ALAZ (KİTAP OLDU)

By kaantheyazar

27.8K 2.6K 1.5K

KAR SERÇESİ SERİSİ I • ALAZ - MÜPTELA YAYINLARI aracılığı ile raflarda yerini aldı. . Son 3 bölümü yüklü deği... More

1.Bölüm - Kırık Ayna
2.Bölüm - İntikam
Kesit: Ruh, İblisler ve Melekler
3.Bölüm - Her Şeyden Kaçmak
- Instagram -
Kesit: Ölüm Aldı Canımı
4.Bölüm - Acılarım İçin Yara Bandı
Kesit: Kesik İzleri
5.Bölüm - Cam Fanus
- KARAKTERLER -
Kesit: Karserçesi
"senin için genceciğim"
6.Bölüm - Yalanlar
Kesit: Tek nefeste sönüveriyor.
7.Bölüm - Tanrı Beni Azgın Alevlerinde Cayır Cayır Yaksın
Kesit: Bırak Gideyim
8.Bölüm - Ben Sana Sarhoşum
Kesit: Baba Yarası
Kesit: Ruhum Ruhunu Arıyor.
ÇÖL MASALI
10.Bölüm - Kendimden Geçiriyor Beni
Kesit: Sal Şeytanları
Duyuru! - İsim Değişikliği
11.Bölüm - Yok Etsin Ötekinin Zehrini
12. BÖLÜM - ZİHNİME HOŞ GELDİN NİNİBE
ALAZ KİTAP OLUYOR 🍷
13. BÖLÜM
ALAZ - ÖN SİPARİŞ VE KAPAK
EFŞAN • KİTAP OLUYOR!
İKİNCİ KİTAP KAPAK VE ÖN SATIŞ

9.Bölüm - Yıldızlardan Düşen Melek

509 83 7
By kaantheyazar

Öncelikle Merhaba

Bu bölümde sizden çok fazla satır arası yorum bekliyorum. Ve lütfen iki saniye ayırıp oy vermeyi unutmayın. Bakıyorum bölümü okuyan 100-200, oy veren 10-15 kişi oluyor. Emek için sizden sadece bunun istiyorum. Hepinize keyifli okumalar.

...

"song : Bende Kalsın - Pınar Süer"

Bir zamanlar gökteki amansız yıldızlarda oturan ölümsüz bir melek varmış.

Yeşil gözleri ışıldar, beyaz saçları dalgalanırmış. En parlak yıldız tahtında oturur öylece yeryüzünü izler ve dinler, insanların aşk dediği duyguyu hep merak edermiş.

Yine karanlığın gök kubbeye serildiği bir vakit, yıldızlarda otururken meleğin dikkatini ölümlü bir erkek çekmiş. Toprak rengi saçları, kederle göğe bakan, gün batımında oluşan halelere sahip bal rengi gözleri varmış.

Bu ölümlü erkek her gece yıldızlara bakıyor onlarla konuşuyor ve dilekler fısıldıyormuş.

Melek onun da diğer sıradan ölümlüler gibi kayan yıldızlara dilekler bağladığını düşünmüş. Ama gerçek öyle değilmiş. Ölümlünün hayatı dileklere pamuk ipliği ile bağlıymış. O yıldızlara yaralarını anlatıyormuş. Çünkü başka dinleyeni yokmuş.

Ölümlünün yıldızlara anlattıkları, acıları... Meleği öyle derin bir kedere sürüklemiş ki tanrının ona o hissi tatmaması için vermediği yüreği sızlamış. O ölümlüde bir ilki yaşamış melek. Ve ona aşık olmuş.

Ölümlü kederli bal rengi gözlerini ne zaman gece göğüne dikse, melek onun için parlamış. Ölümlü anlatmış, melek dinlemiş gökten.

Ama bir zaman soğuk bir gecede, ölümlü göğe bakarken ve melek onu dinlerken Tanrı'dan ölüm dilemiş.

Bir intihar...

Ve ölümlünün bu dileği meleğin en büyük hatasına sebep olmuş.

