UYANIŞ

By Elif_Tepe

69.4K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

22

1.3K 94 68
By Elif_Tepe

Faris:

Babam telefonu kapattığında büyük bir kuşku içindeyken Efsara baktım. Oraya oturduğundan beri cebelleştiği sineği öldürmeye çalışıyordu "bu soğukta ben dondum siz hâlâ geberemediniz!" diye bağırarak koluna konan sineğe vurdu.

Babam yanılgı içindeydi. Bu kız bırak katil olmayı karıncayı dahi incitmezdi... Tamam belki bu lafıma sinekleri dahil tutmuyorum. Evet bunu söylemek biraz garip geliyor ama bu kız tam bir saftı.

Yani kötü anlamda değil. Kimseyi kandıramazdı. En azından onu tanıdığım süre boyunca oluşan düşüncem tam olarak buydu.

Sadece yalnız olduğu için her şeyden korkan fakat güçlü bir tavır çizmek için acısıyla bile alay eden geveze biriydi ama asla kötü biri değildi.

Ona koşulsuz şartsız güveniyordum ve adım gibi eminim ki bu güvenimi boşa çıkarmayacaktı. Yanına doğru yürüdüm. Başını ağaca yaslamış yıldızlara bakıyordu.

"en güzel şiirler yıldızlara bakınca aklına gelir ve onların ışığıyla yazılırmış. Sen de şiir mi düşünüyorsun?"

Başını gökyüzünden ayırdı ve yüzüme baktı "siz hiç ters uçan bir sinek gördünüz mü?" kim bilir yine nasıl bir laf sokma çabalarındaydı "hayır Efsar görmedim!"

Başını yavaşça salladı "madem bunlar ters uçmayı beceremiyor öyleyse tavana nasıl konuyor?" neyden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

"her şey yolunda mı Efsar?" psikolojik sorunları vardı sanırım. Aslında sanırım da değil yüzde yüz emindim. Elini göğsüne koydu "hayatımda yolunda giden tek şey mükemmeliğim. Sizce de öyle değil mi?"

Mert başını tutarak yanımıza geldi "Efsar şu başıma bir baksana sanırım kanıyor." ellerini birbirine vurdu "üzgünüm Mert henüz veteriner değilim."

Artık çok iyi anlamıştım. Daha önce sevgi görmemiş biri olarak kendi sevgi tanımını oluşturmuştu ve onun sevgi tanımı tam olarak buydu.

Güzel sözler söylemek yerine aklına ne gelirse direkt söylemek ya da seni seviyorum demek yerine yumruk atmak onun sevgi tanımıydı.

Kaçırıldığımız gece yanlışlıkla güzelim diyince ağzımın üstüne sağlam bir tokat yemiştim. Az önce söylediğim şey sinekler ve benim için geçerli olmamalıydı bence.

Aradığım adamlardan biri sonunda araba göndermeyi başarmıştı. Efsara döndüm ve kalkması için elimi uzattım. Tabii o her zaman ki gururuyla yerden destek aldı ve gözlerimin içine bakarak ayağa kalktı.

"iki saat önce arabanın içine sıkışıp da kurtarın beni diye feryat eden bendim sanki!"

"evet sizden yardım istedim çünkü bana bir şey olabilirdi. Yani gururum sevgimden daha büyük!"

Sol kaşım havalandı "göreceğiz Karahan!" çoktan arabaya giden kızın peşinden hızlı adımlarla yürüdüm. Arabayı getiren kişi babamın adamlarından biriydi.

Mert ve Efsar arka koltuğa oturduğunda adamın yanına yaklaştım "Faris bey babanız acil olarak sizi bekliyor. Eğer sakıncası yoksa onları taksi bulabilecekleri bir yere bırakıp yolumuza devam edelim."

"hayır. Sağ salim evlerine götüreceğiz."

"ama efendim babanız..."

"aması yok! Burada babam yok o yüzden benden emir alacaksın!"

Efsarın camdan bizi izlediğini anlamıştım "gidelim!" dedim ve arabaya bindim.

-------------------------------------------------

Efsar:

Uzun uğraşlar sonucu sonunda yatakhaneye gelebilmiştim. Yaptığım ilk şey ayakkabıları çıkarıp bir kenara fırlatmak oldu.

Kendimi yatağa attım ve sırtüstü uzandım. Topuzuma taktığım tokalar başımı acıtınca hepsini tek tek söktüm ve komodinin üzerine bıraktım.

