One Shots | taekook + yoonmin...

By vkooksyoonmin

188K 4.7K 2.9K

Farklı içeriklerde, farklı uzunluklarda yoonmin veya taekook tek bölümlük hikayeler. Tagleri ve uyarıları lüt... More

warning
No More Dream | yoonmin
Illegal | yoonmin
War of Hormone | taekook
Serendipity | yoonmin
Crystal Snow | yoonmin
The Tradition | taekook
My Time | taekook
Dynamite | yoonmin
Light | taekook
All Night | taekook
Like Crazy | taekook
Glimpse of Us | taekook
For Us | yoonmin

Bae | taekook

11.7K 364 100
By vkooksyoonmin

alfa jeongguk, büyücü omega taehyung

bae

x

taekook

Gecenin bir yarısı boynumdaki ağrıya gözlerimi açtığımda yüzüm çoktan buruşmuş, dudaklarımın arasından ağrının verdiği acı sebebiyle bir inilti çıkmıştı. Yatağımdan doğrulurken sol elim anında boyumdaki ağrının merkezine, ısırık izinin olduğu yere giderken kalbimde de bir ağrı oluştu. Ne olduğunu fark etmemle ağrıyı umursamadan hemen yatağın kenarındaki telefonumu elime aldım. Telefonu açarken saatin de gece iki olduğunu fark etmiş ama bunu umursamadan hızlıca eşimi aramıştım. Bir sorun vardı. Boynumdaki ağrı şiddetliydi ama gücüm benim için ağrıyı kaldırabileceğim seviyede tutuyordu. Ama yine de eşim...

Telefonu açmadığında tekrar denedim. Gözlerim dolmaya başlarken tekrar ve tekrar aramış yine de cevap alamamıştım. "Jeongguk..."dudaklarımdan ismi kayarken telefon rehberimde onun yanında olabileceğini düşündüğüm Hoseok hyungu aradım. Jeongguk'un başı dertteydi, birisi mührümüzü kırmaya çalışıyordu ama ben nerede olduğunu bile bilmiyordum.

Hoseok hyung da telefonumu açmadı. Siktir. Siktir. Ya birlikte oldukları için açmadıysa? Ya ikisinin başı da dertteyse? Ya da saatin geç olduğunu düşünürsek, sadece uyuyorsa?

Isırık izinden başlayıp tüm bedenime yayılan ağrı azaldığında sakinleşmek için derin bir nefes alıp komidinimin üstündeki abajürün ışığını açtım ve telefonu yatağa bırakıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkarken aklımdaki tek şey ona ulaşabilmenin yollarıydı. Ya aramalarımı gördüğü anda bana geri dönecekti ya da on dakika içerisinde eğer beni geri aramazsa ailesine bile gidecektim.

Ellerimi ıslatıp boynumdaki ısırık izine hafifçe değdirdiğimde vücudum titremişti ama hissetmiştim, Jeongguk'un canı yanıyordu. Eşimin canı yanıyordu. Tüylerim eşimin hissettiği acıyı hissetmemle diken diken olurken gözlerimi kapattım ve uzaktan da olsa acısını dindirmek için büyü yapmak için konsantre olmaya çalıştım. Ama iki saniye bile geçmeden telefonum çalmaya başlamış, arayanın Jeongguk olduğu aklıma gelince koşarak odaya geçip yatağımdaki telefonu elime almıştım. Arayan oydu. Jeongguk'tu. Hızlıca açtım. "Gukkie?"

"Uhm? Taehyung?"

Duyduğum sesle kaşlarım çatılırken, "Jimin?"dedim. "Neden Jeongguk'un telefonu sende?"

"Çünkü kendi telefonumu yanıma almayı unutmuştum ve seni aramak için bir telefona ihtiyacım vardı. Jeongguk'u yanına getirsem sorun olur mu? Şu an iyi değil ve ona yardım edebileceğini bildiğim tek kişi sensin."

Yutkundum. Şu an iyi değil. Şu an iyi değil. "Ne oluyor Jimin?"

"Beş dakika içerisinde geleceğiz evine tamam mı? O zaman konuşalım."

Bir şey diyemeden telefonu kapattığında bir dakika boyunca dona kalmış bir halde yatağımda oturmuş vaziyette kalmıştım. Jeongguk. Eşim. Alfam. İyi değildi. İyi olmadığını zaten tahmin ediyordum ama Jimin'den duymak...Tüm vücudum ağrımaya başlarken kapı çalıncaya kadar oturarak ve düşünerek beklemiş, kapıya vurma sesini duymamla hemen gidip kapıyı açmıştım. Ama görmeyi beklediğim şey Jimin'in omzuna bir kolunu atmış, ayakta zor duran ve kanlar içinde olan bir Jeongguk değildi. Titrediğimi hissederken Jimin içeri girdiğinde ona belli belirsiz, "Odama,"demiş, o da Jeongguk'u odama götürmüştü.

Arkasından birkaç saniye baktıktan sonra bir elim büyük bir ağrıyla sızlayan kalbime giderken diğer elimle kapıyı kapattım. Sadece birkaç saniyelik bile olsa gördüğüm yüzünü tekrar görmeye kendimi hazır hissedemiyordum. Gözleri kapalıydı, burnundan, ağzından ve sağ kaşından akan kanları görmek bile beni mahvetmeye yetiyordu. Üstündeki beyaz tişörtündeki kanları da görmüş ama odaklanamamıştım bile. Ağrıdan başım dönüyor, midem bulanıyor, hıçkırık ve çığlıklar eşliğinde ağlama isteğiyle boğuşuyordum.

"Taehyung!"

Ama şu an bunun sırası değildi. Eşimin bana ihtiyacı vardı.

Titrek bir nefes eşliğinde odama gittiğimde ışığı açmasından dolayı beyaz yatağımdaki kanlı bedenin her ayrıntısını görünce istemsizce donakalmıştım. "Taehyung," yanında oturan Jimin konuşurken gözlerim hala eşimdeydi. "Ondan nefret ettiğini biliyorum ama gerçekten onu iyileştirebilecek tek kişi sen olduğu için onu buraya getirdim. Ayrıca kimse onun burada olduğunu bile anlamaz, peşine düşmez. Lütfen Taehyung. Yardım et bize."

Gözlerimi kırpıştırdım ve endişeyle bana bakan Jimin'e elimden geldiğimde gülümsemeye çalıştım. "Yardım edeceğim." Nasıl yardım etmezdim ki eşime? "Ama..." Yutkundum ve Jeongguk'un yanına ilerledim. Gözleri hala kapalı olsa da yüzünü yastığıma doğru çevirmiş, kapıdaki acı dolu ifadesi kaybolmuştu. Titreyen ellerim Jeongguk'un tişörtünün eteğini yavaşça yukarı kaldırırken tişörtündeki kanların bazılarının ona ait olduğunu anlamıştım. "Jimin, onu kaldırır mısın?"dediğimde Jimin hemen Jeongguk'u sırtından tutarak kaldırmış, Jeongguk'un yüzü bana fazlasıyla yakın dururken birlikte tişörtü çıkartmıştık. "Tae..."diyerek kısık sesle Jeongguk konuştuğunda ve derin bir nefes aldığında gözlerim açıldı. Oh. Kokumu alıyordu. Ama Jimin'in bizi görmesine izin veremezdim.

