INDISPENSABLE LOVE [TR]

By tancha_couple

86 10 33

Mugwang güçlü ve çekici bir Daekan savaşçısıdır. Çocukluğundan beri bir çok zorluk yaşamış, hayat onu çok köt... More

1
Uzun zaman oldu

2

23 4 5
By tancha_couple

Mubaek ve Mugwang yemek yeyip bir yandan da içkisini yudumlayan Danbyeok'un hemen karşısında dikilmiştiler. Onları buraya kendisi çağırmasına rağmen henüz ağzından tek bir kelime dahi çıkmamıştı. Mubaek pek bir şey hissetmiyordu, ancak Mugwang gergindi.

"Baya oldu, değil mi?"
İçkisini kafasına diken Danbyeok Mugwang'a baktı.

"Evet efendim"
Ona rağmen soruyu Mubaek cevapladı. Ancak o zaman Danbyeok'un bakışları ona doğru yöneldi.

"Hep iyi bir savaşçıydın Mubaek" gülümsedi ve tekrar Mugwang'a baktı "Kardeşin iyi yetişmiş. Görünüşe göre o da senin gibi iyi bir savaşçı olacak."

"O zaten en iyisi" Mubaek mütevazı bir şekilde gülümsedi. Mugwang başını aşağı eğmişti.

Danbyeok sırıttı. Yemeğe devam ederken birisi Mubaek'i dışarı çağırdı. Bu utanç verici, sıkıntılı bir andı, çünkü abisinin gidişi ile Danbyeok ile yalnız kalmıştı. Burada olmayı istemiyordu. Bunun sebebi geçmişlerinin pek iyi olmamasıydı.

"Uzun zaman oldu."
Mubaek gittikten sonra Danbyeok cümlesini tekrarladı "En son ne zaman karşılaşmıştık?"

"Hatırlamıyorum" diye cevapladı Mugwang. Danbyeok'un bakışları üzerindeydi ve o sadece yere bakıyordu. Kastettiği günü kesinlikle hatırlıyordu.

"Hatırlamıyor musun? O zaman son sözlerimi de hatırlamıyorsundur. Tekrarlamalı mıyım?"

Sesinde ironi vardı. Mugwang'ın her şeyi hatırladığını gayet iyi biliyordu. O günü unutmak imkansızdı.

"Kızımın seni rahatsız ettiğini mi söyledin?"
Mugwang onun geçmişten gelen sesini duyar gibi oldu. Aniden geçmişe, o güne geri gitmişti.

Sadece iki kişinin; Danbyeok ve kendisinin olduğu odada durmuşlardı. Çok genç, toy ve çocuk akıllıydı. Vücudu deli gibi titriyordu.

"Kızımın seni sevdiğini söyledin."

Cevap vermedi. Sadece yere bakıp cezası için bekliyordu.

"Biricik kızım seni seviyor ha?"

Danbyeok ona yaklaştı. Bakışlarını Mugwang'ın üzerinde gezdirdikten sonra çenesinden tutup kendine bakmasını sağladı.

"Seninle konuşurken yüzüme bak."

Mugwang ona baktı, ancak hala konuşmuyordu. Çoktan Dalhee ile ilgili söylediklerine pişman olmuştu. Onu ispiyonlamamlıydı.

"Kızımın aptal olduğunu biliyorum. Çünkü çocuk. Henüz düşüncelerini kontrol edemiyor. Ama sen edebiliyorsun. Yetişkinsin. Daekan savaşçısısın. Kardeşim sizlere inanıyor."

"Danbyeok-nim, ben asla-"
Bir şeyler söylemek istedi ama yapamadı.

"Ne yaptın kızıma?"

"Ne?"

"Ne yaptın ona? Neden aniden sevmeye başladı?" duraksadı ve ona tiksinç bir bakış atarken ekledi "Seni."

Mugwang şaşırdı. Dalhee'nin çok genç olduğunu biliyordu ve tıpkı Danbyeok gibi o da hissettiklerinin aşk olmadığını düşünüyordu. Ama asla bu sebeple suçlanacağını hayal etmezdi.

"Hiçbir şey yapmadım." titrek bir sesle cevapladı. Aşağlanmak gururunu incitmişti.

"Onun kim olduğunu biliyor musun? O benim kızım. Senin aksine asil bir kana sahip. Ne yaptın? Ne yaptın da aklı karıştı? Neden kalbi aniden senin için atmaya başladı?"

Cevap veremedi. Çünkü o da Dalhee'nin kendisine neden ilgi duyduğunu bilmiyordu. Her zaman onun ortalarda dolanan bir ufaklık olduğunu düşünmüştü. Sarfettiği "aşk" kelimesi bir çeşit oyundu ve o bunu ciddiye bile almıyordu. Danbyeok'un sorusu beklenmedikti. Bir an duraksadı ve düşündü. Onu kendisine aşık edecek tek bir an bile yaşanmamıştı. Nasıl yapabilirdi? Dalhee onun için her zaman bir çocuktu. Aralarında 7 yaş fark vardı. Onu asla bir kadın olarak görmemişti. Bağırmak, kendini savunmak istiyordu ancak yapamadı. Onun yerine sadece baş eğdi.

