SOULMATE // Taekook

Por deansdaisy

397K 32.8K 38.4K

Kim Taehyung bir şıpsevdiydi Jeon Jungkook ise ona platonik [Texting] Más

one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty one
twenty two
twenty three
twenty four
twenty five
twenty six
twenty seven
twenty eight
twenty nine
thirty
thirty one
thirty two
thirty three
thirty four
thirty five
thirty six
thirty seven
thirty eight
thirty nine
forty
forty one
forty two
forty three
forty four
forty five
forty six
forty eight
forty nine
fifty
fifty one
fifty two
fifty three
fifty four
fifty five
special episode

forty seven

4.6K 390 375
Por deansdaisy


Selam selam canlarım! Geç geldiğim için üzgünüm bir takım sorunlar yaşandı ve wattpad ile büyük uğraşlar vermek zorunda kaldım 🥺

Bölüm tamamen düz yazı, haberiniz ola! İyi okumalar💜

***

Ep.47

Her zaman aşkın gerçek olduğunu savunanlardan birisiydim. Yaşamadan, bilmeden; yalnızca okuduğum romanlar, bilimsel kitaplar, izlediğim diziler ve filmlerden öğrendiğim kadarıyla aşkın varlığına inanırdım.

Bildiğiniz gibi en başında -yani bundan dört sene öncesinden itibaren- akıl almaz bir şıpsevdiydim. Ancak takıldığım insanların çok az bir kısmından kendi isteğimle ayrıldığım zamanlar olmuştu. Onlardan ayrılma sebebim ise kişilik olarak uyuşmadığımızı düşünmemdi.

Flörtözdüm. Jimin tanıştığımız andan itibaren bana her zaman, anamın karnından çıktığımda ebeme göz kırpmış olabilecek kadar flörtöz olduğumu söylerdi. İnsanlara samimi yaklaşmak doğduğum andan var olan bir şeymiş hatta. Küçükken kim bana elini uzatsa koşa koşa elini tutmaya gidermişim. Sırf bu yüzden babam beni bir organ mafyasının elinden son anda kurtardığını söylerdi hep. Gerçekliğine pek inanmıyordum, neyse.

Kısacası insanların dikkatini çok çabuk çeken ve aynı insanlara çok çabuk güvenen biriyim. Korku filmlerindeki güzel ama salak karakterler var ya, onlardanım ben işte. Hoseok hyung başımıza bir iş gelirse ilk benim öleceğimi söyler hep hatta.

Yine de bu halimden hiçbir zaman şikayetçi olmadım. Yüzlerce kez terk edilmeme rağmen. Her zaman sorunu kendimde arayacak kadar bitik olmamıştım çünkü. Bu ukalalık ya da ego değil, yalnızca hiçbir sorun yokken benden ayrılan sevgililerim için suçu kendimde aramam biraz enayilik olurdu diye düşünüyorum.

Fakat çok üzüldüm. Genelde kullanıldığımı, çoğu çıktığım erkek için öylesine biri olduğumu, eğlencelik biri olarak görüldüğümü düşünürdüm. Elbette her çıktığım kişiyle evlenmek gibi bir hayal kurmuyordum ancak benden bu kadar hızlı ayrılacak kadar ciddiyetsiz olduklarına da inanamıyordum.

Düne kadar sevgililerimin benden ayrılma nedenlerini bilmiyordum işte. Ya da nedeni mi demeliyim? Jungkook, bana bunu yapacak son insandı gözümde. Kendince haklı olduğunu düşündüğü sebepleri vardı elbette ancak en çok kırıldığım nokta, pişman olmadığını söylemesiydi.

Bogum'dan ayrılırken bana her şeyi Jungkook'un yaptığını söylemişti ve ona inanmamıştım. Dediğim gibi, Jungkook'a fazlaca güveniyorum. Ona bunu sorduğum zaman bile bana yalan söylemiş olması, gözümde, benim ona söylediğim yalanla beraber durumumuzu eşitliyordu.

Yine de onu çok seviyordum ve her zaman varlığına inandığım aşkı onun sayesinde bulmuştum.

