YARDIMCI

Por lug_ck

627K 6.1K 1.1K

Hayatın sana iyi, kötü ne getireceğini bilmeden, yürürüz yollarımızda. Bazen tehlike kanımızı dondurur bazen... Más

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
Kapak Resmi?
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm

21.Bölüm

8.9K 143 22
Por lug_ck

Parlak kısa saçları, dişlerini sıkar gibi görünmesine neden olacak kadar sert bir çeneye, özenle şekillendirilmiş kirli sakalı ile karşımda duruyordu. Ona ilk defa bu kadar detaylı bakıyordum.

Sarper'in aklıma tekrar düşmesi ile gözlerim yaşardı. Şuan içinde olduğum gerçekliğe bakınca, o bana çok uzaktaydı. Sarper nazik ve çocuksuydu, üstelik hep çalışkan biri olmayı başarmıştı. Ancak donuk yeşil gözleriyle bana bakan, biçimli yüz hatlarına sahip bu adam, ondan cok farklı ve zıttı. Sahip olduğu güç öylesine belliydi ki sanki görülebilir dalgalar halinde bulunduğu ortama yayılıyordu.

Şuan nerede bulunduğumuz hakkında bir fikrim bile yoktu. Camlardan dışarısına göz attığımda, karanlık olduğundan, bir şey göremiyordum.

Karşımdaki adama döndüm. Bakışlarını üzerimden çekemeden beni öylece süzdü. Nerede olduğumu fark edince gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. O bana bunca kötülüğü hak gören pisliğin tekiydi. Kim olduğu umrumda bile değildi, çünkü benim hayatım bana aitti. Ters ters bakarken dişlerimi sıktım. Prestiji ya da servetiyle gözümü korkutup beni susturamazdı.

Göz temasını bir an olsun kesmedi, bakışlarıyla beni kapana kıstırmış gibiydi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Şuan hızlıca kapıya koşup buradan ayrılmayı denesem, kesinlikle başarısızlık ile sonuçlanacağından emindim. Karşımda böyle biri varken, buradan kolay kurtulabileceğimi düşünemiyordum.

Durgun bir su gibiydi, saf be berrak bir su... Ancak sonuçta şuydu ve yüzme bilmiyorsan tehlikeliydi. Yüzeyinin aksine derinliklerinde güçlü akıntılar olabilir ya da bir anda ölümcül girdaplar oluşturabilirdi. Oturduğu yerden kalkıp, koltuğun şömine tarafında dikildi.

Bakışları bir an şömineyi bulup, ardından bana dönmüştü. Gözlerine yalvarırcasına baktım.

"Gitmeme izin ver."

Yanıma bir adım atacakken vazgeçmişti. Başını yukarı kaldırdı. Parmakları ile koltuğu tuttu. Manikürlü tırnaklarını yeni görüyordum. Tertemiz ellere sahipti. Nasır dahi yoktu. Bir kez daha yeşil gözlerini bana çevirdi. Sanki bakışlarıyla butun düşüncelerimi emiyordu. Gözlerinde bir cevap aradım. O ana kadar adamın yüzünde hiçbir şey okuyamamıştım. Ancak bakışmamız sürdükçe icimde farklı duygular hissettim.

Öfke, ilgi, rahatsızlık, teslimiyet ve son olarak da... arzu.

Nefes alışverişim hızlandı. Odanın içindeki paha biçilmez sanat eserlerinin hepsini paramparça etmek geçiyordu aklımdan. Düşüncelerimin hiçbirini hayata geçiremediğim için kendimden nefret etmiştim. Yapabileceğim tek şey sakin olmaya çalışmaktı en azından şimdilik.

"Buradan kaçamazsın."

Erkeksi ses tonu bana özen ve güçlü şekillendirilmiş parlak ve keskin bir çeliği anımsattı. Bu otoritenin sesiydi.

Nefesimi tuttum. "Kaçacağımı kim söyledi?"

Dimdik duruyordu, sımsıkı dudakları aniden aralandı.

"Senden o kokuyu alıyorum. Her an kaçmaya yeltenecek gibi."

