SANRI

By Tilki-99

841 98 165

Tüm sesler aniden kesildiğinde, karanlığa gömüldüm. Sessizliğin çığlığı kulaklarımı tırmaladığında, etrafa ya... More

1-Anne

841 98 165
By Tilki-99

Merhaba çiçeklerim. Yeni hikayemle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. Hikayenin hoş bir kurgusu var, şaşırtmayı seven bir yazar olarak ilerleyen bölümlerde kitabı daha çok seveceğinize eminim. Emeğimin karşılığı için yıldızı doldurmayı unutmazsanız çok sevinirim. (Bence önce oylayın, sonra unutursunuz :d) Ve tabiki fikirleriniz benim için çok önemli. Bu yüzden yorum yapmayı da ihmal etmeyin. (Saçmalamak serbeeest)
Sizleri çok seviyorum, hoşça kalın.

Başlangıç tarihinizi yazın 🧜

Fotoğraf: Milena

Her zaman hayal gücü güçlü ve hayal kurmayı seven bir kız olmuştum. İzlediğim filmlerde, okuduğum kitaplarda kendimi ana karakterin yerine koyar, onun hissettiği duyguları hissetmeye odaklardım kendimi. Böylece kapılır giderdim bir duygu seline.

22 yaşındaydım. Asosyal sıradan bir kızdım. İnsanlar her zaman çok farklı olduğumu söyler dururdu. En çok da annem. Bu zamana kadar bu farklılığın ne olduğunu çözememiştim tabi. Lisem bittiğinden bu yana hala  üniversite sınavına girmemiştim. Hayata erken atılmak zorunda kalmıştım.  Çocuk yaşımda fazla sorumluluk yüklenmişti omuzlarıma.  Haftanın 6 günü evde çalışıyordum. Kitap ve dizileri ingilizceden türkçeye çeviriyor, geçimimi bu sayede kazanıp, kısmi felçli anneme bakıyordum. 5 sene önce babam annemi aldattığında annem bunu öğrenip kalp krizi geçirdi. Bir süre yoğun bakımda yattıktan sonra ayağa kalkamaz hale geldi. Babamsa arkasına bile bakmadan tam karakterine yakışır bir şekilde çekti gitti.

Yine de annem yaşadığı için her gün Allah'a şükrederdim. Eğer o olmasaydı bu dünya da yapayalnız kalırdım. Annem her ne kadar ona bakmak zorunda olduğum için üzüntü ve utanç duysa da zamanla bu duruma alışmak zorunda kalmıştı. Bana yük olduğunu düşünür, gizlice ağlardı. Geceleri Allah'a "Lütfen canımı al, evladıma yük olmak canımı çok yakıyor. Ona güzel bir hayat bahşet." diye dua ettiğini duyduğumda kendime gelemez, yan odada sessizce çığlıklarımı içime atarak içli içli ağlardım.

Zor bir hayatım vardı. Baba tarafımdan kimse ile görüşmüyordum. Annemle babam  kaçarak evlendiği için de annemin babası onu reddetmişti. Anneannem ise ben çok küçükken vefat etmişti.  Anlayacağınız gerçekten yalnız ve kimsesizdim. İlkokulu ve liseyi aynı okulda okuduğum kız arkadaşım Ecmel dışında arkadaşım da yoktu. O bu çıkmazda benim tek tesellim, tek sırdaşım, dert ortağım olmuştu.

🌙
Alarmın sesiyle gözlerimi açıp bulanık gözlerimle etrafa baktım. Gözlerimi telefonuma çevirdiğimde, saatin 11 olduğunu gördüm. Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıtıp doğruldum. Banyoya gidip yorgunluktan çökmüş göz altlarıma baktım ve kafamı iki yana salladım. İşimi bitirdikten sonra banyodan çıkıp annemin olduğu odaya gittim. Gözleri açıktı.

Yüzümdeki mutsuz ifadeyi hemen silip yanına yaklaştım ve, "Günaydın sultanım." dedim gülümseyerek. Annem boş bakan gözlerini bana çevirdiğinde gözleri gülümsedi. "Günaydın kızım."

