NADİDE (TAMAMLANDI)

By Mavili_Yazarr41

4.1M 177K 68.9K

"KÜFÜR VE YETİŞKİN UNSUR İÇERİR!" 'KİTABIMDA KÜFÜR ETMEYİN!' Nadide ŞAN. Seyyid Ali YILMAZ. Bir silah, bir ka... More

TANITIM 🌼
1. BÖLÜM🌼
2. BÖLÜM🌼
3. BÖLÜM🌼
4. BÖLÜM🌼
5. BÖLÜM🌼
6. BÖLÜM🌼
7. BÖLÜM🌼
8. BÖLÜM🌼
9. BÖLÜM 🌼
10. BÖLÜM 🌼
11. BÖLÜM 🌼
12. BÖLÜM 🌼
13. BÖLÜM 🌼
14. BÖLÜM 🌼
15. BÖLÜM 🌼
16. BÖLÜM 🌼
17. BÖLÜM 🌼
18. BÖLÜM 🌼
19. BÖLÜM 🌼
20. BÖLÜM 🌼
21. BÖLÜM 🌼
22. BÖLÜM 🌼
24. BÖLÜM 🌼
25. BÖLÜM 🌼
26. BÖLÜM 🌼
27. BÖLÜM 🌼
28. BÖLÜM 🌼
29. BÖLÜM 🌼
30. BÖLÜM 🌼
31. BÖLÜM 🌼
32. BÖLÜM 🌼
33. BÖLÜM 🌼
DUYURU! 🌼
34. BÖLÜM 🌼
35. BÖLÜM 🌼
36. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
37. BÖLÜM 🌼
38. BÖLÜM 🌼
39. BÖLÜM 🌼
YENİ KAPAĞIMIZ 🌼
40. BÖLÜM 🌼
41. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
42. BÖLÜM 🌼
43. BÖLÜM 🌼
44. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
45. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
46. BÖLÜM 🌼
FİNAL... 🌼🙏
SEVDA ESİRİ

23. BÖLÜM 🌼

88.6K 3.9K 1.2K
By Mavili_Yazarr41


Medya Seyyid Ali 😍

Celo Boluz & Cem Adrian - Yarim Gurbete Gider 😍

Yeni bölümden herkese kucak dolusu, selamlar ve sevgiler nadide okurlarım.
Çok heyecanlı ve güzel bir bölüm sizi bekliyor.
Desteğinizi esirgemeyin lütfen. 💙

Bu bölüme 700 oy ve 700 yorum gelir mi acaba? 😆
Bunların olması demek, bölümün daha hızlı gelmesi demek.
Ayrıca yorum sınırını emoji ile doldurmaya çalışmayın lütfen. 🙏

Bu bölüm sevgili okurum mmhanKk9 'a ithafendir. Hadi bakalım canım ağırla okurlarımızı. 💙

Satırlarda buluşmak dileği ile,
Keyifli okumalar.🌼

NOT: Kitapta geçen kişi ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. 💫

Başlamadan evvel herkes buraya bir papatya bırakabilir mi? 🌼


Nadide yatmaya giden anne ve babasından sonra, o da eski odasına çıktı. Çıkmadan evvel de, annesini kontrol etmiş ve ardından bir bardak su almıştı. Sonra da odaya çıkmıştı.

Odaya çıkıp, yatağına oturdu. Bugün gelişinin dördüncü günüydü ve o katiyen geri dönmek istemiyordu. Onun yeri burası idi. O yer ona yabancıydı. Amma velakin gitmek mecburiyetindeydi genç kız, bunun da bilincindeydi.

Üstüne yarım kollu beyaz geceliğini giyindi. Suyundan bir yudum içti ve yatağa girdi. Bir müddet geçmişti ki, bir araba sesi duydu Nadide. Evlerinin önünde arabanın işi neydi ve kimdi ki?!

Düşünceler beyninde dolanırken, katiyen Seyyid Ali'nin olabileceğini düşünmemişti. Tedirgin olsa dahi yataktan kalktı ve üstüne bir hırka giyindi. Sonra yavaşça pencereye doğru yürüdü Nadide. Perdeyi çekip baktı. Lakin etraf karanlıktı ve araba ışığından dolayı da arabayı pek göremiyordu.

Amma sonra arabayı kullanan kişi arabadan çıktı ve Nadide derhal tanıdı onu. Bu pek sevgili (!) kocası idi. Karanlıkta arabanın farlarının yardımıyla, gördüğü kadarıyla tanımıştı onu.

Yutkundu genç kız.
"Burada ne işi var?" diye mırıldandı ve tereddütte kalsa dahi, aşağıya inmek için odasından çıktı. 

