Beyaz Zambaklar Ülkesinde

By ClassicsTR

13.6K 564 107

Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eserinde Petrov, 20'nci yüzyılın başında Finlandiya'nın Rusya'ya karşı verdiği... More

Bulgarca Çevirinin Önsözü
1
2
3
4
5
6
7

Petrov'a ve Eserine Dair

4.7K 103 12
By ClassicsTR

Grigory Petrov, başta Rusya olmak üzere Bulgaristan'da da en çok okunan ünlü bir Rus yazarıdır. Yazarın 32 eseri de Bulgar­ca'ya çevrilmiş ve her eseri 8-10 baskı yapmıştır. Petrov, yazı ha­yatına atılmadan önce Lev Tolstoy, Vladimir Korolenko, Anton Çehov, Maksim Gorki, Leonid Andreev gibi dönemin ünlü Rus yazarlarıyla tanışmış ve özel dostluklar kurmuştur. Yine dünya yazarlarından Anatole France, Antonio Fugacaro, Knut Hamsun ve birçok Avrupalı ve Amerikalı yazar ve sanatçıyla da yakın iliş­ki içine girmiş, fikir alışverişinde bulunmuştur.

Engin bilgisiyle Petrov, tüm insanlığın daha rahat bir hayat sürmesini, yücelmesini ve mutlu olmasını arzu etmiş ve bu doğ­rultuda eserler vermiştir. Özellikle yoksul köylü ve işçilerin geri kalmışlıktan ve ezilmişlikten kurtulması yönünde çaba göster­miştir.

Petrov, 1868 yılında, Petersburg'un Yamburg kasabasında, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası garsonluk yapıyordu. Hayatın tüm zorluklarını daha genç yaşlarda hisseden Petrov, yeryüzünün daha aydınlık, mut­luluk dolu ve daha insanca yaşanabilir olması yolunda zihin yo­ruyordu. O da tıpkı Tolstoy gibi bir çırpıda insanları müreffeh ve mutlu kılacak, yeryüzünü bir anda cennete çevirecek çözümler arıyordu.

Bu özlemle 5. sınıfı bitirdikten sonra içinde cennetten bahse­dilen İlahiyat Okulu'na devam etti. Genç öğrenci herşeyin nede­nini ve nasılını, insana yararının ne olduğunu sorduğundan öğretmenlerininin dikkatini çekmişti. Daha o yaşlarda küçük zihni şu fikirlerle dolmuştu.

"İnsanoğlu, yeryüzünün en değerli varlığıdır. O, yara­tan Rabb'in baştacıdır. Dünyada var olan her şey insan içindir. Yeryüzünün zenginlikleri ve güzellikleri insan için yaratılmıştır. İlim, felsefe, sanat ve din hep insanın olgunlaşması için vardır. Bunların herbiri insanlığa hizmet etmek için oluşmuştur. Eğer tüm bunlar yer­yüzünde daha mutlu, daha aydınlık ve gerçekten cen­net hayatı sunmaya ve kurmaya hizmet etmeyeceklerse hiçbir önem ve değer taşımıyorlar demektir."

Büyüyüp geliştikçe bu düşünceler zihninde iyice pekişmeye başlamıştır. Yaşamı boyunca da aynı düşünceleri taşıdı, savundu. O, bilimi, felsefeyi ve sanatı her zaman insanlığı geliştirmek ve yükseltmek amacıyla öğrenmiş, insanları ve toplumları da bu bakışaçısıyla incelemiştir.

İlahiyat Okulu'nun Edebiyat Bölümü'nde eski ve yeni birçok dil öğrenmiş, Medeniyet ve Sanat Tarihi derslerine devam etmiş, bu bilgilerini daha sonraları "Sanat ve Hayat" adlı eserinde top­luma sunmuştur.

Petrov, rahip adayı sıfatıyla topluma daha çok yararlı olabi­leceğine inanıyordu. Doğrusu Profesör ve Rahip Petrov'un bu amaçla giremeyeceği yer olamazdı. Asıl amacı, yeryüzünü bir cennete dönüştürmekti. Petersburg şehrindeki soylu ve varlıklı aileler nezdinde yüksek bir konumdaydı artık. Öyle ki Çarlık sarayına bile girmiş, Grandükler'in eğitimini üstlenmişti. Bütün bunlara rağmen Aydın Rahibin yüreği işçi sınıfı ve yoksullar için çarpıyordu. "Doktor, sağlıklı olanlardan çok, hastalar için gereklidir" düşüncesiyle, zorluklar ve sıkıntılar içinde kıvranan yoksullara, eğitimsiz kal­mışlara, işçilere özel vaazlar vererek, onları aydınlatmaya çalışı­yordu.

