age of beware :: hyunjin

By hisblackpearl

4.6K 657 791

3. dünya savaşı ardından asya kıtasındaki ülkeler yok olmuştur, uyruklara göre ayrılarak tüm kıta tek bir baş... More

i ❝diğer çocuklara uyum sağlamak❞
ii ❝kırmızı kağıt parçası❞
iii ❝taşıyıcı❞
iv ❝kaybolan anılar❞

v ❝gri oğlan ve siyah kaplı defteri❞

813 127 288
By hisblackpearl

pazar
2.17am

"Ciddi olamazsın."

"Gayet ciddiyim."

Hyunjin ile odamda, kapının önünde gergin bir diyalog gerçekleştiriyorduk çünkü beni kapıdan çıkarmaya çalışıyordu. Dün beni almaya geleceğini söylediğinde tıpkı onun her zaman yaptığı gibi havalandırma yollarını kullanacağımızı düşünmüştüm fakat Hyunjin'in rotası; askerlerin kol gezdiği koridorlardan ilerleyip yurt binasından çıkacak, ardından uzun kulelerin izlediği bahçede beş dakika boyunca yürüdükten sonra şu anda tamamen kapalı kafeterya binasına girecek ve yine kilitlerle kapalı merdivenlerden bodruma inerek arkadaşıyla buluşacaktık. Elbette tüm tesisin güvenlik kameralarıyla izlediğinden bahsetmeme de gerek yoktu sanırım.

Kısacası bizi intihara götürüyordu.

"Vezgeçtim ben."

"Ryu, hayır." Geri adım atıp yatağıma ilerleyeceğim sırada Hyunjin'in uzun parmakları hızla tulumumun kolundan tutmuştu. Eli tenime değmiyor, yalnızca siyah kumaşı tutuyor olsa da kolumu çektim ve bırakmasını sağladım.

"Söz veriyorum hiçbir şey olmayacak." dedi boşta kalan elini tulumunun cebine sıkıştırırken, bedenini kapının pervazına yaşadıktan sonra beklentiyle gözlerime bakmaya devam etmişti.

"Yurttan çıkamadan yakalanırız Hyunjin, sen delirmişsin." dedim derin bir nefes aldıktan sonra. Toka takmamamı söylediği için yanaklarıma doğru sallanan uzun siyah tutamları geri ittirdim ve tekrar ona baktım.

"Bugün pazar Ryu." dedi o da dudaklarından sıkıntılı bir nefes bırakırken "Bugün tesiste yalnızca yüzde on asker var. Çoğu ana binada çalışıyor, yurtlarda kimse yok ve bahçede karşılaşma ihtimalimiz çok düşük."

"Yine de karşılaşabiliriz."

Hyunjin sinirle oflarken kendimi yatağıma attım çünkü gitmeyecektim, ona defalarca korktuğumu söylediğim halde ikimizi de tehlikeye atıyordu ve benim buna izin vermeye niyetim yoktu.

"İki askeri haklayamaz mısın yani, on yıldır eğitim alıyorsun Ryujung."

Dudaklarım şaşkınlıkla havalanırken yattığım yerden kalktım ve kollarını birbirine bağlayarak kapıya yaslanmış ve sinirli ifadesiyle beni izleyen Hyunjin'e baktım. "Bıçağın var mı?"

"Bıçak mı?" diye sordu kaşları daha çok çatılırken. "Yok."

Omzumu silktim. "O zaman haklayamam."

"Ben haklarım, artık gidebilir miyiz?"

Sorun asker haklamak değildi zaten; bizim kadar iyi eğitilmemişlerdi, onlar da deneylere tabi tutuldukları için aptallardı fakat bizim tersimize silahlanmış ve belirlenen hedefe saldırmaya programlanmışlardı. Ayrıca en son bir YKK Askerine saldırdığımda Jaesuk beni öldüreceğini söylemişti ve ben blöf yapmadığını çok iyi biliyordum.

Elini kapının koluna koyduğunda "Hayır!" diye bağırdım ama Hyunjin beni umursamamış ve kolu çevirerek demir kapıyı sonuna kadar açmıştı. "Gelmiyorsan gidiyorum tek başıma."

Hyunjin yüzüme kısa bir bakış atıp odadan dışarı adım attığında arkasından kapıyı kapatmaya yeltenmiştim fakat bu sefer uzun parmakları tulumumu değil kolumu tutmuştu. Parmaklarının baskı uyguladığı tenimdeki yaralar sızlamış ve kalbim hızla teklemişti ama Hyunjin umursamadan beni de yanına çekti ve ben tepki bile veremeden kapıyı arkamızdan kapattı.

Artık odamın dışındaydık.

