ESİR RUHLAR ALEMİ

Oleh Elif_Tepe

15.9K 1.2K 896

Geçmiş hayatını kaybetmiş Ayza, kazada ailesi ölünce bırakıldığı yetimhaneden ayrılıp bir medyumun yanında ç... Lebih Banyak

1
2
3
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19

4

790 81 39
Oleh Elif_Tepe

"ne teklifi?" diye sordum "sen şu kızın velayetinin teyzesine verilmesini istemiyorsun öyle değil mi? Sana yardım edeceğim, çocuğa devlet bakacak."

Sesli bir şekilde güldüm "gerçekten mi?" başını salladı "gerçekten ama karşılığını alacağım."

"karşılık?"

"karşılığında sen de bana yardım edeceksin. Çözemediğim cinayetleri çözmemi sağlayacaksın." elini uzatmıştı "anlaştık mı?" bir eline bir gözlerine bakıp duruyordum.

Bu iş beni çok yoruyordu. Bedenim yorgun düşüyordu ve eşyaya temas ettiğim andan itibaren canım yanıyordu. Her geçen gün güçsüz düşecekmiş gibi hissediyordum kendimi. Fakat küçük bir kızın hayatı söz konusuydu.

Ne yapmam gerekiyordu?

"iyi de benim zaten bir işim var." kollarını bağladı ve yere baktı "zaten sana  bir iş teklif etmiyorum. Sürekli yanımda olmana dayanamam. Saçma sapan hareketlerle dikkatimi dağıtıyorsun. İhtiyacım olduğu zaman ben sana haber vereceğim."

Bu kadar açık sözlü olmak kalp kırmaya birebirdi "öyleyse neden yardım edeyim?" düşündü fakat çok değil "çünkü küçük kızın hayatını önemsiyordun!" evet önemsiyordum.

"rica edersen olur!" dediğimde yüzüme ters ters baktı "yapmanı söylediysem yap. Hem bu işe sadece benim değil biraz da kendi açından bak. Benim gibi nam salmış bir polisle dedektifçilik oynayacaksın. Bakarsın adın duyulur... Seninle çalışmak isteyen Ana kentlerin yeraltı ajansları."

Öyle cazip bir ses tonu vardı ki. Git şuradan kendini at dese hoş gelirdi
" tamam o zaman olur!" memnuniyetle başını salladı ve baktı. İstediğini elde etmiş olmanın verdiği huzuru hissediyordum.

"yarın sabah erkenden yanıma gel. Seni, asistan olarak üslerime tanıtacağım ki yanımda dolaşman sorun olmasın!" çocukluktan beri hayalimdi "hep böyle bir dedektif gibi olay incelemek istemiştim. Hatta Sherlock Holmes okuduktan sonra günlerce kitabın etkisinden çıkamazdım. Bana..."

Elini kaldırdı ve gözlerini devirdi "özel konularını anlatmanı istemedim. Çabuk ol da yarım kalan işine dön." arkasını dönerek karakolun bahçesine doğru yürümüştü.

"ne yarım kalan işi ya? İçeride müşteriler var ondan mı acaba?" bizi terasta müşteriyle o şekilde gördüğü aklıma gelmişti "haa demek... Yanlış anladı!" omuz silktim "bana ne canım? Ne anlarsa anlasın."

Heyecanla ellerimi çırptım ve bir sağ ayağımın bir sol ayağımın üstünde sekerek pastaneye döndüm "resmen dedektif oldun farkında mısın acaba?"

Sevincim fazla uzun sürmeden Gül abla elime tepsi tutuşturdu "işin bitmiş anlaşılan. Ben çıkıyorum. Hazır erken çıkıyorken gidip bir kızımı sorayım haber var mı diye."

Öldü diyememiştim. Gelmeyecek birine umut beslemek kötüydü ama yine de yapamamıştım. Benden duymasın, benim yanımda yıkılmasın, gözlerimin önünde feryat etmesin diye susmuştum.

