KARANLIK İKİLEM

De leyagediz

18.7K 4.2K 1K

© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir b... Mais

K.İ.1
K.İ.2
K.İ.3
K.İ.4
K.İ.5
K.İ.6
K.İ.7
K.İ.8
K.İ.9
K.İ.10
K.İ.11
K.İ.12
K.İ.13
K.İ.14
K.İ.15
K.İ.16
K.İ.17
K.İ.18
K.İ.19
K.İ.20
K.İ.21
K.İ.22
K.İ.23
K.İ.24
K.İ.25
K.İ.26
K.İ.27
K.İ.28
K.İ.29
K.İ.30
K.İ.31
K.İ.32
K.İ.33
K.İ.34
K.İ.35
K.İ.36
K.İ.37
K.İ.38
K.İ.39
K.İ.40
K.İ.41
K.İ.42
K.İ.43
K.İ.44
K.İ.45
K.İ.46
K.İ.47

K.İ.48

155 20 11
De leyagediz

İyi okumalar.

***

-Merih Karan-

Nefret ettiğim ilk insan Demir Karan'dı. Öfke duyduğum ilk insan Demir Karan'dı. Kin beslediğim ilk insan yine oydu. Yani çok sevgili (!) babam...

Ben Merih Karan, kötü bir insan olmaya karar verdiği ilk an babasını öldürmek isteyen biri... Yaşadığı her anı ona zehir etmek, ölmek için yalvaracak dereceye getirmek istedim onu her zaman. Aldığı her nefeste boğmak istedim, onu. Gittiği yolların sonunu her zaman uçurumlara çıkarmak istedim. Her anını, var olduğu her saniyesini kıvranarak geçirsin istedim.

Ama kader buna müsade etmeyerek o adiye çok kolay bir ölümü yakıştırmıştı.

Ona neden mi bu kadar kinliydim?

Çünkü o benim çocukluğumu benden almakla beraber bir başka iki çocuğun da çocukluğunu onlardan almıştı. Bana yaptıkları bir yerde belki affedilebilirdi ama o iki çocuğa yaptığı... Asla affedilmezdi. Para uğruna, hırsına yenik düşerek onları hem annesiz hem de babasız koydu ya bunu hiçbir canlı, affetmezdi. Ben de affetmedim onu. Affetmeyeceğim de.  

Dolunay... Benim küçük sevgilim, anne ve babasız kaldığı ilk günden beri tanıyordum onu. Onu ilk gördüğümde ben on, o sekiz yaşındaydı. Bir psikolog kliniğinde sesi bütün klinkte yankı edecek kadar yüksek sesle ve ciğeri çıkacak kadar çok ağlıyordu. Etrafındaki herkes sesinden dolayı yüzünü buruşturup kulaklarını kapatıyordu. Doktorlar neredeyse isyan edecekti sesinden. Tek bir kişi hariç... O klinikteki tek bir kişi hariç herkes susması için yalvarıyordu ve kulak tıkıyordu. On yaşındaki Merih... Bir tek o kapatmıyordu kulağını, bir tek o duymak istiyordu o kızın çığlık çığlığa ağlamasını. Ağlasın ki, o kız ağlasın ki Merih'in de kalbi soğumasın. Babasına olan öfkesi sönmesin. O gün eğer ben de kapasaydım kulaklarımı biliyordum ki ömrüm sonuna kadar babamın yaptığı her şeye kulak kapatacaktım. Yapmadım. O küçük kızı gördükçe kendime sözler verdim. Asla Demir Karan gibi bir adam olmayacaktım. Ve ömrümün yettiği yere kadar bu küçük kızı korumaya çalışacaktım. Çocuk aklı işte, o zamanlar hep onu korumak onun yanında olmak istedim ama uzunca bir süre yanında olamadım. Gerçi kalbim rahattı; çünkü annemin de benim gibi düşündüğünü görüyor ve onlara her zaman sahip çıkacağını biliyordum. Öyle de oldu zaten. Elçin Üstünel, o küçük kıza ve abisine her zaman destek oldu. Onların bundan haberi yoktu. Annem en sağlam adamlarını onların yanında olması için görevlendirmişti ve şirketlerine gelen birçok işi annem onlara bağlamıştı. Biliyordu ki babamın yediği boktan sonra artık onun koruması gereken sadece ben değildim; iki çocuk  daha vardı. Babamın aksine onun kalbi merhamet ve vicdan doluydu.

