say my name | bxb

By soukentt

472K 32K 16.1K

bitiş tarihi| 15 kasım 2020 "İçimde yarattığın depremlerin farkında değilsin." More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Özel Bölüm
Özel Bölüm

Final

12.8K 562 861
By soukentt

"Gelmedik mi?"diye sordum sabırsız bir şekilde yanımdaki bedene. Atlas'ın gülüş sesleri kulağımı doldursa da gözlerimi açmadan başımı cama yasladım ve dudaklarımın arasından derin bir nefes verdim.

"Yaklaştık sayılır."diye mırıldandı neşeli bir ses tonuyla. Akşamüstüye doğru beni çok güzel bir yere götüreceğini söyleyip nereden bulduğunu bilmediğim bir arabayla yola çıkmıştık. Varacağımız yere kadar gözlerimi kapatmamı söylemişti, öyle de yapmıştım ama nereye gideceğimizi çok merak ettiğim için aradan çaktırmadan tek gözümü açıp etrafa bakmaktan kendimi alıkoyamamıştım.

Bir yere gideceğimizi söylediği andan itibaren Atlas'ın yüzünde oluşan heyecan beni de heyecanlandırmıştı. Arada karnım kasılıyor, kalp atışlarım hiç olmadığı kadar hızlanıyordu, bu konuda kendimi zar zor dizginleyebiliyordum.

Uzun yolculuğun ardından araba durduğunda başımı yasladığım camdan kaldırdım fakat hala gözlerimi aralamadım, Atlas'dan gözlerimi açmamı söylemesini bekliyordum. Arabanın kapısı açılıp kapandığında içimdeki heyecan daha da büyüdü, bir kaç saniye sonra benim tarafımdaki kapı açıldı ve Atlas bir kez daha kıkırdadı. Onun tekrardan kıkırdamasına kaşlarımı çattım ama hala gözlerimi açamıyordum. Sıcak dudakları bir anda yanağıma değince çatılan kaşlarım düz bir hale geldi ve dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.

"Ağzını yüzünü ısıracağım çocuk, çok tatlısın!"diye mırıldandığında dudaklarını diğer yanağıma da bastırdı. Dudaklarımın arasından titrek bir nefes alıp verdim. Atlas kemerimi çıkartıp beni belimden tutarak koltuktan havalandırdığında kucağına alacağını beklemediğim için şaşırmıştım fakat ayaklarımı beline dolamadan edemedim. Yüzümü boyun girintisine gömdüğümde boğuk bir sesle mırıldandım."Etrafta insanlar yok mu? Ya bizi böyle görürlerse?"

"Kimse göremez."diye konuştuğunda arabayı kilitlediğine dair bir ses ulaştı kulaklarıma, yüzümü boynundan ayırmadan uzun uzun kokusunu ciğerlerime çektim. Büyük ihtimalle kimsenin olmadığı bir yere gelmiştik, arabanın içinde gizlice gözlerimi araladığımda şehir merkezinde olduğumuzu görmüştüm fakat sonrasında şehirden uzaklaşmış olmalıydık.

"Artık gözlerimi açabilir miyim?"diye sorduğumda belimi okşayıp omzuma minik bir öpücük kondurdu."Henüz değil."

"Bari kucağından ineyim, yorulacaksın."

"Yorulmuyorum."diye mırıldandı, yorulmadığını sesinden bile anlayabiliyordum çünkü ben kucağındayken çok rahat konuşuyordu sanki ben yokmuşum gibi."Sen bu aralar çok az yemeye başladın, zayıfladın."diye konuştu beni azarlarcasına. Son zamanlarda canım hiçbir şey yemek istemiyordu, Atlas olmasa hiç yemek yemeyebilirdim bile.

