MEYUS(Ara Verildi)

By ybattiyazariniz

13K 1K 492

~ "Ben katilim." Diye tekrar etti bir kız, o bir katildi ve öyle de kalacaktı. Olmayan fakat sadece kendisini... More

I/ Canhıraş
II
III/ Gece Çökmüş Gözlerine
IV
V/Namlu
VI
VII/ Fotoğraf
VIII
IX
X
XI/Şanlıurfa
XII
XIII/Balıklıgöl
XV/Gözyaşı
XVI
XVII/Hayal Gibi
XVIII
XIX/Yemek
XX
XXI/Hafıza

XIV

276 30 8
By ybattiyazariniz

Mirza'nın dişleri sıkılı olsa da bozuntuya vermeden içeri girdik.

"Ah nihayet canım kardeşim, nerelerdesiniz?" Dedi Fırat yapmacık bir gülümsemeyle yanıma yaklaşırken. Gözlerimi kısarak suratına baktım, ne planlıyordu yine?

"Güzelim hani gelmeyecekti abinler?" Dedi kızıl saçlı kadın sevecenlikle bana bakarken. Mirza ise bir küfür mırıldanmıştı. Fırat bana sarılırken kaşlarımı çattım, gözlerim Mirza'ya kaydığında çenesinin kasıldığını farkettim. Fırat'ı görmeye tahammül edemiyordu.

"Sen hiç özlemedin herhalde."

"Aynen kızım sarılsana abine bak o kadar yol gelmiş." Dediğinde dişlerimi sıkıp kollarımı Fırat'a sardım.

"Aferin. Kimmiş öğrendin mi?" Dedi kulağıma fısıldayarak.

"Hayır." Derken nihayet geri çekilebildi.

"Ne demek hayır?!" Dedi fısıltı ve ölüm gibi bir surat ifadesiyle suratıma bakarken. Kaşlarım çatık halde geri çekiliyordum ki kolumu tuttu. Etrafa bakındığımda bir tek Mirza'nın bizi izlediğini farkettim.

Kolumu sıkarak ona bakmamı sağladı Fırat. "Sen beni hafife alıyorsun sanırım, yapacaklarımın sınırı yok bilmiş ol." Dediğinde kolumu sertçe ondan kurtarıp yanından geçtim. Mirza elimi tutarak ona daha yakın olmamı sağladı ve odamıza çekiştirdi.

"Canın acıdı mı?" Dediğinde anlamayarak suratına baktım.

"Bileğin." Dedi ve elimi tutarak kaldırdı. Hafif kızarmıştı.

"Ha, yok. Hissetmedim bile." Dedim yalan söyleyerek.

"O itin parmaklarını koparmak istiyorum."

"Sakin ol lütfen, bunun kimseye faydası olmaz."

"Fırat'ı yakınlarımızda görmeye dahi katlanamıyorum." Dedi elleriyle şakaklarını ovarken.

"Bende öyle." Diye mırıldandım.

"Niye her fırsatta yanındasın o zaman."

"O ne demek ya, ben mi onun yanındayım?" Diyerek sitem ettim.

"Kulağına bir şeyler fısıldıyor bu hoşuma gitmiyor." Dediğinde ne yapacağımı şaşırır bir halde odada göz gezdirdim.

"Seni üzecek bir şey yaparsa onu öldürürüm."

"Saçmalama."

"Andım olsun." Dediğinde inanamayan gözlerle ona baktım. Ne geliyorsa sen birilerini öldürdüğün için geliyor zaten başımıza Mirza. Peki öldürdüklerini neden öldürüyor? Benim için, benim için ve en acısı da bu ya zaten.

Yavaş adımlarla ona yaklaştım ve tam önünde durdum. "Benim için bir daha birini öldürmeni ya da zarar vermeni istemiyorum, lütfen." Dedim eline dokunarak. Gözleri her bir ayrıntımı aklında tutmak istercesine beni süzüyordu.

"Gerekirse yaparım."

"Mirza." Diye fısıldadım. "Yapma lütfen."

"Anlamıyorsun." Dedikten sonra geri çekildi. "Bu işin dönüşü yok."

