ESİR RUHLAR ALEMİ

By Elif_Tepe

15.9K 1.2K 896

Geçmiş hayatını kaybetmiş Ayza, kazada ailesi ölünce bırakıldığı yetimhaneden ayrılıp bir medyumun yanında ç... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
15
16
17
18
19

14

534 55 48
By Elif_Tepe

Yaklaşık üç saattir buradaydım. Dışarıdan gelen küçük bir ses bile duymazken içim içimi yemeye devam ediyordu. Yatağın üstünde oturmuş bir sağa bir sola bakıp duruyordum.

Duvarda asılı duran saati takip ediyordu gözlerim. Kucağımda duran çantaya indi yavaşça bakışlarım. O an aklıma gelen şey kendimi parçalamama sebep olabilirdi.

Çantam yanımdaydı ve telefonumu almayı akıl edememişlerdi. Düşmanın bile aptalı rastgelmişti. Çantamdan telefonu çıkardığım zaman dışarıda oluşan hareketliliğin canımı sıkma hızı kaçınılmazdı. Telefonu göğsüme sıkıştırdım ve pançomun önünü sıkı sıkı kapattım.

Yatağa uzandım ve arkamı döndüm. Kapı açılmıştı. Adım sesleri yankı yapıyordu fakat yine de birden fazla olduklarını anlamıştım  "uyudun demek." dedi Halit, kendi kendine konuşuyor gibiydi.

"şunun çantasından telefonunu alın!" yanındaki adama seslenmişti. Sanırım daha yeni aklı başına gelmişti. Yere bıraktığım çantamı karıştıran adam, Halite döndü "burada telefon falan yok."

Kolumda bir el hissettiğim zaman korkarak uyanmış gibi poz kestim ve Halite baktım "ne oluyor?" sağ elinde tuttuğu bastonunu, sol eline aldı ve sağ elini bana uzattı "telefonu ver!" Selimin elindeki çantaya baktım "zaten çantamı karıştırmışsın! Bulamadın mı?"

Selim çantayı yatağın üstüne bıraktı "çantada yok. Nereye sakladın?" düşünür gibi yaptım "sanırım Lâl beni acilen sesleyince şarjdan çekmeyi unuttum ve evden çıktım."

Beni kolumdan tuttu ve ayağa kaldırdı "Selim! Yatağı ara!" önce yorganı sonra da yastığı kaldırıp bakmıştı. Bir şey bulamayınca döşeğin altına da baktı.

"burada bir şey yok efendim." diyen Selim ayağa kalktı ve Halitin yanında durdu "eğer bana yalan söylüyorsan seni şurada gebertirim." sinirli bir şekilde hızlı hızlı nefes alıp vererek odadan çıkmıştı.

Şu durumda arayacağım tek kişi Baybarstı ama hemen aramak yerine biraz daha bekleyecektim. Biraz benim için endişe etsin ve meraklansın da kıymetimi bilsin istiyordum.

-------------------------------------------------

Ertesi gün Baybars işe gitmeden önce pastaneye uğrayıp bir çay içmek ve aynı zamanda Ayzayı görmek istiyordu. Hâlâ fikrinin arkasında duruyordu fakat onun kalbini kırmış olmayı istemiyordu.

Sonuçta bu zamana kadar ona bazı dosyalarda çok yardımı dokunmuştu. Öğlen çalıştığını bildiği için bilerek üçten sonra gitmişti ama Ayza ortalıklarda görünmüyordu.

Üst kata çıkıp bir masaya oturduğu zaman etrafa bakındı. Gül Hanım çıkış yapmamış aynı zamanda Murat da salonda garsonluk yapmaya başlamıştı. Muratın, sadece eleman ihtiyacı olduğunda yukarı çıktığını biliyordu.

Gül Hanım elindeki yemek listesiyle masaya gelmişti "hoş geldiniz Baybars bey. Ne arzu edersiniz?" önüne bırakılan listeyi kenara itip etrafa baktı tekrar "Ayza... Bugün işe gelmedi mi?"

