Statis: YAKAMOZ (TİLKİ KİTAP)

By theharmonia

57.2K 3K 1K

WATTYS 2020 GİZEM & GERİLİM KAZANANI! "Bu fırtınanın başlangıcıydı," dedi Maskeli. "Ne yazık ki bu fırtınadan... More

TANITIM
1. Bölüm: Giriş
2. Bölüm: İlk Buluşma
3. Bölüm: Distopya
4. Bölüm: Favor
5. Bölüm: Farah Atahan
6. Bölüm: Maske
8. Bölüm: Cesur
9. Bölüm: Yakamoz
10. Bölüm: Veda
11. Bölüm: İtiraf
12. Bölüm: Parmaklıklar
13. Bölüm: Cevaplara Giden Adım
İKİNCİ KİTAP DUYURUSU
STATİS SATIŞTA

7. Bölüm: Derin Sessizlik

1.1K 149 13
By theharmonia

DERİN SESSİZLİK 

Çok uzun zamandır nefes almayı bırakmamış olmama rağmen güçlü kalmak için, güçlü olabilmek için elimden geleni yapıyordum ama bu benim için son noktaydı.

Annemi ve babamı kaybettiğim günden beri ilk defa bu kadar güçsüz hissediyordum ve asıl kötü olan bu hissi içimden söküp atmanın bir yolunu bulamıyordum. Sanki ömür boyu bu hisle yaşamam gerekiyormuş gibi hissediyor, bu histen kurtulmanın ölmekten başka yolu yokmuş gibi geliyordu.

Acımı gizlemek için elimden geleni yapmış, kendime göre çok uzun bir yol kat etmiştim. Haftalarca intihar kelimesinin son harfinde gidip gelmiş, sonunda beni istemediğini ve yapmam gereken seçimin bu olmaması gerektiği kararını almıştım. Ne kadar doğru bir karar olduğu umurumda değildi, ben sadece güçlü biri olmak istemiştim ve bir şekilde olmuştum. Benim gibi biri nasıl güçlü biri olabilirse ancak o kadar güçlü biri olmuştum ve bu elimdekinin en iyisiyken, haftalardır uyuyan kardeşimi görmek beni çok daha iyi hale getirmemişti.

Kendimden bile sakladığım halde saklayamadığım bir cümle, bir düşünce çıkmıştı ortaya kardeşimi görmemle. Onun öldüğünü, öldürüldüğünü düşünüyordum ama kendimden ne kadar saklarsam bu düşüncenin o kadar çabuk ortaya çıkacağını biliyordum. Hayat, beni yine yanıltmamış, her şey düşündüğüm gibi olmuştu. Kendimden öyle saklamıştım ki, sonunda normalde yüzleşeceğimden daha önce yüzleşmek zorunda kalmıştım.

Canımı öyle yakmıştı ki, hislerimi hissedemediğim ama var olduklarını bildiğim saniyeleri sanki saatlermiş gibi atlatmıştım.

Hayat her zaman bir öncekinden çok daha zor hale geliyordu ve onu kolaylaştırmanın hiçbir yolu yoktu. Var olan yöntemler bile bir zaman sonra imkânsız hale geliyordu.

Belki tek yöntem yeni bir başlangıç olabilirdi.

Hiç durmadan, hayatına devam ettiğin her saat yaptığın, sadece hayatını değil, kendini de değiştirdiğin başlangıçlar. Bu başlangıçlar, sadece hayatı kolaylaştırmayacak, insanı olgunlaştırıp, ufkunu da açacak ama biz bunu yalnızca birilerine olgun bir cevap verdiğimizde fark edeceğiz.

"Nasıl uyanacak?" dedim nefes almaya çalışarak. Favor ne derse desin aynı cümleyi kurmaya devam ediyordum tıpkı onun gibi. Karşımda haftalardır görmediğim, sesini bile duymadığım kardeşim uyuyordu ve ben dokunamıyordum. Aramızdaki parmaklık yüzünden uyandıramıyordum.

"Gitmek zorundayız," dedi Favor her kelimenin altına basa basa, dakikalardır hatta belki saatlerdir yaptığı gibi. Ne kadar zamandır parmaklıklara yapışmış bir halde kardeşimi izlediğimi bilmiyordum. "Bunun ne sana ne ona ne de bana faydası olacak. Bizi yakalatmaktan başka bir işe yaramayacak."

Parmaklıkları bırakarak hızlıca ona döndüm. "Senin kardeşinden bahsetmiyoruz," dedim dişlerimin arasından. "Yani tepkinin bu kadar normal olması çok doğal ama orada duran, uyuyan, haftalardır uyuyan çocuk benim kardeşim ve ben kardeşimi almadan hiçbir yere gitmiyorum." Bağırarak kurduğum bu cümlelerin zaten onda bir çağrışım yapacağını sanmıyordum ama beklediğim şey, empati kurmasıydı.

