MEYSA | Cehennem ♣️TAMAMLANDI...

By Milamirela

14K 3.4K 10.3K

Yetişkin İçeriktir! "Sen, önünde dağları eriyen Tanrı değilsin ve ben de Tanrı'nın cennette kovduğu İblis değ... More

Giriş
2. Cehennemin Kapısı
3. EV
4. CANİ
.
5. YALAN
6. KARŞILAŞMA
7.KABUL
8. GİZLİLİK
9. SEÇİM
10.GÜVEN
11. GECE
12. ODA
13.ÇW
14. TAHRİK
15. DEĞERLİ KAN
16. YANLIŞ ZAMAN
17. KARAR
18.PLAN
19. UYANIŞ
20. YAŞAM
önemli
21.FARKINDALIK
22.DÜŞMAN
23. BAŞLANGIÇ
24. KARŞILIK
25.HAYAL
Meysa hakkında.
26. İPUCU
27. BİLİNMEYEN GERÇEKLER
28. KATİL
29. GEÇMİŞ
30. FİNAL PART1 -BEKLEMEK-
31. FİNAL PART2 -YÜZLEŞME-
ABH777
özel bölüm*
özel bölüm 1

1. Taştan Tanrılar

1.9K 335 1.4K
By Milamirela

1.BÖLÜM
TAŞTAN TANRILAR


"Senin adamı ayarladım Esila."

Duvarların yıkıldığı, insanların taştan tanrılara meydan okuduğu bir zamandayım. İçimde her geçen gün büyüyen kin; beni yaşadığım hayata, beni yaşatan yaratıcıma öfkeli kılarken attığım birçok adımın bana geri dönüşünü izliyordum.

Az kalmıştı...

İçimde büyüyen bu kinle beni bir başıma bırakanları yakmaya az kalmıştı. Çünkü onlar beni yok saymışlar, bir bez parçası gibi köşeye atmışlardı ama yanılmışlardı ben umdukları insan değildim.

O küçük kız çocuğu, bez gibi fırlatıldığı yerden doğrulup onlara ilerliyordu koşar adımlarla ve bu atacağım yeni adım bambaşka bir dünyanın kapısıydı. Şu an o kapının önünde duruyordum ve yapmam gereken tek şey o kapıyı itmek olacaktı.

"Ayarladın mı?" dedim içimde baş gösteren heyecanı bastırarak. Kenan başını onaylar anlamda sallayıp konuştu.

"Evet ama konuştuğumuz gibi para karşılığında götürecek seni."

Zihnim, engelleri aşmış hızla amacına ulaşırken yüzümde şeytani bir gülümseme oldu ve "Para işi halledilir, sen adamı gönder çünkü bir an önce gitmek istiyorum," dedim.

Kenan gözlerini kısıp "O illet yere gideceğinden Batuhan'ın ve Yağız'ın haberi var mı?" dediğinde tek kaşımı kaldırıp "Sana ne?" dediğimde Kenan bir adım daha yaklaşıp gözlerini yeşil sarı gözlerime dikti.

"O cehenneme gideceksin ve önce bana geliyorsun, ben sana birilerini buluyorum üstelik bahsettiğim adamlar benim arkadaş olduğum kişiler, anladın mı bana ne olduğunu?"

Kenan'ın meydan okuyan tavrına üstten bakıp "Arkadaş olduğun kişilerle önce iletişime geçecektin, 'Esila böyle bir şey yapıyor,' diye. Şimdi karşıma benim işime bana bulduğun adamı çağır," dedim.

Kenan göz devirip bir adım uzaklaştı ve durduğumuz kafenin karşısındaki uzun caddeye doğru bir işaret yaptı. Saniyeler sonra da caddede duran arabalardan birinden oldukça genç duran bir çocuk inip bize doğru yürümeye başladı.

"Bu mu beni götürecek olan?"

"Evet, ismi Yiğit."

Kenan, gözlerini Yiğit'ten ayırmadan konuşunca ben de birkaç metre uzağımızda olan Yiğit'e diktim gözlerimi.

