UYANIŞ

By Elif_Tepe

69.7K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

21

1.3K 86 74
By Elif_Tepe

"hadi Efsar..." Mertin sesini duyunca maskeyi suratıma geçirdim "saçım bozuldu Mert Allah belanı versin!" pardösüyü giyindim ve düğmelerini kapatırken Mert ayağa kalktı "Faris beyi benim arabanın yanına getir. Ben polislere bakmaya gidiyorum."

Çekirge misali bir gün başıma açtığım işlerden sağ salim kurtulamayacaktım. Başımı yukarı kaldırdım ve "Allah'ım ne olur o gün bugün olmasın! Ölmek için çok genç ve güzelim." dedim.

Faris beye baktım ve polisler içeri girerken ona doğru koştum... Etrafta önce bir sessizlik olunca Faris bey ve Semra bana şaşkın şaşkın bakıyorlardı.

Şeref bey bağırdı "oğlum... Fehmi, oğlumun yanında biri var koşun."
Işıklar yanınca parmağındaki yüzüğü tuttum ve çukarıp masaya bıraktım "zaten çok çirkindi Faris bey, bu işi zevkle yaptım." dedim. Etrafımızdakiler çığlık atmaya ve masaların altına girmeye çalışırken Faris bey anlamış olacak ki "Efsar?.." diye seslendi.

Silahlar patlamaya başlayınca elini tuttum ve masadan kaldırdım. Semraya kelepçe takan polise bakarak sırıttım fakat maskem olduğu için görmedi.

Korumalar, polisler ve dolandırıcılar birbirine girdiğinde ben Faris beyle birlikte aralardan geçmeye çalışıyordum "nereye gidiyoruz... Efsar nereye? Bir açıklama yap bari."

Hızlı hızlı kapıya doğru koşarken Şeref bağırdı "oğlumu kaçırıyorlar... Nerede bu korumalar?" ne kıymetli oğlun varmış arkadaş!

Durdum ve Şerefe baktım "merak etme bir şey yapmayacağım senin süt kuzuna!" Semranın babası olduğunu düşündüğüm adam elinde silahla bize doğru koşarken tekrar koşmaya başladım ve tabii Faris beyi de peşimden sürüklüyordum.

"durup bana ne olduğunu anlatacak mısın?"

"hayır!"

"ne demek hayır, beni kendi düğünümden kaçırıyorsun farkındasın değil mi? Üstelik içeriyi de polisler bastı!"

"hiç bu durumdan şikayetçi gibi de durmuyorsunuz. Peşimden gelmeye dünden razıymışsınız."

"bu laflarını sana ödeteceğim biliyorsundur herhalde! Okulda illaki elime düşeceksin."

Nefes nefese kalmıştım "hele bir şuradan postumu deldirmeden çıkayım, sonra sizin sinek ısırığınızla ilgilenirim."

Dışarı çıktığımızda korumlar silahları bana doğrultmuştu. Ellerimi kaldırdım ve onları durdurması için Faris beye baktım. Sol kaşı havalandı
"demek süt kuzusu ha?" keyfi gayet yerinde olmalıydıki devam etti "ya şimdi her şeyi anlat ya da seni vurmalarını söylemek zorunda kalacağım."

"tamam ya anlatacağım ama Mertin yanına gitmemiz lazım. Bak hemen şurada." kollarını bağladı "tuzak olmadığını nereden bileyim? Belki beni oraya çekip, sonra da kaçıracaksınız!"

"Allah aşkına kaçırmak için bir kurban seçecek olsam sizi mi seçerdim?"

"neden? Benim neyim varmış?"

"yani siz biraz şeysiniz... Sert gibi görünen ama jöle olan yumuşak şek..."

"o ne demek kızım kendine gel! Yumuşak falan..."

"yok tamam yumuşak değil de..."

"Lapacı mı?" şu an ağzım iki karış açık sırıtıyordum. Demek ismini öğrenmişti sonunda!
Merdivenlerden inerken korumalara döndü "tamam arkadaşlar sıkıntı yok." ben de peşinden koşmaya başladım.

Birlikte Mertin yanına gidince Mert, bana sakız uzattı "aşırı heyecan yapınca miden bulanıyor senin. Al çiğne yatıştırır." sakızı aldım ve maskenin ucunu kaldırıp ağzıma attım.

Şereften uzaklaşana kadar maskeyi çıkarmayı düşünmüyordum. Mert, Faris beye durumu açıklamaya başlamıştı çoktan "...herkese farklı bir soyadı kullanarak gidiyorlarmış. Zaten nikah memuru da onların adamı. Önce sahte bir nikah kıyıp eve geçince de damadı bayıltıp kayıplara karışıyorlarmış. Verilmiş sadakan varmış yani ağabey!"

Neredeyse milyarlarca para kaybedecekti ama pek de umrumda değildi "öyle bir baskına ne gerek vardı ki? Hem içeride dostlarımız ve akrabalarımız vardı ya onlara zarar gelseydi?"

"merak etme Faris, polisler sivillere asla ateş etmez. Ateş edenler dolandırıcının adamlarıydı. İçerideki sivil polislerin tesbitine göre sayıları fazlaydı bunun için baskın yapmak zorunda kaldık."

Sakızı çiğnerken yüzümdeki maske sürekli hareket ediyordu. Kaldırıma bakarak bu iş bitince ne yemek yesem diye düşünüyordum. Mert kolumu dürttü "Efsar iyi misin, ne düşünüyorsun?"

Faris beyin de ne düşündüğümü merak ettiğini anlamıştım. Aklıma gelen şeyle kahkaha attım "maskeyle sakız çiğneyince, çuvaldan saman yiyen fayton atı gibi hissediyorum kendimi!"

"al bir de buna adamın canını emanet ettik. Bu daha kendi aklına mukayyet olamıyor ki!" Faris bey elini kaldırdı  "ha iyi ki hatırlattın Mert. Neden Efsar beni dışarı çıkardı ki? Herkes içeride sonuçta."

Mert beni Faris beyin önüne itti "ya ben de çok dedim ama tutturdu dışarı çıkaralım silahlar patlarsa bir şey olur diye!" Faris bey işaret parmağını bana uzattı "Efsar mı dedi bunu?"

"ya ya aynen Efsar dedi. Yok yaralanırmışsınız da yok o ne yaparmış da falan işte. Sonra bir baktım size doğru koşuyor. Artık size bir şey olur diye nasıl korktuysa." maskeyi suratımdan çıkardım ve Mertin boynuna sardım "seni öldürürüm kimse alamaz elimden!"

Aptal Mertin ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Hem kendi diyiyordu adamı dışarı çıkar hem de burada beni öne sürüyordu. Nefessiz kalmış çırpınırken Faris bey araya girdi "dur Efsar ne yapıyorsun? Dur ölecek!"

Ellerimi gevşettim ve maskeyi yüzüne fırlattım "zevzek seni!" üzerimdeki pardösüyü de çıkardım ve arabanın üstüne bıraktım. Faris bey yüzüme bakıyordu "çok mu korktun bana bir şey olur diye?"

Bu keyifli hallerinin sebebi neydi Allah aşkına?
"tabii ki de korkmadım. Hem niye korkayım ki? Ben kendimi kurtarmak için oradan çıkacaktım elim boş çıkmayayım diye de sizi peşimden sürükledim. Hem siz yanımdayken bana bir şey yapamazlar diye düşündüm."

"neden seni korurum diye mi?"

"yook. Yani içeride bir sürü korumanız vardı. Onlar sizi korurken ben de sizin yanınızda olduğum için doğal olarak beni de koruyacaklardı."

Kaşları çatılmıştı "bencilsin Efsar!" evet bencildim ve bu durum beni rahatsız etmiyordu. Tam bir şey söyleyecekken merdivenlerin orada oluşan hareketlilikle o tarafa döndük. Ellerinde kelepçelerle önce bir kadın ve bir adam çıkardılar. Sanırım bunlar Semranın anne ve babasıydı.

Arkalarında da karaya vurmuş balık gibi çırpınan Semra çıkmıştı. Sağında ve solunda duran polisler koluna girmişti ve elleri kelepçeliydi.

"Faris kocacığım kurtar beni! Ben hiçbir şey yapmadım bak inanma bunlara yalan söylüyorlar!" kapı gıcırtısı gibi sesi kulaklarımı tırmaladığında yüzümü buruşturmuştum.

Kapının önünde bekleyen kadın koşarak buraya geldiğinde Faris beyin kolunu tuttu "oğlum iyi misin?" Faris bey ellerini kadının omzuna koydu "merak etme annem iyim ben. Siz nasılsınız?"

Kadın, Faris beye sarılmıştı "biz iyiz yavrum. Babanın biraz tansiyonu çıktı. Dinlenmek için eve geçiyoruz. İşin bitince geç kalmadan gel." omuzlarına attığı kürkü düzeltti ve bana yan bir bakış atıp yürümeye başladı.

Mert kulağıma eğildi "sanırım kaynana içgüdüsü!" var gücümle dirseğimi karnına geçirmiştim. Karnını tutarak eğildi "yeter ama ya! Yemin ederim en sonunda dalak böbrek ne varsa dışarı çıkacak!"

Elimi göğsüme koydum "oh olsun sana! Damızlık at gibi ağzını yaya yaya tövbe ya!.."
Faris bey öksürdü "ee arkadaşlar siz birbirinizi öldürmeden önce ben artık gitsem mi... Ha Mert ne dersin?"

Mert ileride duran sivil polisleri gösterdi "iki dakika arkadaşlarla konuşalım eğer senlik bir durum yoksa seni bırakırız. Yani eğer başka bir araçla gitmek istemezsen."

"yok sorun değil. Hem iyi olur sizinle gelirim!" bir şeyi de kabul etmese olmazdı. Onlar polislerin yanına giderken ben de arabaya yaslandım.

Gözlerim karşıya dalıp gitmişti. Gerçeği öğrenmiştim artık. Dudaklarım aralandı ve fısıldadım "gerçek şu ki Efsar herkes seni incitecek!" gözlerim Faris beye kaymıştı.

Ellerini cebine koymuş bu tarafa bakıyordu "yapman gereken tek şey acı çekmeye değer birini bulmak." bakışlarımı tekrar çevirince gördüğüm şeyle dehşete düştüm.

Emel karşımda sapasağlam duruyordu. Benim oyuncak bebeğim elindeydi. Üzerinde, o çok sevdiği pembe elbisesi vardı ve kan lekeleri yok olmuştu.

Saçları benim hep yaptığım gibi iki yandan örülmüştü. Ay gibi parlayan yüzüne baktım. Bu gerçekten Emeldi. Elini uzattı ve gülümsedi "hadi abla benimle gel!" gamzesi yine yanağında belirmişti.

Tekrar seslendi "abla hadi!" ona doğru yürümeye başladım. Etrafımda hiçbir ses yoktu ve de hiçbir görüntü... Sadece Emelin sesi ve görüntüsü vardı.

Arada bir arkasını dönüp bana bakıyor, gidiyor muyum diye kontrol ediyordu. Gözümden peş peşe akan yaşları elimin tersiyle sildim "Emel ben özür dilerim kardeşim. Seni koruyamadığım için özür dilerim. Affet bu aptal ablanı lütfen!"

Yürümeyi bıraktı ve bana döndü "beni sen öldürdün! Beni orada bıraktın!" başımı salladım "hayır hayır ne olur böyle söyleme ben seni çok seviyorum kardeşim benim! Seni nasıl öldüreyim?"

Elini uzattı "seni affetmemi istiyor musun?" gülümsedim "elbette istiyorum." bir adım daha geriye gitti "o zaman elimi tut da gidelim birlikte." gözümdeki yaşları tekrar sildim ve elini tutmak için ona doğru yavaş yavaş adım attım.

Küçük eli bana uzanmıştı. Elimi kaldırdım ve tam tutacakken birden kayboldu. Kendime gelince etrafımdam hızla geçen arabaları fark ettim. Caddenin ortasında öylece kalmıştım.

Mert ve Faris beyin bağırarak buraya koştuğunu görmüştüm. Fakat hâlâ az önceki şoktan çıkamamıştım. Etrafıma bakarken Mert yanıma geldi ve beni kaldırıma çekti.

Faris bey kollarımı tuttu "delirdin mi sen ha delirdin mi? Ne yapmayı planlıyordun ki?" kollarımı çektim "yapmaya çalıştığım bir şey yoktu Faris bey! Emin olun zarar veremeyecek kadar çok seviyorum kendimi!"

"öyleyse arabaların önüne atlamak da ne oluyor?"

"hayatım çok sakin geçiyor da biraz aksiyon aramak istedim. Size ne!"

Mert araya girdi "lütfen bir saniye tartışmadan durabilir misiniz?" bakışlarını bana çevirdi "seninle sonra konuşalım ama şimdi nasılsın?"

Elimi karnıma koydum "ben açım... Evet evet ben açım!" Mert saatine baktı "senin giriş saatine daha var aslında bir şeyler mi yesek?"
Az önce neredeyse ölecektim fakat hiçbirimiz bu durumu önemsememişti.

"balık yemeye gidelim." heyecanla bağırınca Mert gülmüştü "hayatında nefret etmediğin iki şey var Efsar farkında mısın? Birincisi yemek, ikincisi kendin!"

Üçümüz birlikte arabaya doğru yürüyorduk "o kadar da abartma! Şeyden de nefret etmiyorum şeyden..."

"bulamadın bir şey değil mi? Çünkü her şeyden nefret eden isyankar bir ergensin!" bana doğru nefretini kusan Faris beye baktım. Sanırım Lapacı ve süt kuzusu dememin intikamını alıyordu.

Arabaya geldiğimizde Mert şoför koltuğuna çoktan oturmuştu. Faris bey bana bakınca ön tarafa geçmesi için elimle işaret ettim. Kapıyı açtım ve giderken bıraktığım eşyaları da yanıma aldım.

Hangi restoran daha iyi balık yapıyor diye tartışmaya başlamışlardı. İki koltuğun arasından birden çıkınca Mert korkmuş, Faris bey ise boş gözlerle bana bakıyordu.

"bence kavga etmeyin bugün Faris beyin dediği yerde yarın da senin dediğin yerde yeriz!" Mert kafamı geri itti "sen de akbaba gibi çöktüm üstümüze. Doymak bilmez misin kızım?"

"ruhum aç ruhum. Kemiklerim yemek istiyor benim bir kere!" başımı bu sefer Faris bey geri itti "senin gözünü ancak toprak doyurur. Ben daha bir şey demiyorum Karahan!"

Kollarımı bağladım ve geri yaslandım "sanırım ben körüm!" Mert aynadan baktı "o niyeymiş?" camdan dışarı çevirdim başımı "benim kadar asil, güzel, anlayışlı, sevecen ve sayamadığım daha bir çok güzel özelliği olan bir kıza hiç değer verdiğinizi göremedim de!"

Faris bey bana doğru döndü "senin kadar çirkin, anlayışsız, geveze, baş belası, sevilecek bir tek özelliği olmayan bir ucubeye neden değer verelim acaba?"

Yapmacık bir gülümseme gönderdim "söylediğiniz her hakaret cümlesi bana karşı olan hayranlığınızdan kaynaklı biliyorum!" başını salladı "ben sana okulda gösteririm baş belası!"

Mert, Faris beye baktı "boşuna uğraşma ağabey sen onunla aşık atamazsın. En fazla sinir hastası olup çıkarsın."

"tanıdığım süre boyunca onu çok iyi anladım Mert merak etme!"

"senin dediğin yere gidiyoruz değil mi?"

"sen bilirsin, ben oraya hep gidiyorum. Bu sefer senin dediğin yeri deneyelim!"

Şimdi de senin dediğin yere gidelim diye kavga etmeye başlamışlardı. Bunların ikisi karı koca gibi kavga ederken küsmüş gibi davranıp, sessiz kalmak çok zordu.

Faris beyi kadın olarak hayal edince sesli bir kahkaha atmıştın. Mert tekrar aynadan baktı "acaba o sinsi beyninden neler geçiyor yine?" koltukların arasından tekrar aralarına daldım "daha gelmedik mi?"

Soruma cevap vermemişlerdi. İşaret parmağımla Mertin omzunu dürttüm "daha gelmedik mi?" ses çıkarmıyordu. Faris beye dönünce, o da bana doğru dönmüştü. Kendimi geri çektim.

Boğazını temizledi ve oturduğu yerde dikleşti  "az kaldı Karahan!" başımı salladım ve koltuğun kenarına çekildim. Etrafı ağaçlarla kaplı bir yola girdiğimizde Faris bey yolu tarif ediyordu.

Ne zaman böyle bir yoldan geçecek olsam başıma gelmeyen kalmamıştı. Etraf karanlık ve korkutucuydu. Araba birden sarsılınca Mert aynadan bana baktı ve Faris beye döndü "kemerini tak kardeşim!" sanırım bir sorun vardı.

Faris bey, takmayı unuttuğu kemere elini uzattı "bir sorun mu var Mert?" kemerini takmıştı. Camdan dışarıya bakarken etrafı aydınlatan tek şey arabanın lambalarıydı.

Mert korkuyla bana baktı ve direksiyondan aldığı kağıdı bana uzattı. Faris bey kağıda bakınca hemen elinden aldım.

İkiye katlanmış sarı kağıdı açtım:
"umarım frenleri tutmayan bir arabadan sağ salim inmeyi başarırsınız benim güzel Azrailim!"

Kağıdı avucumun içinde buruşturdum ve camdan dışarı attım "bir sorun mu var arkadaşlar?" Faris beye bir şey söylememesi için Merte baktım.

Arabada bir sessizlik hakimdi. Faris bey bağırdı "dur dur nereye? Bu taraftan dönmek zorundaydın!" Mert başını salladı "farklı bir yere gidelim dedim! Sanırım yolumuz uzun, hazır olun derim!"

Sanırım yapmaya çalıştığı şey tam olarak benim düşüncemle aynıydı. Arabanın benzini bitene kadar sürmeye devam edecek ve arabanın kendiliğinden durmasını bekleyecekti "ne kadar uzun Mert!"

Zorla gülümsedi "seni almaya gelmeden önce depoyu tamamen doldurmuştum Efsar!" Faris bey radyoyu açtı ve kanalları karıştırmaya başladı "madem yolumuz daha çok var biraz müzik dinlemek iyi olur!"

Adam sorgususz sualsiz nereye desek gelecekti bizimle resmen. Herhangi bir şarkıda durdu "bu şarkı çok güzel..." ve bana döndü "öyle değil mi Efsar!"

Şarkının sözlerine odaklandım "bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz..." cidden içinde bulunduğum durumla çok uyumlu bir şarkıydı. Hepimiz geberip gidecektik
"yaa Faris bey gerçekten öyle. Çok güzel depresyon şarkısı olur kendileri. Artık Allah belamızı verirken hep birlikte dinleriz!"

"şakanın sırası değil Efsar!" Mertin sesi oldukça telaşlıydı. Faris bey radyoyu kapattı "burada neler oluyor artık biri bana söyleyecek mi?"
Koltukların arasından uzandım ve aralarına girdim tekrar "arabanın frenleri tutmuyormuş Faris bey! Mertin düşmanları sağ olsun üçümüzü de ölüme sürüklediler!"

Faris bey bana döndü "ne?.." Mert ters ters baktı "benim düşmanlarım öyle mi?" başımı salladım. Faris bey durumu anlamasın diye ona bakarak "evet kesinlikle benim düşmanlarım" dedi.

Faris bey etrafa baktı "daha fazla gidersen ıssız bir yerde benzin bitecek ve bu sefer gerçekten cesedimizi bulacaklar!" Mert omuz silkti "daha iyi bir fikrin var mı?"

Başını salladı "var ama tehlikeli!" ne yapabilirdi ki en fazla? Eliyle karşı taraftaki yol ayrımını işaret etti "şuradaki araziye gir. Hemen ardından ben el frenini çekeceğim ve sen de direksiyonu çevir. Lastikler sürtününce yavaşlayacağız."

Başımı ona çevirdim "ben kendimi bile bile ölüme atmam. Benzin bitince dururuz." yüzünü bana çevirdi ve gözlerini kıstı "canın ne istiyor senin ucube? Ne başımı çevirsem dibimdesin de!"

Mert direksiyonu çevirince araba araziye girmişti. Faris bey el frenini kavradı "Karahan koltukların arasından çık ve geriye yaslanıp sıkı tutun."

Dediğini yaptım ve koltuğa sıkı sıkı tutundum. El frenini çekince araba döndü ve yavaşladı. Yan bir şekilde sürülenirken yerdeki kumlar havaya kalkmış ve sis gibi sarmıştı etrafımızı.

Mert bağırdı "olamaz ağaca çarpacağız!" direksiyonu bıraktı ve kollarını yüzüne kapattı. Cam falan karnına saplansa sanki onu yüzü kurtaracaktı.

Büyük bir gürültüyle ağaca çarpan arabadan sadece hışırtı sesi geliyordu. Çarpma sırasında ellerim kaydığı için yere düşmüş, sırtımı vurmuştum. Ön ve arka koltukların arasında sıkıştığım için çıkamıyordum ve başım döndüğü için bağırmaya bile halim yoktu.

Mert nefes nefese Farise döndü "sen iyi misin?" Faris bey anında etrafa bakındı "Efsar... Efsar yok!" illaki beni görürler dediğim için ses etmemiştim ve onlar beni almadan arabadan inmişlerdi. Kapıları açık bıraktıkları için konuşmaları duyabiliyordum.

"Mert kapısı açık. Ya kapısı kazadan önce açıldıysa ve aşağı düştüyse?"

"olabilir. Etrafa bakalım!"

"Efsar... Efsar sesimi duymuyor musun?"

Arabadan düştüğümü düşünerek etrafı arıyorlardı. Bir kere de beni prenses gibi kurtarsınlar istemiştim ama iş başa düşmüştü.

Mert, Faris beye bağırdı "arabanın altına kaçmış olmasın" arabanın altına kaçmak mı? Resmen sehpanın altına kaçmış küpe muamelesi görüyordum.

Öfkeyle bağırdım "Allah'ım sınayacaksan zeki insanlarla sına!" Faris bey sesimi duymuş olacak ki bu tarafa koştu "Efsar... Sen orada ne yapıyorsun?"

"güneşlenmek için uzandım öyle Faris bey. Lütfen çekilin güneşimi kapatıyorsunuz."

"gerçekten çok komik!"

"Faris bey gördüğünüz gibi sıkıştım. Yardım edin!"

"senin olayları çözmek için mükemmel bir silahın var. Kurtulursun bu durumdan da!"

"silahım mı, o da ne?"

"dilin Efsar. Dilin her şeyin üstesinden geliyor."

"konumuzla alakası yok bence!"

"olmayabilir. Söylemek istedim sadece!"
Elimi uzattım "lütfen beni buradan çıkarın canım acımaya başladı!" başını salladı "kurtul bana ne"

Yerimde çırpındıkça çıkamıyor çıkamadıkça da nefesim kesiliyordu "çıkar beni şuradan be adam!" elimi tuttu ve sıkıştığım yerden kaldırdı.

Mert hâlâ etrafta beni arıyordu. Elimi kaldırdım ve "şu tarafa da bak Mert belki oradayımdır!" diye bağırdım. Mert işaret ettiğim yere doğru koşmaya başladı "tamam Efsar!" durumu anlaması çok uzun sürmeden geri gelmişti.

Öfkeli bir şekilde bana baktı. Üçümüz de birbirimizin yüzünü izliyor fakat hiçbirimiz konuşmuyordu. Faris bey telefonunu çıkardı "ben araç isteyeyim!" Mert dağılmış arabasına bakarak iç çekti "gitti gözümün nuru!"

Elimi omzuna koydum "üzülme Mert hâlâ bana bir şey olmadı ve şu an bunun için şükretmek istediğini biliyorum. Çünkü ben dakikalardır içimden ediyorum."

Çok geçmeden Faris bey yanımıza geldi "iki saat içerisinde burada olurlarmış!" iki saat ben burada dayanamazdım.

Yorgundum ve açtım da. İlerideki ağaçların birine doğru yürüdüm ve yere bağdaş kurup oturdum. Sırtımı da ağaca yasladım. Mert bana doğru seslendi "orada böcek çok olur!"

"olabilir..."

"yılan da vardır!"

"yıllardır dost olarak yaşadım. İki dakika daha sohbet etsek sıkıntı olmaz!"

"solucanlar çıkar böyle kıvrak kıvrak!"

"senden daha kıvrak olamazlar Mert sakin ol!"

Faris bey bana doğru yürümeye başlamıştı. Bir ona bir Merte laf yetiştirmeye çalışmaktan canım çıkmıştı. Yanıma oturdu ve boynundaki papyonu çıkarıp fırlattı "gerçekten hiç istemeden almıştım bu damatlığı. Çok itici!"

"sizin gibi!" ağzımı sıkıca kapattım "ne dedin sen?" gülümseyerek başımı çevirdim "keşke bir lafımı tamamlamama izin verseydiniz! Yani sizin gibi birine daha asil bir kıyafet yakışırdı diyecektim lafımı böldünüz."

"gerçekten mi?"

"gerçekten..." telefonu çalınca eli cebinde gitti ve başını yere eğdi "efendim anne..." ayağa kalkmış ve uzaklaşmıştı.

İki saat burada olmak canımı sıkacaktı. Ne zaman yemek yemek için yola çıksak yaşadıklarımız mideme oturuyordu.
------------------------------------------------------

Faris:

Araba ağaca çarpmadan önce Efsara bakmak isterken başımı cama vurmuştum. Başımı geri yasladım ve derin nefesler aldım. Şimdiye kadar "canım kendim!" diye bağırmadığına göre bir şey olmuş olmalıydı!

Mert başını kaldırdı
"sen iyi misin?" hâlâ Efsardan ses yoktu "Efsar... Efsar yok!" sanırım arabada yoktu. Arabadan inerken Mert de peşimden geldi.

"Mert kapısı açık. Ya kapısı kazadan önce açıldıysa ve aşağı düştüyse?"

"olabilir. Etrafa bakalım!"

Mert ileriye doğru koşarken ben arabanın etrafına bakmaya başladım.
Hiçbir yerde yoktu "Efsar neredesin?"
Arabada çırpınan bir şey vardı.

"Allah'ım sınayacaksan zeki insanlarla sına!" ve o kulaklara zarar sesini duyunca o tarafa koştum "Efsar... Sen orada ne yapıyorsun?"

"güneşlenmek için uzandım öyle Faris bey. Lütfen çekilin güneşimi kapatıyorsunuz."

"gerçekten çok komik!"

"Faris bey gördüğünüz gibi sıkıştım. Yardım edin!"

"senin olayları çözmek için mükemmel bir silahın var. Kurtulursun bu durumdan da!"

"silahım mı, o da ne?"

"dilin Efsar. Dilin her şeyin üstesinden geliyor."

"konumuzla alakası yok bence!"

"olmayabilir. Söylemek istedim sadece!"
Elini uzattı "lütfen beni buradan çıkarın canım acımaya başladı!" başımı salladım "kurtul bana ne" kendini acındırma peşindeydi küçük cadı!

Ağa takılmış bir balık gibi çırpınıp duyuyordu. Biz balık yemeye gidemedik ama o bizim ayağımıza gelmişti "çıkar beni şuradan be adam!" sanırım gerçekten canı acıyordu elini tuttum ve sıkıştığı yerden kaldırdım.

Mert hâlâ etrafta Efsarı arıyordu. Yüzünde yine pis bir sırıtma oluşuna ne yapacağını anlamıştım. Elini  kaldırdı ve "şu tarafa da bak Mert belki oradayımdır!" diye seslendi.

Mert Efsarı kaybetmenin şokunda olacak ki "tamam Efsar." diye bağırdı. Gülmemek için kendimi sıkıyordum. Efsar ağacın altına oturunca yanına gittim.

Her zamanki gibi laf sokma ve bana karşı dikenli sözcükler kullanma derdindeydi. Telefonum çalınca çıkardım. Arayan annemdi:

"efendim anne?.." ayağa kalktım ve biraz uzaklaştım "benim Faris, baban! Telefonumu açmayacağın için annenden aradım!"

"ne oldu baba sesin kötü geliyor iyi misin?"

"Efsar Karahanı düğüne çağırdığını biliyorum ve ben de fırsattan istifade yatakhanedeki odasını aramaları için birkaç adamımı gönderdim!"

Bunu nasıl yapabilirdi? O kızın bir özeli ve yaşam alanı vardı "sen... Ne... Neden baba?"

"şimdi bunları boşver gelince konuşalım. Çabuk gel çünkü bulduğum şeye inanamayacaksın!"

"ne buldun baba?"

"kanıt... Efsarı öldürmen için kanıt!"

-----------------------------------------------

Bölüm sonu!!!

Beğenmenizi umarım...
Gelecek bölüme kadar kendinize iyi bakın, görüşmek üzere
💙 💙 💙 💙 💙 💙 💙

Continue Reading

You'll Also Like

812K 34.2K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.3M 78.5K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
831K 16.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...