İkinci Yaşam 1-2

By amendoeira_

1.2M 116K 55.5K

| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu d... More

İkinci Yaşam -1-
İkinci Yaşam -2-
İkinci Yaşam -3-
İkinci Yaşam -4-
İkinci Yaşam -5-
İkinci Yaşam -6-
İkinci Yaşam -7-
İkinci Yaşam -8-
İkinci Yaşam -9-
İkinci Yaşam -10-
İkinci Yaşam -11-
İkinci Yaşam -13-
İkinci Yaşam -14-
İkinci Yaşam -15-
İkinci Yaşam -16-
İkinci Yaşam -17-
İkinci Yaşam -18-
İkinci Yaşam -19-
İkinci Yaşam -20-
İkinci Yaşam -21-
İkinci Yaşam -22-
İkinci Yaşam -23-
İkinci Yaşam -24-
İkinci Yaşam -25-
İkinci Yaşam -26-
İkinci Yaşam -27-
İkinci Yaşam -28-
İkinci Yaşam -29-
İkinci Yaşam -30-
İkinci Yaşam -31-
İkinci Yaşam -32-
İkinci Yaşam -33-
İkinci Yaşam -34-
İkinci Yaşam -35-
İkinci Yaşam -36-
İkinci Yaşam -37-
İkinci Yaşam -38-
İkinci Yaşam -39-
İkinci Yaşam -40-
İkinci Yaşam -41-
İkinci Yaşam -42-
İkinci Yaşam -43-
İkinci Yaşam -44-
İkinci Yaşam -45-
İkinci Yaşam -46-
İkinci Yaşam -47-
İkinci Yaşam -48-
İkinci Yaşam -49-
İkinci Yaşam -50-
Julian'ın Kararı - Ara Bölüm
İkinci Yaşam -51-
İkinci Yaşam -52-
İkinci Yaşam -53-
Final
Özel Bölüm
İkinci Kitap, Merak Ettikleriniz
Karakterler
İkinci Şans - Kim Bu Cassandra?
İkinci Şans -1 -
İkinci Şans -2-
İkinci Şans -3-
İkinci Şans -4-
Ölmedim Yaşıyorum
Özet
İkinci Şans -5-
İkinci Şans -6-
İkinci Şans -7-

İkinci Yaşam -12-

18.8K 1.9K 1.2K
By amendoeira_



Kapının hemen önünde durmuş odadakilerin bana olan garip bakışlarına maruz kalıyordum. Kral Alphonse'nin buz gibi bakışları altında aklımda kurduğum cümlelerin hepsi uçup gitmişti.

"Şey, ben..." Diyecek bir şeyler aradım ama bulamadım. Beynim çalışmayı durdurmuştu sanki. Hiçbir şey olmamış gibi odadan çıkıp gitsem olur muydu acaba?

Saçmalama Melis!

Kralın sağ tarafında oturan Alexander, odaya girdiğim andan beri kaşlarını çatmış gözlerindeki sinir parıltılarıyla bana bakıyordu. Onun bu hali şu anda bana hiç yardımcı olmuyordu açıkçası.

"Korumanın dediğine göre krallık için çok önemli bir konu hakkında konuşacakmışsınız Leydi Elizabeth. Toplantımızı bölecek kadar önemli ne olduğunu söyler misiniz?"

Kralın sol tarafında oturan ve duygusuz bir şekilde bana bakan adama çevirdim gözlerimi. Kahverengi saçları dalgalıydı ve çenesine kadar uzanıyordu. Normalde saçı uzun olan erkekleri sevmem ama bu adama cidden çok yakışmıştı. Ela gözlerinde hiçbir duygu belirtisi olmadan bana bakıyordu.

Benim hala bir şey demediğimi fark edince sağ kolunu masaya koyup elini çenesinin altına yerleştirdi. Konuş artık, der gibi bir tavır takındı.

Boğazımı temizledim ve masadakilere şöyle bir göz attım. Dikdörtgen masada başta kral olmak üzere birçok adam oturmuş beni izliyordu.