"Üzgünüm"

"Olmalısın."

"Daha dikkatli olacağım ve-"

"Başka seçeneğin yok." Danbyeok başını kaldırdı ve sözünü yarıda kesti. Özürlerini duymak istemiyordu. Mugwang yine baş eğdi.

"Onu Arthdal'a yolladım. Düşünüp doğru yolu bulacaktır. O benim kızım. Demek istediğim, eğer bir hata yaparsa onu hep affedeceğim. Ama sen-" başı ile onu işaret etti "Seni sadece bir kez affederim, o da kardeşimin emri altında olduğun için. Ama bir sonrakinde..Kızım senin yüzünden incindiğini ya da seni sevmek gibi gerçek dışı şeyler söylediğini görürsem.."

"Anladım."

Mugwang tekrar baş eğdi. Ondan pek korktuğu söylenemezdi ama itaat etmek zorundaydı. Tagon'un güvenini ve insanların saygısını kaybetmek istemiyordu. Dahası, Dalhee'yi bir kadın olarak beğenmiyordu ve bu yüzden kendi yoluna bakması hiç de zor değildi.

Danbyeok'a baş eğdikten sonra odayı terketti. Koridorda yürürken, aniden Danbyeok'ün korumaları ona doğru yaklaştı.

"Ne bu?" diye sordu. Şok olmuştu. Onunla alakaları yoktu bu yüzden bu beklenmedik bir durumdu.

"Üzgünüm hyung-nim" Liderleri ona yaklaştı "Bu Danbyeok-nim'in emri.."

"Ne?" diye sordu. Kaşları çatılmıştı.

"Bunun senin cezan olduğunu söyledi.."

"Bu ne sikim-" duraksadı. Yavaş yavaş ne demek istediklerini anlamıştı.

Birisi tarafından dövülmeyeli baya olmuştu. Son günlerde güzel bir hayat yaşıyordu. Ama şimdi her şey yeniden başlamıştı. Yutkundu. Mubaek duyarsa çok üzülecekti. Gülümsedi ve korumanın omzuna dokundu.

"Bundan abime bahsetmezseniz beni dövmene yardımcı olurum. Yoksa karşı çıkacağım ve bu senin için zor olacak..beni biliyorsun."

Gülümsedi. Korumalar bir birilerine baktılar. Ve sonra liderleri başını olumlu yönde salladı.

Mugwang o acıyı hatırlıyordu. Tekmelerin acısını unutmak imkansızdı. Bu yüzden sadece gülümsedi.

"Son sözlerinizi hatırlıyorum efendim." dedi "Leydi Dalhee'ye asla yaklaşmayacağım."

"Onu üzgün görmek istemiyorum. Parmağı bile kanasa senden bilirim."

"Anladım."

Baş eğdi ve çadırı terketti. Dalhee ile ilgili ikinci kez söz veriyordu. Ancak bu sefer her şey daha farklı ve zordu...

****

Dalhee gözlerini kapatıp rüzgarın yüzünde dans etmesine izin verdi. Arthdal'daki odası geniş ve güzeldi. Terastayken tüm Arthda ayaklarının altındaydı ve bu muazzam bir duyguydu. Anavatanını çok özlemişti. Geçen 4 senede annesi ile beraber başka bir kulede yaşamıştı. Arthdal'da doğmasına rağmen, burada asla uzun süre kalmamıştı. Şimdi uzun süre kalmayı umuyordu. Arthdal hayallerinin şehriydi.

"Leydim."

Baş cariyesi ona seslendiğinde gözlerini açtı. Cariyenin yakmış olduğu kokulu mum hoş bir koku yaymıştı.

"Tanrıları selamlamak in bir tören olacak. Anneniz bu törene katılmanız gerektiğini söyledi. 2 gün sonra olacak."

Cariye bu önemli bilgiyi aktardığında bir süreliğine açtığı gözlerini tekrar kapattı.

"Neden katılmak zorundayım ki?" mırıldandı. Bu bilgi onun için oldukça sinir bozucuydu.

"Anneniz Tanrılara seslenmenizi ve onlara sadakatinizi göstermenizi istiyor...şey için.."

"Çünkü onlar bana koca yollayacak değil mi?" sırıttı ve terastan odaya geçti. Cariye peşinden geldi ama bir şey söylemedi.

"Siktir et kocayı."

Yatağına oturdu ve yeniden gözlerini kapattı. Evlilikten konuşmak Mugwang'ı hatırlamasına sebep olmuştu. Uzun zamandan beri onu düşünmüyordu. Sadece kendi hayatını yaşıyor ve onu aştığını düşünüyordu. Ama şimdi o duyguyu göğüsünde hissediyordu. Yine vücudunun her bir kısmı acıyordu. Kalp atışlarını her zamanki gibi kontrol edemiyordu.