Tam umutsuzluğa kapılıp tüm bu şıpsevdilik anlarımı bıraktığım esnada, onu fark etmeyi başarmıştım. Biraz geç olduğu ve bu kadar çok üzüldüğü için kötü hissediyorum ancak geçmişi de değiştiremiyorum ne yazık ki.

Şimdi de bulduğum ve varlığını kanıtladığım aşkı öylece silip atacak değildim. Jungkook benim her şeyimdi ve öyle kalmasını istiyordum.

"Taehyung, telefonun çalıyor, baksana artık lan!" Yanımdaki koltukta oturan ve arabayı sürmekte olan Jin hyungun sesiyle gözlerimin daldığı yoldan bakışlarımı çekmiş ve sonunda çalan telefonumu fark edebilmiştim. "Yoongi arıyor." diyip kaşlarımı çattığımda Jin hyung bana 'açsana' dercesine bakmıştı. Kapanmak üzere olan telefon aramasını son anda cevaplamıştım.

"Niye açmıyorsun lan yarım saattir?" Yoongi sinirli kedi sesiyle konuştuğunda göz devirdim. "Ne oldu hyung?"

"Neredesiniz?" Yoongi, Jin hyung ile birlikte Busan'a gideceğimden haberdardı. Bu nedenle muhtemelen şu an konum olarak nerede olduğumuzu soruyordu. "Daha mahalleden çıkmadık." diye cevapladım onu.

"Ha! Tamam, harika. Barın önüne gelin, hadi." Söylediği şeyle birlikte kaşlarım havalanırken, "Ne barı, ne diyorsun?" diye sormuştum. O ise bana sadece 'gelin' diyerek telefonu yüzüme kapatmıştı.

"Yoongi barın önüne gelin diyor, anlamadım." demiştim bana merakla bakan Jin hyunga dönüp.

"Üf! Ne barı ya bu saatte?" Jin hyung söylense bile dediğimi yapmış ve bizi Yoongi hyungun çalıştığı barın önüne kadar getirmişti. Yoongi barın önünde beklerken önünde duran arabanın içinden Jin hyung ve beni gördüğü gibi arka kapıyı açıp arabaya oturmuştu beklemeden.

"Amacın ne Yoongi? Niye bizi oyalıyorsun?" Jin hyung sinirle sorduğunda Yoongi diş etlerini göstererek gülümsemişti. Bunu genelde sadece Jimin'e yapardı, ya da sarhoş olduğunda. "Ne oyalaması? Ben de sizinle geliyorum." dediğinde Jin hyungla ikimiz aynı anda birbirimize bakmıştık.

"Hadi, sür de geç kalmayalım." Yoongi konuştuktan sonra arkasına yaslanmış ve telefonuyla ilgilenmeye başlamıştı. Jin hyung ise bir şey demeden arabayı yeniden çalıştırmış ve Busan'a doğru yol almaya başlamıştı.

"Jimin'in haberi yoktur inşallah geleceğinden?" Merakla sorduğumda ona bakmadan konuşuyordum.

"Hayır, tabiki. Sürpriz yapacağım!" Heyecanla konuştuğunda bu defa Jin hyung araya girmişti. "İşten nasıl izin aldın? En az bir ay alamam demiştin?" diye sormuştu.

"Yerime birini buldum, hallettim işte. Boşverelim bunları." diyerek kısaca açıkladıktan sonra konuyu kapatmıştı.

Jimin'e söylememesi benim için iyi olmuştu bir bakıma. Ona zaten Jungkook'un hiçbir şeyden haberinin olmayacağından bahsetmiştim. Üstüne bir de Jimin'e söylemesi kendi sürprizimi riske atabilirdi.

Şimdi arkama yaslanıp bir an önce Jungkook'uma kavuşmanın heyecanı ile bekleyebilirdim.

***

"Bıktım sizden, yemin ederim bıktım!" Ben söylenmeye devam ederken benzinlikteki marketten çıkıp paytak paytak koşan Yoongi ve arkasında yürüyerek gelen Jin hyung beni pek umursamıyordu. Yoongi'nin neden koştuğunu gerçekten bilmiyordum. "Ne be? Geldik işte, patlama."