Tepsinin köşesinde yazan dokuz yazısına baktım. Yukarı çıktım ve siparişi dokuz numaralı masaya bıraktım. Sanırım siparişin sahibi tuvalete gitmişti.

Akşama kadar oradan oraya koşturup durmuştum. Kapanışı yaptıktan sonra üstümü değiştirdim. Temel amcaya ve Murata bakmak için mutfağa girdim. Temel amca Murat için bir paket hazırlamıştı. Murat, montunu giyindi ve paketi aldı "sağ olasın usta! İyi geceler Ayza." gülümsedim "sana da Muratcığım."

Murat çıkmıştı. Temel amca bana da bir paket uzattı "nedir bu?" tezgahın üstüne bıraktı "eve gidip yemek derdine düşmeyin diye burada kalan yemekleri paketlerim hep. Geçen gün bir şey kalmadığı için vermemiştim ama bu sefer pişirdiklerim çok arttı."

Önlüğünü çıkarmıştı, montunu giyiniyordu "sağ ol Temel amca." durgun gibiydi sanki. Biraz daha beklersem otobüsüm gidecekti "iyi geceler." dedim ve pastaneden çıkış yaptım.

-----------------------------------------------

Bugün işe yarım saat erken gitmiştim. Sormam gereken sorular vardı ona. Bunun için pasta ve çayını ben götürecektim. Giyinme odasına girdim ve saks mavisi, ispanyol paça bir pantolon üstüne de kolları bombeli, beyaz, saten bir gömlek giydim. Giyinme odasından çıkarken Gül ablayla karşılaştım "Ayza? Erkencisin..."

"evde işim erken bitti. Dün de çok yorulmamıştım. Biraz erken gelip sana yardım edeyim dedim." büyük bir gülümsemeyle bana yaklaştı ve paketle termosu elime tutuşturdu "o zaman Baybars beyin siparişlerini götür sana zahmet."

İstediğim şeyi tam anlamıyla kucağıma bırakmıştı "götürürüm elbette." karakola gelmiştim. Asansörün önünde dikilmiş bekliyordum.

Asansörün kapıları açılınca bir adam asansörden inmek için neredeyse üstüme çıkacaktı "pardon... İyi misiniz?" başımı aşağı doğru hafif eğdim "evet."

Sinirliydi fakat kibarlıktan ödün vermeden konuşuyordu "elmalı pasta kokusu... Hem de fırından yeni çıkmış ve taze!" burnu çok keskin koku alıyordu ya da gerçekten Temel amcanın pastaları çok güzel kokuyordu.

"başkasının siparişi olmasaydı size ikram edebilirdim. İsterseniz yan tarafta pastanemiz var. Oradan taze taze alırsınız." saatine baktı ve gülümsedi "güzel teklifiniz için vaktim var. Ben en iyisi orada bekleyeyim sizi."

Beni beklemek mi? Asansöre binmem için kenara çekildi ve ben bindiğim zaman uzaklaştı. Üçüncü kata gelince kapılar açılmıştı. İndim ve odasına doğru yürüdüm. Etraftaki bütün çalışan ve polis memurlarının rengi atmıştı.

Kapıyı tıklattım ve öfkeli bir sesin "gel!" diye bağırması ardından korkuyla irkildim. Sanırım celladım kapı arkasındaydı. Kapıyı açtım ve dağılmış odaya baktım "içeri gir ve kapıyı kapa!" dediğini yaptım.

Dosyalar yerlere dağılmış, cam eşyalar küçük parçalara ayrılmıştı. Duvara yayılmış kahve bana fırlatılmış bir fincanın haberini veriyordu.

Sandalyeye oturup geriye yaslanmıştı. Gözleri kapalıydı ve derin nefesler alıp vererek sakinleşmeye çalışıyordu. Yerdeki kağılara basmamaya dikkat ederek masasına doğru yürüdüm.