Göğüsüne dokunup kendi kalp atışlarını avuç içinde hissederken, kapı açıldı. Gözlerini kapattığı için kimin geldiğini görmese de, saniyeler sonra tanıdık bir ses duyuldu.

"Güzeller güzeli bir leydi oldun ama hala kalp atışlarını dinliyorsun, öyle mi?"

Dalhee hızlıca gözlerini açtı ve dadısını karşısında gördü. Biraz yaşlanmıştı ama ona hala aynı şekilde gülümsüyordu. Ayağa kalkıp ona sıkıca sarıldı.

"Dadıcığım! Seni çok özledim! Çok çok özledim!"

"Ben de leydim, ben de."

Bu dokunaklı bir andı. 4 yıl belki de çok uzun bir süre değildi ama Dalhee yokluğunu hissetmişti. Hep yalnız bir kızdı. Çocuksu ve dik başlı hareketlerine rağmen, dadısı oradaydı. Onu her zaman dinleyen ve tavsiye veren tek insandı. Asla onu dinlemese bile, tavsiyeleri her zaman değerliydi.

Sarılmayı kestiklerinde, dadı aniden diğerlerine çıkmalarını işaret etti. Herkes gittikten sonra, Dalhee önemli bir şey konuşacaklarını hissetti.

"Daha yeni geldin ve hemen kötü haber mi vereceksin?" Kaşlarını çattı.

Dadı gülümsedi ve odanın içinde yürümeye başladı.

"Kötü haberim yok. Sadece annen Saya ile buluşmanı istiyor."

Dalhee gözlerini devirdi.

"Neden? Evlenmek istemiyorum. Sana mektuplarımda da yazmıştım. Okumadın mı?"

"Okudum." Terasın önünde durdu. Bir anlığına Arthdal manzarasını izleyip sonra Dalhee'ye baktı.

"Ne?" Dalhee huzursuz hissetti "Bana neden öyle bakıyorsun?"

"Onu gördün mü?"

Ani ve beklenmedik bir soru. Dalhee gözlerini kocaman açtı ve başını salladı.

"Gördüm."
Ses tonu farklıydı ve dadı bu detayı hemen yakaladı.

"Ee?"

"Ne eesi?"

"Ne hissettiğini söyle."

Dadı yatağa yaklaşıp oturdu. Dalhee ayakta dikilmiş düşünüyordu.

Gerçekten ne hissetmişti. Aslında karşılaşmalarına dair çok fazla şey hatırlamıyordu. Her zaman buluşmalarına dair çoğu şeyi unuturdu, çünkü heyecanlanıyordu. Çok daha yakışıklı ve erkeksi olmuştu. Gözleri ona daha yumuşak bakıyordu ve tabi ki ona karşı daha iyiydi. Kibardı. Onu gördüğü an kalbi her zamanki gibi hızla atmaya başlamıştı ama üzgün de hissetmişti. Çünkü ona ait değildi ve asla olmayacaktı. Elinde değildi ama onu çok istiyordu.

"Hiçbir şey" nihayet cevap verdi "Onu çoktan aştım."

"Bu iyi haber"
Dadı gülümsedi ama bu sahte bir gülüştü.

"Neden? Herkesi çok mu endişelendirmiştim?"

"Mutlu değildin, o açıdan evet. Ama bunlar eski şeyler. Şimdi geleceğine bakman lazım."

"Evet" başını salladı "Ema evlenmek istemiyorum."

"Pekala. Ama Saya ile buluşabilirsin değil mi? Sana hep mektuplar yazdı. Hatta bana onunla konuşmayı sevdiğini söylemiştin. Yani seninle yüz yüze konuşma şansını hakediyor."

Dalhee kaşlarını çatıp düşünmeye başladı. Belki de Saya gibi biriyle buluşmak kötü bir fikir değildi. O akıllı ve kibardı. Dahası asil bir kana sahipti. Onun gibi biri onu gelecekte koruyabilirdi. Kesinlikle bir şansı hakediyordu.

Kararını söylemek istediğinde, aniden Mugwang aklına geldi. Aniden ve yeniden. Bu çok sinir bozucuydu. Derin bir nefes aldı ve içinden 'kes şunu' dedi. Onu hala istediği bir gerçekti ama böyle hissetmek istemiyordu.

"Bunu düşüneceğim." Cevabı bu oldu. Aslında düşünmek falan istemiyordu. Karar vermek istese de elinden bir şey gelmiyordu.

Dadı gülümsedi. Görünüşe göre küçük leydisi çok çabuk büyümüştü ama duyguları konusunda hala kafası karıştıktı. Kafasını daha fazla karıştırmak istemedi. Baş eğip odadan çıktı.
Belki de Arthdal'da kalıp Mugwang'ı her gün götmesi son kararı vermesine yardımcı olurdu. Zaman her şeyi göstercekti.

