GÖKKUŞAĞI

Per kmsrl78

635K 35K 4.9K

Romantizm #1 Mizah#5 ~~~ Adamı süzmeyi bırakıp"Buyrun ne istemiştiniz.?"dedim. " Aslında yağmurdan korunmak... Més

🌈1 /G ⭐
🌈2/G⭐
🌈3/G⭐
🌈4/G⭐
🌈5/G⭐
🌈 6/G ⭐
🌈7/G ⭐
🌈 8/G ⭐
🌈9/G ⭐
🌈 10/G ⭐
🌈 11/G ⭐
🌈 12/G ⭐
🌈 13/G ⭐
🌈 14/G ⭐
🌈 15/G ⭐
🌈 16/G ⭐
🌈 17/G⭐
🌈 18/G⭐
🌈 19/G ⭐
🌈G /21⭐
🌈 G /22⭐
🌈 G/23⭐
🌈 G/24⭐
🌈 G /25⭐
🌈 G /26⭐
🌈 G /27⭐
🌈 G/28⭐
🌈 G /29⭐
🌈 G /30⭐
🌈 G/31⭐
🌈 G /32⭐
🌈 G /33⭐
🌈 34/G ⭐
🌈 35/G ⭐
🌈 G /36⭐
🌈 37/G ⭐
🌈 38/G ⭐
🌈 39/G ⭐
🌈 G /40⭐
🌈41/G ⭐
🌈42/G⭐
🌈43/G⭐
🌈44/G⭐
🌈45/G⭐
🌈46/G⭐
🌈47/G⭐
🌈48/G⭐
🌈49/G⭐
🌈 50/G⭐
🌈51/G⭐
🌈52/G⭐
🌈53/G⭐
🌈54/G⭐
🌈55/G⭐
🌈56/G⭐
🌈57/G⭐
🌈58/G⭐
🌈59/G⭐
🌈60/G⭐
🌈61/G⭐
🌈62/G⭐
🌈63/G⭐
🌈64/G⭐
🌈65/G⭐
🌈66/G⭐
🌈67/G⭐
🌈68/G⭐
LÜTFEN OKUYUNUZ/ÖNEMLİ!

🌈 G/20⭐

12.7K 492 148
Per kmsrl78

Satır arası yorumları merakla bekliyorum.
Keyifli okumalar dilerim..

Gökkuşağı Yıldız

Martin ile sevgili olalı tam bir hafta olmuştu. Genelde kafeye yanıma gelmişti. Bunun dışında Leyla ile bir akşam buluşmuştu. Son zamanlarda olan bütün ayrıntıları anlatmasını istemişti. Her şey normal akışında devam etmişti.
Tabi bizim birlikteğimiz dışında sanırım şu son bir hafta da o kadar huzurlu ve mutluydum ki. Ama bir yanım hep buruktu... Önceden yaşadığım olaylar için olmalıydı.

Şuan da ise akşam gelecek misafirlerim için hazırlık yapıyordum. Martin, Mario,İkra,Dicle, Burak ve eşini davet etmiştim. Mario'nun ekibi sergiden sonra durmadan İtalya'ya gitmişlerdi.
Yemekleri yapmaya başlamadan önce  odaları temizlemiştim. Biraz dinlendikten sonra mutfağa geçmiştim. Sarı saçlarımı çözüp tekrar topuz yaptım ve dolaba ilerledim. Yapacağım malzemeleri dolaptan çıkardım.İlk başta tatlıdan başlayıp işe koyuldum. Tatlı bittikten sonra fırına vermiştim. Yemeklerin yarısı bitmişken zil çaldığında soluklandım... Ve kapıya ilerledim. Karşımda bir adet Martin görünce şaşırdım

"Hoşgeldin... Erkencisin."

İçeri girerken gülümsedi ve her zaman yaptığı gibi alnımı öptü.

"Hoşbuldum. Belki bir yardımım dokunur dedim." dediğinde güldüm.

