Gel de Sil İzlerini

By Merfck

1.7M 74.7K 4.3K

''Bu ellerden sonra değecek başka bir elin tek amacı bana daha fazla zarar vermek olur. İşte bu yüzden senden... More

Ön Söz ☁ Gelde Sil İzlerini
1. Bölüm ☁ Kimsesiz
2. Bölüm ☁ Ukala Dümbeleği
3. Bölüm ☁ Gözlerin Haddinden Fazla Güzel
4. Bölüm ☁ Küçük
5. Bölüm ☁ Korku
6. Bölüm ☁ Takılmak
7. Bölüm ☁ Uyuşturucu
8. Bölüm ☁ Karanlık
9. Bölüm ☁ Kovalamaca
10. Bölüm ☁ Tutku ve Tehlike
11. Bölüm ☁ Klişe
12. Bölüm ☁ Hırsız
13. Bölüm ☁ Davet
14. Bölüm ☁ Soğuk Deniz Ilık Nefes
15. Bölüm ☁ Islak Bir Sıçan Gibi
16. Bölüm ☁ Yeni Biri
17. Bölüm ☁ Batıkan
18. Bölüm ☁ Karar
19. Bölüm ☁ Hayat Yok Sen Varsın
20. Bölüm ☁ Teselli Öpücüğü
21. Bölüm ☁ Hasret Türküsü
22. Bölüm ☁
23. Bölüm ☁ Sarılmak
24. Bölüm ☁ Gece
26. Bölüm ☁ Kendine İyi Bak Güzelim
27. Bölüm ☁ Pişman Olmayacağım
28. Bölüm ☁ Birlikte İlk Gece
29. Bölüm ☁ Saldırı
30. Bölüm ☁ Güzelim
ÖNEMLİ GELİŞME!! (Yayın evi) .dfd.fd ♥
31. Bölüm ☁ Yaralı
32. Bölüm ☁ Ölmeden Önce Alınması Gereken Bir İntikamım Var
33. Bölüm ☁ Bana Aşık Olmana İzin Vermeyeceğim!
34. Bölüm ☁ Oyun Başlasın
35. Bölüm ☁ Tehlike Oyununa Başlangıç
36. Bölüm ☁ Kabus
ÖNEMLİ ☁
37. Bölüm ☁ Yabancı Eller
38. Bölüm ☁ İhale
39. Bölüm ☁ Pişmanlık
40. Bölüm ☁ Teklif
Lutfen 1 dakika!
41. Bölüm ☁ Oyun Bitti Ufaklık
Final Kararı Canolar
42. Bölüm ☁ Uyku Hapı
43. Bölüm ☁ Vurgun
44. Bölüm ☁ Borç
Yeni kitap: SAHRA
45. Bölüm ☁ Oyun Bitti
46. Bölüm ☁ Gitmiş
47. Bölüm ☁
48. Bölüm ☁ Kovalamaca
49. Bölüm ☁ Final
Ö Z E L

25. Bölüm ☁ İçimizde ki Sesler

30.6K 1.2K 66
By Merfck

simsiyahbirgokkusagidusun.tumblr

Kuzey için her şey git gide zorlaşmaya başlamıştı. Benim içinde. Her şeyden önce onu anlamak ozrlaşmıştı. Ama ona karşı taraf alamıyordum. Annesinin ve fazla korumacı tavrı yüzünden günleri bir odada geçiyordu. Üstelik şimdi bile böyleyse annesi onu her şeyden tamamen uzaklaştırmak istediğinde ne olacak onu merak ediyordum.

Annesine göre ona olan fazla ilgimiz onun içinde ki sevgiye ve ilgiye muhtaç olan küçük çocuğu gün yüzüne çıkarıyordu ama ne yazık ki benim gördüğüm arsız küçük bir çocuk değildi. O kadar asebi davranıyordu ki. Büyük ihtimalle bu hareketlerimiz onu kırıyordu.

Doktorlar sadece ona uygun bir kalbin buluncağı güne kadar onu en sağlıklı ve risksiz şekilde yaşatmaya çalışıyorlardı ve buna tedavi diyorlardı. Onlar uzman oldukları için işlerine karışmam gibi bir şey söz konusu bile olamıyordu. Zaten Rana Hanım Kuzey'in bir alt kata inmesine bile müsade etmiyordu. Doktorların dışarıda planladıkları şeyleri odanın içinde ben uyguluyordum. Bana karşı olan tutumu diğer görevlilere olan tutumuna göre daha kolaydı.