Gül Hanımın yüzünün düştüğünü fark etmişti "Ayza dünden beri telefonlarımızı açmıyor. Bugün de işe gelmedi. Dün akşam iş çıkışı, hasta diye ona yemek götürecektim, adresini Fuat beyden öğrendim ama evde yoktu. Geri dönmek zorunda kaldım."

Baybars iyice şüphelenmişti. Sağ elinin parmaklarıyla masaya hafif bir şekilde vuruyordu. Birden ayağa kalktı ve merdivenleri hızlı hızlı inerek çıkışa ilerledi.

Aliyi aramıştı arabaya binmeden önce. Gece nöbetini Aliye devredip, Ayzanın evine doğru yola çıkmıştı. Kızmadan edemiyordu.

"Birini sevdiğini söylüyordu ama hareketleri tıpkı bir çocuk gibi
İnsanların çağrılarına cevap vermemenin ve kapıyı açmamanın başka açıklaması olamaz." diye söylendi ve karşıdaki iki arabanın arasından hızlı bir manevrayla geçti.

Kırmızı ışığa takılmıştı. Durdu ve gözünü ışıkların üstüne dikti. Sanki böyle yapınca daha çabuk yeşil yanacakmış gibi düşünüyordu. Son beş saniye kala harekete geçti ve ilerledi. En önde olduğu için sorun olmamıştı.

Ara sokaklardan giderek yolu kısaltmıştı. Normalde geleceği dakika toplamının neredeyse yarısında Ayzanın evinin önündeydi. Arabadan indi ve apartmana doğru yürüdü.

Apartman kapısı kilitliydi. Mecburen kapı zillerinden birine basması gerekiyordu fakat birinci kata ait iki tane zil vardı. Hesaplama yapmadan birine bastı ve Ayzanın olmasını umarak bekledi.

Dış kapının otomatiğine basılmıştı  kapı açılmıştı. Kapıyı itti apartmana girip, merdivenleri çıktı. Fakat Ayzanın değil karşı komşusu Mücella teyzenin ziline basmış olacak ki kadın elinde bastonuyla kapıda dikiliyordu.

"sen kimsin?" diye sordu titreyen sesiyle "ben Ayza için gelmiştim. Kusura bakmayın sizi de rahatsız ettim." diye açıklama yaptı. Kadın biraz doğruldu ve kırışmış göz kapaklarının altındaki mavi gözleriyle Baybarsı süzdü "sen kimsin?"

"ben... Bir arkadaşıyım." kadın, Baybarsa dik dik bakmaya devam ediyordu "dün gitti seninki. Daha da gelmedi eve. Gelse ben bilirdim." Baybars kaşlarını çattı "emin misiniz? Dünden beri hiç gelmedi mi?"

Bastonu yere vurdu "eminin tabii ya! Gelse bilirdim. Nasıl bilmeyeyim ki? Ya televizyon sesi duvarları deliyor ya da şarkı söylerken kulaklarımı tırmalıyor. Gören de ben değil, o seksen yaşında sanır."

Baybarsın içindeki şüphe büyümüştü "fakat böyle dediğime bakma oğlum. Çok terbiyeli ve doğru bir kızdır. Daha bebekken anasız babasız kalmış. Yetimhanede büyümüş ama hiçbir yanlışını görmedik biz."

Ayzanın kapısından gözlerini çekti ve hızla Mücella teyzenin yüzüne baktı "o... Yani burası onun anneannesinin evi değil mi?" ona yalan söylediğini düşündüğü an bile göğsü sıkışmıştı. Ayza bana asla yalan söylemez diye tekrarlıyordu içinden.

"yok oğlum. Burada kiracı. Fakat çok da sürmez burada oturması. Apartmandaki komşuların dediğine göre nişanlısı varmış. Evlenmek üzereymişler."

