SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

113K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

3.Bölüm "WEROSİM"

5.3K 383 367
By sevdaacet72

Ah, adın
Werosim.
Her zikredişimde kalbime ağrılar giriyor.
Sen böyle güzel olmamalıydın.

3. Bölüm: Werosim.

Soluk soluğaydım, koşuyordum. Kime veya neye olduğunu bilmeden. Sadece yüreğimi zorlayan bir korku vardı. Bir yere yetişmeye çalışıyordum. Birinin ölmemesi için çaba sarf ediyordum.

Ölmemesi için çaba sarf ettiğim her kim ise yüreğimde öyle bir ağırlık yapıyordu ki; onun ölmesi demek, benim ölmem demekti.

Biraz daha hızlandım. Ayağımın altında ezilip ses çıkaran kuru dallar ve yapraklara aldırmadım. Kurumuş ağaçların dallarının yüzümü, kolumu çiziyor oluşuna aldırmadım. Sadece yetişmem gerekiyordu.

Avucum kadar olan kalbim göğüs kafesimi daha fazla zorlarken, boğazımda bir çığ gibi büyüyordu. Kalbim artık zor nefes alan boğazımda atıyordu. Boğazımdan aldığım hırıltılı nefesler yankı yapmaya başladı. Beni duyuyorlardı. Geldiğimi biliyorlardı. Daha hızlı olmaya çalıştım. Çünkü O'nu öldürebilmek için büyülerini daha hızlı yapmaya çalışıyorlardı.
'Hayır,' diye fısıldadım. Fısıltım gök yüzünde çakan şimşeğin sesine karıştı.
Az önce güneş yok muydu? Hangi ara yağmur yağmaya başlamıştı?

Damlalar yavaş yavaş yüzüme, vücuduma damlamaya başladı. Islanıp yüzüme yapışan saçlarımı hınçla geriye ittim. Yağmur hızımı yavaşlatıyordu.
Büyü yapmaya çalıştım. Yapamadım. Büyüm işe yaramıyordu.

Son güç kırıntım ile yağmura inat daha fazla koşmaya çalıştım. Onları gördüm sonra. Onları görmem ile güçsüz düşen dizlerim beni daha fazla taşıyamadı, birbirine dolaşan ayaklarım yüzünden de yalpalayıp yere düştüm. Çıplak olan dizim, kuru dallar ve taşlar yüzünden yara içinde kaldı. Onlara baktım. Kırmızı pelerin giymiş yedi kişi çember oluşturmuşlardı. Çemberin ortasında görmediğim biri vardı. Ayin yapıyorlardı. O kişiyi öldürmeye çalışıyorlardı. Bunu düşünmem ile kalbime apansız bir ağrı girdi. Yetişmeye çalıştığım kişi çemberin ortasındaki kişiydi.

Ayağa kalkmaya çalıştım. Elimin içine girdiği çamur, katılaşıp elimi içine hapsetmişti.
'Hayır,' diye fısıldadım yeniden. Benim kurtulup, O'nu da kurtarmam gerekiyordu.

Yedi kırmızı pelerinli adam büyülerine daha yüksek sesle devam etmeye başladılar. Bu olamazdı. Kurtarmam gerekiyordu.

Yedi kırmızı pelerinlilerden biri bana döndü. Gözlerini görmem ile içime öyle bir korku, umutsuzluk düştü ki çaresiz kala kaldım. Gözleri normal değildi. Gözleri ateştendi, yanıyordu. Daha fazla bakamadım. Başımı yukarıya kaldırdım. Yağmur dinmiş ay çıkmıştı.

Aya baktım. Yarım hilalin etrafını bir yılan sarmıştı. Yarım hilalin etrafındaki yılan bana bakıyordu.
Gözlerimden yaşlar boşalmaya başlarken bütün gücüm ile,
'Hayır,' diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

Nefes nefese bir şekilde öyle hızlı doğruldum ki, başım döndü. Aynı hızla kalktığım yere düştüm. Başımın yumuşak bir şeyin üstüne düştüğünü ağrımamasından fark ettim. Sağ elimi kaldırıp kalbimin üstüne koydum. Kalbim hala çok hızlı atıyordu. Ve içimde apansız bir korku vardı.
'Sadece bir rüyaydı Sirina. Sakin ol kızım,' diyerek kendimi telkin etmeye çalıştım. Ne kadar işe yaradığı ise muammaydı.

Derin derin nefesler almaya çalıştım. Kalp atışlarım bir türlü düzene girmiyordu.
"Sadece bir rüya olduğuna emin misin?" Sağ tarafımda duyduğum yabancı ses ile yerimden sıçradım. Sesi genizden çıkmasına rağmen fazla kalın değildi.

