullanırım. Deniz de benim yanımda olsun," diyerek, arabanın yolcu kapısından ayrılırken Berk ona döndü ve "Neden seninle?" diye sordu.

Rüya, "Çünkü seninle birlikte giderse iki mezar kazmamız gerekecek. Birisi öldürdüğün Deniz için, diğeri ise Deniz'i öldüren senin için," dedi, ardından derin bir nefes aldı ve sürücü kapısından çekilmemi bekledi, ben de Berk ve Rüya arasında mekik dokuyan gözlerimi Rüya'ya odakladım.

Berk'e son kez baktığımda arabasının sürücü kapısını sertçe kapatıp, emniyet kemerine girişmişti. Kendimi yolcu koltuğuna atarak yavaşça kapıyı kapattım ve derin bir nefes alarak sırtımı koltuğa yasladım. Rüya hafifçe boğazını temizleyerek, "Biliyorsun seni onunla yollasaydım sana bir şey yapmazdı," dedi, hemen ardındansa sessizce arabayı çalıştırdı.

"Bundan pek emin değilim," diye mırıldandığımda gözleri beni buldu. Hafifçe gülümsediğinde, "Berk öfkeli olabilir ama pamuk gibi bir kalbe sahiptir. Aras için endişeleniyor sadece," dediğinde, başımı onaylarcasına salladım ve derin bir nefes alarak omuzumu kapıya, başımı da cama yasladım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken istemsizce Aras'ı düşündüm, o evden çıkmadan önce tüm silahların ucunda Aras vardı ve ben arabayı hareket ettirmeye çalıştığım sırada ön camlardan birisi silah sesleriyle birlikte patlayarak etrafa saçılmıştı.

Tüylerim ürperirken kendimi bu düşüncelerden alıkoyamıyordum, merakıma yenik düşerek, "Aras o evden nasıl çıkacak? Ben arabaya bindiğimde, bir adam silahını bana doğrultmuştu," diye sordum Rüya'ya. Sesimi duyduğunda gözlerini yoldan çekip kısa bir an bana baktı ardından tekrar yola döndü ve "O zaman, Aras o evden çoktan çıkmış demektir," dedi.

Kaşlarım kalksa da başka bir soru sormadan tekrar başımı cama yasladım ve arabanın içini saran yoğun misk kokusunu içime çekmeye başladım. Evine baskın yapılan karanlık adamlar, öldürülmedikleri sürece kaçmanın bir yolunu elbet bulurlardı. Hangi karanlık işlerle uğraşan adam, gizli geçitlerle donatmazdı ki evini? Hele ki bu adam Yeraltı'nın veliahdı ise bu imkânsızdı. Aras'ın bodrumundan Yeraltı'na bir geçiş vardı, orayı yok yere Berk'e kilitletmiş olamazdı.

***

Gözlerimi araladığımda, dizlerimin arkasındaki ve sırtımda hissettiğim parmaklardan huzursuzlanarak kıpırdandım ve gözlerimi açmaya çalıştım. Gözümün üstüne bir karanlık çöktüğünde, "Uyumaya devam et," diye mırıldandı bir ses.

İlk başta ne olduğunu idrak edemesem de zihnimdeki domino taşları doğrulurken, Aras'ın sırtımda gerilen parmaklarını hissetmiştim, öfkesini hissedebiliyordum. Aklımda biriken soruları daha sonra sorabileceğim için sessiz kalmaya devam ettim. Aras'ın her zamanki 'sakin' haliyle baş edemiyorken, her zamankinden daha da 'sakin' olan haliyle hiçbir şekilde baş edemezdim.

Yarım araladığım gözlerimi kapatıp, aşağıya sarkan kolumu kucağıma çekerken başımı biraz daha Aras'ın göğsüne yasladım. Kalp ritmi kulağıma çarparken, hızlanan kalbime engel olamıyordum. Derin nefesler almaya başladığımda, aralanan kapının sesi kulaklarıma ilişmiş ve parlak bir ışık gözkapaklarıma vurmuştu.

Aras'ın her adımında gıcırdayan parkelere odaklandım ve sırtımda hissettiğim yumuşaklıkla vakit kaybetmeden sol omuzumun üstüne dönerek gözlerimi sıkı sıkıya kapattım. Ardından dizlerimi kendime çekerek kollarımı etrafına sardım.