O an aklına gelen ilk şey terastaki evlilik teklifi oldu. Fakat nişanlısı olsa bunca zaman illaki bir kere bile olsa karşı karşıya gelirdi. Hatta kızın parmağında yüzüğü bile yoktu. Ayrıca başkasıyla evlenmek üzereyken bana neden ilanı aşk etsin ki, diye düşündü ve Mücella hanıma döndü.

Fakat Mücella hanım konuşmasına fırsat vermeden devam ediyordu "yoksa sen bizim Aytenin nişanlısı mısın?" Ayten ismini duyunca içine bir rahatlama gelmişti.
"ben de ne düşündüysem? Kadın zaten seksen yaşında. Tabii ki Ayzayla başka bir kızı karıştırdı." asla Ayzanın, kendisine yalan söyleme fikrini kabullenemiyordu.

"neyse teyzecim sağ ol. Ben gideyim." dedi ve merdivenlerin birkaç basamağını indi. Mücella teyze kapıyı kapatınca geri çıktı ve cebinden çıkardığı bir kartla evin kapısını açmayı denedi.

Kilitli olmadığı için kolaylıkla açılmıştı. İçeri girdi ve kapıyı yavaşça kapattı. Kapağı açık bir vestiyer ve yere fırlatıp atılmış bir hırkayla karşılaştı "demek evden aceleyle çıkmış." odaya doğru ilerledi.

Sehpa, Baybarsın bıraktığı yerde duruyordu. Gözü, tezgahın üstünde duran buz gibi olmuş ve üst kısmı kurumaya başlamış çorbaya takıldı. Odaya hızlı bir bakış attı ve yatak odasına girmek istemediği için seslendi "Ayza! Evde misin?" kapıyı açmaz diye hırsız gibi girmişti.

İlk düşüncesi evde olmadığından yanaydı fakat yine de şansını denemekten kaçınmamıştı. Geldiği gibi geri dönerken aklına türlü türlü düşünceler geliyordu.

İlk aklına gelen kişi telaşını artırmaya yetmişti. Daha önce restoranda yanında görmüştüler Ayzayı ve Baybarsın aklına gelen kişi en büyük düşmanlarından biri olan Kaptandı.

Yük taşıyan gemilerde gemi adamı olarak görev yaptığı için bu lakapla tanınırdı kendisi fakat yaptığı iş yük taşımanın dışında olmuştu her zaman.

Kaptanın mekanı hangardı, orayı biliyordu ve gitmek için evden çıkmıştı. Apartmanın ününe park ettiği arabasına bindiği an telefonu çalmıştı. Ceketinin cebindeki telefonu çıkardı ve Ayzanın aradığını gördü. İçi rahatlamıştı "neredesin sen?" diyerek açtı telefonu.

Ayza ağlamaklı bir sesle "Halit beni kaçırdı! Yardım et lütfen." dedi. Kız kardeşi aklına gelen Baybarsın elleri titremeye başlamıştı "nerede olduğunu biliyor musun?" yutkunamıyordu, sesi boğuk çıkmıştı.

"geçen sefer beni getirdiğin falcı var ya ben yine oraya gittim. Fakat karşıma birden Halit çıktı ve beni bodrumdaki odalardan birine kapattı." Baybarsın şu an parçaları birleştirmeye zamanı yoktu.

Hiçbir şey düşünmeden yola koyuldu "merak etme birazdan seni oradan alacağım." Ayzanın sesi kötü geliyordu. Dayanamadı ve sordu "sana bir şey yaptı mı iyi misin sen?"

"iyim ama kapatmak zorundayım her an biri gelebilir. Lütfen çabuk ol!" arama sona ermişti. Baybars elinden geldiği kadar hızlı olmaya çalışarak Ayzanın yanına gidiyordu.

