İkna

By ClassicsTR

7.1K 728 79

Jane Austen'ın son romanı olan İkna, dokunaklı bir aşk hikâyesi üzerine kurulu. Romanın kahramanı güzel, hass... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm

11. Bölüm

179 30 0
By ClassicsTR







Artık Lady Russell'ın dönüş vakti yaklaşmıştı; tarihi bile belliydi; arkadaşı evine döner dönmez ona katılacak olan Anne, Kellynch'ten bir an önce ayrılmaya can atıyor ve bunun kendisini nasıl etkileyeceğini düşünmeye başlıyordu.

Anne, Yüzbaşı Wentworth ile aynı köyde, ona bir kilometre uzaklıkta yaşıyor olacaktı, ikisi aynı kiliseye gitmek zorunda kalacaklardı, iki aile de görüşecekti herhalde. Bunlar Anne'in aleyhineydi, öte yandan Yüzbaşı Uppercross'ta o kadar çok zaman geçiriyordu ki Anne onun daha yakınına gidiyor değil de ondan uzaklaşıyor sayılabilirdi, bütünüyle bakıldığında Anne, tıpkı zavallı Mary yerine Lady Russell ile yaşamaya başlayacağı için bu açıdan da kazançlı çıkacağına inanıyordu.

Yüzbaşı Wentworth'ü Kellynch Malikânesi'nde görmekten kaçınabileceğini umuyordu; o odalarda gözlerinin önünde acıyla canlanacak eski buluşmalar yaşanmıştı ama asıl dileği Yüzbaşı'yla Lady Russell'ın hiç karşılaşmamalarıydı. İkisi de birbirinden hoşlanmıyordu, şimdi tekrar karşılaşmaları da bir yarar sağlamazdı ve eğer Lady Russell, onların ikisini bir arada görecek olursa Yüzbaşı'nın kendine son derece hâkim olduğunu Anne'in ise pek olamadığını düşünebilirdi.

İşte Anne'in, yeterince uzun süredir kaldığını düşündüğü Uppercross'tan ayrılmakla ilgili belli başlı kaygıları bunlardı. Küçük Charles'a yararlı olduğu için bu iki aylık ziyareti hep güzel hatırlanacaktı ama çocuk hızla iyileşiyordu ve Anne'in orada kalması için başka bir neden yoktu.

Ancak ziyareti hiç hayal etmediği bir değişiklikle noktalandı. İki gün boyunca Uppercross'ta hiç gözükmeyen ve kendisinden hiç haber alınmayan Yüzbaşı Wentworth yokluğunu açıklayan bir hikâyeyle tekrar aralarına döndü.

Dostu Yüzbaşı Harville'in sonunda eline ulaşan bir mektubundan onun, ailesiyle birlikte kış için Lyme'a yerleştiğini öğrenmişti, yani iki dost haberleri olmaksızın birbirlerinden üç kilometre uzaklıkta yaşıyorlardı. İki yıl önce ağır yaralanan Yüzbaşı Harville daha sonra sağlığına tam olarak hiç kavuşamamıştı, Yüzbaşı Wentworth de onu görmeyi çok istediği için hemen Lyme'a gitmişti. Orada yirmi dört saat kalmıştı. Böylece Yüzbaşı tamamıyla temize çıkmış oldu, gösterdiği dostluk saygıyla karşılandı, dostu da hayli ilgi uyandırdı, Lyme hakkında anlattıkları topluluğun o kadar ilgisini çekti ki sonunda onlar da Lyme'ı görmek isteyip oraya gitmeyi planladılar.

Gençlerin hepsi Lyme'ı görmeye can atıyorlardı. Yüzbaşı Wentworth de oraya tekrar gidebileceğini söyledi; Lyme, Uppercross'tan yalnızca yirmi yedi kilometre uzaklıktaydı; aylardan Kasım olmasına rağmen hava hiç de kötü değildi; kısacası, gitmeye can atanların başında gelen Louisa bu yolculuğu yapmayı kafasına koymuştu, canının istediğini yapmaktan alacağı zevkin yanısıra artık insanın, aklına koyduğunu yapmasının doğru olduğu fikrinden de güç aldığı için anne-babasının bu yolculuğun yaza kadar ertelenmesi yönündeki bütün ısrarlarını geri çevirdi; onlar –Charles, Mary, Anne, Henrietta, Louisa ve Yüzbaşı Wentworth– Lyme'a gideceklerdi.