"Göldök öştö pötlömö!" Yoongi'yi taklit ederek konuştuğumda beni umursamadan arabaya binmişti. Ben zaten arabanın yolcu koltuğundan onları izliyordum. Jin hyung da gevşek yürüyüşünü tamamlayıp arabaya binebildiğimde kaşlarım hala çatıktı. "On dakikada bir çiş molası vereceğinizi bilseydim kredi çekip taksiyle giderdim Busan'a." diye söylenmeye devam etmiştim.

"Çok konuşma." demişti Jin hyung arabayı yeniden çalıştırırken. "Benim arabam, ben ne dersem o olur."

"Sürekli su içmeyi kesmelisiniz belki de? Anlıyorum, su hayattır ama siz altınıza işeyene kadar içip durmasanız mı?"

"Tatava yapma lan!" Yoongi hyung arkadan bağırdığında ona sinirle bakıp bir şey demeden önüme dönmüştüm.

Allah'ım neydi benim günahım diye ağlamak üzereydim fakat sonra günahım aklıma gelmişti ve bundan vazgeçmiştim.

***

"3-4 saatlik yolu 6 saatte gelebildiğimiz için şükürler olsun. 24 saat sürmediğine de şükür yani." Arabadan inerken hala söyleniyordum ve Jin ile Yoongi beni hala kâle almıyorlardı.

Her neyse, sakinleşmeliyim. Birazdan önünde durduğumuz eve girip sevdiceğimin özlediğim yüzünü görecektim.

Onu cidden çok fena özlemiştim.

"Bir susmadın be oğlum, car car car." Jin göz devirerek konuştuğunda ona aynı şekilde karşılık vermiş ve onları beklemeden önünde durduğumuz evin bahçesine girmiştim.

"Beklesene mal!" Yoongi bağırırken onu takmadan kapıya ulaşmış ve zile basmıştım. Şu cesareti nereden alıyordum gerçekten bilmiyordum fakat bir önemi yoktu. Çünkü kapı çoktan açılmış ve geldiğimizi tahmin ederek kapıya koşmuş olan bir adet yeşil saçlı Namjoon karşıma nefes nefese bir halde çıkıvermişti.

"Oha, saça bak." Saçlarını boyattıklarını Jungkook'un gönderisinden görmüştüm fakat Jungkook'un saçları boyalı değildi, hala öyle olup olmadığını bilmiyordum, ona bu konuda güvenemiyordum. "Sana da merhaba Tae, ben de seni hiç özlemedim." diye sevimsizce sırıtarak karşılık verdiğinde ona cevap vermeme kalmadan Jin hyung çığlık atarak yanımdan geçmiş ve ışık hızıyla Namjoon hyungun boynuna atlamıştı. Onların çığlık çığlığa hasret gidermesini tepkisizce izledikten sonra yanımıza elindeki bana ait bir adet çantayla ulaşan Yoongi'yi yeni fark etmiştim.

"Lan! Senin ne işin var burada Daegu bebesi?" Namjoon şaşırarak Yoongi'ye sorduğunda Yoongi omuz silkmişti. "Sizinle uğraşmayacağım. Kaynanamların evini arıyorum, beni oraya götürün." demişti umursamazca.

"Kaynananı özledin herhalde sadece?" diye sorduğunda Yoongi, "Sevgilim lazım, şahsi." demişti.

"O halde içeri gelmen gerek çünkü sevgilin dünden beri evimize kuş gibi tünedi." Böylelikle Yoongi omuz silkmiş ve Namjoon'un yanındaki boşluktan süzülüp içeri geçmişti.

"Hadi, gelin siz de." dediğinde eve adımımı atmıştım. Pekala, sanırım şimdi gerilebilirdim.

"Bizimkiler evde yok, sadece Jimin, Jungkook, ben varız. Rahat olun yani." dediğinde ne kadar çoğul konuşsa da bana söylediğini tahmin ediyordum. Jin zaten Namjoon'un ailesiyle gayet samimiydi, sorun yoktu onun için.

"Nereye gittiler?" diye Jin sorduğunda Namjoon markete diye cevaplamıştı onu ve ardından içerideki odalardan birinden gelen tiz çığlık yerimizde durmamızı sağlamıştı. Bir iki saniye falan. Çünkü ses Jimin'e aitti ve muhtemelen Yoongi'yi görmüştü.

