UYANIŞ

Por Elif_Tepe

69.5K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... Más

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

28

1.1K 82 46
Por Elif_Tepe


Eğer o bir şeyi yaptıysa karşıma geçip dürüst bir şekilde "evet ben yaptım." derdi. Bundan adım kadar emindim. Arabama doğru koşarken içimden sürekli "lütfen yapmamış ol Efsar." diye tekrarlıyordum.

Arabaya bindiğimde Mert de yanıma geldi "önce nereye?" arabayı çalıştırdım "önce annemin durumunu öğrenmek için hastaneye gidelim sonra Efsara gideceğim."

----------------------------------------------

Efsar:

Gözlerimi açtım ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Başı bozuk bir filmin sonunu izliyormuşum gibi karışıktı aklım. Yavaş yavaş doğruldum ve etrafa baktım.

Oldukça büyük ve şatafatlı bir salonun parkesinde yattığımı anladığımda düşünmeye başladım "ben buraya nasıl geldim?" en son Tarık amcam gelmişti ve "Tarık amcam gelmişti!" diyerek ayağa kalktım.

Mutluluk içinde kendi etrafımda dönerken polisler içeriye girmişti. Bana doğru gelerek "at silahını!" diye bağıran polislere aynı şekilde bağırdım "ne silahı ya?" elimdeki ağırlığı hissedince dudağımı ısıra ısıra polise baktım "polis bey gerçekten bu benim değil!"

Geri geri giderken ayağıma bir şey takıldı. Başımı yere eğdiğimde beyaz ayakkabılarımla kana bastığımı fark edip bağırarak kenara çekildim "e bu beyaz ayakkabı temizlenmez ki ya!" bakışlarımı biraz daha ileriye çevirdim ve Faris beyin annesinin hareketsizce yerde yattığını gördüm.

Elimdeki silahı yere attım ve kadının yanına koştum "iyi misiniz... Ne oldu size?" polisler beni kadından ayırarak bileklerime kelepçe takarken başımı salladım "yok yok ben yapmadım başkası yapmış." evden çıkıp polis arabasına doğru yürürken eve doğru koşan Şeref beyi görüp polislerin arkasına saklanmıştım.

Polisler, Şerefin bana yaklaşmasına izin vermiyordu fakat o avazı çıktığı kadar bağırmakla meşguldü "ben aptal oğluma dedim ben ona dedim ama beni dinlemedi. Musallat etti senin gibi bir deliyi başımıza al işte ne oldu?"

Bana deli demişti! Parçalardım ben bu adamı kesin. Arabaya binmiştik "üzgünüm sen öldürme dedin ama ben dinlemedim!" küçük Efsar yanıma geldiğinde sinirle ona baktım
"sen yaptın değil mi? Suçu da benim üstüme attın oh ne âlâ!" omuz silkti "baktım sen beceremedin ben de devreye girdim."

"silahı nereden buldun peki dahi iç ses?"

"kapıcının ruhsatsız silahını görünce unutmadım ve bir ara götürüp geri bırakalım evi de toplarız hani hatırla biraz dağıttık." ben niye bir şey hatırlamıyordum ya?

"Tarık amcam o ne oldu?" polis arabasına doğru bağıran sese döndüm "Efsar merak etme amcacığım seni kurtaracağım." demek peşimden gelmişti. Araba hareket edince siren sesleri eşliğinde gidiyordum.

-----------------------------------------------

Efsar:

Yine o komiser girmişti sorguya "ama kabul etmem gerek ben sende bir ışık görmüştüm geçen sefer acaba ne zaman gelir diyiyordum beni şaşırtmadın!" gülümsedim "teşekkür ederim." elini masaya vurdu "sahte kimlik, adam yaralama... Bu böyle uzar da gider bakalım daha üstü kapatılmış ne kadar suçun var."

İşte kurcalamadan halledebilseydim iyi olurdu çünkü suçlarım ortaya çıkarsa müebbet hapis cezası kesilirdi bana! Kaydı başlatmıştı "neden Aynur Çakarhanı öldürmek istedin?"

"bir yanlış anlaşılma var onu küçük Efsar vurdu!" burnunun kemerini sıktı "küçük Emrah gibi bir de küçük Efsar mı çıktı başımıza? Deli taklidi yapman burada işe yaramaz."