Başka bir görevli onunla ilgilenmeye başladığında mutlaka bir huysuzluk çıkarıyordu ama bana karşı bazı şeyleri görmezden gelebiliyordu. Bu bile beni mutlu etmeye yetiyordu. Tamamen kibar davranmıyordu ama kalbimin fazlasıyla kırıldığını fark ettiğinde en azından kendini susturmaya çalışıyordu.

Onu ilk gördüğümde hiç böyle bir hale geleceğimizi tahmin etmemiştim. İlk görüşte bir şeyler değildi kesinlikle. Sonraya doğru olmuştu. İlk gördüğümde değil her gördüğümde sevmeye başlamıştım. Her geçen gün ona daha çok bağlanmama sebep olmuştu ve ben bundan korkuyordum.

Mesela şu anda karşımda uyuyan kişiden korkuyordum. O huzurlu uykusunda uyurken be yine kendimi yemekle meşguldüm. Bunun çok uzun sürmeyeceğini farkındaydım. Şimdilik kararını değiştirmişti ama annesinin dediği gibi buralardan tamamen uzaklaşmayı kabul etmezdi. Bütün katın onun için düzenlenmiş olması bile onun köpürmsine sebep olurken koca bir evin kendi için hastaneye dönüştürülüyor olmasına ve oraya hapsedilecek olmasına boyun eğmezdi. Kısa sürede onu fazlasıyla tanımıştım.

Pencereden karanlığı yararak giren ay ışığı onun yüzünün bir kısmını aydınlatırken ben özlemle onu izliyordum. Huzurlu görünen yüzünü. Diğer asebi erkeklerin aksine uyurken küçük bir çocuğa falan benzemiyordu. Kaşları bile hala çatıktı ve buna anlam vermek çok güçtü. İnsan neden uykusuna bile gergin olurdu ki?

Sırf annesi yüzünden onu kaybedeceğimi farkındaydım. Buna bile nasıl ikna olduğunu bilmiyordum ama emindim. O bu kadar sıkıntıya gelemezdi. Kaçıp gidecekti. Bana bu kadar yakınken bile uzaktı ve ellerimin arasından kayacaktı. Bunu biliyordum.

Ağzımda ki yoğun ekşi tatla gözlerimi açtığımda Kuzey'in buruşturduğum yüzüme baktığını fark ettim. Huzursuzca dün gece uyuya kaldığım tek kişilik, beyaz koltukta kıpırdanmaya başladığımda alaycı ama yorgun bir sırıtışla bana baktı.

''Ne ara uyandın?'' dedim.

''Oluyor bir az,'' dedi kafasını odanın tek duvarını boydan boya kaplayan pencereye çevirirken.

''Kahvaltın geldi mi?'' dedim etrafa bakarken.

''Kahvaltımı senin getirmen gerekiyor,'' dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım.

''Beni hizmetçi gibi görmeyi kes, çok saçma oluyor,'' dediğimde gülerek bana baktı.

''Her şeyimle senin ilgilenmen gerekiyor. Bu şartla tedaviyi kabul ettim. Ve sende bunu bilerek her şeyi kabul ettin. Şimdi ben ne dersem o,'' dediğinde bende alaycı bir şekilde gülmüştüm.

''Küçük bir çocuktan ne farkın var, söylesene,'' dedim kaşlarımı çatarak.

''Kahvaltımı getir.''

''Emredersin sahip,'' dedim dişlerimi sıkarak.

İpek'ten 

Her zaman giyindiğimiz odaya girdiğimden beri oturduğum köşeden kalkmamıştım. Odada zaten kimse yoktu. Saatlerdir dizlerimi kendime doğru çekmiş ve alnımı dizlerime yaslamıştım. Beynimde karmakarışık düşünceler vardı ve ben bu düşüncelerin içinde boğuluyormuş gibi hissediyordum. Sanki etrafımda ki herkes bana acı çektirmeye çalışyıromuş gibi davranıyordu. O kadar yalnızdım ki.

Sevilmeyi hak etmiyormuş gibi...

