HİDDARUN *Düzenlenecek*

Per Hidden_Assassin

89.7K 10.2K 15.8K

Wattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, re... Més

Hiddarun Düzenlenmiş Hali İle Sizlerle Olacak!
🌛Herraden - Hiddarun Rehberi🌜
🐾Canlılar Rehberi
🌠Evren ve Gezegen Rehberi
0- Herraden ve Hiddarun Nedir? Neden Ayrıdır?
1- Yeni Bir Gün
2- Hiddum'da Bir Kale
3- Şölen Hazırlığı ve Sırlar
4- Prenssoy'un Talimi
5- En Güzel Gün
6- Seyahat ve İftiralar
7- Korkular, Cesaret ve Karar
8- Karanlık Gece
9- Elveda Alabanos
10- Üç Gecelik Yolculuk
11- Gidenler ve Beklenmeyenler
12- Mavi, Yeşil ve Pembe
13. Gelenler ve Tepkiler
14. Mavi İzler (part -1-)
14. Mavi İzler (part -2-)
15. Harfler ve Yıldızlar
16. İlklerin Töreni ~Part-1~
16. İlklerin Töreni ~Part-2~
16. İlklerin Töreni ~Part-3~
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 1-
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 2-
18. Şah Saray
19- Ruhların Işığı
- Alabanos'ta Yeni arf -
20. Gerçek Güç part-1-
20. Gerçek Güç part-2-
20. Gerçek Güç part -3-
21- Ona Güven
22- Doğru
23. Birlikte
24. Kanat, Üçen ve Göz -part 1-
24. Kanat, Üçgen ve Göz -part 2-
25. Rafların Arasında -part 1-
25. Rafların Arasında -part 2-
26. Zafere Götürecek Plan
27. Alışmak
28. Kanatların Dansı
29. Önemli Bir Sır
30. Kanat Kanada -part 2-
31. Grinin Fısıltısı
32. Dövüş Yolunda
33. Yumruk Yumruğa
34. Kabusların Efendisi
35. Birleşen Parçalar
36. Yanılmak
37. Yıldız Işığının Altında
38. Küre Efsanesi
39. Tera'nın Gözyaşları
40. Plan -part 1-
40. Plan -part 2-
41. Kabullenmek
42. Ödeşme
43. Mavinin Esiri
44. Panzehir Olmak
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 1-
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 2-
46. Bedel Ödemek -part 1-
46. Bedel Ödemek -part 2-
47. Kurtarıcı -part 1-
47. Kurtarıcı -part 2-
48. Kader -part 1-
48. Kader -part 2-
48. Kader -part 3-
49. Dönüşü Olmayan Yol
Yankılanan Ağıtlar
50. Final -part 1-
50. Final -part 2-

30. Kanat Kanada -part 1-

862 127 346
Per Hidden_Assassin

Y.Ö. 123 Hiddum Andarun Kalesi

Nebulio'nun ilk ışıklarıyla ısınan hava yükseliyor, göğün yarısını örten bulutlara yeni şekiller vererek onları doğrudan Andarun Kalesi'ne yönlendiriyordu. Böyle günlerde göğe bakıp bulutları bir şeylere benzetecek zaman bulamazdı kimse. Birkaç güne soğuyacak hava için ekinlerin hızla toplanması gerekirdi. Halk telaş içinde kalan işlerini tamamlarken Andarun'da da manzara hemen hemen aynıydı.

Elindeki parşömeni masaya bırakıp ayağa kalktı. Gece geç uyuduğu için yorgundu. Kanatlarını kütletip zırhını kuşandı. Saçının sakalının şemailine bakmadan pencereye yöneldi. Cam kenarı şöminenin yanından daha sıcak sayılırdı. Arfın son sıcak günlerinde Gar'hun'un eğitimleriyle sıkıntıdan patlamayı hiç mi hiç istemiyordu. Kanatlarını kabartıp bir süre daha dışarıya baktı, parça parça bulutlar kuzey ormanının derinliklerine ara ara gölge düşürüyordu. Arada bir rüzgarla dallar sallanıyor muzip bir uğultu oluşuyordu. Orman, Eran'a yine yemyeşil bir okyanusu anımsatıyordu.

"Gören de birazdan yolculuğa senin çıkacağını sanacak. Daldın gittin yine ormana. Ne geçiyor aklından Eran?" Dün geceki yorgunluğun üstüne bir de az sonra saatleri kanat çırparak geçirecekti İro. Yine de sesindeki neşe ve enerji yerli yerindeydi. Kadim dostu, her zamanki gibi keyfini yerine getiriyordu.

"Dışarıya bak, ne görüyorsun İro?"

İro'nun beklediği yanıt yeni bir soru değildi. Eran'ın yanına süzülüp dışarıya baktı. Dünden farklı bir manzara değildi kartalın gördüğü. "Güzel bir hava, işinde gücünde uçuşanlar, zagzoslar... Sıradan bir gün. Bir de burada dışarıyı izlemeye devam ederse eğitimine geç kalacak bir Prenssoy görüyorum."

"Ben de gözlerini daha keskin sanıyordum İro," diyerek gülümsedi.

"Ne görmeliyim ki Eran?"

"Gar'hun'un dediği gibi; bazen gözünün önündekini görmek çok zor olabiliyor."

