ESİR RUHLAR ALEMİ

By Elif_Tepe

15.9K 1.2K 896

Geçmiş hayatını kaybetmiş Ayza, kazada ailesi ölünce bırakıldığı yetimhaneden ayrılıp bir medyumun yanında ç... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
13
14
15
16
17
18
19

12

565 63 89
By Elif_Tepe

Eve geldiğimden beri Baybarsın benden istediği şeyi nasıl yapacağımı düşünüyordum. Duştan yeni çıktığım için ıslak olan saçlarımı havluyla sardım ve yatağıma oturdum.

Tüm kapakları açık olan gardırobun içini izleyip, kendime göre bir kıyafet arıyordum. Adama Deli Fişek diye diye sonunda gerçekten delirtmiştim.

Bugün akşam, annesinin düzenlediği bir yemek organizasyonuna katılmak zorundaymış. Güzel ve oldukça ilgi çekici bir kızla baş başa akşam yemeği yiyecekmiş kısacası.

Benden istediği ise gidecekleri mekana gitmem ve sanki bana da randevu vermiş gibi davranmammış. Yani yemeğe gideceği kızın gözünde pislik ve her önüne gelene randevu veren bir adam olmak istiyor. Fakat nedense bana 'oraya gelince daha önceden bir ilişkimiz varmış gibi davran.' demişti.
"Güya yalandan nefret ediyor beyefendi. Sıkışınca nasıl yalan söylüyor ama."
Bunun için oldukça özenli bir hazırlık yapmak istiyordum. Ne giyeceğimi ya da nasıl davranacağımı bilmiyordum çünkü daha önce benim sınıf arkadaşlarım dışında arkadaşım bile olmamıştı. Kıskanç bir sevgili gibi mi davranmam gerekiyordu? İyi de kıskanç olmayanın da nasıl davranacağını bilmiyordum!

Aslında ben ilk okula giderken, benden büyük bir Alp vardı. Beni sevdiğini söylemişti. Onun bana davrandığı gibi davranmak mantıklı olabilirdi. Demek ki seven insanlar, sevgilerini böyle belli ediyor.

Belki de o hep izlediğim Türkan Şoray ve Kadir İnanır'ın aşkını taklit edebilirdim. Süzülerek konuşmak, baygın bakışlar, gülerken tırnağını kemirmek... Sevdiği için utanıp gözlerine bakamamak gibi şeyler yapabilirdim. Gerçi karşımdaki Kadir İnanır değildi, onu ne yapacağız?

"sanırım yardıma ihtiyacın var." diyen birinin sesini beklemediğim için kapıya doğru iki adımda kaçmıştım -ki en az on mesafelik bir adım vardır, hakkını yemeyelim.

Yatağımda oturan Hayal, bana bakarken ben ne desem bilememiştim. Nasıl geldin diye sorsam ruh olduğu için gayet kolay bir cevap verirdi. Niye geldin desem çok kaba olurdum.
En iyi çözüm "hoş geldin." dedim ve korkumu bastırarak gülümsedim.

"uzun süredir davet ediyordun. Baktım ağabeyimi etkilemek için elbise arıyorsun. Kendimi göstermenin zamanı geldi dedim ve çıktım yukarı." bunlar böyle her eve istedikleri gibi girebiliyorlar mıydı? Ne tuhaf!

"madem öyle yardımına açığım." elini çenesine koydu ve düşündü "ilk öldüğüm zaman seksen yaşında bir teyzeyle tanışmıştım. Bana eski evini gezdirirken kıyafetlerine göz atmıştım. İnan senden daha iyi dolabı vardı kadının."

"al birini vur ötekine. Aynı ağabeysi!" kırıldığımı anladığında gülümsedi. Gözlerim yine yanaklarındaki gamzelerine takılmıştı "Hayal! Sen kaç yaşındasın?" sorumu mantıksız bulacağından emindim ama yüzü çok küçük gibi gösteriyordu onu "ölürken yirmi ikiydim. Sonra da sayılmıyor zaten!"

Sesindeki hüznü içimi yakıyordu. Ağlayacağımı anladığım zaman rastgele bir kıyafet aldım "hadi şunu deneyeyim de bak nasıl olacak!" siyah bir elbise seçmiştim.