Masanın üstüne yayılmış eşyaları elimle kenara ittim ve pastaların paketini açarak önüne bıraktım. Çayı bardağa doldurdum ve pastaların hemen yanına koydum "afiyet olsun." demiştim fakat gözlerini açmıyordu.

Yanına doğru yaklaştım "iyi misin?" diye sorunca gözlerini açmıştı. Cam gibi parlıyordu gözleri. Ağladığı için değil de sinirden gözleri kocaman açıldığı içindi.

Hâlâ bana bakarken elime aldığım çayı ona doğru uzattım "iç biraz iyi gelir!" bardağı elimden aldı ve bir yudum içti. Pastanın paketini daha da önüne ittim "sen bunları ye biraz sakinleş. İznin olursa ben de odayı toparlamaya çalışayım."

Başını tamam der gibi salladığında etrafa baktım. Pek yorucu değildi, on dakikada biterdi. Önce  yere dağılmış dosyaları bir araya getirip raflara, sırasına göre dizdim.

Birkaç saniyeliğine dışarı çıktım. Tam da aradığım şey karşımda bekliyordu
"o süpürge ve faraşı ödünç alsam olur mu?" mavi kıyafetli bir temizlik görevlisi hızlı bir şekilde elime tutuşturdu "ben de Baybars bey sakinleşince girip temizlemeyi bekliyordum."

"fırsat ayağınıza geldi." içeri dönüp kapıyı kapatmıştım. Camları süpürüp bir araya topluyordum "dikkatli ol!" demişti durgun bir şekilde. Çok fazla bir şey kırılmamıştı şükür ki. Odaya girdiğimde o manzarayla karşılaşmayı beklemediğim için savaş alanı gibi görmüştüm burayı.

Camları süpürüp faraşın içinde bir araya topladım. Kenara bıraktım ve cebimden çıkardığım ıslak mendille duvarı temizledim. Masasının üstünü de toplayıp, kalemleri kalemliğe doldurdum.

Pastasını yedi ve çayını içti. Paketleri toplayıp termosu aldım "ben çıkayım. İşe geç kaldım." yüzüme baktı "iş çıkışında hazır ol. İlk göreve gideceğiz. Tabii nişanlın o saatte gelmene izin verirse."

İnsan hiç düşünmez mi nişanlısı var da yüzüğü niye yok? Ağzımı açacaktım ki yine susturmuştu "neyse ne gelmen gerekiyor." kapıya doğru yürüdüm "tabii gelirim!" kapıdan çıkacağım esnada bana seslendi "gerek yoktu bu arada!" dedi, odayı göstererek "sağ ol." diye ekledi.

"rica ederim." odadan çıkmıştım. İşe geç kalmıştım. Erken gittiği halde geç kalan tek insan olabilirdim. Saat tam üç buçuktu. Ben pastaneye koşarken Gül abla çıkış yapıyordu "Ayza... Kızım bir sakin ol. Koşma koşma düşeceksin."
Nefes nefese "geç kaldım." dediğimde beni durdurdu "Fuat beye söyledim." yutkundum ve nefesimi topladım "neyi?"

"bugün işe erken geldiğini ve ben çok yoruldum diye siparişi senin teslim etmeye gittiğini söyledim. O da seni bir hayli tebrik etmekten çekinmedi." boynuna sarılıp "sağ ol ablacığım." diyerek pastaneye doğru ilerledim "hadi sana kolay gelsin."

Önlüğümü giyip yukarı çıktım. Murat yanıma geldi "Ayza, ben aşağı iniyorum. Bu arada on bir numaralı masada oturan adam ısrarla sen gelince sipariş vereceğini söyleyip durdu." masa on bire baktım "tamam Murat sen in artık."