Bana doğru eğilince sandal ağacı ve mandalina kokusu burnuna geldi.

"Sakin benden kaçmayı deneme buna izin vermem."

Duyduğum sözler ile kalbim sıkıştı. Sesinde öfke gördüm. Bana mı kızgındı? Burada kaçırılan bendim. Çok sinirlenmiştim.

"Ne bekliyorsun? Kaçırılarak buraya getirilen benim. Buraya kendi ifademle gelmedim. Tabii ki kaçmak istiyorum, daha doğal ne olabilir?"

Geri çekilerek dudaklarını büzdü.

"Bu seferlik bunu düşünmeden söylediğini varsayıyor ve patavatsızlığını hoş görüyorum. Eğer yine bu şekilde davranırsan, emin ol ki keşke yapmasaydım diyeceksin." Yeşil renkli, dönük gözleri aşağıya başladı. başladı. Vücut hatlarımı inceliyordu. Bana doğru bir adım attı, öylesine yakınımdaydı ki vücut sıcaklığını hissediyordum.

"Öğrenmen ve anlaman gereken bazı şeyler var."

Her ne olursa olsun korkmadığımı göstermek için oturduğum yerden ayağa kalktım. Göğsümü onunkine yasladım.

"Anlamam gereken tek şey var o da senin beni kaçıran bir pislik olduğun. Hayatımı çaldın, sevdiklerimi aldın elimden." Sesimin titremesine rağmen konuşmaya devam ettim.

"Her şeyimi aldın. Anlamam gereken tek şey bu."

Elini uzatıp yanağına dokundu. Parmağını çenemde gezdirirken nefesim kesildi. Aniden bana dokunmak onu şaşırtmış gibi gözledi parladı. Elini indirip uzun parmaklarıyla kolumu tuttu.

"Benimle gel." Dedi.

Dokunduğu yer yanmış, kalp atışlarım hızlanmıştı. Kolumu çekip ondan kurtulmaya çalıştım.

"Bırak gideyim."

Ateş saçan gözleri ile bana baktı. "Kes sesini, beni dinleyeceksin."dedi.

"Ben. Köle. Değilim." Yediğim tokat ile yüzüm düşmüştü. Sert bir tokat değildi ana bana haddimi bildirmek için yeterliydi. Dudaklarımı ısırdım. O, beni kendi ile sürüklerken gözyaşlarımın akmasını engellemeye çalıştım. İç çekerek beni bir berbere oturttu, kendi de tam karşıma oturdu. Ürkmüştüm ama dilimi tuttum. Ağrımı dindirecek kişi olsa bile onun yaralandığımı bilmesini istemiyordum. İncinmiş, ezik biri olmamı bekleyen yas kalpli aşağılığın tekiydi.

Öne eğilip ellerini açık bacaklarının arasında kenetledi. Aramızdaki mesafeyi kapatacak kadar yakınıma gelmişti. Gözleri sınırlarımı öğrenmek istiyor gibi yüzümde dolandı. Rahatsız hissederek yerimde kıpırdadım. Onunla göz göze olmayı reddedip bakışlarımı başka yöne çevirdim. İkimizde hareketsizdik. Evime dönmek istiyordum.

"Sen benimsin." Dedi. "Seninle tartışmayacağım. Artık benim mülkiyetime girdin. Bu sebeple bana her anlamda boyun egmek zorundasın."

Cehennemde olabilirdi.

"İnternet, telefon ya da herhangi bir teknoloji alet kullanmana izin yok. Çalışanlar ile konuşmamalısın. Evin dışına çıkmam da yasak..."

Ayağa kalktı, kaslı gövdesiyle ahşap masaya doğru gitti. Bir parça kağıt ve siyah bir kese alıp tekrar yerine oturdu.

"Şuan için burada hiç kimsenin. Yeni başlangıç yapabilirsin. Eğer bunu unutmazsan iyi anlaşırız. " tekrar öne eğilerek bana yaklaştı. " sen kimsenin değilsin, sadece benimsin. Anlıyor musun?" Konuştukça gözleri parıldadı, sanki bu fikre bayılmış gibiydi.