İnsan hayatında en azından bir kişi tarafından sevilmek ister. Birinin her şeyi olmak ister. Benim tek suçum bunu istemekti. gerçekten sevildiğimi hissetmekti ama her şeyi beceremediğim gibi bunu da beceremiyordum. Sevilmeyi beceremediğim gibi sevmeyi de beceremiyordum. Kafam o kadar karışık ve kalbim o kadar dardaydı ki... Göz yaşlarım bile oldukları yerde o kadar kurumuştu ki...

Bu hastaneye her gün gelmek benim için o kadar büyük bir zulüm haline gelmişti ki kendimi bu dört duvar arasında yapayalnız ve tek başına hissediyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar çok acıyı her yerimde hissediyordum. Her hücremde. İliklerime kadar.

En kötüsü de konuşacak kimsemin olmamasıydı. İlkim bile artık yanımda olamıyordu. Koca evde tek başıma kalmıştım. Sadece haftada bir gün yanıma gelebiliyordu. Halimi hatrımı soruyordu. Biraz bir şeyler konuşuyorduk ama ben içimi dökemeden bitiyordu. Her şey içimde birikmeye devam ediyordu. Oysa ben ağlamayı, birinin beni teselli etmesini özlüyordum. Birinin bana değer verdiğini görmek istiyordum. Birinin acımı paylaştığını bilmek istiyordum. 

Kapının açılma sesiyle irkilsemde başımı kaldırmadım. Zaten oturduğum yere o kadar sinmiştim ki belki gelen kişi beni fark bile etmeden geldiği gibi giderdi ve kimin geldiğini bilmeme zaten gerek yoktu. Omzuma dokunan elle  içimden bir şeyler harekete geçtiğinde bir anlık refleksle başımı kaldırmıştım. Gözlerim onun gözlerini bulduğunda hafifçe yutkundum. Ben ona bakarken aynı benim gibi yavaş hareketlerle yanıma çöktü ve sırtını duvara yasladı.

''Kötü görünüyorsun,'' dedi. O an kendimi tekrar küçülmüşüm de annemden masal dinliyormuş gibi hissettim. Yani eskiden hep böyle olurdu.

''Yanımda görünüyorsun ama değilsin,'' dedim kaşlarımı kaldırıp hafifçe gülümserken.

''Çünkü yanındayım,'' dedi o da benim gibi gülerken.

''Hayır değilsin. Bundan önce de değildin. Şimdi de değilsin,'' dedim.

''Tam ben seni görmüşken neden şimdi kaçmaya çalışıyorsun?'' dedi gözlerini kısarak. Buna verecek bir cevabım yoktu. Hem kendime hem ona verebilecek bir cevabım yoktu. Çünkü aklım fazlasıyla karışıktı.

''Sen BENİ göremiyorsun,'' dedim çocuksu bir inatla.

''Hayır görüyorum,'' dedi yüzümü avuçlarının içine alırken. Nefesimi tutmuştum bile

Yüzünü hafifçe yüzüme doğru yaklaştırırken sesimi bile çıkarmıyordum. Gözlerim kapanmak üzereyken kapının birden açılmasıyla dalmak üzere olduğum rüyadan kurtulmuştum. Gözlerim kapıya bakarken bana bakan gözlerle bu gün ikinci bir şok yaşıyordum. Şimdi iki erkeke benden bir hareket beklerken bedenim yine donmaya başlamıştı.

İlkim'den 

''Bu gün yine çok depresif görünüyorsun,'' dedim ağzına zorla beyaz peynir tıkıştırmaya çalışırken.

''Depresif? Düşünceli demek istedin galiba?'' dedi hafifçe gülerken.

''İlk tanıştığımızda çok düşündüğümü söyleyerek bana kızmıştın,'' dedim hafifçe gülerek. Gözlerine bakarak ekledim. ''Şimdi senin de buna hakkın yok,'' dediğimde başını kaldırmadan bakışlarını gözlerime kaydırdı ve gülümsedi.

''Saçmalaman düşüncelerinden daha boğucu,'' dediğinde devam ettim.

''Düşüncelerin seni boğduğunu söylemiştin. Şimdi sen niye kendini boğuyorsun?'' dedim.

''Emin ol yaşadığım hayat ve bu oda kadar boğucu olamaz,'' dediğinde hafifçe yutkundum.

''Bunu mu düşünüyordun?'' dedim zorlukla mırıldanarak.

