İkinci Yaşam 1-2

By amendoeira_

1.1M 116K 55.5K

| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu d... More

İkinci Yaşam -1-
İkinci Yaşam -2-
İkinci Yaşam -4-
İkinci Yaşam -5-
İkinci Yaşam -6-
İkinci Yaşam -7-
İkinci Yaşam -8-
İkinci Yaşam -9-
İkinci Yaşam -10-
İkinci Yaşam -11-
İkinci Yaşam -12-
İkinci Yaşam -13-
İkinci Yaşam -14-
İkinci Yaşam -15-
İkinci Yaşam -16-
İkinci Yaşam -17-
İkinci Yaşam -18-
İkinci Yaşam -19-
İkinci Yaşam -20-
İkinci Yaşam -21-
İkinci Yaşam -22-
İkinci Yaşam -23-
İkinci Yaşam -24-
İkinci Yaşam -25-
İkinci Yaşam -26-
İkinci Yaşam -27-
İkinci Yaşam -28-
İkinci Yaşam -29-
İkinci Yaşam -30-
İkinci Yaşam -31-
İkinci Yaşam -32-
İkinci Yaşam -33-
İkinci Yaşam -34-
İkinci Yaşam -35-
İkinci Yaşam -36-
İkinci Yaşam -37-
İkinci Yaşam -38-
İkinci Yaşam -39-
İkinci Yaşam -40-
İkinci Yaşam -41-
İkinci Yaşam -42-
İkinci Yaşam -43-
İkinci Yaşam -44-
İkinci Yaşam -45-
İkinci Yaşam -46-
İkinci Yaşam -47-
İkinci Yaşam -48-
İkinci Yaşam -49-
İkinci Yaşam -50-
Julian'ın Kararı - Ara Bölüm
İkinci Yaşam -51-
İkinci Yaşam -52-
İkinci Yaşam -53-
Final
Özel Bölüm
İkinci Kitap, Merak Ettikleriniz
Karakterler
İkinci Şans - Kim Bu Cassandra?
İkinci Şans -1 -
İkinci Şans -2-
İkinci Şans -3-
İkinci Şans -4-
Ölmedim Yaşıyorum
Özet
İkinci Şans -5-
İkinci Şans -6-
İkinci Şans -7-

İkinci Yaşam -3-

24.4K 2.2K 528
By amendoeira_

At arabasının içinde uzun süre oturmak sıkıntıdan patlamama yol açacaktı yakında. Sabahın erken saatlerinde yola çıkmıştık fakat yakında hava kararacak olmasına rağmen hala saraya varamamıştık.

Derin bir iç çektim ve arkama yaslandım. Uzun süre kapalı yerlerde oturmak hoşuma gitmezdi hiçbir zaman. Araba yolculuklarını da bu yüzden hiç sevmezdim ve emin olun at arabası bundan çok daha korkunçtu. Kendimi kafese tıkılmış bir kuş gibi hissetmeme sebep oluyordu.

İçeriye tekrardan göz gezdirdim. Oturduğum yerin karşısında saraya gitmemden sorumlu olan bir koruma duruyordu. Saçları üçe vurulmuştu ve alnının sağ tarafından başlayıp çenesine ulaşan bir yaraya sahipti. Kılıçla oluşmuş bir yara gibiydi. Savaş esnasında ya da antrenman sırasında oluşmuş bir yaradır, diye düşündüm.

İlk gördüğüm zamandan şu ana kadar suratında mimik oynamıştı. Düz bir şekilde karşısına bakıyordu kaç saattir. Yaşadığının tek belirtisi gözlerini kırpması olabilir. Birkaç kere konuşmaya çalışmıştım ama çoğu soruma cevap vermemişti. Sadece yolculuğa başlamadan önce kendisinin saraya gidene kadar benim korunmamdan sorumlu olduğunu söylemişti. Evet, korumam olması iyi bir şey fakat gerçekten daha konuşkan ve robota benzemeyen birini bulamadınız mı tanrı aşkına!