Üstü satendi. Altında siyah güpürleri vardı. Üst tarafı ince askılı ve çok hafif dekolteliydi. Giyinip geldim "nasıl olmuş?" dedim heyecanlı bir şekilde çünkü bu benim en sevdiğim elbiselerimden biriydi.

"ağabeyim seni restorandakilere ablam diye tanıtacak herhalde!" sol kaşı tıpkı Baybars gibi havalanmıştı "Hayal, bu senin anladığın gibi bir şey değil. Sadece yardım edeceğim ve bitecek."

"biliyorum Ayza her şeyi duydum. Fakat siz o kızı başınızdan gönderince Baybars beyimiz illaki seni akşam yemeği yemek için kalmaya davet edecek. Onun karşısında emekli Mücella teyze gibi oturmak istemiyorsan başka bir şey giyin."

Şimdi böyle söyleyince içim bir hoş olmuştu "sen heyecanlandın mı?" dedi gülerek. Neden bilmiyorum ama heyecanlıydım. Acilen kendime gelmem gerekiyordu çünkü bu benim tahmin ettiğim gibi bir şey değildi.

Dolaptan yeni bir kıyafet aldım ve banyoya girdim. Fakir kol olan pembe elbise, dizlerimin bir karış üstünde bitiyordu. Belden açılan sık pileleri vardı. Oval yaka olduğu için gayet de rahattı. Elbiseyi giydikten sonra Hayalin yanına gittim tekrar "peki bu nasıl?"

Yeni aldığım ayakkabıların poşetini bana doğru fırlattı "şeker toplarken lazım olur. Bayramlık çocuk gibi oldun. Çabuk değiş şunu!" bir diğer sevdiğim elbiseme de laf etmişti. Ağırıma gitmeye başlıyordu artık.

Kahverengi bir elbise seçtim ve giydim. Verev kesimdi ve belinde beyaz bir kemeri vardı. Kollarından asılan taşlarla bence gayet şıktı. İçeri girer girmez kafasını yastığa gömmüştü.

"vedalaşırken yanağını değil elini öper artık. Dua et alnına koymasın. Çünkü ben olsam kendimi tutamaz yapardım. Bu ne ya? Hürmet edesim geldi." belki bu konuda haklıydı. Biraz fazla ağır bir renk ve modeldi. Bunu nasıl aldığımı bile hatırlamıyordum.

"şu ne?.. Bak şurada kırmızı olan!" o benim aylarca para biriktirerek aldığım bir elbiseydi "üniversiteye gidip mezun olursam bunu giyineceğim." yataktan kalktı ve yanıma geldi "çabuk giy şunu! Sen üniversiteye gidip mezun olana kadar daha güzel bir şey bulursun."

İtiraz etmeme izin vermeden ikna etmeyi başarmıştı. Sadece alırken denediğim elbiseye, dokunmaya bile kıyamıyordum. O zamanlar bu elbiseyi resimdeki herhangi bir kadının üstünde görmüştüm. Belki biraz basitti ama o andan beri tek hayalim bu elbiseyi almak olmuştu ve almıştım da.

Sonra da en büyük ikinci hayalimin gerçekleşmesinde kullanmak istemiştim... Mezun olurken.
Kırmızı elbiseyi üstüme geçirdim. Kumaşı kendinden simli olduğu için parlıyordu. Dizlerime kadar olan kısmı streç bir elbiseydi ve bütün vücudumu sarmıştı. Sol bacağımın en üstünden başlayan bir yırtmacı vardı. Yırtmacın etrafı ve elbisenin etekleri fırfırlarla süslenmişti. Ayak bileklerime kadar iniyordu.

Kayık yakaydı ve göğsümün altından belime kadar taş işlemeleri vardı. Giydiğim andan beri parlıyordu ve dikkatim tamamen elbisedeydi. Hayal büyülenmiş gibi bakıyordu "keşke yaşarken bir kez olsun seninle tanışsaydım. Bunu giymek için neler vermezdim."