Dadı gittikten sonra, esas cariyesi yeniden geldi. O an Dalhee saçındaki süsü çıkartmaya çalışıyordu.

"Leydim, bir Daekan askeri sizi görmek istiyor."

Dalhee gözlerini kocaman açtı. Aniden çıkartmaya çalıştığı aksesuarı düzelmeye başlamıştı.

"Kim? Kim o? Neden gelmiş? Beni görmek istediğini mi söyledi?"

"Adı Yeonbal." Dalhee'nin heyecanının aksine, cariye sakindi "Sizinle törende size eşlik etmesi hakkında konuşacakmış. Tagon-nim emretmiş."

"Yeonbal.." adını sessizce tekrarladı. Onu tanıyordu. Tüm Daekan askerlerini tanıyordu. Yeonbal nazik ve akıllı bir askerdi. Onu koruması için iyi bir seçimdi ama onun beklediği kişi değildi.

Cariyeye onu çağırmasını işaret etti. Bir kaç saniye sonra Yeonbal geldi.

"Leydim" hemen baş eğdi "Sizi tören boyunca koruyacağımı söylemek için buradayım. Tagon-nim bu görevi bana verdi. Bana güvendiği için ona minnettarım. Umarım sizi korumamdan memnun olursunuz. Kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Yeonbal. Daekan birliği askeriyim. Lütfen size sadakatim-"

Bir sürü gereksiz kelime. Belki de saygılarını sunmak istemişti ama işe yaramadı.

"Beni sen mi koruyacaksın?" Dalhee ironik bir ses tonuyla sordu. Onu eleyecek sebebi çoktan bulmuştu. "Asla olmaz! Çok konuşuyorsun sen. Söyle onlara başka birini yollasınlar."

"Çok konuşuyorum?" Yeonbal şaşırdı.

Bu utanç verici bir andı. Dalhee yine çocuksu davrandığının gayet farkındaydı ama başka seçeneği yoktu. Koruma istemiyordu. Eğer Daekan birliğinden biri onu koruyacksa bu Mugwang olmalıydı, başkası değil.

"Peki o zaman.." Yeonbal Dalhee'nin cevabı için çok beklemedi. Baş eğip odadan çıktı.

Dalhee başka bir askerin geleceğini beklemiyordu. Cariyesi yine geldi ve başka bir askerin geldiğini söyledi.

"Bu sefer geldi." diye düşündü Dalhee. Aynaya baktı. Çok güzel görünse de kendinde bir şeyleri düzeltmeye başlamıştı. Bir süre sonra askerin gelmesine izin verdi.

Kapı açıldı, uzun boylu genç adam içeri girdi. Ağzını kapatan siyah bir maske takmıştı.

"Yangcha" dedi içinden. Kaşlarını çatmıştı. Yeonbal çok konuşuyor diye bahanesi vardı. Şimdi en sessiz olanı onun için buradaydı.

"Tören 2 gün sonra. Neden Tagon-nim askerlerini buraya yolluyor? Hem babamın kendi korumaları var."

Sessizlik. Yangcha hiçbir şey söylemedi. Dalhee onun asla konuşmayacağından emindi. İşte asıl mesele buydu.

"Ne?" Dalhee aniden parlayan gözlerle Yangcha'ya baktı "Konuşamıyorsun bile, beni koruyamazsın. Başka koruma istiyorum."

Yangcha kaşlarını çattı. Askerler arasında en güçlü ve akıllısı oydu. Dalhee'nin neyi kastettiğini anlamamıştı.

"Bakma bana öyle. Başka koruma istediğimi söyledim. Konuşabilen, ama çok konuşmayan birini tercih ederim."

Yangcha sadece baş eğdi ve gitti. Dalhee'nin ikinci görevi de başarıyla sonuçlanmıştı. Askerlerle oyun oynamak hoşuna gitmişti ve Mugwang ona gelene kadar yapmaya hedefliyordu.

****

Mugwang dışında Daekan askerleri ile dolu hamamdaki herkes Dalhee hakkında konuşuyordu. O, sıcak suya girmiş sadece konuşulanları dinliyordu. Her zamanki gibi çok aptallardı.

"Gitoha hala orada." aralarından biri bağırdı "Belki de şımarık prenses nihayet koruma olarak onu beğendi ha?"

Hepsi gülmeye başladı. Yeonbal içkisini kafasına dikti ve konuşmaya başladı.

"O ufaklık bana çok konuştuğumu söyledi! Sikeyim, bu da ne?"

"Ya Yeonbal!"

"Ne var?"

"Bu doğru adamım!"

Bir kez daha kahkaha sesleri yükseldi. Gitoha geldiğindeyse herkes durdu.

"Şu ufaklık!" Gitoha bağırdı. Yanakları sinirden kızarmıştı." bana baktığında acıktığını söyledi! Bunlar yağ değil ki! Bunlar benim kalkanım lan!"