"Aras Bey görmeyeli baya nazikleşmişsiniz," diye söylenen Berk'in sesindeki o garip tınıyı yok sayarak onları dinlemeye başladım. "İçindekileri söyle de kurtul Berk, lafı dolandırmanı sevmiyorum," derken Aras'ın sesi buz gibiydi.

"İşler planladığımız gibi gitmiyor, hem neden sadece onun kaçmasını sağladın? Bugün saldıranlar da kimdi?" diye söylendi Berk sinirle, ellerini bacaklarına vurmuş ve gıcırdayan parkelerin üstünde sert adımlarla yürümeye başlamıştı.

"Sakin olur musunuz? Kavga etmeyin. Bugün saldırıya biz uğradık, kim olduklarını ve ne istediklerini öğrenmeliyiz," Rüya'nın sesi odaya derin bir sessizlik katarken ben de bunu düşündüm. Gözlerimi aralayıp sırtımı dikleştirdim ve burun buruna dikilen Aras ve Berk'e ardından kalçasını koltuğa yaslayarak kollarını birbirine bağlamış olan Rüya'ya baktım. Rüya, gözlerini Aras ve Berk'ten ayırdıktan sonra bana döndü ve "İyi misin uyuyorken bir şeyler mırıldanıyordun?" diye sordu.

Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken omuz silktim ve gözlerimi Aras'a çevirdim. Berk'le birbirlerine sert bakışlar atmayı sürdürüyorlardı. Sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca birbirlerine baktıktan sonra Berk, Aras'a omuz atarak yanıma oturdu ve dirseklerini dizlerine yaslayarak, "Evet, yeni plan nedir?" diye sordu. Rüya yaslandığı yerden doğrularak Berk'in karşısına geldi ve Aras'ın yanında durdu.

"Evden en son sen çıktın Aras, kim olduklarını biliyor musun?" diye soru Rüya ve Aras'a baktı. Aras'ın yüzüne sert bir ifade ev sahipliği yapıyorken, gözleriyse evin parkelerindeydi. Başını iki yana sallarken, derin bir nefesi dışarı vererek başını kaldırdı ve boş bir ifadeyle, "Kim olduklarını öğrendiğimde, evimde kırdıkları her bir vazo için canlarını çok fena yakacağım," diyerek ellerini birbirine sürttü ve bulunduğumuz odadan çıkarak başka bir odaya geçti.

"Yenilerini yaptırsın, neden bu kadar sinirli?" diye mırıldandığımda, Berk gözlerini irileştirerek bana baktı ardından başını iki yana sallayarak o da aynı kapıdan başka bir odaya geçti. Kaşlarım kalkık bir şekilde onları izlerken omuz silkip sırt üstü uzandım ve tavanı izlemeye başladım.

Yanı başımda dikilen Rüya'ya dönüp, "Neredeyiz biz?" diye sordum.

Rüya derin bir nefes alırken, "Aras'ın yazlığındayız, ayrıca vazolara dikkat et çünkü o vazoları yapan kişi, artık hayatta değil..." dediğinde kaşlarını manalı bir şekilde kaldırarak o da odadan ayrıldı ve en sonunda yalnız kaldım.

Evdeyken, parçalanmış vazoları gördüğünde çenesi kasılmıştı ve biraz önce bunu yapanları pişman edeceğini söylerken gözlerindeki öfke, ondan ayrılıp somut bir varlığa dönüşmüş gibiydi. Acaba vazoları yapan ve ölen kişi kimdi? Annesi olabilir miydi? Derin bir nefes alarak koltuğun üstünde doğruldum ve kollarımı geriye atarak sırtımı dikleştirdim. Gözlerim odanın içini tararken, nasıl bir yerde olduğumu anlamaya çalışıyordum. Amerikan mutfaklı bir salona benziyordu, iç tasarımı komple ahşaptı.

Muhtemelen yazlığın salonundaydım. Salonun içinde iki cam vardı, camlar genişti ve pervazlarında oturulacak kadar mesafe vardı. Camlarda perde olmadığından ay ışığı odanın içini doldurmuştu.