Merdivenlerden indiği vakit ise kapı vuruldu. Nadide hızla yürüdü, anne ve babasının uyanmasını istemiyordu. Fakat ne yazık ki bu dileği gerçekleşmeden, babası odasının kapısını açtı ve kapıya doğru yürümeye başladı. 

Nadide daha hızlı inmiş ve merdivenlerin son basamağında tam adımını atacağı vakit, ayağı boşluğa gelmişti ve ayağı yan dönmüş, muhtemelen de burkulmuştu. Heyecandan olsa gerek hiç bir acı hissetmeden babasının yanına gitmeye devam etti genç kız.

"Babam..." deyip babasının onu fark etmesini umdu. 

Recep Bey kızının ince sesini duyunca ardını döndü ve kızına baktı.
"Kapı çaldı çiçeğim. Sen niye uyandın?" diye sordu merak dolu bir sesle.  

Nadide nasıl söyleyeceğini düşünürken, sabırsız Seyyid Ali tarafından kapı ikinci kere çalındı.
"Kapıda kim var biliyorum babam." deyip gözlerini kaçırdı Nadide.

"Kim var?" diye sordu Recep Bey. Kızının bildiği, ancak onun bilmediği kimdi bu?

Yutkunan Nadide,
"O adamı gördüm camdan. O geldi." dedi. Katiyen şuan çok zor bir durumda idi. Kapıda Seyyid Ali, karşısında babası ve ağrımaya başlayan ayağı... Tüm bunlara rağmen Nadide halen ayakta durmaya devam ediyordu.

Recep Bey anladığı şeyle hüzne boğulmuştu. Bekir'in oğlu gelip, kızını götürecekti demek ki?!
"Anladım çiçeğim. Haydi sen aç kapıyı." diyen Recep Bey yenilmişlikle omuzlarını düşürdü ve ardından odasına doğru yönlendirdi yaşlı bedenini.

Giden babasının ardından Nadide çaresizce iç çekti. Adam onu almaya gelmişti ve almadan gitmeyeceğini de biliyordu. Yürümeye başladı lakin, ayağına yüklendiği vakit keskin bir acı hissetti. Fena burkmuş olmalıydı ayağını.

Sağ ayağına basmamaya dikkat ederek, kapıya ulaştı ve en nihayetinde kapıyı açtı.

Seyyid Ali kapıyı bir kere daha çalacakken, kapı yavaş bir şekilde açıldı. Ve onu günlerdir yakıp, kavuran bedeni gördü. Havada olan elini indirdi ve sertçe yutkundu genç adam. Katiyen böyle hissedeceğini sanmıyordu amma görünen o ki, kızı fazlasıyla özlemişti. Bunu şimdi, onu karşısında görünce anlamıştı. Kollarının arasına çekip, sımsıkı sarmak istiyordu onu. Sonra belki müptelası olduğu dudakları da tadardı...

Lakin düşüncelerini bertaraf edip, usuna gelen diğer hususu sordu.
"Kapıyı niye sen açıyorsun?!" dedi. Kelamları vurgulu ve sesi sertti. 

Nadide karşısında gördüğü adam ile ne hissedeceğini tam olarak bilemiyordu. Amma kesin bir şey vardı ki, heyecan sarmıştı bedenini. Sonra adamın sorduğu soru ile kaşlarını çattı. Seyyid Ali'yi nasıl bir hale soktuğundan bihaber.
"Senin olduğunu biliyordum." dedi ve dişlerini sıkmaya başladı. Çünkü ciddi anlamda ayağında ki ağrı çoğalıyordu.

"Nerden biliyorsun? His mi ettin?" dedi Seyyid Ali çarpık bir gülüşle. Kızı görünce keyfi yerine gelmişti şüphesiz.

Nadide acısından olsa gerek ters bir sesle,
"Hayır! Ses gelince camdan baktım ve oradan anladım senin olduğunu." deyip soluklandı. Ağrı giderek çoğalıyor ve ayakta durmasını zorlaştırıyordu.

Seyyid Ali biraz kıza yaklaşıp,
"Demek camlarda yolumu gözlüyordun?" deyip kıza göz kırptı. Bunu ilk kez yapıyordu ve bu ikisi içinde bir heyecan yaratmıştı.

"Elbette hayır!" diyen Nadide hemen savunmaya geçip, geri çekildi biraz.

İç çekip, yüzündeki gülüşü sildi Seyyid Ali.
"Neyse, hayde git toparlan gidiyoruz." dedi ciddi bir vaziyette. Çünkü kimin kapısında beklediği usuna geldikçe, kendisini zor tutuyordu.

Nadide,
"Şimdi mi?" diye sordu. Şuan gece vaktiydi ve yola çıkmaları hiç doğru değildi.