"Ona da bu gerçeği söyledin mi yoksa sadece kaçtın mı?"

"Tabi ki kaçtım! Hey, Mugwang nerde?" Mugwang'a bakındı. Onu bulduğunda suya atladı. Sıcak su herkesin üzerine sıçradı ve hepsi şikayet etmeye başladılar.

"Senin sıran. Kıçını kımıldat ve git öldür şu sürtüğü."

Mugwang kaşlarını kaldırdı.

"Benim sıram mı? Ben törende Tagon-nim'i koruyacağım. Ayrıca yarın meşgulüm."

"Yangcha yapacak onu. Götlük yapma ve git." Gitoha bağırıp onu itti.

"Hey Gitoha hatırlamıyor musun, bu küçük şey eskiden Mugwang'ı seviyordu." dedi Ryang Pyung "Muhwang hyung-nim, korkuyor musun ondan?"

Mugwang katil bakışlarını onun üzerinde gezdirdi. Gitoha onu yine itip dalga geçmeye başladı.

"Bak sen şu ufaklığa! Gerçekten korkuyor musun? Şimdi güzel bir leydi olmuş. Seni sevdiği için memnun olman gerek."

"Hyung-nim, stop it." Mugwang sudan çıkmak istedi ama Gitoha müsade etmedi.

"Ona eşlik edecek kimse yok. Tagon-nim korumak için birini seçmemizi söyledi. Onu sen korumalısın. Bu bir emir! Hadi kımılda ufaklık!"

"Gidip aşkını koru!" Yeombal aniden bağırdı. Bu an diğerleri de ona katıldı.

"Aşkını koru! Aşkını koru! Aşkını koru!"

"Kesin şu boku!"
Mugwan kızıp bağırmaya başladı. Ancak sesi onların arasında duyulmadı.

****
"Size yardımcı olabilirmiyim, leydim?"

Dalhee saçında kalan son aksesuarı çıkartmaya çalışıyordu. Biraz kızgındı ve güzel saçlarını mahvetmişti. Kızgınlığının sebebi Mugwang'dı. Tüm Daekan askerleri gelmiş, o gelmemişti. Görünüşe göre de gelmeyecekti.

"Başarısız oldu leydim."
Dedi aksesuarı çıkartamadığını gören cariyesi. Yardımcı olmaya çalışıyordu ama o izin vermiyordu.

"Ne?" diye sordu Dalhee.

"Başarısız deneme. Bırakın yardım edeyim."

"Başarısız deneme." diye mırıldandı ve aynada kendine baktı. Berbat görünüyordu. Yine çocuklaşmıştı. Bu kendisinden nefret etmesine sebep oluyordu. Neden böyleydi?

"Leydim?" Cariye yeniden seslendi.

"Uyuyacağım. Beni yalnız bırak."

Cariye bir şey söylemek istedi ama yapmadı. Baş eğdi ve gitti.

Dalhee yalnız kaldı. Her zamanki gibi. Arthdal'a gelmenin hayatını değiştireceğini düşünürdü ama değişen hiçbir şey olmamıştı. Başka bir kulede yine arkadaşsız ve aile bireyleri olmadan yaşıyordu. Prensesti ama en gereksiz olanından.

Saçı ile uğraşmayı bırakıp yatağa gitmeye hazırlandığında, kapısı çaldı. Cariyelerinden biri olduğunu düşündüğü için gelmesini söyledi.

Kapı açıldı. Aniden ona baş eğen Mugwang karşısında belirmişti. Bu büyük sürprizdi. Neden bu saatte gelmişti? Neredeyse geceydi ve mahvolmuş saçları ile berbat görünüyordu.

"Leydim. Buraya 2 gün sonraki törende sizi koruyacağımı söylemeye geldim."

"Neden şimdi geldin ki?" Aniden sordu.

Mugwang şaşırdı. Soruyu anlamlandıramamıştı. Dalhee bile kendi sorusuna şaşırmıştı. Daha erken gelmediği in ona kızıyormuş gibi görünüyordu. Aslında tam da öyleydi ama gerçek duygularını göstermek istemiyordu.

"Yani şu an gece. Tören 2 gün sonra ve-" duraksadı ve ona baktı "Seni görmek istemiyorum. Başka koruma istiyorum."

"Anlıyorum." Gözlerine direkt bakmamak için yere baktı "Ama bana şimdi söylediler."

"Umrumda mı sence? Başka koruma istiyorum."

Aniden Mugwang kaşlarını kaldırdı ve Dalhee'nin gözlerine baktı.

"Benden başka kimse yok. Hepsini kovmuşsun."

"Seni de kovacağım. Odamı terket."

Aynaya doğru döndü ve gülümsememeye çalıştı. Biraz geç de olsa isteği gerçek olmuştu.

"Gideceğim. Ama iki gün sonra eşlik etmek için orada olacağım. Bu bir emir"

Baş eğdi ve gitmek için hareketlendi. Dalhee gittiğini farkedince onu durdurdu.