Onun dediğini umursamadan boynunun kokusunu içime çekmeye ve ağır ağır öpmeye devam ettim. Huzur ve güven benim için buydu işte, Atlas'ın kollarının arası. O yanımdayken kendimi öyle iyi hissediyordum ki, sanki dünyada benden daha mutlu insan yokmuş gibi geliyordu. Yanımdan bir kaç dakikalığına gitse onu hemen özlüyordum, kokusu burnumda tütüyordu. Geceleri bazen aklıma kötü düşünceler doluşuyordu, onsuz bir hayatı düşündükçe bile delirecek gibi oluyordum. O olmasa büyük ihtimalle beni akıl hastanesine kapatırlardı.

"Geldik."Atlas'ın keyifli sesiyle kötü düşünceleri kafamdan savarak başımı boynundan kaldırdım fakat hala gözlerimi açmadım."Açabilirsin gözlerini."diye mırıldandığında yavaşça gözlerimi aralayarak ilk önce karşımdaki yeşil gözlerle karşılaştım, yol boyunca gözlerim kapalı olduğu için ve onu göremediğim için şimdi görünce gülümsedim ve yanağına uzun bir öpücük bırakarak kucağından aşağı indim. Gözlerimle etrafı tararken şaşkınlığımı gizleyememiştim.

Dağın başında bir yerlerdeydik, etrafımız hep ağaçlık doluydu ve tam karşımızda aşağısı denizle kaplı bir uçurum vardı. Uçsuz bucaksız kocaman maviliği görünce kalp atışlarım hızlanmaya başladı ve bir adım gerileyerek Atlas'ın koluna tutundum. Atlas korktuğumu anlamış gibi beni kendine çekerek kollarını sardı ve şakağıma minik bir öpücük kondurdu. Her ne kadar korksam da burası bana garip bir huzur vermişti. Rüzgarı bile öyle esiyordu ki, gerçekten nefes aldığımı hissetmiştim.

"Güzel mi?"diye sordu Atlas tedirgin bir şekilde, sanırım korktuğum için beğenmediğimi düşünmüştü. Gülümseyerek başımı olumlu anlamda sallayarak ona baktım."Çok güzel."dudaklarının arasından rahatlamış bir nefes vererek burnunu saçlarımın arasına daldırdı ve koklayarak geri çekildi. Biraz birlikte sarmaş dolaş olduğumuz yerde durup önümüzdeki maviliği izledik. Atlas sayesinde denize olan korkularımın biraz daha azaldığını hissediyordum, artık denize baktığımda korkmak yerine annem ve babam yanımdaymış gibi hissedip gülümsüyordum.

Bir kaç dakika sonra Atlas elimi elinin arasına alıp birbirine kenetledi ve beni kendisi ile birlikte ilerletmeye başladı. Kocaman ağaçların arasından ağır ağır yürürken dikkatle etrafı inceliyordum. Ağaçların kokusu o kadar güzeldi ki, yağmur yağarsa buranın daha güzel olacağını hayal edip bakışlarımı büyük ağaçlardan zar zor görünen gökyüzüne çevirdim, gökyüzü kapalıydı.

Umarım yağmur yağar.

Atlas'ın durmasıyla otomatikman ben de durup başımı yere indirdim ve karşılaştığım manzara ile gözlerimi kocaman açtım. Önümüzde kocaman beyaz bir masa vardı, masanın etrafı led ışıklarla donatılmıştı, masanın üzerinde bir şarap şişesi, içki bardakları ve bir sepet vardı. Masa uçuruma yakın bir yere kurulmuştu, denizi daha net görebileceğimiz bir yere.

Şaşkın bakışlarımı yanımdaki güzel adamın gözlerine çıkarttığımda o da gülümseyerek beni izliyordu.

"Atlas..."diye mırıldandım derin bir iç çekerek, Atlas'ın güzel gülümsemesi daha çok genişledi ve yeşilleriyle gözlerimin içine derin derin baktı."Bebeğim..."