Kafamı camdan dışarı çevirdim. Sıra sıra ağaçların arasından sonunda sarayın kulelerini görebilmiştim. Yakın zamanda varacağız gibi duruyordu. Bu görüntü tatmin olmamı sağladı.

Kitapta Elizabeth çoğu leydiden önce saraya varmıştı. Nişanlısı Alexander ile baş başa daha çok vakit geçirebileceğini ummuştu. Ama böyle bir şey olmuş muydu? Tabii ki hayır! Erken geldiği günlerin tümünü tek başına geçirmişti.

Bu eski Elizabeth için çok yıkıcı bir durum olabilirdi ancak benim tam olarak istediğim biraz yalnız kalmaktı. Bu günleri araştırma yaparak geçirmeyi düşünüyordum.

Sarayın kütüphanesi krallıktaki en geniş kapsamlı kütüphaneydi. Orada Elizabeth olmamla ilgili birkaç şey bulabilirim belki diye umut ediyordum.

Bunlar hakkında düşünürken sarayın girişine vardığımızı fark ettim. Yanımdaki koruma benden önce aşağı indi ve at arabasının arkasından dolanıp benim de inmem için kapımı açtı. Böyle şeylere pek alışık değildim bu yüzden teşekkürler diye mırıldanıp onun da yardımıyla araçtan indim.

Saray yolunun iki tarafında ana kapıya kadar ağaçlar bulunuyordu. Ağaçların sol taraflarındaysa giriş kapısına kadar fıskiyeler dizilmişti. Fıskiyeler tahminime göre altındandı ve çok ihtişamlı duruyorlardı. O fıskiyelerden bir tanesi bile halktan birinin tüm hayat harcamalarına yeterdi.

Gözlerimi devirdim. Resmen parayı harcayacak yer bulamayıp altından fıskiye yaptırmışlar. Ne kadar akıllıca!

Etraf çimlerle kaplıydı ve giriş kapısının önünde bir kadın heykeli bulunuyordu. Heykelin yanındaysa bir saray hizmetlisi bekliyordu. Yanımdaki koruma selam verip ayrılmıştı. Bundan sonrasında saray hizmetlisinin yardımcı olacağını düşünüp yanına ilerledim.

"Hoşgeldiniz Leydi Elizabeth. Ben Lucy, sizi odanıza götürüp rahat etmenizi sağlamakla görevliyim." Eğilerek selam verdi. Omuzlarına gelen koyu sarı saçları vardı. Tahminimce yirmilerindeydi.

"Yardımın için şimdiden teşekkürler."

"Ne demek, bu benim görevim. Size yolu göstereyim." Sağ eliyle sarayın giriş kapısını gösterip ilerlemeye başladı. Ben de peşine takıldım.

Sarayın içi düşündüğümden çok daha büyüktü. Sağ ve sol taraf şamdanlarla süslenmişti. Ortadaysa üst katlara uzanan kocaman bir merdiven bulunuyordu. Lucy merdivenlere yöneldi. Ben de son kez arkama bakıp Lucy'i takip ettim.

Merdivenler bittikten sonra üst kata ulaşmıştık. Buradan sağ tarafa doğru döndük. Önümüzde uzun ve geniş bir koridor vardı. Sağ ve solda uzun aralıklarla kapılar bulunuyordu. Bir süre yürüdükten sonra Lucy sağ taraftaki kapılardan birini açtı ve bana doğru döndü.

"Kalacağınız oda burası efendim. Sormak istediğiniz bir soru ya da istediğiniz bir şey varsa söylemekten çekinmeyin." Aslında birkaç sorum vardı.

"Tüm leydiler sarayın bu katında mı kalacak?"

"Hayır leydim, bu saray seçilmiş on leydi için hazırlandı. Yani tek bu kat değil tüm saray siz leydilere ait." Bu saray mı? Birden çok mu saray vardı?