"Orda kal"

Mugwang tereddütsüz durdu.

"Şunu saçımdan çıkartır mısın?"

Saç aksesuarını gösterdiğinde Mugwang şaşkın gözlerle önce o küçük şeye sonra Dalhee'ye baktı.

"Bana mı dedin?"

"Burada sadece ikimiz olduğuna göre?"

"Cariyelerini çağırayım."
Hareket etmeye çalıştı.

"Çoktan gittiler. Yardım et. Bu bir rica değil."
Sözleri onu durdurdu. Olduğu yerde durup ona baktı.

"Ne? Bu bir emir. Çıkar şu boku."

Aksesuarı bir kez daha çekiştirdi ki bu canını yakmıştı. Farketmeden argo kelime kullanmıştı ama farkında değildi. Mugwang yine şaşırdı. Dalhee gerçekten büyümüştü.

Onun için başka seçenek yoktu. Bu yüzden ona yaklaştı. Bu olduğunda Dalhee ölecekmiş gibi hissetti. Hemen gözlerini kapatmış ve saçlarına dokunmasına izin vermişti.

Yüz yüzelerdi. Mugwang ona doğru biraz fazla eğilmişti. Bu sebeple Dalhee onun nefesini boynunda ve yüzünde aynı anda hissedebiliyordu. Sıcak nefesi teninde dans ederken Dalhee bu durumda neden rahatsız hissettiğini düşünüyordu. Vücudu ateşler içindeydi ve onun için beklenmedik bir şeydi. Daha önce hiç böyle hissetmemişti.

Mugwang pek kibar değildi. Bu tür işler onun gibi birine göre değildi. Sabırsız bir insandı. Bu yüzden çabucak kopartıp atmak istiyordu.

"Saçını kesebilir miyim?"
Kılıcına dokundu.

"Asla!"

"Peki o zaman"

Bir kez daha denedi ama hiçbir şey yapamadı. İşine konsantre oldukça ona daha fazla yaslandı. Şimdi çenesi onunkine değiyordu.

Dalhee bununla başa çıkamadı. Derin bir nefes aldı ve Mugwang bunu duydu.

"Canınımı yakıyorum?"

"Evet" Dalhee gözlerine baktı. Saçındaki acı onun için önemsizdi. O kalbindeki acıyı kastetmişti ama Mugwang'ın bunu anlaması imkansızdı.

"Özür dilerim" Ellerini saçlarından çekti ve aksesuarı ona gösterdi "En azından yapabildim."

"Sağol. Ben yapamamıştım."

"O zaman..gidiyorum."
Baş eğdi ve hareket etti.

Bu sefer Dalhee onu durdurmadı. Bu ikisi için de iyiydi çünkü Mugwang da garip hissetmişti. Ona bu şekilde yaklaşmak onu huzursuz hissettirmişti. Dahası aksesuarı ona vermeyi unutmuştu. Bunu kuleyi terketmek üzereyken farketti. Bir an geri dönmek ve vermek istese de, 2 gün sonra zaten buluşacaklarını hatırlayıp vazgeçti. Aksesuarı cebine koydu ve kuleyi terketti. Haberi yoktu ama gülümsüyordu.

****

"Bundan kimseye bahsetmeyeceksin tamam mı?"

"Tabi ki leydim."

Dalhee dikkatlice etrafa baktı. Kalabalığın arasında tanıdık kimse yoktu. Yöresel bir festivale gelmişlerdi.. Daha önce hiç duymadığı bir şeydi ama cariyesi törenden önce hep yapıldığını söylemişti. Daha önce hiç festivale katılmadığı için katılmak kararına gelmişti ve buradaydı.

Festival Arthdal'ım en büyük alanında gerçekleşiyordu. Herkes renkli kıyafetler giymiş eğlenmekteydi. Bunun bir parçası olmak Dalhee'yi mutlu etmişti. Nefes alabiliyormuş gibi hissediyordu.

Dünü unutmak istiyordu. Tüm gece uyuyamamasına rağmen, Mugwang'ı düşünmek istemiyordu. Kadın olarak yeni yanlarını keşfetmek kafasını daha fazla karıştırmıştı. Duygularından emin değildi. Bu aşk mıydı yoksa arzu mu? Arzunun ne demek olduğunu da bilmiyordu.

"Aah burayı seviyorum." gülümsedi. Cariyesi de ona katıldı. Kalabalığa karıştıklarında Dalhee insanlara bakındı. Biri dans ediyor, bir diğeri şarkı söylüyordu. Başka biri satış yapıyor ve çocuklar neşeyle etrafında koşuyorlardı. Dışardaki hayat çok farklıydı ve ilginçti.

Dalhee yüzünde kocaman gülümsemeyle onları seyrederken aniden Mugwang ile yüz yüze geldi. Karşısında durmuştu ve şaşkım bir ifadeyle ona bakıyordu.