İro hiçbir şey anlamadı. Gözlerini kısıp kafasını sağa yatırdı. Eran günden güne iyice hocası gibi konuşmaya başlamıştı. Dün gece Vaknas'a mektup yazarken de böyle bir tuhaftı Eran. Bütün mektuplarını tek bir kerede yazarken dün gece yırtıp attığı parşömenlerin haddi hesabı yoktu. Eran'ın kendinden emin duruşuna, soğukkanlılığına alışıktı. İro, genç adamın günün birinde kararsız kalacağına hiç ihtimal vermezdi. Zar zor konuşup ikna etmiş, kızın bir sırrı olduğunu bir şekilde yazdırabilmişti. Sabahki neşesi, enerjisi her şey kadim dostunun kendine gelebilmesi içindi.

İro, belki de birazdan hayatının en ağır yükünü taşıyacaktı. Eran'ı ikna etmişken şimdi acabalara takılmayacaktı. Kafasında tekrar edip duruyordu tek yolun bu olduğunu. Eran'ın iyi olabilmesi için buna mecburlardı; Amenia hakkında ne biliyorlarsa Vaknas'a ulaştırmalıydı. Geri adım atmayacaktı.

Bir cevap vermek yerine camı açtı prenssoy. "Dikkatli ol İro," dedi. Başka bir veda kelimesi eklemedi, İro uçup giderken söylediği tek şey olmuştu bu.

Neşesinin, keyfinin ve hatta enerjisinin yerinde yeller esiyordu. Dün gece, Amenia sembolleri okurken nasıl da keyfi yerindeydi. Eran'a göre geceki keyfinin sebebi şifreyi çözmekti. En azından kendini buna inandırmaya çalışıyordu. İçten içe çok iyi biliyordu Eran; merakla parlayan bir çift pembe göz, Amenia'nın simasını hayal etmek bile gülümsemesi için yeterliydi.

Ağır adımlarla odasından çıktı. Kapısında fısıldaşan nöbetçilere aldırmadan ilerlemeye devam etti. Yer boyunca uzanan kızıl halı üstüne basılmaktan eskimiş, biraz da kirlenmişti. Eskitme seremonisine Eran da katıldı, genç adamın ayakları sinirini çıkartırcasına sert adımlarla halıyı ezmeye başladı. Sonsuzluğa uzanan kızıllık kıvrıla kıvrıla merdivenleri iniyordu. Ayakları kadifeyi çiğneyerek merdivenlere eşlik etti. Bir kat daha ineceği sırada duyduğu telaşlı sesle son basamakta durdu.

"Prenssoy Eran!"

Nefesi kesilen nöbetçinin amatörce selamlaması üzerine Eran telaşa kapılmadı. Gözerini kendisiyle aynı renk kanatları taşıyan gencin üzerinde gezdirdi. Henüz bıyıkları bile terlememiş uzun yüzden okunuyordu yeni nöbetçilerden biri olduğu. Eran'ın doğrudan kendisine baktığını görünce gencin yüzü kızarmaya başladı. Hayranlıktan da öte sevdiği prenssoy elini kalbinin üstüne götürmüş kendisine selam veriyordu.

"Nebulio'nun nuru üzerine olsun." Eran'ın selamı üzerine bir de sesini duymak, bugün arkadaşlarına anlatacak bir hikaye çıkmıştı nöbetçiye. "Bana acil söylemen gereken şey nedir?"

Kara gözleri hayranlığın yanı sıra şaşkınlık parıltısı da kazandı. Nasıl oluyor da haber vermek için geldiğini tahmin edebiliyordu Prenssoy Eran, nöbetçinin aklındaki tek soru olmuştu bu. Oysa bunu tahmin etmek pek de zor değildi, biraz tecrübe ile herkes de Eran gibi yeni gelen nöbetçilerin haber ulaştırmada kullanıldığını bilirdi.

"Gar'hun, bugün rahatsız olduğu için eğitiminize gelemeyecekmiş. Hemen git haber ver dediğinde oyalanmadan yanınıza geldim Prenssoy Eran."

Ağzı kulaklarına varıncaya kadar gülümsedi. Ne güzel bir haberdi bu, bir iki saniye için keşke daha erken gelseydi diye genç nöbetçiye çıkışmayı düşündü sonra vazgeçti.

"Hadi ya, ne üzücü," yüz ifadesi bunun tam tersini haykırsa sözüne devam etti. "Umarım durumu iyidir."

"Az önce kendisiyle bizzat konuştum Prennsoy Eran, sadece biraz dinlenmesinin gerektiğini rahatsız edilmek istemediğini söyledi."

Keyfinden haberi ulaştırdığı için nöbetçiye teşekkür bile etti Eran, kanatlarından büyük bir yük kalkmıştı. Bugün eğitim yoktu! Bu güzel günün keyfini çıkartabilirdi.

***

Komutan Desan apar topar yanlarından ayrılalı birkaç dakika anca geçip gitmişti. Günün bu vaktinde yapılacak toplantıya söve söve uçup Andarun'a geri dönünce Amenia ve grubu komutansız kalmışlardı. Bu durumu telafi etmek için Desan giderayak bütün yetkiyi bu kez Gawan'a vermişti. Gerçi kimse şaşırmamıştı bu duruma Parus'un son zamanlarda yaptıklarına bakınca Desan'ın kararı yerindeydi. Genç Gama büyük bir keyif ve tabii keyfinden kat kat büyük kibirle böbürlenerek görevinin başına geçmişti.