----------------------------------------------

Telefonu kapattıktan sonra yine eski yerine yani göğsüme saklamıştım. Eğer birine haber verdiğimi duyarsa beni başka bir yere götürürdü.

Yatağa bağdaş kurup oturdum ve sessiz odanın içini incelemeye başladım. En küçük bir ses bile yoktu. Mükemmel bir kurtarılma sahnesini hayal ederek mutlu oluyordum. Benim için gelecekti.

Bunu düşünmek bile içimin ferahlamasına neden oluyordu. Duvardaki saati incelerken çok geçmeden yukarıda bir bağrışma sesi gelmişti.

Yataktan kalktım ve koşarak kapıya gidip, kulağımı kapıya yasladım. Halitin adamlarından biri "burada kimse yok! Gittiler." diye bağırdığı sırada önce sesi kesilmiş sonra da bir gürültü gelmişti. Koşarak yatağa oturdum.

Odanın kapısı kırılmıştı ve Baybars tam karşımda durmuş bana bakıyordu. Kapının dışında görünen yere yığılmış bir beden, adamların pek de iyi durumda olmadığını bildiriyordu.

Ceketinin yakalarını düzeltti "iyi misin sen?" yerden aldığım çantama sıkı sıkı sarıldım ve ağlamaklı bir sesle "çok korktum. Canımı da yaktılar hem." dedim. Kendimi zorlayarak ağlamayı başarmıştım.

Yanıma geldi ve kolumu tutup beni kaldırdı "sanırım Halit burada yok. Hadi gidelim. Ben onunla sonra ilgilenirim." omuz silktim "gelmem!" şaşkın şaşkın bana bakıyordu "ne demek gelmem? Çıldırdın mı?"

Yatağa geri oturdum ve kollarımı bağladım "beni sevdiğini söylemezsen hiçbir yere kıpırdamam." kaşları çatıldı "burada kalman bana ne gibi bir zarar verebilir ki? Kurtarılmaya ihtiyacı olan sensin."

Cidden o, beni hiç umursamazken, onu sevmek biraz zor olacaktı "söyle yoksa burada böylece beklerim. Halit de gelir bana yine zarar verir." burnunun kemerini sıktı "burada kalmak istemiyorsan kalk şu yataktan ve çık dışarı!" omuz silktim tekrar "ben sana dedim. Söyle yoksa gelmem."

Kapalı olan gözlerini öfkeyle açmıştı "kalk dedim sana!" öyle bir bağırmıştı ki neredeyse baygın adamlar bile ne oluyor abiciğim, diyerek ayağa kalkacaktı. Yutkundum "neden bu kadar sinirlisin ki? Kalbim kırıldı."

Derin bir nefes aldı ve sakin bir şekilde konuştu "sabrediyorum sabrediyorum sonra bir kere bağırıyorum. Hemen çok sinirli etiketini yapıştırıyorsun. Kalk dedimse kalk! Çocukça tavırlar sergileme!"

Ayağa kalktım ve başımı salladım "ben aslında sana şaka yapmak istemiştim. Adamlar beni buraya kilitlerken düştüm. Sanırım ayak bileğim kırıldı. Onun için yürüyemedim." dedim elimden geldiği kadar masumca.

Bağırdığı için pişman olmuş olacak ki kolunu belime sardı ve "ağırlığını bana ver!" dedi. İlk defa bu denli yakın temasta bulunduğu için heyecandan saç uçlarım bile diken diken olmuştu.

"sen iyi değilsin. Vücudun zangır zangır titriyor." yüzümü inceliyordu. Başımı omzuna yasladım. Elime fırsat geçmişken kullanmam gerekirdi. Beni soru yağmuruna tutacağını düşünmüştüm fakat iyi misinden başka bir şey sormamıştı.

Arabanın kapısını açtı ve binmeme yardım etti. Şimdi beni hastaneye götürmeye kalkarsa yalanım ortaya çıkacaktı. Arabaya bindi ve yola çıktık. Tam da tahmin ettiğim gibi hastanenin yoluna sapmıştı "nereye?" diye sordum.