İlk anda yaptıkları plana göre Lyme'a sabah gidip akşam döneceklerdi ama Mr. Musgrove bu planı atlarını düşünerek kabul etmedi; mantıklı düşündüklerinde, taşra koşullarında gidiş dönüş için harcayacakları yedi saati çıkarınca, kasım ortasında tek bir günün onlara yeni bir yeri görmeleri için yeterli zamanı bırakmayacağını anladılar. Bu nedenle geceyi orada geçireceklerdi, ertesi gün de akşam yemeğinden önce dönmeyeceklerdi. Bu hayli önemli bir değişiklikti, kahvaltı için erken sayılabilecek bir saatte Büyük Ev'de buluşup tam vaktinde yola çıkmış olmalarına karşın iki araba –dört hanımın bindiği Mr. Musgrove'un arabasıyla Yüzbaşı Wentworth'ün de içinde bulunduğu Charles'ın arabası– Lyme'a inen uzun yokuşa vardıklarında saat öğleni hayli geçmişti.

Kalacak bir yer ayarladıktan ve otellerden birine akşam yemeği için sipariş verdikten sonra yapılacak ilk iş hiç kuşkusuz deniz kenarına inmekti. Lyme'da, halka açık yerlerde düzenlenen çeşitli eğlence ve gösteriler için mevsim geçmişti. Evler kapanmış, yazlıkçıların neredeyse hepsi gitmişti, yaz-kış orada yaşayan aileler dışında pek kimse kalmamıştı; boş binalarda, kasabanın olağanüstü konumunda, şehrin neredeyse üç adımda denize kavuşan anacaddesinde, yaz mevsiminde tekerlekli soyunma kabinleri ve yüzmeye gelenlerle canlanan sevimli küçük koyun çevresini dönerek Cobb'a giden yolda yapılacak yürüyüşte de görülmeye değer bir şey olmadığı için bir yabancının gözüne asıl çarpacak olanlar eski güzellikleri, yenilikleri, kasabanın doğusuna uzanan sıra dağlarıyla Cobb'un kendisiydi; insanın çevredeki bu güzelliklerin farkına varmayıp, Lyme'ı daha iyi tanımak istememesi için ancak kör olması gerekirdi. Lyme'ın çevresindeki manzaraları; tepeleri, geniş kırlık arazileri, bir de kumsaldaki dağınık kayalıkların denizin yükselmesini izlemek, tatlı hayallere dalmak için eşsiz bir ortam sunduğu, arkasında karanlık yamaçlar yükselen güzel ve ıssız koyuyla Charmouth; çeşit çeşit ağaçlarıyla yukarı Lyme'ın neşe saçan köyü; en çok da romantik kayalıkların arasındaki yeşil kanyonlarıyla Pinny, ki buradaki aralıklı ağaçlar ve bereketli meyve bahçeleri, ünlü Wight Adası'ndaki manzaralara taş çıkartabilecek kadar hayret verici ve güzel bir manzaranın oluşmasına neden olan o ilk kısmi çöküntüden bu yana nice nesillerin gelip geçmiş olması gerektiğini düşündürtüyordu: Lyme'ın değerini anlayabilmek için buraları tekrar tekrar ziyaret etmek gerekti.

Uppercross'tan gelen grup, bu mevsimde terk edilmiş ve hüzünlü görünen evlerin önünden geçerek aşağı inmeye devam etti, çok geçmeden deniz kıyısına ulaştı; denizi tekrar gördüğünde onu görmeyi hak etmiş herkesin yapması gerektiği gibi orada biraz oyalandıktan sonra Cobb'a doğru ilerlediler; bunu kendileri istedikleri gibi Yüzbaşı'nın hatırı için de yapıyorlardı çünkü Harville'ler, inşa tarihi tam olarak bilinmeyen eski rıhtımın yakınlarındaki küçük bir eve yerleşmişlerdi. Yüzbaşı arkadaşına uğramak için yanlarından ayrıldı; diğerleri yollarına devam ettiler; Yüzbaşı onlarla Cobb'da buluşacaktı.

Yüzbaşı'nın, yanında üç kişiyle birlikte arkalarından geldiğini gördüklerinde hiçbiri gezip dolaşmaktan yorulmamıştı, Louisa bile Yüzbaşı'dan ayrılalı çok zaman geçmediğini düşünüyordu; bu üç kişinin Yüzbaşı Harville, Mrs. Harville ve onlarla birlikte kalan Yüzbaşı Benwick adında biri olduğunu anlatılanlardan gayet iyi biliyorlardı.

