SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

114K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"

3.9K 301 429
By sevdaacet72

Ölüm kaçış olur muydu?
Ruhlar da acı çekerken?


6. Bölüm: Kayıp Ruhlar Mezarlığı.





Yerimi yadırgadığım öyle çok zaman vardı ki. Artık hesaplayamıyordum bile. Yaptıklarımı sorguladığım. Düşüncelerimi saçma bulduğum ama yine de peşinden giderken asla tereddüte düşmediğim. Birde sizi sürekli beğenmeyip bir kılıf bulanlar yok mu? Boğma isteği uyandırıyordu. Zaten böyledir de çoğu zaman; insanlar eleştirir, beğenmez, sürekli burun kıvırırlar ama düzeltmeye asla çalışmazlardı. Bu fikir onlara korkunç gelir yanaşmaya çekinirlerdi.

Yan masamızda konuşan adamlar da öyleydi. Eleştirip gülüyorlardı ama yardım etmek şöyle dursun bu fikri düşünmemişlerdi bile. İnsanlar fazlası ile bencildi. Ve bu bencillik yüzünden ölüyorlardı. Neticede tek başına isen ölmen daha kolay oluyordu. Ve bencil insanlar kendi canının derdine düştüğünde hep tek başına kalıyorlardı.

Derin bir nefes alıp önde yürüyen Werosim'i yavaş adımlar ile takip ettim. Her adımında sırtındaki kaslar geriliyordu. Ve ortaya benim için muhteşem bir manzara çıkıyordu. Ne de olsa ölürsem bir daha böyle bir şey görmeyecektim.

Werosim önünde durduğu odanın kapısını açıp içeriye girdi. Yaktığı gaz lambası odayı aydınlatırken bende kapıda durmaktan vazgeçip içeriye girdim.
"Aynı oda da mı kalacağız?" Werosim yatağa uzanıp kaşlarını kaldırarak bana bakmaya başladı. Ne, dercesine omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"Bunu sen istedin Sirina." Burun kıvırıp, pelerinimin iplerini çözmeye başladım. Köşedeki sandalyenin üstüne bırakıp, yeniden ona döndüm.
"Ben mi? Sırf sen istiyorsun ve bunu dile getiremiyorsun diye, senin yerine söyledim." Kollarını başının altına koyup alttan alttan bana bakmaya başladı.
Kaşlarını çatarak ağzının içinde homurdandı.

Yavaş adımlar ile yürüyüp bende yatağa yanına uzandım. Onun yaptığı gibi kolumu başımın altına koydum.
Kolumu koluna vurup,
"Netice de bana bayılıyorsun!" Deyip gülümsedim. Bunu demem ile yeniden homurdanıp bana sırtını döndü.

Bu hareketi ile biraz daha gülüp bende ona sırtımı döndüm.
Eğlenecek bir şeyler bulamazsam, yakında Werosim gibi suratım asık, despot biri olacaktım. Ne var ki, ben öyle olmak istemiyordum.
"Düşünmeyi bırak ve uyu Sirina!" İstemsiz bir şekilde dudaklarım biraz daha yana kıvrıldı. Hala düşüncelerimi duyuyordu.

Ufak bir koruma büyüsü yapıp gözlerimi yumdum.

💜🐍

Tak, tak.

Boynumdan saçlarıma doğru akan ter damlasını hissedebiliyordum.

Tak, tak.

Kalbimin atış hızını, kan pompalarkenki kasılmasını hissedebiliyordum.

Tak, tak.

Yüzüme üflenen nefesi de hissedebiliyordum. Elimi hızla ileri atıp, yüzüme dokunmak üzere olan parmakları ucundan tuttum.

Gözlerimi açıp, nefes nefese bir şekilde kırmızı gözlere odaklandım.
"Sabah sabah günün aydın olsun diye beni mi izliyordun?" Sorum havada asılı kaldı. Kaşları çatılırken parmaklarını tutuşumdan kurtarıp, ben tepki veremeden alnıma koydu.

Parmakları alnıma değer değmez başım arkaya düştü. Boynum yastıktan yükselip, baş kısmım daha fazla içe gömüldü. Gözlerim içe doğru kayarken hiçbir şey görmemeye başladım. Ter damlalarını artık ağır çekimde vücudumda kayıyormuyçasına hissediyordum.