Demek kıyafet giymek gibi bir özellikleri yoktu. Olsaydı gözüm kapalı verirdim bu elbiseyi Hayale. Makyaj masasına oturdum "sence nasıl bir şey yapsam güzel durur?"

Bana, sürmem gereken far rengini göstermiş ve gerisine karışmamıştı. Sessizdik fakat ikide bir ağzını açıp geri kapatıyordu. Gözüme kalem sürerken "ağabeyinin bir lafı var Hayal." dedim.
Güldü ve ellerini masaya koydu "ne?"

"kıvranma da söyle." tıpkı onun gibi söylediğimde ikimiz birden kahkaha atmıştık "sen... Ağabeyimi seviyor musun?" dedi ürkek bir şekilde. Ellerim titremişti o an. Makyajı batırmak istemediğim için durdum "evet seviyorum. Çünkü o çok iyi bir ortak ve bana da defalarca yardım etti. Tıpkı bir arkadaş gibi ve..." elimi tuttuğunda temastan çok bir sıcaklık hissediyordum "o şekilde değil Ayza. Anladın sen işte! Yani onun bahsi geçince bile elin ayağına dolaşıyor."

Sevsem ne olacaktı? Yalancının mumu yatsıya kadar demişler. İllaki bir gün bu saçmalık son bulacaktı "bak her ne şekilde soruyorsan o şekilde cevap veriyorum. Bazen öyle seçimler yaparız ki o çok hayalini kurduğumuz hikaye daha başlamadan biter. Umarım beni anlarsın!"

Susmuştu çünkü ben ağlıyordum. Belki gerçeği yüzüme vurduğu için belki de başlamadan biten bir hikaye için ağlıyordum. Fakat hiç gerçekleşmeyecek bir şeyi dile getirmeye ne gerek vardı.

Akan makyajımı yeniledim ve  saçımı maşalayıp dağınık bir topuz yaptım. Moralim bayağı bir düşmüştü en başında ama Hayal, farklı ve komik kelime oyunlarıyla beni güldürmeyi başarmıştı.

Hazır olduğum zaman evden çıkmıştım. Hayal beni durdurdu "senden bir ricam var Ayza. Ağabeyimi çok özledim. Ona, benim yerime sarılır mısın? Birde de ki her şeye rağmen sen bir kahramansın." tekrar ağlamaktan çekindiğim için kendimi sıktım "tabii yaparım."

Taksi gelmişti. Bindim ve adresi verdim. Hayal bana göz kırptı ve her şey yolunda işareti yaptı. Aklıma takılan bir nokta vardı. Eğer Hayalin ruhu buradaysa bebeği neredeydi? Belki de bebeklerin huzura kavuşma gibi  bir şeye ihtiyacı olmadığından dünyada kalmamıştır onun ruhu.

Peki Hayal neden dünyada kalmıştı? Sonuçta o kendini öldürmüştü. Bulunması gereken bir katili ya da çözülmesi gereken bir olay yoktu! Belki de vardı. Baybarsın deli gibi araştırma yaptığı konu buydu belki de.

Biraz olsun düşüncelerden uzaklaştım ve Baybarsın güvenini boşa çıkarmamak için rolüme fazlaca büründüm. Şehrin merkezinde bulunan, gayet bilindik bir restoranın önünde durduk. Taksiciye ücreti ödedim.

Koşarak gelen, üniformalı bir çalışan kapımı açtı ve "hoş geldiniz efendim."  diyerek elimi tutup, inmeme yardım etti. Restoranın girişine kadar bana eşlik etmişti.

Girişte bekleyen bir diğer görevli "isminiz nedir?" diye sordu. Elinde bir liste tutuyordu "Ayza Çakır." dediğimde listede ismimi aradı ve garip bir şekilde baktı "şey... Baybars beyin misafirisiniz." dedi. Sanırım iki ayrı kişiyle ismi olduğu için şaşırmıştı.

Kapıyı açtı "buyurun efendim." gold işlemeli salonun girişi oldukça ilgi çekiciydi. Direkt karşıda oturan Baybars, beni görünce öylece kaldı. Bu kadar önem verip, hazırlanacağımı beklemiyordu sanırım.