Deli taklidi mi? İyi de benim taklide ihtiyacım yoktu ki "şey tam olarak şöyle benim böyle aynı ben olan çocukluğum arada bir gelip ortalığı karıştırır beni çatılara çıkarır, arabalara iter falan sonra suçu üstüme atıp kaçar."

Kahkaha attı "yaa başka var mı öyle tehlikeli arkadaşların?" başımı salladım "arkadaş değil de Emel var... Kardeşim benim. İki ay önce öldü ama küçük Efsarla iş birliği yapıp beni yanına almak istiyor."

"oraya neden gittin amacın neydi?" tehditleri gözleriyle sıralayan adama baktım "gözümü açtım yerde yatıyorum. Sonra kalktım ben, sizinkiler girdi..." lafımı kesmişti.

Yanındaki polise döndü "merkezde bulunan bir psikolog varsa haber verin. Bu normal değil. Bir saattir görmüş bulunuyorum." kaydı kapattı ve dışarı çıktı.

Beni tekrar nezarethaneye götürmüşlerdi. Parmaklıkların arkasında öylece boş duvarı izlerken gözleri ağlamaktan tahriş olmuş Faris bey karşıma geçti.

Oturduğum yerden kalktım ve yanına gittim. Çatlamış dudaklarını diliyle ıslattı ve bana baktı "Efsar sana bir şey soracağım ama senin sesinden duymak istiyorum diye..." ne soracağını tahmin edebiliyordum.

"ama sorsam bile bir şey değişmeyecek değil mi? Çünkü kamera kaydını izledim. Eve girip annemi vurmuşsun." kesin o bücür ucube bana çok benzediği için ben sanıyordular "Faris bey ben yapmadım küçük Efsar yapmış itiraf etti."

Gözlerinde bir an bile olsa korku ve endişe geçti ama bana eskisi gibi bakmıyordu "eline ne geçti? Annemi vurdun ya eline ne geçti?" işaret parmağını kendine çeviri "ben seni her şekilde kabul eder sevgimle iyileştirirdim ama sen kendine yeni bir yara açmayı seçtin eline ne geçti?"

Neden kimse bana inanmıyordu. Ben değil o yapmıştı "küçük cadı gel buraya ve Farise gerçeği anlat." ilk defa yanlış anlaşılmak istemiyordum. Öfkeyle demir parmaklığa yumruk attı "bana oyun oynama bu halde bile benimle alay ediyorsun."

Parmaklığa ellerini sardı ve sakinleşerek bana baktı "senin kalbin taştan değil Efsar. Lütfen kendini böyle görme!" sanırım beni yine affedecekti. Derin bir nefes aldı ve devam etti:

"senin kalbin taştan değil bunu sana kim söylediyse yalan söylemiş. Yani yanlış bir düşüncede sana bunu söyleyen kişi!" gülümsedim ve elimi ona uzattım.

Gözleri elime kaydı "çünkü senin kalbin taş olsa bu kadar sevilmeye dayanamaz çatlardı. Senin kalbin ziftle kaplanmış kapkara bataklık gibi içine girmeye çalışan herkesi siyaha bulayıp sonra da boğuyor!"

Yutkundu ve yüzüme baktı "belki de bu yüzden sevdiğin herkes ölüyordur da sen bundan dolayı sevilmek ne demektir bilmiyorsundur."

Dolan gözlerimi başka tarafa çevirdim ve havada duran elimi indirdim "ben seni üzmemek için..." sesini aniden yükseltti "seni tanıdığım ilk günden beri senin için üzülmüştüm. Sevdiğim herkes ölüyor dediğinde senin sevdiğin olup ölmemek için çabalamıştım sırf biraz mutlu ol diye!"

Suçlu olmadığım için içim rahattı ama küçük Efsar benden başka kimseye görünmüyordu. Nasıl onu diğerlerine gösterebilirdim ki?

"demek ki olmayınca olmuyormuş. Zorlamaya gerek yok! Seni düzeltmeye çalıştım, mutluluğu öğretmeye çalıştım, eski hayatını unutturmaya çalıştım..." daha fazla susmayacaktım.