Elimi üzerimde gezdirdim. Bulamadığım bıçağım ile yavaş yerimden doğruldum. Oturur pozisyona gelip sağıma baktım. Her yer karınlıktı hiçbir şey görmüyordum.
"Kimsin?" Sorum üzerine erkeksi gülüşü kulağımı doldurdu. Dalga geçiyordu benimle.
"Tanımadığın herkesin hayatını kurtarır mısın?" Kaşlarımı çatıp, orada olduğunu tahmin ettiğim, yere bakmaya devam ettim.
"Sende tanımadığın herkese yardım ediyorsun sanırım?"
Bir an alaycıl gülüşünün yüzünde solduğunu hayal ettim.
"Her neyse," dedi. Ardından bir iki hışırtı sesi duydum. Az önce söylediği şeyi yeni fark ediyor oluşum ile kendime kızdım.
"Ayrıca sadece bir rüya olduğuna emin misin derken, diye sordun. Ne düşündüğümü duyabiliyor musun?"
Cevap vermesini beklerken tek duyduğum şey bir iki hışırtı daha oldu.

Tam ağzımı açıp yeniden konuşacağım sırada,
"Bak dün akşamdan beri senin ölmemen için uğraşıyorum. Ve yorgun düştüm. Bizi fark etmeden burada biraz dinlenmek istiyorum. O yüzden sus ve uyu. Sabahın ilk ışıkları ile seni de uyandıracağım." Kurmuş olduğu bu uzun cümle için onu tebrik etmek istesem dahi, susmayı tercih ettim. Ne de olsa hayatımı kurtarmıştı.

Beni ısıran o kadının bir çeşit zehir salgılamış olduğunu tahmin ediyordum. Elimi yavaşça ısırdığı yere götürdüm. Sol bacağımın baldırıma kadar çıplak oluşunu fark etmem ile yutkunamadım. Baldırımın biraz aşağısında bir kumaş vardı. Isırığın üstünü sarmak için kullanmıştı. Ama bu bacağımı baldırıma kadar görmüş olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Yavaşça uzanıp inledim.
"Merk etme seni çıplak görsem bile etkileneceğim bir kadın değilsin." Bunu duymam ile olduğu yere döndüm.
"Hep böyle kaba mısın?" Hızımı alamayıp,
"Böyle kaba olunca eline bir şey geçiyor mu bari?" Cevap vermedi. Zaten vermesini de beklemiyordum. Neticede illa bir kabalık yapacaktı.

Bana sırtını dönüp uyuduğunu hayal ettim. Sırt üstü döndüm. Bilmediğim bir yerde, beni kurtarmış olsa bile, tanımadığım bir yabancının yanında daha fazla uyuyamazdım. Hem birimizin uyanık kalıp nöbet tutması lazımdı. Bu kişi olmayı kabul ettim.

Düşünmeye başladım. Tek başıma şehre bile inememiştim. Sanırım John'u şimdi anlıyordum. Yapmak istediğim çok şey vardı ve bunları tek başıma yapamazdım. John da bana yardım edemeyecek kadar yaşlıydı. Derin bir soluk bıraktım. Benim bir yol arkadaşı bulmam şart olmuştu. Ama kim olacaktı. Aklım bir an yanımdaki yabancıya kaydı. İkimizi oradan kurtaracak kadar güçlüydü. Neden olmasın ki? Kabul eder miydi?

Duyduğum bir hışırtı ile dikkatim dağıldı.
'Şieyş,' diye fısıldadım. Gözlerim karanlıkta net görmeye başlarken bu büyüyü daha önce yapmayı neden akıl edemediğimi sorguladım.

Sesin geldiği yöne baktım. Hiçbir şey yoktu. Etrafıma baktım. Samanlarla dolu bir depo tarzı bir yerdeydik. Büyük ihtimalle buraya bağlı bir yerde atlar tutuluyordu. Köşeden çıkıp başka bir yere hızla giden fareye baktım. Bütün gün böyle fareler çıkardı. Ta ki biri çıkıp o fareyi yiyene kadar.

Çoğu millet sefalet içindeydi. Zar zor yaşıyorlardı. Çünkü bazı krallar sapkınlık dışında başka bir şey yapmayı bilmiyordu. Bunun çetelesini ise halk çekiyordu.

Uzandığım yerden yavaşça kalktım. Arkamda olan tahta direğe yaslandım.

İçimde büyüyen merak ile yan tarafıma döndüm. Düşündüğümün aksine sırtını değil, yüzünü bana dönmüştü.