"Evet şimdi! Sen vaktinde evine gelmeyi akıl etseydin şayet, bu saatte gitmezdik." dedi Seyyid Ali öfkeli bir sesle. Kızın olmadığı günleri anımsayınca canı sıkıldı. Artık bu kadar uzun süre bir yere gitmesine katiyen müsaade etmeyecekti, o kesindi.

Nadide,
"Şimdi gece vakti diye dedim ben." dedi kısık bir sesle. Hiç mi hiç gitmeye hevesli değildi genç kız. 

"Gece mece gideceğiz artık! Hayde bekliyorum arabada." diyen Seyyid Ali son kelamlarını demiş ve arkasına dönerek arabasına doğru gitmişti.

Nadide üzgün ve acıyan canı ile birlikte kapıyı kapattı. Gözleri bunu bekliyormuş gibi, çoktan yaşlarını akıtmaya başlamışlardı. Ailesine yeniden alıştıktan sonra bu sefer gitmesi çok zor olacaktı.

Merdivenlerin yanına gelince odanın kapısı açıldı. Anne ve babası gözleri yaşlı bir şekilde odadan çıktılar. Recep Bey odaya girince, hanımını uyandırmış ve kapanan kapı sesinden sonra da odadan çıkmışlardı.

Nadide ağlamaklı bir sesle,
"Ben gidiyorum baba! Beni almaya gelmiş." diye konuştu. 

"Biliyorum çiçeğim." diyen Recep Bey kızının yanına giderek, ona sarılmıştı. Saçlarını öperek,
"Hazırlan o halde. Bekletme onu." dedi ardından güçlükle.

Başını sallayan Nadide anne ve babası ile birlikte odasına çıkmış, sonrasında ise hazırlanmaya başlamıştı.

♤♧♤

Arabada giden iki genç oldukça sessizdi. Ancak arada bir Nadide'nin burnunu çekmesinden dolayı çıkan ses dolduruyordu kulaklarını. Annesi ve babasından çok zor ayrılmıştı. Öyle ki, ayaklarını yere basıp, 'gitmek istemiyorum' bile diyecekti amma son anda bundan vazgeçmişti.

Doyamayacağını bilmesine rağmen, ikisine de sıkı sıkıya sarılmış ve arabaya yönelmişti. Arka kapıyı açmış ve önce küçük bavulunu, ardından da bedenini bırakacağı vakit Seyyid Ali,
'Öne bin' demişti. Zaten üzgün olan Nadide. Adamı ikiletmemiş ve arabanın önündeki koltuğuna binmişti.

Şimdi ise ailesinden ayrılması bir yana, ayağında ki ağrı çekilecek gibi değildi. Canı yandığı için de ağlıyor ve yerinde kıpırdanıyordu.

"Ağlamayı bırak artık. Seni geri götürecek değilim." dedi Seyyid Ali. Kızın ağlaması içine dokunuyordu ve ağlamasını istemiyordu.

"Biliyorum." diyen Nadide daha fazla dayanamamış ve hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. 

Seyyid Ali gözünü yoldan çekip, yanında için için ağlayan kıza çevirdi. Bu kelamları ettiği için mi ağlar olmuştu? 

"Az evvel ağlama demedim mi?" dedi hayretler içerisinde Seyyid Ali.

"Canım acıyor!" dedi Nadide kısık bir sesle.

Seyyid Ali bunu duymamıştı ne yazık ki!
"Tamam lan ağlama, yine gönderirim seni." diye konuştu dişlerinin arasından. Bu kız gittikçe sinirlerini bozmaya başlıyordu.

Nadide adamı dinlemiyordu bile. Eğilip ayakkabısından çıkardı ayağını ve ayağının biraz şişmiş olduğunu gördü. Bu kötüydü işte. Ayağını göz ardı ettiği için, belki de acısı daha fazla olacaktı.  

"Göndereceğim diyorum işte lan! Ağlama hadi!" diyen Seyyid Ali daha fazla dayanamamış ve arabayı kenara çekmişti. Üstte bulunan ışığı açıp, Nadide'ye baktı. Lakin bakması ile bedeni endişe ile kasıldı.

"Ne oldu sana?" Sesi korkulu çıkıyordu genç adamın.

Nadide gözünden akan yaşı silse dahi, yenileri sürekli akmaya devam ediyordu. 
"Ayağımı..." deyip iç çekti. "Burktum." diye açıklama yaptı karşısında ki adama.

Seyyid Ali tamamen kıza döndü. İri eline küçük ayağı aldı, dizine koydu ve incelemeye başladı.
"Nasıl oldu?" diye sordu. Kıza kendine bakmadığı için ise bağırmamaya çalışıyordu. 

"Sen gelince. Annemler uyanmasın diye hızlı indim merdivenlerden. O zaman oldu." Nadide nefeslene nefeslene kurmuştu bu cümleleri.