Bir hışım Tanrı katına, onun huzuruna uçmuş. Secdelere kapanmış.

"Ey Tanrım, yalvarıyorum buna engel ol."

Tanrı'nın sesi tüm katı sarsmış,

"Bedeli biliyorsun, ilk düşen."

Melek o zaman anlamış.

Kardeşleri ona engel olamadan can hıraş sırtındaki kanatlarını yolmuş.

Bir çığlık arşı doldurmuş.

O vakit düşmüş gökten Melek.

Yüreğini çalan, kederli ölümlüyü bulmuş.

Son kez...

Gözlerini arşa dikmiş ve son kez fısıldamış;

"Ey tanrım: Aşk için atan bu yürekleri neden yarattın? Cezası buysa gireceğim, zarif ateşlerin sardığı cehennem yansın."

...

ALAZ

Yeşilleri ile bana baktı, "Ben sana sarhoşum." dediğinde içimde kökünden sökülen duyguların tarifini yapmam imkansızdı. Ruhumu da ona teslim ediyordum sanki.

Kelimeler dudaklarımdan dökülemedi. Yanaklarım da ki bu acı, akan gözyaşlarımın kesik izleri miydi?

"Bana bak Alaz, ilk günlerinde seni izledim sürekli. Şuramda hissettim." dedi elini göğsüne bastırarak.

"Yaralı olduğunu, ruhunun kararmış olduğunu hissettim. Nefretten değil, kötülükten değil Alaz. Ruhun acıdan, yalnızlıktan kararmış. O dakika hissettim ruhunun, ruhumu okşadığını. Senin o kendini diri diri gömdüğün yalnızlık çukurundan çekip çıkartmam gerektiğini, sana merhem olmayı o dakika anladım. Bana öyle bakma Alaz, seni ilk gördüğümde dağıldım ben. Seni ilk gördüğümde anladım senin için uğraşmam gerektiğini." Bana baktı, o dakika cenazem kalktı. Gözlerini gözlerime gömdü. Hıçkırdı, hıçkırdık. Yine koyuverdim kendimi ama bu sefer yalnız değildim. Bu sefer beni kanatları altına almış beyaz meleğim vardı.

Kendi göz yaşları yanaklarından boynuna süzülürken, titrek parmakları ile kanlı gözlerime uzandı ve gözyaşlarımı sildi. "Artık yalnız değilsin, artık yükün ağır değil. Benimle paylaş her şeyi. Bu duyguları daha önce hiç yaşamadım Alaz. Sen ilkimsin, senle tadıyorum bu duyguları. Eğer aşksa bu, sende yaşıyorum. Erit buzlarını, yık duvarlarını. Ruhunu karartan iblislerini içinde yanan cehennemde yak, oraya göm onları."

Nurbanu. Benim için gözyaşı döken, benim yerine kendi ruhunu asan kadın. Çabalamadım, konuşmadım. Sadece gözlerinin içine baktım. Ben çoktan bitmiştim. Ben çoktan kül olmuştum.

İblislerim çoktan içimdeki cehennemde kendi kardeşleri tarafından işkence görüyordu.

Yaşadığım travma, buz tutan tüm duygularım, duvarlarım. Çok eskiydi, ellerini ellerimin arasına aldım.

"Benden hissetmeyi unuttuğum duyguları, tövbe ettiğim hisleri sana karşı bu kadar kolay beslememi bekleme. Kendime sözüm geçmez biliyorum. Ama sana ölüyorum beyaz meleğim... Gözyaşlarım içimdeki ateşi harlıyor. Bana şafaklar sökmüyor. Kaç intihar mektubu yazdım, kaç ölüm şekli düşündüm bilmiyorsun. Bana bunları yapan geçmişim, geçmişimdekiler.

Tanrı beni affetmez biliyorum. Ama onlardan zamanı gelince o yerde, hepsinden hesap soracağım. Beni daha küçük bir çocukken, bırakıp giderken bu içimdeki cehennemi yarattığı için annemden.O cehenneme, o iblisleri saldığı için babamdan. Ve beni kendi cennetine alıp daha sonra o cenneti başıma yıkan Bengü'den." Nurbanu hiç kıpırdamadan beni dinliyordu. Bengü'yü de sormadı.