Jeongguk'un tişörtünü yere bırakırken Jimin'de onu tekrar yatırırken ondan bir sızlanma duysam da duymamış gibi yaparak ona arkamı dönüp kapının yanındaki ahşap masanın üstündeki not defterinden bir yaprak kopardım ve masanın köşesindeki kalem kutusundan siyah kalem aldım. "Bazı malzemelere ihtiyacım var. Yoongi'nin yanından gidip alman gerek." Gördüğüm ağır yaraları hızlıca iyileştirecek büyü için lazım olan bitkileri ve eşyaları yazarken ellerim hala titriyordu ama umursamadım.

Malzemeleri yazdıktan sonra kağıdı yanıma gelmiş olan Jimin'e uzattım. "Yoongi'nin evine değil, dükkanına gitmelisin."

"Saat biraz... geç değil mi?"

"Yoongi gece çalışan birisi Jimin, bunu en iyi sen biliyorsun." Gözlerimi devirdim. "Ayrıca eğer kapısını çalan kişinin sen olduğunu görünce hemen yardım edecektir. Ama yine de ona seni benim gönderdiğimi söyle, olur mu?"

Elimdeki kağıdı alıp kafasını salladı. "Hemen döneceğim."

"Tamam."

Jimin yatak odamdan çıkarken benim gözlerim Jeongguk'un üstündeydi. Kollarında, bacaklarında bile yaralar vardı ve onu bu halde görmek çok zordu.

Kapının kapanma sesini duymamla birlikte anında Jeongguk'un yanına gittim ve yatağa oturup kafasını sola çevirdim. Sol tarafındaki ısırık izim kanlıydı ve henüz oraya bakacak gücüm yoktu. Onun yerine soluk gelen kokusunu güçlendirmek için kafamı sağ boyun girintisine yaklaştırdım. Yoğun değildi ama hala beni iyi hissettiren kokusunu içime çekerken boynuna birer öpücük de kondurmuş, yavaş yavaş kokusu güçlenirken bu sefer kendim güçlenmek için kokusunu içime çekmiştim. Onu iyileştirmem gerekiyordu ve tek güç kaynağım oydu.

Kokusu sonunda güçlendiğinde geri çekildim. Göz kapaklarının titreştiğini görünce ayağa kalktım ve ona sırtımı dönerek banyoya ilerledim. Jimin gelmeden her şeyi halletmeliydim. Arkadan kısık bir şekilde mırıldanan Jeongguk'un, "Tae..."dediğini duysam da ona dönmek yerine sadece acil durumlar için olan dolabımızın içinden büyük kutuyu almıştım. Jeongguk uyanmıştı ama ona dönmek yerine kutuyu kapının yanındaki masaya koydum ve bu sefer de mutfağa gidip kova ve su gibi eşyaları alıp geri döndüm. "Tae..."

İlk yapmam gereken yaralarını temizlemek olduğu için kovaya su dönmüş ama canını acıtmaması için birkaç büyü okumuştum. "Bana kızgınsın."

Temizleme bezini büyülü suya dokundurup çıkardığımda ve ona döndüğümde gözlerini zorla açık tuttuğunu görmek canımı acıtmıştı. Ama yine de dudaklarımı birbirine bastırdım ve yanına oturdum. Gözleri ise yüzümden hiç ayrılmadı. "Tae."dediği sırada kaşından başlamıştım yarasını silmeye. Sadece birkaç dikişle kapanabilecek bir yara olduğu için büyü yaparken yorulmayacaktım bile. "Sesini duymaya ihtiyacım var Tae."

Burnundan akan çoktan durmuş olsa da dudaklarına ve çenesine geçmiş, kurumuştu. Yine de sesimi çıkarmadan hem kurumuş kanı hem de bezin temiz kısmıyla dudağındaki patlaklığı silmiştim. Yüzünün yaraları dışında temiz olduğuna emin olduktan sonra yataktan bezi değiştirmek için kalktığımda iç geçirdi. Bir şey demeden kanlı olan bezi kenara koyup yeni bez çıkardım ve onu da temiz ve büyülü su ile ıslatıp tekrar yanına oturdum. Bu sefer elini şort giydiğim için açıkta kalan bacağıma koyduğunda titresem de sesimi çıkarmadan bezi dikkatlice mührümüzün olduğu kanlı boynuna değdirdiğinde tısladı, bacağımı tutuşu sıkılaştı. Acısını hissettiğim için ben de inlediğimde elimi geri çekmiş, yüzümü buruşturmuştum. "Siktir Tae. Canını acıtmak istememiştim."dediğinde gözlerim ona döndü inanamayarak.

"Gerçekten mi?"dedim. "Gerçekten canımı acıtmak istemedin mi? O zaman neden babanın yanına gittin?"dediğimde kısık gözlerinde oluşan şaşkınlığı görmüştüm. "Biliyorsun."

"Tabii ki de biliyorum aptal! Benim senin eşinim! Tabii ki de inat ettiğin için babanın yanına gittiğini anladım! Ama beni en çok üzen şey ne biliyor musun?" Gözlerim dolarken dudaklarımın titrediği gibi sesim de titremeye başlamıştı. "Bana söz vermiştin. Senin canını acıtacağını anladığımız günden itibaren onun yanına gitmeyeceğine dair söz vermiştin."

"Taehyung. Gitmek zorundaydım."

"Neden?"dedim. Ağlamamak için kendimi zorluyordum.

"Çünkü... Bugün yanına gelirken kapıda iki alfa gördüm. Babamın yanında da önceden gördüğüm iki kişiydi Taehyung." Eli bacağımı sıktığında tüylerim diken diken olmuştu. "Seni öğrendi."

"Oh."

"O iki alfayla baş etmek kolay oldu ama onlar bana seni öldürmek için babamın onları gönderdiğini söylediğinde... içimde bir şey patladı ve kendimi bir anda onun yanında buldum. Sinirden gözüm dönmüştü Taehyung. Üstüme alfalarını salıp mührümüzü kırmaya çalıştıklarında, beni bir alfa ile eş yapacağını söylediğinde... Kendimi tutamadım." Jeongguk'un sağ gözünden bir damla yaş akarken duyduklarıma karşılık ben de ağlamak istiyordum.

"Jeonggukkie..." elimi yanağına koydum ve ona yaklaşıp canını acıtmamaya çalışarak dudaklarımı hafifçe dudaklarına bastırdım. Kokusu güçlenirken ufak öpüşmemizin arasında iç geçirdi. "Seni çok seviyorum Taehyung."

"Biliyorum." geri çekilip ona baktım. "Ben de seni çok seviyorum."dedim gözlerinin içine bakarak. "Ama Jimin gelmeden yaralarımı temizlemem gerek... Canımız acıyacak ama dayanmaya çalışalım, olur mu? Bugün seni hemen iyileştireceğim."

"İyileştirmek için büyünü kullandığında çok yoruluyorsun Tae. Kendi kendime iyileşeceğimi biliyorsun."

