UYANIŞ

Від Elif_Tepe

69.7K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... Більше

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

37

973 76 38
Від Elif_Tepe

Faris:

Silah seslerini duyunca arabadan inmiştim. Kapının önünde nefes nefese kalan Mert "Efsar yok! Götürmüşler onu." diye bağırdığında olanların farkına varamadan içeri koştuğum.

Etrafta sadece polisler ve birkaç adamın cesedi vardı  "Efsar!" "diye seslendim. Az önce oturduğu sandalye yana düşmüştü. Sandalyenin yanında Efsarın bilekliğini fark edince o tarafa doğru yürüdüm ve bilekliği alarak cebime koydum. Boş rafların arasında dolaştım "Efsar ses ver hatamı anladım! Efsar... "

Ses yoktu... Kimse yoktu. Mert yanıma geldi "Ahmet, Efsarı başka bir yere götürmüş olmalı." gözlerimi sıkıca kapattım "bir dakika içerisinde mi?" diye sorduğumda Mert elini alnına koydu "onun nasıl bir adam olduğunu hiç yakından görmedin ki Faris. Planımız işe yaramadı işte."

Amacım bu değildi. Betülü kurtarırken Efsarı ölüme terk etmek istememiştim. Efsar güçlüydü. Biz Betülü çıkarana kadar dayanırdı ama Betül sadece ayak bağı olurdu.

Önce Betülü çıkarmakla aptallık etmiştim. Çünkü anlamam gerekirdi Ahmetin istediği kişi Betül değildi.
Duvara yaslandım ve sesi kulağımda yankılandı "Faris lütfen beni bu adama bırakma. Bana dokunmasını istemiyorum. Ben... Ben ölmek istemiyorum!"

Hep suçlamıştım onu. İnsanlardan nefret ettiği için, kimseden yardım almadığı için suçlamıştım. Fakat şimdi anlamıştım. O gururunu yıkıp benden yardım istemişti ve ben onu elimin tersiyle itmiştim. Belki amacım bu değildi ama yaptığım şey aynı kapıya çıkıyordu.

Şimdi anlamıştım, bana ne anlatmaya çalıştığını şu anda anlamıştım. Yanımıza gelen polis memuru bana baktı "Faris bey siyah bir araba radara yakalanmış. Plakasını tespit ettik ve çevre yolundaki kameralara bakılmasını isteyerek de kesinleştirdik. Efsar Kurtbeyi buraya getiren arabayla aynı araba!"

Ona kötü bir şey olmadan bulacaktım "peki nereye gittiklerini biliyor musunuz?" diye soran Merte döndü memur "dağ evlerine gidişteki tatil köyünün yokuşunda son görüntüyü alabildik. Oradan sonrası özel mülkiyetler olduğu için kamera kayıtları yok."

Oraya gidip gerekirse kapı kapı arayacaktım. Bir adım attığımda polis memuru beni durdurdu "lütfen kendi başınıza hareket etmeyin. Hep birlikte gidiyoruz." dediğinde sessizce başımı salladım "peki arabadaki kadını eve göndermeme yardım eder misiniz?" diye sormuştum.

"tabii ben hemen ilgileniyorum" dediğinde Mertin düşünceli yüzüyle karşılaştım "orayı biliyorum Faris... İki gün boyunca beni o dağ evine kapatmıştı ailemle birlikte. Ben onunla çalışmayı kabul edene kadar da oradan ayrılmamıza izin vermemişti."

"yolu hatırlıyor musunuz Mert bey?" telsizi elinde hazır duran polis memuruna cevap verdi "o lanet yeri de oraya gidişi de unutmam ki!" diğer polislerle konuşan komiser yanımıza geldi "hadi beyler öyleyse çıkıyoruz." dediğinde arabama doğru koşmuştum.

Komiser, Betülü başka bir araçla eve göndermişti. Mert benim arabamdaydı. Bana yolu tarif ediyordu, polisler de hemen arkamızdan bizi takip ediyordu.

"umarım geç kalmadık Faris... Umarım!" yutkundum ve gaza yüklendim "öyle söyleme Efsar güçlüdür. Hiçbir şeye geç kalmadık biz."

Yokuşa doğru yaklaşırken Mert rahatsız olmuştu "iyi misin?" diye sorunca başını salladı "burada neler yaşadığımı bir bilseydin... Etlerimin koparak yere düştüğünü hatırlıyorum."