Uzun boyu bakar bakmaz ilk dikkat çeken yeriydi. Kemikli yüz tipi ve gözlerinin çöküklüğü olduğumuz yerden bile belli oluyordu ama göz rengini seçememiştim buna rağmen yanık tenine yakışacak göz renginin yeşil olduğuna kalıbımı basabilirdim.

"Selam."

Yiğit'in soğuk ve mesafeli sesi biraz önce süzdüğüm bedeniyle karşımda dikilirken "Selam," dedim güçlü bir sesle.

Kenan, "Kafede oturalım," dediğinde bir adım kenara kayıp benim kafeye girmemi bekledi. Ben de hızlı adımlarla kafeye girdiğimde direkt merdivenlere yöneldim ve kafenin teras yerine geçip kimsenin olmadığı taraftan bir masa seçerek oturdum. Ardımdan gelen Kenan ve Yiğit tam karşıma oturunca lafı uzatmadan konuya girdim.

"Meysa'ya gitmek istediğimi Kenan sana söylemiş zaten şimdi şunu sormak istiyorum en erken ne zaman Meysa'da olurum?"

Yiğit, oturduğu yerden öne kayıp doğru tahmin ettiğim yeşil gözlerini benim sarı gözlerime dikip "Ne zaman istersen seni götürürüm, istersen bu gece istersen bir ay sonra sen yeter ki paramı avuçlarıma ver," dediğinde gözlerimde doğan intikam hırsıyla "Bu gece, bu gece gitmek istiyorum ve paranı gece geldiğinde avuçlarına bırakacağım," dedim ve daha çok arkama yaslandım.

Yiğit bu tavrıma gülümseyip benim gibi arkasına yaslandı ve ellerini dağılmış kumral saçlarından geçirip "Bu gece seni götürürüm götürmesine de Meysa'nın ne kadar tehlikeli bir yer olduğunu duymadın sanırım?" dedi.

Yiğit'in bunu söylemesiyle yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Çünkü ben Meysa'nın rahminden kopup Cihanlı'ya yerleştirilen biriydim. Meysa cehennem olsa da benim döl yatağım orasıydı.

"İnan Meysa'ya adım attığım an asıl tehlikenin ben olduğumu anlayacaksın."

Sesimin net ve güçlü çıkması beni memnun ederken, Yiğit beni dalgaya alır gibi gülmeye başladı. Saniyelerce güldü ama ben tavrımı değiştirmedim çünkü Yiğit beni sıradan biri sanıyordu. Öyle değildi, ben hiçbir zaman sıradan biri olmamıştım ve olmayacaktım.

"Sen ciddisin?"

Yiğit'in dudaklarındaki alay kaybolup yüzündeki ifade meraka karışır bir ciddiyet alırken kollarımı göğsümde bağladım ve itici bir şekilde gülümseyerek "Ben hiç olmadığım kadar ciddiyim," dedim.

Kenan'ın küçük kahverengi gözleri tenis topu gibi bir bana bir Yiğit'e kayınca Yiğit, "Kenan bizi bir yalnız bıraksana," dedi. Gerçekten bende bunu istiyordum zaten Kenan'da böyle bir cümle bekliyormuş gibi Yiğit'i sorgulamadan yanımızdan ayrılmıştı.

Yiğit, Kenan'ın gidişinden emin olunca "Kimsin?" diye basit ama cevaplaması benim için oldukça zor bir soru ortaya attı.

Kimdim ben?

Zavallı, kimsesiz, anne babasını çok küçük yaşta kaybetmiş ve bırakıldığı yurtta her türlü şiddete, tacize, tecavüze maruz kalmış Esila Serhatlıgil mi yoksa tüm ülkenin kaderini parmakları arasında tutan, bir şehre sahip olan, devleti varlığı ile tehdit eden bir Ronan mıydım?

Söylesene tanrım ben hangi kaderin, hangi ismin başrolüydüm?