Yıldızların parıltısı beni kendine çekerken, koltuktan kalkarak en yakınımdaki cama yaklaştım ve pervazına oturarak dizlerimi kendime çekip, kollarımı dizlerime sardım. Başımı cama yaslarken, etrafı izlemeye koyulmuştum. Denize oldukça yakındık, yürüme mesafemizdeydi ve bulunduğum yerden kumsalı görebiliyordum tek tük şemsiyeler kumlara çakılı bırakılmıştı. Denizin etrafını çevreleyen ağaçları da ay ışığı sayesinde seçebiliyordum. Büyük çam ağaçları ya da o tür ağaçlar göğe yükselirken huzurla içimi çektim, güzel bir yere benziyordu burası.

Sessiz, sakin ve insanlıktan fazlasıyla uzaktı. Etraftaki evlerin çoğu boş gözüküyordu ki yakın çevremizde en fazla beş altı tane ev sayabilmiştim. Hepsi de aynı dış cepheye sahipti. Hafifçe gülümseyerek arkamı döndüğümde gözüm kapıya takılmıştı. Aras'a teşekkür etmeli miydim? Bu düşünceyle, yüzümü buruşturarak başımı iki yana salladım ve ona teşekkür etmeyi zihnimden uzaklaştırdım. Bugün beni kurtarmış sayılıyor olsa bile, Aras çok agresif, etrafı yakıp yıkan bir insandı. Onun bu öfkesini düşündükçe, birkaç gün önceki yeşil gözlü adam aklıma geliyordu. Gözlerindeki öfke ve gerilmiş dudaklarında kim bilir kaç küfür saklamıştı, Aras'tan nefret ettiği bakışlarından bile okunabiliyordu.

Bu düşünceyle birlikte vücudum şok etkisiyle sarsılmıştı. O adamın yeşil gözlerindeki nefret, Aras'a saldırabilecek kadar büyük müydü? Düşüncemin beni yönlendirmesine izin vererek, hızlı adımlarla kapıya yöneldiğimde sessizliği bozmamak adına uğraşıyordum. Kapıyı hafif gıcırtısıyla araladıktan sonra koridora çıktım. Üç kapı vardı, birisi banyo diğer ikisi de oda olmalıydı. En yakındaki kapıyı sessizce araladığımda Rüya ve Berk'i uyurken buldum. Odada iki tekli yatak ve küçük bir gömme dolap vardı.

Kapıyı sessizce kapatıp diğer odaya ilerledim, salondaki camla aynı yöne bakıyordu ve büyük ihtimal Aras da bu odadaydı. Kapıyı hafifçe araladığımda onu görmüştüm. Tek omuzu cam pervazına yaslanmış duruyordu.

Derin bir nefes alarak, onu izlemeye başladığımda gözlerim ensesinden beline doğru inmişti. İlk bakışta yüzücü hissi uyandırıyordu çünkü Ulaş uzun zaman boyunca yüzme kurslarına gitmişti ve her ergen gibi üstünde bir şey olmadan etrafta dolaştığı için sırtının aldığı şekli çok iyi biliyordum. Aras'ı incelemeye devam ederken, cam pervazındaki şişeyi fark etmiştim. Sol eliyle şişenin ince kısmını kavramış, odasının kapısını araladığımı fark etmeksizin dışarı bakıyordu ya da fark etmesine rağmen şimdilik bir tepki vermiyordu.

"Beni izlemeyi bitirebildin mi?" diye mırıldanmasıyla birlikte yerimde kıpırdanarak içime çektiğim derin nefesi yavaşça verdim. Dalga geçercesine, "Seni izlemiyordum ya... Cama bakıyordum, yani manzara çok güzel," diye mırıldandım.

Bana döndüğünde dudakları yukarı kıvrılmıştı, yüzü beklediğimin aksine kederli değildi, "Aynı manzara salondan da gözüküyor ama o manzara bu manzarayla aynı mı bilemem," derken tekrar sırtını dönmüş ve sırt kaslarını sanki belli değilmiş gibi gererek, belli belirsiz güldü. Hafifçe gülümserken, birden aklıma gelenlerle birlikte dişlerimi sıktım ve "Sadece teşekkür etmek istedim," dedim.