Yedi kırmızı pelerinli kişiler gördüm. Bunlar benim kabusunda gördüğüm adamlar veya kadınlardı. Yüzlerini görmüyordum.

O kadar güçlülerdi ki, bunu hissetmeye bile dayanamıyordum. Bilinçsiz bir şekilde ileriye atılıp Werosim'in elini ittim. Nefes nefese bir şekilde doğrulup sırtımı yatak kısmına yasladım.

"Sen, sen ne yapıyorsun Werosim?" Kaşları çatık olan bu sefer bendim. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum ve bu beni korkutuyordu. Gördüğüm şeyler beni yıpratıyordu. Korkma sebebim benden bağımsız gelişmekte olan olaylardı.

Werosim boynuma bakıp durdu.
"Sirina," durdu ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi. Kırmızı gözleri ile bana baktı yeniden. Gözlerinde üst üste birikmiş aşılması imkansız dağlar dizilmişti.
"Senden önce uyandım. Aslında senin sesine uyandım. Etrafındaki her şey o kadar ağır hareket ediyordu ki, seni uyandırmak istedim. Sana yaklaştıkça benim de hareketlerim ağırlaştı, yavaşladı. Sen uyandıktan sonra amacım sadece," durdu, kelimelerini toparlamak için biraz bekledi.
"Sadece, bilmiyorum. Sen gözlerini açtıktan sonra kalkacaktım ama bir şey, içimden gelen bir dürtü sana dokunmam için beni zorladı."

Ben ona, o bana bakakaldı. Aklım karışırken her şeyi toparlamaya çalıştım. İlk karşılaştığımız anı, yaşadıklarımızı, hiç sorgulamadan kabullenişimizi. Burada bir terslik vardı.
"Bana dokununca bir şey gördün mü?"
Başını iki yana sallayıp, hayır diye fısıldadı.
"Werosim normalde kimse ile çalışır mısın? Ya da şu ana kadar kimsenin avcısı oldun mu? Biriyle çalışmak ya da birbirinize yoldaş olmak sana korkunç geliyor muydu?"
Uzun uzun bana baktı. Ne yapmak istediğimi sorgular gibiydi. Ne yapmaya çalıştığımı anlamayıp yatağa oturdu. Tam karşıma geçip bağdaş kurdu.
"Tek başıma çalışmayı daha çok severim. İnsanların başımda sürekli konuşmasından hiç hoşlanmam. Ve kimsenin avcısı olmadım."
Ona bakıp derin bir nefes alıp verdim.
"Peki neden benim avcım olmayı kabul ettin?"
Kaşları çatılmaya başlarken içim daralmaya başladı.
"O gün konuştuğumuz şeyler aklıma yattı." Başımı iki yana sallayıp,
"Bunlar yeterli şeyler değildi Werosim," dedim.

Kaşları çatıldı.
"Sirina nereye varmaya çalışıyorsun?" Boğazımı temizleyip yerimi düzelttim.
"İlk karşılaştığımız ormanı ve o yam yam kadınları hatırlıyorsundur. Werosim ben o yoldan kasabaya defalarca kez geçtim ve hiç kaybolmadım. Ama o gün hiç görmediğim ve orada olmayan bir yola bir şekilde girdim. Ve sende oradaydın. Sen nasıl oraya geldin?"
Benim yaptığım gibi boğazını temizleyip sırtını dikleştirdi. Uzun bir süre sustu. Cevap vermeyeceğini düşündüğüm bir anda konuşmaya başladı.
"O gün bir et yiyici kelebek avlamak için ormandaydım. Seni ve o yam yam kadınları gördüm." Başımı sallayıp, saçımı arkaya taradım.

Başımı duvara yaslayıp biraz düşünmeye çalıştım. Ben güçlüydüm. Bu yüzden mi fark ediyordum? Yoksa, onlar açık veriyordu?
"Werosim. Ne oluyor bilmiyorum ama yedi kırmızı pelerinli kişi var. Saf büyü mü, kara büyü mü yaptıklarını bilmiyorum ama ikimizin yolu kesişsin diye büyü yaptıkları belli."

Başımı kaldırıp ona baktım yeniden.
"Peki sen bunu nereden anladın?"
Nasıl açıklamam gerektiğine dair biraz düşünmem gerekti.
"Senin kanında da biraz büyü var. Ama ben öyle değilim. Benim kanımda kara büyü var. Neredeyse bütün vücudum kara büyü ile kaynıyor. Ve bu fazlası ile güç demek. Ben mi fark ettim yoksa onlar bana açık vermek istediler bilmiyorum. Ama amaçları bizi yan yana getirmekti."