Seyyid Ali,
"Beni bu kadar heyecanlı bir biçimde beklediğini tahmin edemedim. Bilseydim sabahtan gelirdim." diye dalga geçti kızla. Diğer yandan uzun parmaklarıyla da Nadide'nin ayağına masaj yapıyordu.

Nadide iyi gelen bu masajla ağlayışlarını en nihayetinde durdurmayı başardı. Bu adamın dokunuşları neden ona iyi geliyordu ki?!

Seyyid Ali ona cevap vermeyen ve ağlamayı bırakan kıza dikti bakışlarını. Uzun kirpikleri ıslaktı, durmadan da titreşiyordu ve dudakları da kıpkırmızı idi. Ağlamamak için ısırdığı pek ala belliydi. Bir an o dudakları kendisi de ısırmak ve emmek istedi. Lakin şimdi hiç sırası değildi. Derhal bu düşünceyi def etti usundan.

"İyi geliyor mu?"

"Hıhım..." diye mırıldandı Nadide kısık bir sesle. Ayağının adamın kucağında oluşu, nedensiz bir utanca sürüklemişti onu. 

"O vakit devam edeyim." dediği gibi devam etti Seyyid Ali.

Lakin bir müddet sonra Nadide'nin ağrısı yeniden baş gösterdi. Bu böyle masajla geçecek bir şey değildi.
"Pek işe yaramıyor aslında." dedi Nadide. Ağlamamak için kendini sıkarken. 

Masaj yapmayı bırakan Seyyid Ali,
"Eve gidelim. Bir şeyler koyarım üstüne." İlgili sesi Nadide'nin başka hususlar düşünmesine sebebiyet veriyordu. "Az bir yolumuz kaldı zaten. Dayan biraz."

Başını sallayan Nadide ayağını geri çekmek istese de, Seyyid Ali tarafından engellendi. Uyarıcı bir şekilde,
"Böyle kalsın." dedikten sonra arabasını çalıştırmış ve son sürat eve gitmeye başlamışlardı.

♤♧♤

En nihayetinde eve gelmişti genç çiftimiz. Seyyid Ali'nin yardımı ile yatak odasına gelen Nadide, hemen yatağa oturdu. Ağrı çok şiddetlenmiş ve dayanılması pek tabii zor oluyordu. Yine de dişlerini sıkıp, sabır ediyordu Nadide.

Odaya çıkmasına yardım eden Seyyid Ali, hemen aşağıya inmiş ve buzdolabından buz çıkarmıştı. Bir poşete koyduktan sonra ise acele ile almış, Nadide'nin yanına odaya gelmişti.

"Şimdi bununla birlikte daha iyi olacaksın." diyen Seyyid Ali, getirdiği buzu alıp, dikkatlice Nadide'nin ayağına koydu.

Soğuk buzla irkilen Nadide, bir vakit sonra bu soğukluğa alışmıştı. Ve giderekte ayağına iyi geliyordu. Bu adam bir teşekkürü daha hak ediyordu kesinlikle.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandı Nadide. Seyyid Ali teşekkür etmesini istemiyordu, lakin yinede ona yapılmış bir iyiliği karşılıksız bırakmak istemiyordu genç kız. 

"Teşekkür ettiğin vakit, iyice sinirlerimi bozuyorsun kadın!" diyen Seyyid Ali'nin sesi epey huysuz çıkmıştı. Ardından ayağa kalkmış ve soyunmaya başlamıştı. 

Temiz kıyafet almadan küçük hamama girmiş ve sonra kapıyı kapatmıştı. Nadide ise sırt üstü uzanmış ve buzu iyice ayağının üstüne yerleştirmişti. Saatin geç olması ve yolculuğun onu yormuş olmasından sebep, gözlerini yumdu ve biraz sonra da uykuya daldı.

Belinde siyah bir havlu ile hamamdan çıkan Seyyid Ali, gözlerini direk Nadide'nin üstüne dikti. Uyumuştu. Uyanıkken değilmiş gibi, uyurken de çok masumdu. Seyyid Ali onu çok gece böyle uyurken izlerdi. Amma velakin katiyen bunu kendisine yediremezdi de.

Sessiz adımlarla dolaba yürümüş ve içinden kendisine kıyafet almıştı. Yine sessizce giyinmiş, ardından Nadide'nin ayağına dikkat ederek yatağa girmişti. Yönünü kızın olduğu tarafa dönmüş ve içi rahat bir şekilde gözlerini yummuştu genç adam.
Ardından,
"Uyu bakalım, sakar papatya." demiş ve uykunun karşı koyulamaz kollarına bırakmıştı kendini.