"Jeongguk... Kanaman var."dedim sağ elimdeki bezi sol elimle tutup sağ elimi bedeninin sol tarafına, kalbinin biraz altında olan ısırıkla parçalanmaya çalışılmış kısmında gitti. Karnımda bir ağrı oluşurken, "Bu seni öldürebilir. Organlarına zarar vermişler Guk."dedim ve iç geçirerek bezi tekrar sağ elime aldım. "Şimdi hızlı olmam gerek, dikkatimi dağıtma tamam mı?"

"Bana kızgın değilsin şimdi, değil mi?"

"Kızgın değil de... Üzgünüm. Seni böyle görmek öylece kaldırabileceğim bir şey değil Guk."

Bezi yavaşça boynuna değdirmeye başladığımda ikimiz de acıyla inlesek de durmadım ve dikkatli ama hızlı bir şekilde kanı temizledim. "Özür dilerim. Sadece senin canını acıtabileceği düşüncesi fazlasıyla sinirlendirdi beni."

"Ama kendimi oldukça iyi koruyabileceğimi biliyorsun alfa."dedim. Yüzüm buruşuk halde yarayı temizlerken ısırık izimin etrafındaki ısırık izlerini görmek benim bile sinirimi bozmuştu. Eşimi benden almaya çalışmışlardı. Canını acıtmışlardı.

"Biliyorum. Dünyadaki en güçlü omegalardan birisin ama yine de... Omegamın zarar görmesi fikri alfalığımın öylece boyun eğeceği bir şey değil. Sen de bunu biliyorsun."

Haklıydı. Alfaların omegalarına karşı hissettikleri koruma iç güdüsü oldukça fazlaydı ve Jeongguk sıradan bir alfa değildi. Annesi ve babası da dahil olmak üzere soyundaki herkes alfaydı. Bu yüzden babası da onun bir alfayla eş olması için zorlamıştı. Ama benden haberleri yoktu. Bugüne kadar.

Mührünü temizledikten sonra göğsünün altındaki yaraya geçmişken kapı çaldığında yataktan kalktım ve kapıyı açmaya gittim.

Gelen Jimin'di. Yanakları kıpkırmızı olmuş, gözleri ışıl ışıldı. "Getirdim."dedi mutlu bir şekilde elindeki poşeti kaldırarak.

Birlikte odaya gittiğimizle masanın altına poşeti koyup hızlıca masanın üstünde olan kutudan küçük büyü kasemi çıkardım. Jimin uyandığı için mutlu olduğunu söylediği Jeongguk ile konuşurken ben ona yaralarını temizlemesi gerektiğini söylemiş o da anında kabul etmişti. O benim yarım bıraktığım işi yaparken ben ise hızlıca poşetteki malzemeleri kaseye ekliyor, arada bir kasede büyü eşliğinde elimle yoğuruyordum.

Beş dakika sonra biraz daha köpekbalığı gözü suyunu kaseye döküp ilacı krem haline getirdiğimde rahatlamıştım. Rengi açık fıstık yeşili gibi olmuştu ama bunun sebebi büyük ihtimalle içine attığım toz halindeki kurbağa derisinden dolayı olmalıydı. Elimdeki kaseyle Jeongguk'un yanına oturdum. "İlk başta yanıyormuş gibi hissedeceksin ama yarın tamamen iyileşmiş olacak."

"Hım."dedi Jeongguk sadece.

"Jeongguk! Taehyung'a kaba olma! Sana yardım ettiğine bile şükretmelisin."

Jimin'e bir şey dememek için alt dudağımı ısırdım ve sadece yaptığım kremi yaralarına sürmeye odaklandım. Ama bu yine de Jimin'in konuşmasına engel olmamıştı. "Hala Jeongguk'a yardım ettiğine inanamıyorum."diye mırıldandığında Jeongguk ile göz göze geldik. "Üniversiteye ilk başladığımız zaman onunla aynı kampüste olduğumuzu fark edince sinirden neredeyse tüm yerleşkeyi yok edeceğin zamanı unutamıyorum." Güldü. "Lisede yeterince kavga etmemişsiniz gibi bir de üniversitede kavga etmeye devam ettiğinizde beni çıldırtıyordunuz."

Gergince güldüm. "Hadi Jeongguk'u uyuması için yalnız bırakalım."dediğimde beni onayladı. Işığı kapatıp birlikte odadan çıktığımızda Jimin'e, "Oh, odada telefonumu unuttum. Sen televizyon izle, hemen geliyorum."deyip geri dönüp kapıyı kapattığımda Jeongguk bana baktı. Sadece komidinin üstündeki abajürün ışığı açıktı ve loş ışığın altında bile nefes kesici gözüküyordu.

"Guk."dedim yanına giderek. "Jimin'e söylemek istiyorum."dedim yanına oturarak.

Gülümsedi. "Dayanamayacağını biliyordum."

"Hala kavga ettiğimizi sanıyor..." Ona yaklaşıp dudaklarımı burnunun ucuna değdirdim. Canının acımasını istemiyordum. "Ona artık sadece öpücük kavgası ettiğimizi söylesem iyi olur."

Jimin'in yanında otururken ne yapacağımı, nasıl söze gireceğimi hiç bilmiyordum. Ama zaten söze başlayan ben değil o olmuştu. "Onun eşini bulmalıyız."dedi Jimin yanına oturduğum anda.

"Huh?"

Anlamayarak ona baktığımda yüzünde yorgun bir ifade vardı. "Boynunu kanlı halde görünce ne olduğunu direkt anladım, eşi var ve babası mührünü kırmaya çalışmış sanırım. Her ne kadar yaralarının iyileşmesi için büyü yapsan da mührü için eşine ihtiyacı var... Ama eşinin kim olduğunu bile bilmiyoruz. O yüzen o kişiyi bulmalı ve Jeongguk'un yanına getirmeliyiz."

Yutkundum. "Jimin-ah... Fark etmedin mi?"

"Neyi?"dediğinde iç geçirdim ve biraz sağa doğru bedenimi çevirerek boynumun solundaki ısırık izini görmesi için başımı da sağa çevirdim. İzi görünce, "Siktir."deyip koltukta kayarak aramızdaki mesafeyi kapattığında alt dudağımı ısırdım. "Siktir Taehyung." Sıcak parmak uçları işaretime dokununca titresem de bir şey demeyerek ona baktığımda gözlerini kocaman açtığını, şaşkınıkla ısırık izini incelediğini fark ederken kalbim kaygıyla çırpınıyordu içimde.

"Senden saklamak istememiştim Jiminie... Ama sadece senden değil herkesten saklamak zorundaydık."

Elini çektiğinde gözlerime baktı. Yüzündeki şaşkınlık ve kırgınlık birleşmiş, canıma okuyordu. En yakın arkadaşımı böyle hissettirmek beni de iğrenç hissetiriyordu. "Ne zamandan beri...?"

Yanaklarım kızardı. "Üniversiteye ilk başladığımız hafta Jackson'ın kaynaşma partisine gitmiştik, hatırlıyor musun?"

Kafasını salladı. "Orada da kavga ettiğinizi hatırlıyorum."dedikten sonra gözlerini devirdi.

"Ah evet. Kavga ettik."