Namjoon hyung sessizce yürümeye devam etmiş ve Jimin'in bulunduğu odanın kapısını aralayıp içeri girmişti. Bu sırada ben dışarıda kalmış ve içeriyi izlemiştim sessizce. Namjoon ve Jin'in önünde birbirlerine özlemle sarılan Yoongi ve Jimin ile birlikte duvarın dibinde duran tek kişilik yatakta oturan bir beden vardı odada. Ayağındaki Iron Man'li çoraplar sayesinde yüzünü göremesem bile bu kişinin Jungkook olduğunu anlamamam imkansızdı.

Sonunda ayaklanmış ve önce Yoongi'ye sarılmıştı. Önümdeki iki kazık yüzünden hala yüzünü göremiyordum maalesef. Evet, bu iki kazık Namjoon ve Jin'di. Onu bıraktıktan sonra Jin'e gelmiş ve neşeyle birkaç cümle kurup ona da sarılmıştı. Böylelikle yüzünü görebilmiştim fakat o gözleri kapalı bir şekilde Jin'e sarıldığı için hala beni görememişti.

Önce yüzüne baktım, sonra da telleri mor rengine ev sahipliği yapan saçlarına.

Gözlerini açıp Jin'den uzaklaşmadan önce benimle göz göze geldiğinde aniden Jin'i ittirmişti kendinden öteye. Jin buna bir şey demezken kenara çekilmiş ve böylelikle Jimin de beni fark etmişti kapının ardından.

"T-taehyung?" Jungkook hayal görüyormuş da inanamıyormuş gibi birkaç kere gözlerini kapatıp açtığında karşısında değişmemiş olan görüntümün gerçekliğine anca ikna olmuştu.

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Buraya gelirken oldukça tasasız ve huzurluydum. Şimdi onu böyle mosmor gözler ve de mosmor saçlarla görmek bana başta endişe olmak üzere birçok duyguyu aynı anda yaşatmıştı. Yalnızca gözlerimi kocaman açıp ona ve yeni saç rengine bakabilmiştim.

"Evet! Sürpriz." Namjoon konuştuğunda Jungkook kısa bir an ona bakmış ve neyden bahsettiğini anladığında yeniden bana dönmüştü. "Ne işin var burada?" demişti sesine kattığı şaşkınlıkla. Çoğunlukla kırgın bir tonda söylemişti bunu. Bana çok kırgındı. Haklıydı.

"Konuşmak için geldim." demiştim boğazımı temizledikten sonra. "Ve seni özledim." diye eklemiştim de çekinerek.

Gözlerinin çok kısa bir an parladığına şahit olmak ise bana fazlasıyla umut vermişti.

***

"Seni dinliyorum."

Seni çok seviyorum. Yeterli değil miydi tüm sorunların çözülmesi için?

Jungkook beni karşısında kanlı canlı görmüş olmasının şokunu üzerinden attığında bana dışarıda konuşmayı teklif etmişti, muhtemelen diğerlerinin meraklı üzüm kekleri olduğunu bildiği için bizi dinleyeceklerini düşünmüştü. Bu yüzden kendimizi dışarı atmış ve ilk kez ziyaret ettiğim Busan'ın yürüyüş parklarından birini Jungkook'la beraber gezmeye başlamıştım.

Şu dakikaya kadar sessizce yürümüş ve aramızdaki gerginliğin artmasına izin vermiştik. Belli ki o bu durumdan sıkılmış ve konuşacaklarımı dinlemeye hazır olduğunu belirtmişti.

"Oturalım mı?" dediğimde köşedeki bankı işaret etmiştim ve beni onaylayarak oraya doğru yürümüştü. Peşinden gidip oturduğumda bir süre yalnızca parlak irislerine odaklanabilmiştim. Bana aynı anda hem özlem hem de kırgınlıkla baktığı için işimi zorlaştırıyordu, ne yapacağımı bilmiyordum.

"Jungkook..." sonunda derin bir nefes bıraktığımda ise dudaklarımdan yalnızca güzel ismi çıkmıştı. "Ben-"

"Önce benim bir şey sormama izin ver." diye sözümü henüz başlamadan kestiğinde ona bakmıştım konuşması için. "Neden mesajıma geri dönmedin? Ya da ne bileyim, aramadın?" Bunu söylerken benden bir haftadır çok şey beklediğini fakat yine benim yüzümden hayal kırıklığına uğradığını çok net hissettirmişti.