Yavaşça, ses çıkarmamaya çalışarak onun yanına yaklaştım. Aramızda iki karış bırakarak yüzüne eğildim. Siyah uzun saçları yüzünü gizliyordu. Benden bağımsız olarak kalkan parmaklarım saçıyla buluştu. Saçını yüzünden çekip bakmaya devam ettim. Yüz hatları öyle keskindi ki bir an nefesim kesildi. Çenesi dikti ve çenesinde ufak bir gamzesi vardı. Çene gamzelerin gözükmesi için gülmesine bile gerek yoktu. Elmacık kemikleri fazlası ile belirgindi. Dik kemerli burnu tam yüzüne göreydi. Yüzünün keskinliğine tezat olarak kalın ve pembemsi dudakları vardı.
Gözlerinin altında oluşan morluk ve küçük halka uzun zamandır uyumadığının göstergesiydi. Kirpikleri uzundu ve kaşları gibi sim siyahtı. Bu adam benim karşıma nereden çıkmıştı böyle?

Uzanıyor oluşu bile heybetli bedeninden bir şey kaybettirmemişti. Bu adam baştan aşağıya güç ve arzu kokuyordu. Benim yoldaşım bu adam olmalıydı.

Biraz daha yaklaştım. Burnuma çalan kokusu bir iki saniye gözlerimi kapatmama sebep oldu. Tarçın ve karanfil karışımı bir kokuya benziyordu. Kokusu bile onun gibi sertti.

Gözlerim boynundan aşağısına takılınca, göğsüne kadar açık olan gömleğinin düğmelerine baktım. Boynundan sarkan kolyeyi görünce kaşlarımı çattım. Kolyeyi yavaşça avucumun içine aldım.

Kolyeyi avucumun içine aldığım gibi nefessiz kaldım.
Başım aşağıya düştü. Gözlerim sonuna kadar açıldı.

Bir yangının ortasındaydım. Yanımda küçük bir çocuk vardı. Siyah saçlı, kırmızı gözlü. Etrafına bakıyordu nereye gideceğini bilmiyormuş gibi bir hali vardı. Sadece gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Minik kalbi korku doluydu. Korkusunu içimde hissediyordum.
"Werosim," arkamızda bizi çağıran kişiye döndük aynı anda. Bize doğru gelen kılıçlı bir adam ile bir adım geriledik. Adam bize ilerlerken gözlerimi kapattım.

Gözlerimi açtığım zaman başka bir yerdeydim. Bu sefer gençlik haliydi sanırım. Durmadan ağaca yumruk atan sırtı bana dönük olan kişiye baktım. Üstü çıplaktı. Her yumruk atışında sırt kasları geriliyordu.
"Unutma sen bir avcısın Werosim," ağacın arkasından çıkan adama baktım. Yüzü yoktu. Bu gördüklerim yanımda olan bu yabancı adamın anılarıydı.

Gözlerimi yumdum yine.

"Sirina," adımın sertçe anılması ile gözlerimi hızla açtım.

Nefes nefese bir şekilde boğazımı tuttum. Her iki kolumdan tutup beni dik tutmaya çalışan kişiye bakmaya çalıştım. Bir iki dakikanın sonunda düzene giren nefesim ile kolumdan tutan kişinin koluna sıkıca sarıldım.

Başımı kaldırıp kan kırmızısı gözlerinin içine baktım. Onların da krallıklarına saldırıp orada bulunan bütün köylere saldırmışlardı. Onları da yok etmeye çalışmışlardı.
"Werosim," kendiliğinden dilimden dökülen isim ile koluna daha sıkı tutundum.

Adını zikrediyor oluşuma hiç şaşırmadı. Ama yüzünden geçen kızgın ifade ile bir an bocaladım. Onun da tutuşu sıkılaşırken,
"Ne gördün?" Adeta dişlerinin arasından tıslayarak konuşmuştu. Kaşlarımı çatıp tutuşundan kurtulmaya çalıştım.
Daha fazla sıkmasından öteye gidemedim.
"Ne söylememi bekliyorsun?"
Kan kırmızı gözleri koyulaştı.
"Sakın büyü yapmaya kalkışma. Siz avcılar büyü yaptığınız zaman sonucunu ağır ödüyorsunuz." Gözlerini sım sıkı kapatıp yeniden açtı. Kollarımı yavaşça bıraktı. Ama ben onun kolunu bırakmadım.
"Ne gördüğümü çok iyi biliyorsun, Werosim. Amacın," deyip yüzümü biraz ona yaklaştırdım. Gözlerinin içine baktım.
"Benim ne kadarını gördüğüm." Ondan uzaklaşıp kolunu bıraktım.
"Söylesene Werosim benim avcım olmaya ne dersin?"
Bu dediğim ile hıh, diye bir ses çıkardı. Pes etmedim.
"Neticede amacımız ve yolumuz bir. Sizin krallığı yıkan kişiler bizim krallığımızı da mahfettiler." Bir süre beni izledi. Bana asır gibi gelen bir zaman diliminden sonra,
"Büyücüsün," gözlerimi devirip,
"Onu bir aptal bile anlayabilir." Bu dediğime kızsa bile sesini çıkarmadı.
"Büyücüler ve avcılar asırlar boyunca birbirlerini koruyup kollayacaklarına dair kardeş yemini etmişlerdi." Devam edeceğim sırada lafımı hızla kesti.
"Bu bize yardım etmeyi reddettiğiniz zaman son buldu." İnanılmazca baktım ona.
"Biz mi? Bize yardım etmeyi reddeden sizdiniz."
O an ikimiz birbirimize baka kaldık.