Dolan gözlerine baktım "hadi benim yanımda annemle babam vardı. Korkunca onlardan destek alırdım. Peki Efsar tek başına o kadar acıya nasıl dayandı? Ben acıdan feryat ederdim ama o kardeşi anlamasın diye sesini bile çıkarmamıştır."

Yutkundu ve eliyle yüzünü kapattı "nasıl böyle bir şey yaptım ben Faris? Bana ihtiyacı varken nasıl herkes gibi bıraktım onu?" saatlerce çiseleyen yağmur artık sağanak yağış halini almıştı.

İri damlalar arabanın camına çarpıyordu "onu bulduğumuz zaman sıkıca sarıl ve bir daha bırakma Mert. Hiçbir şey için geç değil." kahkaha attı "şu umudundan biraz da bana ver. Efsardan bahsediyoruz Faris... Sence bu saatten sonra yüzümüze bakar mı sanıyorsun?"

"haklısın affetmez artık değil mi?" içini çekti "hele bu saatten sonra asla affetmez." eve yaklaşmadan durmuş ve arabadan inmiştik. Ön kapıyı adamlar koruyordu.

Siren sesiyle birlikte gelen polisleri duyunca silahlarını çıkarmış ve saklanmışlardı "cidden şu şeyi açmadan gelemiyor musun?" diye sordum öfkeyle.

"siz burada kalın" diyerek adamlara yaklaşmış ve "teslim olun etrafınız sarıldı" diye bağırmıştı. Acaba bu ikazı duyunca "aa tamam teslim olalım." diyen var mıydı?

Onlar adamlarla oyalanırken ben eve giren bahçe kapısını fark etmiştim. Adamların dikkati polisler üzerinde olduğu için kapıya doğru koşmuş ve camı kırarak içeri girmiştim.

Birkaç adım attığım an başımın arkasında hissettiğim silahın namlusu ile yerimde kaldım "yat yere!" diyerek başımı silahla iten adamın yansımasını gümüşlüğün camından görmüştüm.

Adam başını sağa doğru çevirdiğinde silahını almak için dönmüştüm fakat diğer silah seslerini bastıran bir ses odanın içinde yankılanmıştı. Bana silah çeken adam yere yığılınca Mertin kapının önünde durmuş, silahını ise bu tarafa doğrultmuş olduğunu gördüm.

Adamı vurmuştu... Mertin elinde silah olduğu için o beni korurken ben etrafta kimse var mı diye kontrol ederek üst kata çıkmaya çalışıyordum. Merdivenlerin önüne geldiğimizde geri geri yürüyerek ayaklarımızın dibine düşen adam büyük bir şaşkınlıkla koridorun sonundaki açık olan kapıya bakıyordu.

"Efsar neredesin?" diye bağırdığımda adam titreyerek alini kapıya uzattı "o... Ora... Orada!" diye bağırdı korkuyla. Onu bu kadar korkutacak ne olabilirdi ki?

Ne ben ne de Mert gitmeye cesaret edemiyorduk. Sıkışan yüreğim bedenimi esir almıştı "Ef... Efsar!" diye seslendim fakat cevap veren yoktu. Polislerden biri odaya yaklaşıp "Allah kahretsin" diyerek geri çıkmıştı.

Hissediyordum... Acı çekiyordu! Soldurmuştu bu gece Ahmet benim gülümü hissediyordum. Yavaş yavaş yürüdüm odaya doğru. Parkeye süzülen kanı uzaktan görebiliyordum. Fakat Efsarın olamazdı öyle değil mi? Ben onun acı çektiğini hissediyordum içimde... Ölse acı çekmezdi herhalde!

Odanın kapısının önünde durdum ve başımı yavaş yavaş yatağa kaldırdım. Gördüğüm manzarayla yüzümü buruşturarak başımı çevirdim. Mert koşarak bana sarıldı "kaçmış Faris... Ahmeti öldürüp kaçmış! Başarmış." Mertle birbirimize sarıldık ve sevinç içinde kahkaha attım "siz diğer ekipleri beklerken burada kalın siz de bizimle birlikte bölünüp aramaya başlayın kız ormanda bir yerlerde olmalı!" "diye bağıran komiserin sesiyle Mertle ayrıldık
"hadi bulalım onu!" diyerek koşmuştu.