Yaptığı ilk iş ikili grupları oluşturmak oldu. Parus ve Amenia'yı kasten ayırdı. Parus Tamh ile eşleşince reddetmesi gecikmemişti. Gawan büyük bir keyifle Desan'ın bütün yetkiyi kanatlarına devrettiğini söyledi. Nasıl isterse öyle olacaktı. Daha cümlesini tamamlamaya fırsat vermeden sözünü bölüp sinir bozucu gülüşünü de ekleyince pes etti gri saçlı genç. Gawan böyle yapmaya devam ederse Parus sol yumruğuyla gülüşüne kalıcı bir iz bırakabilirdi. Öfkeden ellerini öyle bir sıkıyordu ki tırnakları biraz daha uzun olsa Tamh'ın yanına gidene kadar avuçlarını parçalayabilirdi.

Ne kadar can sıkıcı olduğunun farkındaydı Gawan, bilerek ve isteyerek yapıyordu bunu. Önce Tamh'ın kalkan tutuşunda kusur buldu.

"Bu kalkanı böyle tutarsan elbette darbeleri savuşturamazsın, kolunla destek alacaksın ayağını sağlam basacaksın," diyerek çekiştirdi iri arkadaşını. Tamh'ı bir iki milim kıpırdatıp "İşte böyle durmalısın bak şimdi, Parus kılıç," diyerek elini uzattı. Parmağını şıklatıp "Kılıç, acele et," diye ekledi.

Eli havada birkaç saniye daha boş kalınca kafasını çevirip Parus'a baktı. Gri gözleri öyle bir öfkeyle bakıyordu ki üstüne uçup tek tek kanat tüylerini yolmak için can atıyordu Parus. Dişlerini sıkarken çıkan sesi işitebiliyordu, üstelik bu ses daha da keyiflendiriyordu Gawan'ı. Elindeki kılıcı uzatmak bir yana savurup Gawan'ın kolunu bedeninden ayırması an meselesiydi. Amenia araya girip Parus'u güçlükle sakinleştirebildi. Dokundu öfkeli gence, pembe his derisinin altında kıvrıla kıvrıla kaslarını gevşetince az da olsa sakinleşti. Eline vururcasına verdi kılıcı, birkaç dakika daha Gawan'ın son derece can sıkıcı gösterisine maruz kaldılar.

Gawan bir şeyler gevelemeye devam ederken Amenia kafasını kaldırıp gökyüzünü seyretmeye başladı. Dalıp gitti yine, düşünceler el ele tutuşmuş kızcağızın kafasının tepesinde hoplayıp zıplıyordu. Aklı bir önceki gecede kalmıştı. Sıcak havayı usulca ciğerlerine çekerken bir an evvel gece olmasını istiyordu Amenia. Gece olmalı kütüphaneye gitmeli ve Akhin kim bunu öğrenmeliydi. Ne yapıp etse de tek kelime konuşturamamıştı Rin'i. Bir ihtimal belki de Eran arşive giderken anlatırdı her şeyi. Genç adam çok bilgiliydi, Bakhu hakkında çok şey biliyordu. Aklındaki soru işaretlerine yenileri eklenirken Amenia parlak yıldıza bakmaya başladı. Babasının mektubunda da gördüğü ismi Akhin'i düşünmekten alıkoyamıyordu kendini.

Gözlerini yakan maviliğe daha fazla dayanamadı Amenia, doğrudan Nebulio'ya bakmaması gerektiğini belki de bin kere işitmişti. Dalıp gittiği düşünceler yüzünden kendinde değildi. Elini uzatsa değecek kadar yakındı yıldızları, elini uzattı. Elleri küçüktü, yine de bir avuç kadar bile değildi mavi küre. Ne kadar da sıcaktı, tenini ısıtıyor, gözlerini kamaştırıyordu. Kim bilir bugün kimleri de ısıtıyordu Nabulio'nun mavisi...

"Amenia! Ne yapıyorsun sen, çabuk buraya gel!" Gawan'ın sesiyle düşünceleri uçuşup kaçtı kızcağızın.

"Oyalanma al şu bıçakları hadi," diyerek bir kemer dolusu bıçağı küçücük ellere iliştirdi. Amenia'nın eline emanet duruyordu tuttuğu kemer. Bir düzine bıçak ancak bu kadar beceriksizce tutulabilirdi.

Gawan müdahale edip kemeri nasıl kuşanacağını gösterdi. Kafası iyice allak bullak olduğu için ne yapması gerektiğini bir türlü idrak edemiyordu Amenia. Kaçıncı kez anlattığını unuttu Gawan, ardından kemeri beline sabitlemesi için ne yapması gerektiğini gösterdi. Beli kemer için fazla inceydi, iki kere dolayıp anca sabitleyebildi Amenia. Buna razı geldi Gawan çünkü kibrinin onda biri kadar bile sabır yoktu.

"Bugün sana öyle bir hareket öğreteceğim ki Desan'ın kanatları açık kalacak!" diyerek kemerden bir bıçak çekti.

Gözleriyle kıza karşısındaki hedef tahtasını işaret etti. Daha çok parçalanmış emekli hedef tahtası denilirdi gösterdiği şeye. Kim bilir ne cins silahlarla vurula vurula sağlam parçası kalmamıştı. Üstelik üzenindeki yanık izlerine bakınca hedefin tadına bir ateşkanın da baktığını fark etmişti Amenia. Belli ki ateşkanın iştahını kaçırmıştı bayat tahta, hala ayaktaydı.