"Sürpriz," dedim gözlerimi kısarak ve "Meysa'ya gider gitmez ilk durağımız Esat Ronan olacak," dedim. Yiğit, Esat'ın ismini duyunca tek kaşını kaldırıp "Sen kendini öldürmek istiyorsun?" dedi tespit eder gibi onun Esat ismi geçerken ki korkak tavrı egomu tatmin edip beni gülümsetti.

"Numarını Kenan'dan alıp seni arayacağım, bu gece Meysa yolcusuyuz."

Yiğit, konuyu kapatmama şaşırsa da bir şey söylemeyip "Olur, sende şimdi git Meysa'ya ne götüreceksen onları hazırla çünkü fazla zamanımız yok seni bekleyemem. Bu arada Cihanlı'dan gece on birde çıkacağız muhtemelen gece bir buçukta da Meysa sınırları içerisinde geziniyor olursun, tabi Esat Ronan seni öldürmezse," dedi alaycı bir tavırla. Onun bu tavrına kibirle gülümseyip "Dikkat et de Esat Ronan kurşunları o ufak beyninde patlamasın," dedim ve oturduğumuz kafeden Yiğit'in kahkahaları eşliğinde kalktım.

Yiğit'in kahkahaları adımlarıma eşlik eder gibi kulaklarımda yer edinirken kafeden çıkıp direkt olarak eve yöneldim. Meysa'ya götürecek pek bir şeyim yoktu ama haber vermem gereken birileri vardı. Bu yüzden telefonu çıkarıp Batuhan'ın numarasını tuşladım.

Batuhan on yedi yaşımdan beri tanıdığım biriydi benim için ve ben şu an yirmi üç yaşında bir genç kızdım. Gençliğe ilk adımlarımı onunla atmıştım bu yüzden de benim için bir arkadaştan daha fazlasıydı.

Telefon ikinci çalışında Batuhan aramamı cevaplandırınca içimden derin bir nefes alıp birkaç dakika boyunca öyle havadan sudan konuştum ardından onunla yüz yüze
görüşmek istediğimi söyleyip telefonu kapattım.

Birkaç sokak düşüncelerimle birlikte yürüyüp eve vardığımda demir kapıyı ittim ve eve girdim.

"Esila?"

Bahçeyi sulayan Ayfer anneye dönüp gülümsedim. Ayfer anne ve Ziya baba beni intihar girişimi vakasında sonra evlatlık alan ve yaklaşık otuz yıllık evli olan bir çifti. Burada kader bana gülmüştü ve yurtta gördüğüm o kadar eziyetten sonra çok iyi bir çifte denk gelmiştim. Sanki onlar benim için yaşadıklarımın bedeliydi.

"Ayfer anne, Ziya baba evde mi?" dedim Ayfer anne suyu kapatırken.

"Evet kızım içeride."

Başımı onu onaylar anlamda sallayıp "Sizinle bir şeyler konuşacağım sende içeri gel Ayfer anne," dediğimde Ayfer annenin tek kaşı kalktı ve soluk kahverengi gözlerine endişe düştü.

"Bir şey mi oldu kızım?"

"Endişe etme Ayfer anne gel konuşacağız," dedim ve onun bir şeyler söylemesine fırsat vermeden ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

"Ziya baba?" diye salona doğru seslendim içeri girince zaten saniyeler sonra Ziya baba da "Kızım?" diye karşılık verdi.

Sesinin salondan geldiğini duyunca adımlarımı salona yönlendirdim. Ziya baba salonda her zamanki gibi haberlere bakıyordu bende karşısındaki koltuğa oturdum ve Ayfer anne de gelince konuşmaya başladım.

"Ziya baba televizyonu kapatır mısın? Sizinle konuşmam gereken önemli bir mevzu var da."

Bu cümleyle birlikte Ayfer annenin gözlerindeki endişe daha da büyürken Ziya baba da ses çıkarmadan televizyonu kapattı ve kuşku dolu bakışlarını yüzümde gezdirdi.

"Seni dinliyoruz kızım."

Kızım...