"Jeon, yemin ederim ki eğer benimle burada da uğraşırsan alfalığını elinden alırım."dedim dişlerimin arasından. Mutfağın dış kapısından onu dışarı çıkarmış, kimsenin olmadığı arka bahçede artık onunla uğraşmak istemediğimi söylüyordum ama o aptal beni umursamıyordu bile.

"Liseyi geride bıraktığımızı sanıyordum Kim, neden hala bu kadar gerginsin?"dedi sırıtarak.

"Acaba neden?"dedim tıslayarak. "İçeride resmen dans ettiğim betaya kurt halinde sevişmekten hoşlandığımı söyledin! Daha sonra ise üstüme ceketini fırlattığın için iğrenç alfa kokun üstüme bulaştı ve şimdi de kimse benimle dans etmiyor!"

Omuz silkti. "Beni ilgilendiren bir şey yok gibi."

Dayanamayıp çığlık attığımda, "Tanrım, Taehyung, biraz abartmıyor usun sence de? Burası üniversite. Gevşe biraz."demiş ve gözlerini devirmişti.

"Haklısın."dedim dişlerimi sıkarak. "Aynı ortamda olduğumuzda birbirimizi tanımıyormuş gibi yapalım, tamam mı?"

"Dikkatimi sana vermediğimde somurtmayacağına emin miyiz Kim?"dedi bana doğru bir adım atıp yaklaşarak. Gözlerimi kırpıştırdım. Kalbim bana yakınlaşması yüzünden hızlı atmaya başlarken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama hain kalbim sakinleşmiyordu. "N-ne saçmalıyorsun?"

Bana iyice yaklaştığında kokusu beni ele geçirse de güçsüz gözükmemek için geri çekilmemiştim. Ama yine de titreyen ve güçsüz çıkan sesim beni ele vermiş, yüzünde ufak bir sırıtış olmasını sağlamıştı. "Üstüne ceketimi attığında çöpe atarsın diye düşünmüştüm."dedi, eli üstümdeki ince ceketinin yakasına gitse de parmakları tenime de değmiş, serin gece de beni titreten rüzgar değil, teni ve bakışları olmuştu.

"Giymemin seni daha çok sinir edeceğini düşündüm."dedim ama bana bir adım daha yaklaşmış, nefesimin boğazımda takılmasına sebep olmuştu.

Ondan nefret ediyordum. Bu kadar güzel koktuğu için, yakışıklı, akıllı, sinir bozucu ve güldüğünde çok tatlı olduğu için ondan ölesiye nefret ediyordum.

"Daha çok hoşuma gitti."dedi ve bu sefer eli çeneme gitti. "Ve senin de hoşuna gittiğini biliyorum Taehyung."

"Jeon. Sarhoşluğun yüzünden saçmalıyorsun." Sesim kısık çıksa konuşabilmem bile bir mucizeydi.

Baş parmağı çenemi okşarken nefes almakta zorlanıyordum ama yine de titreyen bacaklarıma rağmen karşısında dik duruyor, gözlerine bakıyordum. Aklından neler geçtiğini tahmin bile edemiyordum ama emin olduğum bir şey varsa o da beni mahvetmek istiyor oluşuydu. Lisedeyken böyle davranmazdı. Ki o zamanlar partilere de gitmezdik ama gitsek bile bana bu kadar yakınlaşmazdı.

Ne oluyordu?

"Eminim ki seni o içeride dans ettiğin aptallardan daha güzel öpebilirim."dediğinde nefesi dudaklarıma çarpmış, gözlerim kocaman açılırken kalbim delirmişti.

"Jeon-"

"Kanıtlamama izin ver."

"Sarhoşsun."dediğimde kısık sesle, "Daha iyi değil mi?"dedi. "İzin veriyor musun şimdi?"

Bir şey diyememiş, ne yaptığımın bile farkında olmadan kafamı aşağı yukarı sallamıştım. Sonra ise sert bir öpüşme beklerken dudaklarımın üstündeki hafif baskıyla gözlerim titreyerek kapanmış, beni ondan beklemediğim bir yumuşaklıkla öpmeye başlamıştı. İlk birkaç saniye ne olduğunu bile tam anlayamazken sonrasında ona yavaşça karşılık verdim, içimdeki omegam onu öpmek için delirirken karşılık vermeden duramazdım.

Dudaklarımı ayırınca öpüşemiz biraz daha derinleşmeye başlayınca yakamdaki eli yanağıma, diğer eli ise belime geçmiş, beni kendisine çekmişti. Kokusu, bedeninin sıcaklığı olması gerektiğinden çok daha iyi hissettiriyordu. Sanki yıllar boyunca kavga ettiğim biri değil gibiydi... Sanki o yıllarda kavga etmemiş de beni kendi tuzağına düşürmüş gibiydi.

"Ne yani sadece öpüştünüz mü?"

Kafamı salladım. "Sonra ise birazcık hislerimin farkına varınca onu itip partiden ayrıldım."

"Oh."dedi Jimin kaşlarını kaldırarak. "Sonra neler oldu? O hafta Jeongguk ile yine kavga etmiştin. Ama ne hakkında olduğunu söylememiştin."dediğinde aklıma neden kavga ettiğimiz gelmiş, gözlerimi devirmiştim. Ama yüzümde de aptal bir gülümseme vardı. "Çalıştığım kafeye bir tane kızla gelmişti. Bende de o partide verdiği ceket vardı ama önlük taktığım için çıkarmıştım. Yine de kokusu üstüme sinmişti. Sırf onu sinir etmek için masalarının yakınında oturan başka alfalarla ilgilenmiş ama onu görmezden gelmiştim. Hatta bir alfaya ceketlerinin çok güzel koktuğunu bile söyledim ama onun dinlediğini bildiğim için demiştim. Buluşması olduğu alfa kızdan çok ilgisi tamamen bendeydi." Güldüm. "O gün fakültede karşılaşınca ki o zaman ceketi tekrar giymiştim, başka alfaların kokusunu daha çok seviyorsam onun ceketini giymeme bile gerek olmadığını söyledi. Ben de sinirlenip eğer beni o kadar umursuyorsa başka alfa, beta veya omegayla buluşmamasını söyledim."

Dudaklarımın üstünde dilimi gezdirirken Jimin beni dikkatlice dinliyor, daha da çok konuşmak istememe sebep oluyordu. Sonunda ona her şeyi anlatabilmenin verdiği rahatlatıcı hisle devam ettim. "O saçma tartışmamızdan sonra o hafta sonu Namjoon hyung ve Seokjin hyung ile parti vermişti evlerinde. Hatırlıyor musun?"

"Evet. Gerçekten harikaydı."

"Şimdi ne var Jeon?" Sıkkın bile şekilde püfleyip gözlerimi devirdim. Kollarımı göğsümde birleştirmiş, onun odasının kapısında öylece ayakta dikiliyordum. Beni neden buraya getirdiğini bile anlamamıştım ama aşağıdaki kalabalığın arasında olmadığım için ilk kez mutluydum.

"Neden çalıştığın yere geldiğimde bana hiç bakmıyorsun?"derken yüzü gerçekten kızgın duruyordu.

"Ne? Yoksa şimdi sen mi ilgimi istiyorsun?"dedim alayla.