"Önce kanatlarını bedenine yaklaştır, bu hareket için ani enerjiye ihtiyacın var," diyerek kanatlarını iyice bedenine yaklaştırdı, elindeki bıçağı göz hizasına kaldırıp iyice büzüldü. "Ve sonra da;" diyerek bir anda havaya sıçradı. Gawan gözle takip edilemeyecek bir çeviklikte kemerdeki bir düzine bıçağı havada döne döne hedefe fırlatmıştı. Daha bir saniye bile geçmeden kusursuz bir inişle kanatlarını açıp yere kondu. Yüzündeki gülümseme eşliğinde eliyle saçlarını düzeltip "bunu yapmayı dene," diyerek tamamladı cümlesini.

Ağzı açık kalmıştı Amenia'nın. Gama'yı öldür ama hakkını yeme diye boşuna demiyorlardı. Ukalalık yapmasına öyle alışmıştı ki Gawan'ın çokbilmiş olmaktan başka bir yeteneği olabileceğine ihtimal vermemişti. İtiraf etmek gerekirse Gawan Alabanos'un usta akrobatlardan bile çevikti.

"Bana değil hedefe bak," dediğinde Amenia hızla kafasını çevirdi. Bütün bıçaklar emekli hedef tahtasına saplanmıştı. Eğer Gawan'ın kibirden havalanmayacağına minicik de olsa ihtimal verse bu şovu bir daha yap diyebilirdi Amenia.

"Hadi, sıra sende. Beni izledin ilk denemede mucizeler yaratmanı beklemiyorum elbette. Bakalım sen neler yapacaksın ha!" diyerek gülümsedi. Az önce göz mü kırpmıştı yoksa Amenia'ya mı öyle geliyordu kestiremedi. Gawan'ın dediğini yapıp hedefin karşısına geçti.

"Kanatlarını bedenine yaklaştır, enerjini topla ve havalan!"

Talimatları sırayla yerine getirirken içinde bir enerji hissetmeye başladı. Odaklandı, yapabilirim diye tekrar edip havaya sıçradı. Havadayken herkesin hayretle kendine bakmasını sağladı Amenia. Bu yaptığını birkaç kişi daha görse sadece hayretle bakılmakla kalmaz tarihe geçerdi kesinlikle. Kemerdeki bıçakları nasıl savurduysa iki tanesini kanadına saplamayı başarmıştı.

Acıyla yere çakıldı. Elleri, kanatları az önce kafasını çarptığı için alnı kanıyordu. Attığı çığlıktan anlaşılıyordu canının çok yandığı. Sesin üzerine herkes başına üşüştü.

"Alaban aşkına, bunu nasıl başardın Amenia? Daha önce hedefi ıskalayanları gördüm ama kendini iki farklı yerden bıçaklayan birini ilk defa görüyorum." Şimdi de ağzı açık kalan Gawan olmuştu.

Gawan'ın desteğiyle yerden kalkıp üstündeki topraktan arındı. Kızıl saçları birbirine girmiş yüzünü saklıyordu. Kibirli dostu belli etmese de paniklemişti, Amenia'nın başka bir yarasının olmaması tek tesellisiydi. Kızla konuşmaya çalışırken Parus'un geldiğini görünce kenara çekildi.

"Amenia, iyi misin?" Parus kızın ince sesiyle vereceği yanıtı birkaç saniye daha bekledi ama cevap gelmedi. Sorusunu tekrar ederken Amenia'a kımıldanmaya başladı.

Kıpırtı gittikçe şiddetlendi, ardından bir de kıkırtı eklendi. Amenia kahkaha atmaya başladı ardından kafasını kaldırıp sesli sesli güldü. Gözlerinden iki damla yaş akıp yanaklarından süzülürken katıla katıla gülüyordu.

"Kafasını sert çarptı, aklını kaçırmış olmasın?" diye sordu Gawan, anında Parus'un korkunç bakışlarıyla karşılaşınca sırıtıp kahkaha atan kıza döndü.

"Nasıl da düştüm ama! Gerçekten çok komik düştüm," kahkahalarla noktaladı cümlesini.

***

Çok şanslı sayılırdı Amenia, zincir zırh sayesinde daha kötü yaralanmaktan korunmuştu. Parus'un yardımıyla kanadındaki bıçakları çıkarttı. Neyse ki güçsüz bilekleri fırlatma konusunda da acemiydi, pek derine batmamıştı bıçaklar. Pembe dokunuşla kendisini iyileştirirken acı kanatlarının arasından sızan kan gibi pıhtılaşıp kayboldu.

Yere oturdu, toprak serin sayılırdı. Bugün bu kadar Antrenman yeterli demişti Gawan Amenia'ya. Komutan gelene kadar başka bir yaralanma olmaması için dinlenmesine izin vermiş, ısrar etmişti. Amenia da geri çevirmedi, Eria gücünü kullanmak yormuştu kızı. Gün geçtikçe pembenin şifası daha da yorucu geliyordu. Gücü sarıyı tercih ettiği için naza çekiyor, belki de daha kötüsü günden güne Eria gücünü kaybediyor olabilirdi. Kafasındaki düşünceleri kovmak için başını sağa sola sallayıp karşıya baktı.