"Hangi işin?" Dedim fakat cevap vermeyerek dolabına gitti. Üzerindeki tişörtü bir hamlede çıkarırken gözlerimi başka tarafa çevirdim. Üzerini giyindikten sonra önümden geçti kapıyı açıp çıkıyorken bir anlığına bana kaydı gözleri. Bakışları bir kaç saniye boyunca yüzümde gezindi fakat hiçbir ifade barındırmıyordu. Bir şey diyecek gibi oldu ama o sırada dışarıdan birinin seslenmesiyle derin bir nefes alıp çıktı.

O kapıdan çıkarken bende bugün ki olanlar yüzünden yorgunca yatağa oturdum. Mirza'nın neyi neden yaptığını anlamak zordu, hatta zorun da ötesindeydi. Bana asla kendini açmıyordu, Melih söylemese şu an burada olmayacaktım bile. Evde oturup Mirza'nın nerelerde olabileceğine kafa yoracaktım ve yine düşüncelerim esir alacaktı beni. Onun yanındaykense çok farklıydı, sürekli düşünüp durduğum geçmişimden kurtuluyor ve bugüne odaklanıyordum. Az da olsa gülümsüyordum. O bana acıdan başka hislerin de var olduğunu gösteriyordu.

Bir an için gözlerim dolu dolu oldu kendimi engellemeyerek yanağımdan yaşların usulca süzülmesine izin verdim. Neden ağladığım hakkında hiçbir fikrim yoktu ama bir kere de olsa nedensiz ağlamak istedim. Onu hakedecek ne yaptım bilmiyordum ama o benim hayatımın muhtemelen dönüm noktasıydı. O bana yardım etmeseydi halimin ne olacağını az çok tahmin edebiliyordum, bunları düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. O, benim başıma gelen en güzel şeydi, her şeyi inkar edebilirdim ama bunu edemezdim.

Başımı sağa sola sallayarak kendime gelmeye çalıştım, yine dalmıştım düşüncelere üstelik sonu iyi bir yere varacak gibi durmuyordu. En iyisi uyumaktı, ne zaman kötü hissetsem ve içinden çıkılmayacak sorunlarım olsa geçmesi için uyumak en güzel çözümdü. Sabaha iyi olacaktım, güzel bir güne başlayacaktım. Kimi kandırıyorsun, her zamanki gibi berbat hayatına kaldığın yerden devam edeceksin. Belki bir umut iç sesim, belki bir umut.

***

Gözlerimi zorlukla açtığımda koltukta uyuyan Mirza'yı farkettim. Of Lina, yine hayvan gibi her yeri kaplamışsın yatakta. Benim yüzünden kanepede uyumuş...

Kendime söylenmem bittiğinde güçlükle yataktan kalktım. Mirza'ya baktığımda kaşları çatık bir şekilde düzenli nefes alıp verdiğini farkettim. Bir insan uykusunda bile bu kadar sinirli olabilir miydi ya? Kim bilir kimlerle boğuşuyordu, gülümseyerek ona yaklaştım. O sırada bir kaç kez gördüğüm fakat nasıl bir şey olduğunu bilmediğim kolye dikkatimi çekti. Elimi kaldırıp kolyenin ucuna bakmak için dokunacaktım ki ani bir haraketle bileğimi tutup kendine çekmesiyle üzerine düştüm. Kocaman gözlerle ona bakarken yutkunarak geri çekildim zira o kadar yakındık ki bu beni rahatsız etti.

"Şey, ben özür dilerim." Dedim mırıltılı çıkan sesimle. "Uyandırmak istememiştim."

"Ne arıyordun?" Dedi gözlerini ovuşturarak.

"Hiçbir şey." Dediğimde ağır ağır başını salladı.

"Demek hiçbir şey, günaydın o halde." Derken sesi kalın çıkmıştı yeni uyandığından dolayı.

"Günaydın, sen hep böyle tetikte mi olursun?"

"Maalesef."

"Uykun kuş kadar hafif o zaman?"

"Bazı zamanlar değil." Dediğinde kaşlarımı çattım.

"Zamanları da mı varmış bunun?"

"Evet." Dedikten sonra ayağa kalkıp gerindi.