"Baksana bana. Ruhuma. Senin bende gördüğün kendi cennetinin yansıması. Bana neler yaptıklarını görsene. İblisler hala içimde. Hala göğüs kafesimde prangalara vurulmuş ruhumun acı çığlıklarını duysana. Ben her gece duyuyorum. Her gece kan çanağı gözlerle şafağı bekliyorum. Her şafak boğazım düğümlü doğan güneşi izliyorum. Seni bile bile kendi cehennemime almak istemiyorum ama yanmaya hazırsan buyur gir."

"Alaz. Ben hazırım, senin için senin ateşlerinde yanmaya hazırım. Senin için içimdeki cenneti yıkmaya hazırım. Sen buna değersin, ruhun buna değer. Kalbini bulup yerine koymam gerek."

Benim için cennetten vazgeçen bir melek.

O an nefesim kesildi. Ellerim titredi, bunu fark etti. Uzanıp bana sarıldı. O şekilde suyun altında dakikalar geçti. Tek kelime etmedik. O şekilde sımsıkı sarıldık. O benim için, ben onun için. Sadece biz vardık.

Her şeyin canı cehennemeydi. Hayatımda o vardı. Ne cennet ne cehennem ne de iblislerim onu benden alabilirdi. Kokusunu içime çektim ve nefesimi tuttum. İçime sindirdim. Ruhumun çığlıkları kesildi. Cehennem çöktü. İblisler boğuldu. Ve ruhumun çatlayan kalbinden çok küçük bir ışık süzüldü. Sevgi.

Ve bir daha asla karanlıkta kalmadım, bir daha asla ateşlerde yanmadım. Bir melek kanatları altına almıştı beni.

Hıçkırıklarım boğazıma düğümlenirken, göklerdeki tanrıya onu bana verdiği için şükrettim.

...

Sabah 07.00

Kafamın içinde zonklayan sese karşı gözlerimi açtım. Daha önce duymadığım bir alarm sesiydi. Ve şu an yanımda yatan bedenin sıcaklığını da daha önce hissetmemiştim. Baş ağrısından gözlerim kör olacaktı galiba. Alarm durmadan ötüyordu. Bağ ağrısına aldırış etmeden kısık gözlerle etrafa bakmaya çalıştım. Alarm sesi yanımdaki bedenin telefonundan geliyordu.

Nurbanu başını kaldırmadan tek eliyle gece yere bıraktığı telefonuna uzandı. Alarmı kapatıp bedenini bana doğru yaklaştırdı. Şaşkın bakışlarımı üzerine diktim.

Gri saçları dağılmıştı, rimeli akıp yanaklarında iki siyah şerit oluşmasına sebep olmuştu. Bu haliyle... Tanrım.

Şu an şaşkın bakışlara bir de şehvetli piç bakışı eklersek.

Tabi ki içimde büyüyen şaşkınlık artarken bunları düşünmem saçmaydı. Nurbanu gece benimle mi uyumuştu? Bu kadarı başlangıç için biraz fazlaydı ama itiraz da etmiyordum.

Dün gece ile ilgili hatırladığım tek şey yumrukların havada uçuştuğuydu. Kaşıma sert bir yumruk aldığımı hatırlıyorum. Hatta görüşümdeki bulanıklığın sebebi şu an kaşımda olan sargı beziydi. Parmaklarım sargı bezini bulduğunda tısladım.

Nurbanu gözlerini aralayıp, yeşilleri ile gayet sakin bir şekilde bana baktı. Hatta huzurlu görünüyordu. Hatta üzerinde benim pijama altım ve tişörtüm vardı.

"Günaydın, koca bebek!"

"Koca bebek?"

Esneyerek başını yastıktan kaldırıp, yatak başlığına yaslandı. "Dün gece seni kulüpten sarhoş halde eve tek başıma getirdim. Ve sen yol boyunca sızlandın."