"hastaneye." dedi sessizce. Kaçış yolum yoktu. Israr edersem şüphe edecekti. Uzun uzun bir sessizliğin ardından "Allah aşkına senin orada ne işin vardı?" diye sordu sesini yükselterek, işte şimdi beklediğim soru gelmişti.

"ben oraya gittim... Yani her zaman gittiğim bir yerdi sen de biliyorsun ve sonra..." aklıma ilk gelen şeyi uydurdum "sonra Halit birden karşıma çıktı. Meğer orası Selimin öz annesinin mekanıymış."

Çenesi gerilmişti "ne yani... Sen o kadının yanına mı gidiyordun bunca zamandır?" beni sevsin diye çabalarken iyice batıracaktım her şeyi "hayır öyle değil. İnan bana bilmiyordum. Bir arkadaşım önermişti orayı bana. Ben de yeni öğrendim."

Gözlerini sıkıca kapattı ve birkaç saniye sonra açtı "tamam sakin ol! Seni suçlamadım. Sadece oraya gitmiş olman... Sana neler yapar diye düşünmeden edemedim Ayza." sanki saatler sonra istediğimi duymak beni bulutların üzerine çıkarmıştı.

"endişe ettin yani benim için!" gülerek söylediğim sözleri ciddiye almadan kaşları havalandı "hadi in aşağı, geldik." söylemiyordu, söylemeyecekti.

Kapımı açmıştım, benden daha hızlı davranmış ve yanıma gelerek inmeme yardım etmişti "bekle burada." diyerek hastanenin girişindeki tekerlekli sandalyelerden birini alıp yanıma geldi.

Hasta annesini, doktora getirmiş hayırlı evlat gibi davranmasa olmazdı sanki. Bindik bir alamete der gibi oturdum ve sesimi çıkarmadım.

Güvenlikler, Baybarsı tanıyor olacak ki başlarıyla selam veriyorlardı. Kenarda oturmuş çay içen hastane polisleri ayağa kalktı ve "hoş geldiniz komiserim." diyerek tekrar oturmak için bizim geçmemizi beklediler.

Acil bölümüne gelmiştik. Birazdan aslında ayak bileğimde hiçbir şey olmadığını öğrenecekti ve ben utanmaktan yerin dibine kadar eriyip akacaktım.

Doktorun yanındaki adamla konuşan Baybars, arada bir bana bakıyordu. Yanıma geldi ve doktorun odasına girdik. Kalbim deli gibi çarpıyordu "geçmiş olsun hanımefendi neyiniz var?" diye sordu orta yaşlı kadın doktor. Neyim olduğunu kendisi bilmesi gerekirken neden bana soruyordu ki?

"düştüm. Bildiğim çok ağrıyor." masada duran gözlüğünü aldı ve yanına gelerek "lütfen şuraya otur" diyip sedyeyi gösterdi. Baybars kollarımın altından tuttu ve yavaşça sedyeye oturdum. Ayağımı bir basamağın üstüne koydurdu, bileğimi dikkatlice inceledi  "dışarıdan bir şey yok gibi görünüyor." parmaklarını bileğime bastırdığı an yalandan bir çığlık attım "ay işte orası çok ağrıyor."

"herhangi bir şişme ya da morarma yok. Fakat yine de bir röntgen çekelim. Başka bir şikayetiniz var mı?" Baybarsın yüzüne baktım "aslında var ama..." doktor, anlamış olacak ki Baybarsa döndü "siz dışarıda beklerseniz, hastayla daha rahat iletişim kurabiliriz."

Parlayan mavi gözlerini, gözlerime dikti "sen iyi misin?" diye sordu. Sesi titriyor gibiydi. Doktorun ısrarlı bakışlarına karşılık odadan çıktı. Bakışlarım kapıdaydı, benimle konuşan doktor, dikkatimi toplamamı sağlamıştı "evet söyleyin lütfen! Neyiniz var?"