"İstiyorsam ne olmuş?"dediğinde yanaklarım kızarmış, nefes alamamıştım. Gözleri sinirle bana bakarken karşımdaki kaslı bedeninden yayılan feromonlar da ruh halini oldukça iyi anlamamı sağlıyordu.

"Çocuk gibisin."dedim kızarmış olmamı umursamadan.

"Ben mi? Beni görmezden gelen sensin."dedi bana yaklaşarak. "Ama nedense partilerde yanına bir alfa geldiğinde ve onunla dans ettiğinde gözlerin ilk beni buluyor."

"Çünkü beni izliyorsun."

"Nasıl izlemem?"dediğinde aramızdaki mesafe neredeyse kapanmıştı.

"Yine sarhoş musun?"diye sorup alt dudağımı ısırdığımda, "Neden sorduğuna bağlı Kim."diye cevap vermiş, yutkunmama sebep olmuştu.

"Ona göre aşağıya inip herhangi bir alfayla ayrılacağım."

"Sanki izin verirmişim gibi."dedi, eli yanağıma giderken gözlerimiz birleşmiş, koyulaşmış gözlerindeki arzu karnımda bir sıcaklık oluşmasına sebep olmuştu. "Hepsi kendilerini alfa sanan aptallar."

"Çoğu senden büyük."derken gözlerim istemsizce yumuşak gözüken pembe dudaklarına kayıp duruyor, dudaklarımın üstündeki varlıklarına olan özlemim boğazımı kurutuyordu. Sadece bir öpücük ile tadını aldığım dudaklarını hep arzulamam normal değildi. Ki zaten onun da bunu bilmesine gerek yoktu.

"Sadece yaş olarak."

"Hım..." Gözlerim neredeyse kapanacaktı.

"Eminim o aptal kendilerini alfa sananlardan seni daha iyi beceririm."diyerek fısıldadığında gözlerim sonund kapanmış, burnu burnuma değerken elim kaslı koluna gitmişti. "Kanıtla Jeon."

Bu sefer dudaklarımız yumuşak bir buluşma yaşamamış, tamamen arzuyla birbirlerine kavuşmuşlardı. Dudaklarını ve dilini hissetmenin karşılığı olarak inlemelerim durmuyor, onun ellerini vücudumda dolaşmasının verdiği haz ile kalçamın arasındaki ıslaklığa da engel olamıyordum. Beni taşıdığında, yatağına geçtiğimizde ve beni soyduğunda kendimi bulutların üstünde hissediyor ama yine de ona söylediğim sözler pek de iyi olmuyordu.

Dudakları göğüs ucumu emerken, "İz bile bırakamıyorsun Jeon,"diye inlemiştim ama çoktan vücudumun üst kısmı ısırık izleriyle doluydu. Sadece onu sinir etmek hoşuma gidiyordu.

Beni ters çevirip kalçamı havaya kaldırdığında nefesim kesilmiş, elleri deliğimi ortaya çıkarmak için kalçamı ayırırken inlemiştim. "Siktir Tae, benim için mi bu kadar ıslaksın omega?"

"Aklımdaki tek şey aşağıdaki üst sınıf alfaların beni şimdiye çoktan birden fazla kez boşaltmış olacağı ama benim burada seninle sıkışıp kalmış olmam Jeon."

"Öyle mi?"dedi alayla. Sonra ise dili ve dudaklarıyla deliğimi emmeye başlamış, çığlık atar gibi inlememe sebep olmuştu. Yüzümü kokusunun sarmaladığı yastığına bastırarak inlerken o beni en leziz yemekmişim gibi yiyor, yalıyor ve dilini içime itiyordu. Harikaydı. Tek düşünebildiğim eğer devam ederse kendime dokunmadan boşalacağım olmuştu ama sanki o da bunu hissetmiş gibi inlemelerim artarken durmuş, "Hala onları mı düşünüyorsun, huh?"diyerek kalçama şaplak atmıştı.

"J-Jeon..." İnledim. "Boşalt beni."

"Alfana böyle mi sesleniyorsun omega." Dilini onaylamaz bir şekilde şaklattı. Baş parmağı hala sıvı akan deliğime girse de sırf benimle oynamak için böyle davrandığını biliyor ama yine de mızmızlanamam engel olamıyordum. Kalçamı hafifçe sallayıp ona doğru ittiğimde tekrar kalçama vurmuş, yine beni inletmişti. "Rahat dur."

"A-alfa..." Yutkundum. "Lütfen becer beni. Tek düşündüğüm şeyin sen olmanı istiyorum."

"Siktir, Tae." Bu sefer baş parmağını çıkarıp iki parmak birden içime sokmuş, birkaç kez makas işareti yaparak beni genişlettkten sonra üçüncü parmağını da sokmuştu. "Bu kadar dar olduğuna inanamıyorum. Kendine dokunmuyor musun omega?"

"Dokunuyorum."derken yanaklarım kızarmıştı ama ona sırtım dönüş olduğu için görmemişti.

"Kimi düşünüyorsun peki?" Parmakları beklediğimden de derine ulaşırken inlemiş, belim kıvrılmıştı. "K-kimseyi... Kimseyi düşünmüyor- ah, düşünmüyorum."

"Hım... Bundan sonra beni düşüneceksin omega."

Genişlediğime emin olduktan sonra beni tekrar sırtüstü uzanmam için döndürmüş, gücü karşısında istemsizce daha da sıvının akmasına sebep olmuştum.

Gözlerimiz birleştiğinde bacaklarımı açarken tereddüt bile etmemiş, o da bana yaklaşarak tekrar beni deli gibi öpmüştü. Nasıl oldu da kavgalarımızdan bu hale gelmiştik anlayamıyordum ama sanki tüm hayatım boyunca bunun için yaratılmışım gibi hissediyor, hiçbir rahatsızlık duymuyordum. Aldığım zevk, hissettiğim arzu ve istek her şeyin ötesindeydi.

Sonunda içime girdiğinde gözlerim sımsıkı kapanmış, dudaklarımdan kısık bir inleme kaçmıştı. "Yalan söylemiyormuşsun."dedim o hareketini durdurmuş alışmamı beklerken. "Aşağıdaki alfaların bu kadar büyük olmadığına yemin edebilirim."

Güldü. Dudakları tekrar dudaklarımı emmiş, sonra ise boyun girintimi bulmuştu. Fazla geçmeden tekrar hareket etmeye başladığında ve içimdeki büyük varlığına alıştığımda aşağıdaki kalabalığı, Jeongguk ile hep kavga ettiğimizi, önceden yattığım çoğu kişiyi unutmuştum bile. Alfa diyerek inliyor, gözlerimiz birbirine kenetliyken karnımda bile hissettiğim varlığıyla zevk bulutunda uçuyordum.

Boşalmama yakın bir zamanda yavaşlamaya başladığında beni boşaltmadan geri çekilip beklememe sebep olacağı düşüncesi aklıma gelince yüzümü ekşittim. "Bana aşağıdaki alfalar gibi olmadığını kanıtlayacaksın sanıyordum Jeon,"diye mızmızlandığımda gözleri karardı. "Yoksa gücün sadece bu kadar mı?"