Aklıma, yüzüne tükürebilir, hayalarına dizimle vurabilir, koşup bağırabilirdim fikri gelmişti. Tabii butun bunların katlanmam gereken ac sonuçları olurdu. Kıpırdamadan sessizce oturdum. Adam dizlerinin üstüne çöküp koltuğu tek bir hamlede geriye doğru ittirdi.

Bana yaklaştıkça kalbim heyecanla atmaya başladı, nefesini bacaklarımda hissediyordum. Bu kadar erken mıydı? Neredeyse on dakikadır ordaydım ve şimdiden bana tecevüz etmeyi planlamıştı? Kahretsin, bunu yapamazdım. Daha önce kimseyle birlikte olmamıştım. Sarper benim ilkim olacaktı. Ben bütün ilklerimi o adama bahsetmek istiyordum. Nefes al, başka yerde olduğunu düşün.

Bacağımı kucağına koyup okşamaya başladı. Yavaş yavaş pantolonumun paçasını yukarıya doğru sıyırdı. Gördüğü yara izinde parmağını gezdirdi. Kötü durumdaymış, sanki kırılmış gibi bakıyordu.

"Bun nasıl oldu?"

Gösterdiği alaka ile nabız atışım hızlanmaya başlıyordu. Beni kaçırdığı aklıma tekrar düşünce birden öfkem kendini belirtti.

"Seni ne kadar alakadar ediyor? Muhtemelen sende aynısını yapacaksın."

Gözlerime bakarak parmaklarıyla baldırımı tuttu. " Beni alakadar eder etmez bana cevap ver?" Bana karşı korumacı tavrı yüzünden anlaşılıyordu. Ayrıca kalbini çarptıran bir heyecanı, arzusu var gibiydi. Bana karşı nasil hastalıklı bir ilgi duyuyorsa sürekli o ilgiyle savaşıyor gibi görünüyordu. Korkudan kalbim deli gibi atıyordu. Güçlükle yutkundum. Canımı yakamasını ya da bana zarar vermesini bekliyordum fakat neyse ki bir şey olmadı.

Elini vücudundan çekip arkasına yaslandı. Çabucak siyah keseden uzun bir nesne çıkardı ve arkasındaki düğmeye bastı. Kırmızı, parlak bir lamba yanıp söndükten sonra normal çalışma moduna geçti. Pantolonumun uçlarını tekrar bileklerime indirdi. Elinde tuttuğu soğuk metal içimi ürpertmişti. Ayak bileğimden birine takıp geri çekildi.

"O da ne?" Diye sordum.

Arkasına yaslandı. "Takip cihazı. Bana ait olan çıplak bacakların hareketlerini saptamak için. O cihaz bana sürekli senin nerede olduğunu söyleyecek. Görüyor musun? Buradan kaçış yok."

İçgüdüsel olarak içimden deli gibi gülmek geldi. Bu kadarı da çok fazlaydı. Ayağımda bir GPS vardı. Eline aldığı kağıdı bana uzattı.

"Bu senin hakkında bildiğim tek şey. Senden daha fazlasını öğrenmek istiyorum." Kağıdı alıp okuyunca boğazım düğümlendi. Neredeyse benimle ilgili her şey yazıyordu. Kafamı kaldırıp adama baktım, bir çeşit şevkat, biraz merhamet istiyordum. Böylesi bir ıstırabı yaşarken beni hayata bağlayacak insanı bir davranış bekliyordum. Ancak adam gözlerini kapatmış gergin bir şekilde duruyordu.

"Parla?" dedi.

Annemin ölümünden sonra bana bu şekilde hitap eden ilk kişiydi. Bu benim gerçek adımdı. Geçmişimden kaçmak için değiştirmek zorunda kaldığım, annemin bana bıraktığı tek hediyesi olan adımdı. Yıllar sonra tekrar bu şekilde birinin bana sesleneceğini düşünmemiştim. Derin bir nefes aldım. Adımı duymam ile yaşadıklarım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Dolan gözlerimi engelleyememiştim. Sol gözümden akan yaşı silip, kendimi ele vermeyerek, toparlanmaya çalıştım, zorundaydım. Buradan kurtulacaktım. Elbet kurtulacaktım ve hayatıma kaldığım yerden devam edecektim. Herhangi bir cevap bekliyor gibi suratıma gözlerini dikmiş bakıyordu. Ona cevap vermemiştim. Bu onu sinirlendirmişti. Benden bir şeyler duymaya ihtiyacı var gibi, bir açılıkla gözleri açıldı.