"Sen ne yaptın böyle?"diye sordum burnumun direğinin sızlamasına engel olamazken, sesim titremişti."Ne yapmışım?"diyerek bedenini tamamen bana çevirdi ve yüzlerimizi aynı hizaya getirebilmek için biraz eğildi. Dudağımı büzerek ellerimi iki yanağına yasladım ve uzanıp burnuna minik bir öpücük kondurdum. Gözlerini yumdu, dudaklarındaki gülümseme hala yerini koruyordu."Çok güzel bir yer hazırlamışsın."

"Beğendin mi?"

"Beğenmek ne kelime?"diye bağırdım ve büyük bir hayranlıkla güzel yüzüne bakmaya devam ettim."Bayıldım!"Atlas kıkırdayarak bir eliyle çenemi kavradı ve yumuşak dudaklarını dudaklarıma bastırdı, o beni öper öpmez içime bir sıcaklık yayılmaya başlamıştı. Bir kaç saniye dudaklarımızı kıpırdatmadan birbirimizi öptük ve ardından geri çekilerek el ele masaya doğru yürümeye başladık. Atlas oturmam için benim sandalyemi çekerken ona kocaman bir gülümseme gönderip yerime oturdum, ben oturunca o da hemen karşıdaki kendi yerine geçmişti.

Hazırladığı bu ortam öyle güzeldi ki, kendimi bir masalın içinde gibi hissediyordum.

Hava kararmaya başlarken led ışıkların etkisi daha da artıyor, az önce sönük görünen ışıklar şimdi ortalığı aydınlatıyordu. Atlas sepete uzanıp içini açtı ve içinden benim en sevdiğim tatlıları çıkartmaya başladı. Gözlerim kocaman açılırken çıkarttığı tabaklardaki tatlılara ağzımın suyu aka aka bakıyordum. Çatalları da çıkartıp önüme koyduğunda hızla önümdeki çikolatalı pastadan bir çatal alıp ağzıma attım, Atlas bu sabırsız halime gülümsemişti. Elindeki sepeti yavaşça yere bıraktıktan sonra şarap şişesinin kapağını açtı ve bardakları doldurarak birini bana doğru uzattı.

Hayatımda hiç şarap içmemiştim.

"Sen bir bardak içeceksin."diye uyarıcı bir tonda konuştuğunda başımı olumlu anlamda salladım. Gerçi ben bir bardak bira içtikten sonra barda olay çıkartıp Enis'in dayak yemesine sebep olmuştum, bir bardak içmek bile benim için sakıncalıydı ama yine de içecektim.

Ben tatlılarımı yerken Atlas bardağındaki kırmızı şarabı yavaş yavaş yudumluyor ve dudaklarındaki o güzel gülümsemeyle beni izliyordu. Ona gülümseyip omuzlarımı havaya kaldırdım ve etrafa bir bakış atıp tekrardan ona döndüm.

"Burayı nereden buldun?"Atlas bardağı dudaklarının arasına götürüp bir yudum alırken benim gibi etrafı inceledi ve bardağı indirdikten sonra derin bir nefes verdi."Ben küçükken buranın biraz aşağısına piknik yapmaya gelirdik, orada uçurum yoktu tabi."diye mırıldanıp aklına bir şey gelmiş gibi gülümsedi. Ben de merakla anlatmasını bekliyordum."Bir gün ben annem ve babamın yanından ayrılıp yukarı doğru yürümeye başladım, onlar da oyun oynadığımı düşünüp benim gibi küçük çocukların olduğu yerde olduğumu sanıyorlarmış."kaşlarımı kaldırıp dikkatle onu yerken önümdeki çikolatalı pastayı da ihmal etmemeye çalışıyordum.

"Piknik alanından kilometrelerce yürüdüm ve sonrasında burayı buldum."diyerek bir kez daha etrafına ve uçuruma baktı."Aslında burayı bulur bulmaz bayılmışım çünkü o kadar yol yürümüşüm ki, bedenim daha fazla kaldırmamış."

"Gerçekten mi?"diye sordum kaşlarımı büyük bir merakla kaldırırken, Atlas başını olumlu anlamda salladı."Uyandığımda hastanedeydim."