"Burası saraylardan sadece biri mi?"

Lucy kafasını sallayıp cevap verdi. "Evet leydim, bu saray siz leydiler için hazırlanmış yan saraylardan sadece bir tanesi. Yan saraylar merkez saray olan kraliyet ailesi sarayının etrafında bulunuyorlar." Eğer burası yan saraylardan sadece biriyse ve bu kadar gösterişliyse kim bilir merkez saray nasıldı?

"Peki Lucy, teşekkür ederim. Başka sorum yok gidebilirsin." Lucy selam verip arkasını döndü. Tam gidecekken bir şey hatırlamış olacak ki tekrar bana döndü.

"Ah, bu arada söylemeyi unutuyordum Leydi Elizabeth. Başyardımcınız olacak kişi son anda vazgeçti." Lucy bu cümleyi söyledikten sonra biraz mahcup bir şekilde bana baktı.

Vaz mı geçmişti? Bir başyardımcının bu işten vazgeçmesi çok düşük ihtimaldir. En azından benim, yani Elizabeth'in başyardımcısı olacaksa. Ülkedeki en soylu ailelerin birinden geliyordum. Kimsenin bu işten böyle vazgeçmesi mantıklı gelmiyordu.

Başyardımcı bir leydinin önemli ihtiyaçlarıyla ilgilenen ve emrindeki tüm hizmetlileri yöneten kişidir. Normal bir hizmetliden farklıdır çünkü başyardımcılar düşük rütbeli soylulardan oluşur. Bu yüzden bir leydinin başyardımcısının olması önemlidir.

On leydiden biri olarak başyardımcımın olmaması çok kötü bir durumdu. Eğer diğer leydiler gelmeden önce bu sorunu çözmezsem küçük düşebilirdim. Fakat nasıl vazgeçtiğini aklım almıyordu. Birinin zoruyla falan mı bırakmıştı?

Vazgeçmesinde neyin sebep olduğunu düşünürken Lucy'e doğru döndüm. Ne düşündüğümü merak edermiş gibi bana bakıyordu.

"Anlıyorum. Peki başka başyardımcım olmayı isteyen kimse yok mu?" İllaki başka istek olması lazımdı. Önemli bir görevdi sonuçta.

"Başka bir istek yok diye biliyorum. Ancak Prens Alexander size bir başyardımcı bulmak için birkaç kişiyi araştırıyordu."

Tahmin etmeliydim!

Düşündüğüm gibi bu işte bir iş vardı. Kimse durduk yere böyle bir görevden vazgeçmezdi. Muhtemelen bu işin tüm sorumlusu Alexander'dı. Başyardımcımın görevden vazgeçmesini sağlamıştı ve kendi güvendiği birini bu iş için alacaktı.

Böyle yapmasının nedeni Leydi Elise'ti muhtemelen. Ona olan bağlılığımdan Leydi Elise'e kötü davranacağımı düşünmüş olmalıydı. Kendi güvendiği biri olursa hareketlerimi önceden bilebilir ve yapacaklarımı engelleyebilirdi.

Böyle bir durumda eski Elizabeth Alexander'ın onun başyardımcısız kalmasını istemediği için böyle yaptığını düşünürdü. Fakat ben bu numaraları yemem Alexander! Atayacağı kişi kesinlikle kendi ajanı olacaktı.

Daha şimdiden kendimi böyle bir olayın içinde bulmak sinirlerimi bozmuştu. Ne olursa olsun bunu engellemeliydim. Alexander'ın her an ne yaptığımı bilmesi sıkıntılara yol açabilirdi.

"Ah, anlıyorum. Demek Prens Alexander bana başyardımcı bulmakla uğraşıyor." Lucy kafasını sallayarak cevap verdi. Başyardımcımı Alexander'ın seçmesine kesinlikle engel olmalıydım.