♤♧♤

Sabah ezanıyla birlikte gözlerini açtı genç kız. Biraz öyle bekleyip, ayağında ağrı olup olmadığını anlamaya çalıştı. Biraz uzun beklemesine rağmen ayağında ağrı hissetmiyordu kesinlikle. Geçmişti. Doğrulup, ayağında ki buz torbasını eline aldı.

Bu buzun kesinlikle yeni konulmuş olması lazımdı. Çünkü halen fazla erimemişti. Nadide bunu görmese dahi, adamın kalkıp buzu yeniden değiştirdiğinin bilincindeydi.

Adamın ilk zamanlara nazaran epey değiştiğinin de farkındaydı. İlk günler bağırıp, kızan, üzülmesi için elinden gelen herşeyi yapan adam. Şimdi ise ayağı için uykusunu bertaraf edip, kalkıp onun için uğraş veriyordu.

Buzu komodine bırakıp, Seyyid Ali'nin olduğu tarafa döndü. Güneşin doğmasından dolayı gördüğü kadarıyla, adamın biçimli kaşları yine çatık ve dudakları da birbirine bastırılmıştı. Düzenli nefesleri ile Nadide adamın derin bir uykuda olduğunu anladı.

Daha fazla dayanamayıp, yataktan kalktı Nadide. Çünkü son derece sıkışmıştı ve derhal tuvalete gitmesi gerekiyordu. Üstünü değiştirmediği için, rahat bir şekilde kapıyı açıp, odadan çıktı. 

İşini bitirdikten sonra ise yine ayağına fazla yüklenmeden yürümüş ve odaya girmişti yeniden. Seyyid Ali halen bıraktığı gibi uyuyordu. Yatağa girmeyip, dolaptan kendisine elbise ve çamaşır alan Nadide, doğruca hamama girdi. Yıkanıp, biraz hafiflemek istiyordu.

Başına gelecekleri bilseydi şayet, katiyen bu vakitte hamama girmezdi genç kız.

Seyyid Ali epey bir süre cebelleştiği rüyadan sonra nihayet açtı gözlerini. Kan ter içinde kalmıştı genç adam. Gerçek hayatta yetmiyormuş gibi, kızın güzel bedeni rüyalarına da musallat olmuştu. Kesinlikle çok yakıcı bir düş görmüştü.

Nadide'nin, küçük ve narin bedeni altında kıvranıyordu. Seyyid Ali'de dilediği gibi bu bedene dokunuyor ve dolduruyordu onu. Rüyada olsa bile, bu harika bir histi hiç şüphesiz.

Alnında ki teri silip, yan döndü. Lakin karşılaştığı boşluk ile, endişe sardı benliğini. Bu kızın ayağı ağrıyordu. Nasıl kalkmıştı? Dahası neredeydi?

Yatakta oturur bir hale geldi ve o vakit hamamdan gelen su sesini işitti kulakları. Yutkundu sertçe. Bu sırada kulağına ateşini harlayacak kelamlar fısıldandı. Bedeni de kontrol edilemez bir hale gelmiş ve çoktan şaha kalkmıştı.

Canı yanıyordu genç adamın. Rahatlaması ve bu yangını söndürmesi lazımdı. Üstünde ki örtüyü kenara çekip, kasıklarına bakmadan ve fazla düşünmeden hamama doğru yürüdü. Yaptığı yanlıştı Seyyid Ali'nin. Amma velakin bunu şimdi idrak edecek mantığa sahip değildi ne yazık ki.

Hamam kapısına gelip, kapıyı yavaşça açtı. Nadide tabureye oturmuş, arkası dönük bir vaziyette yıkanıyordu ve kapının sesini duymadığı pek gayet ortada idi. Kapıyı kapatan Seyyid Ali istikrarlı adımlarla yanıp, tutuştuğu bedene doğru yürüdü. 

Nadide bu sefer kapanan kapıdan gelen sesi duyunca, duraksadı ve kaskatı kesildi bedeni. Hamama biri girmişti. Emindi ki bu kişi Seyyid Ali'den başkası da değildi. Peki burada ne işi vardı?

Duymuyor muydu su sesini?

Seyyid Ali ise adım atmaktan vazgeçip, öylece durdu hamamın ortasında. Kızın onu fark etmesini ve vereceği tepkiyi görmek istiyordu.
Daha da koyulaşmış gözleri kızın arkası dönük olmasına rağmen pek bir detay görmese dahi, arsızca dolanıyordu onun bedeninde.

Nadide ellerini göğüslerine siper ederek, yavaşça döndü arkasına. Adamın onu bu şekilde görmesi yetmezmiş gibi arsızca da süzüyordu. Titreyen sesi ve ağzında atan kalbi ile,
"S... Senin ne işin var ki burada?!" diye sorabildi. Sesinin çıkmış olmasına şükür etti.