"Annen ve baban çok kızdılar mı?"diye sordum. 'baban' derken biraz kısık bir sesle söylemiştim, böyle güzel bir anda babasından fazla bahsedip bu güzel atmosferi bozmak en son isteyeceğim şey bile değildi."Babam kızdı, annem ağlıyordu."dudaklarımı büzerek ona baktığımda güldü ve elini uzatıp yanağımı parkamlarının arasına alarak sıktı. Gülümseyerek çatalımla pastadan kocaman bir dilim aldım ve Atlas'a doğru uzattım. İlk başta başını olumsuz anlamda sallasa da benim kaşlarımı çattığımı görünce dudaklarını aralayarak uzattığım pastayı ağzına alıp yedi.

"Sonra sürekli buraya geldin mi?"diye sorduğumda başını salladı."İçim ne zaman sıkılsa geldim."

"Çok şanslıymışsın, burayı erkenden keşfedebildiğin için."

"Şimdi sen de keşfettin."diye fısıldadı."Ne zaman canın sıkılırsa birlikte buraya geliriz."dedi ve bakışlarını kocaman maviliğe çevirdi, dudaklarındaki buruk gülümseme burnumun direğinin bir kez daha sızlamasına neden olmuştu."Hem burası, annen ve baban bizimleymiş gibi hissettirdi bana."diye mırıldandığında dolan gözlerimi onun gibi maviliğe çevirdim."Bana da."diye mırıldandım çatallaşan sesimle. O sırada bir rüzgar esti ve saçlarımı uçuşturup açıkta olan tenimi okşayarak geçti.

Sanki annem hissetmiş de, saçlarımı okşuyordu.

"Biliyor musun, artık eskisi gibi denizden korkmuyorum."dedim titreyen sesimle denizi izlerken."Aksine bana huzur veriyor."gözümden damlayan yaşı elimin tersiyle silerek burnumu çektim."Güzelim?"Atlas'ın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim."Yanıma gel."sandalyeden doğrulup masanın etrafında dolanarak yanına ulaştım, kolumu tutup beni kucağına oturttuğunda başımı göğsüne yaslayarak burnumu çekmeye devam ettim. Bir eli saçlarımı okşarken, diğer eli belimde dolanıyordu, dudakları ise nazik bir şekilde yanağımda geziniyordu.

Hayatımın boyunca bir kez daha bu kadar huzurlu bir an yaşayacağımı sanmıyordum.

Çünkü öyle bir andı ki, hiç bitmesin sonsuza dek sürsün istiyordum.

Sonsuza dek bu uçurumun dibinde, Atlas'ın kollarının arasında, onun dokunuşlarını ve öpücüklerini hissederken kalmak istiyordum.

"Sana çok aşığım."diye fısıldadım başımı göğsünden kaldırıp orman yeşili gözlerine dikkatle bakarken. O gözlerden bir parıltı geçti ve o parıltı dudaklarına ulaşıp orada bir gülümseme oluşmasına neden oldu. Bir elim sol göğsünün üzerinde durduğu için kalp atışlarını net bir şekilde hissedebiliyordum ve bu karnımın kasılmasına neden oluyordu. Atlas elini uzatıp yüzümü sevdi, yüzümün her detayını incitmekten korkar gibi sakince sevdi.

"Ben de çok aşığım, deli gibi..."diye mırıldandı içten bir şekilde. Kalbim sıkıştı bir kez daha, bu karşımdaki güzel gözlü adama ölesim geldi. Bir kaç saniye boyunca birbirimizin yüzlerini inceledik ve ardından Atlas elimden tutup beni kucağından kaldırdı, masadan biraz ayrıldık.

"Dans edelim mi?"diye mırıldandığında heyecanla başımı salladım. Cebinden bir müzik çalar çıkartıp bir şeyler yaptı ve ardından kulağıma tekrardan o huzur verici şarkı doldurdu.

Cem karaca.

Bu son olsun.

Nefesimi tutarak ona baktığımda müzik çaları masaya bırakıp yanıma geldi. Bir kolunu belime attığında, ben de bir elimi omzuna yerleştirdim, boşta kalan ellerimizi birbirine kenetleyip havaya kaldırdığımızda şarkının ritmiyle sallanmaya başladık.

Atlas gülümseyerek yüzümü izlerken ben de gülümsüyordum.

Bedenlerimizi birbirine daha da yaklaştırıp bir bütün olduk, başım onun göğsüne düştü hemen.

Olduğumuz yerde döne döne ağır bir şekilde dans ederken Atlas bir anda geriye çekildi ve bedenimi bıraktı. Kaşlarımı çatarak ona bakarken tam ağzımı açmış konuşacaktım ki, Atlas dizlerinin üzerine çöktü ve pantolonun cebinden çıkarttığı yüzüğü parmaklarının arasında tutarken bana doğru uzattı.

Gözlerim kocaman olurken nefesim kesildi, vücudum bir yaprak gibi titremeye başladı.

"Ben daha fazla dayanamıyorum Egehan..."diye fısıldadı, o da benim gibi heyecanlıydı, sesi titriyordu. Gözümden akan bir kaç damla yaşı elimin tersiyle silip onun güzel gözlerine bakmaya devam ettim."ben eşim olmanı istiyorum."

"Benimle evlenir misin?"başımı deli gibi sallayarak dizlerimin üzerine çöküp onunla aynı hizaya geldim ve hıçkırıklarımın arasından fısıldadım."Evet..."Atlas'ın sol gözünden bir damla yaş çenesine doğru süzülürken titreyen elleriyle elindeki alyans yüzüğü parmağıma taktı ve ardından cebinden benimkiyle aynı olan alyansı ona takmam için bana uzattı. Dudaklarımı birbirine bastırıp bana uzattığı alyansı alıp onun parmağına taktım.

Yanaklarımdan tutup beni kendine doğru çekti ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ona karşılık verirken hala göz yaşlarımı engelleyemiyordum, kalbim yerinden çıkacakmışçasına hızla atıyordu ve vücudum titremeye devam ediyordu. Dudaklarımızı büyük bir aşkla ve heyecanla öpmeye devam ederken ikimizde ağlıyorduk.

Atlas dudaklarını ayırdığında gözlerini yumarak alnını alnıma bastırdı.

"İyi ki..."diye fısıldadı kollarını bana sararak. Gülümseyip burnumu çektim ve burnunu öptüm."İyi ki, iyi ki o gün bir kamyon dayak yedim."Atlas kaşlarını çatarak yavaşça gözlerini araladı."Deme öyle."dediğinde omuzlarımı silktim, bu hareketime ikimiz de gülmüştük.

Ardından yerden kalkarak yüzük olan elimden tuttu ve masaya doğru ilerledik. Şarkı bitmiş, baştan başlamıştı. Şarkı eşliğinde sohbet edip tatlılarımızı yemeye devam ettik. Geç saatlere kadar oturduktan sonra etrafı toparlayıp arabaya doğru ilerledik. Arabaya gelene kadar sürekli yüzük olan parmağıma ve onun parmağına bakıyordum. Atlas bunu farkettiğinde gülerek beni kendine çekip derince öpmüştü.

Arabaya yerleştiğimizde Atlas büyük bir neşeyle arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Cama başımı yaslayarak denizi izlemeye başladım, buraya çıkarken göremediğim için şu an yolculukta doya doya izlemek istiyordum. Belki Atlas tekrardan beni buraya getirirdi ama ne zaman getireceğini bilmediğim için büyük bir heyecanla izlemeye devam ettim.