Yüzbaşı Benwick bir zamanlar Laconia'nın komutanlığını yapmıştı; Yüzbaşı Wentworth, Lyme'a yaptığı ilk ziyaretten döndüğünde ondan harika bir genç adam ve oldum olası saygı duyduğu bir asker olarak övgüyle söz etmişti, Yüzbaşı Benwick bu sayede onu dinleyen herkesin saygısını kazanmış olmalıydı, ardından da arkadaşının özel hayatına kısaca değinmişti, böylece hanımların hepsinin Yüzbaşı Benwick'e büyük ilgi duymasına neden olmuştu. Yüzbaşı Benwick, Yüzbaşı Harville'in kız kardeşinin nişanlısıydı, şimdi de onun yasını tutuyordu. Nişanlılar bir-iki yıl servet ve terfi beklemişlerdi. Servete kavuşmuşlardı, Benwick'in üsteğmen olduğunda aldığı para ödülü hayli yüklüydü; bu genç adam en sonunda terfi de etmişti ama Fanny Harville bunu görecek kadar uzun yaşamamıştı. Geçen yaz Yüzbaşı Benwick denizdeyken ölmüştü. Yüzbaşı Wentworth hiçbir erkeğin bir kadına zavallı Yüzbaşı Benwick'in Fanny'ye bağlandığından daha fazla bağlanamayacağını ya da böyle bir kaybın başka kimseyi bu kadar derinden etkilemeyeceğini düşünüyordu. Arkadaşının sessiz, ciddi ve sıkılgan tavrına, okumaktan ve sakin uğraşlardan hoşlanıyor olmasına dayanarak onun büyük acılar çekebilecek yaradılışta bir adam olduğuna inanıyordu. Hikâyenin özüne gelmek gerekirse, öyle görünüyordu ki Benwick'in Harville'lerle dostluğu aralarındaki bütün akrabalık bağlarını sona erdiren olayla daha da güçlenmişti, Yüzbaşı Benwick artık tamamıyla Harville'lerle birlikte yaşıyordu. Yüzbaşı Harville şu anki evini altı aylığına tutmuştu; beğenisi, sağlığı ve varlığı onu deniz kenarında masrafı az bir ev tutmaya yöneltmişti; taşranın görkemi ve Lyme'ın kış aylarında sessiz sakin oluşu da Yüzbaşı Benwick'in ruh haline çok uygun düşmüştü. Yüzbaşı Benwick'in uyandırdığı ilgi ve sempati çok büyüktü.

"Yine de," dedi Anne kendi kendine, grupla buluşmak üzere ilerlerken, "belki de benden çok acı çekmiyordur. Umudunu sonsuza kadar yitirdiğine inanamıyorum. Benden daha genç; yaşı daha küçük değilse bile daha genç hissediyordur. Kendini toplayacak ve bir başkasıyla mutlu olacaktır."

Buluştular ve birbirleriyle tanıştırıldılar. Yüzbaşı Harville, uzun boylu, esmer bir adamdı, duyarlı ve iyiliksever bir çehresi vardı, hafifçe topallıyordu, sert hatları ve sağlıksız görünümü nedeniyle Yüzbaşı Wentworth'ten çok daha yaşlı gösteriyordu. Üçünün arasında en genç olanı ve öyle görüneni Yüzbaşı Benwick'ti; diğer ikisine oranla daha ufak tefek bir adamdı. Hoş bir yüzü, tam da uygun düşeceği gibi hüzünlü bir havası vardı; konuşmalara pek katılmıyordu.

Yüzbaşı Wentworth ile boy ölçüşemeyecek olsa da Yüzbaşı Harville de yapmacıksız ve nazik tavırlarıyla tam bir beyefendiydi. Mrs. Harville, kocası kadar nazik olmamakla birlikte onunla aynı duyarlılığı paylaşır görünüyordu; Yüzbaşı Wentworth'ün dostları oldukları için onları kendi dostlarıymış gibi görmek istemelerinden daha hoş bir şey ya da hep birlikte akşam yemeği yemek için üstelemelerinden daha sıcak bir konukseverlik olamazdı. Otele daha önce ısmarlamış oldukları yemeği mazeret göstermelerini en sonunda kabul ettiler ama Yüzbaşı Wentworth'ün herhangi biriyle Lyme'a gelip de yemeği birlikte yiyeceklerini düşünmemiş olmasına gücenmiş görünüyorlardı.