İlgiye, gerçeğe ve bilgiye susamış binlerce eğitimsiz işçi ve köylü onun vaazlarını dikkatle ve sevgiyle dinliyor, Petrov'a hay­ranlık duyuyorlardı. Bir yandan da "sömürülen emeğin görkem­li geleceği"ne dair çeşitli gazetelerde makaleleri yayınlanıyordu.

1900'lü yıllara doğru Petrov, artık tüm Rusya'nın severek okuduğu bir halk yazarı olmuştu. Önceleri düşük tirajlı ve pek bilinmeyen bir gazeteyken, Grigory Petrov'un başyazar olmasıy­la "Ruskoe Slova" gazetesinin tirajı birden bire 500.000'e fırla­mıştı. Bunun yanısıra Petrov, milyonlarca basan ve tüm Rus­ya'ya dağıtılan bir dergi de yayınlıyordu. Eserleri başta Çince ve Japonca olmak üzere birçok yabancı dile çevriliyordu. Bir eseri­nin İngilizceye çevrilmesi münasebetiyle İngiliz yazarlardan William Weyling, "Rusya'nın Misyonu" adlı kitabında Petrov'dan övgüyle söz ederek şöyle diyordu:

"Grigory Petrov, Ruslar'ın en sevilen bir hatip ve ya­zarıdır. Bu kişinin vaazlarına hergün onbinlerce insan katılıyor. Hitabeti güçlü ve etkileyicidir. Eserlerinin on milyonlarca adedi Rusya'da elden ele dolaşıyor. Ki­tapçı vitrinlerinde Petrov'un eserleri başköşeye konu­yor. Edebiyat, felsefe ve din alanındaki tartışmalarda son söz hep Grigory Petrov'undur."

Petrov'un böylesine büyük bir ün kazanarak tanınmasını dö­nemin kilise çevreleri içlerine sindiremediler ve her fırsatta aleyhte sözler sarf etmeye başladılar. Petrov, bunun üzerine 1907'de rahip giysisini üstünden atıp din adamlığından istifa et­ti. Sivil konumuyla edebiyat ve felsefe çalışmalarına hız verdi. Ra­hipliği sırasında adaylığını koymadığı halde İkinci Duma Meclisi'ne milletvekili seçilmişti. O ise bütün hayatını yazarlığa adadı.

"Novoe Uremiya" gazetesinin en ünlü yazarlarından Menşikof, Petrov'un, hergün derslerini ve çeşitli yerlerdeki konuşma­larını hiç aksatmadan yazmayı sürdürmesine hayret ediyordu. Menşikof, Petrov'un hergün 2000 satır yazdığını hesaplamıştı.

Petrov, Rus halkının insan hakları ve özgürlüğü için en çok mücadele edenlerin başında geliyordu. O, birçok görmeyen göz­lerin görmesini sağladı. Çevresine bilgi ışıkları saçtı, uyuyan kit­leleri uyandırdı.

Bütün bunlar Rus egemenlerinin dikkatinden kaçmıyor ve Petrov'a diş biliyorlardı. Çarlığın uyguladığı baskı ve zulme karşı aleyhte tavır takındığı için hakkında soruşturmalar açıldı.

Petrov, Bolşeviklerle (komünistler) de anlaşamıyordu. Çün­kü o daha geniş bir özgürlükten yanaydı. Bolşevikleri rahatsız eden bu görüşleri nedeniyle onlar ta­rafından takibe alındı, çeşitli baskılar gördü. 1920'de çocukları ve yakın çevresi ihtilal kaosunda hayata veda etmişlerdi. Kırım'dan İstanbul'a hareket eden vapurun en son yolcusu Petrov'du. Son anda vapura yetişerek hayatını kurtarmayı başarabilmişti.