"bana yardım eder misiniz?" kadın yavaşça bana yaklaştı "ne konuda?" düşündüğü şeyle gözleri kocaman açıldı "yoksa seni bu hale dışarıdaki adam mı getirdi?" felaket tellallığı yapmanın hiç sırası değil hanımefendi.

"yok öyle bir şey değil. Dışarıdaki adam benim kocam. Fakat şu sıralar bana karşı ilgisi biraz azaldı. Bugün ondan perde takmak için yardım istedim ama o yardım etmedi. Perdeyi takarken düştüm fakat bir şey olmadı. Sadece kocam benimle biraz ilgilensin diye numara yaptım. O da aldı beni buraya getirdi. Şimdi bir şey olmadığını anlarsa bana çok kızar, iyice de soğur benden. Üstelik ayağım kötü olmasa da çok fena soğuk aldım ateşim kırk kırk! "

Gülümsedi "beyefendi!" Baybarsa seslenmişti. Kesin kolumdan tutup al bu yalandan hastanı evine götür diyecekti. Baybars içeri girmişti "hastanızı röntgene götürün lütfen. İyice muayene ettim ve ayak bileğindeki yan bağların kopmasından şüphe ettim. Eğer hiç zorlanmadıysa morarma ya da şişme olmaz. Sonuçlar çıkınca net bir şey söylerim. Ayrıca ciğerleri için de bir röntgen gerekebilir durumu pek iyi görünmüyor."

"Ne... Ne demek durumu iyi değil yani bir şey mi yapmışlar çok mu kötü ne oldu iyi değil?" titriyordu sesi, biraz daha zorlasak ağlayacaktı. Duygularıyla oynamış gibi hissediyordum.

Doktora bakarak gülümsedim. Bana göz kırpmıştı. Baybars önce beni röntgene oradan da tekrar doktorun yanına götürmüştü. Doktor koyduğu tanıyı desteklemiş ve bileğimi bir bandajla sarıp eve göndermişti.

Yol boyunca sessizce oturan Baybars bir kere bile başını çevirmemiş aynı zamanda gözünü yoldan ayırmamıştı. Beni eve getirmiş ve yatağıma yatırmıştı.

Gitmek ister gibi bir hali vardı "kalmak istemiyorsan kalma. Ben kendi başımın çaresine bakarım." yatağın kenarına oturdu "olmaz öyle şey. Doktoru duydun yirmi dört saat ayak parmağını dahi kıpırdatmadan yatman gerekiyor."

Demek yarına kadar yanımda kalacaktı. İlk defa söylediğim bir yalan başıma iş açmamıştı. Uzun uzun susmaların ardından canımın sıkıldığını anlamış olacak ki üstündeki ceketi çıkardı ve sandalyeye astı "hadi bana çok istediğin bir şeyi söyle." dedi konu açmak ister gibi.

Düşündüm ve en çok gitmek istediğim yer ağzımdan çıkan ilk kelime oldu "Cennet Şelaleleri!" ciddi misin der gibi bakıyordu. Gülümsedim "seninle birlikte oraya gidelim mi? Fakat yürüyerek, hiçbir araç kullanmadan."

Biraz daha geriye gitti ve duvara yaslandı "çok zaman alır ama." omuz silktim "alsın. Konuşuruz, yemek yeriz, dinleniriz, yolumuzun üstündeki yerlere uğrarız." ağırlığını sol koluna verdi ve yüzüme baktı "yorulmaz mıyız? Ben çok yorulurum."

Kaşlarım havalanmıştı "o zaman istemiyorum, sen yorulma." gülümsedi "çok istediğini sanmıştım." dedi elindeki ip parçasını düğüm ederken. İçimi çektim "evet istiyorum ama sen istemiyorsan ben de istemem. Gidermiş gibi yaparız." dedim ve oturduğum yerde kıpırdadım.