"Fırat neden gelmiş öğrenebildin mi?"

"Hayır." Dedi üzerindekileri çıkarıp koltuğun üstündeki beyaz gömleği giymeye çalışırken. Düğmelerini yavaşça ilikliyordu, gözlerim bir an için karın kaslarına kaydı. Düğmeleri iliklerken parmakları dikkatimi çekti, daha önce hiç incelememiştim. İnce uzundu, ufak tefek çizikler bile olsa kusursuz gibiydi. Sanki kusurları kusursuzlaşmıştı. Elleri en üstteki düğmeye geldiğinde mavilerim koyu kahve gözlerine kaydı. Beni izliyordu suratında alaycı bir gülüş vardı muhtemelen düğmeyi iliklemeye başladığından beri beni izliyordu ve ben bunu farketmemişim. İç yanağımı dişledikten sonra utanarak arkamı döndüm. Of neden bunu yapmıştım ki sanki? Rana'nın benim için getirdiği kıyafetlerden birini aldım, siyah kuşaklı gömlek elbise vardı.

"Ben pek elbise giymem fakat bu kardeşin hep elbise koymuş." Dediğimde güldüğünü duydum. Şaşkınlıkla ona baktım, gerçekten gülüyor muydu o? Kıyamet alameti sanırım.

"Olsun, sana yakışıyor dediğinde tekrar kızardığımı hissettim."

İltifat duymaya alışık değildim ve Mirza'nın bana böyle davranması hem hoşuma gidiyor hemde beni utandırıyordu.

"Teşekkürler." Diyerek mırıldandım.

Kapımız tıklatıldığında yavaşça arkamı döndüm. Mirza gir dedikten sonra kapı hızla açıldı ve içeri Cansu girdi, samimiyetten uzak bir gülümsemeyle bana baktıktan sonra Mirza'ya döndü gözü.

"Babaannem ve dedemler sizi bekliyorlar, Kaan'ın evleneceği şerefine güzel bir kahvaltı hazırlandı."

"Tamam geliyoruz şimdi." Dedi Mirza soğuk bir ifadeyle. Kız neredeyse Mirza'yı yiyecek gibi bakıyordu, farkında mı bilmiyorum ama Mirza benim kocam. Yani oyun bile olsa benim kocam! Gayet olumlu bir ifadeyle Mirza'ya doğru adımladıktan sonra yanında durarak elini tuttum.

"Gidelim mi?" Dediğimde başını salladı. Cansu gözlerini devirirken ona aldırış etmeyerek odadan çıktık. Formalite de olsa bu benim kocamdı ve herkes buna alışsa iyi olurdu.

Beraber merdivenleri çıktıktan sonra Cansu'nun bizi yönlendirmesiyle büyükçe bir salona girdik. Böyle bir yer olduğu açıkçası dışarıdan farkedilmiyordu. Ortada büyükçe ahşaptan yapılma yemek masası vardı. Herkes oturmuş gerçekten de bizi bekliyorlardı. Masanın baş taraflarına yaşlıların geçtiğini farkettim. Onların adını sormamıştım, neyse illa ki yemekte isimleri geçerdi. Şehmuz ve Aysu, Şahin ve Necla, Rana ve Kaan, Fırat ve bilmediğim bir erkek yan yana oturmuştu. Bizim için ayrılan iki boş sandalyeye geçtikten sonra herkesi selamladık.

"Günaydın tatlım nasılsın?" Dedi Aysu abla bana gülümseyerek, biraz sahtelik sezmiştim gülümsemesinde ama açıkçası günahını da almak istemiyordum.

"İyiyim sizler nasılsınız?"

"İyiyiz iyiyiz, çabucak doğurursun inşallah da bizde bir bebek severiz." Dediğinde gülümsemeye çalıştım.

"Aynen aynen çok iyi olur."

"Evli misiniz?" Dedi tanımadığım erkek bize bakarken.

"Evet." Dedi Mirza benim yerime cevaplarken. "Bir sorun mu oldu?"

"Hayır sadece." Dedi ve bakışlarını Mirza'dan çekip bana çevirdi. "Bu kadar genç, güzel ve zarif bir kadının erkenden evlenmesi ve hatta bebeğinin olması şaşırttı."