"Ben hiçbir şey hatırlamıyorum." gerçekten öyleydi. Bu güzel melek beni eve getirmişti demek.

"Hatırlamazsın tabi çünkü sen, Benan ve Baran deli gibi içip kafayı buldunuz. Ve..."

"Ve..."

"Ve sen Kardelen'in babası ile kavga ettin."

Dün gecenin görüntüleri zihnime sızmaya başlıyordu, karanlıkta bir adam Kardelen'in kolundan tutmuş canını yakıyordu. Adama yumruk attığımı sonra adamın da bana yumruk attığını hatırlıyorum. Ve tuvalette kaşıma sargı bezi sarıldığını. Ve "...dik dur Kardelen!"

"Ha evet hatırladım şimdi." Dedim başımı ellerimin arasına alarak. Gözlerimi kapatıp başımı yastığa bastırdım. Çok kötü ağrıyordu.

"İyi misin?" dedi ellerini ellerimin üzerine koyarak. "Sen bir soğuk duş al. Bende kahvaltı hazırlayayım. Sonra ilaç alırsın. Kahvaltı da her şeyi anlatırım."

Yataktan zor bela kalkıp, banyoya girdim. O sırada Nurbanu kahvaltı hazırlamaya girişmişti.

Duşun altına girip suyu açtım, soğuk su bedenime dokunduğu anda titresem de hızlanan kan dolaşımım soğuğa alışmamı sağladı. Daha kaç gün önce burada dizlerimin üzerine çökmüş yenik ve yalnızken şimdi hayatım yeniden başlıyordu. Artık yolda yalnız değildim. Yorulunca dinleneceğim bir hancı, kanatlarını üzerime örten bir melek vardı.

Soğuk su tüm hücrelerime nüfuz ederken kendime gelmemi sağlamıştı. Birkaç dakika daha altında kalıp suyu kapattım. Guruldayan miğdeme karşın, burnuma mis gibi yumurta kokusu geliyordu. Kurulandıktan sonra, üzerimi giyinip banyodan çıktım.

Nurbanu iştah kabartan bir masa kurmuştu. Hamarat olduğunu bilmiyordum. "Mm, harika görünüyor. Dün geceden sonra baya acıktım."

Sandalyeyi çekip oturduğum sırada, Nurbanu çayları katıyordu. "Afiyet olsun." Dedi. Çaydanlığı bırakıp karşıma oturdu.

"Hadi başla o zaman." Dediğinde kaşara ve salama saldırdım. Bizimkiler olmadığı için şükrettim, yoksa Beyhan ve Baran'ın iğrenç kaşar esprilerine maruz kalacaktım.

"Beyhanlarla konuştum, okula geçeceğiz bugün. Derslerimiz var."

"Evet gidelim."

Çatalını bir domates dilimine saplayıp ağzına atarken bakışları arkama takıldı. Kitaplığımı süzüyordu.

Domatesini çiğneyip konuştu, "Kitaplığın çok güzelmiş bu arada. Okulda seni ne zaman bir köşede elinde kitapla görsem üzülürdüm hep."

"Neden?" dedim sorgulayan bakışlarla.

"Çünkü," dedi çayından bir yudum alarak ve yeşillerini elalarıma dikerek. "Çünkü sen sürekli okuyordun, bu da senin bir şeylerden kaçtığını, o şeylerden kitaplardaki dünyalara sığındığını gösteriyordu. Nereden biliyorum... çünkü bende hep başka dünyalara sığınmak için kitap okurum.

Aşık olduğum karakterler olurdu, yerine geçmek istediğim kahramanlar ve en çokta keşke evim orası olsa dediğim dünyalar. Hepsi birbirinden güzel, hepsi bambaşka evrenlerde gezmek dünya da tada bileceğin en güzel duygu bence. Ve bu sebeple o üzüntüm yerini mutluluğa bıraktı."

Vay be. Bu kız neydi böyle. Sanki aynadaki yansımamı görmüştüm. Kitap okuyor ve başka dünyalarda gezmeyi seviyordu. En şaşırdığım ve hala inanamadığım şey ise şu an benim evimde oturmuş karşımda çay içiyordu. Buna alışmam birazcık zaman alacaktı.