Saat daha on buçuktu. Uyumadan önce duş almaya fırsatım vardı. Üzerimdekileri çıkardım ve dolabın önüne bıraktım.

"ben çıkarken bu odayı bu kadar dağıtmamıştım!" diye düşünmeden edemiyordum. Banyoya gittim ve önce yüzümdeki makyajı çıkarıp sonra sıcak suyun altına girip yorgunluğumu atana kadar bekledim.

Daha sonra saçımı yıkadım ve çıkıp havluya sarıldım. Saçlarımı kuruladım ve taradım sonra da sıkı bir şekilde örüp banyodan çıktım.

Çamaşırlarımı ve pijamalarımı almak için dolabı açtığımda bütün kıyafetlerimin askılardan çıktığını ve katlarının açıldığını gördüm.

Kesinlikle bunu ben yapmamıştım. Elime ilk geçen şeyleri giyindim ve odaya daha net bakmaya başladım. Çekmeceler karıştırılmış, yatak bulunduğu yerden daha ileriye kaymıştı. Halının ucu kıvrılmış, duvardaki çerçeveler eğri bir şekilde duruyordu.

Silahımı almak için dolabımdaki gizli bölmeye elimi atınca tabancamın orada olmadığını fark ettim. Kıyafetleri yere boşalttım ve bölmeyi tamamen açtım.

Ne bıçaklarım ne de silahlarım vardı. Toka ve broş olarak kullandığım delici aletler ve bıçaklar bile gitmişti.
Hatta Ahmetin bana gönderdiği altıpatlar bile yoktu.

Aklıma iki seçenek geliyordu "ya Ahmet bana yine oyun oynuyor ya da Şeref bey tarafından sonum geldi!"
Şimdi ne mi yapacaktım, tabii ki dağılan kıyafetlerimi eski haline getirecek ve hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranacaktım.

Faris beye bunu yapmak istemiyordum ama eğer Şeref bey beni yakaladıysa muhtemelen beni Faris beyin öldürmesini isteyecekti.

Böyle bir durumda da hiçbir şeyden haberi olmayan, suç üstüne yıkılmış zavallı bir kız gibi görünmek benim için zor değildi.

On beş yaşında büyük bir gece kulübünün sahibini dolandırmış bir insandım ben sonuçta. Aynaya baktım "hayır Efsar o, Ahmetin yanında kalan Azrailin yaptığı bir şeydi"

"ne fark eder ki?" ne?.. Aynadaki yansımam bana cevap vermişti. Bu iş oldukça ileriye gidiyordu. Her yeri eski haline getirdim ve yatağa girdim.

Umarım uykudayken aniden gelip yakama yapışmazlardı.

Ertesi sabah:

"son iki saat daha dayansam hemen eve gidip uyuyacağım!" cuma günü son derse girmiştik. Afetin sürekli uykusuzluğu hakkında söylenmesi beni daraltmıştı.

Bugün Faris beyde bir gariplik vardı. Bahçede ve koridorda kaç defa karşılaşmamıza rağmen yüzüme bakmamış, yanına gitmeme rağmen benimle konuşmamıştı.

Korkularım vardı...
Benim kim olduğumu öğrendiğine dair şüphelerim hatta. İlk defa böyle bir karmaşanın içindeydim.

Sınıftan içeri girince hep yaptığı şeyi yapmadı ve sessizce yerine oturdu. Eliyle oturmamızı işaret edip defteri doldurmuştu. Sınıfa bakmak için başını  kaldırdığında yüzüne bakıp gülümsedim fakat hemen başını çevirmişti.

Gülümsemem yavaş yavaş solarken o, ayağa kalktı. Ceketini çıkardı ve sandalyeye asıp, ellerini cebine koydu "kitabımızda Kendime Güveniyorum diye bir hikaye var ve hemen ardından da Kendimi Seviyorum diye bir metin."

Sınıfa baktı "siz kendinize güvenir misiniz?" sınıftan ses çıkmayınca tahtaya doğru yürüdü "mesela ben kendime güvenirim arkadaşlar. Sevdiklerime de öyle."

Elimi kaldırdım. Bana bakıp başını sallayınca ayağa kalktım"ben de kendime güvenirim. Hani ünlü bir söz vardır ya 'ağaçta duran kuş dalın kırılmasından hiç korkmaz. Çünkü onun güveni dala değil kanatlarınadır.' bunun için düşmekten de korkmam. Çünkü bilirim ki ben, kendimi kaldıracak güce sahibim!"