Adam cidden pastaneye gelmeyi kabul etmiş üstüne bir de beni beklemişti. Yemek listesi alarak yanına gittim "hoş geldiniz efendim. Ne arzu edersiniz?" listeye bakmadan geri uzattı "bana o nefis kokulu elmalı pastalardan ve sütlü kahve lütfen."

Damak tadı olarak zevksiz biriydi galiba. O pastaların yanına kahve yakışmazdı ki. Sipariş için mutfağa indim "Temel amca masa on bir için bir porsiyon elmalı pasta, yanına da sütlü kahve."

Ben diğer siparişi servis ederken Murat, adamın siparişini hazırlamıştı. Pastaları masaya bıraktım. Kahveyi koyacağım esnada "benim adım Halit." dedi elini uzatarak.

Kahveyi masaya bıraktım ve elini sıktım "Ayza..." yüzünde gülümseme vardı fakat gözleri bir garip bakıyordu. Başka bir masadan çağrılınca yanından uzaklaşmıştım.

Akşam sekiz gibi Halit bey gitmişti. Salon yavaş yavaş boş kalıyordu. Sadece akşam yemeği için gelmiş bir çift ve altı kişilik bir akraba grubu kalmıştı.

Fuat bey yanıma geldi "Ayza... Kızım yarın fazladan iki saat çalışır mısın? Ücretini alacaksın tabii ki." yine önemli bi davet vardı kesin "çalışırım elbette ama neden?"

"Baybars bey ve birkaç misafiri gelecek. Akşam yemeği için bizim mekanı seçmişler." sonra kalan müşteriler de gidiyordu "anladım... İzninizle ben kasaya bakayım."

Bu kadar büyük bir mekanda ne diye dört kişi çalışırdı ki? Saatlerce bir aşağı bir yukarı anam ağlamıştı. Son müşteriler gitmişti. Sabaha hazır olsun diye masaları düzenleyip yerleri paspasladım.

Saat tam onu beş geçiyordu. Giyinme odasına giderek üstümü değiştim ve Temel amcaya veda ederek işten çıktım. Temel amca elime paketleri tutuşturdu "Temel amca bu sefer iki paket var."

"bu sefer pastalarım satış yapmadı. Sadece Baybars bey ve bir kişi sipariş etti. Murat sevmediği için ona diğer otlu poğaçalardan koydum. Senin nasibine de bu düştü."

Paketlere baktım "ama ben tek başıma yiyemem ki." mutfağı işaret etti "burada kalırsa içinin malzemesi bozulur... Çok sıcak burası. Götür sen eve." başımı salladım "pekala iyi geceler o zaman."

Dışarı çıktım, kapının önünde dikilmiş beni bekliyordu "merhaba!" dedim. Başını yerden kaldırdı ve bana baktı "hele şükür... Gelin çıkarmasına geldik sanki. Gerçi gelinin hakkını yemeyelim gelin bile senden daha hızlı çıkıyor."

"oo Baybars bey, sizin diliniz var mıydı? Genelde konuşmaya tenezzül etmezsiniz ya. Bugün pek bir şakacı gördüm sizi. İçim açıldı doğrusu." arabanın kapısını açtı, bindim ve beklemeye başladım.

Kendi de binince arabayı çalıştırdı "Eski mahalle diye bir yerde geçiyor hikaye. Öldürülen adam kırk yaşında. Telefon kablosuyla boğulmuş. Katil çok tecrübeli olacak ki hiçbir iz yok. Bir aydır bu cinayet üstünde duruyoruz... Yani ben ve ekibim fakat elim hep boş kalıyor."

"bu biraz kolaya kaçmak ya da benden geçinmek gibi bir şey olmuyor mu sence de?" kaşlarını çattı "sen bilirsin oysa  ben gidip senin için üslerimle bir konuşma yaptım. Onlar da bana  yardımcı olduğun sürece belli bir ücret alacağını söylediler."
geriye yaslandım ve gülümsedim "ee biraz daha bilgi versene ortak!"