"sizin babanın olmasaydı ben zaten mutluydum bir ailem olacağı için mutlu olacaktım yani. Ailem öldürülmemiş olsaydı asla o Ahmetin yanında bir pislik olarak büyümeyecektim hayatımı düzeltmenize gerek kalamayacaktı yani. Senin Şerefsiz baban ve o Ahmet denen aşağılık herif olmasaydı benim hayatımın düzeltilmeye ihtiyacı olmayacaktı zaten."

"babamın yaptığı şeyin bedelini bize ödettin yani!"

"evet aynen öyle. Ben senin babanın yaptığının bedelini yıllarca ödedim ve şu halime bak hâlâ da ödüyorum. Biraz da bu hayatın acısını siz tadın." bir adım geriye gitmişti. Başladığım gibi durmayı bilmiyordum "bir gün canınızdan çok sevdiğiniz birinin kanında ıslanınca ya da onun cansız bedenini kollarınızın arasına alınca umarım beni anlarsınız!"

Uzaktan davul sesi misaliydi bizim bu konuşmamız. Daha dün sana ölürüm biterim diyen adam annesini vurduğumu öğrenince düşman olmuştu bana. İşte anlamadığı nokta da buydu. Ben nasıl unutayım bunca şeyi?

"peki bir şey soracağım ama doğru cevap ver!" elini parmaklıklardan çekti "beni gerçekten sevdin mi?" gülümsedim, edebiyat yapmayı özlemişti demek. Elini kaldırdı "ya da yok... Yok Efsar söyleme boşver. Daha fazla herkesleşme benim gözümde boşver gitsin söyleme. Ben hayal ettiğime inanırım söyleme."

Yoktu öyle canımı acıtıp kenara çekilmek "sevmedim... Ben seni sevmedim sadece işime yaradığını için seni kendime bağladım hepsi bu!"
Kaşlarını çattı "ama ben seni sevmiştim." omuz silktim "sevmeseydin."

"Efsar ben sana güvenmiştim."

"güvenmeseydin."

"ama sen de elimi tutmuştun. Gözlerin neredeyse 'seni seviyorum' diye bağırıyordu."

"yalan söylemek benim için çok kolay unuttun mu?"

"nasıl güvendim ben sana Efsar böyle nasıl?"

"iyi oyuncuyumdur Faris Çakarhan!"
Yüzüme yaklaştı "biliyor musun benim bu hayatta yaptığım en berbat iş seni kalbime alıp, kendime katmaktı." yakasını tuttum ve gözlerine baktım "benim de bu dünyada yaptığım en berbat iş seni düşlerime yakıştırmaktı."

Gözümden akan yaşları aldırmadan baktım gözlerine ve daha fazla sıktım yakasını "bir şey acıyor içimde. Ne kattın sen benim göğsüme ha ne? Yeni şeyler keşfediyor sanki vücudum. Benim derdim bana yeter ne yaptıysan geri al benden!"

Geri çekildi "bugün ben de bir şey keşfettim Efsar. Gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş. Fakat ben senin gözünün önünde dururken de gönlüne yakın değilmişim."

Kapıya doğru yürüdü "annemle konuşmayı deneyeceğim belki şikayeti geri çeker." bu şekildeyken bile beni düşünmesi çılgına döndürüyordu beni. Duvarlara yumruk atarken içeri giren iki görevli beni kaptığı gibi dışarı çıkardı.

Acaba şimdi nasıl bir maceraya atlıyorduk?

-----------------------------------------

Efsar:

Kocaman camları olan gözlüğünün arkasından bana bakan kadına dil çıkarmak istiyordum "Efsarcığım bana güven ve anlat lütfen küçük Efsar dediğin kişiyi ne zamandan beri görüyorsun?"

Düşündüm "o ucubeyi ne zaman görmeye başladığımı hatırlamıyorum ama bu sene içerisinde başıma bela oldu." söylediğim her şeyi yazıyordu.

"peki kardeşin Emel... Onu ne zamandan beri görüyorsun?"

"bir ay kadar oluyor. Sürekli tehlikeli yerlerde durup beyaz ışığın sonunda bekleyen ak sakallı dede gibi bana gel gel yapıyor." gözlüğünü düzeltti "onlar gerçek değil biliyor musun?"