Yanlarına gittiğimde, esmer ve oldukça güzel kız başını kaldırıp bana baktı. Gözleri elbisemde ve saçlarımda dolaşan adama doğru eğildim. Keskin parfümü ondan hiç uzaklaşamayacağımı söylese de önce sağ sonra da sol yanağını öpüp geri çekildim "Baybars, keşke bu akşam bir misafirimiz olacağını haber verseydin." dedim kıza bakarak. Baybars ayağa kalktı ve kolumu tuttu "Canım... Hoş geldin. Gelsene bir benimle, iki dakika dışarı çıkalım mı?" dedi yüzüme bakarak.

Ciddi mi söylüyor yoksa oyuna dahil mi bilmediğim için beni yönlendirmesini bekledim  "Baybars ne oluyor tatlım! Kim bu kız?" diye soran güzel kız ayağa kalktığında heykel gibi duruyordu karşımda.

Kim böyle bir kızla evlenmek istemezdi ki "senin aklından zorun var!" diye fısıldadım Baybarsın kulağına. Yalandan bir mahcubiyet sergileyerek kıza döndü "lütfen beni burada bekleyin. Hemen döneceğim." beni dışarı çıkarırken "rezil olmayalım diye dışarıya çekiyorum. Sakın oyunu bozma!" dedi.

Restorandan çıkmıştık. Sakin bir yere geçtik "şimdi bana bağır ve hakaret et." gülmeden böyle bir şeyi yapamazdım ki ben. Kız da bizimle birlikte gelmişti "hemen bana bir açıklama yapar mısın? Nermin teyzem bana böyle bir şeyden bahsetmedi ama!" dedi ağlamaklı bir sesle.

Harekete geçmemi işaret ediyordu ama ben ne yapacağımı bilmiyordum "karaktersiz herif! Hani yıl dönümümüz için bize güzel bir rezervasyon yaptırmıştın?"

"ne? Asıl benimle görüşme yapmak için rezervasyon yaptırdı." diye bağırdı kız ve öfkeyle bana baktı. Seven insan başka ne yapardı ki? Aklıma ilk geleni yaptım ve Baybarsın saçını çektim "demek bu kıza da söz verdin!" ne yaptığımı anlamamıştı ama gülmemek için yanaklarını ısırdı.

Alp hep böyle yapardı ama...
"bak sevgilim öyle değil! Biz Handan hanımla iş görüşmesi yapıyorduk." ama bu bana böyle seslenirken ben nasıl öfkeli gibi davranacaktım "iş görüşmesi demek ha? Nermin teyzem, bizim evlilik için görüşme ayarladı desene." diye tiz bir şekilde konuşan kızın sesi kulağımı tırmalıyordu.

Ayağımdaki kalın topukla bacağına vurmuştum. Bu kadarını beklemiyor olacak ki acı içinde yüzüme bakmış "ne yapıyorsun Ayza" diye sessizce sızlanmıştı.
"demek evleneceksiniz öyle mi Baybars bey, öyleyse ben aranızdan çekileyim." diyerek arkamı dönmüştüm. Kolumu tuttu ve beni durdurdu "ben senden başkasıyla evlenmem. Annemi kırmamak için..." lafını tamamlamasına izin vermeden ayağına bastım.

Eliyle yüzünü kapattı ve acıdan yüzü kıpkırmızı oldu. Topuklarımın fazla sert olduğunu unutmuştum. Adamın resmen ayağına balta saplamıştım. Handan, elinde tuttuğu çantayla Baybarsın kafasına vurdu "ilişkin olduğunu söyleseydin ya! Ben de Nermin teyzeye istemediğimizi söylerdim." diyerek taksiye binmiş ve "utanmaz adam!" diye bağırmıştı, kapıyı kapatınca, taksi harekete geçmiş ve uzaklaşmıştı.

Ayağının acısı henüz geçmemiş olacak ki yüzü buruşuk bir şekilde duruyordu "ben öyle birden... Ayakkabılarımı unuttum da yaptım." dediğimde kahkaha atmıştı "yemek yiyelim mi? Ben açım."