"Senin mi? Yardımın dokunur."

"Yani belki." deyip omzunu silkti.

"Peki geel."deyip mutfağına davet ettim. İlk defa mutfağa giriyordu...

" Güzel ve ferah bir mutfağın varmış. "dedi gözünü etrafta gezdirirken.

" Emin ol ilk baktığım yer burasıydı. "

" Tahmin edebiliyorum. "dedi ve tebessüm etti.

" Bir şey içer misin? "

" Hayır sağol, devam et lütfen. "deyip tezgahı gösterdi. O arkamda ki masada otururken biraz zor iş yapardım ama bir şekilde yapmam lazımdı. Tatlıyı fırından alıp şerbetini döktüm. Daha sonra ise ana yemeği fırına koydum. Ocakta ki yaprak  sarmalara baktım. Tabi ki de onları bugün sarmamıştım. Genelde canım sıkılınca sarardım ve dolaba atardım. Bu zor zamanlar için!

Aklıma bir fikir gelince güldüm ve Martin'e döndüm... Ah tamamen bana odaklıydı!

"Martin?"

"Mio caro?" İtalyanca konuşunca çok karizmatik olduğunu biri söyleyebilir mi?

"Sen böyle boş boş duracak mısın?"

"Ne yapayım?"

"Yardıma geldin sonuçta... Gel bakayım yanıma." yavaşça oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi.

"Evet şefim size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Hm mesela bu güçlü kollarla hamur yoğur." dediğim sırada kolunu tutmuştum.

"Ben mi?" demişti gülerek.

"Martin herhangi bir hayali arkadaşım yok... O yüzden sensin canım."

"Yapmasak nolur şefim."

"Aç kalırız çırak. Aç!" diye sesimi yükselttim. O da güldü. O gülünce ben de güldüm.

"Tamam hadi getir malzemeleri."
Ona malzemeleri ayarlayıp kabı önüne ittim. Ellerini yıkayıp kuruladı ve parmak uçlarıyla yapmaya başladı. Bu haline gülmek istesemde tuttum kendimi.

"Martin elini korkak alıştırma daldır elini."

"Bütün elim hamur mu olacak gerçekten?" dediğinde gerçekten şaşırmanın son raddesine gelmiştim.

"Evet, bir sorun mu var?"

"Yoo hayır." dediğinde gözlerini kapatıp ellerini tamamen daldırdı. Ve gözlerini açtı. Bu yaptığına şaşırmıştım. Neden böyle bir tepki vermişti? Derin bir nefes alıp devam etti, bana döndü.

"Oluyor mu?"

"Hıhı." diye mırıldandım.

"Sen niye duruyorsun başka işin varsa yap. Artık hamur bende."

"Şey tamam, ama hamur cıvık falan olursa söyle." yanından ayrıldığımda böreğin içini yapmaya başladım. Bir süre sonra beni çağırmıştı.

"Gökkuşağı bir bakar bakar mısın? Nasıl olmuş?"

"Biraz cıvık, un ekleyelim." kabın içindeki kaşıkla un ekledim. Ve başında bekledim. Hamur kıvam almaya başlamıştı. Hamurun işi bitince Martin ellerini yıkamaya başladı. O sırada kabın içinden un aldım. Elimde ki bir avuç unu yüzüne fırlattığım da gülüyordum.Ama bu Martin için geçerli değildi.

"Kaç!"

"Nee!"

"Kaç diyorum, yakalarsam hiç iyi olmaz." dediğinde büyük hızla koşmaya başladım.

Çok geçmeden arkamdan geldiğinde gülüyordum.Hızla salona geçtim.

"Gelme Martin."

"Gelme dedin diye gelmeyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun bebeğim."

Bebeğim  dediğinde duraksadım. Ağzına ne kadar da çok yakışmıştı. Ben hayal dünyasında yaşarken bana yaklaştığını anladım ve hızla köşede duran piyanonun arkasına geçtim.