"bir daha bana ortak demek çünkü biz ortak falan değiliz..." sinirlenecek bir şeyler bulmakta üstüne yoktu bu adamın. Devam etti "adam, ölmeden üç gün önce eşine asıldığı gerekçesiyle Bakkal Rüstem beyle tartışmış. Fakat aklımı karıştıran konu öldüğü gün eşinin erkek kardeşiyle sert bir diyaloğun içindeymiş. Komşular çok gürültü yaptıklarını ve birbirini tehdit ettiklerini söyledi."

"eğer kadın, kocasını aldatıyorsa katil bakkal. Eğer kadın, kocasından mağdursa ve kardeşi de kadını çok seviyorsa o zaman katil kadının kardeşi." alt dudağını dışa doğru kıvırdı "vay be... Bu benim nasıl aklıma gelmedi daha önce? E olayı çözdün bile."

Şaka mı yapıyordu şimdi bu adam? Sesi oldukça ciddiydi ama "o kadarını biz de tahmin edebiliyoruz. Aklımı karıştıran nokta adamın hiçbir iz bırakılmadan öldürülmüş olması. Sanki bir seri katil tarafından."

"olabilme ihtimalini göz önünde bulundurarak ilerlemeyi denesen?.." dikkatli bir şekilde yola bakıyordu "şüpheliler fazla şüpheli değil gibi. Yani bir bakkal o kadar profesyonel olabilir mi? Sonuçta işlediği tek suç pirinci ıslatıp satmak ya da terazinin tartım hassasiyetini bozmak dışında. Kadının kardeşi ne iş yapıyormuş?"

"radyo ve televizyonculuk okumuş." kaşlarım havalandı "anten bağlayan biri de bu kadar tecrübe sahibi olamaz." yüzünü buruşturdu "o öyle bir şey değil."

Biliyordum herhalde... Fakat günümüzde kim okuduğu bölümün işini yapabiliyor ki? Site içi bir yere gelmiştik "seni kişisel asistanım olarak tanıyorlar. Bir fırsatını bulup, adamın öldüğü yere yaklaştıracağım."

"ev burası mı?" diye sorunca hayır anlamında başını sallamıştı "arka sokaktaki küçük bir mahalleye gideceğiz. Buradaki birinden almam gereken bir dosya var."

Yaklaşık beş dakika beklemiştik arabanın içinde. Siteden çıkan genç bir polis memuru, dosyayı camdan uzatmıştı "buyurun komiserim." dosyayı alıp "kolay gelsin." diyerek camı kapatmıştı.

Araba tekrar hareket etti "orada çok dikkatli olmamız gerekecek. O garip hareketlerini gören biri olursa..." tişörtümün ipiyle oynarken duyduğum şeyle başımı kaldırdım "ne gibi  garip hareketlerden bahsediyorsun acaba?"

Eliyle yakalarını düzeltti "sanırım sen hiç  görmedin o haldeyken kendini. Geçen sefer gözlerimin önünde kendinden geçtin." kesinlikle abartmakta üstüne yoktu.

Önünde polis arabası bulunan bahçeli bir eve gelmiştik. Gözleriyle inmemi işaret etti. Dediğini yaptım ve aşağı indim. Bana yetişti ve bahçe kapısındaki şerit bantları geçmem için eliyle araladı. Eğildim ve bantların altından geçtim.

Bahçedeki limon ağacının yanında, benden sadece birkaç yaş küçük olduğunu düğündüğüm bir kız oturuyordu. Başını öne eğmiş, dizlerini kollarının arasına sıkıştırmıştı. Sanırım ölen adamın kızıydı. Üzüntüden burada bekliyordu öylece.

"iyi misiniz?" diye seslendim fakat başını kaldırmadı. Baybars kolumdan tuttu "ne diyiyorsun sen? Orada kimse yok." kolumu ellerinin arasından kurtardım "hayır var... Yani bir kız var orada!" ona doğru yürüyordum. Baybarsın bana gözlerini dikmiş, dikkatli bir şekilde baktığını hissediyordum.