On sekizinci yaşıma kadar Dolunay'ı hep uzaktan görebilmiştim. Annemin ve Kağan'ın onu koruduğunu biliyordum. Ama o ara sokakta onu bir anda karşımda bitik bir şekilde görünce artık bazı şeylerin değişmesi gerektiğine karar vermiştim. O gün görmüştüm ki Kağan aslında pek de yetmiyordu ona. Hele silahın önüne öyle ölüme aç bir biçimde geçince onun yanında olmadan onu koruyamayacağımı daha da net görmüştüm.

O sokaktan çıkınca yaptığım ilk şey anneme gitmek ve ne gerekiyorsa yapıp beni onun okuluna, onun yakınına göndermesi gerektiğini söylemek oldu. Hiçbir şey tesadüf değildi, o okula gitmem de, daha sonrasında yaşadığımız her an da. Annem buna pek olumlu bakmasa da ne kadar kararlı olduğumu gördüğünden gereken her şeyi yapmıştı.

Başta düşüncem sadece onu daha yakından korumaktı. Bana yakın olmasını istemedim. Bana gelmesini, bana bağlanmasını istemedim. Sadece onu korumam gerekiyordu ama işler öyle yürümedi. Ben ona ne kadar da soğuk davrandıysam o bana o kadar hızlı koştu. Bana gelmemeliydi çünkü biliyordum eğer o bana gelirse ben ona gitmeden duramazdım. Zaten sekiz yıl zor durmuştum eğer o da bana korkusuzca koşarsa ben duramazdım. Ki öyle de oldu. O aptal küçük kız her şeye rağmen bana gelmekten korkmadı ve benim de kapılarım sonuna kadar açılmadan duramadı.

O yaşıma kadar ona sadece bağlıydım. Hep onun yanında olmak ister ve bu isteği sadece onu korumam gerektiği gerçeğine yorardım. Ama onun o küçük bedenine yakın oldukça, o kalbinin sesini duydukça anladım ki ona olan hislerim farklı yönlere gidiyordu. Artık onu daha fazla korumak, hatta kendimden bile korumak istiyordum. Onu alıp evime, odama götürmek;  oraya kimseyi koymadan muhafaza etmek istiyordum. Ya da bazen alıp göğüs kafesimin altına koyup orada saklamak istiyordum; ki gelen ilk darbe bana gelsin diye.  Saçının tek teli düşünce herkesi, her şeyi yakmak istiyordum.
Ne bileyim, kolu yanlışlıkla duvara değince bütün duvarları yıkmak istiyorum.

Ama engelleyemedim. O acıyı bir kez daha yaşamasını engelleyemedim. Ölüm meleğinin karşısına geçip de ona meydan okuyamadım. O küçük kız, benim minik sevgilim yine zarar gördü ve lanet olsun ki ben engelleyemedim.

Bir anda öfke ile direksiyona yumruğumu geçirince canım acımıştı. Ama önemsemedim.

Nereye mi gidiyorum?

Küçük kızıma. Son elli üç gündür olduğu gibi, saat 13.15 göstermiş ve ben yine evden çıkmış ona gidiyordum. O nerede biliyor musunuz? Benim miniğim nerede?

Rehabilitasyon merkezinde. Tam elli üç gündür. İnanabiliyor musunuz? Elli üç gün... Zulüm gibi geçen elli üç gün... Benimle konuşmuyor. Yüzüme bakmıyor. Elli üç gündür görebildiğim sadece sırtı ve o ipek saçları. Her gittiğimde uyuyormuş gibi yapıyor. Biliyorum uyumuyor ama beni de görmek istemiyor. Sadece saçlarına dokunabiliyorum. Onu öpemiyorum, onun kokusunu doya doya içime çekemiyorum, başını alıp göğsüme bastıramıyorum, o yeşillerinde dinlenemiyorum. Ama asla ona gitmekten vazgeçmiyorum. Elli üç gün oldu bugün, Şubat'ı geçirdim böyle  Mart da bitecek iki güne  ama her gün gittim ona, bıkmadan usanmadan. Nasıl usanırım ki? Nasıl bıkarım küçük kızımdan?

Merkeze yaklaşınca arabayı uygun bir yere park edip omuzlarım düşük bir biçimde indim arabadan. Gücüm yok gibiydi, hissetmiyordum. Yıkılacak gibiydim. Ve biliyorum ki küçük kızım benden kaçtıkça ben yıkılacaktım.