"evet tabii sizin için söylemek çok kolay değil mi? Fakat o gerçek değil dediğin bücür birini öldürüp başımı belaya soktu. Yok içimden geliyormuş da yok gitmezmiş de... Haspam! Hayır yani benden çıkmış beni beğenmiyor haksız mıyım doktor hanım?"

Başını kağıtlardan kaldırdı "gördüğün kişileri tarif edebilir misin Efsar?" sanırım bu kadın beni dinlemiyordu "evet biri benim küçüklüğüm. Yani aynı benim gibi güzel ve tatlı bir şey hayal edin üstünde siyah bir elbise var. Diğeri de kardeşim, küçük Efsarın giydiği elbisenin aynısını giyiyor. İlk başta pembe giyerdi ama sonra benim küçüklükle takıla takıla bana benzemiş bir delirdi bir kötüleşti sürekli bana beni sen öldürdün diyip duruyor."

Bu kadında bir şeyler vardı, çenemin bağı açılmıştı sanki "peki onlar artık yanına gelmemeye ve seninle konuşmamaya başlasalar nasıl hissederdin?"

"yani bazen beni sinir etseler de gitmelerini istemem. Hem Emeli tekrar nefes alırken karşımda görmek beni hayata bağlayan en önemli şey neden gitsin ki? Ayrıca bana karşı düşman olsa bile küçük Efsarda da özlediğim çocukluğumu hatırlıyorum."

Hızlı hızlı not alıp bana baktı "peki şu an onlara sorar mısın senin için bir dilekleri var mı?" küçük Efsar ve Emel el ele tutuşarak bana bakıyorlardı elimle işaret ettim "siz sorsanıza." küçük Emel başını salladı "kadın iyice sana deli teşhisi koymadan ben söyleyeyim: bir an önce ölmeni ve bize katılmanı istiyoruz. Bunun için de çalışmaları hızlandırmaya çalıştık."

Bana söylediklerini aynen psikoloğa iletmiştim "peki onlar senden bir şey yapmanı istiyor mu?" elimi salladım "hem de çok! Hele şu şeytan gibi bakan var ya... Off!" Efsarı işaret etmiştim.

"peki küçük Efsar, sen büyüdüğünü için üzgün mü?" küçük Efsarın yüzüne bakarak konuştum "hep aynı yaşta kalmamı istiyor o! Çünkü o yaşta çok mutluymuş."

"gördüğün şeyler gerçek değil diyeceğim sana! Peki bana nasıl tepki verirsin?" kahkaha attım "onları göremediğiniz için deli olduğunuzu düşünürüm."

Daha sonra ağlamaya başlamıştım çünkü korkuyordum. Hasta olmaktan korkuyordum. Ellerim titremeye başladığında Faris bey camın önünde belirdi "Sibel hanım içeri giriyorum artık."

Faris bey kapıdan içeri girip bana baktığında başımı çevirdim. Kesin o da benim hastalıklı biri olduğumu düşüncekti ve ben onun önünde her şeyi anlatmıştım.

Adını öğrendiğim doktora döndüm "rica etsem amcamı çağırır mısınız? Tarık... Tarık Altay!" Sibel hanım gözlüğünü çıkardı ve masanın üstüne bıraktı "Efsar üzgünüm ama dosyanda yazan bilgiye göre Tarık Altay ve ailesi on sene önce öldürülmüş."

"yok o benim yanıma geldi ben ona sarıldım o da beni hatırladı ve ben onu buldum yani ben Tarık amcamı buldum ölmedi siz bilmiyorsunuz." bir kağıt parçasını önüme bıraktı.

Açtım ve okudum. Kağıtta yazana göre Tarık amcam, Meyra teyzem ve kuzenim Berat toprağa diri diri gömülerek öldürülmüş. Toprak altından iki ay sonra çıkarılan cesetlere yapılan incelemede gerçekten de onların olduğu tespit edilmiş.

Faris beyin elini omzumda hissediyordum. Mert de içeri girmişti. Nerede bu hasta hakları gizliliği falan? Karşımda gördüğüm manzara daha kötüydü çünkü Emelin elinden tutan kişi Tarık amcamdı.

Sibel hanım Mert ve Farise döndü
"Efsar hiç intihara kalkıştı mı?" onlara baktım ve söylemeyin der gibi bakarak gözlerimle yalvardım. Neler olduğunu şimdi anlamıştım ve korkuyordum.