Hızla kolumu Hyunjin'den kurtarmış ve omzundan bedenini itip benden uzaklaşmasını sağlamıştım. Bedeni arkamda kalırken trabzanlara tutundum ve birkaç derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Kalbim patlayacak gibi atıyordu, kolum fena bir şekilde sızlıyordu ve en önemlisi korkuyordum.

"Üzgünüm." diye mırıldandığını duyduğumda daha çok çattım kaşlarımı, çünkü üzgün olduğu falan yoktu.

Başımı çevirip ona baktığımda Hyunjin yanıma yürümüştü, merdivenlerden birkaç basamak inerek boylarımızı eşitledi ve bedenini trabzanlara yaslayıp koyu gözleriyle gözlerime baktı.

"Canın yanıyor mu?"

Başımı iki yana salladım her ne kadar kolumdaki yaralar şiddetle sızlasa da.

Odamın girişi güvenlik kamerasının kör noktasında kalıyor olsa da merdivenleri işaret ederek sordum: "Nasıl geçeceğiz buradan?"

"Altındaki ışığın kırmızı olması kayıt almadığını gösterir, bak çalışmıyor şu an." Eliyle altında kırmızı ışık yanan kamerayı gösterdiğinde rahat bir nefes aldım ve yanından geçerek merdivenleri inmeye başladım. Hyunjin de arkamdan gelirken birinci kata kadar çalışmayan kameralar sayesinde rahatlıkla inebilmiştik.

Fakat birinci katta iki tane kamera vardı, ikisinde de umduğumuzun aksine kırmız değil yeşil ışık yanıyordu. İki merdivenin birleştiği ara katta ben trabzanlara yaslanmış Hyunjin'e bakarken o ise koridordan aşağıyı izliyordu.

"Geçsek de kimsenin fark edeceğini sanmıyorum." Yüzünü bana çevirip söylediğinde hafifçe başımı sallamıştım.

Hyunjin önden merdivenleri inmeye başladığında derin bir nefes alıp arkasından indim ben de. Sorunsuz bir şekilde yurttan çıktıktan sonra karanlık bahçede ağaçların arasından bir süre sessizce yürümüştük. Yurt ve eğitim binalarının etrafına dizildiği yemekhane binasına vardığımızda kalbim küt küt atıyordu çünkü karanlık olsa da etrafta pek ağaç bulunmuyordu ve yoldan geçen herhangi biri bizi görebilirdi bu şekilde.

Girişin önüne vardığımızda ben geride dururken Hyunjin cebinden çıkardığı beyaz kartı sağdaki ekrana okuttu, ardından kapı sessizce aralanmış ve kapının üzerinde küçük bir ışık yannaya başlamıştı.

İçeri girdikten sonra Hyunjin arkamızdan kapıyı kapattı, koridoru aydınlatan küçük ışık sönerken her yer birden karanlık olmuştu ama bir adım önümde duran Hyunjin'i seçebiliyordum. "Hadi," diye mırıldandı koridorda birkaç adım daha ilerlerken, gittikçe karanlıklaştığı için önümdeki uzun bedenden olabildiğince uzaklaşmamaya çalışıyordum. Binanın içinde bir süre sessizce yürüdükten sonra sordum: "Burası mı?"

"Hayır, neredeyse geldik." diyerek cevapladı sorumu arkasına dönüp yüzüme kısa bir bakış atarken. "Dikkat et, merdivenlerden ineceğiz." dedi, ardından birkaç adım daha attığında merdivenleri indiğini anlamıştım. Ben de birkaç basamak indikten sonra tüm koridor beyaz bir ışık ile aydınlandığında kamaştığı için gözlerimi kısarak etrafta gezdirdim bakışlarını.

Yemekhanenin alt katı dediklerinde bir tür depoyu toplanma yerine çevirdiklerini düşünmüştüm fakat buna ters bir şekilde kocaman ve temiz bir alandı; iki tane eski koltuk ve bir çalışma masası bulunuyordu. Çalışma masası üzerindeki tonla kağıt karmakarışık olsa da alanın geri kalanı toplu ve düzenli duruyordu.

Tabii koltukların birinde elinde kalın bir kitapla oturarak merdivenlerden inişimizi izleyen bir oğlan vardı bir de. Ben ve Hyunjin'den birkaç yaş büyük duruyordu, kıvırcık açık kahverengi saçları ve fazlasıyla çekik gözleri vardı; o da benim yüzümü incelerken hafifçe gülümsediğinde yanağında küçük çukurlar oluşmuştu.

"Bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım."