Adımı nereden biliyordu? Duyduğum korku be endişeyi sesime belli ederek ona cevap verdim.

"Adımı nereden biliyorsun? Bu imkansız?" diye sordum.

Yüzündeki belli belirsiz gülümseme vardı. "Bildiğim sadece bu mu sanıyorsun?"

Bu adam gerçekten lanet pisliğin tekiydi! Bunca şeyi nasıl bilebilir? Bu imkansızın ötesinde duruyorken.

"Beni neden kaçırdın?"

Tekrar arkasına yaşlanıp kule yapar gibi parmaklarını birleştirdi.

"Buna kaçırılmak denmez. Bana ait olanı aldım sadece."

Mideme kramplar giriyordu. Saçma sapan bir şekilde ona ait olduğumu düşünen bir adamım elindeydim. Bana nasıl davranacağını bile bilmiyordum.

"Benimle ne yapacaksın?" Sesim duyduğum üzüntü ve stres sebebiyle fısıldar gibi çıkmıştı.

"Orası seni ilgilendirmez."

"Benim hayatım beni ilgilendirmez mi?"

"Hayır. Çünkü senin hayatın benim."

Böylesi bir adaletsizlik karşısında zorlukla nefes aldım. Ayağa kalkıp bana tepeden baktı. Ani bit hareketle kolçakların üstündeki ellerimi tutarak beni koltuğa bastırdı. Nefes almayı kestim. Düşünmeyi bile kestim. Dünya durmuştum felç gibi hareketsizdim.

Gözlerini gözlerime dikti, yeşil gözlerinin derinliklerinde beni esir almıştı. Yüzünde bir an karanlık ve kaçınılmaz bir duygu belirse de hemen kayboldu. Sonra dudaklarıma bakmaya başladı, dudaklarını araladı.

Çok harlı bir ateş, çok sıcak bir hava vardı. Şömineden gelen her çatırtı sesiyle hareketlenecek gibi oldum. Sonunda geri çekilmişti. Görünen o ki yoğun bir çaba harcayarak tedbirli bir şekilde kendini toplamayı başarabilmişti.

"Kime ait olduğunu bilmek ister misin?

Beni koltuğa bastırmak için dokunma kısmından, soru sormaya geçmesi o kadar hızlı olmuştu ki anlamam vakit aldı. Ağır ağır kafa salladım.

"Hayır." Dedim.

Burun delikleri büyüdü. Kapıya doğru yürümeye başladı, her adımda takım elbisesinin sesi fısıltı gibi duyuluyordu. Kapıya gelince durdu.

"Bana adımla hitap edeceksin?"

"Pars?"

Cevap vermedi. Yürümeye devam etti. Arkasını bile dönemden son bir şey daha söyledi.

"Hizmetliler sana yardımcı olacak. Unutma, kaçmaya çalışmak yok. Zaten buradan kaçmanın bir başka yolu da yok."

Yanımdan ayrıldığı an, içeride bir siluet belirdi. Beni odadan çıkartan yaşlı hizmetli kadındı.

"Lütfen beni takip et." Yerimden ayrılarak yukarı kilitli olduğum odaya ilerledik. Odaya geçip, gardıropun önünde durdu.

"Efendimin sana yeni bir gardırop ayarlayacağından eminim."

"Efendin?" Dedim.

"Bu evin sahibi...O...bizim efendimizdir."

Efendi lafı kulağa hiç hoş gelmiyordu. Adil ve iyi bir işveren demesini beklerdim. Hizmetli kadını eleştirmek ya da utandırmak istemediğim için ağzımı açmadım.

"Bu oda sizin, yatağınızı temizleyip, hazırladım."