"ha yani yine kendimden başkasına güvenmem diyiyorsun öyle mi?"

"belki de bana kanat geren bir başkasına güveniyorum neden ön yargılısınız?"

Yüzüme baktı ve bir şeyler düşünmeye başladı. Anlamıştım!
"peki kendini ne kadar seviyorsun Karahan?" zaten cevabı biliyordu.

"çok..."

"peki bir başkası için kendini feda eder miydin?"

"ruhsal durumunuz normal ise  böyle bir şey yapmazsınız! Bu durum karşınızdaki kişinin sizi sevmesini sağlamak için uydurduğunuz, inandırmak istediğiniz koca bir yalandır aslında "seni çok seviyorum, senin için ölürüm her şeyim sensin" gibi laflar tamamen karşıdaki insanı kandırmak, yanınızdan gitmemesini sağlamak içindir. O bir gün gidince fark edilir aslında onu kendinizden çok sevmediğiniz. Ölüm tehlikesi durumunda bile siz kendinizi onun için feda etmek istesenizde bir kere yaşamsal refleksler engelleyecektir o durumdan kaçınmanızı. Sağlıklı bir kimse kendini sevmemezlik edemez, intihar edenlerin de çoğu kendilerini intihar sebeplerinden başka bir şekilde kurtaramayacaklarını düşündüklerinden bu yola başvurur. Yani kendilerini sevmedikleri için değil!"

Her cümlemde özellikle sağlıklı insan diyip durmuştum. Bilmediği şey ise bir deliden hallice olan bir Efsar vardı karşısında.

"hayatta hiçbir zaman mutlu olamazsın. Kendini çok sevebilirsin ama kimsenin sevmesine izin vermezsen sevilmek nasıl bir duygu tatmadan öleceksin ve inan bana yazık edersin."

Bilmediği bir şey vardı, ben kimsenin beni sevmesine izin vermiyor değildim "ben kendimle mutlu olmayı öğrendim başkasına gerek yok!"
Kerim elini kaldırıp söz hakkı aldı ve ayağa kalktı "hocam ben kendime gerçekten değer veriyorum ama konu sevdiklerim olunca onların ayağına taş değsin istemem... Yani ben sürüklenmeye razıyım!"

Kollarını bağladı ve başını salladı "haklısın Kerim! Bazen kendimizden başkalarını da düşünmek zorundayız ve onlar için bir şeyleri feda edebilmek gerekir. Karahan?.."

Başımı çevirdim ve ayağa kalktım "evet Faris bey..."

"Kerim haklı bir noktaya değindi öyle değil mi?" bu adam bana ne söyletmeye çalışıyordu?
"hayır hâlâ fikrim değişmedi."

Burun kemerini sıktı. Bu konuya bu kadar sinirlenecek ne vardı sanki? Elini kaldırdı ve kendi kendine söylenir gibi sesli bir şekilde "al işte yıllarca hep kendi için yaşamış birine kolaysa sen gel de iki kişilik düşünmeyi, empati kurmayı, birlikte yaşayabilmeyi veya bir olmayı öğret bakalım... Öğretemezsin ki!"

Yıllarca kendi için yaşamış mı? Yıllarca kardeşimi büyütmek için çocukluğumu feda etmek mi kendim için yaşamaktı? Diğer çocuklar koşup oynarken benim elime silah verilmesi mi kendim için yaşamaktı?

İnsanlar ve değişmeyen ön yargıları! Bilirim de sevmem hiçbirini...
"belki kendinden başka kimseyi sevmeyen kişi kendisine bile yetmezken karşısındakine bir şey vaat edemeyeceğini biliyordur. Uğraşacak dermanı kalmamıştır artık! Bu kadar katı olmayın."

Sessizce yüzüme baktı. Zil çalınca ceketini aldı ve sınıftan çıktı. Kesinlikle bir sorun vardı ve ben bunu öğrenecektim.

İkinci saat derse girince daha da durgundu. Sürekli saatine bakıp duruyordu. Bize kitaptaki etkinlikleri yapmamızı söyleyip kendisi oturmuş şakaklarında parmaklarıyla daireler çiziyordu.

Sınıfa baktım ve herkesin kitaba odaklandığını gördüm. Faris beye doğru eğildim ve aniden kafasını kaldırdı "çıkışta yanımda ol!" diye fısıldadı. Oysa ben de tam olarak bunu söyleyecektim.