Bahçe kapısından çıkarak etrafa bakmaya başladık "Efsar... Efsar beni duyuyor musun?" diye bağırdığımda iyice şiddetlenen yağmurun sesi benim sesimi bile bastırmıştı. Ormanın içine doğru girdiğimizde duyduğum o ince ve narin iniltiyi kulağımla değil yüreğimle işitmiştim.

Gözlerimi kapattım ve idrak etmek için bekledim. Polisler bağırdı  "onu bulduk komiserim. Yaralı... Fazla uzaklaşamamış." var gücümle ışık tuttukları yere koştum.

Nefesimin daraldığı göğsüme çarpan su damlaları kalbimdeki kötülüğü yıkamak ister gibiydi. Çamura bulanmış çıplak ayaklarını gördüğümde adımlarım yavaşladı. Mert benden önce oraya varmıştı ve "Efsar." diye feryat ederek arkasını dönüp yere çöktü.

Çamur ve kana bulanmış yaralı ayakları görüş alanıma girdiğinde göz yaşlarım yağmura karışmıştı "ambulans çağırın." diye bağıran polis memuru sayesinde yaşadığını anlamıştım.

Avuç içlerinde kesikler vardı. Üstüne giydiği beyaz elbiseye kaydı bakışlarım. Elbisesindeki kan lekesini gördüğümde zorla dudaklarımı açtım "yaralı mı... Ne olmuş ki ona öyle komiser bey? Vurulmuş mu?"

Solmuş yüzüne baktım. Sağ yanağı morluklar içindeydi. Kollarında tırnak izleri vardı. Burnundan  saçlarına doğru akan kan öylece kurumuştu "bir şey söyleyin Allah aşkına! Neden bu halde, yaralanmış mı?"

Yanına gitmek istediğimde kollarıma giren polis memurlarını ittim ve başında diz çöktüm "Efsar... Efsar bir aç gözünü bak ben geldim!" saçlarına dokundum "kalk da şu aptal Lapacının başının etini ye! Kalk bağır çağır ama bir şey söyle!"

Omzularını sarstım "Efsar bir gözünü aç bana bak da içim ferahlasın! Bu gece çok uzun oldu hadi güneşi getir bana bakarak." omuzumda hissettiğim eli geri ittim "bizi rahat bırakın. Ben onu uyandırırım."

Gözlerini hafif araladı ve sabit bir noktaya bakamadan titremeye başladı. Gözleri hızlı hızlı açılıp kapanırken Mert beni oradan uzaklaştırmıştı.

Gelen ambulanstan inen doktorlar hızla Efsara doğru koşarken Merte baktım "ne yapmış ona böyle? Ne yapmış Mert?" Mert elini omzuma koydu "merak etme tamam mı ha Faris merak etme o iyi bak gör! Hastaneye gidince düzelecek."

Umarım gerçekten iyidir.

---------------------------------------------------

Faris :

Saatler süren bekleyiş hiç bitmeyecek gibi gelmişti. Oradan oraya sürükleyip durmuşlardı. Sürekli farklı bölümlere sevk ediyorlardı ve farklı doktorlar etrafta koşuşturuyordu.

Efsarın asıl doktoru yanımıza geldiğinde bizimle konuşmadan önce yanındaki hemşireye döndü "psikiyatr Ela hanıma haber verin. Hasta uyandığı zaman ne gibi bir tepki verecek bilmiyoruz."

Kaçırıldığı için psikolojisinin bozulduğunu düşünüyordu büyük ihtimalle doktor. Bana baktı "Efsar hanımın ailesi falan yok mu? Onlarla iletişime geçmem gerekiyor." başımı salladım "ailesini kaybetti tek tanıdığı biziz." dediğimde eliyle ileriyi işaret etti "öyleyse ayak üstünde olmaz. Odamda konuşalım."

Ters giden bir şeyler vardı, farkındaydım. Doktorun odasına geçtiğimizde karşılıklı duran koltuklara oturmuştuk.
Doktor elinde bir dosyayla geldi ve oturarak bize baktı.

Gözündeki gözlüğü çıkararak bize baktı "Efsar hanımın neyi oluyorsunuz?" diye sordu. Mert konuya girdi "ben manevi ağabeyiyim. Faris bey ise öğretmeni." kendisini ağabeyi olarak tanıtması hoşuma gitmişti.

"polislerden öğrendiğimiz kadarıyla kaçırılma mevzusu doğru mudur?" başımı salladım sessizce "Efsar hanımın kanında çok yüksek dozda uyuşturucu ve birkaç saatliğine sinir sistemini felç eden bir ilaç tespit ettik."

Korkuyla doktora baktım "fakat bağımlılık durumu olmaz değil mi?" sıkkın bir şekilde iç çekti "vücuda birden yüklendiği için bağımlılık durumu olur mu henüz karar vermemiz imkansız. Birkaç günlük süreçte göreceğiz."

"birkaç gün derken? Hastane de mi kalacak, durumu o kadar mı kötü?" Mertin titreyen sesi beni de etkilemişti. Doktor başını salladı "sağ kaburgasında bir kırık var ve sol elinin bileği de çatlamış. Ellerinde bulunan küçük sıyrıklar dikiş gerektirmedi şükür ki. Fakat başına aldığı darbeler çok sertmiş kalıcı bir hasar olmaması için gözetim altında kalması gerek!"

Başka bir şey söylemesini bekliyordum. Büyük bir beklenti içinde doktora baktım "peki başka bir yara falan... Yani karnında ya da bacağında... Çünkü elbisesi kan olmuştu!"

Doktorun kaşları havalandı ve yerinde dikleşti "demek olanların hepsini bilmiyorsunuz." dedi sessizce. Kan beynime hücum ederken kızaran ve yanan yüzüm, başımın dönmesi birden yüklenmişti bünyeme "ne... Neyi bilmiyoruz?" diye sordum zorla çıkan sesimle.

"hasta tecavüze uğramış. Kılcal damarlarda büyük bir hasar var bundan dolayı çok fazla kanaması olmuş!" dediğinde adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

Ayağa kalktım ve  gerisini dinlemeden odadan çıktım. Efsarı görmek için saatlerce beklemiştim. Ayaklarına kapanıp af dilemek için her şeyi yapmaya hazırdım fakat şu an değil bunları yapmak yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Ağlamamak için sıktığım çenemin acısı yüreğimdeki acının yanında bir hiçti. Bu eserin sahibi bendim. Doya doya bakardım artık toparlanmaya çalışan bir hayatı nasıl kendi ellerimle yıktığıma.

___________________________________

Efsar:

Zorla açtığım gözlerimle etrafa baktım. Gözlerim alev alev yanıyordu. Üstümdeki hasta önlüğü üşümeme sebep olmuştu. Üstümü örtmek için örtüye uzanmak istediğimde ellerimin sargılar içinde olduğunu gördüm.

Sol bileğimdeki alçı ise hareket etmemi kısıtlıyordu. Yattığım yerden doğrulmak isterken sırtımda oluşan ağrı nefesimi kesmişti.

Olaylar yavaş yavaş aklımı başıma getirirken Farisin beni orada bıraktığı, Ahmetin beni dağ evine götürdüğü ve daha sonra... Daha sonrasını düşünmeye bile gücüm yokken yaşamıştım.

İçimde bir soğukluk vardı. Ne ağlamak ne gülmek ne somurtmak ne de nefret etmek istiyordum. Sadece Ahmeti öldürmenin verdiği huzurla tavanı seyrettim.

Artık Ahmet meselesi benim için kapanmıştı. Ne yaşarsam yaşayayım sonunda ben kazanmıştım. O gece yaşadığım hiçbir şey de kaybım olamazdı çünkü Efsar Kurtbey kazanmıştı.

Hatayı kendimde görerek başım yerde yürümeyecektim. Başım dik bir şekilde bana bunları yaşatan herkesin son nefesi olacaktım.

Odanın kapısı yavaşça açıldı. İçeri başını uzatan Merti görsem bile başımı duvara doğru çevirdim "Efsar..." diye seslendi fakat tek kelime etmedim.

Çünkü kendim gibi değerli olan kelimelerimi de asla hak etmeyen bu insanoğlu için tüketmeyecektim. Duvardaki tabloyu izlerken o getirdiği çiçekleri yanıma bırakmıştı "Efsar beni tekrar kabul eder misin? Beni tekrar al hayatına. Aptal ağabeyin seni çok özledi."

Acıyıp affetmem gerekirdi öyle değil mi? En azından iyi insanlar böyle yapardı. Fakat ben sessiz kalmayı tercih ediyordum. Çünkü şu an yanımda olmak isteyenlerin asıl amacı vicdan rahatlatmaktı.

"senin için birkaç parça eşya getirdim." diyerek poşeti yatağın ucuna bıraktı. Arkasını döndü "iyi olduğu görmek bile yetti bana. İşe dönmem gerekiyor. Fakat akşam yanına geleceğim." diyerek odadan çıkmıştı.

Serumu kontrol etmek için gelen hemşireye baştan aşağı süzdüm. Makyajı seven bir tipti. Göz göze gelince ona bakarak gülümsedim "merhaba nasılsın Efsar?" diye sordu.

Canım acısa bile yüz ifademi bozmadan zorla oturdum ve gözlerini tamamen etkim altına aldım "iyim sağ ol. Peki dün gece nöbette verdiğin sözü hatırlıyor musun?"

Gözlerini ayıramamıştı "ne sözü acaba?" diye sorunca yüzüne daha çok yaklaştım "hani kendimi toparlamam için bana birkaç makyaj malzemesi getirecektin? Eminim şimdi gidip dolabından makyaj çantanı alarak bana getireceksin!" dediğimde dudakları aralandı "tabii söz verdiysem yaparım." dedi ve odadan çıktı.

Ayağa kalkarak kıyafetlerimin olduğu poşeti aldım ve banyoya girdim. Bir hastane odasına göre oldukça lükstü. Kahkaha attım ve aynanın kenarında duran makineye baktım "şansa bak saç kurutma makinesi bile var!"

Hızlı bir duş alarak saçlarımı kuruttum ve kıyafetlerimi değiştim. Ellerimdeki sargıları unutmuştum fakat hatırlasam bile büyük ihtimalle duşa girecektim.

Saçlarımı yukarıdan sıkıca bağlayarak giydiğim gömleğin üstten iki düğmesini açık bıraktım. Beyaz spor ayakkabılarımı da giyerek banyodan çıktığımda yatağımın üstünde duran makyaj çantasına baktım "doğru seçim!" diyerek çantayı alıp banyoya geri döndüm.

Güzel bir göz makyajı yaparak kırmızı bir rujla makyajımı taçlandırdım. Banyodan çıktım ve yatağa oturdum. Kapı açıldığında az önceki hemşire doktorla birlikte içeri girmişti. Tekrar hemşireye gülümseyerek makyaj çantasını uzattım "teşekkür ederim canım." diyerek doktora döndüm.

"sizi çok iyi gördüm Efsar hanım!" başımı salladım "ben çok iyim. Ne zaman çıkacağım?" gülümsedi "iki gün daha misafirimizsin sonra da seni taburcu edeceğiz. Bu da ne sen sargını mı ıslattın?"

"duş aldım" dediğimde hemşireye baktı "hastamızın sargılarını değişelim. Sizi bir muayene edelim." diyerek sırtıma dokunduğunda elini iterek gari çekildim.

Titreyen ellerimi dizime bastırdım ve sakin olmak için başımı eğip bekledim. Derin derin nefesler alırken o geceyi hatırladığımda vücudum titremeye başlamıştı.

"Efsar iyi misin?" diye soran Farisin sesini duyduğumda başımı kaldırdım ve kapının önünde durmuş bana  baktığını gördüm. Yüzsüzlük kanına işlemişti, tam bir lapacıydı.

Ona, bakışlarımı bile layık görmediğim için başımı doktora çevirdim "ben iyim gerçekten. Bir şikayetim olursa hemşirelere bildiririm." dediğimde sakinleşmeme sevinmiş doktor gülümsedi "iyice dinlen. Geçmiş olsun!" diyerek odadan çıktı.

Yataktan kalktım ve Mertin getirdiği çiçeklere baktım "şu hayatta insalardan daha gereksiz bir canlı gördüm çok şükür... Ne iğrenç şeysiniz siz!" diyerek çiçekleri çöp kovasına attım.

"Efsar?" diye seslenmişti fakat burada yokmuş gibi davranıyordum. Yatağın örtüsünü tuttum "e sonuçta aslan yattığı yerden belli olur derler. Şuraları bir düzelteyim" diyerek bozulmuş çarşafı düzleme başladım.

"Efsar yüzüme bakmayacak mısın?" diye sormuştu. Çarşafı düzledim ve örtüyü de katlayıp ayak kısmına koydum "aa burada televizyon varmış." diyerek etrafıma baktım.

"kumanda nerede? Hah işte orada!" diyerek koltuğun üstündeki kumandayı alıp yatağıma doğru gittim ve bağdaş kurup oturdum.

Garip bakışlarından rahatsız olmaya başlamıştım. Yaşaması için bir şans vermişken daha fazla burada durmaması onun için iyi olurdu.

Televizyonda saçma kanalları geçerek animasyon filmim yayınlandığı bir kanalda durdum. Elindeki poşeti masaya koyarak masayı yatağımın yanına itmişti.

Yatağın köşesine oturarak poşeti açtı ve eline aldığı bir kaptan çıkardığı çorbayı onüme bıraktı. Sinirlerinin bozulduğunu anlamıştım. Onu görmezden gelemem canını sıkıyordu.

Çünkü onun beklediği şey bağırıp çağırmam ve hesap sormamdı. Fakat şimdi hesap soracak kadar bile umursamadığımı görmek onu çileden çıkarıyordu.

Kaşığı eline aldı ve kasedeki çorbadan alarak bana uzattı. Başımı biraz geriye çekerek önümde duran masayı geri ittim "Efsar günlerdir açsın, yemen lazım." demişti.

Israrına karşılık vermediğimde kaşığı geri çekti ve masayı eski yerine aldı "tamam ben burayı toparlayayım sen acıkınca haber ver bana." gözümü bile kırpmadan televizyon izlerken gitmesini bekliyordum fakat o koltuğun üzerine uzanarak üstüne ne zaman ve nereden getirdiğini bilmediğim bir örtü almış uyuyordu.

Televizyonun sesini açtım ve rahatsız olmasını bekledim fakat bu yaptığım sadece yan odalardaki hastaları rahatız ederdi. Kalktım ve camı ardına kadar açık bırakarak yatağa geri döndüm.

Örtüyü ağzına kadar çekmiş ve gözünü açarak soğuğun nereden geldiğini anlamaya çalışmıştı. Pencerenin açık olduğunu görünce kalkıp kapatmıştı ve geri yatmıştı.

Onu üşüteyim derken kendim de hasta olacaktım. Tabii bende çözümler tükenmezdi. Uykuya geçtiğinde odadan çıkarak koridorlarda dolaşmaya başladım.

Hemşirelerin yanında oturan güvenliğe doğru yürüdüm ve korkmuş bir ifade takındım. Etrafıma tedirgin bir şekilde bakarak ve ağlarmış gibi yaparak yürürken güvenlik beni durdurdu "ne oldu iyi misiniz?"

Çenemi titreterek güvenliğe yaklaştım "odamda bir adam var, refakatçim olduğunu söylüyor fakat ben onu tanımıyorum." adamın kaşları çatıldı "nasıl yani? Siz başınızı falan çarpmış olmayasınız belki o yüzden hatırlamıyorsunuzdur."

Sanki film çekiyorduk burada "hayır gerçekten ben sadece küçük bir kaza geçirdim sırtımda ve bileğimde hasar var. Beynimle bir sıkıntım yok anlayacağınız. Lütfen çıkarın onu odamdan!" dediğimde başını salladı ve arkadaşını alarak benimle birlikte odaya doğru yürüdüler.

Odaya geldiğimizde önden ben arkamdan da güvenlikler girerek ona doğru yürüdüler. Az önce benim konuştuğum güvenlik kolunu tuttu ve uyanması için hafifçe sarstı" beyefendi kalkın lütfen!"

Önce irkildi ve sonra gözünü açarak etrafına baktı "hayırdır ne oluyor?" diyerek gözlerini ovuşturdu ve ayağa kalktı "sanırım yalnış odaya girmişsiniz bu hasta sizi tanımadığını ve burada olduğunuzdan rahatsızlık duyduğunu söyledi. Lütfen çıkar mısınız?"

Kızarmış gözleriyle bana bakıp sonra güvenliğe dönmüştü "acaba bu arkadaşı tanımasam neden yanında kalmak isteyeyim?" diye sorunca güvenlik bana döndü "hanımefendi siz bu arkaşı tanıyor musunuz tanımıyor musunuz?"

Gözlerimi devirdim "tanımıyorum dedim ya! Çıkarın lütfen bu adamı buradan." dediğimde güvenlik eliyle kapıyı işaret etti "lütfen zorluk çıkarmadan çıkın buradan. Zor kullanmak istemeyiz." dediğinde yüzü gerilmişti.

Bana öyle bir  bakmıştı ki sanki bütün bunlara sebep olan kendisi değilmiş gibi. Bir adım attı kapıya doğru "Efsar!" diye seslendi. Fakat ben tıpkı onun bana yaptığı gibi arkamı döndüm ve yatağıma doğru yürüdüm.

Odadan çıkmıştı. Güvenliklere teşekkür ettiğimde onlar da kapıyı çekerek gitmişlerdi. Yatağa uzandım ve saatlerdir sıkmaya çalıştığım göz yaşımın bir damlası aktı gözümden.

Tek tek geçti yaşadıklarım film şeridi gibi. Hani insalar sadece ölürken bu olurdu? Belki benim de ölüden bir farkım yoktu. Bunun için sürekli geçiyordu hayatım gözümün önünden.

Eskiden o kadar sıkıntının içinde tek üzüldüğüm boş olan midemdi. Fakat şimdi öyle acılar binmişti ki sırtıma, açlığı değil kendimi bile düşünemeyecek haldeydim.

Derin bir iç çektim ve yattığım yerden doğruldum. Saatlerdir ne küçük Efsarı ne de Emeli görmemiştim "hey bücürler! Ahmetle birlikte siz de mi gittiniz?" diye sorduğumda ses çıkmayınca gülümsemiştim "hiç sorun değil canım siz de gidin!" diyerek etrafa baktım.

Canım sıkılıyordu ve izlediğim animasyon da çoktan bitmişti. Saatin yelkovanını izleyerek bir saat geçirmiştim. Odanın kapısı açıldığında serum yenilemek için gelen hemşireye "bugün hangi gün?" diye sormuştum.

Neden böyle bir soru sorduğumu merak ettiğini yüzünden anlayabiliyordum "pazartesi!" dedi. Bu akşam benim hastaneden çıkarak okula dönmem gerekiyordu.

Serumun bitmesini beklemiştim. Serum tamamen bitince kolumdan çıkarıp kenara bıraktım ve karşıdaki dolabı açarak biri bir şey getirmiş mi diye baktım. Dolapta sadece telefonum vardı.

Telefonu elime alıp kılıfın arkasına para koymuşmuyum diye kontrol ettim, koymuştum. Ben odadan çıkmak üzereyken doktor tekrar vizite çıkmış olacak ki kapıyı açarak asistanı ve iki hemşireyle birlikte içeri girdi "bakıyorum da yine ayaklanmışsın." diyerek gülümsedi.

Normalde olsa asla umursamayacağım bir tipti ama bu adamı sevmiştim gibi. Süper Marioya benzeyen bir tipi vardı.
Gülümsedi ve asistanıyla birlikte hemşireleri dışarı çıkardı.

Önlüğünün cebinden çıkardığı küçük bir şekilde katlanmış kağıdı avucuma sıkıştırdı ve ne ara eline aldığını bilmediğim iğneyi boynuma batırmıştı "yeter artık arkadaş ya. Bıkmadınız iğneleri saplamaya!" diyerek boynumu tuttum.

Kalp atışlarım hem çok hızlı hem de çok yavaş gibi geliyordu. Yavaşlarken giden nefesim ve hızlanırken sallanan vücudum oldukça uyum içinde gibiydi.

Koluma giren doktor beni yatağa uzattı ve yüzüme yaklaştı "özür dilerim Efsar, kötü durumda olduğunun farkındayım ama emir böyle!" dediğinde yüzü gözü birbirine giren adama zorla baktım.

Kalp atışlarım yavaşlarken bütün vücudum uyuşmuştu...

-------------------------------------------------

Faris:

Dünden beri Efsar aklımdan çıkmıyordu. Okulda işim biter bitmez hastaneye gitmek için yola çıkmıştım. Efsarın okuldan atılmaması için bir süre gelmeyeceğini müdireye bildirerek dilekçe yazmak istemiştim fakat sebebini bilmeden asla yazmayacağını söylediğinde onun hastanede olduğunu bildirmiştim.

Sebebini söylemesem de sadece kaza geçirdiği yalanını anlatmıştım. Hastanenin önüne geldiğimde pamuk şeker satan yaşlı adamdan en büyüğünden bir pamuk şeker almıştım.

Rahatlıkla içeri girebilirdim çünkü güvenliklerin nöbet saati büyük ihtimalle değişmişti. Asansöre binerek Efsarın odasının bulunduğu kata çıktım.