"Yalnız Martin, beyaz yakıştı." diyerek güldüğümde onun da gözünden bir parıltı geçti.

"Gökkuşağı seni her türlü yakalarım."

"Yaa neden bu kadar sıkıntı yaptın ki?Altı üstü un silkeleriz gider."

"Un... Una dokunamıyorum." zorlukla konuştuğunda şaşırıp kaldım.

"Sen ciddi misin?"

"Son derece hemde, bu da bi takıntı, iyi hissetmiyorum." deyince üzüldüm. Bilmeden yaptıklarım içindi.

"Özür dilerim." dediğinde serserice güldü.

"Dileme bebeğim, çünkü ben şimdi yapacaklarım için dilemeyeceğim." dediğinde korktum ve kaçtım. Ama bu kaçışım piyanonun tuşlarının olduğu kısımda son buldu.
Belimden tuttuğu gibi oraya sırtımı vermişti. Derin bir yutkundum. Çünkü yandan gülüşüyle bana bakan Martin vardı.

" Şimdi ne olacak? "

" Hmm, bakalım gıdıklanıyor musun?" gözlerim açıldı. Ben çok gıdıklanırım hemde her yerimden.

"Hayır sakın." dediğimde güldü ve belimden gıdıklamaya başlamıştı. Kendimi tutamayıp gülmeye başlamıştım. Kaçamıyorum da bütün bedeni önümü kapatmıştı.

"Ya lütfen yeter." dediğim sırada ellerim ensesine doğru çıkmıştı. Gıdıklamayı bıraktığında belimden tutmaya devam ediyordu. Yüzlerimiz çok yakındı bu kadar yakınlık fazlaydı. Derin bir nefes çekmeye çalıştım ama pek başaramadım.

Martin yüzünü biraz daha bana yaklaştırdığında kendimi buna hazır hissetmiyordum.Daha çok erkendi. Gözlerimi sıkıca kapattığımda çenemde dudaklarını hissettim. Derin derin nefes alıyordu aynı benim gibi. Sonra yanağımdaydı dudakları daha sonra alnımda ve saçlarımda dolaştı.

"Çok güzelsin, çok narinsin sana baktıkça içimde büyük depremler oluyor...Kıyamıyorum sana... İnsan sevdiğine baktıkça bile daha yakınında mı ister onu?"

"İnsan sevdiğinden hiç ayrılmak istemez... Ayrılınca dayanamaz çünkü bir yarısı gitmiştir... Onunla yaptığı her şey hatıra olarak kalır. "

" Seni kaybedemem, bu kadar kısa sürede bana bunları yaşatıyorsun ama seni kaybedemem."diye mırıldandı. Başımı göğsüne yaslayıp derin bir nefes çektim.
Ben de tekrardan birini kaybedemem.
Gözlerim dolmuştu. Ona daha çok sarılmışım daha sıkı.

" Seni seviyorum. "diye mırıldandım.Duydu mu duymadı mı bilmiyordum. Bir süre daha böyle kaldıktan sonra geri çekildim ve  dolan gözlerimi sildim.

" Devam etsek mi yoksa yetiştiremem."başını salladığında mutfağa geçmiştik. Bugün kafeden çok erken çıkmıştım. Sırf bu akşam güzel hazırlanabilmek içindi. Uzun bir çalışmanın ardından her şey hazırdı. Gelmeleri için anlaştığımızdan saatten 40 dakika erken bitirmiştik. Martin'in de tabi ki çok yardımı olmuştu.

"Her şey hazır, masayı da kurayım sonra hazırlanırım." dediğimde dolaptan servisleri çıkartmaya başlamıştım.

"Ben biraz dinleneyim çok çalıştım." ona güldüm ve başımı olumlu anlamda salladım. O da mutfakta ki sandalyeye oturmuştu.