Uçurum, dibi sonsuza inen keskin kayalar sis altında kayboluyordu. Karşısında dağlar, solunda sonsuz yeşillikte bir orman görüyordu. Ormana bakmaya başladı, çok uzakta yeşillerin sınır tanımadığı ağaçlara baktı. Uzun dallar altında kim bilir neleri saklıyordu. Akhin, belki de oradaydı veya tam karşısındaki sıra dağların ardında. Belki de düşündüğünden daha yakındaydı, bilmiyordu Amenia.

Bir rüzgar esti, serin hava yüzünü sıvazlarken manzara içini ürpertmişti. Tam tepelerindeki Nebulio'ya rağmen üşüyordu. Büzüşüp kanatlarını bedenine yaklaştırdı, göğe baktı yeniden. Mavi, gülümsedi Amenia. Yoksa Nebulio da kendilerine kızdığı için mi mavi mavi parlıyordu tepelerine? Kıkırdadı, hayat kaynağı mavi küreyi Eran'ın öfkeli gözlerine benzetmişti.

"Bazen gerçekten de inanılmaz oluyorsun," sessiz kalamamıştı Parus, ağzından çıkan tok sesle Amenia bakışlarını gökten çekmesine neden oldu. Kızcağız yüzüne bakınca devam etti "Tıpkı şimdiki gibi."

Dakikalardır Amenia'yı izliyordu Parus, kızın yüzündeki her bir detayı kazıyordu zihnine. Dağlara, ormana ve Nebulio'ya bakıp gülümseyişini, en küçük bir ifadesini bile kaçırmamak için gözlerini dahi kırpmadan izlemişti. Sakar, beceriksiz, minicik ama bir o kadar da sevimliydi Amenia. Kalbi kanat çırpa çırpa göğüs kafesinden kaçacak gibi hissediyordu Parus. Bu duyguya aşinaydı, ona bakınca çocukken de böyle hissederdi.

Amenia kaşlarını çatıp yüzünü eğdi. Bir şey demeden Parus'a baktı.

"Beklenmeyeni yapmak konusunda oldukça iyisin, çocukken de böyleydi." Derin bir iç çekip yüzünü manzaraya çevirdi genç Gama.

"Çocukken de mi?" İşte şimdi ilgisini çekmişti Parus. Pembe gözleri merakla parlarken Parus'dan bir cevap bekledi. Gri saçlı genç bir şey demedi, kulakları kızarırken uçurumdan aşağıya bakmaya devam etti.

Amenia da eşlik etti Parus'a, bir süre manzarayı izlediler. Gümüş dişleri andıran kayalar, tam karşılarında birbiriyle yarışan sıra dağlar. Tepelerinde toplanan bulutlar havanın çok yakında soğuyacağını haber veriyordu. Biraz da bulutlara baktı Amenia. Beyaz, gri, siyah ve hatta tozpembe birbirini kovalayan ateşkanlar gibi oradan oraya süzülüyorlardı. Göğe bakarken minicik bir nokta takıldı gözüne. Minicik uçan bir noktaydı bu. Oturduğu yerden ne olduğunu seçmek zordu. O uçan noktanın bir kuş olduğunu bile zar zor ayırt edebildi. Sadece bir kuş değil bir kartaldı bu küçük siyah nokta. Amenia'nın haberi yoktu ama pençesinde çok önemli bir mektup taşıyordu. Bulutların arasında kayboldu.

"Son zamanlarda çok yalnız kalıyorsun," bir kere daha sessizliği böldü Parus. "Desan odanı ayırdığından beri seninle konuşamıyorum."

Kafasını salladı Amenia, yüzü hala uçuruma dönüktü.

"Üstelik geceleri de bir başına kütüphaneye gidiyorsun. İki gündür sana sesleniyorum muhafızı görür görmez beni dinlemeden ortadan kayboluyorsun. Desan'la konuşup bugün seninle kütüphaneye gitmek için izin alacağım." Gülümsedi, yeni bir cümleye başlayacağı sırada Amenia'nın yüz ifadesi birden değişti.

"Olmaz!"

Kalbinin kırılması için kötü söz işitmeye gerek olmadığını yaşayarak öğrendi Parus. Reddedilmek, üstelik bu kadar net ve basit bir kelime tek başına içini yakmaya yetmişti.

"Çünkü çok önemli bir araştırma yapıyorum," diye ekledi Amenia.

"Araştırmana yardım edebilirim, bir Gama olduğum seni yanıltmasın kitap okumayı biliyorum ben de," diyerek gülümsedi. Kahkaha atacaktı ama sadece kendisinin güldüğünü görünce yavaş yavaş gülümseyişi silindi.

Ters giden bir şeyler olduğunu seziyordu Parus, içgüdüleri yanılmazdı. Amenia'nın alnındaki ter boncuklarını görünce bir şeyler sakladığına emin oldu.

"Bu akşam, Desan'dan izin alıp kesinlikle seninle geleceğim."

Amenia tam hayır diye üsteleyecekken duydukları sesle arkalarına döndüler. Emekli hedef tahtasının yanında büyük bir hengâme kopuyordu. Sesleri dinlediler, duydukları oldukça tanıdık geliyordu. Parus ayağa fırlayıp gürültünün merkezine giderken Amenia tek başına kaldı.