Kızın yanına geldim ve yere çöktüm "iyi misin? Sorun ne?" elimi omzuna koymak isterken aniden başını kaldırdı, korkmuştum. Gözleri ardına kadar açılmıştı "sen... Sen beni görüyor musun?" diye sordu. Korkudan titreyen başımı salladım "evet, seni görebiliyorum."

Mutlu olmuştu... Çenesi içe doğru kıvrıldı, dokunsan ağlayacak gibiydi "ben... Beni görüyorsun yani!" ayağa kalktı ve kolumu tuttu. Ayağa kalktığımda beni eve doğru çevirdi "beni kurtar lütfen. Ben o evin bodrumundayım." kaşlarım havalandı, kıza bakmak için döndüğümde yerinde olmadığını fark ettim.

"bu evde bir kız ölmüş. Cesedi hâlâ bodrumda." boş bakışları evin üstündeydi. Bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı fakat tekrar kapattı. Tekrar açtı "bu yaşadığım şey inanılmaz derecede saçma. Biri duysa inanmaz, beni görevden alır!" başkaları inanmazdı belki ama o inanıyordu.

Evin demir kapısını itti, kapı açılınca içeri girmiştim. Evde ağır bir koku vardı. Uzun süre içilen sigara ve evin her yerine serpilmiş gibi alkol kokuyordu. İkisi birleşince iğrenç ve burun sızlatan bir koku ortaya çıkmıştı.

Evin girişindeki antreye geyik desenli bir Isparta halısı serilmişti. Halının üstüne bastığımda ayakkabımın tabanı yapışmıştı, iğrenerek ayağımı geri çektim "bu da ne böyle?" vıcık vıcık bir şey bulaşmıştı sanki "oraya kızartma yağı dökülmüş. Yani kokusundan öyle tahmin ettim."

Boğularak ölen bir adam ve kızartma yağı arasında ne gibi bir bağlantı olabilirdi. Ayakkabılarımın tabanına yağ bulaştığı için fayansa bastığım an kaymıştım. Yüzümü yere çarpmadan kolumdan tutmuştu.

"dikkatli yürü." dedi ve beni adamın öldüğü yere götürdü. Küçük bir odada bulunan eski bir çekyat ve açılır kapanır demir masalardan vardı. Çekyatın örtüsü kaymış, masanın üstündekiler yere devrilmişti.

"ölmeden önce dokunduğu son şey bu masa diye düşünüyoruz." çekyata oturdum. Burada, tam da benim oturduğum yerde bir insanın öldüğünü düşünmek korkunçtu. Dört parmağımı masanın üstüne koydum ve gözlerimi kapattım. Beynimin içinde dolaşan bir sızı vardı.

Gözlerimi açtığımda hâlâ bu odadaydım fakat Baybars yoktu. Masanın üstünde yemek lekeleriyle dolu bir örtü ve içki şişeleri vardı. Adam telefonla bir numara çevirip duruyordu  "Hatice!" diye bağırınca odanın kapısı açıldı. Yüzü yara içinde bir kadın içeri girdi "bana peynir getir!" dedi.

Kadının başı yere eğilmişti "peynir bitti. Sonuyla ben karnımı doyurdum." sesi oldukça çekingen ve korkak çıkmıştı. Adam ayağa kalktı "dua et keyfim yerinde. Git hazırlan, seni almaya gelecekler." kadın önce sağa sonra sola baktı ve kendini yere attı. Kocasının ayaklarına yapıştı "Allah aşkına beni onlara verme. Ben yaşayamam, ölürüm!"