İşte şimdi içime bir kurt düşmüştü.
İkinci ders de bitince Afet ve Kerimle vedalaşıp yatakhaneye koştum. Eve giderken yanıma bir şey almayacaktım.
Üniformamı çıkardım ve çantama koydum eve gidince yıkamam gerekiyordu.

Dolaptan aldığım pantol ve kazağı hızla üzerime geçirip pencereden bakarken Faris beyin beni beklediğini gördüm. Saatine bakınca acelesi olduğunu anlamıştım.

Daha sonra toparlanırım diyerek koşarak yanına gittim. Bahçedeki banklardan birine oturmuş, dizini sallayarak beni bekliyordu.

"geldim hocam!" acele ederken nefes nefese kalmıştım. Konuşacak diye düşünmüştüm ama sesi bile çıkmıyordu.

Okulun bahçesi tamamen boşalmıştı fakat biz hâlâ bankta oturup öylece bekliyorduk. Birden ayağa kalkınca ben de kalktım "hocam?.."

"Efsar?.." kollarımı tuttu ve yüzüme baktı "sana bir şey soracağım ve umarım cevabın hayırdır!" kesin öğrenmişti! Bu sefer çekirgenin kafası kopacaktı "ne soracaksınız?"

"Ahmet Aslanoğlunu tanıyor musun?"

Bugünün illaki geleceğini biliyordum. Fakat bu kadar canımı yakacağını düşünmemiştim. Öğrendiğini anladığım zaman bacaklarımda güç kalmamıştı.

Faris bey arkama baktı "durun hayır bekleyin!" ağzıma kapanan elle Faris beye baktım. Biri belimden kavrayıp beni arabaya doğru sürüklerken ondan yardım isteyecek yüzüm yoktu.

Zaten o da yardım edecek gibi durmuyordu. Soğuk havada üşüyen yüzümü sıcak göz yaşlarım kaplarken çaresizce yüzüne baktım. Gözlerimi, ellerimi ve ayaklarımı bağlayıp arabaya bindirdiler.

"Faris bey siz... Faris bey!" ona bağıran adamı ya duymuyordu ya da uğradığı ihanetten dolayı yanımda bile durmak istemiyordu.

----------------------------------------------
Şeref Çakarhan Malikanesi
Dün gece:

Babam bu işten bir türlü vazgeçmek nedir bilmiyordu. O kız masum dedikçe bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu.

Bıkmıştım artık, hem Efsarı babamdan korumaya çalışmaktan hem de onun masum olduğunu babama anlatmaya çalışmaktan yorulmuştum.

Babam çalışma odasındaydı her zaman ki gibi! Merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Bulduğu şeyi de merak etmiyor değildim.

Kapıyı çaldım ve odaya girdim. Neşeli bir şekilde kutudakileri masaya dizen babamı görünce sinirlerim bozulmuştu "oğlum... Gel bak!"

Masanın üstüne dizili çeşit çeşit silah ve bıçak vardı. Kaşlarımı çattım "cidden daha iyi bir yalan bulamadın mı baba? Bunlar senin silahların değil mi?"

Masanın üstünde duran altıpatlar bir silahı aldı ve ayağa kalktı. Yanıma gelip silahı bana uzattı "namluyu çevir ve üzerinde yazılı isme bak!"

Dediğini yaptım. Namlunun üstüne altın sarısı harflerle "Efsar Kurtbey!" yazıyordu. Başım uyuşmuştu resmen "bu doğru olamaz!" isim aynıydı fakat soyadı farklıydı.

"ne yazık ki doğru. Biliyor musun bunlar Ahmetin ürettiği silahlar çünkü hepsine kendi baş harflerini kazır ve gel bak! Hepsinde de AA harfleri kazınmış."

Silahı masanın üstüne geri bıraktım ve koltuğa oturdum "sahte bir soyadı ve sahte bir öz geçmiş... İyi kandırıldın oğlum!"

Bir yanım inanmamak isterken diğer yanım daha fazla kör olma diyiyordu. Gözümün içine baka baka çaresiz bir kız gibi davranıp beni kendine çekmişti.

Belki ailesi hayattaydı ve belki de ölen onun gerçek kardeşi bile değildi. Gerçekten iyi rol kesmişti bana karşı. Beni bile inandırmıştı çünkü.