Seyyid Ali dalmış bir haldeyken, kızın dedikleri ile kendine geldi ve bakışlarını kızın yüzüne dikti.
Boğuk bir sesle,
"Sadece banyo yapacağım." dedi olağan bir şekilde. 

Nadide yerinden kalkamıyor ve öfke ile adama bakıyordu.
"Ben çıkınca sen girip, yaparsın." dedi ters bir sesle. Lakin yine de gittikçe titriyordu. 

Seyyid Ali, Nadide'nin kelamlarına aldırış etmemiş ve durdurduğu adımlarını ona doğru yeniden meyletmişti.
"Birlikte yaparız diye düşündüm..." deyip üstünde ki siyah atletini çıkardı ve bir kenara attı. "Hem böylece fazla su da akmamış olur."

Nadide korku dolu bakışlarını adama çevirdi. Lakin Seyyid Ali gayet umursamaz bir biçimde soyunmaya devam ediyordu. Eşofman altını da çıkaran adam, şimdi iç çamaşırı ile öylece duruyordu. 

"Ne yapıyorsun?!" diye yüksek bir sesle bağırdı Nadide.

"Sadece yıkanacağım demiştim." deyip elini kalan son parçaya attı Seyyid Ali. 

Nadide hemen bir elini göğüslerinden çekip, gözlerine koydu.
"Sakın onu çıkarma!" dedi dehşete düşmüş bir şekilde. Adamın bunu yaptığına inanamıyordu.  

Seyyid Ali ne kadar zor bir durumda olsa dahi gülümsemiş amma iç çamaşırını çıkarmamıştı. Çamaşırda bile oldukça belli olan ve şaha kalkmış erkekliğine bir bakış attıktan sonra Nadide'nin kollarını tutup, ayağa kaldırdı onu.

"Onunla yıkanamam ki!" dedi oyuncu bir tavırla ve Nadide'nin gözlerinde ki elini kolaylıkla çekti. Göğüslerinin üstündekini çok sıkı tutuyordu ve Seyyid Ali onu çekmemişti.  

Eli çekilse bile, gözlerini açmadı Nadide. Tir tir titriyordu. Adamın karşısında anadan doğma, üryan bir halde öylece duruyordu. O da değil, adam da onun gibi üryandı. 

"Korkma, aç gözlerini. Onu çıkarmadım." dedi Seyyid Ali arzudan dolayı iyice boğuklaşmış sesiyle. Usundan öyle şeyler geçiyordu ki, Seyyid Ali zor zapt ediyordu bedenini.

Nadide inanmayarak açmadı gözlerini.
"Sana inanmıyorum. Lütfen çık buradan!" dedi çaresiz bir şekilde.

Seyyid Ali,
"Ulan sanki görmediğin şey!" deyip güldü sinirle. "Eyi o vakit, sen açma gözlerini. Benim gözlerim açık ve bende seni izlerim." dediği an Nadide hızla açtı gökyüzü gözlerini.

"Bunu yapamazsın!" dedi hiddetle. Eğer ki, çıplak olmasa bu edepsiz adama dersini verirdi. Lakin çıplaktı ve eli kolu bağlıydı.

"Yaptım ve yapıyorum." deyip dudaklarını ısıran Seyyid Ali, gözlerini kızı görmek için aşağıya çevirdi. Nadide'nin kollarında olan ellerini de, ince ve biçimli beline sardı. Islak ve çıplak oluşu, dayanamaz bir hale getirdi genç adamı. 

Nadide hızla elini adamın gözlerine koyup, onu görmesini engelledi.
"Lütfen yapma bunu! Çık artık!" dedi ağlamaklı bir sesle. 

Seyyid Ali bu sırada tamamen arzularının kurbanı olmuştu ve kızın çaresizliğinin pek farkında değildi. Gözlerinin önünde ki eli çekip, kızın yüzüne yaklaştı. Nefesini yüzüne üfleyip, Nadide'nin ürpermesini sağladı.
"Çıkmayacağım ve yine hüküm süreceğim dudaklarında..." diyen Seyyid Ali çok geçmeden dudaklarını karşısında titreyen dudakların üstüne örttü.  

Seyyid Ali'nin başlatmış olduğu savaşa karşı koyamayan Nadide, yenilmişlikle bıraktı kendini. Seyyid Ali bu hareketle başını yana yatırıp, kızın dudaklarına daha çok asıldı ve daha şevkle öpmeye başladı.

Öptükçe öpesi geliyordu amma velakin Nadide yine karşılık vermiyordu. Seyyid Ali dudaklarını çok az bir mesafe kalacak şekilde geri çekti. Hızlı nefesleri birbirine karışırken, kızın gözlerine koyulaşmış ve istekli gözlerle baktı.
"Öpmeyi bilmiyor musun sen?!" diye sordu.  