Hemşireler hararetli bir şekilde bir şeyler konuşurken Efsarın odasının kapısı açıktı. Odaya doğru yürüdüm, açık olan kapıdan içeri baktım. Odada yoktu, yatağında yoktu.

Odaya doğru birkaç adım attım ve banyodan ses gelip gelmediğini kontrol ettim. Ses yoktu... Kapıyı birkaç kere tıklattım ve kapıyı açtım. Kilitli değildi...

Dışarı çıkıp odanın önünde beklerken önümden geçen bir hemşireyi durdurdum "iyi akşamlar hemşire hanım. Bu odada yatan hasta taburcu mu edildi acaba?" diye sorduğumda önce odaya sonra bana baktı "haberiniz yok sanırım!" dediğinde anlamadığımı belirten bir bakış attım.

Bir adım ileri attı "sizi doktoruna götüreyim isterseniz onunla iletişime geçin. Fakat önce şu ilaçları arkadaşıma teslim etmeliyim!" diyerek on beş ya da yirmi adım ötedeki arkadaşının yanına gitti "şunları 107'ye götür Kübra." dedi.

"bu adam o odaya niye girdi?" diye sordu diğer hemşire. Burada bir şeyler dönüyordu ve ben şüphe duymaya başlamıştım "dün gece ilaç içerek intihar eden kızın sevgilisi galiba. Yazık, kızın öldüğünü bilmiyor. Şimdi doktorla konuşsun diye götüreceğim. Doktor beyin söylemesi daha uygun olur."

Kelimeleri yavaş yavaş süzdüm beynimde... İntihar eden ve ölen kız öyle mi? Yapma Faris... Efsar bu! Ne olursa olsun asla kendine zarar vermez. Şaka gibi gelmişti ve onu tanımadıkları için bunları söylemeleri beni güldürmüştü. Kesinlikle bir yanlış anlaşılma vardı.

"siz az önce ne dediniz?" diye sordum şaşkınlıkla. Onları dinlediğimi anlayan hemşireler oldukça korkmuşlardı.
"Faris bey hoş geldiniz!" diyen doktorun sesiyle arkama döndüm "biri bana bir şey söylesin doğru mu? Efsar öldü mü?" diye bağırdığımda doktor kolumu tuttu "bak önce sakin ol odama geçelim." demişti ki elini ittim ve yakasını tuttum "bana bir şey söyle ona ne oldu?"

Gözündeki üzüntü beni ikna etmeye yetmişti fakat yine de içim kabullenmek istemiyordu "dün akşam biz vizite çıktıktan sonra hemşire odasından gizlice aldığı ilaçlarla intihar etmiş. Bu sabah yatağında ölü bulduk." dediğinde yakasından aşağı düşmüştü ellerim.

Böyle basit bir ölüm müydü yani? O dağlara taşlara sığdıramadığı kendini, intihara sığdırmıştı. O ölmüştü... Ahmetten intikam almıştı ve hayattaki bütün amacı bitince de gitmişti

İnanmazdım ki... Olmazdı böyle bir şey "onu nereye götürdünüz şimdi? Görmeden inanmam." doktor cebinden bir kağıt çıkardı "o şu anda hastanenin morgunda fakat inanmak için görmeye çalışmayın bırakın hep son hatırladığınız gibi kalsın."

"göstermiyorsun çünkü ölmedi." dedim alayla. İnanmamakta haklıydım çünkü onu kaybetmek istemiyordum. Kağıdı bana uzattı "onu sabah ilk gören hemşire avucunda bunu bulmuş. İsimsiz ama birine yazmış. Bu arada hâlâ cesedini görmek istiyorsanız morga inelim." diyerek elini asansöre uzatmıştı.

Gidecek ve ölen kişinin o olmadığını kanıtlayacaktım.

_______________________________

Bölüm sonu!!!
💙💙💙💙🌼🌼🌼🌼💙💙💙💙

Продовжити читання

Вам також сподобається

2M 88.1K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
Savaş Ağa Від Berna

Романтика

3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
A.S.O.S.A Від ✨

Пригоди

8.5K 1.7K 21
Türkiye'nin büyük uzay operasyonuna seçilen beş kişilik bir ekip, Ay'a çıkmak için hazırlanır. Fakat bu yolculuk pekte beklenildiği gibi ilerlememekt...
KESKİN Від BERNA ILGIN

Романтика

22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...