Cümlelerin düğüm düğüm olduğu bir andı ve ben bana 'kızım' diye hitap eden bir çifti bugün bırakacaktım ama bunu onlara buraya geldiğim ilk gün söylemiştim.


"Ben gideceğim," dedim bir anda ve gözlerimi ellerime indirdim çünkü Ayfer anne ve Ziya babanın gözlerindeki ifadeyi görmek istemiyordum ama bakışlarını görmemek sıkıntılı nefes alışlarını duymama engel değildi.

"Kesin mi kararın?"

Ziya babanın soğuk sesi tenimi ürpertip taştan duvarlarımda sarsıtıcı bir etkiye sebep olurken gözlerimi ellerimden çektim ve başımı kaldırıp Ziya babaya baktım.

"Bugüne kadar bana çok iyi baktınız tıpkı bir anne baba gibi ama ben buradan gideceğimi her zaman söylüyordum, bunu sizde biliyorsunuz ve artık bu gidişin zamanı geldi."

Ziya babanın gözlerindeki dalgalanma ruhumda kasırgalara sebep olsa da gözlerimi zorla gözlerinden çekip Ayfer anneye diktim ve onun çoktan ağlamaya başladığını görünce sıkıntılı nefesimi üfleyip oturduğum yerden kalktım.

"Gitme."

Kulaklarımın içinden zihnime taşınan tek kelime kalbimdeki bütün damarları tutmuşlar gibi beni ölümle yüz yüze getirirken kendimden güç alıp birkaç adım daha attım ve tekrar Ayfer annenin çaresiz sesini duydum.

"Gitme kızım."

Büyük bir çığ tepeden yuvarlanıp beni altına almış gibi bedenim hareketsizdi ama hareket etmek zorunda olduğumu biliyordum bu yüzden içime derin bir nefes alıp çocukluğumun en can alıcı sahnesine gidip kanımı öfkeyle kabartıp birkaç adım daha atarak bu evdeki odama girdim.

Her zaman gidecekmiş havası veren bavulum hep hazırdı bu yüzden birkaç parça eşya da bavula atıp bavulun fermuarını çektim ve gözlerimi bana altı yıldır ev olan bu odada gezdirdim. Çok büyük değildi ama bana hep güven verirdi bu oda. Sanki bu oda benim silahımdı ve bana zarar vermek isteyen kişiler bu silah karşısında savunmasız kalıyordu. Bu yüzden boş zamanlarımda hep odamdaydım ama artık bu odayı da terk etmenin zamanı gelmişti. Bunun bilinciyle odama buruk bir şekilde gülümseyip bavulumu sürükleyerek odadan çıktım.

Soluklarım nedensizce boğazıma dizildi. Aslında nedensiz değildi evimden ayrılıyordum. Yıllardır bana hiçbir çıkar gözetmeden anne babalık yapan insanlardan ayrılıyordum. Kolay değildi, olmayacaktı da ama mecburdum bu yüzden bir daha asla gelmeyecekmişim gibi kapıyı kapattım.

Zihnim gözbebeklerime sancılı anılar bırakırken bavulumu sessizce sürükledim bir şeyleri ürkütmemek, bu evdekileri rahatsız etmemek için. Artık bu evin yabancısı oluyordum, şu kapıdan çıktıktan sonra tekrar bu eve dönmem muammaydı.

"Bizi bırakıp gidecek misin kızım?"

Salondan gelen acı ses, salona dönmeme sebep olurken Ayfer anne gözlerimin içine gözyaşlarıyla bakıyordu. Ses çıkarmadım ama gitmek zorundaydım bunun sebebini onlarda benim gibi çok iyi biliyorlardı.

"Gitmeliyim."

Soluğum nefesimi keser gibi ciğerlerimin üzerine kapanırken Ziya babaya diktim gözlerimi. Gözleri yerdeydi ve dudaklarını birbirine bastırmıştı. Bir şeyler söylemek istediğine emindim ama hiçbir şey söylemeyeceğini de biliyordum. Bu yüzden Ayfer anneye bakmadan tekrar bavulumu hareket ettirdim ve yine durduruldum. Bu sefer beni durduran bir sesleniş değildi. Ayfer anne bileklerime sarılmıştı.