Hızla bana döndüğünde, üstüme yürümeye başlamıştı. Hızlı adımlarla bana yaklaşırken, gözlerimi doğrudan gözlerine diktim. "Bana teşekkür etme," diye mırıldandığında, burun buruna gelmiştik. Gözlerimi kısarak bir şeyler söyleme hazırlandığımda, "Git ve uyu, yarın başlıyoruz," dedi.

Kaşlarım otomatik olarak çatılırken, "Neye başlıyoruz?" diye sordum.

"Evime saldıranları bulacağız," dedi. Aras'ın sesindeki öfke usul usul bana yaklaşırken, "Aslında bunun hakkında bir tahminim var," diye mırıldandım. Bu sefer kaşları çatılan o olmuştu, birkaç saniye şaşkınlıkla baktığında, içimde garip bir gurur belirmişti.

"Tahminini duymak isterim," dediğinde sesi ölümcül bir soğuklukla yükselmiş ve tenimin açıkta kalan kısımlarına sürtünüp yok olmuştu. Şaşkın bakışları yavaş yavaş sertleşirken, boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım. "Ağva'ya gittiğimizde... Birini yumruklamıştın, yeşil gözlü ve acayip ince dudakları olan bir adamdı. Küçük ama güzel bir burnu vardı ve sanırım sen o burnu kırdın, o olabilir mi? Yani sen beni evden sürüklerken arkamızdan gerçekten de çok kötü bakıyordu," dediğimde, kaşlarını kaldırdı ama bu sefer yüzünde herhangi bir ifade yoktu.

"Herkesi böyle ayrıntıyla inceler misin?" diye sordu, tahminimi kulak ardı edip, apayrı bir konuya takılmıştı. Tek kaşımı kaldırıp, "Genellikle," diye mırıldandım.

"Neden?" diye sorduğunda, sorusuna göz devirmemek için alt dudağımı dişledim ve "Fazla kitap okuyorum, bu yüzden de insanları incelemek hoşuma gidiyor. Bazen dışarıda gördüğüm insanları, okuduğum kitaplardaki karakterlerle eşleştirebiliyorum," diyerek sırtımı kapı pervazına yasladım ve onu incelemeye başladım.

Fiziğine oldukça önem vermiş olmalıydı büyük ihtimalle hâlâ vücudu üzerinde çalışıyordu çünkü bu şekilli adonisleri, adaleli kolları ve belirgin göğüs kaslarını bu kadar geliştirdikten sonra bırakarak o kasların hızla yağa dönüşmesine izin verecek kadar yaşlanmamıştı. Gözlerim ağır hareketlerle boynuna kadar çıktığında çenesinin gerildiği fark ettim, hızla yüzüne baktığımda yüzündeki sırıtışı zihnimin derinliklerine işlerken, "Sanırım beni de zihnine kaydetmek için inceledin?" diye sorarcasına mırıldandığında, omuz silkerek sorusunu cevapsız bıraktım.

"Yeşil gözlü, burnu güzel adam demiştim ya... Ben ondan şüpheleniyorum Aras. Hem üstünden çok uzun zaman da geçmedi," dediğimde, yüzündeki sırıtışı yok olurken kaşları çatıldı. Bakışları da ifadesi gibi sertleşirken, sırtımı yasladığım pervazdan doğrularak elimi kapı koluna koydum ve soğuk sesinden yükselecek kelimeleri bekledim.

"Seni, onun güzel burnundan mahrum bıraktığım için üzgünüm," dedi ardından sol eliyle tuttuğu şişeyi kafasına dikerek kenara attı, yerden yükselen cam tıngırtısına aldırış etmeden Aras'a bakmayı sürdürdüm. Bir adım öne çıktığında, "Bir daha o burnu toparlayabilir mi bilemem," dedi, adımlarını üstüme atmayı sürdürürken. Kapıyı açıp hızla kaçmak istesem de durmaya devam ettim, aramızdaki mesafe kapandığında, "Ama onun bana saldırması imkânsız, ne kadar istese de yapamaz," dedi.

Kelimeleri, kesin ve netti. İnkâr istemeyen türdendi, istemsizce kaşlarım çatıldığında, "Neden yapamasın ki? Biri benim burnumu kırsa ve elime bir silah geçse ilk işim burnumu kıran kişiyi vurmak olur," dedim.