"Bencil davranıyorsun," dedi normal bir ses tonuyla. Ses tellerinin bağırma deyince intihar falan ettiğini düşünmeye başlamıştım. Sinirlendiği bir şeye nasıl bağırmazdı bir insan? "Kardeşinin orada olduğunu ve uyuduğunu, uyutulduğunu biliyorum ama bu, onu çıkarmadan buradan gitmememiz gerektiği ya da gidemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Onu uyandırman durumunda beklemediğimiz bir tepki verip vermeyeceğini bilmiyoruz. Ne verdiklerini, nasıl uyuttuklarını da bilmiyoruz. Yarım saattir sırf kötü hissetme diye söylemiyorum ama ölüp ölmeyeceğini bilmiyoruz, bu yüzden gitmemiz ve neler olduğunu öğrendikten sonra gelip almamız gerekiyor. Anladın mı?"

Kafamı hayır anlamında salladım. "Onu burada bırakamam," dedim yere çökerek. "Onu burada bırakırsam kendimi affedemem."

"Hepimiz bir şekilde kendimizi affetmenin, affedebilmenin bir yolunu buluruz," dedi yere oturup parmaklıklara yaslanarak. Bu konuda çok dertli bir insan mıydı yoksa bana bakıcılık yapmaktan yorulup da yapmama kararı mı almıştı bilmiyordum ama ses tonu öyle garipti ki, üzüyordu.

"Sen kendini affetmenin bir yolunu buldun mu?" dedim burnumu çekip, alnımı parmaklıklara yaslayarak. Bir taraftan onu izliyor ve yüzünü göremesem bile verdiği ve vereceği her tepkiyi görmeye, anlamaya ve ezberlemeye çalışıyordum. Onu uzun zaman sonra görmeyeceğim gibi hissediyordum.

"Bu kişi oldum," dedi kımıldamadan. Bana doğru dönmesini beklediğimi itiraf etmek zorundaydım ama bana doğru dönmediği gibi herhangi bir tepki de vermemişti. "İnsanların beni dönüştürdüğü kişiyi daha fazla görmemek adına kendimce yeni bir başlangıç yaptım ve şu an olduğum kişiye dönüştüm. Maskeli bir insanın, kendi yüzünü gösteren ve maske takmayan, belki maskeye karşı olan diğer insanlardan çok daha gerçekçi olabileceğini göstermek istedim. Tabi, insanlar, sadece bir insandan ibaret oldukları için göstermeye çalıştığım şeyi anlamadılar ve ben sanki birilerini öldürmek için var olmuşum gibi düşünmeye başladılar. Sırf yüzümü göremiyorlar diye robot dedikleri bile oldu."

Bir insan nasıl bu kadar tepkiliyken, bu kadar tepkisiz olabilirdi?

"Peki, sen ne yaptın?" dedim. "Onlara aslında onların düşündükleri gibi biri olmadığını, amacının ve isteklerinin çok daha farklı olduğunu göstermek için ne yaptın?"

Omuz silkti. "Hiç," dedi. "Koca bir hiç. Eğer bir grup insana, yaptığın önemli bir hareketi neden yaptığını anlatmak zorundaysan, bu, o bir grup insanı yakmakla aynı anlama gelir çünkü önemli şeyleri anlamayan, görmeyen insanlar, ya at gözlüklü insanlardır ya da görme engellilerdir ki bu görme olayının engelli olmakla alâkası olmadığı düşünüldüğünde geriye sadece ilk seçenek kalıyor."

"Bu görme engelli olmayan, at gözlükleri olan insanların," dedim vurgu yaparak. "Kurallarını bilmiyorsun galiba." Kafasını ilk defa bana çevirdi ama bana bakıp bakmadığını bilmiyordum. "At gözlüklü insanların gözlüklerini çıkarabilmenin tek yolu nedir biliyor musun?"

Ayaklarını ileriye doğru uzatarak neredeyse yayıldı. "Hayır, bilmiyorum. Neymiş?"

"Gözlüklerine doğru uzanıp çıkarmak işte," dedim omuz silkerek. "Bunda bilmeyecek ne var Allah aşkına."

Gülüşü tüm koridoru kaplayınca gözyaşlarımın arasından istemsiz bir şekilde gülmeye başladım. Çok ağladıktan sonra gelen vücudun kendini iyileştirmesiyle alâkalı bir şey olduğunu biliyordum. Herkes çok ağladıktan sonra çok komik olmasa bile bir şey olduğunda gülme krizine girebilirdi, kardeşim bir gün yanıma gelerek bunun nedenini sormuştu ve ben bilmediğimi söyleyerek onu yanımdan kovmuştum. Yaklaşık iki gün boyunca, neredeyse benimle küstüğünü düşüneceğim kadar uzun bir süre, odasından asla çıkmadı. Nihayet iki gün sonra odasından çıktığında, yanıma gelerek, "Sebebini buldum. Ağladıktan sonra sürekli gülme krizine girmemizin en önemli sebebi, bedenin kendini yenilemek ve güçlenmek istemesiyle alâkalı," demişti.