Bulunduğum oda gerçenten güzeldi. Acaba kime aitti? Benden önce kalan oldu mu hiç? Bu adamın nasıl bir işi vardı bunca şeye sahip olabiliyordu? Gizli işler çeviren piç kurusu.

Odanın temiz bir havası vardı, çarşaflar da mis gibi kokuyordu. Nereden bakarsan bak burası bir hücreydi, fakat bu kadar şeyden sonra kendime air bir odam ve temiz bir yatağım olduğu için şükrediyordum. O sandalyede bağlı olarak, gözlerim kapalı bir odada kapatılmak aklıma gelince burası beş yıldızlı bir otel odası gibi geliyordu.

Sarper aklıma gelince kalbim sızladı. Acaba şu an ne yapıyordur? Başıma bunların geldiğini bilse, eminim aklını oynatırdı. İçimdeki özlem gittikçe yoğunlaşıyordu. Ona tekrardan dokunmak istiyordum. Onunla tekrar birlikte olmak için bu fare deliğinden kurtulacağıma dair kendime içimden söz verdim. Bu oda benden faydalanmak isteyen birine aitti ve ben kendi küçük sessiz odamı özledim. Temiz havayı ciğerlerime çekerken güçlü görünmekten, güçlü olmaya çalışmaktan fena halde yorulmuştum. Gözyaşlama engel olmadım. Hayatımın asla eskisi gibi olmayacağını biliyordum.

Hizmetli kadın ilgiyle yanıma gelip beni yatağa doğru götürdü.

"Lütfen ağlamayın. Bakın orada kendi banyonuz var. İsterseniz burayı zevkinize göre dekore etmeniz için birkaç eşya da ayarlayabiliriz."

Şevkatli kolunu çekingen bir şekilde omzuma atınca sarsıla sarsıla ağlamaya başladım. İşte, kaderimin beni getirdiği yerde, burada öylece oturuyordum. Bütün gücümü kaybetmiştim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sonra başımı yastığa, kendimi de uykunun kollarına bıraktım.

...

Ertesi gün duş alıp aynı kıyafetlerimi üzerkme giydim. Benim için kıyafet alıp almadığını bilmiyordum, umrumda da değildi. Bu kadar basit bir konu bile içimde, derinlerde bir yerde beni öfkelendirmeye yetmişti. Çoraplarımı giymeyip yalınayak merdivenlerden inmeye başladım. Beni çalışanların yaşadığı bölüme yerleştirdiklerini düşündüm. Çünkü sabahın beşinde duş alan ve güne hazırlanan insanların sesleriyle uyanmıştım.
Aslında doğru dürüst uyuduğum söylenemezdi. Sürekli akan gözyaşlarım ve bir türlü geçmeyen bas ağrım uyumama engel olmuştu. Her gözyaşım içimdeki yoğun duygu birikimlerini arkamda yardımcı olmuştu. Artık beni bekleyen gelecekle yüzleşmek için hazırdım.

Büyük salona gelince çatal bıçak seslerini takip etmeye karar verdim. Korkuma rağmen beni benden alan taze kahve kokusuna doğru yürüdüm. Kurumuş dilim, damağın kafein hasretiyle yanıyordu. Köşeyi dönünce mutfağı gördüm ve durdum. Mutfak duvarları yerden tavana kadar mat siyah fayanslarla kaplıydı. Karanlık bir çukuru andıran fayansların rengi Pars'ın görüntüsü ile aynıydı. Karanlık ve karanlıktı.

Şunu söylemeliyim ki, o kesinlikle zevk sahibi biriydi. Gümüş kulplu beyaz mutfak dolapları yeni yağmış kar kadar beyazdı. Bu kadar siyahın arasında bir inci gibiydiler. Tavandaki ve gan taraftaki pencerelerden giren gün ışığıyla mutfak, olduğundan daha aydınlık görünüyordu. Mutfakta üç ankastre fırın, devasa bir şey üstü ocak ve bir ineği içine alacak kadsr geniş bir buzdolabı vardı. Ahşap rafların olduğu diğer odada sayılmayacak kadar çok şarap şişesi vardı. Dün gece bana oldukça iyi davranan yaşlı kadın tezgâhın arkasından gülümsedi.