''Hayır. Bu boğucu hayatın daha ne kadar süreceğini düşünüyordum?'' dediğinde gülümsemeye çalıştım. Çoktan sıkılmaya başlamıştı ve bu demek oluyordu ki; firarı yakındı.

''İlgi görmek seni neden bu kadar çok bunaltıyor,'' dediğimde güldü.

''Sen bir odaya hapsedilmemiş olmamı ilgi olarak mı görüyorsun? Bak oradan baktığında beni kalpsiz gibi görüyor olabilirsin ama emin ol katı da olsa bir kalbim var. Annem güçlü görünmeye çalışıyor ama aslında öyle değil. Her ne kadar beni dışarıya yansıttığı kadar önemsemiyor olsa da ben onu önemsiyorum. Sırf onun dediği olsun ve biraz moral bulsun diye bütün bu tantanayı kabul ettim ama bu doktorculuk oyunu daha ne kadar sürer bilemiyorum. Çok sürmeyeceği kesin ama sabrımın son damlalarındayım. Az kaldı. Bu oun yakın da bitecek gibi duruyor. Hepiniz beni boğuyorsunuz,'' dediğinde kendimi yüzüne bakamayacak gibi hissediyordum ama gözlerini bu kadar çok üstüme dikmişken bu o kadar zordu ki. Üzerimde farklı bir baskı uyguluyordu. Ona bakmak zorunda gibi hissediyordum ama bakmamak için direniyordum. Başımı kaldırmadan tepsiyl birlikte yerimden kalktığımda hala bana bakmak konusun da diretiyordu.

''Biraz sonra ilaçların gelir. Uyuyup dinlenmen lazım,'' dediğimde tıslayarak güldü. Kısa bir süreliğine ona baktığımda ''Gördün mü? Ben haklıyım. Siz beni boğuyorsunuz. Buraya hapsediyorsunuz,'' der gibi bakıyordu.

Kaçar gibi odadan çıktığımda nefes alamadığımı hissediyordum. Tam da düşündüğüm gibi artık bunalmaya başlamıştı. Bu oyunun uzamayacağını biliyordum ama bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim. Daha 2 hafta bile olmamışken ne çabuk sıkılmıştı.

İpek'ten 

''Beni dinlemek zorundasın. Öyle saçma sapan bir şeyler görüp, arkanı dönüp çekip gidemezsin. Dinle beni,'' diye arkasından koşar adımlarla ilerlerken bir yandan da bağırıyordum. Etrafta ki görevlileri umursamadan. O ise beni umursamadan yürümeye devam ediyordu. ''Dursana,'' diye bağırıp kolundan tutup çekmeye çalıştığımda buna fırsat vermeden kolunu benden kurtarıp yoluna devam etmişti. ''Dursana,'' diye son kez bağırdığımda onun odasının önünde olduğumuzu fark ettim.

Hışımla odasının kapısını açıp kendisiyle birlikte beni de kolumdan çekerek içeriye sokmasıyla kısa bir süreliğine dengemi kaybetmiştim. Meraklı gözlere aldırmadan odanın kapısını sert bir şekilde kapatıp kilitlerken onu izliyordum. Duvarın büyük bir kısmını kaplayan ve koridoru gösteren pencerenin perde işlevini gören ama adını bilmediğim şeyini kapatırken ona bakıyordum. Eminim ki bu hareketi dışarıdan bir hareket bekleyen insanları daha çok meraklandırıyordu.

''Anlat. Dinliyorum,'' dedi hemen karşıma geçip diktatör bakışlarıyla bana bakarken.

''Anlatacak bir şey yok,'' dedim kollarımı göğüsümün üstünde birbirlerine bağlarken.

''Öyleyse neyi dinlememi istiyorsun?'' dediğinde alayla güldüm.

''Gördüklerini dinle. Ne yapıyorsun sen ya. Mitat'la beni öyle gördün diye bir triplenmeler. Küçümseyici bir şekilde bakıp sonra gülüyorsun. Sonra da ben orada kötü bir şey yapmışım gibi hiçbir şey demeden öfkeli öfkeli yürümeye başlıyorsun. Neyin tribi bu ya. Ben orada onunla sevişsem bile senin böyle yapmaya hakkın yok. Anlıyor musun? Sen kimsin de bana böyle davranabiliyorsun?'' dediğimde Batıkan kaşlarını kaldırarak bana baktı. Söylediklerim onu daha da sinirlendirmiş olmalıydı.