"Bunun birkaç nedeni var." dediğimde kaşlarını kaldırarak 'ne o nedenler' diye sorarcasına bakmıştı. "O gün ikimiz de kızgın ve kırgındık. Bu yüzden ikimizin de sakinleşmesi gerektiğini düşünerek konuşmayı kestim. Aynı zamanda Bogum'a-"

"Lütfen, ismini anma." Sözümü yeniden kestiğinde söylediği cümleden sonra Bogum yüzünden fazlaca sıkıntı çektiğini bir kez daha yüzüme vurmuştu. Haklıydı, Bogum gibi birisiyle sevgili olduğum için çok pişmandım. O kötü biriydi ve ben Jungkook'un canını yakmış birisiyle çıkarak bir kez daha fark etmeden onun canını acıtmıştım.

"Ona da sinirliydim işte ve ona aileme her şeyi anlatacağımı, bu oyunu oynamasına gerek kalmadığını söyledim. Aynı gün içinde ailemle konuştum ve onlara her şeyi anlattım."

"Her şeyi derken?"

"Seninle sevgili olduğuma kadar her şeyi."

Bana cevap vermemiş ve gözlerini kaçırmıştı. Evet kavgalı olabilirdik fakat hala sevgili sayılırdık, aileme bunu bu şekilde anlatmam gayet normaldi. "Sonradan da yazmadım ya da aramadım çünkü hem bana cevap vermemenden endişelendim hem de ailemin gitmesini beklemek istedim."

"Niye?"

"Çünkü yanına gelmeye karar vermiştim. Seninle yüz yüze görüşmem lazımdı, tatilin bitmesini bekleyemezdim seni görmek için."

"Bir hafta..." bir şey söylemek için konuşmaya başlamış fakat sonra cümlesini yarıda kesmişti. "Devam et." diyerek beni konuşmaya zorlamıştı. Ona uydum.

"Yalan söylediğim için özür dilerim, daha önceden de diledim ve gerçekten pişmanım. Yalnızca bir an için aptalca düşündüm ve sana doğruları söylemek yerine farklı anlattım her şeyi. Yaptığımın en ufak bir haklılık payı olduğunu savunmuyorum."

"Niye bana yalan söylediğini hala anlayamıyorum." demişti gözlerini gözlerime dikerken. Yemin ederim o an bir kez daha kalbim kırılmıştı çünkü Jungkook bana çok üzgün bakıyordu.

"Bilmiyorum... Sadece önce aileme açıklamak istedim ve... Sen Bog- yani ondan nefret ettiğin için sinirlenirsin ya da üzülürsün ya da ne bileyim kavga çıkar diye söylemek istemedim. Yemin ederim onun geleceğini bilmiyordum, bunu istemedim de."

"Bana ne zaman anlatacaktın tüm bunları? Yalan söylediğini ve onun sizin evinize geldiğini?"

"Aileme anlattıktan sonra, yemin ederim anlatacaktım Jungkook. Yoongi'nin onu bizim evde görünce sana yetiştireceğini tahmin ettim ve bilerek engel olmadım. Sana yalan söylemeyecektim bu konu hakkında çünkü. Yine bana yalan söylediğim için kızacaktın biliyorum ama en azından bu şekilde öğrenmeyeceğin için kavga etmeyeceğimizi düşündüm."

"Peki, diğer şeyi nasıl öğrendin?" diye sorduğunda suratına anlamayarak bakmıştım. "Sen ve eski sevgililerinle ilgili olan şeyi." diye açıkladığında sıkıntılı bir iç çektim.

"Ondan ayrılırken ilk seferinde de söylemişti, biliyorsun, gelip sana sormuştum. Bana yine de öyle bir şey yapmadığını söyleyince sana inandım, çünkü bu hayatta kendimden bile daha çok güvendiğim biri varsa, o da sensin Jungkook." Bana yeniden gözlerindeki değişmeyen o kırgın ifadeyle bakmış ve önüne dönmüştü. "O gün bizim eve geldiğinde, gitmeden önce yine aynı şeyleri sıraladı. Bu kadar inat etmesinin sebebini anlayamadım ve biz kavga ettiğimiz için de o an bunu öne sürdüm. Saçmalıktı belki ama bilmiyorum, konu değişmişti ve sen de yaptığını itiraf ettin. O an ben de hayal kırıklığına uğramıştım."