"Bugün kahvaltı da ne istersin söyle bakalım." dedim neşeli bir sesle. "Menemen mi, haşlanmış yumurta mı?"

"Pek iştahım yok kızım." dedi annem yorgun bir sesle. "Sen et kahvaltını ama, aç kalma."

Yüzümdeki gülümseme aniden silindi. "Neden annecim? Miden mi bulanıyor?" dedim tedirgin bakışlarımı üstünde dolandırırken. "Bir yerin mi ağrıyor?"

"Yok kızım iyiyim, daha uykum açılmadı herhalde." dedi inandırmak ister gibi. İnanmadım. Sesindeki tedirginliği iliklerime kadar hissetmiştim. Karnımda endişe izleri taşıyan sızı baş gösterdiğinde başımı iki yana salladım. "Az da olsa bir şeyler yiyeceksin. Hazırlamaya gidiyorum." diyerek bir şey demesine fırsat vermeden odasından çıktım.

Hızlı adımlarla mutfağa ilerleyip tezgahın önünde durdum. Tezgaha tek elimi yaslayıp kafamı eğip duraksadım. Tansiyonum düşmüş gibi hissediyordum. Başıma bir sancı girdiğinde elimi şakaklarıma götürerek titrek bir nefes aldım. Gözlerime yaşlar hücum ettiğinde kafamı hızla kaldırıp derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Hasta olmaya hakkım yoktu. Eğer hasta olursam anneme bakamazdım diye düşündüm ve hızla kendimi toparlamaya çalıştım.

Annemin bu haline dayanamıyordum. Öyle zordu ki onu böyle görmek. Onun için daha zordu biliyordum ve bunu bilmek canımı daha çok yakıyordu. İyiymiş gibi davranması, utanmıyormuş gibi davranması kalbimi sızlatıyordu. Keşke onun yerinde ben olsaydım diye düşündüm defalarca. Başlarda hep, beni bi bakım evine yerleştir, sana yük olmak istemiyorum, zamanında altını bezlediğim evladım şimdi benim altımı mı bezleyecek diyip ağlardı. O anlar gözümde canlanınca, zihnimdeki görüntüyü silmek ister gibi kafamı iki yana salladım. Göz yaşımı elimin tersiyle hızlıca silip buzdolabına yaklaştım.

Neşeli bir sesle içeride yatan anneme seslendim. "Canan teyze bugün gelecek mi kahve içmeye annecim?"

"Gelir kızım." dedi annem güçsüz ve kısık bir sesle. Görmediğini bilmeme rağmen kendimce kafamı tamam anlamında aşağı yukarı salladım.

Dolaba hızlı bir şekilde göz gezdirip kahvaltılıkları çıkardım. Tepsiye bir tabak koyup içine peynir, zeytin, domates, kahvaltılık her şeyi doluşturdum. Yumurtasını da haşladıktan sonra onu da özenle kesip tabağına ekledim. Portakal suyunu sıktıktan sonra en sevdiği bardağa döküp onu da tepsiye koydum.

Annemin odasına hızlı adımlarla ilerlerken kapısında duraksadım ve derin bir nefes alıp suratıma neşeli bir ifade takındıktan sonra içeri girdim. Tepsiyi masaya koyup, annemin yatağını doğrulttum. Altındaki hasta bezini çekip orada ki çöp kutusuna attım ve yeni bir bez yerleştirdim. Bunları yaparken onunla göz teması kurmamaya çalışıyordum. Çünkü biliyordum ki gözlerine bakarsam, hüznünü görüp yine kalbime bir ateş düşecekti. 

Yıkadığım bezle bacaklarını silerken sessizliği bölmek adına ve daha fazla utanmasın diye konuştum. "Şimdi sen kahvaltını et. Ben de Canan teyzeyi çağırayım. Kahve içersiniz, bende o sırada marketten mutfak alışverişi yaparım. Bir de defter alacağım kendime."