Babam yanıma oturdu "iyi misin evlat?" elini omzuma koymuştu "iyim baba iyim!" güvenimi sarsmaması gerekiyordu.

Oysa o Ahmetin yanında eğreti dururdu. Işıl ışıl gözlerinde karanlığı görmemiştim, göz yaşlarının arkasına saklı katili görmemiştim, gülüşlerinin arkasında saklı olan ihaneti görmemiştim.

Defalarca adamlarımız ölmüştü ama biz Ahmetin ajanı diyip geçmiştik. Şimdi onların katili Efsar nasıl derdim?

En önemlisi onu nasıl öldürecektim? Füsunu öğrendiğimde gözümü bile kırpmadan öldürülmesine izin vermiştim oysa!

İhanet aynı ihanet yalan aynı yalan fakat o farklıydı "ya böyle bir şey yapmak zorunda kaldıysa baba?" hâlâ bir çıkış yolu arıyordum "bizi bitirmeye çalışan bir adamın yardımcısını kurtarmak için uğraşma oğlum. Onu yarın buraya getireceğim sen de kafasına sıkacaksın!"

Bunu yapamazdım! Babamın öldürmesine razıydım ama asla ben onun canını alamazdım.
İçeri babamın adamlarından biri girdi. Elinde bir dosya vardı.

"efendim verdiğiniz ismi adamlarımız araştırdı..." babam heyecanla ayağa kalktı "ee ne çıktı peki?"

"kızın kod adı Azrail! On sekiz yaşında. Çocuklulundan beri kardeşiyle birlikte Ahmet Aslanoğlunun yanında kalıyormuş. Birçok dolandırıcılık ve adam yaralama suçunu karışmış fakat hiçbirini polis bilmiyor. Geçtiğimiz ay kardeşini kaybetmiş zaten anne ve babası da küçükken ölmüş."

Babam bana yan bir bakış attı ve adama döndü "başka bir şey var mı?"
Başını salladı "evet efendim. Kıza Azrail demelerinin sebebi kimseye acımadan canlarını alması. Üstelik etkisi altına almak istediği birinin gözüne on saniye bakması yetiyormuş. Daha sonra adama istediğini söyletme gibi bir yeteneği varmış."

"bu bilgileri kimden aldınız?" ayağa kalkmıştım "Faris bey, geçenlerde yakaladığımız adam... Ahmetin adamı yani, bize her şeyi anlattı ve söylediğine göre Efsar Kurtbey ile Ahmetin arasında duygusal bir ilişki varmış!"

Demek kendimden başka kimseyi sevmem diye geçinirken bir şeytana aşıktı. Fakat ona da soracaktım. Gerçekleri ondan dinlemeden körü körüne inanacak değildim.

"ben gidiyorum baba! Daraldım..." odadan bir hışımla çıktım ve merdivenleri hızlı hızlı indim. Boğazımda bir el var da nefesimi kesiyor gibi hissediyordum.

Bu şekilde tanışmak zorunda değildik. Ağacın altına oturdum ve başımı gökyüzüne çevirdim "masum olduğuna inanmıştım... İlk defa birini gerçekten s..." her neyse söylesem ne değişecekti ki?

Bana yakınlığı bile bir oyundan ibaretti. Öfkemi çıkarmak istiyordum, ağaca yumruğumu geçirdim "lanet olsun senin gibi adama AHMET!" nefretim şu anlık Ahmetten başka kimseye değildi.

O olmasaydı Efsar böyle bir insan olmazdı.
---—-----------------------------------------------

Efsar:

Soğuk bir zeminin üzerine öylece uzanmıştım. İnşaatta çuval atar gibi atmışlardı beni. Hareketsizce yatmaktan her tarafım ağırıyordu.
Üstelik yanağım da yere yapışmıştı. Fayans gibi bir yerdi sanırım yattığım zemin!

Etrafımda bir ayak sesi yankılanınca başımı kaldırdım "kim var orada?" karnıma yediğim tekmeyle acı içinde kıvrandım. Narin bedenim daha fazla acıyı kaldıracak gibi değildi!

İki kişi kollarımdan tutmuş ve beni kaldırmıştı. Etrafımda kim var anlamaya çalışıyordum. Nefes sesinden ve adım seslerinden anladığıma göre odada altı kişi vardı.

