Günün şarkısı: Sezen Aksu - Ben de yoluma giderim
2 Ay Sonra
"Lina çıkıyor musun?"
Ali'nin sesiyle birlikte arkama baktım. Yanima yaklaştığındaysa yorulduğumu söylerek eve gideceğimi söyledim. Iş temposu iyi gelse de vücudumun bitkin düşmesine sebep oluyordu. Ali yine de ısrarci tavrına devam ederek bir şeyler yapalım, demişti.
"Saat onu geçiyor Ali, başka zaman içsek olur mu?" Hee defasında aynı mazeretimi sunsamda kabul ettirene kadar vazgeçecek gibi görünmüyordu. Ali, peki dediğinde ondan ayrılarak odamın yolunu tuttum.
"Lina Hanım..." Bu defa gelen Cezmi'ydi ve yine elinde çilekler vardı.
"Bende seni merak etmeye başlamıştım. Çilekler yine bahçeden mi?"diye sorduğumda evet, demişti. Otelin güvenliğinde çalışmasa ondan bile şüphelenecektim. "Teşekkür ederim yarın yemekte sana en sevdiğin tatlıyi yapacağım." Cezmi nedense bana güven veriyordu. Babacan tavriyla buraya geldiğim andan itibaren hep yanımdaydı.
"Iyi geceler Lina Hanım..." Iyi geceler dileyerek ondan ayrılmıştım. Odama girdiğimde direkt çilekleri yıkayarak
tabağa koydum. Çikolatayi da elime aldığımda yatağıma oturarak ablami aramıştı. Her akşam bu saatlerde aradığım için ablam direkt telefonumu açtı.
Ablama sormadan son havadisleri anlatmaya koymuştu. Bundan iki hafta önce Hira evlenmişti. Dün Doğanlara yemeğe giden Serçe ve eşi bugünde Kartal'a giderek aile ziyaretini tamamlamıştı. Raşit'te her iki yemekte olduğu için ablam bilgileri direkt bana aktarmıştı.
Ilk zamanlar onlara dair hiçbir şey duymak istemezken son haftalarda çok merak ediyordum. Bir yandan Serçe'nin evlenmesine sevinmiştim. Her ne olursa olsun o da mutluluğu hak edenlerdi. Ablamla konuşmam bittiğinde telefonu kapatıp çileğe gömüldüm.
Telefonum çaldığında yine gizli numara arıyordu. Şu son zamanlarda her gün olmasa da iki güne bir aranıyordum. Telefonu açıp efendim dediğimde her zamanki gibi ses gelmedi. Arayanı Kartal olduğunu adım gibi bilsem de bilmemezliğe vuruyordum. Sanki Kartal sensin biliyorum, dersem bir daha aramaz diye içten içe korkuyordum.
"Cevap ver yoksa seni savcılığa veririm." Yine tık yoktu. Neden onun olduğunu bilmeme rağmen araması hoşuma gidiyordu. Oysa sesini dahi çıkarmıyordu.
"Iyi cevap verme, bende telefonu hoparlöre alır sen konuşana kadar beklerim." Telefonun sesini dışına verdiğimde çileğime çikolata sürdüm. "Şuan ne yapıyorum biliyor musun, çilek yiyorum. Sende çilek sever misin?" Soruma cevap gelmeyince sinirle çileğime ısırdım.
Keşke cevap verse. Keşke buraya yanima gelse. Onu bir kez dahi olsun görmek isterdim. Yalnızca uzaktanda olsa görebilmek. Güzel günlerimiz aklıma düşünce midem kasıldı. Elimi karnıma götürdüğümde aklıma yine bebeğim düştü. Ben bunca acı çekerken neden yanımda değildi. Oysa ben gelir diye düşünmüştüm. Ilk fırsata yanima gelir bir kez dahi olsun sarılır diye düşünmüştüm. Benim gözler yine yaşarınca telefondan hapşırma sesi geldi.
"Çok yaşa... Biliyor musun, bugün canım çok sıkkın sana günümü anlatacağım beni dinle bak. Eğer yüzüme kaptırsan telefonunu bir daha açmaz hatta gizli numaralari engellerim." Dinliyor mu diye ekrana baktığımda hala benimleydi. Bende bi yandan çileğimi yiyerek bir yandan da ona başımdan geçenleri anlattım.
"Dur çileğim bitti, biraz daha çilek alacağım." Karşıdan iki defa ses gelince kaşlarim çatıldı. "Ne oldu fazla yememi istemiyor musun?' Sorumla birlikte bir kere ses gelmişti. "Anladim bir tık evet iki tık hayır öyle mi?" Evet der gibi bir kez daha tıklattı. "Peki, biraz daha çikolata yesem olur mu?" Iki tık sesi gelince güldüm.
"Tamam, çilek ya da çikolata yok. Peki, süt içebilir miyim?" Bir kere vurduğunda kendime bir bardak süt alarak içtim. Işıklari kapatip yatağıma girdiğimde "Oda mısın?"diye sordum. Bir tık sesi gelince başımı yastığima sarılıp yattım.