"Peki kızım." dedi usulca. Gözlerine baktığımda tepkisizdi. Benimle göz göze geldiğinde dudakları yana doğru genişleyip hafif bir tebessüm bahşetti. Zoraki gibiydi. Beni iyi hissettirmek için. "Teşekkür ederim kızım."

"Ne için demek bile istemiyorum." dedim masadaki tepsiyi önüne çektiğim hasta masasına koyarken. "Lafı bile olmaz." Arkamı dönüp ona tebessüm ederek odadan çıktım.

Üzerimdeki pijamalardan kurtulup üstüme bir tişört, altıma da bir pantolon geçirdikten sonra komşumuz olan Canan ablanın, annemin tek arkadaşının kapısının önünde durdum. Kapıyı nazikçe tıklatıp sağa sola bakındım. Kapı gürültü bir şekilde açıldığında Canan abla'nın kızı Eylem ile göz göze geldim. Yüzünde içten bir tebessüm ile, "Hoş geldin Milena gel." diyerek kapının önünden çekildi ve içeri girmem için bir hamle yaptı.

"Yok Eylem hiç girmiyim. Canan ablayı çağıracaktım bize." dedim sesim sonlara doğru kısılırken. Açıklamak ister gibi, "Şey market alışverişine gideceğim de annem evde tek. Canan abla ile annem kahve içer belki."

"Tamam tamam." dedi Eylem içeriye geçip annesini çağırırken. Başımı öne eğip gözlerimi yere diktim ve ensemi ovuşturdum.

"Geldim yavrum geldim," diyen Canan ablanın sesini duyduğumda kafamı kaldırıp bir tebessüm takındım yüzüme.

"Bak çok güzel kek yaptım güzel kızım." dedi kek tabağını gözümün önüne getirerek. "Annen sever. Sen de çok seversin, küçükken Eylem ile hep isterdiniz benden." dediğinde gözlerimi Eylem'e çevirip gülümsedim. Gülümsememi karşılıksız bırakmadı.

"Sende bize gelsene sonra ..." dedi Eylem bakışlarını bana çevirip gülümserken. Tam evde çok işim var diyecekken Eylem atladı. "Yemeği beraber yaparız. Temizlik varsa onu da beraber hallederiz. Şu tercüme işlerini de hallettikten sonra otururuz biraz seninle, ne dersin?"

Bir kaç saniye bakışlarımı yere dikip düşündükten sonra, yüzüne bakıp kafamı aşağı yukarı salladım. "Olur."

"İyi bakalım madem," dedi memnun olmuş bir ses tonu ile. "Ben de o zamana kadar şu balkonu temizleyeyim. Sonra görüşürüz." dediğinde görüşürüz diyerek bir adım geri çekildim. Canan ablaya sağ elimle yolu gösterir gibi buyur geç işareti yaptım.

"1 2 saat sürer maksimum işim ablacım." dedim utanmış bir sesle. "Market alışverişini yaptıktan sonra, kırtasiyeye uğrayacağım. Çok geç kalmam."

"1 2 saate git diyorsun bana da yani." dedi gülerek. Eliyle önce yanağımı sonra kafamı okşadı.

"Estağfurullah olur mu öyle şey ablacım." dedim yanlış anlamayı düzeltmek istercesine. Başımı öne eğdim. "Anladın sen beni, sürekli çağırarak rahatsızlık veriyormuş gibi hissettim o yüzden."

Kafasını iki yana sallayarak homurdandı. "O benim kaç yıllık arkadaşım. Ondan rahatsız olmam ne mümkün? Böyle düşünüp beni kırma, ayıp edersin." dedi ve yanağımdan bir çimdik aldı.

"Hadi sen işini hallet. Ben gittim kankamın yanına." dedi gülerek. Terliklerini şıkırdatarak eve girdiğinde arkasından ona gülerek baktım.