O bir bacağımı omzuna alıp diğerini kenara doğru açarak daha iyi bir pozisyonla kendisini sertçe içime ittirdiğinde çığlık atmış, gözlerim zevkle kapanırken ayak parmak uçlarım kıvrılmıştı. Sadece bir hareketi bile neredeyse beni boşaltacaktı. "Altımda kıvranırken çok büyük sözler söylüyorsun omega." Sertçe kalçasını ittirirken tamamını içimde hissetmenin verdiği hazla gözlerimden akan yaşları umursayamıyordum. Bir elim saçlarımı çekerken bir elim karnıma gitmiş, gel-git hareketlerini yaparken elimin altındaki varlığını hissetmiştim.

"Guk-" Arzu dolu gözleri beni bulurken tekrar inledim. "İçime boşal, yumrunu bırak."

"Tae-"

"Hap kullanıyorum Guk, lütfen içime boşal. Lütfen."dedim ağlarcasına. O zevk noktama değerken inlemelerimin tonu artmıştı bile. Boşalmama çok az kalmıştı ve onun da yakın olduğunu biliyordum, onun da inlemelerinden anlayabiliyordum.

"Lütfen..."dedim artık dayanamayıp ağlayarak.

"Siktir, omega, sana nasıl hayır derim?"

"Alf-" Cümlemi bile kuramadan sertçe kendisini tamamen tekrar ve tekrar içime ittiğinde kendime dokunmadan titreyerek boşalmış, o da benim hemen ardımdan kendisini içime bırakmıştı. Hareketleri yavaşlarken yumrusunu da içimde hissetmenin verdiği doluluğun hazzı tarif edilemezdi.

Nefes nefese kalmış halde birbirimize baktığımızda, Jeongguk'un yüzünde adını bile koyamadığım bir ifade vardı. Terlemiş olmasına rağmen harika gözüküyor, sanki yeni seks yapmamış gibi hala arzu dolu bakıyordu. "Ne?"dedim nefesim hala düzensizken.

"Boşalırken çok seksi duruyorsun."

Gözlerimi devirdim. "Ben her zaman seksiyim."

"Biliyorum."dediğinde tekrar gözlerime baktı. "Yumrum indiğinde bir başka turu kaldırabilecek misin yoksa sadece bir orgazmı mı kaldırabiliyorsun?"

Jimin'e tabii ki de sevişmelerimizin ayrıntılarını anlatmamış, sadece onu kıskandırmak için söylediğim bazı cümleleri söylemiştim. Ona her şeyi anlatacaktım ama... O kadar da her şeyi değil.

"Size inanamıyorum." Kafasını iki yana salladı. "O partiden sonraki gün birlikte akşam film izlemek için buluştuğumuzda partiden başkasıyla ayrılmış olduğunu sanmıştım hickeylerden dolayı ama demek Jeongguk'un işiydi."

"İlk sevişmemiz olmasına rağmen fazlasıyla sahipleniciydi." Güldüm. "Benden lisede onunla sınavdaki doğru cevap hakkında tartıştığımız günden beri hoşlanıyormuş. Ama bunu bana söylemek yerine tabii ki de benimle tartışmayı tercih etti çünkü böylece hep aklımda kalabilecekti."

"Tam da Jeongguk'tan beklenen bir hareket."

Güldüm. "Kesinlikle."

"Ayrıca neden bu halde onun yanında üstünü değiştirmediğini de şimdi anladım."dediğinde yanaklarım kızardı. Üstümde kısa şortum ve Jeongguk'un bana bol gelen beyaz kolsuz tişörtü vardı ve omuzumdan biraz kayıyor, bu yüzden de tenimi gösteriyordu. Ayrıca bacaklarımın çoğu da ortadaydı. Jimin kızarmamı umursamadan devam etti. "Peki sonra ne oldu? Nasıl oldu da gizlice sevgili oldunuz? Ve sonra ne zaman evlendiniz ve eş oldunuz ve neden bunları bizden sakladınız?"

"O partiden sonra birkaç kez daha sadece birbirimize sinir olunca seviştik ama bir ay geçtikten sonra ben dayanamadım."

"Jeongguk."dedim. Gözlerim önümüzdeki karanlık yoldaydı. Gecenin bir yarısı arabasının arka koltuğunda kimsenin olmadığı bir otoparkta sevişmiş, şimdi ise Jeongguk gömleğinin düğmelerini iliklerken ben öylece oturuyordum. Onun gözlerini üstümde hissedince yutkundum. Artık geri dönemezdim. "Artık sevişmek istemiyorum."

"Ne?"

"Duydun beni."

"Oh." Sesi hayal kırıklığıyla doluydu ama tepki vermedim. Durdu. "Uh... Eğer... Eğer sormamda sakınca yoksa... Neden?"

Aptal çocuk hala nasıl bu kadar harika olabiliyordu?

"Çünkü ilk önce beni güzel bir yere götürmeni, geleneklerimizdeki gibi kur yapmanı istiyorum."

Arabanın içinde bir sessizlik olurken nefesimi tuttum. Tanrım. Gerçekten bunu söylemiş olamazdım. Gerçekten söylemiştim, değil mi? Tanrım. Tanrım.

"Oh!" Gözlerim ona döndüğünde yüzünde kalbimi titreten bir gülümseme, gözlerinde ise yıldızları bile kıskandıran bir parıltı vardı. "Siktir! Tamam! Tamam!"

"Tamam?"

"Tabii ki de tamam! Artık benim sevgilin olman için bir adım atmak kadar hoşuma giden bir şey yok." Güldü, mutluluğu beni de mutlu etmiş, reddetmediği için ağlayacak gibi hissetmeye başlamıştım. "Ama..."dedi. Gülüşü yavaşça solarken alt dudağını ısırdı. "Bir süre gizlesek olur mu Tae?"

"Neden?"

"Babam... Bir omega ile olmama pek sıcak baktığı söylenemez ve eğer öğrenirse sana zarar verebilir."

Gülümsedim. Ve elimi kaldırarak parmak uçlarımı oynatarak gücümle kıvılcımlar çıkmasını sağladım. "Benim sıradan bir omega olmadığımı unutuyorsun Jeon. Ama tamam. Eğer istediğin buysa, gizlenebiliriz. Sadece... Artık ilişkimiz sevişmekten çok daha fazlasını hak ediyor."

"Büyük ihtimalle fark etmişsindir ama... Jeongguk sıradan bir alfa değil. Bildiği kadarıyla tüm soyu alfalara dayanıyor ve babası da bunun için Jeongguk'un da bir alfa kadın ile eş olmasını istiyordu. Jeongguk bana gizlice hediyeler vermeye, birlikte şehir dışında randevulara gittiğimizde, geceleri birbirimizde kaldığımızda etrafta kimsenin olmadığına hep dikkat ettik. Ya da birileri varken yine ufak tartışmalar yarattık. Ama geçen sene babası mezun olacağı için onu bir alfa kız ile tanıştırmaya çalıştı, hatta zorla ilk kez tanıştığı birisiyle eş olmasını bile istedi." Jimin şaşkınlıkla ağzını kapatırken o günleri hatırlayınca tekrar moralim bozulmuştu. Ama yine de iç geçirerek devam ettim. "Jeongguk babasına karşı çıktı ve yanıma geldi. O zaman zaten dördüncü yılımızdaydık ve ikimizde hayatımızın geri kalanını başkasıyla geçirmek istemediğimize emindik. O yüzden mezuniyet töreni geçtikten sonra kızgınlık dönemimde eş olduk. Hemen ardından da evlendik. Şahitlerimiz Yoongi ve Seokjin hyung bu arada."