Faris bey önce bana sonra da Sibel hanıma baktı "hastanenin çatısında yakaladım. Kardeşiyle konuşuyordu ve onu geri çektim." bunu da not etmişti.

"ben de arabaların arasından çekmiştim." diyen Merte döndüm. Beni akıl hastanesine göndereceklerdi ve bu iki kafadar ise yangına körükle gidenlerdendi.

Başımı salladım "inanmayın bunlara Sibel hanım. Bozacının şahidi şıracı işte." Sibel hanım deminden beri yazdığı kağıdın altına kaşe basıp imzasını attı.

------------------------------------------------

Faris:

Onda normal olmayan bir şeyler vardı anlamıştım. Mert de zaten yanımdaydı ve bana destek oluyordu. İkimiz de camın arkasından polislerle birlikte Efsarı dinliyorduk.

Onu suçlamayacağımı bilmesi gerekirdi ama canımın acısıyla çıkmıştı ağzımdan bir şeyler. Annem gayet iyidi, kurşun karın boşluğuna denk gelmişti ve çoktan ameliyattan çıkmıştı bile.

Her zaman onun yanında olacağım konusunda gayet ciddiydim ve annem bugün ölse bile bu değişmezdi. Daha önce o benim Efsarımdı bugün de değişmemişti. Ben onu hatalarıyla ve eksikleriyle kabul edip tamamlamaya çalışıyordum ve kesinlikle onu bu hayata bağlayacaktım.

Sibel hanım teşhisi koyduğunda Efsarı görevliler götürdüler. Ona çok kötü şeyler söylemiştim ve beni asla affetmeyeceğini biliyordum. Çaresizce bakışları hâlâ hasta olmadığına inanır gibiydi.

Sibel hanım, ben ve Merte bakıp oturmamız için işaret etti. Masanın önünde bulunan karşılıklı koltuklara oturduk. Kağıtlarına bakarak bizimle konuştu "ilk defa böyle bir şey görüyorum. Şizofreni ve kişilik bölünmesi bir arada!"

Şizofreni ve kişilik bölünmesi mi? Durumun bu kadar ciddi olduğuna inanamıyordum "kafasında bulunan sesler onu farklı kişiliklere ayırıyor ve sanırım o seslerin beden bulmuş halini ise özlediği kişilere benzetiyor. En azından incelediğim ve bana anlattıkları bu yönde."

"yani onları özlemeyi bıraksa o sesler gidebilir ve Efsar da normale döner öyle mi?" Mertin sorduğu soruya umutsuz bir bakış attı Sibel hanım "ne yazık ki o kadar kolay değil. Onu intihara sürükleyen ve kötü biri olmasına sebep olan ses onun çok özlediği çocukluğu şeklinde. Bunun için küçük Efsar dediği ses onun kötü biri haline bürünmesine sebep oluyor. O sesle birlikte hareket ederken acımasız, şiddete meyilli ve çok güçlü biri haline geliyor."

Demek ki bu yüzden sürekli küçük Efsar vurdu diyip duruyordu "bir diğer ses... Kardeşinin ölümüyle kişiliğinin tekrar farklı bir karaktere bölünmesine sebep oldu. Kardeşi  olarak görmek istediği ses onun pişmanlığı. Bunun için sürekli kardeşini görüyor ve kardeşi ona "senin yüzünden öldüm" diyerek kızıyormuş. Bu ses küçük Efsar dediğinden daha tehlikeli çünkü onu intihara sürükleniyor direkt alıp götürüyor. Bu ses ortaya çıktığında Efsar güçsüz ve aciz bir karaktere bürünüyor."

Sibel hanım alnına elini koydu ve başını salladı "ama Tarık amcasının yanına geldiğini söylüyor..." Mert oturduğu yerde dikleşti "demek sonunda Tarık amcasını buldu!" dedi sevinçle.