"Leydim" Bir kaç saniye sonra onlara yaklaştı ve baş eğdi "Afedersiniz ama burada ne yapıyorsunuz?"

"Sen burada ne yapıyorsun?" Dalhee aynı soruyu tekrarladı.

"İnsanları korumak için buradayım."

"Bu muhafızların işi. Sen Daekan askerisin."
Kaşlarını çattı. Yalan söylediği belliydi.

"Bağışlayın ama aldığım emirleri size söyleyemem."

"Ben de ilgilenmiyordum zaten."

Aniden gitmek için hareketlendi ve Mugwang'ın yanından geçti. Cariye şok olmuştu. Dalhee onu kolayca geçip gidebilmişti.

Uzaklaştıktan sonra Dalhee arkaya baktı. Mugwang onları takip ediyordu.

"Leydim, bizi takip ediyor." Cariye mırıldandı. Dalhee sırıtıyordu.

"Ee?"

"Sizi korumak istiyormuş gibi görünüyor."

"Ona ihtiyacım yok. Yön değiştir."

"Peki ama neden efendim?"

Cariye onu anlamaya çalışıyorken Dalhee yön değiştirdi ve adımlarını hızlandırdı. Bu an Mugwang'la yüz yüze geldi. Garip bir şekilde, tekrar.

"Ne var?" Sinirli bir sesle sordu Dalhee "Bizimle oynuyor musun? Ne cüretle?!"

Mugwang tekrar baş eğdi.

"Özür dilerim. Ama burasının güvenli bir yer olmadığı konusunda uyarmak istedim. Korumanız yok."

"Yani?" Kaşlarını kaldırdı.

"Yani..geri dönmelisiniz."

Haklıydı. Dalhee de bunu biliyordu ama onun sözünü kolayca dinlemek istemiyordu.

"Ne bu? Şu an bana emir mi veriyorsun?"

"Benim görevim-"

"Görevin insanları öldürmek, onları korumak değil. Daekan savaşçıları kim biliyorum."
Kaşlarını çattı.

Mugwang derin bir nefes aldı. Bu kızla baş etmek çok zordu. Sakin olmalı ve onu geri yollamalıydı. Ama yapamıyordu. Asabi olmak kanında vardı.

"Sorun istemiyorum, Dalhee-nim" Özellikle adıyla seslendi "Kuleye kadar size eşlik edeceğim."

Dalhee bir süre ona baktı. Eğer kalırsa Mugwang Tagon'a burada olduğunu söyleyecekti. Daha önce de onu ispiyonlamıştı. Arthdal'da kalmak istiyordu. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden yürümeye başladı.

Mugwang onlara eşlik ediyordu. Dalhee'nin yanında yürüyordu. Sessizlerdi. Dalhee onun sıcaklığını ve kokusunu hissedebiliyordu.

Yürüdükten bir kaç dakika sonra aniden bir kız göründü. Karşılarında durup Mugwang'a gülümsüyordu. Dalhee bu kızı tanıyordu. 4 sene önce onu pazarda görmüştü.

"Mugwang oppa" Mugwang'ı resmi olmayan bir şekilde selamladı. Dalhee kaşlarını çattı.

"Chaeun" Mugwang gülümsedi. Bu an kız ani bir şekilde sıkıca ona sarıldı.

"Seni özledim."

Dalhee cariyesine baktı. Elinde olmadan şok olmuştu.

Kız geri çekildiğinde Dalhee'ni farketti. Mugwang onları tanıştırması gerektiğini hissetti.

"Danbyeok-nim'in kızı, leydi Dalhee."

Chaeun hemen baş eğdi.

"Sizi tanıyamadım leydim, bağışlayın."

"Evet, ben Dalhee." Chaeun'a onu öldürecekmiş gibi baktı "Ama sen kimsin?"

"Adım Chaeun. Şifacı Harim'in kızıyım."

"Ve?" Kaşlarını çatıp Mugwang'a baktı. Mugwang bir şey söylemek üzereydi ama tam o an çığlık sesleri duyuldu. Herkes hemen o yöne doğru baktı.

"Kuleye dönmelisin. Hemen şimdi." dedi Mugwang Dalhee'ye. Çok telaşlıydı.

"Bu ne?" sordu Dalhee. Çığlıkların sebebini bildiği açıkça belliydi.

"Lütfen onu eve götür" bu sefer cariyesine dedi ve Chaeun'a baktı "Sen de. Eve git."

Cariye Dalhee'nin kolunu tuttu.

"Hadi gidelim leydim."

Dalhee başta gitmek üzereydi. Ama sonra hızlıca uzaklaşan Mugwang'ın arkasından baktı. Chaeun baş eğdi ve Mugwang'ın peşinden gitti.

"Hayır" Dalhee aniden durdu "Neden gitmeliyim ki?"

"Leydim"

"Korkuyorsun sen git"

"Ama-"

"O kız bile kaldı, ben neden onun emri ile eve dönmeliyim? Bu şerefsiz de kim oluyor?"