Kendimi toparladığımda beceriksizce bir reverans yapıp tedirgin yüz ifademden kurtuldum. Sonrasında ciddi bir ifade takınıp dudaklarımı yaladım ve krala bakarak konuşmaya başladım.

"Majesteleri, toplantınızı böldüğüm için affınıza sığınırım ancak diyeceklerim gerçekten de krallık adına önemli. Burada Crolleus Dağları'na gönderecek olduğunuz askerler hakkında fikirlerimi sunmak için bulunuyorum."

"Fikirlerini sunmak için mi? Senin gibi küçük bir kızın fikirleri ne kadar önemli olabilir?" Oturanlardan birinin küçümser bir tavırla kurduğu cümleyle sinir dalgaları gezinmeye başladı vücudumda. Burada tüm cesaretimi toplayıp konuşmaya çalışıyordum. Yaptığı iş miydi şimdi?

"Öncelikle fikirlerini belirtsin Adam Brown. Kimsenin görünüşüne bakarak ne gibi fikirleri olduğunu anlayamazsınız. Bunu en iyi sizin bildiğinizi sanıyordum."

Demin bakıştığım kişinin sözlerinden dolayı bana laf atan adam bir hayli bozulmuştu.

"Haklısınız, kusura bakmayın Prens Julian."

Prens Julian mı?

Ne?

Kitabı okurken birinci prens olan Julian'ın görünüşü hakkındaki kısımları umursamadığım için hep atlamıştım. Ancak şimdi bakınca bu adamın bakışlarından ve duruşundan nasıl Prens Julian olduğunu anlayamadığımı sorguluyordum.

Lamensis Krallığı'nın birinci prensi olan Julian Lamensis, kralın en büyük oğluydu. Alexander'ın tahta geçmesine karşı en büyük rakibi de Julian'dı aynı zamanda. Alexander'a kıyasla stratejik zekası ve olayları kavrayabilme yeteneği daha fazlaydı ancak Kral Alphonse, savaş yeteneği bakımından Alexander önde olduğu için tahtı Alexander'a devretmeyi daha fazla düşünmüştü her zaman.

Roman boyunca tahta geçmek için bu ikisinin mücadelesi hep sürmüştü fakat sonunda tahta geçen Alexander olmuştu.

Ela gözlerini bana dikmiş olan Julian'a tekrar baktım. Prensler arasında en gizemli olan oydu. Pek fazla konuştuğunu göremezdiniz, soğuk ve duygusuz bakışlarıyla insanları süzerdi çoğu zaman.

Bana kalırsa Alexander'a kıyasla Julian kral olmaya daha çok yakışırdı. Stratejik yetenekler çok daha önemliydi kanımca. Zaten emrinde olan birçok yetenekli asker olacaktı, zekasını da buna katarsak krallık daha iyi yerlere gelebilirdi.

Konudan gene uzaklaşmamı sağlayan tüm düşünceleri kafamdan attım. Şu an Julian'ı düşünmekten çok daha önemli bir işim vardı, ters giderse kellemi kaptıracağım kadar önemli bir iş...

Minettar bakışlarımı Julian'a yollayıp tekrar söze başladım. "Şu an nasıl bir strateji izleyeceğinizi tahmin ediyorum. Mladenovski Krallığı'na karşı çıkacak olan bir savaşta Crolleus Dağları'nın konumu çok fazla önem arz ediyor. Bu yüzden orayı ele geçirmeniz oldukça önemli. En güçlü askerlerinizden oluşan bir bölüğü dağlara göndermeyi planlıyorsunuz şu an. Daha öncesinden de gizlice bir bölüğü oraya yerleştirdiğinizi düşünüyorum. Mladenvoski Krallığı oraya ele geçirdiğini düşünürken yeni göndereceğiniz bölükle ve orada gizlice bulunanlarla bölgeyi ele geçirmeyi amaçlıyorsunuz. Bu kadar da değil, en yetenekli bulduğunuz askerlerinizin bir kısmını da kendi rızalarıyla Mladenovski askerlerine yakalattınız. Zafere yaklaştığınız zaman, o askerlerin de Mladenovski askerlerinin bulunduğu bölgeyi içten fethetmelerini sağlamayı planlıyorsunuz. Böylece kesin zafere ulaşacaksınız düşüncenize göre. Yanlış mıyım?"