İçeriye girince artık aşina olduğum giriş beni karşılamış kapı kenarındaki güvenlik görevlisi başıyla selam vermişti. Buradaki çoğu insan biliyordu beni artık. Birçoğu kararlılığım karşısında beni tebrik ediyor bir çoğu bu çabamın boşa olduğunu söylüyordu. Kimse umrumda değildi. Benim  tek şansım Dolunay'dı ve ben onu asla kaybedemezdim.

Merdivenlerin başında hemşire beni görünce "Merhaba Merih bey, bakıyorum ki yine usanmadan gelmişsiniz!" Diye ima ile konuştu. Sakin ol Merih, o bir kadın; kötü davranmamalısın ona. "Ve asla usanmayacağım." Sesim son zamanlarda çok daha soğuk bir hal almıştı. İçimi ısıtan yeşil gözler bakmıyor ki bana, nasıl soğuk olmasın?

"Kendi yoluna bak genç adam, inan mutluluğu bir şekilde bulursun!" Ne anlatıyor bu Allah aşkına? Küçük kızımın olmadığı yerde mutluluk ne arar? Hem ben daha iyisini, daha mutlusunu istemiyorum ki; ben sadece miniğimi istiyorum o kadar.

O kadını daha fazla dinleyemeyeceğime karar vererek Dolunay'ın odasına adımladım. Arkamdan seslenmişi. "Uyuyor gibi yapabilir yine ama uyumuyor birkaç dakika önce uyandı." Ona geldiğim hiçbir an uyumuyordu ki. Biliyorum ona anlattığım her şeyi dinliyor, her kelimemi işitiyor.

Odasının önüne gelince durup kendimde güç aradım. İnanın her zaman hissettiğim o güç yok bende, son zamanlarda. Dayanamıyordum artık ama elimden de bir şey gelmiyordu.

Derince soluklanıp içeriye girdim. Kapıyı yavaşça kapatıp ona döndüm. Yine aynı manzara. Sırtını dönmüş kapıya, yüzünü de duvara taraf uyuyor gibi yapıyor. Geldiğim saatleri bildiği için her gelişimde aynı manzarayı sergiliyordu bana.

Gidip dolabın yanındaki sandalyeyi her zamanki gibi yatağının yanına çekip oturdum ve  önce bedenini inceledim. Her geçen gün biraz daha zayıflıyordu. Doğru düzgün beslenmiyordu ve hissettiği üzüntü de daha fazla sebep oluyordu kilo kaybına. Bembeyaz bir gecelik giymişti yine. Çarşafı bacaklarını örtmüştü ama belinden sonrası açıkta kalmıştı. Saçları yine açık, yastığa dağılmış ama inanın hala pamuk gibi görünüyor. Açıkta kalan kolları ve omzu soluk bir renkteydi. Yüzüne öyle çok bakmak istiyordum ki... Biliyorum yüzü de soluk ama hala çok güzel görünüyordur.

Saçlarına dokundum usulca. Öyle çok korkuyorum ki incinecek diye, inciteceğim diye.

"Merhaba sevgilim." Konuşmayacağını biliyordum o yüzden her gelişimde ben konuşuyordum. Ona bizim çocukları anlatıyordum ama aslında biliyorum ki onlar buraya geldiğinde kendisi bizzat onlar ile konuşuyor. Benim dışımda herkesle konuşuyor. Gerçi ne kadar konuşmak denirse ama hiçten iyidir.

"Bugün elli üç gün oldu, biliyorsun değil mi?" Onunla konuşurken sesim herkese olduğu gibi değildi. Soğuk olamıyordum, merhametimi ondan esirgeyemezdim.

"Seni öyle çok özledim ki küçük kız, kollarım acıyor sana sarılamadığım için." Kıpırtısızdı gene. Ben onun saçlarını okşarken o sadece dinliyordu. Ne olurdu ki tam şuan kafasını çevirse, o yeşillerini bana bahşetse... O gözleri öyle çok özledim ki ne isteseler veririm, onlara bakabilmek için.

"Dün yine gül aldım sana. Elli iki tane oldurlar." İlk günden beri her gün eve dönerken ona çiçek alıyordum. Sanki ona götürür gibi eve götürüyordum. Odamda koca bir gül yığını oluşmuştu.

"Sonra eve gidip yemek yaptım sana. Sofra hazırladım, iki kişilikti. Seni bekledim yine, uzunca bir süre bekledim. Gelmedin küçük kızım, yine yoktun. Çok uzun sürmedi mi sence de sevgilim? Ha?" Eğer onu incitmeyeceğimi bilsem hiç düşünmem alırım kucağıma doya doya sarılıp kendime getiririm onu.