"o nasıl olacak?" sorusuna karşılık gözlerimi kapattım "hadi sen de gözlerini kapat ve benimle birlite hayal et." söylediğim şeyi yaptığını umarak devam ettim "piknik sepetini taşıması zor olur diye sırt çantamıza yiyecek ve içecek doldurduk. Bana çok ağır olmasın diye suları sen kendi çantana koydun. En rahat ayakkabı ve kıyafetlerimizi giyindik. Yanımıza da yolda bir şey olursa diye yedek kıyafet aldık."

Sessizce beni dinliyordu "evden çıktık. Bir saat boyunca yürüdük ve ormana geldik. Orman yeşillere bürünmüş. Papatyaların ortasına örtümüzü serdik ve oturduk. Ben soframızı hazırlarken sen etrafımızdaki papatyaları topladın bir bir. Kucağında bir sürü papatyayla geldin yanıma. Oturdun ve bana taç yapmaya başladın. Bir yandan ben sana önce yemeğini ye, diye söyleniyorum bir yandan da  yaptığım kurabiyeden yedirmeye çalışıyorum. Sen yaptığın papatyadan tacı saçlarıma takıyorsun. Sonra saatlerce sohbet edip piknik yapıyoruz."

Hayali bile o kadar güzeldi ki "güneş batmasına yakın toparlanıyoruz. Patika yolda bir saat boyunca yürüyüp tam güneşin batışına yetişiyoruz. Cennet Şelalelerinin üstünde ve yan yanayken güneşin batışını izliyoruz."

Gözlerimi yavaşça açtım. Gözlerini kapatmamıştı, boş duvara bakıyordu sadece "neden gözlerini kapatmadın?" diye sordum. İçini çekti "senin ettiğin laflardan anlamıyorum da ondan."

Ona doğru kaydım "olsun, söylediklerimi anlama. Zaten bana sözlerimden değil de yüreğimden anlayan bir sen gerek." dedim gülümseyerek.

Yataktan kalktı ve ceketini aldı "biraz uyu ve dinlen. Ben odadayım bir şey olursa seslen." boynu bükük küçük bir çocuk gibi bırakmıştı beni odada. Öylece kalmak içime oturmuştu resmen.

Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim ve yorganı üstümden açtım, tam ayağa kalkacakken ayağım aklıma geldi "Baybars!" diye bağırdım.

Bir şey olduğunu sanmış olacak ki koşarak gelmişti "ne oldu iyi misin?" dedi endişeli bir şekilde "iyi değilim. Hadi beni iyi et!" ne dediğimi anlamamıştı "nasıl yapabilirim ki? Elimden bir şey gelmez." dedi sakince.

"yap... Beni iyileştir." dedim ısrar edercesine "ne yapmamı bekliyorsun ki Ayza? Açık konuş lütfen. Canın çok mu acıyor şu an?" boynumu büktüm ve yüzüne baktım "evet çok acıyor. Lütfen sev beni!" gözlerini devirmiş ve elini alnına koymuştu "biz seninle anlaşamıyoruz farkında mısın? Sana ne diyiyorum, sen ne anlıyorsun! Sevmek öyle ha diyince olan bir şey değil ki."

Başımı salladım "tamam haklısın, ben iyim sen evine git. Yarına kadar uyurum, yataktan da kalkmamış olurum." dedim. Yüzüm utançtan kızarmıştı. Anlamış olacak ki kalmak için ısrar etmedi "tamam ama bir şey olursa ilk beni ara." dedi. Ondan başka arayacak kimsemin olmadığını bilmiyordu.

O, odadan çıkar çıkmaz yorganı başıma çektim.

___________________________________

Bugün işe gelmiştim. Fuat bey, olanları duyar duymaz işe gitmemem için ısrar etmiş ve eğer gidersem beni kovacağını söylemişti. Bir haftalık bir istirahatin ardından kendime gelmiştim. En çok da düşüncelerimi bir bir elemiştim bu süre boyunca.