''Haklısın. Orada burada bir piç kurusuna kendini s*ktirsen bile sana karışamam. Neden? Çünkü sen böylesini hak ediyorsun,'' dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetmiştim.

''Böylesini hak ediyorum?'' dedim kırgın bir ses tonuyla.

''Evet. İş yeri gibi fantezilerin mi var? Mesela hemen burada seni öpsem sesini bile çıkarmazsın değil mi? Hatta daha da ileriye gitsem? Seni şu masaya yatırsam...'' diye devam edeceğini belli eden bir ses tonuyla kelimelerini sıralandırırken bana yaklaşmaya başladığını fark etmemle hızla omuzlarından ittim.

''Sen ne diyorsun be? Düzgün konuş benimle. Ben senin bana böyle demene sebep olacak hiçbir şey yapmamışken sen benimle böyle konuşamazsın,'' dediğimde gülerek arkasını döndü.

''Namuslu kız perdesi açılmak üzere. Galiba az önce kısa bir mola verilmişti,'' deyip arkasına dönerken bir anlık sinirle kolundan tutup kendime çektim ve hiç düşünmeden bana dönmesiyle birlikte dudaklarına yapıştım. Gözlerimi sımsıkı yumarken sadece bana karşılık vermesini hissetmeye çalışıyordum. Kolunu sımsıkı tutarken az önce kısa bir süre de olsa kaybettiği dengesini bulmuş ve dikleşmişti. Kollarını belime sararken yavaş elimi kolundan çektim ve boynuna doladım.

İlkim'den 

Neredeyse bütün hafta Kuzey'in yanında kaldığımdan bu katta bana verilmiş odada oturuyordum. Bu saatlerde, Kuzey'in uyutulduğu zamanlarda, genellikle yapacak hiçbir şeyim olmadığından bu oda da oturup kitap okuyordum.

Yine öyleydim.

Yatağın başlığına yaslanmış, ayaklarımı uzatmış, saatlerdir aynı paragrafı okumaya çalışıyordum. Okuduğum şeyi nedense beynim bir türlü almıyordu. Kendimi yine aynı kelimeleri okuyup anlamaya çalışırken buluyordum. Okuyordum, gözlerim kelimeleri görüyordu ama o harflerin birleşerek ne anlama geldiklerini düşünemeyecek kadar odaklanamıyordum.

En sonunda pes ederek kitabı yatağın yanına bıraktığımda derin bir nefes aldım. 

Eğer Kuzey gerçekten gitmek isterse ona engel olmayacağımı farkındaydım. Bu o kadar zor bir durumdu ki. Ben ona bu kadar yaklaşmışken tekrar ondan uzaklaşmak istemiyordum. Yatakta çapraz bir şekilde uzanıp ucuna başımı koyduğum yastığın geri kalanına sıkıca sarıldım.

Yan yattığım için gözümden bir damla yaş burnumun üstünden yuvarlanarak düşmüştü. Dizlerimi kendime doğru çekip yatakta küçülebildiğim kadar küçülürken gözlerimi iyce sıkmaya başlamıştım. uyuyunca her şeyin geçmesini seviyordum.

İpek'ten 

''O kadar dediğin şeye rağmen gurursuzluk yaparak seni öpmeme ses çıkarmayan sensin. Bir dahakine bana dediklerine dikkat et,'' dedim ve onun bir şey demesine izin vermeden şaşkın bakışlarının altında kapının kilidini çevirdim ve hızla kendimi dışarıya attım ama kapı da beni  bekleyen Mitat yine duraksamama sebep olmuştu. Gözlerim kısa bir süreliğine sıktığı yumruklarına kayarken gözlerimi hafifçe yumdum.

Derin bir nefes alıp onun da yanından geçerken bakışlarından kurtulabilmiştim ama bakışlarının ağırlığını sırtımda hissedebiliyordum.

Gece olup eve gittiğimde yine bu gün olanları düşünmeye devam ediyordum.

Aynadan yansıyan yansımama bakarak bu gün yaptığım hataları düşünmeye çalışıyordum.

Mitat'ın beni öpmesine izin vermemiştim ama beni yerin dibine sokan Batıkan'ı öpmüştüm. Gerçekten ne yapmaya çalıştığımı kendim bile fark edemiyordum. Gözümden bir damla yaş yanağımdan yuvarlanarak çenemden düşmeye çalışırken acıyla iki yanıma bırakmış olduğum ellerim yorganı kavramış, sıkmaya başlamıştı.