Werosim aklı karışmış bir şekilde başını iki yana salladı.
"Bizi yan yana getirip ne yapacaklar Sirina? Bizi bir araya getirmek isteyen kim?"
Dudağımı büktüm. Bir an bakışları dudağıma kaysa dahi yeniden gözlerime baktı.
"Hiçbir fikrim yok. Ama tetikte olmamız lazım. Tek bildiğim eğer yaşam çizgimizde karşılaşmak olmasaydı, yaptıkları büyü işe yaramazdı."
Elini kaldırıp, bir dakika işareti yaptı.
"Yaşam çizgisi ve karşılaşmak derken?"
Başımı yana eğip onu süzdüm.
"Yaşam çizgisi: senin aldığın nefes boyunca belirlenen ve yaşayacağın şeyler. Yanisi şu ki Werosim, biz zaten karşılaşacaktık. Ne zaman nerede bilmiyorum ama onlar bunu büyü ile öne çektiler."

Werosim yataktan kalkıp ileri geri gitmeye başladı.
"Bunun için bir bedel ödenmesi gerek." Başımı evet dercesine salladım.
"Yaşam çizgisi diyorum bu, bu kadar hafife alınacak bir şey değil. Yaşam çizgisine dokunup değiştirdiklerine göre büyük bir bedel ödemeleri gerekmiştir."

Werosim yeniden yatağa oturdu. Bu sefer aramızdaki mesafe daha azdı.
"Cadı olan sensin Sirina. Bizi o kırmızı pelerinli dediğin kişilerden senin koruman lazım." Gözlerimi devirip ona ters ters baktım.
"Ben bir büyücüyüm ve evet bende bizi onlardan korumaya çalışıyorum."
Bu konuştuğumuz son şey olmuştu.

Yaşam çizgisini değiştirmeye kim cürret edebilirdi? Her şey bir yana bizden ne istiyorlardı?
Benim gördüğüm rüyanın anlamı neydi ve neden Werosim bana dokununca onları görüyordum?

***

Adımlarımı yeri dövercesine ileriye atıyordum. Ama kime ne? Arkamda yürüyen şahsın umrunda bile değildi. Ben kimdim de konuşuyordum?

Kolumdan tutulup hızla çekilmem ile, nefes nefese bir şekilde ellerim göğsünü buldu.
Gözlerini görebilmek için başımı yukarıya kaldırdım. Yüzünde bezmiş bir ifade vardı. Halbuki bunu benim yapmam gerekirdi.
Göğsündeki elimi açıp, üstündeki gömleği avuçlayıp sıktım.
"Sirina beni din-" hızla lafını kesip,
"Sen beni dinle Werosim! O adamı bulmak istemene hala anlam veremiyorum. Ruh diyorlar, nasıl bir şeyle karşılaşacağımızı bile bilmiyoruz."
Çatılan kaşlarımın arasına parmağını koyup nazik bir şekilde düzeltmeye çalıştı. Hızla döndürmesinden dolayı ağzıma giren saçımı çekti.
Sonra o kocaman avucu ile yanağımı avuçladı. Baş parmağı ile yüzümü okşadı. Gözlerimi yummamak için kendimi zor tuttum.
"Kimse o adama inanmıyor. Ve bunun ne demek olduğunu biliyorum. Bu yüzden gidip görmek istiyorum." Her ne kadar istemesemde yüzümü geri çekip, avucumdaki gömleğini de bıraktım.

Bir iki adım geriye gidip ona bakmaya devam ettim.
Ayağımı yine sertçe yere vurup,
"Zaten ben kimim ki? Sabahtan beri söylediğim tek bir şeyi bile dinlemedin." Açtığım arayı kapatıp, tek kaşını kaldırarak bana bakmaya başladı.
"Öyle mi dersin?" Gözlerimi devirip sırtımı döndüm.

Yan yana beraber yürümeye başladık bu sefer. Bir sürü şey düşünüp onu deli etmek istiyordum şu an.
Onun yerine sessiz bir şekilde durmayı tercih ettim.

Werosim adamı araştırıp nerede bulacağını sormuştu. Hatta onu aradığını halk arasında duyurmuştu. Ya biz adamı bulacaktık ya da adam bizi.
Zaten buranın yabancısı olduğumuz için bizi fark edeceğini umuyordum.