"Onlar biliyor mu?"dedi şaşırarak.

"Seokjin hyung, Namjoon hyung ve Jeongguk aynı eve yaşıyorlardı ya, o zaman kimse evde yokken Jeongguk'un yanına gitmiştim. O gün Seokjin hyung Jeongguk'un odasına kapıyı çalmadan girince ve bizi çıplak yakalayınca öğrendi." Jimin iğrenir gibi bir yüz ifadesi yaparken güldüm. "Yoongi hyung bana hamile kalmamam için ilaç verirken üstümde onun kokusunu fark etmiş, o zaman anlamıştı."

"Şükürler olsun ki en azından bana direkt anlatıyorsun. Yoksa sizi çıplak falan görsem kalp krizi geçirebilirim Tae Tae."

İkimiz dediğine gülerken bana sinirli olmadığı için mutluydum. En yakın arkadaşımı ondan bir şey sakladığım için hayal kırıklığına uğramış hissetmesini istemiyordum.

"Peki bugün ne oldu? Annesi beni arayınca karşılaşacağım şeyin ailesinin eski evinde kanlar içinde olan bir Jeongguk değildi. Ya da onun etrafındaki ölü kurtlar veya insanlar."

"Oh... Birilerini mi öldürmüş?"dedim tüylerim diken diken olurken.

"Onu öldürmeye çalışanlardı sanırım. Etrafta kimse yoktu gittiğimde."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Annesi ne dedi?"

"Hemen atacağı adrese gelip Jeongguk'u almamı söyledi sadece."

"Hala oğluyla ilgileniyormuş gibi yapması."tıslar gibi kendime engel olamayarak konuştum. "Babasının beni bulduğu için, evimize adamlarını gönderdiği için Jeongguk yanına gitti. Ama o ne yaptı? Kendi oğlunun üstüne adamlarını saldı, mührünü kırmaya çalıştı. Ve annesi? Asla onu durmaya çalışmadı. İkisinden de iğreniyorum. Jeongguk böyle bir aileyi hak etmedi."

Jimin gülümsedi. "Artık ailesi sensin. Ve kesinlikle seni hak ediyor."

Sabaha doğru Jimin koltukta uyuyakaldığında, ben iki de bir Jeongguk'u kontrol ediyor, iyi oluğuna emin oluyordum. Ama yine de aklımda da bazı planlar yapmayı ihmal etmemiştim. Jeongguk'un yanında uzandığım ve güneş doğarken vücudundaki izler daha da belli olduğunda sinirlenmeme hakim olamıyordum. Onun canını acıtmışlardı, ona zarar vermiş, aramızdaki bağı koparmaya çalışmışlardı.

"Taehyung! Uyuduğum için aradığını yeni gördüm, önemli bir şey mi oldu? Neden gecenin bir yarısı beni aradın?"

Hoseok hyungun mesajına bakıp gülümsedim. Saat dokuz olmuştu ve uyanır uyanmaz direkt bana mesaj atmıştı.

"Evet hyung, senden yardım isteyecektim."

Ona istediğim bilgileri söylediğimde kabul etmiş, Jeongguk'a kahvaltı hazırladığımda da her şeyi mesaj atmıştı. Jeongguk'u uyandırıp kahvaltısını Jimin ile birlikte mutfakta yaptığımızda ilk başta hiçbirimiz bir şey demesek de Jimin'in konuşmak için can attığını fark ediyordum. "İyi uyudun mu Jimin?"dediğimde gülümsedi.

"Evet. Ama kahvaltıdan sonra gitsem sorun olmaz değil mi? İşe öğleden sonra en azından gitmem gerek."

"Sorun değil Jiminie. Jeongguk zaten iyi." Gözlerim ona döndü. "İyisin, değil mi?"

Yüzündeki tatlı bir gülümseme oluşurken kafasını salladı. "Sanki dün hiç yaşanmamış gibi iyiyim."

Birlikte ufak tefek şeylerden bahsederken Jimin bazen Jeongguk'a benimle evlenmenin nasıl bir his olduğunu, neler düşündüğünü falan sormuştu ama onlar tam olarak odaklanamıyordum. Gözlerim Jeongguk'un yüzündeki belli belirsiz izlere kayıyor, kalbim sıkışıyordu. Mutlu gözükse bile olmadığını biliyordum.

Kahvaltıdan sonra Jimin bize küs olmadığını, birlikte olduğumuz için mutlu olduğunu ama artık herkese ilişkimizi söylememiz gerektiğini söyleyip gitmiş, Jeongguk ile yalnız kalmamızı sağlamıştı. "Ne yapmak istiyorsun?"diye sordum yanına oturarak. "Seni işe göndermeyeceğim kesin."

Kolunu omzuma sarıp beni kendisine çekmesiyle başımı göğsüne yaslayıp ben de ona sarıldım. "Yatağımıza gidip sarılarak uzanmak istiyorum."

Dediğini yapmış, biraz konuşmuş, öpüşmüş ve sonra uyumuştuk. Akşam ise Hoseok hyungun atmasını beklediğim mesaj sonunda gelmişti.

"Bu hafta sonu bizim şirketin ve çoğu önemli şirketin katılacağı bir açılış kokteyli var. Bize davet gelmiş. Jeongguk ailesinin olduğu açılışlara gitmediği için ben ve Jimin gidecektik ama sana yarın getiririm davetiyeyi."

Jeongguk yapacağım şeyden habersizdi ama ben istediğim için açılışa gitmeyi kabul etmişti. Hafta sonuna kadar benimle kalmış, hatta kendi işine gitmek yerine benim yönettiğim kafeye bile benimle gitmişti. Yanımdan ayrılmak istemiyordu, güvenliğimi önemsediğini biliyordum ama o da kendimi koruyabileceğimi bildiği halde yine de işine gitmek yerine evde kalıyordu.

Birlikte hazırlanıp açılışın olduğu binaya gittiğimizde yoğun feromonlar yüzümü buruşturmama sebep olsa elimi tutan Jeongguk için buna katlanabilirdim. Açılış için kokteylin sahipleri ufak bir konuşma yapmış, biz içki içerken Jeongguk ile el ele olduğumuzu gören Jeongguk'un işinden dolayı tanıdığı bazı kişiler tebrik etmişti. Jeongguk'un ailesi etrafta gözükmediği için biraz daha beklemeye karar verirken Jeongguk'un yüzündeki gülümseme içimi ısıtıyor, onun böyle gülümsediğini görmek beni de gülümsetiyordu.

Çok aşıktım. Onun için her şeyi yapmaya hazırdım.

Birkaç kişiyle daha tanışıp ufak bir şekilde konuştuğumuzda Jeongguk'un eli belime kaymış, beni sıkıca tutarak kendisine çekmişti. Karşımızdaki kişiler gittiğine gözlerim ona dönerken yüzünde sinirli bir ifade vardı. "Ne oldu?"diye sorduğumda derin bir nefes aldı. "Seninle ilk kez bir yere geliyorum ve şuraya bak, herkes şimdiden sana aşık olmuş durumda."