"Onun suçu." Hyunjin merdivenleri bitirip kendini koltuklardan birine attıktan sonra beni işaret ettiğinde siyah saçlı oğlan Hyunjin'i umursamadan oturduğu yerden kalkmış ve henüz üç dört basamak varken merdivenlerde dikilen bana çevirmişti bedenini.

"Hoş geldin, Ryu." dedi yumuşak bir şekilde, arkasında kalan koltuğun sırt kısmına yaslanarak kollarını birbirine başladığında kalan basamakları da inmiş ve ona doğru yürüdüm.

İyi birine benziyordu, kelimeleri samimiydi ve normalde korkudan titreyeceğim halde aramızda beş veya altı adım kalana kadar ona yaklaşnıştım.

"Adım Bang Chan." dedi yanaklarındaki çukurlar derinleşirken. "Grubun lideriyim ve bugün testler hakkında sana yardım etmeyi umuyorum." diyerek devam ettiğinde hafifçe gülümsemiştim, nasıl yardım edebileceği hakkında en ufak fikrim olmamasına rağmen.

Arkasında kalan koltukları işaret edip "Otursana." dediğinde Hyunjin'in bir köşesine yayıldığı koltuğun diğer ucuna ilerledim, bedenimi rahatsız koltuğa bırakırken Chan da karşımızdaki koltuğa oturmuştu. Kısa bir süre boyunca iki koltuğun arasında kalan masadaki kağıtları kurcaladıktan sonra önce önüme siyah deri kaplaması olan bir defter bıraktı, ardından üzerinde tuhaf şekiller olan birkaç kağıt.

"Bu defterde testleri yapan makineler hakkında her şey yazıyor, bu yüzden bu konuda biraz bilgim var." Kitabı eline alıp bana gösterdiğinde Hyunjin gülmüştü.

"Biraz dediğine bakma, her bir makineyi söküp tekrar takabilir." İkimiz de Hyunjin'e baktık fakat o yalnızca omuz silkmişti."Sana güvenmesi gerekiyor sonuçta."

"Nasıl bu kadar şey biliyorsun?" diye sorduğumda Bang Chan tekrar bana bana baktı, tekrar elindeki defteri işaret ettikten sonra derin bir nefes almıştı.

"Bunu annem yazmış," dedi defteri bana uzatırken. "Makinenin mühendislerinden biriydi. Yapmak istememiş tabii ama onu zorlamışlar."

Bakışlarım Chan'ın koyu irislerindeyken uzattığı defteri aldım, ardından geri yaslanarak defterin siyah kaplmasını inceledim birkaç saniyeliğine. Kapağı araladığımda karşımda beklediğim korece kelimeler yerine güzel bir elyazı ile yazılmış latin harflerle oluşturulan kelimeler vardı. Dudaklarım hafifçe aralanırken Chan'a baktım tekrar.

"Defteri bana bırakmak istiyormuş, bu yüzden etrafındakiler anlamasın diye latince yazmış."

"Biliyor musun?" diye sorduğumda hafifçe başını sallanmıştı, ardından "Öğrendim." diyerek cevapladı sorumu. "Annem bana öğretmeye çalıştığında çok küçüktüm ama defter elime geçtiğinde kendim öğrendim."

Sayfaları hızlı bir şekilde çevirip becerikle çizilen taslakları inceledim, pek bir şey anlamasam da resimler testler için gittiğim odada gördüğüm her şeyi, hatta fazlasını uzun açıklamalarıyla birlikte içeriyorlardı.

"Kafanda çok soru olduğunun farkındayım Ryu, benim de sana anlatmak istediğim çok şey var ama sen kesin bir karar verene kadar," Başımı sayfalardan kaldırıp ona baktığımda gülümsedi, uzandı ve elimdeki defteri aldı. "Yalnızca söz verdiğim gibi sana yardımı olabilecek kısmı anlatacağım."

Başımı salladım. "Tamam."

Masadaki çizimleri gösterdikten sonra "Bu beynimizin çizimi. Gördüğün gibi bölümlere ayrılmış." Şekli parçalara ayıran çizgilerin üzerinden parmağıyla geçerken açıklamıştı.

"Bu bölümlere lob ismini veriyoruz. Burası," Şeklin en ucundaki lobu gösterdi: "Burası ön lob. Testler buraya etki ediyor. Bir çeşit frekanslar göndererek lobun zarar görmesine neden oluyor ve görevini yapmasını engelliyor."

"Düşünmek gibi." dediğimde Bang Chan başını salladı. "Aynen öyle."

"Bu yüzden sadece testlerden etkilenmeyenlere askerlik eğitimi veriyorlar." dediğimde bir süredir sessizce elinde bir şeylerle uğraşan Hyunjin onaylanmıştı beni. "Strateji geliştiremiyor, plan yapamıyorlar; kendilerini koruma içgüdüsüyle hareket ediyorlar yalnızca. Bu yüzden hemen ölürler."