Bende ona katıldım, "Kesinlikle öyle. Kitaptaki her kahramanda kendini buluyorsun. Yalnız olduğumda yanımda onlar oluyor. Hatta arada yanıma oturup benimle konuştukları bile oluyor. Onlar sayesinde güç buluyorum bazen. Hayat için beni motive ediyorlar." Şizofren değildim, eğer onları çokça hissediyorsam yanıma uğruyorlardı..

Gözlerinin içi parıldadı. Yeşilleri okyanusa dönüşmüştü.

"Eh, o zaman bana içinde kaybolmayı en sevdiğin evreni ver. Senin gezdiğin yerlerde bende dolaşmak istiyorum. Ve en sevdiğin arkadaşların ile tanışmak."

O an ona bakışlarım tarif edilemezdi. Karşımda beni anlayan, benim gibi düşünen ruhumun ikizi duruyordu.

Boşalan çay bardağını doldurması için ona uzattım ve sandalyeden kalkıp kitaplığın önüne yürüdüm. Benim önerdiğim ve onun ilk adım atacağı dünya kesinlikle Prythian 'ın periler diyarı, ilk tanışacağı harika karakter kendisine benzeyen Feyre olmalıydı. Ve sonra aşk için, özgürlük için daha iyi bir dünya için verdiği mücadeleyi okumalıydı. En üst rafa koyduğum kitaba uzandım.

Seriyi her okuduğumda deliriyor. Her detayında çıldırıyordum. Ve onun okuyacak olması harika bir duyguydu. Kitabı alıp, masaya tekrar oturdum.

Ona uzattım, "Al. En çok görmeni istediğim evren bu kitapta. En harika karakterler ve olaylarda aynı şekilde."

Kitabı eline alıp, arka kapak yazısını okumaya başladı.

"Feyre Archeron ve periler diyarı demek."

Kafasını kitaptan kaldırıp bana baktı. Ben ise hala leyla gibi sırıtarak ona bakıyordum. "Bu bebeğe gözüm gibi bakacağım merak etme." Dediğinde içim rahatladı.

"Bakmazsan beni yaralarsın. Ayrıca kitabı hemen okursan ikinci kitabını vereceğim sana ve sonra üçüncüyü. Sonra ise seninle yıldızların altında hayaller kuracağız."

Anlama veremeyen bakışlarını üzerime dikti.

"Seriyi bitir, ne dediğimi anlayacaksın." dedim.

Kitabın her sayfasına post-it yapıştırmıştım, o yerlerde beni bulacağından emindim.

Kitabı masaya bıraktı ve kahvaltıya devam ettik.

...

Beyhan

Benan sabah ayıldığı dakikadan beri kafamı ütülüyordu.

"Ya kızım söylesene ne oldu dün gece?" dediğinde sadece omzumu silktim. Okula gideceğimiz için saçıma maşa yapıyordum. "Ben mi dedim sana iç iç ayyaş ol diye. Her şeyi kaçırdın. O an anlatılmaz yaşanırdı Benan. Kardelen, Banu ve Alaz ile yaşadığımız o an... Bunu sana tarif edemem." Dedim yüzüme dingin bir ifade yerleştirerek.

"Demek öyle Beyhan Hanım. Yazıklar olsun sana, bir de ikiziz. Ben sana her şeyi anlatıyorum oysa bir olay yaşandığında."

"Kızım söyledim ya, anlatılmaz yaşanır." dediğim anda çığlık atmaya fırsat bulamadan üzerime çullandı, maşayı elimden alıp üzerime çıktı. Sağ koluma dizini dayayıp boşta kalan eli ile sol elimi tuttu ve kızgın maşayı yüzüme yaklaştırdı.

Çırpınmaya çalıştım ama o hep en güçlümüz olmuştu. Dışarıdan saf gibi görünen ama ikizine kök söktüren Benan işte buydu.