~
İlahi bakış açısı(3. Şahıs)

Gökkuşağı mutfaktan ayrılır ayrılmaz Martin ayağa kalkmıştı. Mutfağa girdiğinden beri gözüne çarpan şeylerden biri buzdolabın fotoğraflarla dolu olmasıydı. Onun hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu.
Buzdolabına yaklaşıp fotoğraflara bakmaya başlamıştı. Bir tane fotoğrafına gülmüştü. Yanında ki büyük bir ihtimal İkra idi ve ayna da çekilmiş fotoğrafdı ikisi de zıplamıştı. Fotoğrafı çeken İkra idi. Burada daha genç yaşlarda oldukları belliydi.

(Temsili)

Resimi eline alıp inceledi ve arkasını çevirdi.
'Bizimkilerden kaçtığımız dakikalar.'
                       21.10.2012 G.Y

Diğer fotoğraflarına baktığında arkadaşlarıyla çekildikleri vardı ve Gökkuşağı sanki şuankinden daha mutluydu. Hepsinin arkasında tarihleri yazıyordu. Bir tane fotoğrafa odaklandığın da iki fotoğraf zımbalanmıştı.
Üst fotoğraf da sarışın bir çocukla Gökkuşağı sarılmış bir şekilde gülüyorlardı. Gökkuşağı burada gerçekten küçük duruyordu. Yada uzun çocuğun yanında küçük kalmıştı. Alt fotoğrafa geçtiğinde Gökkuşağı çocuğun boynuna doğru yaklaşmış ellerinde olan bir şeye bakıyorlardı ve arkalarında tuvaller vardı.
Martin gördükleriyle kaşları daha da çatıldı ve fotoğrafı eline aldı.

(Temsili)

Arkasını çevirdiğinde okuduklarıyla kalbine ağrı girdi.
İlk fotoğrafın arkasında:
'Gelecekte ki küçük civcivime not;Ne olursa olsun ne yaşarsak yaşayalım hep böyle gülelim, mutlu olalım... Bu iki deli ruhta bunu hakediyor.
                        Sevgilerle ressam çocuk.          
                                          01.11.2012'

Martin gözlerini açayıp kapattı ve diğer resime baktı.

'Seni hep seveceğim deniz gözlüm.'
               Ressam çocuğun ressam kızı :)
                             01.11.2012'

Belli ki bunu da Gökkuşağı yazmıştı. Çenesini sıktı ve diğer fotoğraflara baktı. Bir tanesinde  kameraya arkaları dönük denize bakıyorlardı. Üstlerinde aynı ceketler vardı.

(Temsili)

'Bu seninle son fotoğrafımız... Lütfen geri dön Deniz... Daha çok fotoğrafımız olsun.
                Ölü çocuğun ölü kızı.
                                 12.12.2012'

Alttaki son yazı ve tarih kırmızıyla yazılmışken üstteki siyahla yazılmıştı. Sonradan yazıldığı belli idi. Martin elinde ki resimi buzdolabına asıp mutfaktan çıktı. Kapıya geldiğin de arkasından Gökkuşağı gelmişti.

"Nereye?"

"Eve birazdan Mario ile inerim." deyip çıkmıştı evden çıktığı gibi apartmandan da çıktı. Gökkuşağı başkasını seviyordu. Eğer unutabilseydi o fotoğrafların orada işi olmazdı.
Martin sokaklarda yürümeye başlamıştı bile. Gözleri doldu. Kalbi ağrıdı. Öylece soğuk hava da yürümeye başladı.

Gökkuşağı ise masayı da hazırladıktan sonra banyoya girdi ve yemek kokusundan arındı. Banyodan çıkınca üstüne siyah biraz göbeğini açıkta bırakan bir bluz giydi ve altına kot pantolon, saçlarını iki yandan arkaya alıp küçük tokayla tutturdu. Nadiren bileğinden çıkarttığı ince örgü bilekliği taktı. O sırada zil çalınca misafirlerini beklememek için hızlandı.