"S-siz nasıl?"

Şaşkınlıkla masadakilerden birinin sorduğu soruyla söylediklerimin doğru olduğunu kanısına vardım. Yüzüme bir sırıtış kondurup konuşmaya devam ettim. Şimdi söyleyeceklerim çok daha fazla önemliydi.

"Eh, düşüncenizin yanlış olduğunu söyleyemem ancak bir yerde yanılıyorsunuz." İşaret parmağımı kaldırdım ve bakışlarımı herkesin suratında gezdirdim. "Kendini bilerek yakalattıran askerleriniz işler yolunda giderse bölgeyi içten fethedebilirler ancak bu, şu anda dağlarda bulunan gizli bölüğünüzün durumuna bağlı. Tahminimce uzun süredir Mladenovski askerlerinin olduğu bölgeye yakın bir yerde saklanıyorlar fakat ne durumlarda bunu yaptıkları hakkında bir bilginiz var mı? Bana kalırsa yok."

Uzun konuşmanın verdiği yorgunlukla derin bir nefes çektim içime.

"Bildiğiniz üzere Crolleus Dağları'nın doğusunda, daha yeni fethettiğimiz Muchela bölgesi bulunuyor. Bize karşı çıkacak kadar güçleri olmadığından şu anlık bir tehlike arz etmiyor gibi görünebilir. Peki ya Mladenovski Krallığı gizliden gizliye kalkınmalarına yardım ediyorsa? İkisi iş birliği içerisindeyse eğer askerlerimiz anında imha edilir. Şu anlık imha edecek kadar güçleri yoksa da bildiğiniz üzere Muchela Bölgesi Crolleus Dağları'na kadar uzanan su kaynağının merkezi. Kaynağı kapattıkları anda askerlerimizin içecek sıkıntısından dolayı yenik düşmeleri kaçınılmaz olur."

Konuşmak yormuştu. Ara verip dediklerim hakkında ne düşündüklerine baktım.

"Muchela Bölgesi Nguyen ailesinin gözetimi altında. Onlar bölgeye göz kulak olurken oradakilerin Mladenovski Krallığı ile iş birliği yapma gibi bir durumu olamaz."

Alexander'ın kendinden emin bir şekilde kurduğu bu cümleyle kaşlarımı çattım.

"Nguyen ailesi varken böyle bir şeyin olmaması gerekir, doğru. Ancak bildiğiniz üzere Nguyen ailesinin başındaki kişi yakın zamanda değişti. Oğlu Erwin Nguyen ailenin başında şu an. Babasının beklenmedik ölümünden sonra ailesinin düşmemesini sağlamak amacıyla Mladenovski Krallığı ile iş birliği içerisine girmesi mümkün."

Bu cümlemin sonunda Alexander diyecek bir şey bulamadı ve sustu. Bu beni o kadar tatmin etmişti ki anlatamam.

"Dediklerin gerçekten de önemli şeyler ancak nasıl bu kadarını düşünebildin?"

Kral Alphonse'nin içimi delip geçen soğuk bakışlarıyla bana yönelttiği soru terlememe sebep oldu. Kralın önünde durmuş, yaptığı hataları bir bir önüne sıralamıştım. İdam edilir miydim acaba?

"Majesteleri, Wallace ailesinin bir bireyi olduğumdan Crolleus Dağları'nın fethedilmeyi amaçlanması hakkında birkaç bilgim vardı. İlk duyduğumda demin dediğim şüpheler oluşmuştu kafamda. Saraya vardığımda sizi bilgilendirmek ve bilgilendirmemek arasında gidip geldim. Benim gibi birinin saçma tereddütleriyle vaktinizi çalmak istemedim. Ancak bugün leydilerden biri olan Lucia Sanders ile sohbet ederken ağabeyinin Crolleus Dağları'na gidecek olan bölükte olmasından konu açıldı. Bunu duyduğumda çok geç olmadan tereddütlerimi size bildirmek istedim. Eğer dediklerim canınızı sıktıysa çok özür dilerim!"