Diğer Rus ilticacılarıyla birlikte bir süre İstanbul'un Yeşilköy semtinde sefalet içinde yaşadı. Daha sonra Trieste'ye nakledilen ilticacılar arasındaki Petrov'u Sırp aydınları tanıdı ve sefaletten kurtulmasını sağladılar. Sırp yönetimi de kendisini Belgrad Üniversitesi'ne profesör olarak atadı ve devlet demiryollarında dile­diği yere ücretsiz seyahat edebilmesine yarayan bir paso verdi. Bu vesileyle Petrov, Yugoslavya'nın çeşitli bölgelerinde "İnsanlık Kültür ve Medeniyeti, Emek ve Dayanışma" konuları çerçevesin­de bir dizi konferanslar verme fırsatını yakaladı.

Sırpça'yı kısa bir sürede anadili gibi konuşmayı öğrendi. Bir­kaç yıl içinde tren ve otomobille, kimi zaman da yaya olarak Yu­goslavya'yı bir uçtan bir uca dolaştı; her gittiği yerde ateşli kon­feranslar verdi. Konferanslarında üniversite öğrencilerinden profesörlere, askerlerden köylülere, Hrıstiyanlar'dan Müslü­manlara kadar toplumun her kesiminden farklı insanların ilgi­siyle karşılaşıyordu. Bir keresinde seyahati İştip'e kadar uzanmış­ken Saraybosna'daki Müslüman kadınlara, kadın hakları ile ilgi­li bir konferans verdi.

Sırp yönetimi kendisine çok yardımcı oluyordu. Ministir Pribiçeviç'in Başbakan olduğu dönemde hükümetin sağladığı ko­laylıklar sayesinde Yugoslavya'da tam 1500 konferans verdi. Üni­versitede verdiği dersler ve sohbetlerle de ülkenin en tanınmış ki­şisi haline geldi. Aynı zamanda eserleri Bulgaristan'da da ilgi gör­meye başlamıştı. Eserlerini Dr. Bojkof çeviriyordu.

Bulgar yazar G. Baltaciev, Petrov'un Bulgarca yayınlanan eserleriyle ilgili Naradna Tzelina dergisinde şunları yazıyordu:

"İnanıyorum ki biz Bulgarlar bir ulus olarak topyekün yok olmazsak, bunu Grigory Petrov'un kütüphanelerimizdeki eserlerine borçlu olduğumuzu iftiharla söyleyebiliriz.

İnanıyorum ki çok yakında bu kitapların herhangi bir okul veya millet kütüphanesinde bulunmayışını suç olarak kabul edeceğiz; özellikle de Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı Finlandiya'ya dair kitabı.

Millet adına yazılmış böyle bir kitap enderdir. Bu ki­tap herkes için değerli ve yararlıdır. Kitabı okuduğu­nuzda yazarın sizi nasıl sürüklediğini, kanatlandırdı­ğını hissedeceksiniz. Sanki yazar şunları fısıldıyor gi­bidir:

'Bir şu ülkeye bak, bir de doğal zenginliklerden yok­sun, kıraç göllerle dolu bir ülke olan Finlandiya'ya bak! Orası da senin ülken gibi bir zamanlar işgal altındaymış, yabancı kamçısı altında inlemekteymiş. Bu ülke, 60-70 yıl içinde akıllara durgunluk veren bir devrim yapmış, ileri ülkelerle yaptığı yarışta rekor kır­mış. Bu ilerlemeyi de öyle büyük bilim adamları, güç­lü liderleri olmadan yapmış. Ama güçlü nesiller, bü­yük yurtseverler, çalışmayı seven yurttaşlar, inançları granit gibi sağlam bir toplum yaratmışlar. Ülkenin ye­tiştirdiği bu insanlar, isimsiz kahramanlar, yer altında çalışan işçiler, halkın aydınlanması için çalışan kültür savaşçılarıdır. Yalnızca yurtlarını ve halklarını düşün­müşler ve bu uğurda her şeylerini feda etmekten çe­kinmemişlerdir.

Bir kez de tükenmez doğal zenginliklere ve doğa gü­zelliklerine sahip olan kendi ülkeni düşün. Bizzat ken­dinin, çevrenin bu milli servetleri nasıl yok ettiğini ve yeni bir sömürgeliğe yol açtığını düşün!

Bu durum karşısında sıkılmaz mısın, utanmaz mı­sın?"

Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabının Türkçe tercümesi basını­mız tarafından da ilgiyle karşılanmıştır. Milli Talim ve Terbiye Heyeti Reisi Mehmet Emin Bey, "Hayat Mecmuası"nın 74. sayı­sında kitaptan övgüyle söz ediyordu:

"Elimde olsa Haydarpaşa-Ankara arasında seyahat eden her bir yolcunun eline bu kitabı tutuşturur, kita­bı okuturken bir yandan da çevrede bulunan toprak yığını köylere baktırırdım. Öğretmen olsaydım, çocuklara, bulunduğum şehrin kenar semtlerini gezdi­rirken, evlerde konuşulanları tekrarlatırken yeme-içme, giyim-kuşam tarzlarını gösterirken Grigory Pet­rov'un kitabından sayfalar okurdum.

Komutan olsaydım, askerlerimin toplandıkları koğuş­lara bu kitabın bazı sayfalarını kopya eder ve asardım. Düşüncelerin davranış ve yaşantı üzerindeki etkisine inandığımdan bu kitaptan yararlı sonuçlar beklerdim.

(...) Şu toprak yığınından ibaret köylerin, ortasından lağımlar akan sokakların kalkmasını içtenlikle arzu ediyorsanız, bunlardan iğrenen bir toplum oluştur­mak zorundasınız. İşte Beyaz Zambaklar Ülkesinde bizlere bunları telkin ediyor.

(...) Eserin en güzel bölümlerinden biri de, askeri kış­laların nasıl bir halk okulu olduğunu anlatan kısım­lardır. Bu bölümler bizim için baştan sona bir prog­ram modelidir. Birçok köyde daha uzun yıllar öğret­men bulundurmak imkânını elde edemeyeceğiz. Onun için köylümüz temel eğitimini kışlalarda ala­caktır. Finler'in kışlalarına soktukları ruh, aynen bi­zim ideallerimizi de yansıtıyor.

Kitabı okuyup bitirdikten sonra çevredeki toprak köy­ler yıkılıp gidiyor. Herşeyden ancak alay etmek niye­tiyle, eğlenmek için söz eden, ruhsuz, bencil tipler ya­nınızdan uzaklaşıyor. Yalnız halk sevgisini, yurt aşkını duyuyorsunuz. O zaman Beyaz Zambaklar Ülkesi'nin ne demek olduğunu anlıyorsunuz." (26 Nisan 1928)

Maarif Emini (Milli Eğitim Müdürü) İsmail Habib Bey, Adana Mıntıkası Maarif Mecmuası'nın 5. sayısında şöyle yazı­yordu:

"Demokrat bir millet ne demektir, topyekün bir mil­let nasıl yükselir, aydınların halka karşı rolü nedir, ger­çek yurtseverlik nasıl olur? Halka gerçek hizmet nasıl yapılı? Bir avuç aydının kendilerini halka adayan fedakârlıklarıyla, bütün bir ulus nasıl cehennemden cennete yükselir? Bütün bunları o küçük kitapta bir solukta ve bütün ruhunuza sindirerek öğreneceksiniz.

Kitabın asıl değeri bize Finlandiya'yı tanıtmasında de­ğil, orayı tanıtırken, bizlere de bizim ne olduğumuzu ve ne olacağımızı göstermesindedir. Sanki bu iki mil­yonluk Fin milleti, büyük akrabası olan bizlere bir ko­laylık olsun diye tuttuğumuz çağdaş uygarlık yolunda daha kararlı, daha güvenli, gideceğimiz yolu daha bi­linçli görerek yürümemizi sağlamak için o deneyimi gerçekleştirdiler. Onlar, bizim de başaracağımıza yal­nızca bir örnek değil, bir kanıttır." (15 Mayıs 1928)

Aksaray Valisi Ziya Bey, "Aksaray Vilayet Gazetesi"nin, ikin­ci yılının 90. sayısında, halka hitaben bir bildiri yayınlayarak ese­ri şöyle tavsiye etmiştir:

"Bataklık ve ölüm vadisi, yoksulluk ve sefalet yuvası olan, Finlandiya diye bilinen, yeryüzünün ta kuzeyin­de, kışı uzun, toprakları verimsiz ve çorak bir ülkede; köy kooperatiflerinin, köy öğretmenlerinin, gönüllü doktorların gayret ve aydınlatmalarıyla, bugün nasıl mutluluklar ve güzellikler ülkesi olduğunu; halk gü­cünün en küçük ortaklık ve belirtisinin aynı yıl içinde ne şekilde biri yüze, bine, on bine, milyona çıkarttığı­nı servetler ve mutluluklar fışkırttığını gösteren Be­yaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitaptan bazı bölümle­ri Vilayet Gazetesi'nde tefrika ettiriyorum." (21 Haziran 1928)

"Vakit Gazetesi"nin Başyazarı Mehmet Asım Bey, gazetenin 3742 nolu sayısında özetle şunları yazıyordu:

"Grigory Petrov'un kitabı, aslında halk yığınlarının kolayca zevk almayacağı bir konuyu ele almakla birlik­te, nasıl olmuş da Bulgaristan gibi küçük bir ülkede, iki yıl içinde 7 baskı yapma başarısını göstermiştir? Her şeyden önce bu başarıyı elde eden gücü kitabın üs­lubunda aramak gerekir. Yazarın, en karmaşık sosyal meseleleri bir takım basit örneklerle sıradan halk yı­ğınlarına öyle bir anlatışı var ki, bu alandaki ustalığı­nı, ancak uzun yıllar yazıyla uğraşmış olanlar takdir edebilir. İşte Grigory Petrov'un ulusların toplumsal kalkınmalarıyla ilgili olup da sosyologlar tarafından bile anlatımında zorluk çekilen birtakım sorunları birkaç fırça darbesiyle okuyucuların zihninde canlan­dırmayı başarması, ruhlarında ülke ve kalkınma arzu­su taşıyan gençlerin bu yeteneklerini ateşli bir vatan ve millet aşkına dönüştürebilmesi, Beyaz Zambaklar Ülkesinde'nin en sürükleyici halk romanlarından bile fazla ilgi görmesini sağlamıştır." (9 Haziran 1928)

Muallim Ziyaettin Fahri Bey, Hayat Mecmuası'nın 80. sayı­sında şunları yazmıştır:

"... Kitabın Suomi'nin Tarihi ismini taşıyan bölümünde, yazar Finlandiya'nın tarihini çiziyor. Bu tarihin son aşaması Fin kültürü­nün hayranlık uyandıran gelişimidir.

Diğer on bir bölüm, Finlandiya'nın düşünce gelişimini yakından incelemiş bir yazarın izlenimleridir. Bu izle­nimlerin ağırlık merkezi, bir zamanlar bataklıklar di­yarı olan Finlandiya'yı Beyaz Zambaklar Ülkesi'ne dönüştüren kültürel ve sosyal çalışmaların anlatımı­dır. Bu çalışmalar arasında Finli aydınlarla halk ara­sındaki sıcak ilişki ve yakınlaşmanın büyük yeri var.

Kitabın özelliği de zaten buradan geliyor. Bu aydınla­rın içinde özellikle Snelman'ın hayatını ve çalışmala­rını anlatan bölüm, Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinin ilgi ve dikkatle okunacak kısmıdır. Halkı ay­dınlatmak, bilginin ve yükselmenin anlamını hal­ka öğretmek için Snelman'ın duyduğu derin aşk, onu karşımıza bir demokrasi havarisi olarak çıkarıyor.

Onun bilinci, tüm Fin toplumunun inancını etkile­yen sentezler yaratıyor. O adeta "fenâ-fıl cemiyet" (top­lumda yokoluş) hazzını tatmış, onun sırlarına erişmiş bir mutasavvıftır." (7 Haziran 1928)

Muallim Kemalettin Kaya Bey, "Hakimiyet-i Milliye"nin 2480. sayısında şöyle yazıyor:

"Kitabın 77. sayfasındaki Reçel Kralı Jarvinen'in ha­tıraları okunurken, insan heyecanlanmaktan kendini alamıyor. Kurabiye satan bir çocuk üzerinde etkileyici bir konuşmanın ne kadar olumlu sonuçlar doğurduğunu göstermesi açısından, özellikle toplum eğitimini ken­dine ideal edinmiş fedakâr öğretmenlerimiz için bü­yük bir teşvik kaynağı olacaktır." (6 Haziran 1928)