"Hoşgeldiniz." kapı ağzında bekleyen dörtlüye baktı. Burak, Dicle, İkra ve Burak'ın eşi.

İlk önce Dicle girdi ve sıkı sıkı sarıldı, daha sonra İkra ile ve Burak'la da sarıldığın  da eşini tanıştırdı.

"Canım, lise arkadaşım Gökkuşağı, eşim Didem." dediğinde gülümsedim ve Dideme de aynı şekil sarıldım.

"Çok memnun oldum." dediğinde Gökkuşağı gülümsedi.

"Ayakta kalmayın direk masaya geçelim.. Şimdi diğerleri de gelir."

Masaya oturdukların da Dicle konuştu.

"Uff çok iyisin kızım... Masa harika gözüküyor."

"Yemek için sabırsızlanıyorum." diyen ikra sonra direk Gökkuşağı'na döndü.

"Burak'ın geleceğini neden söylemedin... Kapıya gelince şok geçirdim." dedi.

"Sürpriz olsun istedim güzel olmamış mı?"

"Çok iyi olmuş... Çok özlemiştim onu."

"Sadece beni mi?" dedi Burak göz kırparak.

"Başka kimi özleyecektim ki?"diye atıldı İkra.

" Hm mesela Oğuz. "

" Oğuz. "diye mırıldandı İkra. Oğuz, Burak, İkra, Gökkuşağı ve... Deniz lisenin en iyi ve en çılgın arkadaş grubu... Gökkuşağı'nın gözleri doldu. Bugün ayrı bir duygusaldı.

" Oğuz nasıl? "diye sordu İkra. Lise zamanlarında  onlara hep çift gözüyle bakılmıştı ama hiç bir zaman öyle bir şey olmamıştı.

" Oğuz iyiydi... Üç güne kalmaz askerden döner. "

" İstanbul da mı? "

" Evet o da İstanbul'a taşındı. "Gökkuşağı'yı bu konuşmalardan kurtaran kapı zili olmuştu.

" Geldiler. "deyip ayağa kalktı ve kapıya ilerledi. O sıra yine dolan gözlerini sildi. Derin bir nefes çekip kapıyı açtı.

" Hoşgeldiniz. "dedi ve kapıda duran uzun iki adama baktı.

" Hoşbulduk Gökkuşağı. Güzel yemek kokuları alıyorum. "Mario'ya güldü ve içeri geçmesine izin verdi. O yanlarından ayrılınca elinde poşetlerle bekleyen Martin'e baktı. Durgun gözüküyordu.

" Gelsene, durgun gözüküyorsun? "

" Dışardan geldim ondan öyledir. "dedi elindekilerle kapıdan girdi. İkisi birlikte masanın olduğu yere gelince Martin elindekileri masanın orada ki sehbanın üzerine koydu.

" Hoşgeldin Martin. "diyen İkra idi.

" Hoşbuldum. "sesi de çok durgundu kesin bir şey oldu diye düşündü Gökkuşağı.

Herkes birbiriyle selamlaştığında masaya oturmuştular. Gökkuşağı ayakta kaldı ve gülümsedi.

" Herkes tamsa menüyü sayıyorum. Başlangıç olarak çorba da yayla var. Ara yemeği olarak ıspanaklı ve patatesli börek, içli köfte ve yaprak sarma, daha sonra ana yemek çok sevdiğim memleketim Bolu'dan Abant kebabı yanına domatesli bulgur pilavı... Nasıl buldunuz? "diyerek gülümsedi.

" Uzun zamandır Abant kebabı yemiyorum... Umarım Bolu'da ki gibi olmuştur. "bunu söyleyen Burak'tan sonra eşi ona döndü.

" Ama bir kere yapmıştım ben Burak. "

" Yapmıştın evet ama şey. "

" Şey ne Burak? "diye gülerek sordu İkra.