"Seni giden sevgililerinden ayırdığım için üzgünüm. Belki de ben karışmasaydım şu an içlerinden birisiyle hala bir aradaydın." demişti bana bakmayarak, yalnızca karşısındaki süs havuzunu izliyordu.

"Bu çok karmaşık bir durum." demiştim sıkıntıyla. "Onlardan hiçbirini gerçekten sevmedim. Seni sevene kadar, sana olan duygularım değişene kadar bunun farkında değildim. Evet, bir yandan bana yardımcı oldun ama bir yandan da yalan söyledin. Sana ilk sorduğumda hayır dedin."

"Eğer evet deseydim benden nefret ederdin çünkü." diye aniden sesini yükselterek konuştuğunda irkildim. Fakat o beni umursamadı. "Sana aşık olduğumu anlardın. İtiraf edemezdim, beni sevmiyordun. Sana yapacak başka açıklamam yoktu, bunu kabul etmem demek, sana başka yalan söylemem demekti ve bu daha da kötüleştirirdi. Çünkü bir gün öğreneceğini biliyordum, sana bir gün söyleyecektim ve o zaman bana kızmayacaktın. Ama bunu o pislikten öğrenmen işleri bu hale getirdi."

Öfkeyle ve hızlıca konuştuğu için bir anlık nefessiz kalmış, kafasını arkaya atıp derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışmıştı. Bu konuda Bogum'a ve kendisine öfkeli olduğunu biliyordum. Anlamadığım şey Bogum tüm bunları nereden biliyordu? Ne zaman öğrenmişti? O da mı beni kandırmıştı uzun bir süre?

"Bogum nereden öğrendi?" diye sorduğumda tekrar gözlerini gözlerime kilitlemişti. "Bilmiyorum. Ben söylemedim bile. Belki de eski sevgililerinle konuşmuştur, anlamadım." diye açıklamıştı.

"Peki, gerçekten pişman değil misin?" Özür dilemesi umrumda değildi, isterse dilemesindi. Ancak benim umrumda olan tek bir şey vardı. Gerçekten pişman olmamış mıydı söylediği gibi? Yoksa sinirden mi öyle söylemişti? Bana yalan söylemek onu hiç mi üzmemişti merak ediyordum.

Sorduğum soruyla birlikte yutkunmuş ve kafasını yere eğip ayakkabılarını incelemeye başlamıştı. "Hem öyleyim, hem değilim."

"Nasıl yani?"

"Sana yalan söylediğim için üzgünüm. Aylarca, hatta yıllarca bunun için vicdan azabı çektim ve sana anlatamadım. Dediğim gibi, anlatsaydım sebebini sorardın, sana aşık olduğumu açıklayamazdım. Beni affetmezdin de. Sırf bu yüzden seni hak etmediğimi düşünürdüm, hatta hala öyle düşünüyorum."

"Jungkook..."

"Ama bir yandan da pişman değilim. O herifler seni gerçekten sevmiyordu Taehyung. Seni hiç kimse benim gibi sevmiyordu. Onları senden daha iyi tanıyordum çünkü sülalelerine kadar araştırıyordum, senin yapmadığını yapıyordum. Onları izliyordum okuldayken, senden gizli bir şekilde. Bazıları arkandan konuşuyordu. Yalnızca senin güzel ve tapılası vücudundan bahsedip seni yatağa atmak istediklerini söylüyorlardı. Sırf bu yüzden bunları diyenleri patakladığımı hatırlıyorum, tabi senin ruhun duymadı. Bazıları ise senin hakkında çıkan dedikodular için seninle birlikteydi. Çok fazla sevgilin olduğu için okuldakilerin sana neler dediklerini biliyordun, üzülüyordun. Ben de sinirleniyordum. Hepsi senin hakkında yalnızca ahlaksızca şeyler düşünüyordu Taehyung. Senden kişiliğin için hoşlanan kişi sayısı çok azdı. Onları da çok kıskandım ve senin hakkında yalan söyleyerek senden ayrılmalarını sağladım. Onlar da çok salaktı, ne desem anında inanıyorlardı ve senden hemen ayrılıyorlardı. Sana güvenmiyorlardı bile. Bu yüzden seni tüm o pisliklerden ayırdığım için pişman hissetmiyordum."