Muallim Şemsettin Sami Bey, Sinop gazetesinin 593. sayı­sında şöyle yazıyor:

"Ben şahsım adına bu eseri hayranlık ve millî bir he­yecanla okudum. Ne yalan söyleyeyim gözlerim yaşa­rarak okuduğum bu kitapta; harap olmuş bir ülkeyi imar eden, yurdun gelişmesi ve yükselmesi için hiçbir sınıf farkı gözetmeden hep birlikte ve aynı amaçla ça­lışan; bataklıkları kurutan, sarı tenli, uçuk dudaklı, za­yıf bilekli insanlarla çalışarak, bataklıklarını gül bah­çelerine ve zümrüt ovalar hâline; sarı tenli insanlarını tunç rengine, uçuk dudaklı çocuklarını yakut kızıllığı­na, zayıf bilekli çocuklarını demir bileklere dönüştü­ren bu çalışkan Finler'i kalbim ve benliğim alkış ve takdir tufanıyla karşıladı. Millî şuurun bu kadar ola­ğanüstü ve benzersiz olduğunu bilmezdim. Ancak bu kitabı okuduktan sonra bildim ve öğrendim.

Bataklıklardan uzakta, şen bülbüllerin, kanaryaların özgür nağmelerinin titreşimleriyle çalkanan bir va­tanda yaşıyoruz. Allah'ın güleç yüzlü güneş ışıklarının hüzmeleriyle yıkanan, bir kalp gibi çarpan vatan par­çası, mehtaplarıyla bereket ikliminde yüzüyor. Tabi­atın nadide güzellikleriyle dolu yurdumuzun geri kal­mış bölgelerini yalnızca ilmin ışığında imar etmek, eğitimsiz insanlarımıza okuma-yazma öğretmek, bu­gün biz aydınlara düşen en acil görevdir. Beyaz Zam­baklar Ülkesinde ve Mefkûreci Muallim adlı eserler, bugünün birer Rubab-ı Şikeste'si ve Şermin'idir. Va­zifemizin şakaya gelmez kutsallığını ve değerini kavra­yıp takdir edelim ve bir dakika geçmeden çalışalım." (25 Ekim 1928)

Konya'da yayınlanan Babalık ve Kırklareli'nde yayınlanan Yeşilyurtgazeteleri de Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinden övgüyle bahsetmişler ve kimi yerlerini alıntılamışlardır.

Kitabın Türkçe'ye tercümesi Bulgar basınında da çeşitli yan­kılar yapmıştır. Örneğin, Stefan Bratovanov, Zname gazetesi­nin 8 Mayıs 1928 tarihli sayısında özetle şunları yazmıştır:

"... Profesör Ali Haydar Bey, bizde çok iyi tanınan, Rus yazarı Grigory Petrov'un Beyaz Zambaklar Ül­kesinde adlı eserini Türkçe'ye tercüme etmekle isa­betli davranmıştır. Bu kitabın bizim ülkemizde oldu­ğu gibi, yeni Türkiye'de de birçok insan tarafından büyük bir ilgiyle okunacağına kuşku yoktur. Kitabın baskısı göz alıcıdır. Türk dilinin ifade ve deyim zengin­liği, eserin üslûp ve anlam yönünden oldukça akıcı ve telif gibi güçlü olmasını sağlamış ve bu açıdan çeviri eserin değeri bir kat daha artmıştır."

Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eser, Müdafaa-i Milliye Vekaleti (Milli Savunma Bakanlığı) tarafından askerlere tavsiye edilmiş ve Maarif Vekaleti(Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından da öğretmen okullarının son dönem mezunlarına birer adet hediye edilmiştir.

Profesör Ali Haydar Bey

13 Kasım 1929, Ankara

Continue Reading

You'll Also Like

6.9K 243 10
Yayına hazırlayan: Egemen Berköz Dizgi: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Baskı: Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti. Çeviren: Necmi...
7K 170 92
I. Cilt Savaş ve Barış, "klasik" dendiğinde akla gelen ilk kitaplardan. Na­poléon'un Rusya'yı işgalini anlatan dev bir savaş romanı, aynı zamanda bir...
35.2K 1.3K 7
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Savaş ve Barış, Kreutzer Sonat ve Diriliş'in büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini ins...
58.9K 1.8K 7
Satranç, Zweig'ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı...