ESİR RUHLAR ALEMİ

Von Elif_Tepe

15.9K 1.2K 896

Geçmiş hayatını kaybetmiş Ayza, kazada ailesi ölünce bırakıldığı yetimhaneden ayrılıp bir medyumun yanında ç... Mehr

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
16
17
18
19

15

478 53 32
Von Elif_Tepe

Büyük bir hayal kırıklığı içimi parçalara ayırmaya yetiyordu. Bir ay öncesine gitsem, onun yokluğunun beni bu denli dağıtacağına zerre inanmazdım. Evet seviyordum fakat hayatında herkesi kaybetmiş biri olarak onu da kaybetsem, dağdan kaya kopmuş misali hayatıma devam ederim demiştim.

Lakin öyle olmuyormuş. İçim de  onunla birlikte toplanıp göç etti sanki. Hep ıssız yüreğim... Hep sessiz! Saatler bile onun gittiği zamanda takıldı kaldı. Sahi içimdeki bu durmuş saate ne isim vermeli. On'a doğru mu diyeyim yoksa on'suzluk mu?

İçimde halledemiyorum, unutamayacağım şeyler birikiyor ve ben bu birikmişlerin altında kalmaktan korkuyorum. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Ne bir haber var ne bir iz! Bazen öyle biri yoktu da ben kafamda mı kurdum, diye düşünmeden edemiyorum.

Tam bir ay oldu. Karakola da gitmiyor. Sordum soruşturdum. Dediklerine göre izne ayrılmış. Şimdilik önümde iki yol var. Ya dönünce beni unutmuş olacak, herhangi biri muamelesi göreceğim ya da benden nefret edecek, ölüler defterine yazdığı bir isim olacağım. Bu ikisi de beni çok korkutuyor.

Oysa tam bir ay önce bugün ne de güzeldi.

Bir ay önce:

Başımı kaldırdım ve şarkıyı söyleyen Baybarsa baktım. Elinde tuttuğu kocaman papatya demetine sıkıca sarılmıştı. Islanan kıyafetleri üstüne yapışmıştı ve o da benim gibi soğuktan titriyordu. Uzun saçlarını geriye doğru attı.

Ona baktığımı görünce gülümsedi ve birkaç adımda yanıma geldi. Tekrar söylemeye başladı aynı şarkıyı.

"Son zamanlar yaptıklarıma bakma ne olursun
Benim aklım başımda değil
Sana söylediklerimi kafana takma ne olursun
Onlar ipe sapa gelir şeyler değil

Seni sevmiyorum dedim yalandı
İstemiyorum artık palavra

Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam
Görürsen bir gün şaşırma
Beni böyle çaresiz
Beni böyle derbeder
Beni böyle ortalarda bırakma"

Günlerdir beklediğim şey şu an gerçek olmuştu fakat ben sevinemiyordum bile. Çünkü rüya olmasından ya da gerçekten bunu yapıyor olmamasından korkuyordum.

Daha farklı bir tepki vermemi bekliyordu zannımca. Tepkisiz kalmama biraz bozulmuştu. Bakışlarını, elindeki bir demet papatyaya çevirdi "susmakta haklısın ama konuşmazsan da yüreğim incinir." onu o halde görünce içimdeki bütün sinir geçmişti.

Daha fazla beklesin istemedim. Yoksa bu yağmurda hasta olacak ve başı gözü ağrıyacaktı. Çantamdan anahtarı çıkardım "limonlu birer çay içimizi ısıtır." diyerek apartmanın kapısını açtım. Zemine çarpan ayak sesleri, peşimden geldiğinin habercisiydi.

Ne zaman şu eve girsek hep bir kaos ortamı oluşuyordu ve kısa sürede o kendi yoluna gidiyordu. Evin kapısını açtım ve içeri geçmesi için bekledim. Girdi ve ıslak ceketini çıkarıp kenara bıraktı.