Durmuş ve uzunca konuştuğu için derin bir nefes almıştı. Tam o sırada gözünden birkaç damla yaşın yuvarlandığını gördüm. "Pişman olduğum tek an, onlar seni terk ettikten sonra gelip omzumda ağladığın zamanlardı. İşte o zaman seni dolaylı yoldan da olsa üzdüğüm için kendimden nefret ediyordum."

"Jungkook." Yapabildiğim tek şey ismini söylemek ve akmaya başlayan yaşları yanaklarından temizlemekti. Ben onu çoktan affetmiştim. Pişmandı işte, bana yalan söylediği ve gerçekleri açıklayamadığı için pişmandı. Tanrı aşkına, kendini bana yakıştıramayacak kadar nefret etmişti kendinden. "Yalan söylediğim için özür dilerim." demişti kafasını hala yerde tutmaya devam ederken.

"Güzelim." Daha fazla dayanamadığım ve özlemiyle kavrulduğum için onu kollarımın arasına almıştım. Şimdi ikimiz de ağlamaya başlamıştık. Bana sıkıca sarılmış ve kafasını boynuma gömmüştü. Aynı şeyi ben de yaptım. Vanilya gibi kokan saçlarına sayısız öpücüklerimden kondurdum ve yoldan geçip bize garip garip bakışlar atan kimseyi sallamadım.

"Benim için sorun değil. Asıl sorun, sen beni affettin mi?" diye sormuştum. O beni affetmezse beni affedene kadar evinin önüne kamp bile kurardım.

"Affettim." demişti ağladığı ve kafasını boynuma gömdüğü için boğuk çıkan sesiyle. "Bir daha bana yalan söylersen senden ayrılırım ama." dedikten sonra benden biraz uzaklaşmıştı. "Ciddiyim." demişti kızarmış gözlerinden akan yaşları temizlediğinde. Ardından aynısını benim yüzüme de yapmış ve yaz sıcağında giydiği uzun kollunun uçlarını yanaklarıma silmişti. Neden yaz sıcağında uzun kollu giydiğini sorgulamayı uzun süre önce bırakmıştım. Yaklaşık üç sene falan oluyordu.

"Bir daha asla sana yalan söylemeyeceğim. Söylersem ayrılırsın." diye onun sözlerini taklit eder gibi konuştuğumda tavşan dişlerini alt dudağına geçirmiş ve kıkırdamamak için kendisini tutmuştu.

"Bir de seni affetmemi istiyorsan bir şartım daha var." demişti ciddi olmak için çabalarken. Ama o kadar tatlı görünüyordu ki, özellikle de ağlamaktan kızarmış burnu ve sulu gözleriyle, tam bir bebekti. Bebeğimdi.

"Affettiğini sanıyordum?" diye takıldığımda kolumu cimciklemişti. Acıtıyordu da şerefsiz. Düzeltiyorum, mızmız bir bebekti.

"Affettim ama bir şartım var dedim." diye sesini yükseltmişti.

"Hadi ama, daha ne şartın olacak? Senin için üç kuruşsuz bir halde Busan'a geldim. Jin ve Yoongi'nin on dakikada bir her gördüğü benzinlikte işemeye gitmeleri ne kadar acı vericiydi biliyor musun? En sonunda onlara birer su şişesi verdim." diye isyan ettiğimde bu defa güldürmüştüm onu.

Aşık olduğum ön dişlerini yeniden alt dudağına geçirip güldürmesini durdurmayı başardığında öksürmüş ve ciddi rolüne bürünmüştü tekrar. "Beni ilgilendirmez, konuyu değiştirme ayrıca." diye kızgın bakışlar attığında -ki beceremiyordu, yalnızca daha tatlı bir bebeğe benziyordu fakat bunu ona söylemedim- onu dinlemeye başlamıştım.

"Bana daha çok ilgi göstereceksin yoksa ömür boyunca attığın yalanı kafana kakarım."