Biraz daha ilerleyip hanların olduğu yola girdik. Sabahları veya öğlenleri buralar bira içmek isteyenler ile dolu olurdu.

Birden önümü kesen adam ile adımlarım durdu. Werosim hızla beni arkasına alıp adamı göğsünden ileriye itti. Sarışın ve zayıf bir adamdı. Elindeki küçük çalgısını göğsüne koyup, gülerek etrafında dönmeye başladı.
"Merhaba, merhaba yabancılar. Duydum ki bana yardım etmek istiyorsunuz, hey!" Bu sefer bizim etrafımızda dönmeye başladı. Şarkısına kaldığı yerden devam etti.
"Sizi bulmaya geldim. Benimle beraber sonsuzluğa gidelim." Son sözlerini kulağıma yaklaşıp söylemişti.
Sesi güzeldi. Ama biraz daha böyle etrafımızda dönüp şarkı söylerse fazlası ile ilgi çekecektik. Bakmayanlar bile artık bize bakacaktı.

Sonunda duran adama baktım. Yüzünde kocaman bir gülümseme ile bize bakıyordu. Werosim'e dönüp kaşlarımı kaldırdım. Beni dinlememenin cezası der gibi. Gülerek adama döndüm.
"Daniel, senin bir ozan olduğundan hiç bahsetmemişlerdi." Gözlerinin önüne gelen saçlarını geriye tarayıp, bana çapkınca göz kırptı. O an mavi gözlerini oyma isteğimi en derine gömdüm.
"Ah, güzel kadın! Kızıl saçların ne güzelmiş. Hem benim daha bahsetmedikleri çok özelliğim var. Görmek ister misin?" Werosim büyük bir adımla önüme geçip,
"Bana göstermeye ne dersin?" Kaşlarım havaya kalkarken, bizi bu işe bulaştıran o olduğu için bir şeyleri düzeltmeye çalışmasına yordum.

Werosim adamı alıp yavaş adımlar ile ilerlemeye başladı. Onları arkadan takip ederken ikide bir arkasına dönen Daniel'e gözlerimi devirdim. İnsanların çok olmadığı sessiz bir yere gittik. Gördüğüm çimlere yönelip oturdum.

İki adam önümde ayakta kalmış olsalar bile umursamadım. Ben önümdeki, ormana giden yola bakıyordum.

Bir süre sessizlik oldu. Werosim adamı incelemeyi bırakıp sonunda konuşmaya tenezzül etti.
"Seni çağırdığını söylediğin ruhu hiç gördün mü?"
Daniel, elindeki çalgıyı yeniden çalmaya başladı.
Yüzümü onlara dönüp bu sefer onları izlemeye başladım.

Werosim hızla çalgısını elinden alıp havaya kaldırdı.
"Ya benim sorularıma adam akıllı cevap verirsin ya da bu zımbırtıyı kırarım." Tehtidi etkili olmuş olacak ki, Daniel sertçe yutkundu.

Umutsuz bir şekilde Werosim'e baktı. Onun iki katıydı. Daniel onunla savaşamazdı bile.
"Hayır. O ruhu hiç görmedim. Sadece çağırıyor." Kaşlarım çatılırken anlam vermeye çalıştım.
"Nasıl çağırıyor?" Werosim'e bakmayı kesip bana döndü. Soruma nasıl cevap vereceğini bir müddet düşündükten sonra konuşmaya başladı.
"Önce hafifçe rüzgar esiyor. Birinin soluklarını kulağımda hissediyormuşum gibi, ve adımı fısıldıyor. Hissettiğim rüzgar adımı kulağıma fısıldıyor."

Ayakta durmaktan yorulmuş gibi sağ tarafıma, çimlere oturdu.
Hafif bir rüzgar saçımı okşarken Daniel'e döndüm. Dudaklarım kıvrılırken,
"Şimdi ki gibi mi Daniel?" Diye sordum. Sesimi o kadar yumuşak çıktı ki ben bile böyle konuşmama şaşırdım.

Daniel başını kaldırıp derin bir soluk aldı.
"Evet," dedi. Sesi fısıltıdan öteye gidemedi.
"Beni çağırıyor. Gelmemi istiyor ama nasıl gideceğimi bilmiyorum."
Ayağa kalktım. Werosim'in yanına geçtim.
Elindeki çalgıyı alıp Daniel'e verdim.
"Ayağa kalk ve herhangi bir yöne doğru yürümeye başla. Sesin yükseldiği yöne doğru git."