Tüm bunlar Yüzbaşı Wentworth'e duyulan büyük bağlılığı gösteriyordu, o sıradan karşılıklı davetlerden, âdet yerini bulsun diye gösteriş amacıyla verilen yemeklerden çok farklı olan bu olağandışı konukseverlikte öyle büyüleyici bir çekicilik vardı ki Anne, Yüzbaşı'nın subay dostlarını daha yakından tanımanın kendi ruh halini pek de iyi etkilemeyeceğini düşündü. "Bunların hepsi benim de dostlarım olacaklardı," diye geçirdi içinden ve karamsarlığa kapılmamak için kendisiyle savaşması gerekti.

Cobb'dan ayrıldıktan sonra hep birlikte yeni dostlarının evine gittiler, odaların küçücük, ancak içtenlikle davet edenlerin hep birlikte sığacaklarını düşünebilecekleri kadar küçük olduğunu gördüler. Bu durum bir anlığına Anne'i de şaşırttı ama Yüzbaşı Harville'in odayı en iyi şekilde değerlendirmek, kiralık evdeki mobilya eksiklerini gidermek için yaptıklarını, beklenen kış fırtınalarına karşı pencere ve kapıları korumak için akıl ettiği ustaca buluşları ve ince düzenlemeleri görünce çok geçmeden şaşkınlığı yerini daha hoş duygulara bıraktı. Evle birlikte kiraya verilmesi âdetten olan temel eşya sıradan ve yine âdetten olduğu üzere kötü durumdaydı ama bu eşyanın arasında onlardan farklı düşen, nadir bulunan ahşaptan, birinci sınıf işçilikle yapılmış birkaç parça vardı; bunlar, Yüzbaşı Harville'in gittiği her uzak ülkeden getirdiği nadir ve değerli parçalardı; bu çeşitlilik Anne'in çok hoşuna gitti çünkü bu parçaların hepsi Yüzbaşı'nın mesleğiyle ilgiliydi, çalışmalarının meyveleriydi, mesleğinin onun üzerindeki etkilerini gösteriyor, güvenli bir tablo çiziyor, aile içindeki mutluluğu temsil ediyorlardı.

Yüzbaşı Harville okumaya meraklı değildi ama Yüzbaşı Benwick'in hatırı sayılır bir koleksiyon oluşturan güzel ciltli kitaplarını koymak için uygun bir yer ayırmış, güzel raflar yapmıştı. Yüzbaşı Harville topallığı yüzünden fiziksel etkinliklere katılamıyordu ama belli ki iyiye ve güzele işleyen aklı sayesinde her zaman kendine bir uğraşı buluyordu. Resim, cila, marangozluk yapıyor, yapıştırıyor, çocuklar için oyuncaklar hazırlıyor; ağ iğneleri ve mekikleri geliştiriyor ve başka yapacak hiçbir şey kalmadıysa odanın bir köşesindeki büyük balık ağının başına oturuyordu.

Evden ayrıldıklarında Anne, büyük bir mutluluğu geride bıraktığını düşünüyordu, yanında yürüyen Louisa ise donanma mensuplarından ne kadar hoşlandığını; onlara, onların dost canlılıklarına, gösterdikleri kardeşliğe, açıkyürekliliklerine, dürüstlüklerine ne kadar hayran kaldığını âdeta kendinden geçerek anlatıyor; İngiltere'deki erkeklerin içinde en değerli ve en sıcakkanlı olanların denizciler olduklarını, yalnızca onların nasıl yaşanacağını bildiklerini, yalnızca onların sevgi ve saygı görmeyi hak ettiklerini iddia ediyordu.

Üstlerini değiştirip akşam yemeği için otele döndüler. Daha şimdiden gezilerinden öyle memnun kalmışlardı ki oteldekiler, Lyme tamamıyla "ölü mevsim"de olduğu, "sokakların cıvıltısı kalmadığı" ve "onlardan başka kimselerin gelmesini beklemedikleri" için defalarca özür dileseler de onlar hiçbir şeyin ters gittiğini düşünmüyorlardı.

Anne, artık Yüzbaşı Wentworth ile birlikte olmaya ilk zamanlar hiç hayal edemeyeceği kadar alışmıştı; onunla aynı masada oturmak ve bunun sonucunda onunla nezaket kurallarının gerektirdiği kadar konuşmak (bunun ötesine hiç geçmiyorlardı) artık sorun olmaktan çıkmıştı.

Geceler, hanımların tekrar buluşmak için ertesi günü beklemelerini gerektirecek kadar karanlıktı ama Yüzbaşı Harville akşam onlara uğrayacağına söz vermişti, nitekim geldi ve yanında dostunu da getirdi, hiçbiri bunu beklemiyordu çünkü hepsi de bu kadar çok yabancının varlığının Yüzbaşı Benwick'in canını sıktığını düşünmüşlerdi. Grubun neşesine ayak uyduramayacağı kesin de olsa Benwick tekrar aralarına katılmayı göze almıştı.

Yüzbaşı Wentworth ile Yüzbaşı Harville odanın bir köşesinde sohbetin başını çekiyorlardı, onlar eski günleri anarak diğerlerini oyalayacak ve eğlendirecek bir sürü hikâye bulup anlatırlarken Anne'in payına da onlardan biraz uzakta Yüzbaşı Benwick ile oturmak düştü ve genç kadının iyi niyetli yaradılışı onu Benwick'le tanışıklığını ilerletmeye itti. Benwick çekingen ve dalgındı ama Anne'in ılımlı yaradılışındaki çekicilik ve yumuşak tavırlar çok geçmeden etkisini gösterdi ve Anne ilk adımı atmasının karşılığını aldı. Benwick daha çok şiir alanında olsa da, belli ki, okuma zevki yabana atılmayacak bir adamdı; Anne bir geceliğine de olsa ona her zamanki dostlarının hiç ilgilenmeyeceği konular üzerinde tartışma zevkini verdiğine inanıyordu, ayrıca sohbet sırasında laf kendiliğinden kederle nasıl başa çıkılacağına geldiğinde bu konuda ona gerçekten yararlanabileceği önerilerde bulunduğunu da umuyordu. Benwick çekingendi ama içine kapalı gibi durmuyordu, duygularını serbest bırakmış olmaktan memnun kalmışa benziyordu; şiirden, içinde bulundukları dönemin zenginliğinden konuşurlarken ve en iyi şairlerin kimler oldukları konusunda fikir alışverişi yapmak amacıyla Marmion'un mu Göldeki Kadın'ın mı daha iyi olduğuna karar vermeye, Giaour ile Abydos'un Gelini'ni karşılaştırmaya, hatta Giaour'un doğru okunuşunu bulmaya çalışırlarken Yüzbaşı Benwick bu şairlerden birinin en dokunaklı şiirlerini, ötekininse umutsuz acıları betimlediği duygulu dizelerini ne kadar iyi bildiğini gösterdi; kırık bir kalbi ya da yıkılmış bir ruh halini yansıtan çeşitli dizeleri öyle ürkek bir duyarlılıkla tekrar etti, o kadar anlaşılmayı ister görünüyordu ki Anne onun hep yalnızca şiir okumadığını umdu ve şiirin, ondan büyük zevk alanlar için nadiren güvenli bir liman sayılabilmesini bir şanssızlık olarak gördüğünü, şiirin değerini gerçekten bilebilecek güçlü duyguların tam da şiiri aşırıya kaçmadan tatması gereken duygular olduğunu söylemeye cesaret etti.

Yüzbaşı'nın bakışlarından, durumuna bu şekilde değinilmiş olmasından rahatsız değil memnun olduğunu anlayan genç kadın devam edecek cesareti de bulmuş oldu, bu konuda daha deneyimli olduğuna inandığından Yüzbaşı'ya günlük okumalarında düzyazıya daha çok yer vermesini önerdi, örnek vermesi istenince de en iyi ahlakçılarımızın eserlerinden, derlenmiş en güzel mektuplardan, dikkate değer kahramanların anılarından ve acı hikâyelerinden o an için en güzel ahlaki ve dini örnekleri oluşturduğunu, bu nedenle de insana en çok güç ve moral verecek olduğunu düşündüklerini seçti.

Yüzbaşı Benwick dikkatle dinledi, Anne'in gösterdiği ilgiye minnettar görünüyordu, yine de başıyla onaylamayarak ve iç çekerek çektiği acılara hiçbir kitabın çare olamayacağına inandığını gösterdi, Anne'in önerdiği kitapların adlarını not etti ve onları bulup okuyacağına söz verdi.

Akşam sona erdiğinde Anne Lyme'a, daha önce hiç görmediği bir genç adama sabır ve tevekkül aşılamak için geldiğini düşünüp memnun oldu ama daha ciddi düşününce de ahlakçıların ve vaizlerin çoğu gibi kendi zayıf noktası üzerinde nutuk çekmiş olmaktan korktu.

Continue Reading

You'll Also Like

18.9K 625 30
Madam Bovary, 19. yüzyıl Fransız kadınının kıstırılmış hayatını ve iç dünyasını oldukça şeffaf bir şekilde ele alırken, dönemin kadın erkek ilişkiler...
4.9M 230K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
1.7M 110K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
1.4K 104 10
Steve sakat savaşıyor