"Buraya hep gelsek keşke."diye mırıldandığımda Atlas beni onaylarcasına bir ses çıkarttı. Bakışlarımı bir kez daha parmağımdaki yüzüğe çevirdim ve sırıtarak yüzüğümü okşadım. Atlas gülerek yüzüklü elimi tuttu ve dudaklarına götürüp uzunca öptü."Böyle güleceksen her gün sana evlenme teklifi edebilirim."

"Senin yanındayken hep böyle gülerim."elimi bırakıp yanağımı okşadı ve yola bakmaya devam etti. Bakışlarımı tekrardan camdan dışarı çıkarttım ve derin bir iç çekip izlemeye devam ettim. Annemle babama veda ediyormuş gibi hissetmiştim.

Arabanın hızı her saniye daha da artarken bakışlarımı yanımdaki bedene çevirip koltuğa tutundum ve kaşlarımı çattım. Yokuş aşağı iniyorduk ve yokuş aşağı inen bir arabaya göre fazla hızlıydık.

"Atlas biraz yavaşlar mısın?"diye mırıldandım endişe kokan sesimle. Atlas bir anlığına duraksadı fakat kaşları çatık bir şekilde yola bakmaya devam etti, hala aynı hızla gidiyorduk. Kaşlarım daha da çatılırken ellerim buz kesmişti, araba çok hızlıydı."Atlas?"diye seslendiğimde beni duymamazlıktan gelip burnunu çekti ve alt dudağını kemirmeye başladı."Atlas!"diye bağırdığımda yutkunarak bana döndü, gözlerimi kocaman açmış korkarak onu izliyordum.

"Yavaşlar mısın?"

"Burada hızlı sürmek biraz eğlenceli."diyerek dudaklarına sahte bir gülümseme yerleştirdi ve tekrardan önüne döndü. Kaşlarım daha da çatıldı."Ben eğlenmiyorum."

"Mızıkçılık yapma."diye fısıldadı soğuk bir ses tonuyla, ses tonunda farklı bir tını daha vardı. Tedirginlik? Endişe? Korku? Ellerimle torpidoyu tutup yutkundum."Atlas, korkuyorum."bakışları bir kaç saniyeliğine bana döndü fakat tekrardan önüne bakıp titrek bir nefes verdi."Korkulacak bir şey yok."

"Lütfen durur musun?"yine beni duymazlıktan gelince yutkunarak etrafa bakındım, hala uçurumdan inememiştik. Neden bu yol bu kadar uzundu ki? Ve sanki gittikçe yokuşlar daha da dikleşiyordu, hafiften yağmurun çilemeye başladığını da cama çarpan damlalardan anlayabiliyordum.

"Atlas!"diye adeta kükrediğimde Atlas öfkeli bakışlarını bana çevirdi."Ege, sus!"dolan gözlerimle ona bakarken şaşkınlığımı gizleyememiştim.

Bana Ege demişti.

"Bir daha sakın bana Ege deme!"

"Sessiz ol o halde."

"İnmek istiyorum, arabayı sağa çek."Atlas sabrı taşmış gibi bana döndü ve titreyen elleriyle direksiyonu sıkı sıkı tutmaya devam etti.

"Çekemem."

"Neden?"diye sordum korkuyla. Yutkunarak endişeyle etrafa bakındı."Frenler tutmuyor!"

"Ne?"diye bağırdım korkuyla, Atlas bana bir bakış atıp dudaklarını yaladı."İlerde bir çöp konteynırı var, arabayı durması için oraya vuracağım."duyduğum şeyle dehşete düşerken başımı iki yana salladım."Durmazsa?"

"Duracak, araba yavaşladığı an dışarı atlayacaksın tamam mı?"

"Sen?"

"Ben durduracağım arabayı."

"Olmaz, Atlas!"diye bağırdım kalbim kulağımda atarken."Seni bırakmam."

"Egehan yalvarırım."diye mırıldandı içten bir şekilde, gözlerimden yaşlar sicim sicim damlarken oturduğum koltuğa daha çok yapıştım, arabanın hızı artıyor gibiydi."Yapmam, seni tek bırakmam."