Daniel uzattığım çalgısını alıp  dediğimi yaptı. Önce sağa gitti, dönüp sola gitti, sonra bana doğru geldi. Başını iki yana sallayıp ormana doğru gitmeye başladı. Durup bize döndü.
"Ses buraya doğru yürümeye başlayınca yükseldi." Werosim'in koluna girip onu da kendimle beraber yürümeye zorladım.

"O zaman yürümeye devam et."
Beni dinleyip yürümeye devam etti. Onun peşinden giderken, Werosim'in kolunu bırakmamıştım. Bana güvendeymişim gibi hissetiriyordu.
"Ruhlar hakkında bilgin olmasına rağmen neden beni vazgeçirmeye çalıştın?" Önüme bakarak yürümeye devam ettim. Kolunu elimden kurtarıp durdu. Ona ters bir şekilde bakıp yeniden şişkin, kaslı koluna girdim.
Tırnaklarımı istemsiz bir şekilde batırırken,
"Çünkü: nasıl bir ruh ile karşılaşacağımızı bilmiyorum. Ve emin ol Werosim kötü bir ruhun ne yapacağını ben bile bilmiyorum."

Kırmızı gözlerine bakınca orada alev alev yanan kendimi gördüm. O ruhu gördüğümüz zaman ikimizde alev alev yanacaktık zaten.
"Hey, gelmiyor musunuz?" Girmiş olduğum transtan çıkmaya çalıştım.
"Geliyoruz," deyip ilerlemeye başlayan Werosim'le beraber gitmeye başladım. Kolunu bırakmaya hiç niyetim yoktu.

Yaklaşık yarım saat boyunca yürüdük.
Werosim'in kolunu artık tutmuyordum, resmen asılıyordum. Bedenimin yarısını o taşıyordu. Ve hiç sesini bile çıkarmıyordu. Acaba beni sırtında ya da kucağında taşımasını istesem, evet der miydi? Başımı iki yana salladım. Bunu başka zaman isteyecektim. Zaten koluna asılmamın ve beni taşımasını istememin tek nedeni: nasıl bir ruhla karşılaşacağımızı bilmediğim için gücümü fazla kullanmak istemememdi. Yoksa, vücut kondiksiyonum uzun mesafe yürüyebilecek kadar dayanıklıydı. En azından öyle umut ediyordum.

Biraz önümüzde duran Daniel'e baktım. Bizi dönüp kollarını yukarıya kaldırdı. Bir an ruhun bedenini ele geçirdiğini düşünsem de böyle bir şey imkansızdı.
"Ne oldu?" Werosim'in sorusu ile kaldırmış olduğu kollarını indirip,
"Ses falan duymuyorum artık."

Werosim'in kolundan çıktım. Ona doğru yürürken etrafıma bakmaya başladım.

Önümüzdeki devasa ağaçlara baktım.
Hafif esen rüzgar saçlarımı uçurdu. Rüzgâr arttı, etrafımızı yavaş yavaş sis bulutu kaplamaya başladı.

Bir büyücü.

Cadı.

Yardım et bize!

Duymaya başladığım sesler ile, rüzgar hızını daha fazla arttırmaya başladı. Sis git gide çoğalırken etrafıma dolanan kollar ile yerimde sıçradım.
"Sakin ol, benim." Werosim'in sesini duymam ile derin bir nefes aldım.

Sis fazlalaştıkça görüş açımızı kapatıyordu. Arkama dönsem Werosim'i göremeyeceğime emindim. Etrafıma doladığı kollarına tutundum.
Buradaydı. Onu kaybetmek istemiyordum.
"Daniel," diye fısıldadım. O neredeydi.
Bu sefer daha yüksek sesle,
"Daniel," diye çağırdım.
Duyduğum bir çığlık sesi ile rüzgar hızını arttırdı.

Bize yardım et!

Bu kelimeyi onlarca kişinin koro şeklinde söylüyormuş gibi duyuyordum.
"Duyuyorsun, değil mi?" Kollarını biraz daha sıkı belime dolayıp, çenesini başıma yasladı.
"Duyuyorum. Çok fazlalar. Ama ondan ne istiyorlar?" Başımı iki yana salladım.
Dudaklarım titrerken kendimi tutmaya çalıştım. Yeniden Daniel'in çığlığını duydum.
"Buraya geleceğimizi biliyorlardı. Daniel sadece bir yemdi." Kollarının kasılışını hissettim.