Mirza'nın kaşları alayla havaya kalktı. "Nasıl olsun isterdin?"

Genç olan erkek kaşlarını çatmış Mirza'ya bakıyordu. "Ne dedin?"

"Dedim ki Leyla bu yaşında tıpkı şu kız gibi tanımadığı bir aileye mi muhtaç olsaydı?"

Mirza'nın lafına Şahin abi öksürdü, yaşlı olan dedeyse çatık kaşlarla Mirza'ya bakıyordu. Bu Adnan her kimse onlar için çok saygı değer biriydi sanırım yoksa bu sözün altında asla kalmazlardı. Rana tedirgin bir şekilde abisine bakıyordu, Mirza'nın elini masanın altından tutarak ona destek olmak istedim. Sinirlendiği her halinden belliydi fakat böyle devam ederse foyamız oraya çıkardı. Fırat şu an ki durundan memnun bir şekilde arkasına yaslanmış olan biteni izliyordu, bu çocuk kesinlikle kaostan besleniyordu. Daha sonra Şahin, genç erkeği uyardıktan sonra masadaki sessizlik gitgide arttı ve yemeklerimizi koymak için hizmetçiler geldi. Sıcak ve nefis kokan yemekleri görünce bir anda tüm gerginlik benim için son buldu, yalnızca yemek yemek ve karnımı doyurmak istiyordum. Yalnız yaşadığım zamanlar asla bu kadar güzel yemekler yemiyordum, üşengeçlikten ağzıma iki lokma atıp doydum diyerek çok fazla günümü geçirmiştim.

Elimi Mirza'dan çekerek mis gibi kokan tarhana çorbasına kaşığımı daldırdım. Allah'ım ben hayatımda böyle bir çorba içmemiştim sanırım.

"Ellerinize sağlık müthiş olmuş." Dedim gülümseyerek yanı başımdaki hizmetçiye bakarken. O da gülümseyerek "Afiyet olsun hanımım." Dedi. Hanım mı? Hayatımda hiçkimse bana bu şekilde seslenmemişti biraz tuhafıma kaçsa da önüme döndüm ve yemeğime devam ettim. Mirza'ya yandan kaçamak bir bakış attığımda çorbasını ağır haraketlerle yudumladığını farkettim. Acaba Rana'yı neden kaçırmışlardı, bunu da çok merak ediyordum açıkçası fakat Mirza anlatmadığı sürece ona soramazdım.

Yemeklerimiz bittikten sonra Cansu konuştu. "Leylacığım?" Dedi samimiyetsiz bir gülümsemeyle suratıma bakarken.

"Efendim?"

"Senin yüzüğün nerede?" Dedi eğlenir bir ses tonuyla ve o lafını bitirdikten sonra bütün gözler bana döndü. Ne diyeceğimi bilemeyerek bir iki saniye kalsam da Fırat benim yerime konuştu.

"Canım kardeşim evde unutmuş yüzüğünü neyse ki bende görüp getirdim." Dediğinde Cansu kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı.

"Aynı evde mi yaşıyorsunuz?"

"Hayır en son bizde kalmışlardı." Dedi ve ayağa kalkarak yanıma geldi. Elimi narin bir şekilde tuttuktan sonra cebinden çıkardığı tektaşı parmağıma geçirdi. Tam olması şaşırtsa da teşekkür ederek önüme döndüm. Mirza bu durumdan rahatsız olmuş bir şekilde yerinde kımıldandı. Nasıl olur da olacakları tahmin edip bir yüzük alırdı? Tabi ya o gün gözlerinin parmaklarıma takılmasından anlamalıydım.

Düğünden iki gün önce

Zaman su gibi akıp geçmişti bu sırada Fırat ve Mirza bir çok kez atışmışlardı. Cansu'ysa bana sataşıp duruyordu, bu kızın derdi neydi hiç anlamamıştım. Kaan ve Rana'nın aşkı o kadar büyüktü ki onları nasıl ayıracaktık gerçekten merak ediyordum. Rana'ya bunu yapmaya hakkımız yoktu, tamam bu ailenin yanında zorla büyümüş olabilir fakat o Kaan'ı seviyor hemde tüm benliğiyle.