Önce hızlı bir şekilde yürüdü ve cariye onu takip edebiliyordu. Daha sonra koşmaya başladı ve cariye onu kaybetti. Bir süre sonra yalnız kalmıştı.

Eve dönmeliydi. Ama Chaeun yüzünden kararını değiştirmişti. O kız rahatça Mugwang ile takılabiliyordu, ama o prenses olarak hiçbir şey yapamıyordu. Neden bu kadar acizdi? Neden herkes ona saygı duyuyor ama kararlarını umursamıyordu? Neden Chaeun onu rahatça takip edebiliyordu ama Dalhee eve dönmeliydi? Ne istiyorsa onu yapmak istiyordu. Bu dik başlı olmasının basit bir sebebiydi.

Alana geri döndüğünde şok oldu. Demi mutlu bir şekilde takılan insanların hepsi şu an ölüydü. Kırmızı renk her yerdeydi. Bilinmeyen kişiler aniden herkesi öldürmeye başlamıştı. Savaş izliyor gibiydi.

Birisi onu sertçe itene kadar küçük bir savaşın ortasında dikildiğini bilmiyordu. Derin bir uykudan uyanmış gibiydi. Birisi kocaman kılıcı ile onu öldürmeye yeltendiğinde koştu. Nereye gittiğini bilmese de koşuyordu. Sonra saklanmadığı taktirde burada öleceğinin farkına vardı.

Güvenli yer bulmak zordu ama başardı. Bir süre koştuktan sonra, küçük bir ev görüş alanına girdi. Hızlıca içeri girdi ve etrafa bakındı. Görünüşe göre boştu.

Ahşap bir evdi. Neresi olduğunu bilmiyordu ama daha güvende hissediyordu. Bir süre etrafı gezdi ve masada bir bıçak buldu. Bununla kendini koruyabilirdi, o yüzden bıçağı aldı.

Bu an adım sesleri duyulmaya başladı. Odayı terketmek istedi ancak yabancı koridordayken onu yakalayabildi. Dalhee çığlık attı ve yabancının bacağını aldığı küçük bıçakla kesti. Adam acı dolayısıyla bir anlık duraksadı ama sonra daha çok öfkelenip bağırdı. Dalhee'ye saldırmak üzereyken aniden kılıcını savuran biri kolunu kavradı. Bu Mugwang'dı.
Onu görmek Dalhee'nin kendisinden çok onun için endişelenmesine sebep oldu.
Yabancı önce onu defedebildi ve kaşına hafifçe kesti. Ama sonra Mugwang onun kafasını kesti ve düşman saniyeler içinde öldü.

Hemen Dalhee'ye baktı. Duvara yaslanmıştı ve titriyordu. Mugwang ona çok kızgındı. Kaşına dokunup kendi kanını gördüğünde siniri daha da arttı ve bağırdı.

"Agh! Sana eve gitmeni söylemiştim!"

Rasmi olmayan üslupta konuşmaya başlamıştı.

"Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edersin?" Dalhee konuyu değiştirmeye çalıştı. Duvardan çekilmek isterken Mugwang yaklaşıp onu yeniden duvara itti.

"Şu an sorun bu mu ?"

Dalhee cevap vermedi. Mugwang kollarını kavradı ve o an onun fazlasıyla titrediğini farketti. Derin bir nefes alıp, daha nazik olmaya çalıştı.

"Ölebilirdin. Neden geri geldin?"

"Beni kurtardın. Ama sana teşekkür etmeyeceğim. Çünkü senden beni kurtarmanı istemedim. Kalıp kız arkadaşını kurtarmalıydın."

"Hah" sırıttı "Bak sen şu ufaklığa."

"Seni uyarmıştım! Bana böyle seslenme!"

Dalhee kızdı. Hareket edip gitmeye çalıştı ama Mugwang izin vermedi. Sadece onu daha sıkı tuttu ve yukarı doğru hafifçe kaldırdı.

"Sana geri dön dedim çünkü burada neler olacağını biliyordum. Gitmeliydin ve-"

"Ve?"
Sesi titriyordu. Mugwang bir süre onu izledi. Kalp atışlarını duyabiliyordu ve garip bir şekilde saçlarından yayılan o güzel koku hoşuna gitmişti. Bir süre sadece onu izleyip anın tadını çıkardı. Sonra konuştu.

"Bana değiştiğini söylemiştin ama aynısın. Sana baktığımda olgun bir kadın görmüyorum. Hala aynı kişisin."

"Belki de" Dalhee acı bir şekilde gülümsedi "Ama duygularım değişti."

"Evet duyguların değişmiş."
Derin bir nefes aldı ve onun sol yanına baktı. Ve sonra gözleri buluştu.
"Hala beni seviyorsun. Ama bu sefer eskisinden de fazla."

Continue Reading

You'll Also Like

103K 6.5K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
99K 4K 32
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
71.6K 5.3K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
21.8K 1.3K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...