" Pek Bolu'da yediğim tat gibi değildi... Üzgünüm karıcım ama öyleydi. "

Karısı kızkınca  ona bakınca Burak onunla ilgilendi. Herkes bu görüntüye tebessüm etmişti. Gökkuşağı yemek servisine başlayınca güzel bir akşam yemeği geçirdiler. Gökkuşağı yemek arasında Burak'ın  oğlunu sordu. Hava kötü olduğu için getirmek istememişlerdi ve kayınvalidesini çağırmışlardı.

Yemekten sonra salona geçip herkes bir tarafa oturmuştu. Gökkuşağı ve Dicle ise mutfağı toplayıp çay yapmışlardı.

"Her şey iyi gidiyor gibi."

"İyi gibiyiz."

"Gibiyiz derken?"

"İyiyiz işte aramızda hala çözemediğimiz şeyler var ama zamanla hallederiz."

"Aynen hem yenisiniz daha." dedi tatlıları tabaklara koyarken Gökkuşağı da çerez koyuyordu. Her şey hazır olduğunda içeri taşıdılar ve orta masaya koydular. Şimdi hep birlikte otururken Mario'nun Burak'la zar zor sohbet etmesini dinliyorlardı.

"Soyadın neydi Mario."

"Mario Sipahi."

"Türk müsün?" diye şaşkınca sordu.

"Si."diye cevap verdi Mario.

" Ama ismin Mario. "

" Annesi İtalyan babası Türk... Babası da uzun zaman İtalya'da kalmış. O yüzden de pek Türkçe konuşmazlar. "diye cevap verdi Martin.

" He anladım. "diye mırıldandı Burak. Sonra bana döndü. Her zaman ki gibi en çok konuşan taraf oydu.

" Gökkuşağı o piyano burada. "dedi köşeyi göstererek evet o piyano burada. Beyaz ve hala yeni gibi duran piyano.

" Evet. Bolu'da bırakmak istemedim."dedi.

" Ne önemi var ki o piyanonun?"dedi Didem. Burak hüzünle gülümsedi ve anlattı.

" Deniz'in piyanosu o... Grubun en çılgın ve en yetenekli kişisi."

" Ee neden Gökkuşağı'n da? "dedi Mario bilmeden bazı şeyleri açığa çıkarıyorlardı.

" Gökkuşağı ve Deniz lisenin en favori çiftiydi. Ben onların grubuna çok sonradan katılmıştım ama birbirleriyle hep uyum içindeydiler dışarıdan bile belli olurdu. İşte Deniz ne yapmayı seviyorsa Gökkuşağı da isterdi. Ve o piyano Deniz'in di. Gökkuşağı da hep öğrenme bahanesiyle Deniz'in yanında olurdu... O piyano ile gönüllere taht kurmuşlardır. "

Bu anılara şahit olanların gözü dolmuştu bile. Gökkuşağı eskilere dönmek istemiyordu. Hele de şöyle bir zaman da.

" Ayh nasıl oldu? Bana da hiç anlatmadın Burak. "diye Hayıflandı Didem.

" Ya Deniz kendi piyanosundan başka piyanoda çalamazdı. O yüzden genelde okulda dururdu kapalı bir şekilde zaten kimse dokunmazdı. Hep özel günlerde piyano çalınırdı bunu da Deniz yapardı.  On birinci sınıfın sonlarına doğru bir baktık Gökkuşağı'da ona katılmış, işte ondan sonrasını da hep birlikte çaldılar... Bazen derse girmezlerdi, giderlerdi piyano başına birde mikrofonu bağlarlardı. Çalarlardı okulun içi piyano sesiyle dolardı. Bu yüzden az ceza almamışlardı."deyip güldü.