"Kendine gelmiyorsun küçük kız, bari bana gel olmaz mı?" Yalvarıyordum yine ona. Hani o Merih Karan vardı ya; soğuk, mesafeli, karanlık... İşte o Merih Karan mevzu küçük sevgilisi olunca kendinden tavizler veriyordu.

Saçlarında gezinen parmaklarım sızlıyordu tenine değemediği için.

"Güzelim benim... Küçük kızım... Benim minik sevgilim... Yorulmadın mı uyumaktan? Sessizlikten usanmadın mı? Ben çok yoruldum biliyor musun? Ve senin o yeşillerine bakmadıkça da dinlenemeyeceğim. O küçük bedenin kollarımda olmadığı sürece huzura kavuşamayacağım. Biliyorum sen de çok yorgunsun, sürekli uyuyorsun ama çok yorgunsun. Hadi gel bana da ikimiz de dinlenelim." Ona ulaşamadığım  her saniye kendimden nefret ediyordum. Demir Karan'ın oğlu olduğum için kendimden nefret ediyordum. 

Kıpırtısız bedenine baktım. Nefes alıyor olduğunu görmesem cansız bir beden sanırdım.

Cebime uzanıp telefonumu çıkardım. Yine rutinimiz haline gelen şeyi yapıp bir şarkı açtım. Sesi kısıktı ama  oda oldukça sessiz olduğu için rahatça duyuluyordu.

Zor günler geçirebilir her insan
Umudun olurum eğer bana inanırsan
Yaprakların solar da güneşi unutursan
Işığın olurum sonsuza uzanan

Bu fırtına dinmek bilmez mi?
Bi' öpüşsek her şey geçmez mi?
Kendimi adıyorum, yoluna
Adına, sana

Sen benim söylenmeyen sözlerim
Sen benim unutamadığım ilklerim
Sen benim içemediğim son kadeh
Uzun yolum, şarkılarım, sevdiğim...

Gözlerimi ondan ayırmıyordum. Belki, belki anlık bir tepki verir diye. Ama o yine küçük kızlık yaptı ve bana sırt çevirmeye devam etti.

Şarkı bittiğinde telefonu kapatıp cebime attım. Artık gitmeliydim. Ama bir insanın hiç mi gidesi olmaz? Yok işte ; onu tek bir an bile bırakmak istemiyorum. Tek saniye...

"Gidiyorum küçük kız. Veda bile etmeyeceksin gene değil mi? Bir hoşçakal, bir görüşürüz bile yok yine? Olsun güzelim, ben yine gelmekten çekinmeyeceğim; yarın yine sana koşacağım, yine gelip konuşacağım seninle, yine şarkılar dinleteceğim. Buradan çıkınca yine çiçekçiye uğrayacağım, alacağım bir dal gülü götùreceğim odama sana götürür gibi. Yemek de yaparım yine, sen olmazsın masanın diğer ucunda ben yine sadece içip içip kalkarım masadan. Ama olsun ben bıkmayacağım seni beklerken. Usanmayacağım her anımı seni düşünerek yaşamaktan. Sen benim karanlığıma ışıksın güzelim, nasıl usanırım senden?"

Saçlarına küçük bir buse bırakıp ayağa kalktım. "Huzurla kal küçük sevgilim."

Odadan çıkıp koşar adım çıkışa ilerledim. Nefes alamıyor gibiydim. Kapıdan çıktığım an cebimden bir dal sigara çıkarıp dudaklarıma yerleştirdim. Dumanı derince içime çekince aslında oksijenden daha çok işe yaradığını fark ettim.

Arabaya binip bugün geleneği bozmaya karar vererek çiçekçiye uğramadan eve sürdüm. Ellerim titriyordu ve içimde inanılmaz bir korku patlaması yaşanıyordu. Gazı kökleyip eve çok kısa bir sürede ulaşmıştım.

Evden içeriye girdigim an dakikalardır tutuyor olduğum öfkemi serbest bırakarak portmantoya yumruğumu geçirip acı ile bağırdım. Evde kimsenin olmaması böyle bir patlama yaşamama sebep olmuştu. Birilerinin yanında kendimi bu kadar rahat bırakmazdım.

Saçlarımı çekiştirip salondaki orta sehpaya tekmemi geçirdim. "Siktir!" Diye acı ile mırıldandım cam sehpa tuzla buz olurken. Canım açılmıştı. Ancak bu beni durdurmadı duvarlara yönelip oraları yumruklamaya başladım. Babama olan öfkem, ve kalbimde olan sızıyı bu şekilde bastırmaya çalışıyordum ama dinmiyordu. Lanet olsun!