Parus'a göre çok daha yavaştı Amenia, sesleri dinleyerek doğruldu. Gawan birine bağırıyordu. Öfkeli ses oldukça kaba bir hakaretle Gawan'a buradan bir an önce gitmesini söylüyordu. Gönüllü Herradenlerin gümüşi zırhlarının aksine siyah zırh ve kahverengi kanatları görünce adımlarını hızlandırdı Amenia. Birkaç adım daha ilerleyip genç adamın yüzünü görünce gözleri pörtledi. Daha az önce Nabulio'ya bakıp anmıştı onu, Eran tam karşısındaydı.

Eran bağırmaktan Amenia'yı fark edemedi. Eğitim alanına gelip karşısında Gönüllü Herradenleri görünce öfkeden kudurmuştu genç adam. Önce Gawan'a hakaretler yağdırdı. Parus'un gelmesiyle Prenssoyun öfkesi daha da arttı. Gözleri hınca hınç mavileşirken Gawan'ı ittirip Parus'u karşısına aldı. Kaleye geldikleri ilk gün yüzüne bıraktığı silik çizikten tanımıştı onu. Parus yüzünden Şalem'in önünde rezil olmuştu, şimdi de kendi alanında gelmiş kanat kabartıyordu Eran'a.

Parus, o günün intikamını alamamıştı Eran'dan, ikisinin de birbirlerine diş bilediği aşikârdı. Geldiği ilk günün aksine omuzlarında kendini engelleyecek ağır bir yük yoktu. Eran için de durum benzerdi İro da Gar'hun da buradan çok uzaktalardı, kavgalarını kimse engelleyemezdi.

"Bağırmayı kes Hiddarun, kanatlarını aç git buradan," gri kanatlarını ve göğsünü iyice kabarttı Parus. Gözlerini kıstı, genç adamı küçümseyen bir ifadeyle kaşlarını çattı.

Gitmek mi? Kendini ne sanıyordu bu hadsiz Gama, Eran'la nasıl böyle konuşuyordu? Dişlerini sıktı, "Kimin yerinden kimi kovuyorsun sen!" Parus'un üstüne yürümeye başladı.

"Bir adım daha atarsan kendimi tutmam!"

"Çirkin yüzüne bir çizik daha yerleştirmem için bir adım daha atmama gerek yok kül kafalı!" karşılığını böyle verdi Eran.

Kanadındaki kemik bıçakları bir kez daha iştahla kül kafalıya geçirmeye yeltendiğinde tozpembe kanatlar görüş açısına girdi. Amenia'nın da orada olduğunu fark edince bir iki saniye duraksadı. Kızcağız bu sefer korkup ağlanmak yerine kanatlarını açmış kavga etmelerini engellemek için yanlarına uçuyordu. Eran'ın dikkati dağıldı, yalpaladı. Amenia kanat çırptı, ama yetişemedi. Parus gürledi, sol yumruğunu genç adamın çehresine yapıştırdı. Çıkan ses tümsekli alanda yankılanırken bir anda ipin ucu koptu.

Sakalları bile dalgalanmıştı bu yumrukla, çenesi zonkluyordu. Ağzından akan kan yere damlayınca fark etti; dişleri dudağını parçalanmıştı. Bir iki adım geriledi Eran, sendeledi demek daha doğru olurdu bu harekete. Bilinci minik bir saniye kadar gidip gelirken zor toparlandı. Az önce sol yumruğu Eran değil de bir başkası yemiş olsaydı şu an da yeri süpürüyor olurdu.

"Parus, Eran! Durun!" Amenia'nın sesi alanda kaybolup gitti. Ne Eran ne de Parus durdu. İki kuduz ejderha gibi birbirlerine girdiler. Kanat kanada kapışmak denirdi buna, yumruklarla, tekmelerle, diz ve dirseklerle birbirlerine dalıyorlardı.

"Durun! Kesin şunu!" Bir kez daha dinlemedi kimse, ikiliyi ayırmak için aralarına atılınca Tamh kızcağızı kolundan tutup yakaladı.

"Aklını mı uçurdun sen! Onları ayıramazsın geri çekil Amenia!"

"Burada öylece izleyecek misiniz? Tamh," kolunu silkeleyip iri parmaklardan kurtulmaya çalıştı. Bu hamlesi hiçbir işe yaramayınca konuşmaya devam etti, "Gawan bir şeyler yapın! Durdurun onları!"

"Peh, sakatlanmak gibi bir niyetim yok benim! Üstelik bir Gama'nın kavgasına karışılmaz," diyerek kollarını kavuşturdu Gawan. Onun için sinsi sinsi kavgayı izlemek yeterliydi. Eran'ın en az Parus kadar güçlü olduğunu görünce karışmamaya karar vermişti.

Amenia Tamh'a baktı, kavgayı durdurması için yalvardı, kolunu bırakması için çırpındı ama hiçbiri işe yaramadı. Yerde birbirlerini boğazlayan Eran ve Parus'u görüp durmaları için bağırdı. Yapabildiği tek şey buydu, ama kimse kulak asmıyordu Amenia'ya.

Öfke, gözü kör ettiği gibi güce de güç verirdi. Sevgiyi tatmamış biri için en yoğun duyguydu yaşadıkları. Nefretle birbirlerine bağırırken kızın sesini duyamıyorlardı. Yerde sürünürlerken kanatları ve zırhları toz toprak içinde kalmıştı. Uçuşan zerrecikler yüzünden birbirlerini göremeden kavga ediyorlardı. Şu an yumruğu kimin attığını veya kimin yerde olduğunu söylemek imkânsızdı.