Kolunu bana doğru uzatmıştı "sizden beklenmedik hareketler Baybars bey!" dedim. Sol kaşını kaldırdı "fazla alışma. Bu geceye özel bir hareket."

Koluna girdim ve restorana geri döndük. Bu sefer daha farklı bir masaya geçmiştik. Arada bir bu kadar oyuna ne gerek var diye düşünmeden edemiyordum.

Yemek listesinden kendimize bir şeyler seçtik. Yemekleri beklerken
"ayağın nasıl?" diye sordum. Ellerini birbirine kenetledi "iyi ama sormadan edemeyeceğim... Neden?" kaşlarımı çattım "ne neden?"

Masada duran kırmızı peçeteyi almış katlayarak bir şeyler yapıyordum "neden yani... Saçımı neden çektin? Ayağıma neden bastın, vurdun?" peçeteyi önce ikiye katlamıştım "sen bana kıskanç bir sevgili gibi davran dedin. Ben de seven biri nasıl davranır bilmediğim için öyle yaptım."

Arada bir elime bakarak ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu "sana seven birinin bunları yaptığını kim söyledi?" diye sordu gülerek. İkiye katladığım peçetenin uçlarını birleştirdim "ben küçükken sınıfımda Alp diye bir çocuk vardı. Sürekli saçımı çekip, ayağıma basardı. Neden yapıyorsun diye sorduğumda da çünkü seni seviyorum ve dikkatini çekmeye çalışıyorum derdi. Oradan aklımda kalmış." uçlarını birleştirdiğim peçeteyi tekrar ikiye katlamıştım.

"ha bir de şey... Sürekli bana kağıt tükürürdü ama o biraz iğrenç olur diye yapamadım." sesi çıkmadığında, bakışlarımı ona çevirdim. Gözünü bile kırpmadan beni izliyordu "neden böyle bakıyorsun?" diye sordum.

"hiç... Sevgi kavramını böyle bilmen kötü. Sevgi böyle bir şey değil ki. Seni sevmek gerekir öğrenmen için!" dediğinde yüzümü ateş basmıştı. Yemeklerle gelen garson kurtarıcı gibi yetişmişti imdadıma.

Garson tabakları bırakıp gidince "hiç mi sevgilin olmadı?" diye sordu. Bu zamana kadar gerek duymadan yaşamayı çok güzel başarmıştım "hayır olmadı." diye cevapladım ve gül yaptığım peçeteyi masaya bıraktım. Çocukken, yetimhanedeki Lale abla öğretmişti yapmasını.

Çatal ve bıçağı elime alarak yemeğimi yemeye başlamıştım. Az önce masaya bıraktığım peçeteden gülü alarak ceketinin mendil cebine taktı "ben de ne eksik diyiyordum, yaka çiçeği..." dedi ve yemeğine başladı.

"peçete olduğunu anlayacaklar ve rezil olacaksın." umursamadan yemek yiyordu. Her hareketinden zariflik damlıyordu. Sanki birkaç hafta önce mangalda et pişiren adam değil de kraliyet ailesinin bir parçasıydı.

Tabağımdaki eti yavaşça keserken deminden beri onu izlediğimi fark ettim. Bu doğru değildi. Kendime biraz saygım varsa, onu kaybettiğimde daha fazla üzüleceğim şeyler yapmazdım.

Elimi alnıma koydum ve "bakma!" diye uyardım kendimi. Fakat gözlerimi kapatınca bile yüzü gözümün önünde belirmişti. Hızla ayağa kalktım fakat neden böyle bir şey yaptım bilmiyordum "ne yapıyorsun?" diye sordu.

Cam gibi parlayan mavi gözlerine takıldım "inanılmaz bir hevesle belama yürüyorum. Sen ne yapıyorsun?" tabağın kenarında duran peçeteyi eline aldı ve ağzını silerek, yavaşça katlayıp yerine koydu "rahatsız mısın? Bir şey mi oldu?"

Masanın üstünde duran çantamı aldım "ben bir tuvalete kadar gidip geliyorum." saçmalamadan uzaklaşmam gerekiyordu. Tuvalete gelmiştim fakat kaçmak için uydurulmuş bir bahaneydi sadece.

Duvara yaslandım ve bekledim. Birkaç dakika dolduktan sonra ellerimi yıkayarak geri dönmüştüm. Saat oldukça geç olmuştu. Yemeklerimizi yemiştik ve Baybars bir de tatlı seçiminde bulunmuştu. Normalde asla hayır diyemeyeceğim tek şey tatlıydı ama şu an içim çıkacak gibiydi.

Çalan telefonumu almak isterken elim bardağa çarpmış ve bardağın içindeki suyu masaya devirmiştim. Yüzümü buruşturdum ve bardağı geri kaldırdım "bir işim de düzgün gitsin kafamı keseceğim! Durdum durdum yine son anda bardağı taşırdım."

Üstüne su gelmesin diye geri çekilmişken kahkaha atması beklenmeyen bir hareket daha dememe sebep olmuştu. Ben kızar diye düşünmüştüm oysa "sen bırak çalışanlar halleder. Zaten saat geç oldu. Kalkalım."

Çantamı aldım ve onunla birlikte çıkışa doğru yürüdük. Kapının önünde bekleyen iki adam Baybarsa bakıyordu. Yüzleri tanıdıktı fakat nerede gördüğümü hatırlamıyordum. Kolumu nazikçe tuttu "sen görevliye arabamı getirmesini söyler misin? Ben de hesabı halledip geliyorum. Park numarası kırk altı."

Sinirlenmişti ama belli etmemeye çalışıyordu "ben gelene kadar üşüme. Arabanın içinde bekle." dedi ve gözlerini adamlardan ayırmadan benim gitmemi bekledi.

Çıkıştaki merdivenden inerken yanımdan geçen adam "hmm aynı koku!" diyerek bana bakmıştı. Oldukça rahatsız olsam da dile getirmedim ve görevliyi buldum.

Park numarasını söyleyerek arabayı bekledim. Tabii Baybarsın gelmesini de bekledim çünkü hesap ödemek bu kadar uzun bir iş değildi. Görevli arabayı getirmiş ve anahtarı bana teslim etmişti.

Arabaya bindim, klimayı açtım. Üşüyen bedenimi ısıtırken müzik dinlemek istemiştim. Fakat ondan izin almadan kurcalamak doğru olmaz diye koltuğa yaslanıp beklemeyi tercih ettim.

Uykuluydum... Yarın da izinliydim. Erken kalkmayacak olmak ve istediğin saate kadar uyumak çok güzel bir duyguydu. Merdivenleri hızlı hızlı inmiş be arabaya binmişti "beklediğin için kusura bakma." dedi ve arabayı çalıştırdı.

Boş ve karanlık yola bakarken düşünüyordu "ne düşünüyorsun?" diye sordum. Başını yavaşça bana çevirdi "sivil olarak araştırma yaptığım dosyaları düzene koymam gerekiyor fakat işim başımdan aşkın." ilk defa kendim için bir şey yapacaktım "istersen yarın bana getir. İzinliyim zaten. Birlikte yaparız."

"tek izinli gününde de bunlarla mı uğraşmak istiyorsun?" canını sıkan başka bir şey vardı "hem sana kahvaltı da hazırlarım. Sonra işimiz bitince çay demlerim. Olmaz mı ortak?"

Gömleğinin yakalarını düzeltip tekrar bana baktı "bilmem ki olur mu?" içim deli gibi ısrar etmek isterken, beynime engel olamamıştım. Gülerek "gel işte... Gel seninle koyu bir çayın deminde, bu güzellikten mahrum kalacaklara inat oturup türkü dinleyelim. Hem çayımıza limon da atarız. Söz sana iki dilim keserim." dedim.

"çay dedin aklımı başımdan aldın. Ben ikna oldum doğrusu." dedi
Evime gelmiştik "öyleyse sabah görüşürüz." Hayale verdiğim söz aklıma gelmişti. Battı balık yan gider hesabı sırf Hayal için bu işin altına girmeyi kabul ettim.

"inmeden önce sarılsam olur mu?" diye sordum tüm cesaretimle. Sana ne oldu bugün der gibi bakıyordu. Kaşları havalandı ve gülümsedi "tabii nasıl istersen." çok samimi olmadan, dostça bir şekilde sarılmıştım.