"Senden nefret ediyorum Demir Karan!" Bir yumruk daha geçirdim duvara. Başıma ne geliyorsa o adinin yüzünden geliyordu. Onun yüzünden sürekli kaybediyordum. Onun yüzünden küçük kızım kayıyordu avuçlarımdan, tutamıyorum!

Göz yaşlarım ne ara akmaya başladı, ellerimden kanlar ne ara süzüldü bilmiyorum ama bir anda yerime çökmeme sebep olan açılan kapıydı. Kimseyi görmek istemiyordum, hele de bu halde. Ama yerimden kalkmaya gücüm yoktu. Ve lanet olsun ki ben hayatımda ilk defa ağlıyorum. Babamın bana küçükken yaşattıkları bile beni ağlatamazdı. Şimdi bir küçük kız için...

"Merih?" Annemin endişeli sesini duymam göz yaşlarımı daha da tetiklemiş beni olduğum yere sindirmişti. Sırtımı duvara yaslayıp bacaklarımı kendime çektim kollarımı da oraya dolayıp kafamı dizlerime yasladım. Küçük bir oğlan çocuğundan farksızdım. Ki kalbimdeki acı da zaten küçük bir çocuğunki kadar saftı...

"Merih ne yaptın sen kendine?" Kafamı kaldırıp bakmadım ama annemin sesi salona girdiğini ve etrafın da benim de ne halde olduğumu gördüğünü gösteriyordu. Topuklu ayakkabılarının sesi kulağımı tırmalarken o koşar adım bana gelmişti. "Benim küçük pandam ne yaptın sen?" Sesindeki korku kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu.

Yanımda varlığını hissettiğim an beni kendine çekip sarılmıştı. Kafamı kaldırıp elimin tersi ile göz yaşlarımı silmeye çalıştım. Ama arkası kesilmiyordu.

"Anne ben kaybediyorum onu..." Ellerini açıp avuçlarımı ona gösterdim. "Bak, bak anne bomboş avuçlarım. Görüyorsun değil mi? Yok Dolunay. Kaybediyorum, anne kaybediyorum..." Beni kendine daha sıkı çekmiş saçlarımı okşuyordu. "Şş, güçlü oğlum benim; onu kaybetmiyorsun."

"Gidiyor anne. Her gün biraz daha gidiyor benden. Yalvarırım sana bir şey yap. Yalvarırım anne yardım et bana. Yemin ederim dayanamıyorum. Kalbim yanıyor, yüzüme bakmıyor ya o nefret ediyorum yüzümden. Susuyor ya o nefret ediyorum sessizlikten. Bana bakmıyor ya onun gözleri geri kalan bütün gözlerden nefret ediyorum..."

"Sen çok güçlüsün Merih Karan, bırakma kendini böyle."

"O beni bırakıyor anne, ben bıraksam ne olur ki? Çok korkuyorum, öyle çok korkuyorum ki anne kalbim duracak sanki korkudan. Beynim duracak korkudan. Ben onsuz yapamam ki, biliyorsun sen de o olmazsa ben ne yaparım? Baksana halime, ne hale getirdi yokluğu beni elli üç günde. Ya sonsuza kadar kaybedersem onu... Söylesene o zaman ne yaparım ben?"

Hani erkekler ağlamazdı? Bakın bana, bakın halime minik bir kız ağlatıyor beni. Ben mi çok güçsüzüm yoksa onun yokluğu mu çok büyük? O çok küçük biliyor musunuz, bedeni minicik, dudakları, kulakları, burnu... Küçücük. Ama yokluğu ama sessizliği öyle büyük ki... Kayboluyorum. Yok oluyorum her an.

"Her şey düzelecek Merih'im. Her şey yoluna girecek."

"Çabuk girsin anne, ben dayanamıyorum artık."

Ve küçük kız hıçkırıklara boğuyordu kahramanını.

****

Bölüm sonu:)

Continue lendo

Você também vai gostar

ANTRENÖR +18 | texting De zena

Ficção Adolescente

4.3M 121K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
Babamın Borcu De maviatlas159

Ficção Adolescente

405K 15.1K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
İZLER KALIR De s.

Ficção Adolescente

12.7M 910K 57
"Sana hiç söylemedim ama sana aşıktım. Bunu yüzüne karşı söyleyememek de benim ayıbım olsun." 070822 ☁️