Amenia çığırmaya devam eterken toz bulutu dağıldı. Hareketler kesilince kavganın sona erdiği anlaşıldı. Tamh tombul parmaklarını serbest bırakınca kolu özgürlüğe kavuştu, bir saniye bile beklemedi Amenia yere süzülen zerreciklere doğru koşmaya başladı.

Toz perdesi inince görebildi Komutan Desan'ı. Adımları yavaşladı, koşması yürüme hızına ardından da durup ayakta dikilmeye dönüştü. Aval aval baktı, Desan'ın bir elinde Parus'un ensesi diğer elinde Eran'ın bileği ikisini de kavramıştı.

"Ko-Komutan Desan!"

"Size ne demeli bilmiyorum, ortadan kaybolunca her seferinde bir olay çıkartmayı nasıl da başarıyorsunuz! Alaban aşkına bu kadarına da pes!"

Öğrencilerini azarlayan bir öğretmen gibiydi Desan, sesinde hem kinaye hem de bir miktar yorgunluk vardı. Bağırıp kızmak yerine hakikaten şaşırmıştı. Parus ve Prenssoy, ikisini de bu halde görmeyi beklemiyordu.

Eran ayağa kalkınca kolunu sarsıp Desan'ın elinden kurtuldu. Yüzü gözü toprak ve kan içinde kalsa da haşindi bakışları. Saçı sakalı birbirine girmişti. Elinin tersiyle dudaklarındaki kanı sildi.

"Biraz sakinleş, kavganızı böldüm ama endişelenme," diyerek Eran'la konuşmaya başladı Desan. Genç adamın omzunu tutmaya yeltendi.

"Çek elini!" diye yeri inletti Eran.

"Tamam, dokunmuyorum sana sakin ol Prenssoy Eran. İki dakika oturun ikiniz de anlaşılan sorunlarınızı çözemediniz," babacan tavrı herkesi şaşırtmıştı. En çok da Eran şaşırmıştı, bir Gama Komutanı onunla daha önce hiç böyle konuşmamıştı.

İkiliyi oturttu. Yara bere içindeki suratlara sırayla göz gezdirdi. Hala kızıp bağırmaması bir rekor sayılırdı. Herkes adamın çıkışmasını beklerken Desan sakin sakin konuşmaya başladı.

"Birbirinizle alıp veremediğiniz şeyi kavgada arıyorsunuz. Doğru bir yol," herkes şaşırıp komutana baktı. "Ama bu şekilde olmamalı. Madem ikiniz de kavga etmeyi bu kadar çok istiyorsunuz;"

İşte şimdi komutanın azarlaması geliyor diye düşündü Eran.

"Yarın burada Gar'hun ve benim gözetimim altında kozlarınızı paylaşın." Duydukları gerçek mi yoksa kocaman bir şakadan mı ibaret anlamak çok zordu. Desan'ın ne kadar ciddi olduğunu görünce adamın şaka yapmadığını kavradılar.

"O halde el sıkışın, derdiniz her neyse yarına saklayın."

"El sıkışmak mı? Kül kafalıyla mı? Asla!" iç sesiyle Eran bunu reddetmişti.

"Bir Hiddarun'un elini sıkmak mı? Kendimi bıçaklarım daha iyi!" Parus'un iç sesi de aynı fikirdeydi.

"Birbirinize böyle bakmaya devam edeceksiniz demek. Yazık oldu," diyerek numaradan iç çekti Desan "şimdi ikinizi de bildirmem gerekecek."

Bir şikayet daha alırsa neler olacağını biliyordu Eran, komutan iyi yere kanat atmıştı. Parus da bu konuda Eran ile hem fikirdi. Gönüllülükten atılmayı göze alamazdı.

Bakıştılar, alev alev mavi ve yangın dumanı gibi boğucu gri... Elleri aynı anda yükseldi. Meydan okurcasına el sıkıştılar, kemiklerinden çıkan çıtırtı seslerini Amenia bile duyabiliyordu.

"Yarın," dedi Eran.

"Burada ol," diye devam ettirdi Parus.

***

Komutan Desan'dan izin alıp ikilinin yanına fırladı Amenia. Birbirlerine kaş çatan iki genç adamın karşısına geçti. Bakışlarını önce Parus'a çevirdi, kızı görünce gülümsedi genç Gama. Ama Amenia aynı ifadede değildi. Gözlerini kısmış iğrenç bir yaratığa bakar gibi bakıyordu Parus'a. Kızın hisleri çok net okunuyordu; genç Gama'ya doğrudan hayal kırıklığını ve mide bulantısıyla bakıyordu.

Sessizce ellerini Parus'un yüzüne götürdü. Pembe dokunuşlarla yüzündeki şişlikleri bir bir silerken Amenia'ya baktı genç Gama. Kaş çatıyordu, az önceki kavgaya çok kızdığı belliydi.

"Bir kere daha," dedi Parus, Amenia'nın koyu pembe gözleriyle bakışınca devam eti. "Hiddarun'un açtığı yaraları iyileştiriyorsun."

Burnundan soludu Amenia. Cevap vermedi. Parus'tan bir kelime daha duymak istemiyordu. Yaraları iyileştirmek için gözlerini yumup odaklandı.

"Yine yoruyorum seni," inatla kızın ağzından bir laf koparmaya çalışıyordu. "Benim yüzümden bir de şu Hiddarun için kendini yoracaksın."

Ellerini çekip ağzını açtı Amenia, dudaklarını kıpırdattı. Aynı anda birçok şey demek istediğinde hep böyle olur bir türlü ne diyeceğine karar veremezdi.

"Bazen sen de inanılmaz olabiliyorsun Parus," ilk kez kızın sesinde bu tınıyı duyuyordu Parus. Yoğun bir kinaye Amenia'nın yüzünün şeklini bile değiştirmişti. "İnanılmaz derecede mide bulandırıcı ve küstah!"

Genç Gama'nın yaralarını iyileştirdikten sona kafasını çevirip kanatlarını döndü Amenia. Parus elini uzattı, ağzını açıp bir şeyler geveledi ama geç kalmıştı. Doğrudan Eran'ın yanına gitti pembe kanatlı kız. Tek kelime etmesine bile fırsat vermedi.

Eran'ın yanına geçinde de yüz ifadesi değişmemişti. Genç adama da Parus'a kızdığı kadar öfkeliydi. Birbirlerini yumruk yumruğa dövmelerini tasvip edip bundan etkilenecek biri değildi pembe kanatlı kız. Kavgadan, dövüşten oldu olası nefret ederdi.

"Neden geldin buraya!" diyerek genç adamın yüzündeki yaralara göz attı.

"Beni görmek bu kez hoşuna gitmedi sanırım," çarpık çarpık güldü Eran. Gerçi yüzüne yediği yumruklardan sonra istese de düzgün gülemezdi.

Bu sırıtış Amenia'yı daha da kızdırdı, gözlerini kısıp ellerini Eran'ın yüzüne götürdü.

"Ahhh, ne yapıyorsun!" kasten canını yaktığını anlayıp kızın minik ellerini yakaladı.

"Yüzün yara içinde bırak da iyileştireyim Eran," yüzüne sahte bir sevimlilik ekleyip gözlerini yumdu. Hinlik yaparken bile o kadar sevimliydi ki Eran bıraktı elleri. Pembe pembe ışıldayan parmakların yüzünde gezinmesine izin verdi.

Bu kez canını yakmadı Amenia. Çok daha nazikçe dokunuyordu.

"Az önceki, Parus ile kavga ettiğin içindi."

İşittiği fısıltıyla kendini tutamadı, güldü Eran. Komutanı veya Gönüllü Herradenleri umursamadan içinden geldiği gibi güldü.

"Kül kafalının intikamı sana mı kaldı?"

"İntikam mı? İntikam falan almıyorum, çocuk gibi kavga etmenin bir cezası olarak düşün."

"Çok caydırıcı bir ceza," bir daha güldü.

İkinci gülüşün ardından Amenia parmaklarını bastırdı.

"Hey! Tamam, kes şunu artık!" Eran artık gülmüyordu.

Eria gücü kızın gözlerini pembenin en koyu tonuna bulamıştı. Eran, bir kere daha tadıyordu şifa gücünü. Kızın şifalı dokunuşu az önceki yediği yumrukları, kustuğu öfkesini unutturan tatlı bir sarhoşluk gibiydi. Yüzündeki parmaklarla çocukluk anıları yine zihnine üşüşmeye başlamıştı.

"Sana sormam gereken çok önemli bir şey var," Amenia'nın fısıltısı genç adamı anılardan ayırdı.

"Kütüphaneye kadar bekleyemez misin? Konuşmak için uygun bir yer değil burası. Kül kafalı arkadaşın göz kırpmadan bizi izliyor, komutan ve diğerleri de öyle."

Göz ucuyla arkasına baktı. Genç adam haklıydı, Parus'un delip geçen bakışlarıyla denk gelince yüzünü çevirdi.

"O zaman," biraz daha yaklaştı Eran'a. Bu yakınlık geç adamı tedirgin etmişti. Amenia'nın sıcak nefesini yüzünde hissedince doğruldu. "Sana söyleyeceğim kelimeyi daha önce duyduysan göz kırp," diyerek fısıldadı.

Kahverengi ve yeşil arasında bir renge büründü Eran'ın gözleri. Amenia'nın sorusunu hem merak ediyordu. Gözlerini bir kere kırpıp pembelere baktı, kabul etti.

"Akhin," kızın ılık nefesi minik ellerinin arasından yüzünü sıvazladı.

Kaşlarını çattı Eran, gözleri yeşile ardından sarıya renk değiştirdi. Usulca gözlerini kırptı.

^^^^^^^^^^^

Bir cuma daha geçti, nasılsınız fantastik severler? 

Biraz uzun bir bölüm oldu, umarım keyifle okumuşsunuzdur. Gözlerinize sağlık. İnanılmaz bölümler bizi bekliyor. Part 2 de görüşelim, haftaya cuma yayımda olacak. Bu aralar vize olarak ödev yaptığım için bir miktar yavaş yazıyorum ama kızmayın bana en az sizin kadar sonunu getirmeyi istiyorum ♥♥♥

Fikir ve düşüncelerinizi tam bu yoruma yazmaya ne dersin?

Bu serüvende benimle olduğun için teşekkürler^^ Sağlıcakla kal.

Continua llegint

You'll Also Like

21.8K 549 21
"Oyun oynamayacaksak ne yapacağız?" "Ben seni sikeceğim o kadar. İstediğin bir sex türü varmı kedicik?"
3.6M 296K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
26.6K 4K 37
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...
193K 12.6K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Dünya baştan koymuştu kuralı. Vampirle Elf yan yana bile gelemezdi. Olmazdı...