Yerimden kalkıp üstümdeki kıyafetleri tek tek çıkartmaya başladım. Siyah dar paça pantolonumu dolaptan çıkarıp giyerken hala donuk gözlerle yansımama bakmayı ihmal etmeyiordum. Gri sporcu atletimi giyerken derin bir nefes aldım. Dağınık saçlarımı ve çökmüş yüzümü umursamadan siyah, deri ceketimi üzerime geçirdim ve ışığı kapatıp merdivenleri inmeye başladım.

Arabama binip içimi dökebileceğim yere doğru sürmeye başladım.

Batıkan'ın neredeyse her gece geldiği yerine önünde durduğumda tekrar derin bir nefes aldım ve arabadan inip kapıyı kapatırken hala mekana bakıyordum. Beni eve götürdüğü gece, sarhoş olduğum gece de bu mekanda gerçeklemişti.

Dans eden kalabalığın içinden geçmeye çalışırken tek tek localara bakıyordum. En sonunda köşeleri tamamen kaplayan yüksekliklere dizilmiş siyah kanepelerin birinin üstünde onu görebilmiştim. Kahverengini anımsatan sıvıyı tek bir dikişte içerken önümdeki tek bir masamağı çıkıp onun yanına çıkmıştım. Yanındaki boşuğa otururken ona bakmamaya çalışıyordum.

''Niye geldin?'' dedi bana bakmadan.

''Konuşmak için,'' dediğimde alayla sırıttı.

''Ben onu seviyordum. Uzun zaman önce. Hayatıma girmiş olan en mükemmel erkek olduğunu düşünüyordum. Ondan başka kimseyi gözüm görmez sanıyordum. Hatta inanmazsın ama onunla evlenebileceğimi bile hayal ediyordum. Her gece yatağa girdiğimde aklıma o geliyordu. Ama bir süredir ben bu hisleri unuttum. Onu düşünmeyi unuttuğumu bile unutuyorum. Gitgide benim için sıradanlaşmaya başladı. Ben onun için her fırsatta ağlarken, o beni umursamazken, şimdi ben ona karşı soğumaya başlamışken bana yaklaşarak beni zor durumda bırakmaya çalışıyor. Sanki intikam alıyor gibi... Sen beni anlamıyorsun. Anlıyamıyorsun. Daha önce hiç böyle hissetmemişsin ki. Daha önce hiç böyle karmaşanın içinde boğulmamışsın,'' dedim. Gözlerimden yaşlar süzülürken yüzüm tam tersini iddia eder gibi ciddiyetini ve hissizliğini koruyordu. Bana cevap vermediği kısa süre içinde yerimden kalkıp o tek bir basamağı inerken aynı bu gün benim yaptığım gibi kolumdan tutup kendine çekmişti ama benim gibi fırsat vermeden dudaklarıma yapışmamıştı.

Kollarını yavaşça belime dolayıp bedenimi bedenine yaslarken bakışlarım yine onun koyu kahverengi gözlerinin içinde kayboluyordu. Bakışları dudaklarıma kaydığında gözlerimi hafifçe yumdum. Gözümü kapamamla yuvarlanan göz yaşlarını umursamadan. Dudakları dudaklarıma tekrar değdiğinde kafa karışıklığımın asıl sebebini fark edebiliyordum.

Onun beni öptüğü geceden beri beynimde yankılanan seslerin sebebi karşımdaydı.

Dudaklarında ki acı alkol tadını hissedebiliyordum. Sanki mayhoşluğu dudaklarından içebiliyormuş gibi üst dudağını emerken yavaşça onda ayrıldım. Başımı eğip alnımı çenesine yaslarken ellerimi omuzlarının üstünde, tişörtünü sıkarak yumruk haline getirmiştim. Gözlerimi sımsıkı yumup ağlamaya devam ederken ağzımdan bir hıçkırık kaçmıştı. Bu hıçkırığı bir tek onun duyduğunu farkındaydım.

Etrafımızda ki kalabalık çılgınca dans edip zıplarken o bana sarılmaya, ben ağlamaya devam ediyordum. Beni kolunun altına alıp sahiplenirken kalabalıktan zarar görebilirmişim gibi ona sokulmama sebep oldu. Beni kapıya doğru yürütürken kalabalıktan uzaklaşmak iyi geliyordu. Beni arabaya bindirirken ağlamaya devam ediyordum.