"Sanki hiç yapmayacakmışsın gibi?" diye gözlerimi devirerek söylediğimde yeniden cimciklemişti. "Ulan bari aynı yeri cimcikleme, morardı!" diye bağırdığımda beni sallamamıştı.

"Tamam mı dedim?"

"Ben sana ilgi gösteriyorum zaten." diye inkar ettiğimde bu defa sözümü dinlemiş ve diğer koluma cimcik atmıştı. "Yalan söyleme, sevgili olduğumuzdan beri öküzleştin. Bari cicim aylarını tamamlasaydık, sen 30 yıllık evliymişiz gibi davranmaya başladın!"

"Of! Tamam, haklısın. Özür dilerim." dediğimde bu defa alt dudağıma dişlerimle işkence eden ben olmuştum. "Sadece önceden de birbirimiz hakkında her şeyi biliyorduk, hatırlamıyor musun okuldakiler bizi sevgili sanıyordu, arkadaşken bile. O kadar samimiydik ki gerçekten sevgili olunca ne yapacağımı bilemedim. Zaten sen de bilmiyordun, ilk kez bir sevgilin oluyor ve o da en yakın arkadaşın. Biraz... garip." demiştim son cümlemde elimi enseme atıp kaşırken.

"Bir kere senden önce bir sevgilim daha oldu, atma!" demişti çemkirerek.

"Takıldığımız nokta bu mu gerçekten?"

"İyi tamam, artık sorunları çözdüğümüze göre normale dönebiliriz. Yine de o kadar öküzleşmek yok." diye işaret parmağını bana doğrulttuğunda gülümsemiş ve parmağını öpmüştüm.

"Anlaştık, bebeğim!"

"Ve bana bebeğim demek de yok." diye mızmızlandığında gülümsemiştim.

"Buna sen karışamazsın, bebeğim." demiş ve yeniden kolumu cimciklemesine sebep olmuştum. Hepimiz onunla bebek diye dalga geçsek bile bunun hoşuna gittiğini biliyordum. Jungkook tam bir ilgi delisiydi, ilgi için her şeyi yapardı. Bu durumda benim de bebeğimle ilgilenmem gerekiyordu.

"Hadi, gidelim artık. Daha annemlerle yüz yüze tanışacaksın!" diye heyecanla bağırdığında ayağa kalkmış ve elimi tutup çekiştirerek beni de ayağa kaldırmıştı. "Ah! Bir de o vardı değil mi? Umarım kavga ettiğimiz için kaynanam benden nefret etmez." demiştim tereddütle.

"Etmez, çünkü kavga ettiğimizi anlatmadım. Umarım sen de seninkilere anlatmamışsındır, %89 sen suçlu olsan da kötü bir izlenim bırakmak istemem."

"%89 mu? Hiç de bile, eşit sayılırız." diye inkar etmiştim. "Ayrıca ben de anlatmadım, endişelenme. Hatta seninle çıktığımı öğrenince o kadar sevindiler ki neredeyse o gece kına gecem yapılıyordu."

"Ah! Taehyung, lütfen yapalım!" diye çığlık attığında yalnızca gülümsemekle yetinmiştim. Böyle bir şey asla olmayacaktı.

Çok erken konuştuğumu ise o an bilmiyordum.

***

Eveeeeeet! Sonunda barıştılar, yaşasınnn. Müsadenizle artık gönül rahatlığıyla finale gidebilirim🥺

Cute pielerim🥺💜

Seguir leyendo

También te gustarán

335K 37K 38
"Jungkook abi evin yanıyor" "Yansın" 《05.05.2021-24.10-2022》
8.5K 962 30
Hyunjin; babalarının nasıl tanıştığını öğrenmek ister, ve onlara sorar. Ama bu çok uzun ve ayrıntılı bir hikayedir... texting
83.1K 8.6K 31
Arkadaşlarıyla eğlenmek için konsere giden Jeon Jungkook, tanımadığı biriyle Kiss Camera'ya yakalanacağını bilmiyordu.
2.5K 325 8
Anksiyete hastası Jeon jungkook ormanda bulunan bir okula kayıt olur ve orada Aleksitimi hastası Taehyung ile tanışır. ❗Okul hem eğitim veriyor hemd...