"Ama," dedim bakışlarımı incelediğim çizimlerden Hyunjin'e çevirirken. "Onlar da bizim gibiyse birleşip karşı çıkmalarından kimse korkmuyor mu?" diye sorduğumda Hyunjin sesli bir şekilde gülmüştü.

"Bunu yakında göreceğiz Ryu-ssi."

Chan da hafifçe kıkırdağında sertçe dudaklarımı ısırdım çünkü yaptığımız tam olarak birleşip karşı çıkmaktı.

"Tüm çocuklar aynı etkilenmiyor." dedim konu faha dağılmasın istediğim için, tekrar Chan'a döndüğümde başını sallayarak beyin çiziminin altındaki birkaç kağıdı kurcaladıktan sonra üzerinde tıpkı defterdeki gibi latince yazılar bulunan kağıdı üste bırakmıştı.

"Başta çocukları üç gruba ayırmışlardı: siyah, gri ve beyaz. Ama sonradan testlerin daha farklı etkiler yaptıklarını da görmüşler bu yüzden üç renk daha eklenmiş: kırmızı, sarı ve mavi."

Kağıdın üzerindeki gruplara ayrılmış ve içlerinde yazılar bukunan kutucukları işaret ederken devam etti: "İstedikleri şekilde eklenenlere beyaz diyorlar. Hiç etkilenmeyenlere ise gri. Hyunjin gibi ters etkilenenlere de siyah."

"Sen?" diye sorduğumda iki kutucuk arasını işaret etti ve "Gri." diyerek cevapladı. "Tester beni hiç etkilemedi."

Başımı salladım yalnızca. Yanımdaki Hyunjin'e kısa bir bakış attığımda elindeli küçük silindir ile oynuyor olsa da onun da Bang Chan'ı dinlediğini görmüştüm.

"Diğer gruplar ise biraz daha karışık: maviler çok zekiler bu yüzden onlara tıp, kimya veya fizik alanında eğitim veriyorlar. Kırmızıların ise sanat bakışları gelişmiş oluyor ki bu hükümetin işine gelmediğinden onlar da askerlik eğitimi alıyorlar. Ve son olarak sarılar,"

Chan kağıda çizilmiş kutular ile arasında büyük bir boşluk olan sarı renkli daireyi işaret etti: "Sarıların ne olduğunu bilmiyorum, annem bu konuda pek bir şey yazmamış."

"Ama senin sarı olduğunu düşünüyoruz." Hyunjin elindeki silindiri masaya dik bir şekilde koyduktan sonra bakışlarını bana çevirdiğinde hala kağıttaki sarı daireye bakıyordum.

"Hyunjin senden bahsettiğinde aramıza katılmak istemesen bile seninle tanışmak istedim çünkü sarılar çok nadir Ryu, bu tessite senden başka sarı yok."

"Tabii eğer sarı ise."

Başımı kaldırıp Chan'a baktığımda arkasına yaslandı derin bir nefes alırken, ardından "Aslında merak ettiğim bir şey var." dediğinde devam etmesi için başımı sallamıştım.

"Bu kadar korktuğun şeyin ne olduğunu merak ediyorum, Ryu-ssi. Ne olursa olsun buradan kurtulmayı denemeye değer bir şey olarak görüyorum."

"Öyle tabii." dedim, ben de arkama yaslanıp koltukta daha rahat bir pozisyon aldıktan sonra. "Bugün buraya gelmek öyle kolay oldu ki belki de gerçekten kaçabiliriz ama korktuğum şey peşimize düşmeleri," Hyunjin'e baktığımda o da koyu gözleriyle beni izliyordu. "Hayatımı onlardan kaçarak geçirmek istemiyorum."

Bakışlarım hala Hyunjin'in üzerindeyken dudaklarında alay dolu bir tebessüm oluşmuştu. "Kaçacağımızı kim söyledi?" diye sorduğunda hafifçe çatılan kaşlarım ile bakışlarımı tekrar Bang Chan'a çevirdim ben de.

Chan beni "Kaçmayacağız Ryu." diyerek cevaplamıştı. "Ölene kadar savaşacağız."

10.9.20

nasıl gidiyor? fikir ve önerilerinizi yazmayı unutmayın lütfen ❤️

okumasını istediğiniz arkadaşlarınızı etiketleyerek destek olabilirsiniz!!

sınır: +33 oy

Continue Reading

You'll Also Like

496K 56.8K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
72.7K 5.4K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
38.3K 3.3K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
21.9K 1.3K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...