Sürücü koltuğuna geçerken ona bakıyordum. Oturduğu halde arabayı sürmeye başlamamış bana bakmaya başlamıştı. Önüne dönüp arabayı sürerken ben hala sessizce gözlerimden yaşların akmasına sebep oluyordum. Arabanın durmasıyla başımı hafifçe kaldırarak deniz manzarasına baktım.

Benim hıçkırıklarım artmaya başladığında sesimi bastırabilmek için radyoyu açmıştı. Radyonun sesini sonuna kadar açarken hafifçe bana yaklaştı ve fısıldadı.

''Seni kimse duymayacak. İstediğin kadar ağlayabilirsin,'' dediğinde daha fazla hıçkırmaya başlamıştım. Bir şekilde koltuktan bana doğru uzandı. Başımı onun göğüsüne yaslarken şarkının sözleri bile beni daha fazla yaralayamazdı.

''Beni öldür, gitme ne olur.

Bunu dinleyip kavuştuk.

Bana verdiğin değer söyle kaç kuruştur?

Bu ne biçim bir yangın bir tek ben tutuştum.''

İlkim'den 

Uyandığımda havanın çoktan karardığını fark ettim. Kuzey'in çoktan uyandığını tahmin ederek gözlerimi ovvalayarak yerimden kalktım. Odadan çıkıp onun odasının önüne geldiğimde hafifçe kapıyı açtım. Odanın içine girmemle bakışlarını bana çevirdi. Odanın içinde çalan şarkıya eşlik ediyordu. Yanına doğru yürüdüm.

''Şarkıyı değiştir,'' dedi bana müzik sistemini göstererek. Şarkıyı değiştirmek için tuşa dokunduğumda farklı bir melodi odaya yayılmıştı. Tam tekrar değiştirecekken sesiyle durakadım. ''Bu dursun,'' dediğinde ona döndüm ve baş ucunda ki koltuğa oturdum.

''Hep böyle şarkılar mı dinlersin?'' dedim.

''Beni anlatan şarkılar dinlerim. Dinle,'' dedi ve gözlerini hafifçe yumup tekrar bana baktı.

''Mutluyum zannediyormuş, hangi kafadasın? 
Son bir iyilik yap gel de kafama sık 
Ben "Üçüncü Şahsın Şiiri"yim bunun nesi iyi 
Seni silgiyle yazmadım ki tek kalemde sileyim 
Belki içinden diyorsun: "Bak lan hıyara" 
O kadar güzelsin ki bebeğim bakmaya kıyamam 
Bir düşün belki öldüm, belki ölüyorum 
Gelişi güzel sevenlerin gidişi kötü olur.''

 ☁BölümSonu

Size çok fazla gecikmiş bir karne hediyesi vermek istedim :D Ama kaç gündür iki tane yiğenim ve ablamlar bizde. Biraz çocuklarla ilgilenmek istedim. Üstelik kına gecesi düğün falan hiç vaktim olmadı AS:S: Bir kısmı hazırdı ama devam etmeye fırsatım olmamıştı :sSD: Beklediğinizi biliyorum ama gayet uzun bir bölüm oldu. Annem gitmeden önce eve süpür dedi ama kaç saattir bunu yazıyorum hala evi süpüremedim :s:Sdf İnşallah yetiştircem ikisini de A::Sd Kızlar votelere bakmıyorum bile lütfen kısa da olsa yorum bırakın.

Herkes İpek'in tarafını çok merak ediyordu. O yüzden bu bölüm İpek ağırlıkta olabilir. İpek'e karşı olan merakı gideermeye çalıştım. Onun kafasının içini biraz görün istedim. Umarım başarabilmişimdir :D Lüffen takipte kalın xx

Ve bol bol yorum yapın. :D

Hepinizi çok bi fazla seviyorum :D

Bir daha ki bölüme kadar kendinize mükemmel bakın ♥ ♥ ♥

Continue Reading

You'll Also Like

88.5K 10.1K 55
Güzel Günler Kulübü isimli kitabın devamı niteliğindedir. Bağımsız olarak da okunabilir ama önce diğer hikayeyi okumakta fayda var tabii.
541K 22.9K 22
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
1.1M 44.2K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
751K 10.8K 6
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...