Nadide, Seyyid Ali geri çekilince kapalı gözlerini araladı yavaşça. Adamın sorduğu cümleye nasıl bir cevap verecekti bilmiyordu ne yazık ki. Çünkü aklı çok bulanmıştı. Baygın bir şekilde bakarken,
"Ne?" dedi bilinçsizce. 

Seyyid Ali gülümsedi ve ufak bir buse daha kondurdu doyamadığı dudaklara.
"Benim seni öptüğüm gibi öp beni..." diye fısıldadı. 

Nadide'nin yavaş yavaş aklı yerine geliyordu. Kendini biraz geri çekip,
"Sen her sözünü böyle çiğner misin?!" diye sordu kısık sesle. Evvelden adamın onu öpüşü ve sonra bir daha olmayacak deyişine atıfta bulunuyordu. 

Seyyid Ali tekrar gülümsedi. Uzaklaşan kızın dibine girdi yeniden. Pembeleşmiş yanaklarını okşarken,
"Sen bir şeyi unutmaz mısın be kadın?!" diye isyan etti adeta.

"Dediğin her kelamı unutmadım ve unutmam!" dedi Nadide ciddi bir sesle. Geçirdiği günler aklına gelince kötü hissetti kendini.

Seyyid Ali,
"Unutma elbet! Amma benim karım olduğunu da unutmayasın sakın." demiş ve yeniden gömülmüştü kalp gibi küçük dudaklara.

Nadide ise, artık daha fazla dayanamamış, hele ki adamın dudaklarını ısırışı ve belini sıkışından sonra karşılık vermeye başlamıştı. İki genç ve heyecanlı yürek birbirlerine bir adım atmışlardı ve sonları nasıl olurdu, henüz kimse bilemiyordu...

♤♧♤

Hamamda geçen heyecanlı dakikalardan sonra, Seyyid Ali kızın daha fazla utanmasını istemediği için, usulca hamamdan çıkmıştı. Hiç çıkmak istemiyordu, orası ayrıydı.

Nadide'nin ona karşılık vermesi, (kendi çabaları sonucunda olsa dahi) Seyyid Ali'nin içine bir mutluluk peyda etmişti. Bunu kendine çok görmüyordu çünkü mantığını devre dışı bırakmıştı şimdilik. Amma velakin tekrar dolduruşa gelirse de, yine mantığı ile hareket eder miydi? Bu şimdilik bilinmez bir husustu. 

Giyinip, odasından çıktı. Vakit epey ilerlemişti ki işe gitmesi gerekiyordu. Amma o bugünü es geçip, gitmeyecekti. Keyifli bir şekilde merdivenleri inerken, anasını gördü. Mutfaktan çıkıyordu ve muhtemelen kahvaltı hazırlıyordu.

Zehra Hanım oğlunu görüp,
"Hayırlı sabahlar aslan oğlum. Hayde gel kayfaltıyı hazır ettim." dedi. Nadide'nin gelmiş olduğunu bilmiyordu henüz ve öğrendiği vakit nasıl bir tepki verecekti, merak konusu idi.

"Hayırlı sabahlar anam." dedikten sonra ikili birlikte salona girdi. Yer sofrasına oturan Seyyid Ali ve anasından sonra, Esma elinde çaydanlıkla gelmişti. Yüzü asıktı yine. Nedeni belli idi. Nadide'nin henüz gelmemiş olmasına üzülüyordu genç kız.

Seyyid Ali bunun farkındalığıyla bacısına döndü.
"Esma yukarı çıkta, yengene yardım et aşağıya inmesi için." deyip ardından ağzına bir lokma koydu. 

Esma yüzüne ışıl ışıl bir gülümseme yerleştirdi.
"Yengem mi geldi keko?" dedi heyecanlı ve sabırsız sesiyle.

Ağzında ki lokmayı çiğnerken,
"Evet bacım geldi. Dün bir kaza atlattı. Bundan sebep ayağı incindi biraz. İnemezse eğer yardım et." dedikten sonra kahvaltısını iştahla yapmaya devam etti Seyyid Ali. 

Esma 'kaza' kelamını duyduğu gibi ayağa fırladı. Ağabeyine bir şey demeden, dilinde dualarla biricik yengesinin yanına çıkmaya başladı. Onu çok özlemişti, çok...

Seyyid Ali'nin ettiği kelamlardan sonra, Zehra Hanım çay dökme işini yapamadı. Oğlu gidip, o sünepe kızı eve geri mi getirmişti yani?!