"Yıllar sonra bana anne olma duygusunu tattırdın kızım, şimdi giderek bana evlat acısı çektirme."

"Ayfer annem," dedim ve bileğimi ellerinden kurtarıp ellerini dudaklarıma götürdüm. Koklaya koklaya öptüm ellerini bir daha bu ellere dokunamayacak gibi.

"Sen istersen ben hep senin kızın olurum ama şimdi gitmem gerek, biliyorsun sende bunu."

Kırık çıkan sesim hissettiğim acıyı ele verirken Ayfer annede benim ellerimi dudaklarına götürdü. Benim yaptığım gibi öptü, kokladı ellerimi ve canımı yakan birkaç cümle döküldü dudaklarından.

"Yalvarırım kızım, yalvarırım bizi yokluğunun acısıyla bırakma. Ne istersen tamam ama yalvarırım gitme."

"Yapma böyle Ayfer anne," dedim ve zor bela ellerimi ellerinden kurtarıp dolan gözlerimi saklayarak önüme döndüm. Ayfer anne yine bana yeltenince Ziya babanın sesi yankılandı evde.

"Bırak hanım kızı, gitmek isterse gitsin. Kimseyi zorla tutmazsın yanında."

Kızı...

Kızı değildim artık onun, öyle olsaydı yine kızım derdi. Bu acı beni birkaç adım daha ileri taşırken adımlarımı hızlandırıp ayakkabılarımı giydim ve bahçeye çıkmadan önce kapıyı açıp " Hakkınızı helal edin," deyip dışarı çıktım.

Bavulumu bahçede sürükleyip giderken canımın bu kadar fazla yanmasına anlam veremedim. Oysa ben bu gidişi hiç böyle hayal etmemiştim. Yanmayacaktı canım bilakis beni bırakanların karşısına dikildiğim için mutlu olacaktım.

Dış kapıyı açıp dışarı çıktım ve arkamı bile dönmeden kapıyı çekip sokağa çıktım. Çünkü arkamı dönersem ağlayacağımı biliyordum.

Bavulumu düşüncelerimle birlikte sokakta sürürken evden uzaklaştığıma emin olduğum da bir kaldırım kenarına çöktüm. Kafam çok karışmıştı, sahi gitmek zorunda mıydım? Evet, yaşadıklarımın bir bedeli olmalıydı ve beni bırakanlar bu bedeli ödemek zorundaydı.

Peki, buradaki ailem? Onlar beni gerçek çocuklarından ayırmamış bir dediğimi iki etmemişlerdi. Üstelik çok iyiler ve ilgililerdi bana karşı yine de annem veya babam gibi olmuyordu. Onların acısı hiçbir zaman dinmiyordu.

"İrem?"

Batuhan'ın sesi kulaklarıma dolarken başımı gökyüzüne diktim ve "İrem. Bunu nasıl unuturum Tanrım? Sen her yeni hayatta bana yeni bir isim vermiştin ve ben şimdi hangi ismin kaderim olduğunu hangi isimle yaşayıp öleceğimi bilmiyorum," dedim acı acı gülümseyerek.

İrem Hancı.

Esila Serhatlıgil.

Bu iki isim son on iki yıllık ömrümü kavrıyordu. Dedem beni yanından uzaklaştırırken "Senin adın artık Esila," demişti. Ziya amca beni yurttan alınca "İrem ismini çok severim hep bir kızım olursa ismi İrem olsun isterdim hem Esila zor geliyor bana, senin ismin İrem olsa olmaz mı?" demişti. Ve ben her şeyi kabul etmiştim. 11 yaşımdan 17 yaşına kadar Esila oldum, 17'den 23 yaşına kadar da İrem. Şimdi ise 10 yaşına kadar olan ismimi kullanmamın zamanı geliyordu. Anne ve babamın koyduğu isim.

Elisa...

"Esila İrem," dedim başımı gökyüzünden çekip Batuhan'a dikerken çünkü İrem ismini Esila isimini de kullanmak şartıyla kabul etmiştim ve bana sadece İrem demelerini tercih etmiyordum. Altı yıl bile olsa İrem ismi hâlâ bana çok yabancıydı.

"Bavul?"

Batuhan'ın kumral teninde duran açık kahverengi gözleri, sarı yeşil gözlerimde gezinirken sıkıntılı nefesimi üfledim ve Batuhan'ın yanıma oturmasını bekledim. Zaten saniyeler içinde Batuhan yanıma oturunca buraya geldiğim ilk zaman geldi aklıma. Burada tanıştığım, buradaki gözyaşlarıma şahit olan ilk kişiydi Batuhan.

"Ben bu gece gidiyorum," dedim ve gözlerimi Batuhan'ın gözlerinden ayırmadım. Önce gözbebekleri büyüdü sonra ise gözleri kısıldı. Şaka yapıp yapmadığımı sorgular bir tavrı vardı.

"Nereye?" dedi katı bir sesle.

Omuzlarımı dikleştirip onun gibi katı bir sesle "Meysa," dedim. Bunu söylememle birlikte Batuhan olduğu yerden ayağa kalkıp "Şaka yapıyorsun?" dedi kendinin bile inanmadığı bir ses tonuyla.

"Ciddiyim. Zaten gideceğimi hep söylüyordum ve artık zamanı geldi."

"Neden peki Esila, neden gideceksin?"

Batuhan'ın gözlerinde doğan duygu beni olduğum yerde küçültürken bende ayağa kalktım ve "Söyleyemem şimdilik ama bir gün mutlaka nedenini öğrenirsin Batuhan, şimdi vedalaşma zamanımız geldi," dediğimde Batuhan benden bir adım uzaklaşıp ellerini kısa kesilmiş saçlarından geçirdi.

"Bu nasıl vedalaşma Esila? Meysa gibi bir cehenneme gidiyorsun ve buna vedalaşma mı diyorsun? Kusura bakma ama bu benim için yalın ayak ölüme koşmaktan bir şey değil. Orada karşılaşacağın tehlikenin farkında bile değilsin sen!"

Batuhan'ın sarf ettiği cümleler arttıkça ses tonu da yükselmişti. Bu yüzden bir adım yaklaşıp "Bağırma," dedim yumuşak bir sesle ama Batuhan beni duyuyor gibi değildi.

"Esila kafayı yemişsin sen, ne işin var orada? Gitme."

Sevildiğini hissetmenin belirtisi miydi gitme demek? Bilmezdim bu tür şeyleri ben çünkü hep eksik sevgilerle kucaklanmıştı ruhum.

"Gitme deme, gideceğim çünkü. Gitmem gerekiyor ama bir gün geri geleceğim biliyorum. Üstelik beni korkutan şey Meysa'ya gitmek falan değil, Cihanlı'ya geldiğimde sizi bana karşı tekrar eskisi gibi görememek."

Gözlerimde tuttuğum yaşlar bana ihanet eder gibi tek tek yanaklarımdan akarken birkaç adım gerildim ve kalktığım yere oturdum. Batuhan, olduğu yerde kalıp sessizliği tercih ederken aramızdan akıp gitmekte olan zaman ikimizin de umrunda değildi.

Gidecektim.

Çünkü benim yerim orasıydı. Ben bir şeytan kanından geliyordum, buradaki masum insanları kendi kanımla zehirlemeye hakkım yoktu. Üstelik buradakiler de benim kim olduğumu bilmiyorlardı. Belki de gerçek kimliğimi bilseler beni burada barındırmazlardı bile. Hele Batuhan hiç konuşmazdı benimle çünkü onun ablası da Meysa'da öldürülmüştü, üstelik söylentilere göre Esat Ronan tarafından.

"Batuhan," dedim ve gözlerimi çevirip kemikli yüzüne baktım ama o bana küskünmüş gibi yüzünü çevirmedi gözlerime.

"Gidiyorum," dedim ve oturduğum yerden kalkıp bavulumu sürüklemeye başladım. Art arda adımlar atıp Batuhan'ı arkamda bıraktığımda arkamdaki hareketsizlik canımı yakmıştı. Bir beklenti vardı çünkü. Gidecektim ama saçma bir şekilde yine gitme demesini bekliyordum.

"Yağız'a haber ver!"

Tek bir cümle koruma kalkanım olurken bavulumu bırakıp arkamı döndüm. Böyle vedalaşma olmamalıydı, insanlar sevdikleriyle bir yabancıyla vedalaşır gibi vedalaşmamalıydı.

"Sarılmamız gerekiyor."

Arkam döndüğümde Batuhan'ın dolu gözleriyle çarpıştı gözbebeklerim ve onun yörüngesine çekildi adımlarım. Hızlı hızlı yürüdüm her an vazgeçecekmişim gibi ve yanına yaklaşınca kollarımı boynuna doladım.

"Korkma böyle gidip böyle geleceğim, hiçbir şey olmayacak bana."

"Korkma nasıl bıraktıysan öyle bulursun bizi."

Batuhan'ın nefesi kulak arkamdan saç tellerimi gıdıklarken, kelimeleri de ruhumu gıdıklamıştı bu yüzden kollarımı daha sıkı dolayıp saniyeler içinde de ayırdım bedenimizi.

"Dikkat et kendine," dedim ve gülümseye çalışıp geri geri birkaç adım atıp "Yağız'a haber vereceğim," dedikten sonra onun bir şey söylemesine izin vermeden arkamı dönüp bavulumu sürükledim. Beklentisiz bir şekilde.

Kaç sokak geçtim bilmiyorum ama hava kararmaya yakın bir zamanda kendimi bir banka bıraktım ve Kenan'ı arayıp Yiğit'in numarasını alıp onunla da telefonda vedalaşıp telefonu kapattım.

Yiğit'in telefon numarasını rehbere ekleyip arama tuşuna basınca içimde adını koymadığım bir endişe ve heyecan olmuştu. On iki yıldır beklediğim fırsat şimdi ayaklarımın dibindeydi.

"Yiğit, ben Esila."

"Esila?"

Yiğit'in şaşkın ve soru dolu sesi tek kaşımı kaldırmama sebep olurken ben bir açıklama yapmadan tekrar Yiğit konuştu.

"Bugün konuştuğum kişi, hatırladım. Hazır mısın, geleyim mi?"

Saniyeler içinde Meysa'ya gidince karşılaşacağım olayları ve göreceğim muamele ihtimallerini düşünüp Yiğit'e cevap verdim.

"Evet hazırım. Şu an olduğum yeri konum atarım. Çok bekletme."

"Tamamdır."

Tek bir kelime Meysa biletimi kesmişti ve herkesin bildiği gibi Meysa'ya giren bir daha çıkamıyordu. Orası cehennemin insanı içine çeken bir bataklığıydı.

Öyleyse şimdiden o cehenneme de o bataklığa da Meysa'ya da hoş gelmiştim.

Selam, ben geldim.

Nasılsınız?

Dün Meysa'yı hayatıma alalım bir yıl olmuş. Yani Meysa'nın ilk bölümünü bir yıldır yayınlamışım şimdi ise tekrar başlayışımın ilk bölümü ve aynı tarihten bir gün sonrası. Her şey güzel şeyler için.

Bu arada yeni hâli nasıl?

Emin olun kurgu böyle daha oturaklı ve heyecanlı gidecek.

Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler mila.

#25.08.2020/12.38

#07.07.2021/00.19

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 81.6K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
2.5M 3.3K 4
(KİTAP OLDU!) TÜM KİTAPÇILARDA BULABİLİRSİNİZ. Bu alevli duyguların devamına ortak olmaya ve hikâyeye başka açıdan bakmaya ne dersiniz? Bazı...
282K 18.4K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
568K 18K 62
"Burası," diye fısıldadı sıcak nefesi dudaklarıma çarparken. "Benim kayıp cennetim."