"Beni seviyorsan?"diye sordu, o da ağlıyordu. Korkudan titrerken başımı iki yana salladım.

"Hayır, yapmam."Atlas bakışlarını bana çevirdiği an tam konuşacaktı ki, bir anlığına direksiyonun hakimiyetini kaybetti. Arabanın tekerlekleri ıslak yolda sürtünürken Atlas direksiyonu korkuyla düz tutmaya çalıştı, o an dudaklarımdan bir çığlık kaçtı ve arabayla birlikte boşluğa sürüklendik.

Gözlerimi sımsıkı kapattığım sırada üzerimde bir beden hissettim, Atlas kendini bana siper etmişti. İkimizin bağırışları arabayı inletiyordu, boşluğa düşerken bilincimi yitirdim.

/

Ciğerlerim nefes alabilmek için deli gibi çırpınırken derince öksürüp yüzümü buruşturdum. Ellerimi karnımın üzerinde yumruk yapmış, yüzümü buruşturmuştum. Boğazımda yine, yıllar öncesinden asla unutamadığım o tuzlu tat vardı. Gözlerimi açamadım fakat etrafımda konuşan insanların sesini boğuk bir şekilde duyabiliyordum ama ne dediklerini anlayamıyordum. Elimi sızlayan alnıma götürdüğümde elimi bir sıcaklık kapladı, bu sıcaklık hissettiğim soğuktan dolayı tüylerimin ürpermesine neden oldu.

Gözlerimi yavaşça araladığımda karşımda gördüğüm tanımadığım adamla kaşlarımı çattım. Dikkatle bana bakıyordu, bir şeyler söylüyordu fakat anlamıyordum. Aklıma gelen kişiyle kalbim yerinden fırlayacakmışçasına hızla çarparken olduğum yerde doğruldum, o an bir teknenin içinde olduğumun farkına varmıştım.

"Atlas..."diye fısıldadım fakat sesimi ben bile zor duyabilmiştim. Etrafımdaki sesler daha net bir şekilde kulağıma ulaşmaya başladığında bana sorulan 'iyi misin' sorularını es geçerek karşımdaki orta yaşlı adama baktım."Atlas nerede?"

"Arabadan çıkartmaya çalışıyorlar."diye mırıldandı karşımdaki adam yüzümü incelerken. O an uçurumdan denize düştüğümüzü yeni idrak etmiş gibiydim, titreyen ellerimi teknenin kenarlarına yerleştirip denizin içini taramaya başladım. Bize doğru yaklaşan bir botun ışığını görmemle ayağa kalkmaya çalıştım fakat bacağım öyle bir sancılanmıştı ki, acıyla inledim."Hareket etme, bacağın kırılmış olabilir."diye uyardı beni yanımdaki adam, korkuyla bize yaklaşan bota bakıyordum.

Yalvarırım, onu bulmuş olsunlar.

"Çıkarttınız mı çocuğu?"diye bağırdı yanımdaki adam panikle, bottaki adamın yüzünü gözlerime vuran ışıktan göremiyordum o yüzden yanımdaki adama bakıyordum.

"Çıkarttık."dedi adam, dudaklarımın arasından rahatlamış bir nefes verdim ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Bot bize daha da yaklaştığında içine bakmaya çalışıyor, onu görmeye çalışıyordum. Sonunda güzel yüzünü gördüğümde hıçkırıklarım daha da arttı, gözleri kapalıydı. İki üç adam nazik bir şekilde onun yattığı sedyeyi teknedeki adamlara doğru uzattığında onu sakince alıp teknenin içine bıraktılar. Ayağımın acısını umursamadan emekleyerek yanına ulaştım ve elimi yanağına yaslayıp titreyerek gözlerinden öptüm.

Buz gibi olmuştu.

"Osman, çocuk nefes almıyor."

Nefesim kesildi.

"Çocuk ölmüş."

Vücudum buz kesti.