"Bir şey soracağım bundan sonra her gün beni arayacak mısın?" Bekledim ama cevap gelmedi. "Bu bilmiyorum demek mi?" Yine bir tık sesini alınca anladım demiştim. Bir kaç soru sonrasi uykum geldi.
"Benim uykum geldi, telefonu kapatmasak böyle uyusak olur mu?" Yine evetimi alınca "iyi geceler." diledim. Bir ara uyumuşum ki tık sesleriyle birlikte gözümü araladım. Seslerin telefondan geldiğini anlayınca hemen ekranı açtım. Saat gece yarısı üçtü ve hala telefon açıktı. Tam ağzımi açıp sen uyumadın mı diye soracaktım ki kardeşidan deli gibi özlediğim sesini duydum.
"Seni seviyorum sevgilim, tatlı rüyalar..." Elimle ağzımi kapattığımda sesi kötü geliyordu. "Lina'm beni duymadığını bilsem de seni çok özlediğimi söylemek istiyorum. Senin istediğin üzerine Serçe'yi evlendirdim, şuanlık mutlu gibi. Raşit'ide affettiğimi zaten biliyorsundur.... Galiba seninle konuşmayı çok özlemişim."
Ağlamam hıçkıriklara dönüşürken ağzımi iki elimle kapattım. "Aşkım seni şu dünya üstünde hiçbir şeyi sevmediğim kadar çok seviyorum. Bebeğimiz için üzgünüm benim acım ilk günkü kadar taze... Neyse sesleri duyup uyanmadan önce kisa kesip kapatacağım... Beni güzel hatırlamasan da seni sevdiğimi sakın unutma... Hoşça kal Lina'm..."
Telefon kapanınca ekrana uzun süre gözü yaşlı baktım. Ağlamam odada yankilanacak kadar artmıştı. Elimi karnıma götürdümde karnımdaki dikiş izlerine baktım. Benim de artık bir yara izim vardı ve canım hiç olmadığı kadar çok yanıyordu.
Kartal'ın kazara beni vurduğunu bilsem de haftalarca bu şoku atlatmamıştım. Bebeğimin acıyla birlikte arkama dahi bakmadan kaçıp bu şehre gelmiştim. Bunca zaman Kartal'ın hayırsızlığından vefasızlıgindan dolayi dert yanıp durdum. Halbuki bu bebek tek başıma bana ait değildi. Ben bu bebeği tek başıma yapmamıştım. Bu bebek ikimizindi o halde acımız neden ikimizin değilde yalnızca benimdi. Onu bir baba olarak değilde evladını katleten katil gibi görmüştüm.
Bu hak mıydı? Evladımi düşünmeden bilinçsizce önüne atlayıp zorla silahı almaya çalışan bendim... Acılar içinde boğuşurken sabah olduğunu fark edememiştim. Yatağımdan zorla kalktığımda her tarafım dökülüyordu. Yüzümü yıkayıp kendime gelmek için lavaboya gidecektim ki kapınin önünde zarf gördüm. Zarfı elime aldığımda yirtarak açtım. Her satırı bana acı verirken takatim kalmayinca dizlerimin üstüne çöktüm.
Lina'm... Sevgili karım, sen bu satırları okurken ben çoktan Istanbul'dan ayrılmış olacağım. Aynı şehirlerde yaşamasakta bil istedim. Ben gidiyorum... Gitme planlarim sen hayatıma girmeden önce de vardı. Son üç yıldır düzenli şekilde ilaç tedavisi gördüm. Benim hastalığım bana her geçen gün biraz daha zarar veriyor. Yalnızca sinir sistemi değil beynimede zarar veriyor...
Neden mi bunları sana yazıyorum. Ölünce seni hatırlayamamaktan korkuyorum.
Bu yüzden sen beni hatırla sevgilim. Olur da bu ameliyattan sağ çıkarsam yanina gelip ayaklarına kapanacağım. Bebeğimizin vebalini iki cihan da döyemeyeceğimi biliyorum. Bunun özrü ya da affı olmadığını da biliyorum...
Neden şimdi yazıyorsun diye sorarsan bilmiyorum. Bunca zaman sana neden gelmedim bilmiyorum. Tek bildiğim şey seni daha fazla üzmek istememekti. Şimdi ne değişti dersen ben bencilim herifin tekiyim, ölünce dahi beni sev istiyorum...
Ben seni iki cihanda da seveceğim. Ölürsem sana vasiyetim ağlama. Hep gül ve mutlu ol. Yalnızca dünya yolculuğun bittiğinde seni bekliyor olacağımı sakın unutma... Seni seviyorum.
Kartal Kozanoğlu
Gecenin şarkısi Sezenden gelse de bölüm sonu şarkımız... Ölünce sevemezsem seni...