Gülmemi tutamazken yanağına dudaklarımı bastırdım. Yüzündeki ifade anında yumuşamıştı. "Ama ben sana aşığım."

"Taehyung," Yanımıza Hoseok geldiğinde gözlerim anında ona döndü. "Buradalar. İstediğin gibi açılışın sahipleriyle de konuştum, gidip konuşma yapabilirsin."

"Ne konuşması?"dedi Jeongguk anlamayarak.

Gerilmeme engel olamazken ona baktığımda kafası karışık halde bir bana bir Hoseok'a bakıyordu. "Bana güveniyorsun, değil mi?"

Kafasını anında aşağı yukarı salladı.

Gülümsedim gerginliğimi ona göstermemek için. "O zaman bana bir öpücük ver."

İç geçirse de dediğimi kırmamış, dudaklarımızı birleştirmişti. Fazla derin ve uzun bir öpüşme olmasa da kalbimi hızlandırmış, bana aşkını hissettirmişti. Ki zaten istediğim de tam da böyle bir öpücüktü.

Onu Hoseok ile bırakıp kürsünün olduğu yere gittiğimde güvenlik bir kez kafasını sallamış, geçmeme izin vermişti. Titrememi umursamadım, yaşananlardan sonra istediğim tek şey Jeon ailesini pişman etmek, onları mahvetmekti.

Arkada çalan kısık müzik kesilirken gözlerim kalabalığı hızlıca taramış, hem Jeongguk'un anne ve babasını bulmuş hem de onlardan uzakta da duran Jeongguk'u görmüştüm.

"Merhaba."diyerek mikrofona doğru konuştuğumda herkesin gözleri bana dönmüş, büyük salonda bir sessizlik oluşmuştu. Karnımdaki ağrıyı umursamadan kalabalığa baktım. "Hepiniz Jeon Jeongguk'u tanıyorsunuz. Ya onunla çalışarak ya da ailesinin soyadı sebebiyle. Ama bir şekilde onu tanıyorsunuz." Gözlerim onu bulsa da ona fazla bakmadım. Kimseye bakmak istemiyor, sadece konuşup alfama sarılmak istiyordum. "Ben onun omega eşiyim."

Kalabalıktan birkaç şaşkınlıklık mırıltıları çıksa da umursamadan devam ettim. "Ve çoğunuz aslında beni de tanıyor. Ben Kim Taehyung." Bu sefer şaşkınlık artmıştı. "Evet. Büyücü omega. Buradaki herkes yüzümü görmese bile ismimi biliyor. Gücüm için kafeme gelenler, ben olmasaydım şimdiye kadar çoktan ölmüş olacak olan kişiler tanıdığınızı eminim... Hayır, hayır, hatta biliyorum." Gülümsedim ama içtenlikten çok uzaktaydım. "Bu yüzden sizden bir şey istiyorum." Herkes beni dikkatle dinlerken gözlerim Jeongguk'un gözleri kocaman açılmış babasına kaydı. "Birkaç gün önce, eşime birileri saldırdı." Kalabalığın tepkisine rağmen gözlerim Jeongguk'un beni şaşkınlık ve öfkeyle izleyen babasındaydı. "Jeongguk'a, benim eşime kendi babasının eğitilmiş köpekleri saldırdı." Babası gitmek için eşinin kolunu tutup arkasını dönecekken Hoseok'un tuttuğu alfalar tam arkasında olduğu için gitmesine izin vermemiş, tekrar bana dönmelerine sebep olmuştu. "Oh, hayır Bay Jeon. Bu kadar kolay kurtulamazsınız. Özellikle de sırf bir omega ile eş olduğu için kutsal mührü kırmaya çalıştığında, kendi oğlunu acımadan öldürtmeye çalıştığında artık insanlıktan çok kurt tarafınla düşünmeye başladığını fark ettim. Ayrıca benim peşime alfalar taktığında Jeongguk'un onları yenemeyeceğini mi düşündün, ya da ona saldıranları?" Dudağımın kenarı kıvrıldı. "Özellikle de güçsüz sandığın eşi onu bir günde iyileştirmişken?" Kafamı iki yana salladım. "Önceden yaptıklarınla beraber bu son yaptığın, son damlaydı. O yüzden," Kalabalığa döndüm. "Hepinizin Bay Jeon ile olan sponsorluk anlaşmalarınızı kesmenizi istiyorum. Eğer onunla anlaşmalarınızı fes etmezseniz, hastalıklarınız ya da istekleriniz için yanıma gelmeyin. Ve evet, bu bir tehdit. Bir daha herhangi birisi," Gözlerim tekrar Jeongguk'un babasına kaydı. Yüzündeki dehşete düşmüş ifadeyi görmek aşırı derece zevkliydi. "Bana veya eşime karşı saldırıda bulunmayı aklından bile geçirirse sadece bununla kalmam, o kişiyi mahvederim. Beni hafife almak, en büyük hatanız olur."

Kürsüden indiğimde Bay Jeon'un bağırışlarını duysam da güvenlikler onun yanına gitmiş, ben sadece Jeongguk'un yanına ilerlemiştim. Dik ve ifadesiz bir şekilde yürüsem de kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor, aralarından geçtiğim insanlar bana yol verirken fısıldaşıyorlardı.

Hepsi aslında benim kölemdi. Hastalıklarına yapılan ilaçlardan çok sadece bir büyüyle iyileştirebiliyordum ve onlar bana, beni tanımadan neredeyse tapıyordu. Bu yüzden emindim, Bay Jeon'un işi bitmişti. Artık önemsiz birisiydi.

Jeongguk'un yanına gittiğimde bir şey dememiş, birlikte arabamıza bininceye kadar sessiz kalmıştık. Hoseok arabamızı sürmeye başladığında ve sonunda uzaklaştığımızda ise Jeongguk beni öpmeye başlamış, beni şaşırtmıştı. "Siktir, Tae, çok seksiydin."

Dudaklarıma doğru fısıldadığında ve öpüşmemizi derinleştirdiğinde inlememi tutamamış, buna karşılık şöfor koltuğunda olan Hoseok'tan bir homurdanma kazanmıştık. "Eve gidinceye kadar bekleyin Tanrı aşkına! Ben hala buradayım!"

İkimizden de ufak birer kıkırdama kaçarken Jeongguk yüzümü tuttu. "Gerçekten bunu yaptın, huh?"

Gülümseyerek dudaklarını öpüp geri çekildim ve aşk dolu gözlerine baktım. "Senin için her şeyi yaparım."

Continue Reading

You'll Also Like

41.6K 3.6K 33
Doğduğundan beri onu takip eden prangaları yoktu artık. Omega, karşısındaki alfayı tamamen serbest görünce garip hissetti. Omegayı endişelendiren ası...
675K 32.5K 27
Bu başlangıç sahnesiydi bizim minik filmimizin. Son sahnesi ise her şeyi sonlandırmıştı.
75.5K 7.5K 41
kim taehyung, kendisinden ayrılan sevgilisi kim seokjin'e mesajlar bırakmaya başlar.
189K 19.7K 33
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️