Karşımdaki yüze acıyla bakarken hıçkırıklarımın arasından başımı iki yana salladım. Atlas'ın yanaklarını ellerimin arasına alıp dudaklarına bir öpücük kondurdum ve iki elimi göğsünün tam ortasına koyarak acıyla kalp masajı yapmaya başladım.

"Uyan, yalvarırım!"diye bağırdım delirmiş gibi.

Uyanmıyordu.

"Evladım-"

"Ölmedi, ölmedi!"diyerek burnumu çektim v kalp masajına devam ettim, etraftaki insanlar bana korkuyla bakıyorlardı."Atlas, uyan evimize gidelim...çok korkuyorum."

Dudaklarına kapandım, nefesimi vermek istedim ona. O yaşasın ben öleyim istedim, yeter ki o nefes alsın.

Uyanmadı.

Yüreğim kavruluyordu, ölüyordum.

O her nefes almadıkça benim canımdan can gidiyordu.

"Kalk!"diye haykırdım acıyla, omuzlarından tutup onu sarsmaya başladım."Ege de, adımı söyle!"sesim denizin etrafındaki dağlara çarpıyordu."Kızmayacağım, söz."diyerek sımsıkı sardım kollarımla onu, hala bir umut bekliyordum, uyansın güven veren kollarıyla beni sımsıkı sarsın, huzur bulduğum öpücükleriyle beni sakinleştirsin. Biri kolumdan tutup beni kaldırmaya çalıştı fakat onu tüm gücümle itip yaklaştırmadan Atlas'ı daha sıkı sardım.

"Atlas, sen ölme..."diye hıçkırdım.

Kalksın istiyordum, bana adımı söylesin.

Yüzüklü elimi uzatıp yüzünü okşadım yalvaran bakışlarımla onu izlemeye devam ettim. Buz gibiydi yüzü, üşüyordu. O üşümeyi sevmezdi ki, çocuk gibi titrerdi o.

"Üşüyor..."diyerek dikkatle üzerinden kalktım ve yaşlı gözlerimle yanımdaki adama baktım, o bana acıyla bakıyordu."üşüyor, battaniye getir!"

"Oğlum-"

"Battaniye getir!"adam bir şey söylemezken bakışlarımı Atlas'a çevirdim."Bekle sevgilim, ben hemen getireceğim tamam mı?"ayağa kalkacağım sırada adam yere eğilip beni kolumdan tuttu."Oğlum, öldü çocuk."

Hıçkırıklarımı tutamazken başımı sağa eğip karşımdaki adamın yüzüne acıyla baktım.

"Ölmesin abi, yalvarırım ölmesin..."adam gözleri dolu bir şekilde beni izlerken kalbim duracak gibiydi."Bir şeyler yap, ne olur ölmesin."

"Elimizden bir şey gelmez."bakışlarımı tekrardan sevdiğim adama çevirdim.

Nefessiz bir şekilde yatan sevdiğim adama.

Yanına uzandım ve başımı usulca göğsüne koyup ona bağıra bağıra ağlamaya başladım.

"Kızmayacağım..."diye inledim büyük bir acıyla, biri kalbimi avuçlamıştı, kalbimi paramparça etmişlerdi.

Canımı alıyorlardı.

Benim canım ölüyordu....

"Adımı söyle."

Söylemedi.

/

Okuduğunuz her satır için çokça minnet.

Mutlu kalın.

Continue Reading

You'll Also Like

999K 59.8K 79
Venüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.
2M 141K 51
"Homofobiğim diye eşcinsellerden nefret edecek değilim." BoyxBoy
96K 8.9K 12
[Tamamlandı] Sadece on yedi yaşındaydık ve elimizden bu kadarı gelmişti. -Texting-
303|B×B By MANDALİNA

Mystery / Thriller

32K 2.1K 43
• Finalini beğenmediğim için Stranger From Hell adlı Kore dizisini kendimce kurdum. Para kazanmak uğruna İstanbul'a gelen Aybars'ın, herkesin hayran...