En başta saçma geldiğini kabul ediyorum. Fakat gün geçtikçe, özellikle de ben ağlayıp, ağladıktan sonra gülme krizine girince, bu düşüncenin çok daha mantıklı ve inanılır bir şey olduğunu düşünmeye başlamış, içten içe kardeşime hak vermiştim. Nedenini soran biri olduğunda da bunu aynen böyle açıklamıştım. Bazen çocukların bizden daha zeki ve daha düşünceli oldukları bir gerçekti ve bu gerçeğin üstü hiçbir şekilde örtülemezdi.

Bazen mi dedim?

Ben cümleyi ilk kurduğumda başlayan gülüşü, ben cümlemi bitirdikten on dakika sonra bile devam ediyordu. "E yeter," dedim ciddî bir şekilde. Gülüşünü sonlandırmak yerine daha da arttırdı. "Neye gülüyorsun?"

"Bilmiyorum, söylediğin şeyin o kadar basit olabileceğini hiç düşünmezdim. Her cevapta bir zorluk arıyoruz ve kolay soruların cevabını bile bulmamız çok uzun zamanımızı alıyor. Bundan aylar önce kendime bazı soruların cevaplarının kolay olabileceğini söylemiştim ama senden öyle bir cevap bekledim ki, düşünce sistemimde gezinsen atomu bile parçalardın o gazla."

"Neden öyle bir şey yapayım?" dedim uyuyan kardeşime bakarak.

Omuz silkti. "Bilmem, eğlenceli olabilir."

Kafamı salladım ama herhangi bir cevap vermedim. Kardeşimi kurtarabileceğimi biliyordum ama onu kurtaramazsam dönüşeceğim kişiden de korkuyordum. İntikam, öyle çok yönlü bir girişimdi ki, birinden alacağınız girişimi darbe olarak bile adlandırabilirdiniz. Kesinlikle abartı olmazdı.

Tüm duygularınızı ve tüm düşüncelerinizi eline geçirir, kendi sistemiyle değiştirirdi. Değişen sistemlerin sizi sersemleştirmesi bir yana, içinizde kuruntular oluşturarak bünyenize, zihninize zarar verebilirdi. Azının yaptığı bir şey olur muydu, bilmiyorum ama fazlası delirtirdi.

"Ne yapacağız?" dedim yeniden dolan gözlerimle.

"Bilmem," dedi. Sanki benim yönlendirmem gerekiyor gibiydi.

Kardeşimi işaret ettim. "Burada olduğunu biliyor muydun?"

Kafasını salladı dürüstçe. "Sence bilmesem seni buraya o iğrenç yerden geçmek pahasına bile olsa sokar mıydım?"

"Bilmem," dedim.

Güldü. "Hadi nasıl uyanacaklarını öğrenelim," dedi ayaklanarak. "Burada neler olup bittiğini öğrenmenin vakti çoktan geçiyor, bence geç bile kaldık." Kapıya doğru yürürken bir an durdu ve bana döndü. "Gitmekte özgürsün. Nereye, nasıl gitmek istiyorsan gidebilirsin. Ben kardeşinin öyle ya da böyle ölü olmadığını, hala yaşadığını göstermek istedim. Bunun sonucunda bana yardım etmeni beklemeyerek yaptım bunu. Düşüncelerini, aklına gelip orada tutamadığın fikirlerini seviyorum ve bilmiyorum, seni öldüremedim."

"Öldüremedin mi?" dedim.

Kafasını salladı. "Üçten sonra kimse dışarı çıkmayacak denildi ve delinin biri çıkıyor. Ne yaparsın? Aman deli ya, diyerek bir kenara çekilir izler misin?"

"İzlemez miyim?"

"İzlersin." Gülmemeye çalışarak kafamı ona çevirdim. "En azından ben öyle yaptım. Acaba bunun burada ne işi var diyerek yarım saat izledim ama sen, beni o yarım saatin son beş dakikasında fark ettin. Sonunda kendi çapımda sorunların olmadığını fark ettim ama bu hala çatlak olduğunu düşündüğüm gerçeğini değiştirmiyor."

Omuz silkerek, "Öyleyim zaten, sorun yok," diye mırıldandım kendi kendime. "Ayrıca sırf sen istiyorsun ya da sen bana yardım ettin, ben de sana etmek zorundayım gibisinden değil, ben, yardımcı olmak ve bu maskenin bir seferliğine bile olsa hakkını vermek için yanında olacağım. Sana yardım edeceğim ve kardeşimi kurtaracağım."