Kadını ayağıyla itti "o zaman kızın gibi ölmeye mahkum kalırsın. O aptal karşı çıkmasaydı şimdi para içinde yüzüyorduk. Kızının cesedini arıyorsun öyle değil mi? En başından beri burnunun dibindeydi. O bodruma neden duvar ördüm sanıyorsun. Fare girmesi sadece bir bahaneydi. Git hazırlan dedim." kızını kendi mi öldürmüştü? Bu nasıl bir vicdansızlıktı böyle?

Karısı ayağa kalktı ve "gerekiyorsa ben de seni öldürürüm ama yine de o adamlara gitmem!" diyerek odadan çıktı. Adam öfke içinde kadının peşinden koştu "bana karşı koyamayacağını anla!" diye bağırıyordu fakat karısının elinde kızgın yağ dolu tencereyi görünce susmuştu "hadi söyle... Tekrar söyle! Seni o adamlara vereceğim de!"

Adam, kadının dikkatini dağıttı ve eline vurdu. Kadın tencereyi yere düşürünce bacağına kızgın yağ sıçramıştı. Aralarında büyük bir itişme geçerken kadın, az önceki odaya kaçmıştı. Adam da peşinden gitti ve kadını dövmeye başladı.

Canının derdine düşmüş kadın telefonun kablosunu eline geçirdi ve adamın boğazına sardı. Gözü o kadar dönmüştü ki adamın çırpınışları bile onu durduramıyordu. Son nefesini veren adamı çekyatın üstüne bıraktı.

Adamın yerine benim nefesim gitmişti sanki. Ciğerlerimi yakan bir nefes doldurdum göğsüme. Yavaş yavaş Baybarsın yüzü geldi gözlerimin önüne. Kendime gelmiştim artık. Boğazımda bir sızı vardı. Psikolojik olarak kendimi boğulmuş hissediyordum "ne gördün?" diye sordu merak içinde.

Yutkundum ve boğazımdaki tahriş olma hissini gidermek için öksürdüm "kadın... Adamın karısı..." konuşmakta bile güçlük çekiyordum "ne adamın karısı?" gözlerimi kapattım ve bir süre kendimi dinledim "katil... Adamın karısı! Adam, karısını başka bir adama göndermeye çalışıyordu para için. Kadın kabul etmeyince aralarında büyük bir sürtüşme geçti ve karısını dövmeye başladı."

Gözleri odanın içinde dönüyordu "kadın daha fazla dayanamadı ve telefon kablosuyla adamı boğdu." düşünceliydi "iyi de telefonun ve kablonun üstünde kadına dair bir ize rastlanmadı. Katil kaçmadan önce tüm izleri yok etmiş." bu evde bir ceset daha olduğunu söylemeliyim, demin bana inanmamıştı sanırım "burada... Bir ceset daha var! Adam, kendi kızını öldürmüş. Bahçede gördüğüm kız... Bana bodrumda olduğunu söyledi."

Çenesi titriyordu sinirden "bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir şeref? Şeytan diyiyor ki hiçbir şey söyleme kimseye. Varsın katil bulunmasın." bunu yapmak suçtu "istersen ağzımı bile açmam." ayağa kalktım "yemin ederim ki kimseye bir şey söylemem."

Dışarıda ayak sesleri vardı, odanın kapısı açıldı "komiserim?.. Biz katili bulduk!" gözlerini hızlı hızlı açıp kapattı. Sağ eliyle yanağını kaşıdı "öyle mi?" birkaç polis daha girmişti içeri "adamın katili karısıymış. Vicdan azabı çektiği için gelip suçunu itiraf etti. Biz de şey için geldik..."

Olmadı der gibi bakıyordu bana. Kadın için üzülmüştü... Yani sanırım öyleydi "adam, kızını döverek öldürmüş. Bodrumda bulunan eski halıların arasına sarmış. Bodruma giden kapıya da duvar örerek oranın girişini kapatmış."

Kaşlarını çattı "peki kadın neden diye sormamış mı?" istemeden ağzımı açmıştım "kadını, bodrumdan fare geliyor diye kandırmış. Kadın da fareler girmesin diye ses etmemiş." bütün polis memurlarının gözü benim üstümdeydi.