"Efsar Kurtbey... Sonunda seni karşımda görebilmek ne büyük şeref!" bu sesi tanımak içimi ürpertmişti. Başımı sağa sola çevirdim "memnun oldum efendim. Sanırım siz de Şeref Çakarhansınız!"

Yanıma yaklaştığını anlamıştım "benimle alay etmek gibi bir yanlışa düşme Efsar çünkü ben kandırdığın bir Faris değilim!" onun ismini duyunca boğazım düğümlenmişti.

Sahi o da burada mıydı? Keşke olmasaydı ya da eğer beni o öldürecekse gözlerimi açmadan bu işi yapsalardı.

Onun hayal kırıklığına uğramış, nefret dolu gözlerine bakmaktansa ölmeden önce son gördüğüm şeyin karanlık olmasını yeğlerdim.

Etraftaki sesleri biraz daha dinledim. Ne onun sesi ne de kendisi burada değildi. Şeref boğazımı parmaklarıyla kavradı "oğlum seni öldürdüğünde üç gün boyunca cesedini izleyeceğim!" sırıttım "bana bu kadar değer vermeniz ne kadar güzel böyle!"

"baba!" duymaktan korktuğum ses yankılanınca Şeref boğazımı bıraktı "oğlum... Neden misafirimizle birlikte gelmedin? Bak onu çok beklettik." gözlerim hâlâ kapalı olduğu için yüzünü göremiyordum.

"Fehmi işkence aletlerini hazırlayın! Ahmetle ilgili bilgi alalım biraz!" işkence aletleri mi? Telaş içinde bağırdım "işkenceye ne gerek var sorsanız anlatırım zaten!" yüzüme inen tokat sanırım Şerefin eseriydi "benimle alay etme demiştim!"

Neden kimse beni ciddiye almıyordu ki? Gözüme bağladıkları siyah bezi açtıklarında ışık gözlerimi kamaştırıyordu. Gözlerimi kapattım ve bir süre öyle durdum.

Yavaş yavaş gözlerimi açınca ileride duran Faris beye bakmaya cesaretim yoktu! Yürüdü ve sandalyeye oturup bana bakmaya başladı.

Şeref bey önümde bir sağa bir sola dönüp duruyordu "şimdi sorularıma cevap ver!" o sırada elinde bir kutuyla Fehmi denen adam girdi.

Kutuyu masanın üstüne koydu ve çeşitli aletleri masaya dizdi "hmm demek büyük bıçaklar yok. O halde kolum bacağım kesilmez diye düşünüyorum!"

Eline neşter alan Fehmi yanıma çöktü ve neşteri bacağımın üstüne bastırdı "soruma cevap vermediğin takdirde bacağın ortadan ikiye yarılacak!" korkmak yok Efsar korkmak yok!

"Ahmet Aslanoğlu senin neyin?"

"hiçbir şeyim. Küçükken ailemi öldürüp, kardeşimle beni de yanında esir olarak hapsetti!" kaşları havalandı "demek öyle. Peki neden kaçmaya çalışmadın?"

"on günlük kardeşim kucağımda, sekiz yaşında bir çocuk olarak defalarca kaçmayı denedim. Fakat bencillikleri yeri göğü kaplayan siz insanlar bizi hep geri çevirdiniz!"

"polise neden gitmedin?"

"beni polise götüreceğini söyleyen adam parayla beni o şeytana sattı tekrar!"

Kahkaha atarak yüzüme baktı "dersine iyi çalışmışsın. Fakat aldığım bilgilere göre aranızda duygusal bir ilişki varmış!" duygusal ilişki mi, sevgilim mi yani?

Gözlerimden öfke akıyordu "nefrette bir duygudur!" avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Ailemin katilini sevecek kadar karaktersiz olmamıştım henüz!

"neden seni katil yapmasına izin verdin peki? Sana bir de isim vermiş... Azrail!"

"çünkü söylediklerini yapmadığım zaman kardeşime yemek vermiyordu. Üstelik sapık bir pedofili hastasıydı. Geceleri odama girip bana dokunmasın diye ne isterse yapardım! Zaten bu yüzden çocukluğumdan beri temastan tiksiniyorum." sesim boğazımda düğümlenmişti.

"seni ajan olarak okuluma gönderdiğinde ne dedi sana? Ne yapmanı istedi?"

"eğer o okuldan kutuyu çıkarıp ona götürürsem, on sene süren esaretimize son verecekti. Ben de kardeşimle birlikte yeni bir hayat kuracaktım." evet her şeyi anlatıyordum çünkü bir kişinin daha canımı yakmasına izin veremezdim.