"Mert bey, Tarık Altay ailesiyle birlikte on yıl önce öldü!" yutkundum ve konuşmak için doğru bir kelime aradım "sanırım bu seslerin kendine zarar vermeye çalıştığını anladı ve onlardan korunmak için zihni bir ses daha yarattı. Bu sesi de çocukken en iyi anlar geçirdiği kişiye yani Tarık amcasına benzetmiş. Bu ses onun yalnızlığını bastırıp eski güzel günleri hatırlamasını sağlıyarak onu iyi bir insan yapıyor anladığım kadarıyla. "

"peki şimdi ne olacak?" ona ne olacağını deli gibi merak ediyordum "hastanemizde tedavi görecek ama şizofreni doğuştan gelen ve genetik olan bir hastalıktır. Tamamen iyileşmese bile durumu kontrol altına almaya çalışacağız."

"bildiğim kadarıyla Efsarın anne ya da babasında böyle bir psikolojik hastalık yoktu." Mertin söylediği şeylerle tekrar doktora baktım "evet Mert bey ama her hastalık doktorlar tarafından tescillenecek diye bir kaide yok."

Ellerindeki kağıtları bıraktı ve ayağa kalktı "siz artık gidebilirsiniz Efsar bizimle güvende. İyi olması için elimden geleni yapacağım."
Mertle birlikte odadan çıktığımızda uzun, beyaz ve sessiz koridorlara baktım.

Onu burada nasıl yalnız bırakacaktım? Sibel hanım onu son kez görmemiz için bizi odasına çıkarmıştı. Kapının üstünde bulunan küçük camdan içeri baktım. Camları kapatılmış düz odanın ortasında sadece bir tane yatak vardı.

Efsar yatağın üstüne oturmuş etrafa bakıyordu. Görevli kapıyı açınca içeri girdim. Mert gelmek istememişti, onu o şekilde göremeyeceğini söylemişti.
Başını bu tarafa çevirmeden boş duvara bakıyordu.

"Efsar..." diye fısıldadım ve yanına gidip yere çöktüm "Efsar bana bakar mısın?" bu kadar sessiz olması ve bu durumu kabullenmesi beni şaşırtıyordu "sonunda layık olduğum yerdeyim gördüğün gibi."

Elini tutmak istediğimde geri çekmişti "ben Aynur hanıma bir şey yapmadım yemin ederim yapmadım. Kayıtları bana izlettiler ama ben hiçbir şey hatırlamıyorum." sessiz bir şekilde duramazdım. Burada bu şekilde çürüyüp gitmesini bekleyemezdim.
Onun en iyi şekilde tedavi olmasına yardım edecektim.

Ellerimle başını kavradım ve yüzünü kendime yaklaştırdım "ne yaptığın önemli değil ne yaşadığımız önemli değil ne dediğin de umrumda değil! Sen benim Efsarımsın ve ben seni bırakmam."

Elini tuttum ve onu yataktan kaldırdım. Kilidi hiçbir şekilde açılmayacak olan pencerenin önüne getirdim ve bahçede duran ağacı işaret ettim "bak... Bak o ağacı görüyor musun? Ne zaman kendini kötü hissedersen ve ne zaman yalnız olduğun düşüncesine kapılırsan pencereden  o ağaca bak. Sana söz veriyorum sen uyuyana kadar orada bekleyip, sen uyanınca da orada olacağım." kapıyı işaret ettim "ve o kapıdan el ele birlikte çıkacağız sana söz veriyorum Efsar..."

Yüzüme baktı ve sırıttı "celladım mısın yoksa şahım mı?" geri çekildim ve başımı çevirdim "beni bilmem ama sen benim celladımsın Efsar!"

-------------------------------------------

Efsar:

Sonumun böyle dört duvar içinde olacağına inanmıyordunuz herhalde! Doktorun sözünü dinlememek ve onlara karşı gelmek beni daha çok dibe çekerdi. Bu da benim burada kalacağım sürenin uzamasına sebep olurdu.

Sibel hanımın yazdığı rapor sayesinde ceza almamıştım ve burada tedavi görecektim. Bu benim işime gelirdi. Çünkü hastalıklı biri olmadığımın farkındaydım ve onların öyle olduğuma inanması beni hapis cezasından kurtarmıştı.

"yok sesler gerçek değilmiş de falan!.. Ne saçma." eğer gerçek değildiyse karşımda el ele duran bu üç kişi nasıl beni izleyebilirdi ki? Bu kadını doktor yapan eğitim sistemi beni profesör yapmalıydı.