Yeniden çığlık duymam ile daha fazla dayanamadım. Kollarımı iki yana doğru açabildiğim kadarı ile açıp, avuçlarımı ileriye döndürdüm. Parmaklarımı büküp gözlerimi yumdum.

'Teyişin, forquin, dezios.' Fısıltım ile rüzgar etrafımızda daha hızlı esmeye başladı.
Werosim belimi tutmayı bırakıp, elimi tuttu. Kollarını benim gibi açmıştı ve bedenini arkadan bedenime yaslamıştı. Onu hissetmek yanmama sebebiyetti. Ama aklımı şu an bununla meşgul edemezdim.

İkimiz beraber yüksek sesle aynı sözleri söylemeye başladık.

'Teyişin, forquin, dezios.'

Üçüncü tekrar edişimizde, sis bir küre gibi toplanmış önümüzde duruyordu. Sağ köşede sırt üstü baygın bir şekilde yatan Daniel'e baktım.
Yeniden önüme dönmem ile önümdekilere baka kaldım. Bu kadar ruhu bir arada hiç görmemiştim.

Bem beyazdılar ve bir ordu kadar çoktular.
Bir adım geriye gitmeye çalışmam, Werosim'in ayağına basmam ile son buldu.

'Bize yardım edin,' yine hep beraber söylemişlerdi.
Onları komutana ettiği belli olan kişiye parmağımı uzattım. En öndeydi. Uzattığım parmağıma baktı. Birden yok olup tam önümde belirdi. Arkamda hissettiğim Werosim belimi sıkıca tuttu. Ters bir anda beni arkasına almak için hazır bir şekilde bekliyordu.

Uzattığım parmağıma elini uzattı. Elimin içinden geçen eli ile başım arkaya düştü.
Gözlerim yukarıya doğru kayarken nefesim kesildi.

Bir savaşın tam ortasındaydım. İnsanları vahşice öldürüyorlardı. Kadınlara tecavüz edip, çocukları yakıyorlardı.
Bunları yapan siyah giyinimli, kılıçlı kişilerdi. Burada yaşayanları katlediyorlardı.

Köşeyi dönüp hızla koşmaya çalışan kadının peşinden gittim.

Bir evden içeriye girmesi ile peşi sıra bende girdim.
Mutfak bölümüne gidip yere oturdu. Tam karşısına oturdum. Kadın hamileydi. Ve giymiş olduğu beyaz elbisenin sağ kısmı kanlar içindeydi.

Önündeki siyah çantadan bir şeyler çıkarıp büyü yapmaya, bir şeyleri karıştırmaya başladı. Bıçağı hazırladığı sıvımsı karışımın içine sokup,
"Bu yaptığım büyüyü kanım ile ödüyorum." Bıçağı kaldırıp elini şişkin karnına koydu.
"Özür dilerim bebeğim. Çok özür dilerim." Gözlerinden yaşlar akmaya başlarken, bıçağı hızla karnına sapladı. Ağzımdan bir çığlık koparken, kadının cansız bedenine baka kaldım.

Hızla dışarıya çıktım. Siyah giyinmiş olan askerlerin hepsi yerde yatıyordu.

Hemen birinin yanına gittim. Üstünü açıp baktım. Karnında bir bıçak vardı. Başka birine, ondan sonra bir tanesine daha baktım. Hepsi karnından bıçaklanarak ölmüştü.

Hızla açılan gözlerim ile derin bir nefes çektim. Yerde oturan Werosim'in dizlerinde uzanıyordum. Yüzümü avuçlayıp endişeli gözleri ile kontrol etti.
"İyi misin?" Başımı yavaşça olumlu bir şekilde salladım.

'Bize yardım et!' Başımda bağıran, artık ordusunun komutanı olduğuna emin olduğum ruha baktım.
Yavaşça Werosim'in yardımı ile ayağa kalktım.
"Bana bir bıçak ver." Bu isteğimi yadırgasa bile, belinden çıkardığı bıçağı bana verdi.

Bıçağı sol elim ile sağ avucumun içine bastırdım. Avucumu boydan boya kesip toprağa döndürdüm. Kanım toprağa damladıkça ruhlar çığlık atmaya başladı.