Gecenin karanlığında ışıklarını büyük bir görkemle yayan yıldızları seyrettim, bu zamana kadar çok şey atlatmıştım. Nihayet akıl sağlığım gün geçtikçe normale dönüyordu, artık daha rahat uykularım vardı.

"Üşümedin mi?"

Sesin geldiği yöne başımı çevirmek istesem de beni sinir eden bakışları görmeye tahammül edemediğim bir gerçekti.

"Seni ilgilendirmez." Diye fısıldadım.

"Çok aksisin."

Dedi fakat cevap vermeyerek onu duymazdan geldim.

"Düşünmek de kabahat olmuş."

Koluma dokunan parmakları refleks olarak ittim ve geri çekildim.

"Sana bana bir daha dokunmaman gerektiğini söylemiştim."

"Mirza o adamları neden öldürdü." Dedi gözlerini kısıp gizemli bir edayla.

"Seni ilgilendirmez, bizimle uğraşmaktan vazgeç!"

Elini kaldırarak saçımın bir tutamını parmağına doladı. Dişlerim sıkılı bir halde gözlerine bakarken saçımı parmaklarından kurtardım.

"Ah Lina, o kadar hırçınsın ki bu hoşuma gidiyor." Dedi, sesinin aksine bakışları sertti.

"Bu iğrenç tavırların midemi bulandırıyor."

"Şu zamana kadar isteyipte alamadığım tek bir şey yok."

"Bundan bana ne?"

"Fazla dikkat çekiyorsun Lina."

"Lina mı?"

Cansu'nun sesini duyduğumda çatık kaşlarla ona baktım. Fırat'a döndüğümde durumdan eğlenir bir şekilde gülümsediğini gördüm.

"Siz kimsiniz?!" Dedi Cansu sesini yükselterek.

"Fırat nolur yardım et." Dedim yalvaran bakışlarla Fırat'a bakarken. Benim yüzüme her şey mahvolacaktı, peki ya Mirza? Kim bilir başına benim yüzümden neler gelecekti.

"Bir borcun var bana." Dedikten sonra hızla arkasını dönüp Cansu'nun kolunu tuttu.

"Bundan birine tek bir laf edersen senin cesedini sokağa fırlatırım anladım mı?" Dedi tıslayarak. Bu kadar korkunç olmasına ürpererek baktım.

"B-Ben bunu neden yapayım?" Derken Fırat sert bir şekilde duvara itti kızı. Cansu inleyerek korkulu bakışlarını Fırat'a çevirdi. Fırat çenesini kavrayıp sıkarak tekrar sordu.

"Anladın mı dedim?"

"A-Anladım bırak beni ne olursun?" Dedikten sonra Fırat kızın kolunu yakalayıp terastan dışarı itti.

"Kaybol."

Kanım donmuş ve şok olmuş bir şekilde Fırat'a bakıyordum. Nasıl olur da bu kadar acımasız olabilirdi? Gözleri bana çevrildikten sonra yavaş adımlarla yanıma yürüdü. Yutkunarak bakışlarımı başka tarafa çevirdim ve ondan biraz uzaklaşmaya çalıştım.

"Bana bir borcun var." Dedi fısıldayarak.

"Ne borcu?"

"Günü geldiğinde ödersin." Dedi ve samimiyetten uzak bir gülümseyi dudaklarına yerleştirdikten sonra yanımdan ayrıldı. Allah'ım bu nasıl bir hayat? Bir kabus bitmeden diğeri başlıyor...

Bölüm sonuuuu♥️

Continue Reading

You'll Also Like

81.2K 608 6
Hayatım yalan ve entrikalar üzerinden ilerlerken ben sadece birilerinin piyonu olma vazifesini üstlenmiştim. Belirsizlik her geçen gün canımı acıtıy...
4.4K 164 20
Okula yeni gelen öğretmene yakınlık hisseden ve bir geleceği olduğuna inanan Karya'nın dostluk , aşk, sevgi , nefretini konu alır.
1K 388 10
yaptığım tuvaller ve karakalem çalışmalarım. bakarak fikir de edinebilirsiniz. :)
184K 11K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...