Hemen karşısında başımı eğdim. Kralın bana sinirlenip kellemi almasını istemezdim.

"Kafanı kaldırabilirsin," dediğinde ürkmüş bir şekilde kafamı kaldırdım. Kralın gülümseyerek bana baktığını fark ettiğimde şoktan bayılacaktım resmen.

"İlginç...gerçekten ilginç. Saraya gelen leydilerden birinin bu kadar zeki olmasını hiç beklemiyordum."

Zekiydim zeki olmasına ama kitabı okumamış olsam bu kadarını asla tahmin edemezdim.

"Bu kadarı benim de aklıma gelmemişti. Muchela Bölgesi hakkında birkaç tereddütüm vardı ama üzerinde pek durmamıştım. Dediklerin Crolleus Dağları'nı almamızda çok büyük katkı sağlayabilir Elizabeth." Prens Julian'ın dedikleri cidden şaşırtmıştı beni. Roman boyunca kimseyi övdüğünü görmemiştim çünkü.

"İsmin Elizabeth Wallace değil mi?" Julian bu soruyu bana yönelttikten sonra sırıtarak Alexander'a baktı.

"Yerinizde olsam Leydi Elizabeth, daha iyi seçimler yapardım. Bu kadar zeki ve güzelsiniz, azla yetinmemelisiniz."

Dedikleriyle gülmemek için kendimi zor tuttum. Alexander'ın nişanlısı olduğumu biliyordu ve bunun üzerinden Alexander'a laf sokmuştu.

Alexander gözlerinde sinir pırıltılarıyla karşısında oturan Julian'a doğru eğildi. Tam söze başlayacaktı ki Kral Alphonse'nin konuşmasıyla tekrar arkasına yaslanmak zorunda kaldı.

"Dediklerin gerçekten kayda değer şeyler Elizabeth. Göz önünde bulundurmamız lazım." Masadakilere bakış atıp soru yöneltti. "Geri kalanlar ne düşünüyor?"

Masada oturanlardan biri şoku üstünden atabildiğine söze başladı. "Majesteleri, dediklerinize kesinlikle katılıyorum efendim. Böyle bir kızın nasıl bunları düşündüğüne hala şaşırsam da." İçimden gözlerimi devirdim. Böyle bir kızmış, peh!

Söylediklerimi değerlendirmeleri bir süre daha sürdü. Dediklerime karşı nasıl önlemler alabileceklerini tartışıyorlardı.

"Öncelikle Muchela bölgesini kontrol etmeleri için bir bölük yollayalım. Şu anlık saldıracak kadar güçlü olduklarını sanmıyorum. Öyleyse bile baştan engellersek problem kalmaz. Asıl sıkıntı, su kaynağımız."

Julian, kurduğu cümleden sonra elini çenesinin altına yerleştirdi ve birkaç saniye düşündükten sonra konuşmaya devam etti. "Bu konuyu Rivera ailesine bırakabiliriz. Su kaynaklarını kontrol etmede en çok güvenebileceğimiz kişiler onlar."

Julian'ı onaylayan mırıltılardan sonra birkaç problemi daha tartıştılar. Tüm süre boyunca ayakta dikilip onları izliyordum. Kimse burada bulunmamdan rahatsız olmamış gibi tartışmaya devam ediyorlardı. Alexander konusunda emin değildim, beni her an yaka paça dışarı atma potansiyeli vardı onda.

Onlar tartışmaya devam ederken neden sadece iki prensin bu toplantıda olduğunu sorguluyordum. Kralın en çok güvendiği oğulları olduğundan mıydı acaba? Ya da prensler sırasıyla toplantılara katılıyor da olabilirlerdi. Bu konu hakkında pek bir tahminim yoktu açıkçası.

Toplantıları sona yaklaştığında herkes boşaltmıştı odayı. Ben de çıkmaya yeltenmiştim ama Kral Alphonse'nin gitme demesiyle kalakalmıştım. Odada sadece ben ve Kral Alphonse vardı şimdi.