Dün Faris beyle konuşurken gitmemesi için çırpınsaydım kendini çok değerli hissedecek ve bugün benim yanımda olmayacaktı. Onu serbest bıraktığımda ve onun tavrıyla karşılık verdiğimde yanımda olmak için çırpınmıştı.

Hayatın kanunu buydu işte! Eğer bir şeyin gitmesine izin vermezsen senden kaçar. Odanın karanlık tarafından gelen sesle yattığım yerden doğruldum.

"Azrailim!" bu gerçek değildi evet kesinlikle gerçek değildi. İşte o doktor asıl şimdi gelip "o sesler gerçek değil!" diyerek bana bilmişlik taslamalıydı.

Koşarak pencerenin kenarına gittim. Karanlık bahçede, ağacın altına oturmuş ve ceketin sıkı sıkı sarılmış Faris bey gözünü bile kırpmadan pencereme bakıyordu.

"eğer ona bir şey belli edersen senin için planladığım her şeyi burada şimdi yapmak zorunda kalırım." beni görünce ayağa kalkan Faris bey el sallamıştı. Evet bu gerçekten gururumu okşamıştı fakat bundan daha önemli bir konum vardı.

Arkamda duran Ahmet mesela!..
Pencereden gördüğüm yansıması korkmama sebep oluyordu. Bir gözü bantla kapatılmış adamın yüzünün yarısı derin yanıklar içindeydi. Üzerinde giydiği gömlek o geceden kalmaydı.

"senin sevgin kesiyor, kanatıyor, yakıyor, yıkıyor ve bu seni daha çok sevmemi sağlıyor Efsar... Sana daha çok bağlanmamı ve seni daha çok istememi sağlıyor."

"Pencereden aşağı atıp sakat bıraktım olmadı, bacağını delip işkence ettim, gözünü oydum, diri diri yaktım yine olmadı! Nesin sen bölüm sonu canavarı falan mı?"

Faris onu görmesin diye bana doğru fazla yaklaşamıyordu. Ama ben onun yansımasını görebiliyordum. Bir adım attı ve durdu "sen ölmeden bana ölüm yok Azrail! Çünkü sen nefes aldığın sürece ben senin etrafında pervane gibi dönmeye razıyım."

Sanırım bende şeytan tüyü vardı. Ne yaparsam yapayım aşıklarım benden vazgeçemiyordu. Kıpırdamadan beni izleyen Faris beye baktım. Sağa doğru eğimli duran başından uykusunun geldiğini anlamıştım.

"seni burada görmeyi beklemiyordum doğrusu Efsar bana da gerçekten sürpriz oldu. Gittikçe bana layık biri oluyorsun ve bu beni çok mutlu ediyor." Faris bey tekrar ağacın altına oturmuştu.

"buraya sık sık geleceğimi bilmen gerekir." diyerek gitmişti. Kilitli olan kapıyı kolayca açmıştı. Ya içeride adamları vardı ya da benden daha beter biriydi.

"keşke tekrar kilitlemeseydin." diye bağırarak pencereye geri döndüm. Faris beyin arkasından yaklaşan karartıyı görünce bunun Ahmet olduğunu anlamıştım.

Faris beye arkasına bakmasını işaret ediyordum fakat o el salladığım düşünerek bana karşılık veriyordu
"neden normali beni bulmaz?" diyerek yerimde tepindim bir şeyler yapmalıydım yoksa Ahmet yarım bıraktığı işi tamamlayacaktı.

---------------------------------------

Bölüm sonu!!!

Medyada bulunan şarkı hiç benim tarzım değil. Çünkü bu tür şarkılar nedensizce hoşuma gitmiyor ama farklı bir şarkıyı ararken bunu yanlışlıkla bulmuştum.

Kulağa hoş gelen bir ezgisi var. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Yeni bölümde görüşmek üzere... Kendinize iyi bakın!

💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙💙

Seguir leyendo

También te gustarán

160K 8.9K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
1.9M 81.9K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
34.2K 7K 54
Ben şok olmuş bir şekilde oka bakarken kulağımın dibinde kısık sesi, "Bir şahinin yemine baktığı gibi değil de," dedi, "daha çok parasını verdiğim ha...
2.9M 198K 43
Runelya, geriye tek kişi kaldığı ailesinin büyük bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrenir. Dış dünyayla ilişkisini koparan ailesi öldüğünde, onları...