Hiçbir sıkıntım kalmamıştı artık. Beni istemiyorsa kendi bileceği bir şeydi. Yeterince ısrar etmiş ve kendimi küçük düşürmeyi başarmıştım. Zaten bir hafta boyunca ne aramalarına ne de mesajlarına cevap vermiştim.

Ayrıca o kadar da merak etmiyor olacak ki öldüm mü kaldım mı diye sormaya bile gelmemişti. Son müşteri de gitmek için toparlanırken fırsattan istifade salonu temizlemeye başlamıştım.

Murat hesabı alacaktı. Bunun için benim inmeme gerek kalmadı. Bütün salonu baştan aşağı temizledim ve ışıkları kapayıp çıktım. Üstümdeki kıyafetleri değiştim ve Temel amcayla vedalaşıp çıkış yaptım. Dışarıda deli gibi yağan yağmur içimi buza çevirmişti. Islanan ceketim tenime yapıştıkça tüylerim diken diken oluyordu.

Durağa doğru koşarken otobüsün geldiğini gördüm. Geç kalmaktan korktuğum için hızımı artırdım fakat ayağım kayınca yere düşmüştüm. Üstüm başım çamur olmuşken, şoför insaflı olmalı ki beni beklemişti.

Otobüste kaloriferin yanına oturmuştum. Annesine yapışmış küçük bir kedi yavrusu gibi ısınmaya çalıyor, titriyordum. Saatin geç olmasından kaynaklı olarak ve dışarıdaki yağmurdan dolayı kimse olmadığı için yarım saatlik yolu on beş dakikaya gelmiştik.

Otobüsten iner inmez tekrar ıslanmıştım ve üstümde kuruyan çamur tekrar çözülmüştü. Başımı yere eğdim, eve doğru koştum. Islak zeminde biriken sulara ayağım çarptıkça dalga sesi doluyordu kulağıma.

Yaşadığım şehirde deniz yoktu belki ama pek de eksikliğini hissettirmeyen bir hava durumumuz vardı. Evin önüne gelmişken, sokakta yankılanan sesle durdum. Başımı kaldırmamıştım, gözlerimi kapattım ve dinledim.

"Son zamanlar yaptıklarıma bakma ne olursun
Benim aklım başımda değil
Sana söylediklerimi kafana takma ne olursun
Onlar ipe sapa gelir şeyler değil

Seni sevmiyorum dedim yalandı
İstemiyorum artık palavra

Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam
Görürsen bir gün şaşırma
Beni böyle çaresiz
Beni böyle derbeder
Beni böyle ortalarda bırakma."

Başımı kaldırdım ve şarkıyı söyleyen Baybarsa baktım. Elinde tuttuğu kocaman papatya demetine sıkıca sarılmıştı. Islanan kıyafetleri üstüne yapışmıştı ve o da benim gibi soğuktan titriyordu. Uzun saçlarını geriye doğru attı.

Ona baktığımı görünce gülümsedi ve birkaç adımda yanıma geldi. Tekrar söylemeye başladı aynı şarkıyı.

"Son zamanlar yaptıklarıma bakma ne olursun
Benim aklım başımda değil
Sana söylediklerimi kafana takma ne olursun
Onlar ipe sapa gelir şeyler değil

Seni sevmiyorum dedim yalandı
İstemiyorum artık palavra

Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam
Görürsen bir gün şaşırma
Beni böyle çaresiz
Beni böyle derbeder
Beni böyle ortalarda bırakma"

_________________________________

Bölüm sonu!!!!
💙 🌼 🌼 🌼 🌼 🌼 🌼 🌼 🌼 🌼 💙


Continue Reading

You'll Also Like

Haz By 🍀

Romance

391K 6K 20
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
1.6M 51.5K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
110M 4.4M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...
678K 13.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...