"kutunun içinde ne olduğunu sana söyledi mi?" başımı salladım "hayır!" gözlerini kısarak yüzüme eğildi "yalan söylüyorsun! Fehmi..."

Fehmi emri almış olacak ki neşteri bacağıma bastırdı. Bacağımda kocaman bir kesik açmadan önce gülümsedim ve "Fehmi!" diye seslendim.

Fehmi yüzüme bakınca ona doğru eğildim "gözlerime bak!" gözlerimim içine bakıyordu, göz bebekleri büyüdü "o neşterle beni kesmeği değil de elimdeki ipleri kesmek istiyorsun öyle değil mi?" dudakları aralandı ve derin bir nefes aldı "evet... Evet ipleri kesmek istiyorum."

Gülümsemem büyüdü "yap öyleyse." neşteri bileğimdeki iplere sürtünce ipin birazı kesilmişti. Şeref bey, yakasından tuttu ve onu bir köşeye fırlattı "ne yapıyorsun lan sen!"

Bana döndü "Azrail değil şeytansın sen! Nasıl yaptın bunu?" başımı salladım "ben bir şey yapmadım adamınız biraz fazla merhametli!"

Yüzümde ikinci bir tokatın karıncalanmasını hissediyordum "bilmediğiniz bir şey var Şeref bey! Hayatımda yaşadığım her şey Ahmetin sebep olması sonucu meydana gelen ve beni günden güne ölüme sürükleyen, hepsinden de nefret ettiğim şeylerdi. Lakin doğrusunu söylemek gerekirse bana vaat ettiği ismi seviyorum. Ben Azrail olmayı seviyorum. İnanın bana şimdiye kadar canımı yakanın canını çıkardım!"

Saçlarımı tuttu ve geriye çekti "beni tehdit edecek durumda değilsin Efsar!" kahkaha attım "ben sizi tehdit etmiyorum. Gerçekleri söylüyorum."

Başını salladı ve geri çekildi "az önce temastan tiksindiğini söylemiştin öyle değil mi?" hayır hayır! Düşük ağızlı manyak Efsar seni!

"Behlül!" ismiyle alakası olmayan kır saçlı bir adam içeri girince Faris bey babasına baktı "baba hayır!" Şeref elini kaldırdı "söz vermiştin Faris. Onun ajan olduğunu kanıtlarsam kendi eline bana teslim edecektin ve öyle de yaptın. Şimdi sıra bende!"

Kır saçlı adama baktı "bu kız biraz eğlenmek istiyor Behlül! Ona yeteneklerini göster!"
Adam ceketini çıkartıp yanıma doğru yürürken titremeye başlamıştım.

Gömleğinin düğmelerini açarken yüzüme karşı gülüyordu. Yere oturdu ve ayaklarımdaki ipleri açtı. Gözlerimi sıkıca kapatmış, içimden annemin bana söylediği ninniyi tekrar ediyordum. Kurtulacaktım, ben Efsar Kurtbeydim! Bu işi de atlatırdım.

"baba yapma!" diyen Faris beyin sesiyle gözlerimden yaşlar damladı. Adamın soğuk ellerini kazağımın altında hissedince midem bulanmıştı. Elleri pantolonumun beline gidince "dokunma bana!" diye bağırdım.

Fakat bu onu daha fazla eğlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Bacaklarımın serbest olduğunu hatırladığımda karnına attığım tekmeyle acı içinde yere uzanmıştı.

Az önce yarısı kesilen ipi koparmak için bileklerimi çekiyordum. Çok az kalmıştı kopmasına. Adam, Şerefin emriyle yerden kalkıp tekrar bana yaklaştı. Faris bey oturduğu sandalyeden kalkmıştı.

Dudakları boynuma değdiği an bütün öfkemle bağırdım ve bileklerimi birbirinden ayırıp ipleri kopardım.
Bir elimle saçlarını kavrayıp, diğer elimle belindeki silahı aldım.

Kötü adamların yaptığı ilk hata buydu, hepsi de belinde silah taşıyordu. Diğer adamlar bana doğru adım attığı an ayaklarının dibine sıktım "yaklaşanı vururum!"

Behlül denen adama döndüm ve yüzüne yaklaştım "diz çök!" hayır anlamında başını salladı gözlerinin içine baktım "sana diz çök dedim!" yüzündeki donuk ifadeyle diz çökünce saçlarını bıraktım.

Gözlerini, gözlerimden ayıramıyordu. Arkamdan yaklaşan bir diğer adamın göğsüne ateş edince diğerleri gerilemişti. Ben de gözlerimi adamın gözlerinden ayırmıyordum.

Faris bey fısıldadı "Efsar!" onun sesini nerede olursa olsun, ne kadar kısık olursa olsun duyardım. Adama doğru eğildim "Behlül!" göz bebekleri büyümüştü. Bu işi yapmak emin olun sandığınızdan daha eğlenceliydi "seni, benim öldürmemi istiyorsun öyle değil mi? Azrailin ben olayım istiyorsun..."

Dudakları aralandı, başını salladı "lütfen beni öldür... Lütfen beni sen öldür!" kahkaha atarak Şerefe baktım "benim bir suçum yok Şeref bey, adamınız kendi istedi!"

Şeref bana bir adım atmıştı ki Behlül denen adamı alnının ortasından vurdum. Ayaklarımın dibine cesedi yığılmıştı.

"size canımı yakanın canını çıkarırım demiştim öyle değil mi Şeref bey!"
Faris bey dehşet içinde bana bakarken, Şeref sinirden kudurmuştu. Fehmi koşarak içeri girdi "Şeref bey kutu... Kutuyu almışlar!" gözleri kocaman açılan adam bana dönünce gülmeden edemedim.

"ne yaptın lan sen!" diyerek üstüme yürüdü ve dizime vurunca yere düşmüştüm. Karnıma ve yüzüme yediğim tekmeler, acı kelimesini yetersiz bırakıyordu.

Öfkesini alamayan adam neredeyse attığı tekmelerle karnımı deşecekti. Nefes nefese geri çekilince beyaz fayansların üstü kustuğum kanla kaplanmıştı.

Faris bey bana doğru gelecekken Şeref kolunu tuttu "sakın ona yardım edeyim deme!" eline bir silah tutuşturdu "vur şimdi onu!"

Faris bey silahı kaldırdı ve beni hedef aldı "vur Faris hadi! Sen ki Füsunun bile ölmesine razı oldun bu kızı mı öldüremeyeceksin hadi!" dizlerimin üstüne oturdum ve Faris beyin yüzüne baktım "Faris bey!" sesim kesik kesik çıkmıştı.

"efendim ucube!" gözlerimden akan yaşı elimin tersiyle sildim "sizin beni öldürdüğünüzü görmek istemiyorum. Lütfen gözlerimi bağlar mısınız?"

Onun gözlerinden akan şey göz yaşı mıydı yoksa gözüne toz mu kaçmıştı? "bağlayın gözlerini!" dedi sessizce. Korkarak yanıma yaklaşan adamlar az önceki siyah bezle gözlerimi bağlamıştı.

"Faris bey son bir şey söylemek istiyorum!"

"söyle!"

"biliyor musunuz sizin yanınıza hiç Azrail olarak gelmedim. Ben hep babasının meleğim diye sevdiği annesinin ninniler söylediği masum, katil olmayan Efsar olarak durmuştum yanınızda. Size gerçekten güvenmiştim. İnsanlardan buz gibi soğumuştum, işte yalnız siz vardınız benim için o kadar."

Şeref tekrar bağırdı "öldür şunu ne bekliyorsun? Hâlâ seni kandırmanın peşinde."

"bana yaptığınız her şey için teşekkür ederim. Bana tekrar birini sevdirdiğiniz için de... Sizden son bir isteğim var."

"nedir o?" gülümsedim "Merte söyleyin en şatafatlısından kır cenazesi yapsın bana!"

Şeref bey "vur şunu!" diye bağırdığı an kulaklarımı bir silah sesi doldurmuştu.

---------------------------------------------------
Bölüm sonu!!!

Beklenen gerçek ortaya çıktı. Bu saatten sonra neler olacak acaba?

Bölümü beğenmenizi umarım! Gelecek bölüm görüşmek üzere kendinize iyi bakın...
💙💙💙💙💙💙💙💙💙

Continue Reading

You'll Also Like

34.1K 7K 54
Ben şok olmuş bir şekilde oka bakarken kulağımın dibinde kısık sesi, "Bir şahinin yemine baktığı gibi değil de," dedi, "daha çok parasını verdiğim ha...
3.5M 127K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
5.4M 290K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...