Kral Alphonse tedirgince duran bana baktı ve suratına içten bir gülümseme kondurup konuşmaya başladı. "Bugün bize söylediğin düşünceler gerçekten yararlı oldu Elizabeth. Eğer Crolleus Dağları'nı ele geçirirsek bu senin sayende olmuş olacak. Bu yüzden başarılı olmamız durumunda dilediğin bir şeyin olmasını sağlayacağım."

Gülerek devam etti. "Alexander ile evlenmek istersen ona bile kabulum."

Sağolun, almayayım.

Alexander ile evlenmek mi? Böyle bir şey olursa eğer Alexander önce bana suikast düzenlerdi, sonrasında da Elise ile evlenirdi. Ya da sonunda ona katlanamayıp intihar da edebilirdim. İki seçenek de pek iç açıcı değildi.

Ancak istediğim bir şeyi yapacak olması benim için çok harikaydı. Bakışlarımı gözlerine diktim ve biraz tereddütlü bir şekilde konuşmaya başladım.

"Majesteleri, böyle bir teklifte bulunduğunuz için öncelikle çok teşekkür ederim. İstediğim bir şey gerçekten var ama bu Prens Alexander ile evlenmek değil efendim. İstediğim şey..." Cümlemi yarıda kesip suratını inceledim. Ne diyeceğimi merak edermiş gibi bakıyordu. Şimdi söyleyeceğim şeyden dolayı şok olma ihtimali vardı bu yüzden çekiniyordum biraz.

Tüm cesaretimi topladım ve konuşmaya devam ettim. "İstediğim şey Prens Alexander ile olan nişanımı atmak majesteleri."

Dileğimi duyduktan sonra birkaç saniye idrak edemedi. Anladığındaysa şok olmuş bir ifadeyle suratıma baktı.

Koskoca kralı bile şok etmeyi başardın Melis, aferin.

Şaşırmakta haklıydı, babamı o kadar zorlayıp kraldan Alexander ile nişanlanmak istediğimi söylettirdikten sonra neden böyle bir karara vardığımı merak ediyordu tabii.

"Bunda ciddi misin? Alexander'a aşık olduğunu sanıyordum Elizabeth. Fikrini ne değiştirdi?"

"Ben de Alexander'a aşık olduğumu sanıyordum ancak sonraları bunun bir saplantı olduğunu fark ettim majesteleri. Şımarık bir kız gibi davranıp etrafımdaki herkesi nişanlanabilmek için zorladım. Bunun için çok özür dilerim! Ancak artık olgunlaştım. Alexander'a karşı da bir hissim kalmadı. Artık kimseyi bu konuda zorlamak istemiyorum."

Kral Alphonse biraz düşünüp bana gülerek yanıt verdi. "Eğer isteğin buysa yapabileceğim bir şey yok. Crolleus Dağları'nı ele geçirebilirsek nişanınızı sonlandırırım. İkiniz de birbirinizi sevmiyorsanız zorlamanın mantığı yok." Bu cümlesi beni o kadar mutlu etmişti ki etrafta zıplayıp durmaktan son anda alıkoyabildim kendimi.

"Ancak oğullarımdan biriyle evlenmeni gerçekten isterim Elizabeth. Hem zeki hem güzel hem de iyi kalpli bir gelin bu zamanlarda kolay bulunmuyor."

Bir saniye, şu an kral benden prenslerden biriyle mi evlenmemi rica ediyordu? Cidden bunu hiç beklemiyordum. Ben kellemi alır diye düşünürken adam iyilik meleği çıkmıştı iyi mi?

Söylediğini gülerek geçiştirdikten sonra konuşmamız bitmişti. Çıkmak için izin istedim ve odayı terk ettim. İstemeden kralın da gözüne girmiştim.

Toplantının vermiş olduğu büyük bir yorgunlukla odama giderken nişan konusunu konuşmamın ne kadar iyi olduğunu düşündüm tekrardan. Onu da aradan çıkarmış olmam çok iyi olmuştu. İyi ki de cesaretimi toplayıp toplantıyı basmıştım.