"Sen güçlü bir kızsın Eylül," dedi değişik bir tonlamayla.

"Neden Favor'u seçtin?" dedim yerimden kalkmadan. Tam ayağa kalktığı sırada henüz ayağa kalkma niyetim olmadığını anlayarak yeniden oturdu ve bileğini örten eldiveni kaldırarak saatine baktı.

"Anlamını biliyor musun?" dedi bana doğru dönüp benim gibi kafasını parmaklıklara yaslayarak.

Kafamı salladım. "Lâtincede derin sessizlik anlamına geldiğini biliyorum," dedim. "Birkaç yıl boyunca Lâtince dersi almıştım."

"Derin sessizlik," diye mırıldandı. Bir şarkının en güzel nakaratını söyler gibi söylemişti ismimi, bu sefer aynı tonda derin sessizlik diyordu. "Sana ne çağrıştırıyor?"

Gözlerimi kırpıştırarak yukarı baktım. "Derin bir sessizlik hastalığına yakalanmış olabilir misin?" dedim gülerek. Gülüşüme karşılık verdi. "Belki bu maske derin sessizliğini temsil ediyordur, hani kendi sesinle konuşmuyorsun falan ya."

"Yaklaştın gibi ama yaklaşamadın da," dedi öksürerek.

"Nasıl yaklaşamadım?" dedim büyük bir tepkiyle, karnını tutarak güldü.

Gülüşünü duymak ve nasıl güldüğünü görmek istediğimi o an fark ettim.

"Derin bir sessizliğe mahkûmmuşum gibi düşün. Bu derin sessizliğin içerisinde halkın göremedikleri için söyleyemedikleri cümlelerim, bir nevi halkın sesiyim ama aslında bu maskenin altında sessiz düşüncelere sahibim. İnsanların göremedikleri şeyi insanlara göstermeye çalışan biriyim ama ancak onlar bunu görürse sesleri haline gelebilirim."

Hiç bu açıdan düşünmemiştim.

Hiç onun gibi düşünmüyor, onun gibi duymuyor ve haliyle onun gibi hissedemiyordum ama 'onun gibi' olmanın ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini merak ediyordum. Nasıl düşünüyordu, neden öyle düşünüyordu ve bu düşünce yapısı nasıl gelişmişti... Öyle çok sorum vardı ki, onunla sırf bu sorular cevaplansın diye bile yıllarca görüşmeye devam edebilir, konuşabilirdim.

"Hiç bu açıdan düşünmemiştim," dedim garip bir bakış atarak.

"Hiç kimse bu açıdan düşünmüyor," dedi. "İnsanlar birilerinden çok daha üstün olduklarını göstermek için ellerinden gelen her şeyleri yapıyorlar ama birinden üstün olabilmen için önce onunla aynı seviyeye gelmen gerekir, bunu fark edemiyorlar. Daha aynı seviyeye bile gelemediğin bir insandan üstün olabilmen imkânsız."

İtiraz etme ihtiyacı hissederek doğruldum. "Aralarında iyi olanları var," dedim. "En azından diğerlerine göre iyi olanları var."

"Unutmamanı istediğim bir şey var," dedi sakin bir ses tonuyla. "Hiçbir şey bilmeyen, bildiğini iddia eden insanların arasında, yine hiçbir şey bilmeyen bir insan iyi sanılabilir."

Garip bir bakış attım. "Kimse hiçbir şey bilmese kendi kendimizi yok etmez miydik?" diye mırıldandım.

Kafasını salladı. "Eğer ülkede herkes yanlış bilgi alsa ya da hiçbir şey almasa geriye insan kalmaz ve insan ırkı yok olur."

"Kendi kendimizi soy kırıma uğratırız," dedim elimle alnıma vurarak.

Güldü. "Aynen öyle," dedi.

Yeni bir başlangıç yapmak ve insanların kendi kendini yönetmesinden önce bir şeyler öğrenebilmek, gelişebilmek için şansım vardı. Doğru kullanabilirdim, kardeşim ve buradaki diğer tüm çocuklar için kullanmam gerekiyordu.

Favor ayağa kalkarak elini bana uzattı. "Hazır mısın?" dedi.

"Maskeyi taktığım ilk andan beri," diye mırıldandım.

Hazırdım. 

Continue Reading

You'll Also Like

33.2M 1.9M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...
70.5K 253 1
#Wattys2019 Bilim Kurgu Kazananı! Harabelerin dünyasında yükselen bir krallık ve bu krallık uğruna savaşmaya yemin etmiş bir genç kız; Talia Wi...
375K 15.4K 31
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
80K 4.8K 32
Bir suçlu ile mektup arkadaşlığı...