🧜

Kendimi en mutlu, en huzurlu bulduğum yer hep kitapçılar olmuştur. Küçüklüğümden beri kitap okumayı hep çok sevmişimdir. Yan yana dizilmiş kitapların içlerinde ki o yaşanmışlıklar, hayal kırıklıkları ve aşklar. En huzur bulduğum yer burasıydı gerçekten.

Keşke burada ki bütün kitapları alabilsem diye düşündüm. Okuduğum her kitap bana illaki bir şey katmıştı. Kötü kitap yoktu diye düşünürdüm hep. Taa ki Şeyma Subaşının kitabını karşımda görene kadar. Kendimi tutamayarak güldüm. Sesli bir şekilde, "Kararımı değiştirdim, kötü kitaplar da varmış." diyebildim kendi kendime. Kitapların arasında dolaşıp dururken, burada ne kadar zaman geçirdiğimin bile farkına varmıyordum. Günlerce kalabilirdim.

İstediğim kitabı bulduğumda gülümsedim. Franz Kafka'dan Milena'ya mektuplar kitabı. Annem bu kitabı öyle çok severdi ki, ismimi bu yüzden Milena koymuştu. Tam uzanıp kitabı alacağım sırada biri de benimle aynı anda kitaba uzandı. Ellerimiz çarpıştığında elimi aniden çektim. Kitap yere düştüğünde eğilip hemen kaptım ve benimle aynı kitabı almak isteyen kişinin yüzüne baktım.

"Sadece bakıyor muydunuz yoksa satın mı alacaksınız?" diye sordu içten bir gülümseme ile.

Hafif bir gülümseme bahşedip, "Satın alacaktım. Peki ya siz?" diye sordum.

Ellerini yapıcak bir şey yok der gibi iki yana açıp omuz silkti. "Sanırım son kitap sana kısmetmiş." Gülümsedi. İçtendi.

"Teşekkür ederim." utangaç bir tavırla başımı öne eğip tekrar gözlerine baktım. "Benim için gerçekten önemliydi." Başımla teşekkür edip gitmek için arkamı döndüğümde, "Bir saniye." demesiyle duraksadım.

Kaşlarımı havaya kaldırıp şaşkınca ona baktım. "Buyrun?"

"Eğer yanlış anlamazsanız..." duraksadı. Rahatsızca boğazını temizledi. "İsminizi bahşeder misiniz?"

Tekin olmayan bir insana benzemiyordu. Adımı neden öğrenmek istediğini anlamamıştım. Ona bir şey kazandırmayacaktı ama yaptığı centilmenliğin karşılığı olarak söyleyebilirim diye düşündüm. "Milena." dedim gülümseyerek.

Kaşları belli belirsiz havalandı. Gözleri elimde sımsıkı tuttuğum kitaba uğrayıp daha sonra bana değdi. Yüzünde hoş bir gülümseme oluştuğunda bakışlarını yere indirdi. "Ne hoş..." diye mırıldandı benim de duyabileceğim bir sesle. "Bir tesadüf." diye tamamladı cümlesini gözlerini tekrar bana çevirirken. Yüzünü daha dikkatli inceledim. Benden en az 7 8 yaş büyük hoş bir beyefendiydi. Üzerine giydiği takım elbisesinin temizliği ve ütüsü ne kadar nezih bir adam olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Daha fazla inceleyip göz tacizinden bulunmamak için bakışlarımı kaçırdım. Ayıp olmasın diye, "Peki sizin isminiz nedir?" diye sordum.

"Mirza." dedi bakışlarını gözlerimden ayırmadan. Elini uzattı, "Memnun oldum, umarım siz de olmuşsunuzdur."

Elim istemsizce eline uzandı. Parmakları parmaklarım sıkmayacak şekilde sardığında çok uzatmadan elimi geri çektim. "Ben de memnun oldum, teşekkür ederim tekrardan." diyip bir adım geri attım.

"Daha fazla meşgul etmiyim sizi." dedi kafasını aşağı yukarı sallarken. Nazikçe gülümsedi ve arkasını dönüp şiir kitaplarının olduğu yere ilerledi. Birkaç saniye arkasından baktıktan sonra ihtiyacım olan defteri alıp kasaya yöneldim. Çok fazla vakit kaybetmiştim.