Fena bir halde oyuna getirilmiştik. Eğer biraz olsun o zaman büyükler aklını kullanabilseydi, gücümüzü birleştirmiş olsaydık belki de şu an bu halde olmayabilirdik. Diriyanka Kralı yok etmek istediği krallıkları oyuna getirmişti. Onlar adına savaşabilecek diğer krallıkları da kandırıp onları da yıkmıştı.
"Ben Diriyanka Krallığından döktükleri kan kadar, aldıkları can kadar can istiyorum." 
Başını iki yana sallayıp bıçağını çıkardı. Bıçağını ileriye fırlatması ile oradan gelen hışırtı duruldu.

Oraya dönünce bıçağın saplandığı fareye baktım.
"Ben burada döktükleri kadar kan almaktan bahsediyorum senin aklın farede mi?" Yüzümü ekşiterek fareye bakmaya devam ettim. Werosim beni takmadan bıçağı fare ile beraber aldı.
"Seni bilmem ama benim karnımı doyurmam gerek." Yüzüm biraz daha ekşirken, midemin bulanmasına engel olamadım. John her ne kadar ısrar etmiş olsa bile asla ve asla fare yememiştim. Yemeyi de düşünmüyordum.
"Biraz daha beklesen de gün biraz açsın tavşan tutarız." Beni umursamadan farenin derisini soymaya başladı.
Sırtımı ona döndüm. İzlemeye bile dayanamıyordum.
Arkamdan gelen gülüşü umursamamaya çalıştım.
"Seninle beraber aynı yolu yürümemi hatta avcın olmamı istiyorsan bunlara alışman lazım." İçimde büyüyen umut ışığı ile ona döndüm.

"Avcım olmayı kabul ediyor musun Werosim."
Elindeki derisi yüzülmüş fareyi bir köşeye bırakıp elini uzattı.
"Avcın olmayı kabul ediyorum Sirina." Eline bakıp, midem bulana bulana elimi uzattım. Elimi yumruk yapıp sadece serçe parmağımı uzattım. Dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrılırken, elimi kocaman avuçları ile sardı.

Dudağım aşağıya doğru sarkarken,
"İğrenç," deyip elimi kurtarmaya çalıştım. Bırakmadı.
Eline bulaşmış olan fare kanını bileğimden başlayarak orta parmağımın ucuna kadar getirdi.
"Kan üzerine yemin ediyorum, Sirina. Seni koruyup, daima arkanda olacağıma ve avcın olacağıma." Kan bulaşmış olan orta parmağımı avucunun içine sürdüm. Daha sonra bileğini tuttum. Elim bileğini bile tam olarak sarmıyordu.
"Kan üzerine yemin ediyorum, Werosim. Seni koruyup, daima arkanda olacağıma ve kara büyücün olacağıma." Kara büyücü dediğim zaman Werosim'in gözleri ilk defa şaşkınlığını gösterecek şekilde bana baktı.

Elimize bulaşmış olan kan yanmaya başlayıp buhar olup, derimizin içine işledi.
İkizimin eline bakıpçektim.
"Tabi böyle bir büyüyü fare kanı ile yaptığın için hala iğrençliğini koruyor." Bunu demem ile gözlerini devirip, elimi bıraktı.

Her şeyi bir köşeye bırakıp derin, rahat bir soluk aldım. Neticede, Werosim artık benim avcımdı.

***

Selamlarrrr

Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olmuştur.

Hepiniz,
S E V İ L İ Y O R S U N U Z 💜

Keyifli okumalar.

Oy ve yorum yapmayı unutmayınnn💙

#HayaletOKUYUCUolma 🥀

Continue Reading

You'll Also Like

7.7M 449K 84
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
265K 17.3K 57
Çizgi meselesini bilir misiniz? Hani dark side falan... Yoldan çıkmak, yer altına inmek... Doğru ile yanlış arasındaki o ince çizgiden bahsediyorum e...
85K 7.5K 29
Not: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadel...
16.9K 1.3K 8
At havaya; yazı gelirse sağa , tura gelirse sola... Her şey bir bozuk paranın, yağmurlu bir günde, düşüp kaybolmasıyla başlamıştı. Dünyaya ait ol...