Kulağına fısıldadım "her şeye rağmen sen bir kahramansın." ayrıldım ve yüzüne bile bakmadan indim arabadan. Eve gelir gelmez olduğum yere çökmüştüm.

Anında karşımda beliren Hayal heyecanla "nasıl geçti?" diye sordu. Yutkundum ve gözlerimi sıkıca kapatarak başımı duvara yasladım "korktuğum başıma geldi!"

_____________________________________

Dün geceden beri gözüme uyku girmemişti. Hava aydınlandığı zaman bari Baybars gelmeden temizlik yapayım düşüncesiyle yataktan kalktım.

Uzun, el örmesi hırkamı giyindim ve ilk olarak etraftaki dağınıklığı yok ettim. Oturma odasını bir güzel topladım ve süpürdüm. Her bir köşeyi tertemiz edene kadar sildim ve hemen ardından mutfağa geçtim.

Tezgahın üstünde duran birkaç kirli su bardağını yıkadım ve dolapların yüzünü sildim. Tezgahı da silip banyoya geçtim. Şu sıralar çok fazla evde vakit geçirmediğim için pek de kirli diyemezdim.

Yere düşmüş şampuan ve kremleri dolaba geri koydum. Asılı olan havluları değiştirdim ve içinde sabun kalmamış sabunluğa tekrar sabun doldurdum. Kendi odam da dahil her yeri elektrik süpürgesi ile süpürdüm ve ardından da sildim.

Evim kesinlikle temizlenmişti. Üstümü değişmek için odama gittim. Bordo bir kazak ve siyah pantolonumu giyip, saçımı at kuyruğu bağladım. Şimdi de güzel bir kahvaltı için alışveriş yapmam gerekiyordu.

Koşa koşa marketin yolunu tuttum. Kahvaltıda ne sevdiğini bilmediğim için bayağı bir şey yapacaktım. Büyük bir alışveriş sepeti aldım ve malzemelerin arasında kendimi kaybettim. Çalışmak zordu sonuçta.

Dosyaları düzenlerken bir şeyler atıştırmak istersek diye çikolatalı pasta ve bir sürü atıştırmalık dahil neredeyse üç poşet dolusu alışveriş yapmıştım.

Eve geri dönerken kapının önünde oturan Hayal bana gülümsedi "telaşına bakılırsa misafirin var." neden sürekli buradaydı bilmiyordum. Belki bende kalmaya başlayabilirdi "ağabeyin kahvaltıda misafirim olacak." diyince yüzü yavaşça düştü.

"demek ağabeyim buraya gelecek. Peki dün gece sana söylediğim şey aklında mı?" diye sordu umutla. Dün gece ortadan bir anda kaybolmadan önce bana bir şey söylemiş ve aklımı bulandırmıştı. Fakat yapmamam için de bir sebep yoktu.

"aklımda merak etme." dedim ve eve geri geldim. Mutfağımdaki masaya iştah açıcı bir kahvaltı hazırlamıştım. Menemeni pişirirken, sucuklu yumurta yapmak için sucukları doğruyordum. Çoğusu bu ikisini aynı anda tercih etmezdi. Birini yesem diğeri kalır derdi ama ben ikisini birden yiyebilecek bir iştaha sahiptim.

Kapı çalmıştı. İrkilmiştim fakat heyecan da vardı. Ellerimi sildim ve koşarak kapıyı açtım "hoş geldin!" diyerek içeri davet etmiştim. Vestiyerden aldğı terlikleri giyindi ve elindeki poşeti bana uzattı "sıcak ekmek ve simit aldım." dedi.

Yüzüne bakarken poşeti almayı unutmuştum "tamam... Ben götüreyim içeri." diyerek odaya doğru yürüdü. Peşinden gitmiştim. O ceketini çıkarırken ben de doğradığım sucukları tavaya koydum "nefis kokuyor. Ellerine sağlık." diyerek koltuğa oturmuştu.