Başını hafifçe yana yatırarak gözlerini gözlerime diktiğinde, "Deneyelim mi?" dedi ve sağ elini hafifçe havaya kaldırırken gülümsedi. Gözlerim yumruğu ve gülümseyişi arasında mekik dokurken kaşlarımı kaldırdım ve "Güzel bir deneyim olurdu ama kalsın, burnumu seviyorum ve iyi geceler, tahminimi söylediğime göre artık gitsem iyi olur," diyerek kapıyı geçebileceğim kadar araladım ve son kez Aras'a baktıktan sonra kapının kenarından çekildim.

Vücudu bana yaklaştıkça, odanın içindeki sıcaklık seviyesi artıyor ve denemek istediği 'burun kırma' eğlencesi, içime panik duygusunu yayıyordu.

Kapı aralığından sıyrılarak geçtiğimde arkamdan kapıyı kapattım ve derin bir nefes aldım. Aras'a karşı nasıl davranmam gerektiğini bir türlü oturtamamıştım. Dengesizliği, beni de ona karşı dengesizleştiriyordu. İçime çektiğim nefesi yavaşça verirken, adımlarımı sessiz tutmaya çalışarak salona geçtim ve koltuğa kendimi bırakarak sağ omuzumun üstünden cama bakmaya başladım.

Gece eteklerini bir örtü misali göğe sermiş ve karanlığını bize sunmuştu, yıldızlar ise ayın çevresine yayılmış, olabildiğince karanlığı aydınlatmaya çalışıyordu. Koltuğun üstünde kayarak sırtımı duvara yasladım ve gökyüzünü incelemeye devam ettim, yıldızlara bakarken istemsizce babamı düşündüm. Her kavgamızdan sonra tuvalete kaçardım, evin sessizleştiğini hissettiğim anda ise odama çekilir ve elime geçen ilk kitabı alarak tekli koltuğumu camın önüne çekerdim. Rahat bir şekilde bacaklarımı camın pervazına yerleştirdikten sonra bir yandan gökyüzünü inceler diğer yandan da kitap okurdum. Genellikle gözüm kitapta olurdu fakat sıkıldığım ilk anda gökyüzüne bakarak hayaller kurmaya başlardım.

Hayallerim hep kaza anımdan başlardı, o kazayı hiç yapmadığımı, hastanede o acıları hiç çekmediğimi hayal ederdim ve annemin Yeraltı'na hiç inmediğini, Ulaş'ı kolları arasına aldığında ikisini çok kıskandığımı düşleyip dururdum... Özellikle de babamla hiç kavga etmediğimi, tıpkı ilk zamanlardaki gibi her şeyimi rahatlıkla paylaşabildiğim babam olduğunu hayal ederdim.

Şimdiyse bu hayallerimin, gerçekleşme umudu içimde büyüyordu çünkü babam hiç değişmemiş sadece içine gömmüştü bazı şeyleri, benim gibi... Ben nasıl annemin yokluğunu içime gömüp babama tutunduysam, aynı şekilde babam da bize tutunmuştu en büyük acılarını içine gömerek...


~~

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve yorumlarınızı buraya bırakabilirsiniz!

Bana ulaşmak için:

Instagram: semihaakaya

Twitter: semihaakaya

Tekrar görüşmek üzere! Sizleri seviyorum, beklediğiniz için hepinize teşekkürler...

Continue Reading

You'll Also Like

ESİR By Gizem Aslan

General Fiction

9.6M 472K 69
"Öldürün o zaman." Duyduğum sert ve soğuk sesle irkildim. Sanki normal bir şeymiş söylüyormuş gibi bir çırpıda söylemişti. Bunların bana yardım etmel...
106K 9.3K 21
Ailesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.
72.7K 6.1K 41
Azrail' in insan oluşunu anlatan mürekkep, kararırken aşkı mırıldanıyor... Kapak tasarımı; İrkeladeyna
2.1M 81.1K 23
Siz hiç sevgilinizden bir mesaj, e-posta ya da daha kötüsü bir post-it ile ayrıldınız mı? Ben az önce yaptım! Üstelik üstümdeki giysiye rağmen. Ne mi...