"ne yapıyorsun sen?" diye fısıldadı sessizce  "siz nereden biliyorsunuz?" deminden beri sözcü olan adamın sorduğu soru karşısında zoraki bir şekilde güldüm "ben sadece tahminde bulundum. Eskiden benim babam da bodrumu o şekilde kapatmıştı da." inanmamak için bir sebepleri yoktu sonuçta "ama merak etmeyin öyle ceset işi falan değil. Merhametlidir benim babam." sesim titretmişti fakat Baybars yalan söylediğim için olduğunu düşünüyordu büyük ihtimalle

"güzel tahmin o halde. Doğru komiserim fareleri bahane etmiş." memurlar etrafa dağılmıştı. Her bir yeri tekrardan karış karış incelemeye aldılar. Bodrumun girişini arıyorlardı.

Elinde balyozla gelen memur "bulduk komiserim." diyince ben daha fazlasına devam edemeyecektim. Onlar bodruma inerken ben kendimi bahçeye atmıştım. Peşimden gelen Baybars, yanımda durdu ve evi izlemeye başladı.

Olay yeri ekiplerinden iki kişi kızın cesedini siyah bir torbanın içinde taşırken, yanımda bir sıcaklık hissettim. Başımı ona doğru çevirdim. Mutluluk dolu parlak gözlerle bana baktı, gülümsedi "lütfen şu an yanımızda deme!"

Bir toz bulutu gibi parçalandı ve rüzgara karıştı "gitti... Ruhu artık rahata erişti." ağlamamak için derin nefesler aldım. Kızın cesedini arabaya koyduklarında daha fazla kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım.

Baybars elini bana doğru uzattı "iyi işti sağ ol." elini sıktım, tokalaştık "istersen seni evine bırakayım." saatin çok geç olduğunun o da farkındaydı. İç çektim ve başımı yere eğdim "tabii lütfen!" arabaya bindik. Yol boyunca tek sorduğu evimin adresiydi ve tek konuşması da...

Karnım acıkmıştı, yorgundum. Çantamdaki pastalar aklıma  gelince yüzüm gülmüştü. Temel amcanın verdiği paketlerden birini çıkardım ve açtım "ister misin?" elimde duran poşete baktı ve başını geri çekti "biraz daha gözümün önünde tutmaya devam edersen kaza yapmaya hazır ol."

Paketi geri çektim, içinden bir tane pasta aldım ve yemeye başladım. Evime gelmiştik, elimdeki büyük lokmayı hızla ağzıma teptim ve paketi çantama koyarak toparladım. Ağzım dolu olduğu için sesim boğuk çıkıyordu. Zar zor "sağ ol, iyi geceler." dedim ve açılmamış diğer paketi koltuğa bırakarak aşağı indim.

"paketini unuttun." diye seslendi arkamdan. Elimi ağzıma kapattım ve ağzımdaki lokmayı yutmak için bekledim "o senin. Afiyet olsun!" kapıyı kapatarak evime doğru yürüdüm. Ben içeri girdikten sonra gitmişti.

Merdiven boşluğunda gördüğüm gölge, bütün vücudumun ürpermesine sebep olmuştu. Siyah giyimli biri karanlığın içinden bana doğru yaklaştı "Ayza... Görüşmeyeli uzun zaman oldu." ses yankı yaptı... Duvarlara çarpıp, beynime saplandı!

-----------------------------------------

Bölüm sonu!!!

💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙🌼💙

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

786 108 8
ALFA YÜKSELDİ Fakat Zoe'nin bölünmüş ruhu, onu alfa olma yolunda zorlayacak gibi görünüyor. Özgürlük, sürü bağlarının karşısında ve savaşmaya hazır. ...
851K 16.7K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
1.3M 78.8K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
22.3M 895K 115
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...