" Bizim grup zaten herkesin özendiği bir gruptu ama Gökkuşağı ve Deniz'e gıptayla bakıyorlardı. 11.sınıfın başlarında sevgili olmuşlardı... O kadar çılgın bir çiftlerdi ki görsen o kadar çok özenirsin ki kıskanırsın yani.... Arkadaşlarım olmasına rağmen ben bile kıskanırdım. "dedi İkra..
Gökkuşağı neden böyle yaptıklarını anlamıyordur. Burada sevgilisi Martin vardı. Kafasını kaldırmadan konuştu.

" Bu kadar yeter. "

" Ama Gökkuşağı dinlemek istiyorum. "dedi Didem... Hiç bir şey bilmediği belliydi.

" Öyle sevgilim... İşte grupta en çalışkan İkra idi. En yetenekli Deniz, en çılgın Gökkuşağı böyle hanım olduğuna bakmayın lise de Gökkuşağı'yı tanımanız lazımdı. Oğuz vardı en umursamaz oydu, dünya mı yanmış umurunda olmaz. Ama sevdiklerine bir şey olana kadar. Bir de ben heralde şuankinden daha konuşkandım. Ama aralarına sonradan katılmıştım. "

" Ya ne güzel değil mi? Deli dolu bir gençlik yaşamışsınız da  bu kadar iyiyken aranız neden  uzaklaştınız  birbirinizden? "Didem çok güzel bir soru sorduğunda dört kişide gezdirdi gözlerini özellikle üç kişiye baktı. Gözünü duvara dikmiş Gökkuşağı, gözleri kızarmış eline bakan İkra ve kocası Burak onu ilk defa böyle görüyordu. Çünkü Burak'ın dudağı titremişti.

"Neden olacak Deniz'in ölümünden sonra." diyen kişi Dicle idi... O lise de farklı bir yerde olduğu için aralarında ki bağı o kadar bilmiyordu. Sadece dışarıda buluştuklarında arada yanlarına giderdi Dicle.

"Nasıl yani Deniz öldü mü?" dedi Didem. Gökkuşağı göz yaşlarını sildi ve ayağa kalktı.

"Ben diğer çaya bakayım." konuşsa bile sesi titremişti. Mario karşısında gerçekten yaralanmış bir kız gördü. Sonra arkadaşına döndü. Boş gözlerle Gökkuşağı'na bakıyordu. Sonra dudakları aralandı.

"Onu hala seviyor musun?" dedi Martin. Bu sözle Gökkuşağı ona baktı.

"Anlamadım."

"Basit bir soru sordum.. Onu hala seviyor musun?"

"Evet seviyorum." diye cevap verdi Gökkuşağı... Martin neyi ima ediyordu bilmiyordu ama ondan bir şey saklamazdı.

"Seviyorsun."dediği sıra ayağa kalktı."Zaten dolapta asılı olan fotoğraflarından belli, hala onun piyanosunu evinde tutmandan belli neyin çabası ki bu." dedi ve kafasına vurdu.

"Çünkü o benim arkadaşımdı, beni koruyup kollayandı sonra ilk aşkım ilk sevgilim oldu. Her şeyden önce o benim dostumdu. Evet onu hala seviyorum ama bu hisler aşk olarak değil ki.."

"Niye o zaman hala anıları seninle."

"Çünkü benim yüzümden öldü. Onu öldüren benim, benim yüzümden oldu anlıyor musun? Benim yüzümden! Her şeyi ben mahvettim o ailenin yıkılışı, bu grubun dağılışı, herkesin düşman gibi bana bakması, o özel günlerde okulda piyano sesinin çıkmaması,okul müdürü bile beni  suçladı biliyor musun? Çünkü benim yüzümden! Ama hiç biriniz anlayamazsınız, hala bana diyorsun ki o fotoğraflarının ne işi var? O fotoğrafları kaldırsam bile şuradan silinir mi? Peki buradan? "dedi ilk başta başını gösterip daha sonra kalbini göstererek. Gözyaşları durmaksızın akıyordu. İkra yeltendi ama onu eli ile durdurdu.