Kasaya ilerleyip sıramın gelmesini bekledim. Sıra bana geldiğinde kasiyer aldığım şeyleri okutup, "46.90" dedi. Cüzdanımdan kartı uzatıp şifremi girdim. Kadın, "Yetersiz bakiye diyor hanımefendi." diyince boş bakışlarımla suratına bakındım. Maaşım daha yatmamıştı sanırım. Cüzdanımdaki nakite baktığımda 100 tl olduğunu gördüm. Daha mutfak alışverişi yapacaktım ve annemin ilacını alacaktım. Sıkkın bir nefes verip, "tamam kitabı çıkartıp tekrar deneyin." dedim.

Nasibim değilmiş diye fısıldadım kendime. O kitabı almak gerçekten istemiştim. İçimdeki Milena 'moralini bozma kitap üretimden kaldırılmadı ya maaşını alınca alırsın' diyince onu onaylayıp seslice evet haklısın dedim. Kasiyer kadın bana tuhaf bir şekilde bakıp "Şifreniz." dedi. Onu umursamayarak şifremi yazdım. Kart bu sefer çekmişti. Hemen uzattığı poşeti ve kartımı alıp hızla kitapçıdan çıktım. Yeterince utanmıştım, işlerimi bitirip hemen eve gitmek istiyordum.

Bir süre yürüdükten sonra bilindik o ses bana seslendi. "Milena." Arkamı yavaşça döndüğümde o adamı gördüm. Yani Mirza'yı. Tebessüm edip . "Bir sorun mu var?" diye sordum.

Başını aşağı yukarı salladı. "Evet bir sorun var. Ama eğer bunu kabul edersen..." arkasındaki kitabı çıkartıp bana uzattı."Sorun yok olucak." Milena'ya mektuplar...Alamadığımı görmüş müydü? Evet bu beni utandırmıştı. Utanç dalgası tüm vücudumu sararken kafamı iki yana salladım. "Kabul edemem. Size nasipmiş." diyip gülümsedim.

"Hayır," diye ısrar etti gergin bir suratla. "Bu sizin nasibinizdi. Önce siz dokundunuz. Şimdi müsaade edin, hediyem olsun."

Konuşmayı daha fazla sürdürmemek için kafamla onayladım. "Çok teşekkür ederim, çok naziksiniz." dedim içtenlikle ve kitabı aldım. Çekingen bir şekilde gülümsedim. Gülümsememi karşılıksız bırakmadı.

"Rica ederim, lafı bile olmaz. İyi günler de okuyun." diyerek bir adım geri attı. "Görüşmek üzere." Başını öne bir kez eğip veda etti.

Arkasından bakıp, daha sonra etrafa boş bakışlar attım. Alışveriş için karşıda gördüğüm markete doğru hızlı adımlarla ilerledim. Market alışverişinin listesini cebimden çıkartmak için bir hamle yaptığımda önce telefonu alıp saate baktım. Saate bakamadan cevapsız aramaları görünce yerimde donakaldım. 9 cevapsız arama vardı ve hepsi Canan abladandı.

Ağzımdan dökülen tek kelime, "Anne." olmuştu.

🧜🏻‍♀️

Evet prenseslerimmm. Hikayenin başlangıcını nasıl buldunuz? Dram ile girdim ama hikaye öyle farklı ilerleyecek ki... gerçekten bir s*ktir çekeceksiniz buna eminim. Hikayemin kurgusu neredeyse bütün kategorilere uyduğu için genç kurgu yaptım. Sanırım en mantıklısı buydu :D Desteklerinizi esirgemezseniz sevinirim.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 59.3K 34
İclal Akbulut sosyal medyada "Foxy" nickiyle bilinen yayıncı Berkay Kurnaz'a bakmayacağını düşünerek mesajlar atar. #1 - gençkızedebiyatı [16.08.2023...
7M 405K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
916K 64.1K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
126K 6.9K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...