"Hayır, size yardım etmeyeceğim. Hepiniz lanetlenmişsiniz. Ve cezanızı sonsuza dek arafta kalarak ödeyeceksiniz."
Çığlıklar artarken bize doğru koşup içimizden geçmeye başlayan ruhlara baktım.

Bana hiçbir şey yapamazlardı. Sadece o savaş anı sürekli bir halüsinasyon gibi gözlerimin önünden geçip gidiyordu.

Arkamdan gelen inleme sesi ile hızla oraya döndüm.

Werosim yerde içine girmeye çalışan ruhlara engel olmaya çalışıyordu. Hızla ona doğru koşmaya başladım. Havalanan bedeni hızla arkama doğru savrulunca, oraya döndüm. Werosim yerde bilinçsiz bir şekilde yatıyordu.

Bana zarar veremezlerdi ama onu öldürebilirlerdi bile. Bu sadece lanetlerinin biraz daha sancılı geçmesine sebep olsa bile bunu yaparlardı. Çünkü, bana kızgınlardı.

Derin bir nefes alıp,
"Hayır!" Diye çığlık attım. Çığlığım kükremeye dönüştü.

Ayağımın altındaki toprak sallanmaya başladı. Ruhları temsil eden ağaçlar alev almaya başladı.

Ruhlar çığlık atarak süzülmeye başlarken, rüzgar şiddetini arttırıyordu.

Hızla Werosim'in yanına koşup çömeldim. Bedenini döndürüp yüzünü açığa çıkardım.

Kaşının üstünde bir çizik vardı. Yüzünün belli yerlerinde ise kan lekesi.
Yüzünü avuçlayıp yavaşça okşadım. Burada hiç olmamamız gerekirdi. Hala etrafımızda ruhlar gidip gelirken, uçuşan saçlarımı gözlerimin önünden hırsla çektim.

Kafasını yavaşça dizlerimin üstüne koyup yüzünü okşadım.
"Werosim," sesim yalvarır gibi çıkıyordu.
Yanan ağaçlardan bir çıtırtı yükseldi. Hızla dönüp, gözlerimi yumdum.

'Baise,' dedim. Ağaçlar yanmayı bıraktı. Ruhlar kayboldu. Werosim'e dönüp alnina hafif bir öpücük kondurdum.

Yavaşça açmaya çalıştığı kızıl gözlerine baktım.
Bu sefer de dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım.
"Kapat gözlerini Werosim, sana yardım edeceğim."
Dudaklarımı hafifçe yukarı kıvrılırken, kızıl gözlerini son defa gördüm.

Werosim benim burda yaptığım şeyleri anlarsa, beni affedebilir miydi?

Eğer söyleyebilseydim: Werosim derdim. Şunu öğrendim ki, her kötülük dışarıya çıkmak için karanlığın çökmesini beklemezdi.

Ve ben karanlığın çökmesini bekleyemedim.

***

Selamlar!

Fazlası ile uzun ve beklediğinize değecek bir oldu bence. Hatta Sirina'nın en uzun bölümü bu oldu💜

Oy ve yorum yapmayı unutmayın!

-Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Keyifli okumalar!

S E V İ L İ Y O R S U N U Z 🖤

Dipnot: sonraki bölümün geliş hızı oy ve yorumlarınıza bağlı.

#HAYALETOKUYUCUOLMA 🌹

Continue Reading

You'll Also Like

270 60 3
Bir mucizeyi ve o mucizeyi ona getirenin hikayesi. Aşk üçgenin en güzel hali... Camına defalarca taş atıp kaçan çocuklara bile razıydı Şuan belki ama...
226K 28K 50
[ TAMAMLANDI.] #Fantastik 1 #Savaş 1 Hey, ben deliyim! En az senin kadar... Jessie; çılgın, deli dolu ve köy tarafından dışlanmış üstün güçleri...
1.2K 64 18
Üniversite öğretmenin bir krallığın dükü olsa ve seni kaçırıp orada düşes olmanı teklif etse, mükemmel bir şey değil mi? Haydi birlikte hikayenin i...
14.7K 482 16
Kuruluş Osman senaristlerine meydan okumak için buradayım. Her bölüm birbirinden bağımsız konulardan oluşacak. Kitap olmadan okuyunuz, teşekkürler. ...