"Aç mısınız?"

Bu kadar şeyler yazarken nasil yemek yerdim bilemiyorum ama yine de başımı salladım. Gücümü toplamak zorundaydım. En son ne zamn adam akıllı yemek yediğimi hatırlamıyordum. Elimde olmadan midem guruldadı. Hizmetli kadın nazikçe gülümsedi.

"Sanırım bu soruyu cevaplıyor. Yalniz karnınızı doyurmadan önce efendimiz ona katılmanızı istedi. Kendisi yemek odasında bulunuyor."

Kafasıyla büyük salonun diğer ucundaki odayı işaret etti. Cam kapısı olan yemek odası oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi.

Pars en uçta, masanın basında yer alıyordu. Okuduğu gazete yüzünün görünmesini engelliyordu. Onu tekrar görmek midemin etrafını dikenli tellerle sarmalamıştı. Birinin bana sahip olması asla alışamayacağım bir şeydi. Üstelik kaçırılmıştım. En kısa sürede kaçmanın bir yolunu bulmam şarttı.

Hizmetli kadına bakarak olumsuz anlamda kafa salladım.

"Onu görmeyeceğim."

Hizmetli kadın konuştu.

"Başka seçeneğiniz yok. Emir böyle. Gideceksiniz."

"Emir mi?" Dedim. Böyle kötü bir adamım keyfine göre hareket edilemezdi.

"Emirler." dedi arkamdan gelen sert erkek sesi. Pars'ın varlığını hissetmek ödümü kopartmıştı.Korktuğumu bello etmemiştim. Bu adamın ölü kadsr sessiz hareket etmesine en kısa sürede alışmalıydım.Boş anımdan faydalanmasını istemiyordum.
Kafamı kaldırıp sesin geldiği yöne döndüm.

"Ben emir almam."

Pars homurdanıp kirli sakalını ovuşturdu. Kısa parlak, koyu kahve saçları saç gibi değil de pösteki gibi duruyordu. Soğuk yeşil gözleri baştan aşağı buz kesmeme sebep oldu. Kömür rengi kumaştan takım elbisesi, gümüş renkli gömleği ve siyah kravatıyla zeki ve seçici görünüyordu.

Kolumdan tutunca bağırdım.

"Emrediyorum. Geleceksin. Öğrenmen gereken tek kural bu; sen bana aitsin. Bu kadsr çabuk unutmuş olamazsın, değil mi?"

Beni çekiştirip büyük salondan geçirip yemek odasına görürdü. 10 kişilik yemek masasındaki yüksek aralıklı bir sandalyeye fırlattı. Burnundan soluyarak bana doğru eğildi.

"Sen benimsin. Sen benimsin! Kafana girene kadar bunu tekrarla. Emirlerime uymamak gibi bir seçeneğin yok. Tabii eğer..." gözleri büyük bir ilgiyle parladı.

"Tabi eğer sana yapacaklarımı istemiyorsan?"



















Merhaba sevgili okurlarım. Yeni sürpriz bir bölüm ile size yeniden merhaba demek istedim. Yeni bölüm bu şekilde erken gelsin istiyorsanız bol yorum ve beğeni atmalısınız ki ben öyle bilebilirim. Bu bölümü umarim keyifle okumuşsunuzdur sonraki sürpriz bölümlerde görüşmek üzere. Vote atmayı ve yorum yapmayı unutmayın. :)

Seguir leyendo

También te gustarán

22.2M 902K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
47.8K 4K 19
Bir mantık evliliği hikayesi.
34.9K 114 6
"Aradığım tüm erkeklere bedel bir adamsın" - "Ve sende bunun bedelini ödemek zorundasın" |🔞|
1.7M 46.1K 14
Hansa Kozcu &Fatih Haznedar 🌹 BERDEL/AŞİRET KURGUSUDUR YALNIZ BİLDİĞİNİZ BERDEL HİKAYELERİNDEN DEĞİLDİR. ŞİDDET VE ZORLAMA TARZI ŞEYLER YOK [Başlama...