"Ben bu zamana kadar mutlu olmayı bile hakettiğimi düşünmüyordum... Ben seninle bile sevgili olmayı düşünmüyordum. Çünkü ona ihanet edermişim gibime geliyordu... Ama aklıma bana hep söylediği şeyler geldi. Elbet bir gün ayrılırız, ya ölüm ayırır bizi ya da hayat... Ama sen hep mutlu ol, kiminle olursan ol mutlu ol. "onun sözleri hep aklımdaydı ve karşıma sen çıkınca ne demek istediğini anladım... Yedi yıl sonunda ilk defa senin yanındayken bu kadar mutlu oldum ben Ata Martin... Ama seni de suçlamıyorum, çünkü hayat çok kısa ve ben bir kere değil iki kere çok sevdiğini kaybetmiş biriyim üçüncüye dayanamam... Ne olursa olsun dayanamam. "

Elleriyle gözlerini  sildi ve odadan çıktı. Direk lavobaya girip yere çöktü. Ne kadar sesinin çıkmamasını istese de sessiz oda da herkes hıçkırık seslerini duyuyordu. Martin tam gidecekken kolundan Burak tuttu.

" Bırak ağlasın, o hep yalnız kalmak ister Deniz konusunda." dediğinde İkra'da onayladı.

"O yüzden mi onunla ilk tanıştığımda resim denilince bu kadar kötü oluyordu."

"Tam da o yüzdendi  Martin." dedi Dicle. Martin olduğu yere çöktü ve ellerini başına yasladı. Onu çok üzmüştü. Kendini affettirmek için her şeyi yapardı. Ölmüş bir çocuğu kıskandığına inanamıyordu.

"Son bir şey sormak istiyorum, Gökkuşağı, Oğuz'dan bahsedince hep gerildi neden?" dedi Didem, o kadar çekinerek sormuştu ki sonradan sorduğuna pişman oldu.

"Çünkü Oğuz ve Deniz çok yakındılar çok çok yakındılar ve Deniz'in  ölmesinin bütün suçunu  Gökkuşağı'na yükledi... Ve bu konuda o zamanlar onun üstüne çok geldi."Dicle söylemişti bunu.

" Gökkuşağı ne yaptı ki?"

"Didem yeter bu kadar soru, hem bu konuyu konuşmak herkes tarafından yasaklandı. Bu sorunun cevabı yok gibi düşün." dediğinde her yer sessizleşmişti tek ses banyodan gelen hıçkırık sesi ve diğer odalardan gelen Tarçın'ın havlama sesiydi.

~~~~
2710 kelimelik bir bölüm... Her beş bölümde uzun bölüm sözünü tuttum baya uzun oldu.

Yazarken ben çok duygulandım...ya gerçekten çok duygulu bir bölüm yazdım ya da ben çok duygusalım bunu yorumlar da belirtelim. (Umarım size de geçmiştir bu duygu)

Gökkuşağı'nın neden resim denilince kötü olduğunu  ya da kaybetme korkusunu anlamış olduk.

Mio Caro:Canımın içi.

Yorum-beğeni yaptığınız da çok mutlu oluyorum lütfen eksik etmeyin 🙏

Takipte kalın...
Sevgiyle kalın ♥️🌈

Continua llegint

You'll Also Like

KURTULUŞ+18 Per nilsuu3u

Literatura romàntica

98.1K 772 42
gözyaşlarımı dinlemeden bir anda içime girdi dudağı dudağımda bir eli göğsümde diğer eli kadınlığımdaydı...
Arzu +18 Per Firuz

Literatura romàntica

167K 859 8
2.1M 91.4K 24
Yetişkin okurlar için uygundur! Bir Mahalle Hikâyesi... Çok daha fazlası... ✨ "Bak bana," diye fısıldadı. Dudaklarının arasından çıkan sıcak nefesi b...
YARA İZİ Per Melek Aydın

Literatura romàntica

102K 6.9K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.