Sevimlice gülümseyip sözlerime devam ettim. " Ancak Prens Alexander'ın benim gibi birinin başyardımcısını bulmaktan daha önemli işleri olmalıdır. Rica etsem Prens Alexander'ın nerede olduğunu söyleyebilir misin? Bu konuyu onunla konuşmak istiyorum. Bu iş için kendini o kadar yormamalı."

Lucy, şaşırmış olacak ki gözleri irileşti. "Anlıyorum leydim ama Prens Alexander muhtemelen meşguldür. Konuşmak istediğinize emin misiniz?" Gereğinden fazla şaşırmıştı. Bu sarayda sandığımdan fazla ajan vardı anlaşılan. "Evet, meşgul olduğunu bildiğimden dolayı hemen konuşmam gerek zaten. Bu kadar yoğun işinin arasında bir de benim problemlerimle uğraşmasını istemem."

Bu kadar diretmemin üzerine daha fazla Alexander'ın yerini söylememezlik yapamazdı. "Siz öyle istiyorsanız peki Leydi Elizabeth. Beni izleyin lütfen. Odasına kadar size eşlik edeyim." Geldiğimiz yoldan geri dönmeye yöneldi. Geçtiğimiz yerlerden tekrar geçip zemin kattaki arka kapıdan bahçeye çıktık. Çimen ve ağaçlarla kaplı yollardan bir süre ilerledikten sonra merkez saray görünmüştü.

İlk geldiğim sarayın üç katı kadar büyüklükteydi. Ana giriş kapısı o kadar yüksekti ki tepesini görebilmek için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım. Kapıdan geçtikten sonra sola doğru yöneldik. Koridorun yanlarında bir sürü pencere bulunuyordu. Etrafları çiçeklerle süslenmişti. Koridorun sonunda sağa döndük ve bizi yine kocaman bir merdiven karşıladı. Üst kata çıkıp bir süre düz ilerledikten sonra sonunda varmıştık sanırım.

Lucy ilerleyip kapıyı çaldı. İçeriden gelen gel sesiyle birlikte kapıyı açıp içeri girdi. Benim geldiğimle ilgili bir şeyler dedikten sonra tekrar dışarı çıkıp bana selam verdi ve yanımdan ayrıldı.

Alexander ile bu kadar erken karşılaşmayı hiç düşünmemiştim. Bir, bilemedin iki hafta sonra görürüm diye umut etmiştim. Ancak şimdi buradaydım. Kapının kulpunu çevirdim ve içeri adım attım.

Burası bir çalışma odasıydı. Odanın ortasında kahverengi kocaman bir masa bulunuyordu. Üzerinde birçok evrak ve kağıt vardı. Masanın arkasındaki duvar büyük bir balkona açılıyordu. Duvarın sağ ve sol taraflarında sarmaşıklar vardı. Odadaki az bir eşyadan biriydi bu sarmaşıklar. Yerde uzun kare şeklinde kahverengi bir halı bulunuyordu. Başka bir eşya da yoktu. Fazla sade bir oda gibi geldi gözüme.

Alexander masanın yanındaki çalışma koltuğuna oturmuş, benim içeri gelmeme rağmen yüzünü evraklardan kaldırıp da bir kere suratıma bakmamıştı.

O suratını alıp masaya bir güzel geçiririm görürsün bak!

Boğazımı temizledim ve söze başladım. "Prens Alexander, çok meşgul olduğunuzu görüyorum. Bu yüzden sizden başyardımcım konusunda endişelenmemeniz gerektiğini konuşmaya geldim." Sonunda kafasını kaldırıp yüzüme bakmıştı.

Kitaptaki Elizabeth, Alexander ile bu şekilde resmi konuşmazdı. Bu yüzden Alexander böyle konuşmama biraz şaşırmış olabilirdi ama belli etmedi. Elizabeth olduğum süre boyunca onunla resmi bir şekilde konuşmayı düşünüyordum. Bu halimin nişanı atmama da faydası olabilirdi belki.