Sinir bedeninde kol gezerken, ağır bir şekilde kafasını oğluna çevirdi.
"Sen mi getirdin?!" diye sordu Zehra Hanım. 

Seyyid Ali gayet rahat bir tavırla,
"Evet gidip, ben getirdim karımı." dedi ardından kahvaltısını yapma eylemine devam etti.

"Niye getirdin o soysuzu? Yine huzursuzluk çıkacak ailemizde!" dedi Zehra Hanım tükürür bir şekilde.

"Sen kıza karışmazsan şayet, bir huzursuzluk çıkmaz merak etme gayrı!" diyen Seyyid Ali'yi, Zehra Hanım dehşete düşmüş gibi dinliyordu. 

Oğlu nasıl olur da, ona böyle kelamlar ederdi?! 

Zehra Hanım tam ağzını açmış ve konuşacakken, Seyyid Ali elini kaldırıp,
"Şimdi değil ana! Bırakta ağız tadıyla bir kahvaltı edeyim." dedikten sonra çayından bir yudum aldı.

Zehra Hanım sinirden kızarmaya başlamıştı. Öylece yerinde kalmaya devam ederken, salona Nadide ve Esma girmişti. İkisinin de, yüzlerinde bir gülümseme vardı.

Nasıl olmasındı ki?

Esma odaya girdiği vakit heyecanla Nadide'yi gördüğü gibi, koşup ona sarılmıştı.
"Canım yengem! Hoş geldin, iyi ki geldin." demişti tüm samimiyeti ile.

Nadide bu güzel yürekli kıza aynı samimiyetle karşılık vermiş,
"Hoş buldum canım." demişti. 

Bir müddet konuştuktan ve hasret giderdikten sonra, aşağıya inmişlerdi iki kız. Esma'dan Zehra Hanımın da gelmiş olduğunu öğrendiğinde bir tepki vermedi. Sonuçta olacak, olan buydu. Zehra Hanım evine dönecekti eninde sonunda. 

Salona geldikleri vakit ise Zehra Hanımın öfkeli ve hoşnutsuz bakışlarına maruz kaldılar. Lakin iki kız da bunu umursamadan sofraya oturmuştu. Nadide, Zehra Hanıma baktı ve ardından,
"Hoş geldiniz Zehra Hanım." dedi. İşte yine büyüklük yapıp, onunla konuşmuştu genç kız.

Zehra Hanım ağzında bir kelamlar mırıldanıp, yerinden kalktı. Sonra kimseye bir şey demeden odasına girip, kapıyı çarptı. 

Giden kadının ardından kalan üç kişi ise kahvaltılarını yapmaya başladı. Seyyid Ali elinde çayı, yemeyi bırakıp kızı göz hapsine aldı. Dudaklarının tadı halen damağındaydı. Bir kez daha tatmak için şimdiden sabırsızlık duyuyordu

Biten kahvaltıdan sonra Seyyid Ali biraz kahvehaneye uğramaya karar verdi. Kızlar sofrayı toplarken, o da ceketini giyinmiş ve evden çıkmaya hazırlanıyordu. Ayakkabısını da giyip, evin dış kapısını açtı ve gördüğü kişi ile şaşkınca olduğu yerde kaldı. 

Ardından ise sevinçle dudaklarından,
"Ömer!" ismi döküldü.

BÖLÜM SONU...

Bölüm bitti, nasıl buldunuz?

Seyyid Ali sonunda karısına kavuştu. Siz ne düşünüyorsunuz?

Nadide ise zor durumda kaldı ve Seyyid Ali ile yakınlaştılar. Siz bu duruma ne diyorsunuz?

Sonunda Ömer'de dahil oldu. Nasıl biri olacak sizce?

En beğendiğiniz kısım hangisi oldu?

Bir sonraki bölümde görüşünceye dek, kendinize iyi bakın. Allah'a emanet olun nadide okurlarım.  🙏

Beni takip etmeyi ve diğer kitaplarıma bakmayı unutmayın. 💙

INSTAGRAM:
Mavilinin_incileri

Sevgiler, Mavili Yazar 🌼

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 60.7K 36
(KUMA KİTABI DEĞİLDİR.) 17'imde gelin oldum, gönlü başka bir kadına ait adama. "Bir çiçek olacak olsaydın şayet sardunya olurdun sen, Dilem. Aynı sar...
1.9M 124K 53
"Benden kurtulmak mı?" derken ses tınısına yansımış alay kilometrelerce öteden dahi sezilebilirdi. "Ben senin kökünde can bulmuş bir sarmaşığım Yaba...
879K 52.3K 69
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
1.6M 71K 43
© Tüm hakları saklıdır Bazen sadece onun sende bıraktığı izleri özlersin, her şarkıda ayrı bir hatıra saklıdır sanki; istesen de silemezsin...