Pişen menemenin altını kapattım ve sofradaki yerine koydum. Sucukların üstüne yumurta kırarken, gözüm tezgahın üstünde duran eski radyoya takılmıştı. Mustafa ağabey taşınırken hediye etmişti. Çok iyi bir üst komşuydu kendisi.

Radyoyu fişe taktım, eski kaset koleksiyonumdan bir şarkı seçip, kaseti yerleştirdim. Zeki  Müren çalıyordu kısık bir sesle.

Sofrayı işaret ettim "uzun süredir misafiri olmayan soframın onur konuğu olarak baş köşeye oturmaz mısınız Baybars bey?" dediğimde gülümsedi ve ayağa kalktı "bu kadar güzel bir sofraya yapılan daveti geri çevirecek değilim."

Sofraya oturmuştu. Onun aldığı simitleri ve ekmekleri de sofraya koydum. İnce belli çay bardaklarına demli çaylarımızı doldururken radyodan çalan şarkıya eşlik ettim "elbet bir gün kavuşacağız. Bu böyle yarım kalmayacak."

Çayını uzattım "dosyalar nerede?" diye sorduğumda başını salladı "arabada. Yukarı çıkarmayı unuttum. Kahvaltıdan sonra alırım." demişti. Dün gece Hayalin söyledikleri, beynimi kemiren bir düşünceye dönüşmüştü.

Bir lokma yesem diğeri boğazımdan geçmiyordu "neden o kızla evlenmek istemedin? Sevdiğin başka biri mi var?" dedim kendimi tutamayıp. Elindeki çatalı, tabağının kenarına bıraktı "hayır yok. Bu da nereden çıktı?"

"hiç... sordum. Bence var da bana söylemiyorsun." dediğim zaman oldukça ciddi bir tavır takındı "çölde su aramak saçmalık olur. İmkansız olduğunu bile bile çırpınmak, emek vermek ve beklemek zaman hamallığından başka bir şey olamaz. Benim kalbim çöle dönmüş durumda. Kimseye de su bahşedemem."

Demek ne birini seviyordu ne de...
"çok sevdiğim bir kitapta geçen bir cümle vardı. 'Herkesin kalbi çöldür, içinden Leyla'sı geçene kadar.' diyiyordu. Belki sen de... "

"bak o işler geçti benden artık. Sana bile zar zor güvendim ben. Sofrasına oturduğum, sözüne güvendiğim, gel diyince geldiğim tek insan sensin." o sırada kaset tekrar başa sarmıştı.

"demek öyle. Bu beni çok mutlu etti ama sen daha dur! Ben senin çölüne yağmur olacağım." dedim gülümseyerek. Ağzı açık kalmıştı "nasıl yani... Ben yanlış mı duydum?" diye sordu.

Gözlerinin içine bakarken kaşlarım havalandı "hayır doğru duydun. Seni seviyorum Baybars." dün gece Hayalle konuşurken bana "seviyorsan dile getirmekte gecikme, sonra söylemek için fırsatın kalmayacak." demişti.

Neden gizleyecektim ki? Mezarlıklar, birini sevdiğini söyleyemeden ölen insanlarla doluydu "peki sen Baybars... Sen beni seviyor musun?" hayır derse kalbim kırılacaktı. Evet derse mutlu olacaktım ama içim tek parça kalamayacaktı.

Her ihanet sevgiyle başlar... Cümlenin alnından öpesim gelmişti.
Gözlerinden gözlerimi ayırmadan, vereceği cevabı bekliyordum.
_______________________________

Bölüm sonu!!!

Bu bölümde biraz samimi Ayza ve Baybars satırları vardı. Gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına az mı kaldı acaba? Yoksa bu samimiyetleri biraz daha mı devam etse böyle?

Karar sizin!

Vee günün sorusu: Menemeni soğanlı mı seversiniz soğansız mı? 😂😂

💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙

Continue Reading

You'll Also Like

54.6K 2.8K 54
Beş ayrı farklı yaş grubu bulunduran sıkıcı bir okula renk katmak için neler yapabilirsiniz? İlişkiniz açısından umutlandığınız sevgiliniz sizi terk...
2.3M 37.8K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
850K 16.7K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
821K 34.6K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...