Ben ne diyecek diye beklerken o duygusuz bir şekilde suratıma bakıyordu.

Krallığın ikinci prensi Prens Alexander... Saçları koyu kahverengindeydi ve dağınık bir şekilde alnındaydı. Gözleri açık kahverengiydi ve düz bir şekilde bana bakıyordu. Burnu düzdü fakat yüzüne çok yakışmıştı. Dudakları pek dolgun olmasa da buğday rengindeki teninde güzel duruyordu. Çoğu kızın ilk bakışta aşık olabileceği yüz hatlarına sahipti.

Kitabı okurken tipi hakkında pek düşünmemiştim ancak şimdi kanlı canlı bir şekilde karşımda durduğunu görünce onun yakışıklı olduğunu inkar edemezdim.

Yakışıklı olabilirsin ama hala şerefsiz bir pisliksin!

Devam et, der gibi bakıyordu. Ben de uzatmadım ve söyleyeceklerime devam ettim. "Sizi başyardımcım konusunda endişelendirmek istemiyorum bu yüzden eğer aklınızda olan birileri varsa bırakın içlerinden başyardımcımı ben seçeyim."

"Normalde bu tarz işlerle uğraşmayı seven birisi değildin. Seçme konusunda pek de başarılı olacağını sanmıyorum. Sonra gelip başımı ağrıtırsın. Gereği yok."

Böyle oynamak istiyorsun demek. Pekala, oynayalım bakalım.

"Endişelerinizi anlıyorum prensim. Ancak sizin bu kadar yoğunluk arasında böyle gereksiz bir işle uğraşmanızı doğru bulmuyorum. Şu anda saray, gelecek olan leydilerden dolayı karmaşa içinde olmalı. Böyle gereksiz bir şey değildir çoğu uğraşınız. Çok daha önemli işleriniz olmalıdır. Haksız mıyım?"

Eğer daha da üstelerse önemli işlerinin olmadığını ve böyle bir işle uğraşacağını kabul etmek zorunda kalacaktı. Bundan dolayı daha da karşı çıkamazdı.

Prens Alexander iç çekti ve kafasını evraklara çevirdi. "Eğer bu kadar becerebileceğinden eminsen daha çok uzatmayacağım. Şu an düşündüğüm dört kişi vardı. İçlerinden birini seçebilirsin." Evrakların içerisinden bir dosya çıkardı ve bana doğru uzattı. İlerledim ve elinden aldım. İçerisinde kızların bilgileri olmalıydı.

"Ancak çok uzatmadan içlerinden birini seç. Eğer kısa sürede seçemezsen senin yerine seçimi ben yaparım," dedi duygusuz bakışlarını gözlerime dikip.

"Emredersiniz Prens Alexander." Eğilip selam verdim ve dosyayla beraber arkamı dönüp odadan çıktım. Şimdi, elimde dört kız vardı. Bunların arasından en az birisi ajan olmalıydı. Ancak Prens Alexander seçimi daha yapmadığı için hepsinin ajan olma ihtimali yoktu. Yapmam gereken içlerinde ajan olmayanı bulup benim başyardımcım olması için onu ikna etmekti.

"Ah, bu biraz zor olacak." diye mırıldandım. Şimdiden zorluklar başlamıştı.

Ajanı bulacağım ve bu benim sana karşı ilk zaferim olacak Alexander.

Kaybetmeyeceğim!

----------------------------

Tekrardan selam!

Bölüm nasıldı?

Alexander hakkında ne düşünüyorsunuz?

~

Continue Reading

You'll Also Like

VAZİFE By ALGON

Historical Fiction

10.5K 611 26
Osman bey Alaeddine vazife vermişdir. Ama bu vazife onların planladığı gibi olmaz ve başka kötü şeyler olur
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

36.4K 1.7K 26
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
131K 5.6K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...
Ornil By Umay Yıldıran

Historical Fiction

3.2K 124 16
Bozdağ diziyi bozunca ben yazayım dedim