Maşanın sıcaklığını yanağımda hissedebiliyordum.

"Bırak beni manyak, yüzümü yakacaksın."

Altında çırpınsam da nafileydi. Aklını kaçırmıştı galiba.

"Canım kardeşim ya şimdi dün gece olanları anlatırsın ya da birazdan kaşında bırakacağım yanık faça ile dolaşırsın. Hangisi tercihin?"

"Benan bunun acısını çok pis alacağım senden biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum canım, şimdi anlatmaya başla."

Acısını gerçekten de alacaktım. Kendimi kasmayı bırakıp dün gece Kardelenin anlattıklarını ve Alazı yüzü gözü kanlıyken gördüğüm zamanı anlattım.

Ve üzerimden kalktı. "Oha ya, gerçekten Kardelen'in böyle şeyler yaşadığını kim bilebilirdi. Kızım çok üzüldüm ya. İşte insan göründüğü gibi olmuyormuş dem..." lafını bitiremeden saçından tuttuğum gibi yatağa fırlattım. Yüzüme maşa tutmak neymiş görmesi gerekiyordu. Yeni yapılan saçlarımız kuş yuvasına dönerken yatakta saç başa giriştik.

Ta ki ben bırakana kadar. Çünkü bir kız kavgasında saçtan tuttuğum anda rakibim benimle mücadele edemezdi. Benan'ın da saçlarını tutuş şeklimden dolayı hareket etmesi güçleşiyordu. Şimdi çığırma sırası ondaydı ama çok uzatmadım, insanlık yapıp çok acıtmadan bıraktım.

Kızarmış suratlarımızla yatakta oturduk. "Söyle de bir daha sana bir şey anlatmamaya inat ettiğim zaman çevrede kızgın maşa bırakmayayım." dedim.

"Sende hatırlat seni tehdit ettikten sonra arkamı dönmeyeyim." Dediğinde birbirimize bakıp deli gibi kahkaha attık. "Hadi kalk hazırlanalım seni lanet, şu saçımı yeniden yapmam gerekecek senin yüzünden." Dedim aynanın karşısında saçımı tekrar yapmaya başlarken. Bana bakıp dil çıkartmakla yetindi.

Bu gıcık hareketlerinden gına gelmişti, göz deviriyordum artık. Neyse ki çok fazla sürmeden hazırlandık.

Tam ayakkabıları giyip evden çıkarken Benan'a her zama ki imalı bakışımı attım. "Of, aldım Allahın cezası." Dediğinde suratında oluşan çatık kaşlı ifadesi her zaman favorimdi. Biber gazını o taşıdığı için her gün dışarı çıkarken alıp almadığımızı kontrol etme görevi de bendeydi.

O taşımak istemese de benim onu zor zamanımızda kullanamayacağımı bildiği için istemeye istemeye taşıyordu. Umuyorum ki onu kullanacak hiçbir olay gelmezdi başımıza.

"Benan?" Dedim yan yana kaldırımda yürürken, derse daha birkaç saat vardı ama okula erken gidip takılmak eğlenceli oluyordu. "Efendim canım?"

"Biz Banu'yu aramadık, ne yaptı acaba? Gece gelmediğine göre kesin Alazın yanında kaldı. Ne yaptılar aşırı merak ettim şu an." Benan yürüdüğü yerde kurcaladığı telefondan başını hızlıca kaldırıp bana baktı. "Ne? Oha! Ben kızı sabah erkenden çıktı zannettim. Geceyi hatırlamıyorum ki ve sen yine eksik bilgi verip bunu bana şu an söylüyorsun." diyerek kolumu çimdikledi.

"Ahh acıttın ben manyak. Ne bileyim dün geceden sonra kafa mı kaldı insanda." Dediğimde o çoktan Banu'yu aramaya geçmişti.

Söyleyeceklerini merak etsem de Banu'nun yerinde olsam şu an Benan'ın telefonunu açmazdım ki oda öyle yaptı. Hat iki kere telesekretere düşünce aramayı bıraktı. Ve küçük bir küfür savurdu.

Zaten neyine karışabilirdik ki, kız gelmiş yirmi yaşına istediği yerde kalırdı canım.

"Açmıyor bu Beyhan. Eğer bir göreyim, kıza bir şey yaptıysa o Alazı çırparım." dedi sinirle telefonu elinde sallayarak.

Hafif bir kahkaha attım, Benan ve korumacı tavırları.

"Benancığım sakin ol. Hani Banu kendisi özgür iradesi ile istediğini yapabilir ya unuttun mu. Ve hatırlatırım ki senin de eve gelmediğin bir gece olmuştu." Bu hatırlatmayı ona ne zaman yapsam aşırı sinirlenir ve kızarırdı.

"Hala söylemedin o gece nerede kaldığını ve iyi ki hatırladım, seni merak etmekten Banu ile en sonunda polise gidecektik. Aptal! Baksana, artık ne halt yediysen bu konu geçince hala kızarıyorsun."

Kızaran yanaklarını saklamak için ellerini yüzüne bastırdı ve bana hırladı.

"Bu meseleyi kapatmıştık sanki Beyhan!" dedi burnundan soluyarak. "Nereye gittiğim ve ne yaptığım seni ilgilendirmez. Zaten bir daha da olmayacak. Ve beni sinirlendirmeyi kes kardeşim. Ben senin Yağız ile ne boklar yediğini karıştırıyor muyum?" dedikten sonra saçlarını savurarak hızlıca önümden yürümeye başladı. Kendimi çok tebrik ettim. Kardeşimi sinir etme hedefim de bugün ki kotamı da doldurmaya başlamıştım.

Onu dünyalar kadar seviyordum benim diğer yanımdı o. Onun tırnağı taşa değse benim canım yanardı. Böyle yapsa da aynı şekilde bana bir şey olsa Benan da dağları devirirdi. Ama işte sinir etmek de kardeşliğin tuzu biberiydi.

Hiç çekinmeden arkasından seslendim: "Kız kıvırtma, kıvırtma herkes sana bakıyor." Dediğimde evden çıkarken lavaboyu kullanmadığım için küfrettim, şu an gülmekten altıma işeyebilirdim. Arkasını dönüp orta parmağını gösterdiğinde daha da fena oldum.

...

ALAZ

Kahvaltı bittikten sonra Nurbanu üzerini değiştirmek için evine geçti. Bende okul için hazırlandım. Bugün diğer günlerden çok farklı olacaktı. Okulda sürekli bana bakarken yakaladığım kız; bugün yanımda yürüyecekti, benimle oturacaktı. Artık benim her şeyim olacaktı.

Siyah kotumu bacaklarıma, beyaz basic tişörtümü de üzerime geçirdim. Saçlarımı sürekli elimle arkaya taradığım için fön çekmiyordum. Her zamanki ucunda kıvrımlı bir yılan sallanan kolyemi de boynuma taktım. Bugün aynanın karşısında biraz fazla oyalanmıştım. Yandan asmalı çantama cüzdan ve birkaç ıvır zıvır koydum, elime de ders kitaplarını alıp evden çıktım.

Kardelenlerden dün geceden beri ses çıkmamıştı, ikizlerden de haber yoktu. Nurbanu ile de okulda buluşacaktık.

Hava açık ve güneşliydi temiz havayı ciğerlerime çektim. Derslerden sonra bir sahil yürüyüşü yapsak çok iyi olurdu.

Ama öncelikle bizimkilerin durumlarını öğrenmem gerekiyordu.

Okul bir miktar uzak olduğu için yürürken her terlediğimde küfretmekten sıkılmıştım artık. Kiralarken ev sahibim okula on dakika yürüme mesafesinde demişti ama okula varana kadar yirmi dakika yürümüştüm. Sonraki sene kesinlikle taşınacaktım.

Okula ulaştığımda turnikeye okul kartımı okutup içeri adım attım. Bu saatte bayağı kalabalıktı okul, demek ki çoğunun dersi aynı saatteydi. Nurbanu ile ders saatlerimizin aynı olmasında da sevinmiştim. Aynı saatte girip çıkabilecektik.

Kantine adım attığımda her karış öğrenci kaynıyordu. Kimileri için burada ortam kurmak çok kolaydı, tabi ben ilk zamanlar biraz buhran dönemimde olduğum için zorlanmıştım o konuda. Ama arkadaşlarım gelip beni bulduğunda ve bağlarımız güçlendiğinde tanrıya dua etmiştim.

Bizimkileri de kalabalığın arasında gördüm. Bir banka Kardelen ve Baran diğerine ikizler oturmuştu. Nurbanu daha gelmemişti. Yanlarına giderken aslında dün gece yüzünden baya gergindim.

Yavaşça yanlarına yürüdüm, "Selam millet." derken bile tedirgindim.

"Merhaba Alazcığım." dedi Benan fark ettiğim hafif imalı sesiyle. Beyhan sağa kaydı Benan ve arasında boşluk açıp bana gel otur der gibi banka vurunca kafamı hayır dercesine sallayıp Kardelen'in yanındaki boşluğa oturdum hemen. "Eee iki numaralı ayyaş, evin yolunu bulabildiniz mi gece?" diye sordu Beyhan.

"Evet Beyhan, Nurbanu yatağa kadar yatırdı. Çok düşünceli bir arkadaşınız var." Sonra mucipçe sırıttım. "Ve galiba o artık yengeniz, ben asla enişte olmam ona göre."

"Ooo hayırlı olsun Alfa." Diyerek koluma yandan hafif bir yumruk attı Baran. Omzumu ovuşturarak, "Eyvallah kayınço." dedim. Kardelen kıkır kıkır güldü yanımda.

"Bana bak Alaz." Diye söze başladığında Benan, sözünü kestim, "Benan sana bakmaktan şaşı oldum ben." Dediğimde yüzü daha da ciddileşti. "Espri yapma küçük enişte. Lan bak bana, gece kıza bir şey yapmadın dimi?" dediğinde çoktan karşıdan uzanıp yakama yapışmıştı. Beyhan kolundan tutarak geri yerine oturttu.

"Benan abartıyorsun artık." dedi Beyhan ve bana döndü.

"Allah'a şükür sonunda sizin ne olduğunuz da belli oldu. Oh be." Diyerek saçını arkaya atıp başını göğe kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Kardelen de Baran'ın yumruk çaktığı kolumu bir anne şefkati ile sıvazladı. "Hayırlı olsun Alazım."

Şaşkın bakışlarımı ortaya diktim. "Ne oluyor lan, hepiniz bunun olmasını mı bekliyordunuz?" dediğimde dördü de sırıtarak kafa salladı.

"Bana bak Ala.." Benan tam bir tehdit daha savuracakken Beyhan ağzının ortasına şaplağı geçirdi.

"Benan sus artık. Yeter!" dedi. Biz ise gülme krizine girdik.

Tam o sırada birisi yanımıza geldi, "Neler oluyor burada?"

"Yenge de geldi." Dedi Baran kıkırdayarak.

Kafamı kaldırdığımda beyaz saçlı meleğimi gördüm.

Benim için cenneti terk eden melek, benim için yıldızlardan düşen melek.




Herkese Merhaba.

Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir.

Lütfen emeğe saygı için Oy (Vote) vermeyi unutmayın! ,Bu benim için çok önemli .

Kendinize iyi bakın. Bir sorununuz olursa her zaman bir mesaj uzağınızdayım.

#daimabirlikte

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 698 15
"bu gece ay ne kadar güzel" dedim dolunaya bakarak. "evet öyle" diye yanıt verdi ama baktığı dolunay değil bendim. uzun zamandır bu anı bekliyordum...
TAKINTI By ❦

Teen Fiction

2.4M 44.5K 44
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
459K 27.4K 31
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋
49.6K 2.2K 15
Kendimi bildim bileli onu seviyordum işte. Biz çocuktuk büyüdük benimle birlikte ona olan,aptal platonik aşkım koca bir dünya olmuştu içimde. Filisti...