Bir de Prens Julian'ı görmem vardı tabii. Kitapta hep soğuk birisi diye geçiyordu ancak bugün Alexander'a söylediği lafla gözde prensim şu anlık oydu. İyi çocuktu, sevmiştim.

Sonunda odama vardığımda artık rahatlayabilirim diye düşünüyordum ki odamın ortasında volta atan Cindy'i görmemle tüm hayallerim suya düştü. Eğer sinirli bir şekilde odamda volta atıyorsa bir saat konuşacak demekti bu.

İçeri girmemi fark etmesiyle endişeli ve biraz da meraklı bakışlarla hemen yanıma geldi. "Beth, bunca zamandır neredesin? Ne kadar merak ettim seni haberin var mı? Bir şey mi oldu?"

Beni soru yağmuruna tutmasıyla içimi çektim ve tüm olayları anlattım. İlk başta toplantıyı bastığımı öğrendiğinde şok olmuştu ancak toplantının güzel geçtiğini duyunca kendini biraz toparladı.

"Bir gün başına iş açmayınca rahat edemiyor musun sen?"

"Evet, bir eksiklik hissediyorum Cindy."

Gözlerini devirdi ve güldü. Sonrasında makyaj masama ilerleyip masanın üzerinden bir kağıt aldı ve elime tutuşturdu.

"Hangi prensle ne zaman akşam yiyeceğin bu kağıtta yazılı. Bana verdiler sana ulaştırmam için. Sabahtan beri gelmeni ve bunu vermeyi bekliyorum."

"Cindy, anlıyorum ama neden masama bırakıp gitmedin ki?"

"Öyle yapacaktım ama kısa sürede gelirsin diye bekleyeyim dedim. Uzun bir süre geçmesine rağmen gelemediğinde başına bir şey geldiğini düşünüp neler olduğunu sormak için kaldım. Tam tahmin ettiğim gibi de yine boyundan büyük işlere bulaşmışsın."

Dedikleri güldürmüştü. Benim için endişelendiğinden gelmemi beklediğini adım gibi biliyordum ama onu bozmadım.

"Eee, açmayacak mısın? Sen gelene kadar ben de hiç bakmadım. İlk kimle yemek yiyeceğini merak ediyorum."

Ben de merak etmiştim. Bakışlarımı kağıda uzatıp açtım. Hangi prensle yediğim pek önemli değildi aslında. Alexander olmasın yeterdi.

İlk kiminle yemek yiyeceğime baktığımdaysa gördüğüm isim merak duygumun uyanmasına sebep oldu.

Beşinci prens olan Prens Ethan'ı koymuşlardı ilk başa.

Yüzümü küçük bir gülümseme ele geçirdi.

Sonunda karşılaşacaktık demek.

————————————————-

Selam!

Toplantı iyi geçti gibi, sizce Melis güzel açıkladı mı her şeyi?

Kralı sevdiniz mi?

Pekii Julian hakkında ne düşünüyorsunuz?

En sevdiğiniz prens kim?

Ethan'ı merak ediyor musunuz? 🤔

Sınır +65 okunma +30 vote.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir🌸

Oylayıp yorum atarsanız çok sevinirim❤️

~









~

Continue Reading

You'll Also Like

180K 11.8K 47
Bir ritüele kurban edilmişti hayatım, Osmanlı'nın kaderini değiştirmek uğruna 1450'li yıllara itilmiş ve bilmediğim bir çağda yaşamaya mahkûm edilmiş...
Algon By algon

Historical Fiction

21K 601 32
#balahatun #algon #osmanbey #kurulusosman Benim ilk hikayemdir
61.1K 3.4K 20
Aşk, nefret ve intikam hırsıyla dolu kalplerde yer edebilir miydi? İskoçya ve İngiltere arasında yaşanan en kanlı savaşın ardından bir anlaşma yapıld...
6.5K 489 13
Her biri birbirinden bağımsız AlGon hikayeleri...