Banyodan aldığım havluyu ona uzattım. Elimden alırken yüzüme çekingen bir bakış attı "sağ ol." dedi ve havluyla saçlarını kuruladı.

Üstümdekileri çıkarıp kuru bir şeyler giyinmek için odaya gittim. Kapıyı sıkıca kapattım ve elime ilk geçen şeyleri giyip, ben de saçlarımı havluyla kuruladım.

Sesi soluğu çıkmıyordu. Kapıyı yavaşça açtım ve hâlâ bıraktığım yerde durduğunu gördüm "neden içeri geçip oturmadın?" etrafa baktı "kıyafetlerim ıslak ya koltuk da ıslanır diye..." gülmemek için tutuyordum kendimi.

"lütfen odaya geçer misin? Senden kıymetli değil ya." dudağının kenarı kıvrılmıştı "değil mi cidden?" soru sormuş cevabını almadan odaya girmişti. Peşinden gittim ve su ısıtıcısına, çay yapmak için su koydum.

Kaynamasını beklerken bardakları hazırlamıştım. Demlenen çayı, ince belli bardaklara doldurdum ve yanına gidip oturdum. Halının desenlerini izliyordu. Dumanı üstünde tüten çaydan bir yudum aldım ve daha fazla dayanamayarak sordum "sen şimdi beni seviyor musun?"

İçtiği çay boğazında düğümlenmiş olacak ki tıkanmış ve öksürmüştü. Nefesini düzenledi ve "sana papatya aldım ya." dedi. Ne demekti şimdi bu?

"ne olur yani bir kerecik seni seviyorum desen?" öfkeyle söylendim ve kollarımı bağlayıp geriye yaslandım. Elinde tuttuğu bardağı sehpaya bıraktı ve yüzünü bana çevirdi "utangaç bir kalp taşırım, ben seni sevdiğimi ölsem söyleyemem. Fakat hissettirebilirim."

İç çektim ve gülümsedim "nasıl hissettirirsin peki?" oldukça hoşuma gitmişti "bilmem ki o an içimden ne gelirse onu yaparım. Hastaysan çorba yaparım, pikniğe gittiğimizde ilk işim senin için çiçek toplamak olur. Özledim desen dizinin dibinden ayrılmam bir saniye. Senin sevdiğin her şeyi severim. Özellikle bana yakıştırdığın kıyafetleri giyerim. Limonsuz çay içmem ama sen istersen onu bile yaparım. Basit şeyler belki ama yaptıkça çoğalır. İcraate geçiririm yani emin ol." birdenbire adamın içinden sevgi pıtırcığı çıkmıştı.

"peki benimle birlikte yıldızları izler misin?" başını iki yana salladı "Öyle romantik şeylerden anlamam. Gökyüzüne bakıp yıldızları izlemek falan... Ben direkt bakarım ve nereye baktığım önemli olmaz. Ne gördüğümdür önemli olan. Duvara bakıp senin yüzünü de gözümün önüne getirebilirim, rüzgarı hissedip nefesini de..."

İçim eriyordu sanki. Kendime gelmem gerekiyordu acilen. Omuz silkti "sana yalan söyleyemem Ayza. Çünkü defalarca söyledim sana, ben yalan sevmem. Yıllar önce yaşadığım bir ilişkiden sonra yeni insanlar tanımaya çalışmak bile istemedim. Sana da ümit vermeden içimde filizlenen duyguları dindirmeye  çalışacaktım fakat hiç de tahmin ettiğim gibi olmadı."

Demek unutamadığı ve hâlâ onu etkileyen bir ilişkisi olmuştu "peki hâlâ onu önemsiyor musun?" gülümsedi "ölüler çabuk unutulur Ayza!" şaşırmıştım "öldü mü?" diye sordum.

"belki bedenen değil ama ruhen evet... Yalan söyleyip de beni kandırmaya çalıştığı gün ölü olarak ilan ettim onu." kalbim sıkışmıştı. Daha fazla bir şey söyleyemedim. Ağlamamak için konuyu dağıtmam gerekiyordu. Ben de çay tazeleme bahanesiyle mutfağa kaçmıştım. Beni görmesin diye arkamı döndüm ve dolan gözlerimi sildim.

Çayları yeniden doldurup odaya gittiğim zaman gülümseyerek bana baktığını görüp her şeyi unutmuştum. Yanına oturdum ve çayını ona uzattım. Eline aldı ve dumanı tüten çaydan bir yudum içti "Kuşlara ve güle ayarlı sesin... Bunun için sana hep fikrimin ince gülü diyesim var." dedi.

İşte dedim o an... İşte sonunda aradığımı gerçekten bulmuştum. Çay içen ve şiir seven bir adam... Başka ne isterdim ki? Elleri kalem tutan, dili edebi bir şekilde zikreden ve gözlerinde kitap yorgunluğu bulunan biriydi o. Yani bence öyleydi. Aksini iddia eden biri onun bu denli zarif biri olduğunu inkar etmiş olurdu.

Oturup Cemal Süreya  konuşsan sıkılmaz, Cahit Zarifoğlu'dan alıntı yapsan devam ettirir, Attila İlhan'ın şiirini okurken eşlik eder, hep hayalini kurduğum  o şenliğe kavuşmuştu canım. O benim can şenliğimdi.

"söyle o zaman." dedim. Dudaklarını hafifçe öne doğru uzattı ve cıkladı, çayını içti "içimden söylerim ben,
merak etme." çocuğu şımarmasın diye ilgi göstermeyen bir baba gibi davranıyordu. Yaptığı şey yanlış ve kırıcıydı fakat ısrar etmedim. Nasıl rahat ediyorsa öyle davranmalıydı.

"tamam sen nasıl istersen." geriye yaslandı ve bakışlarını cama çevirdi "Ayza! Bana söylediğin bir yalan varsa şimdi anlat. Söz veriyorum bu seferliğe mahsus olmak üzere kızmayacağım." dönüp dolaşıp yaramı deşmeye niyetliydi bu adam.

"lütfen cevap verir misin" var demek istiyordum ama ya beni sınıyorduysa? Başımı salladım ve "yok... Yok canım ne yalanı?" diye tekrarladım. İnanmak istemiyormuş gibi yüzüme baktı "eğer varsa ve şu an sana fırsat vermişken söylemiyorsan..."

Birden ayağa kalktım "ne sorgusu bu Allah aşkına? Yeter! Kurabiye yer misin?" diye bağırdım. Sesini bastırmayı başarmıştım. Öfkeyle kalkan zararla oturur misali öylece oturdum geri "ee hani kurabiye?" diye sordu sırıtarak.

"yer misin diye sordum sadece! Getiririm demedim." gülüşü büyümüştü. Şu an neredeyse diş macunu reklamındaki oyuncu gibi bir gülüş sergiliyordu.

Çayını bitirdi ve yavaşça kalkıp, henüz kurumamış, nemli kıyafetlerini düzeltti. Sanırım gidecekti "gidiyor musun?" diye sordum. Gözlerini kapatarak başını salladı.

"Ayza..." diye seslendi ve gözlerimin içine baktı "efendim?.." dedim sessizce. Elini omzuma koydu ve sıcak bir sesle "çiçek açsın mı umutlarım?" diye sordu. Biraz garip bir soruydu kabul ediyorum ama "açsın tabii!" dedim, onun da istediği cevap buydu zannımca.

"o zaman bir kere gül de çiçek açsın umutlarım öyle gideyim." dediği an istemsizce yüzüme bir gülümseme yayılmıştı.
Özü gülmeyenin yüzü gülmezmiş derdi öylesine biri. Bu zamana kadar gülememem bundan kaynaklıydı demek ki.

Anlıyordum artık... O benim özümdü, özümü bulmuştum ben onda. Toprağına köklerimi salacaktım ve birlikte yuva olacaktık.
Tabii yalan denen zehirli ağı, üstümüze örmeseydim...

Birkaç hafta sonra aniden kapım çaldı, kapıyı açtığım an karşımda Haliti görmeyi beklemiyordum. Beni kenara itti ve içeri girdi "ne yapıyorsun çık dışarı!" diye bağırmamı aldırmadan koltuğa oturup gülümsedi.

Keyfi yerindeydi "buraya neden geldiğimi sormayacak mısın?" dedi yüzündeki gülümsemeyi bozmadan. Kapı tekrar çalmıştı. Aklıma gelen ilk ve tek kişi Baybars olduğu için ellerim titremeye başladı "ah Baybars da notumu almış olacak ki geldi." dedi. Ne olup bittiğini anlamadan Halit kalkmış ve kapıyı açmıştı.

Engel olmaya ne zamanım kalmıştı ne de halim. Olduğum yere çöktüm ve birazdan olacaklar için kendimi hazırlamaya çalıştım. Bu sefer bahane yok... Bu sefer yalan yok!

Buraya doğru yaklaşan ayak sesleri ve Baybarsın öfkeli sesi kulaklarımı doldururken Halit, geri geri yürüyerek odaya girmişti. Baybarsa kısa bir bakış attım. Kaşlarını çatarak bana baktı "iyi misin? Kalk yerden lütfen." sesi, az öncekine kıyasla çok nazik ve zarifti.

Halit araya girdi "birazdan dıyacağın şeylerden sonra bu kadar nazik olacak mısın Baybars?" son yaptığım şey onu çok sinirlendirmiş olmalıydı. Resmen ölüm fermanımı imzalıyordu.

"ne saçmalıyorsun sen, kes sesini!" diye bağırdı ve tekrar bana döndü "iyi misin Ayza? Cevap ver!" Halit ayağa kalktı "gayet iyi Baybars, merak etme. Hatta o kadar iyi ki tekrar bizimle çalışmayı kabul etti." yavaşça başını bana çevirdi ve gözümün içine baktı.

"Yeni planın bu mu Halit? Onun ağzından duymadan inanmam." daha fazla uzatmak neye yarardı? Bugün olmasa yarın muhakkak gerçek beyan edilecekti "doğru." dedim başımı öne eğerek. Hayal kırıklığı dolu sesiyle "neden?" diye sorabildi sadece.

"neden biliyor musun Baybars? Çünkü sana ihanet etti ve sen öğrenme diye bizden yardım istedi. Tabii ben de dosyaları ele geçirmenin verdiği keyifle Ayzaya yardım ettim." Halit büyük bir keyifle bütün söylediğim yalanları anlatıyordu. Baybars bu sefer ağzını bile açmamıştı.

Gözlerim dolmuş taşıyordu. Başımı kaldırıp yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Acı içime aksın diye başımı daha da yere eğdim. Halit durmadan devam ediyordu "tabii Ayzayla mazimiz çok daha derin. Ablam Medyum Lâl, Ayzaya sahip çıktı. Yetimhaneden yeni ayrılmış genç bir kıza iş verdi ve bu görmüş olduğun evi ona bağışladı."

Eliyle ağzını kapattı "hiii üzgünüm Ayza! Sen sözde aile uydurmuştun kendine öyle değil mi? Bak yanlışlıkla onu da söyledim." Baybars duvara yaslanmıştı. Gözlerimi sildim ve ayağa kalktım.

Halit bana doğru yürüdü "burada işim bitti galiba. Gitsem iyi olacak!" yaklaştı ve kulağıma fısıldadı "bundan sonra benim ayağıma basmadan önce iki kere düşün." aradan çekildiği zaman yalnız kalmıştık.

Çekinerek kolunu tuttum "Baybars... Tuzağa düştüm, yapmak istemedim gerçekten." dedim. Kendimi nasıl savunmam gerekiyor bilmiyordum. Gözünden yaşlar damladı "ne garip öyle değil mi? Ahir zaman sonuçta. Kendi kazdığı kuyuya düşen bile kendisini Yusuf zannediyor." kolunu öfkeyle çekti.

"neden yaptın? Hadi her şeyi geçtim de neden kendine aile uydurdun?" ağzımı açacağım an elini kaldırdı "sakın bunu bir soru olarak algılayıp da cevap vermeye kalkma. Zira şu an sesini bile duymak istemiyorum."

Gitmek için yeltendi ama anında kollarını tuttum "lütfen dur. Gitme! Kendimi savunmama izin ver." tekrar kendini geri çekti "seni asla dinlemeyeceğim." dedi sessizce.

"neden?" dedim sesimi yükselterek. Beni kendinden geriye itti ve var gücüyle bağırdı "çünkü ölüler kendini savunamaz Ayza!" kalbim, taşa düşmüş bir porselen gibi hissediyordu.

Elini alnına koydu "yazıklar olsun ya yazıklar olsun!" titreyen sesimle "bana mı?" dedim, yutkundum. Cıkladı "yok bana... Bana yazıklar olsun! Senin gibi binlerce insanla karşılaşmama rağmen yine de senin nasıl bir yalancı olduğunu anlamadığım için."

Korkuyordum, onu sonsuza kadar kaybetmekten çok korkuyordum "lütfen böyle söyleme, bana sırt çevirirsen yaşayamam!" derin bir nefes aldı ve "yaşama! Sevdiğin insanlara yalan söyleyeceğine öl daha iyi." dedi, duyduklarım karşısında içim yanıyordu. Keşke zamanı geri çevirebilseydim "seni seviyorum ama ben." başını salladı yavaşça "buna sevgi denmez; seven sevdiğine ihanet etmez. Senin ki sevgi değil heves. Sen beni sevseydin kaybetmekten korktuğun için yalan söylemezdin." derin bir bakış sergiledi ve gözlerini devirdi "gidersen, kendimi asla affetmem." gülümsedi "affetmen de hata olur zaten. Affetme mümkünse. Hayatın boyunca hep hatırla ve son kalan umudunu sana harcamış bir adamın ahını nasıl aldığını anımsa. Yargısız infaz etmek istemem, neden bana yalan söyledin?" 

"annen birden sorunca beni hakir görmesinden korktum. Küçük görülmek istemedim. En başta bu kadar ileri gitmez dedim, seni seveceğimi ve sana bu denli bağlanacağım hesapta yoktu." bir an yumuşar gibi olmuştu fakat hemen eski tavrına geri dönmüştü. Yüzüme bakmıyordu, tek yaptığı olduğu yerde durmak ve duvara bakmaktı. Geriye doğru bir adım attı "Baybars, asıl sana anlatacağım şey farklı. Dosya meselesinde beni tuzağa düşürdüler ben..." elini kaldırdı ve beni susturdu "şu saatten sonra ağzından çıkan tek kelimeye bile inanmam. Ne ölün ölüme ne dirin dirime." bir rüzgar gibi esti ve gitti. Sessiz evde tek başıma kalmanın verdiği acı ağlamama sebep olmuştu. O gün saatlerce ağladım. 

Baybarsa kızgın değildim. Ne olduysa olmuştu ve ben sebep olmuştum her şeye. Kalkıp neden bana bunları söyledin demeye bile mecalim yoktu.
Kaldım ve sustum. Sessizliği dinliyordum ve gürültüden beynim yoruluyordu. Açıklamama izin vermemişti. Konuşsak her şey geçecekti sanki. Geçmedi!

-----------------------------------------------
Elimde tuttuğum gazeteye sıkı sıkı sarıldım. Pastanedeki işten geçici bir süreliğine ayrılmıştım. Koştura koştura büyük villanın bahçe kapısından içeri girdim.

Sağa sola bakarak hızlı hızlı yürüyordum. Kapıyı çaldım, beyaz bir üniforma giyinmiş kadın kapıyı açtı "merhaba, ben Nermin hanımla görüşmek üzere geldim." dediğim sıra beni içeri davet etti "Nermin hanım şu an görüşmede. Siz neden geldiniz?"

Biri benden önce davranmış ve görüşmeye erken gelmişti "ben Ayza, Nermin hanım beni aradı ve hemen yanına gelmemi söyledi. İşe girecek kişiyi birlikte seçecektik. Lütfen beni tutmayın, geç kaldım zaten."

Rastgele bir şekilde yürüyerek holün sonundaki büyük kapıdan içeri girdim. Evi biliyormuş gibi bir tavır sergilemeye çalışıyordum. Nermin hanımın bakışları beni buldu.

"kim olduğunuzu ve neden baskın yapar gibi içeri girdiğinizi öğrenebilir miyim?" üstümü başımı düzelttim ve gazeteyi kolumun altına sıkıştırdım "ilk olarak bu şekilde girdiğim için çok özür dilerim ama acele etmek zorundaydım."

Elindeki fincanı bıraktı "nedenini sorabilir miyim canım?" birkaç adımda öne çıktım "iş ilanı vermişsiniz. Bütün kriterleri karşılayan biri olarak sizi daha fazla bekletmek istemedim." dediğim zaman sol kaşı havalandı.

Yanımda duran kıza "sen çıkabilirsin. Kabul edersek seni ararlar." dedi. Kız yavaşça yürüyerek odadan çıktı "adın ne senin?" öyle bir ses tonu vardı ki ellerim titriyordu "Ayza efendim." gülümsedi "daha önce tecrübe edindin mi?" başımı salladım "evet tabii. Son ayrıldığım mesleğim garsonluktu."

Gülümsedi ve "içerideki hizmetliye söyle sana uygun kıyafetler versin. Hemen başlıyorsun. Daha sonra müsait bir anımızda maaşını ve izin gününü konuşuruz."

Arkamdan gelen adım sesleri ve "ben geldim anne!" diyen Baybarsın sesi gülümsememe yetmişti. Arkamı döndüm, odadan çıkarken karşılaşmıştık. Bana baktı ve "senin burada ne işin var?" diye sordu.

"sen bana gelmeyince, ben sana geleyim dedim. Bundan sonra burnunun dibindeyim." kaşlarını çattı ve "sen ne saçmalıyorsun?" diye sordu. Omuz silktim "ev işi ve mutfakta yardım edecek birini arıyormuş Nermin hanım. Tesadüfün de böylesi ki ben kabul edildim."

Gülümsedi, o an içten gülümsemesi beni affettiğini düşünmeme sebep oldu "burada kaldığın her gün cehennemi yaşayacaksın." dedi.

Başımı salladım "tabii hak ettim, senden gelen her şey başım üstüne." diyerek odadan çıktım. Kendimi bir şekilde affettirecektim.

---------------------------------------------6

Bölüm kısa, kuşlar uçuyor... 😁

Bir aylık bir süre sonunda yayımlanan bölümün biraz daha uzun olması gerekirdi biliyorum ama bunu bile ancak yetiştirdim. Konudan konuya atlanmış gibi görünse de ilerideki bölümlerde tüm boşluklar dolacak ve soru işareti kalmayacak.

O zaman...
Veee bölüm sonu!
💙💙💙💙💙💙💙💙🌼🌼🌼🌼🌼🌼🌼

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

2M 88.3K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
764K 28.9K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
2.9M 53.6K 19
"Orada!" "Kim orada lan?" "Oğlum geçen aylarda Fransız bir diplomatın kızı kayıplara karıştı ya, o kız işte."
147K 760 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...