UYANIŞ

By Elif_Tepe

69.7K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

13

1.6K 96 61
By Elif_Tepe

Mert bana doğru koşarken ne zaman geldiğini fark etmediğim Faris bey yatakhanenin kapısında durmuş bana bakıyordu. Mert yanıma koştu ve kollarıma tutundu.

Temasından irkildiğim için kollarımı geri çektim, nefes nefese konuştu "Emel..."

Onun ismini duyduğum an içim parçalarına ayrılmıştı "Emel uzun süre uyuşturucu bulamayınca kriz geçirmeye başladı. Ahmet bulur diye hastaneye götüremedim. Doktor getirene kadar da Emel komaya girdi Efsar!"

Söyledikleri kulağımda büyürken dizlerimin üstüne düştüm. Sahip çıkamamıştım... Küçücük emanete sahip çıkamamıştım.

Vücudum geriye doğru düşerken, sırtım yerle buluşunca gözlerim kapanmıştı.

Tek hissettiğim soğuktu. Tenim buzdan bir kütle gibi soğuk ve hareketsizce yatıyordu "ne demek kızı evlatlık alan aile ona uyuşturucu vermiş? Çocuklar evlatlık verilirken aileler araştırılıyor." sanırım bu Faris beydi.

Mert ona ne anlatıyordu?
"ya bu yetimhanenin müdürü biraz para görünce gözü dönenlerden. Ailenin durumunu da iyi görünce araştırmadan vermiş kızı. Efsarın da haberi yoktu. Olsa asla müsaade etmezdi." demek şu an Faris beyin arabasındaydım.

Sanırım bizimle gelmek için ısrar etmişti. Mert de gitmemiz gereken yere bir yalan kılıfı uydurmuştu.
Bu yalanı devam ettirebilirdim fakat en başta kimsem yok demiştim.

"Efsarın en büyük hayali işini ilerletip bir de ev bulunca kardeşini yanına almaktı... Ama" Mert ağlamaya başladı tekrar "ama zavallı kızın halini bir görsen. Hastaneye götürdüm. Doktorlar yoğunbakıma aldı!"

Olanlar tek tek gözümün önünde belirince birden ayağa kalktım. Emel... Emel komaya girmişti ve Allah kahretsin ki Mert onu hastaneye götürmek zorunda kalmıştı.

Ahmet eliyle koyduğu gibi bulacaktı bizi. Mert hızla arkasını dönerken Faris bey aynadan bana baktı. Sağa sola bakıp defterimi ararken yanımda olmadığını fark ettim.

Mertin yüzüne bakıyordum. Az önce zavallı kızın halini bir görsen demişti değil mi? Ne vardı kardeşimin halinde? Mert bana bakıyordu "sakin ol bak... Böyle yaparsan senin için daha kötü olacak. Kendine gel Efsar. Sen güçsüz değilsin!"

Ne vardı güçsüz olsaydım? Beni de narin ve kırılgan biri olarak görseydiler. Tek başına ayakta duramaz, biz buna yardım edelim diyecek biri olsaydı yanımda ne olurdu?

Çocuk olamamıştım, genç bir kız olamamıştım. Beni bir sıfata oturtup öylece bırakmışlardı ama kim olduğumu bilmiyordum. Ahmetin dediği gibi Azrail miydim? Yoksa diğerlerinin beni gördüğü gibi katil mi?

Sahi ben kimdim? Kimsenin sevdiği, sahip çıktığı ve üzerine titrediği biri olmamıştım. İnsanların dünyaya geliş amacı sevmek ve sevilmekti bende ise ikisi de yoktu. O zaman ben hiç kimseydim.

İnsan değildim o zaman... Sadece bir yapraktım belki. Diğerleri dallarına sımsıkı sarılmışken ben dalsız bir yapraktım ve rüzgar da fırsattan istifade beni oradan oraya savuruyordu.

Fakat içimde bir umut vardı! Dalından kopmuş bu yaprağı birisi alıp kitabının arasına koyacaktı. Bu yaprağa biri sahip çıkacaktı ve artık rüzgar onu savuramayacaktı.

Hastanenin önüne geldiğimizde kimseyi dinlemeden indim aşağı ve koşarak önden gittim. Mert de peşimden gelirken yanlış yöne gidince "bu taraftan Efsar!" diye bağırdı.

Asansöre bindiğimizde omzuma bir el dokundu. İlk defa rahatsız etmemişti bu temas beni. Tam tersi içimi rahatlatmıştı "sakin ol olur mu? Ben yanındayım Karahan!" kapı açılınca inmiştim.

Beynim ileri gitmemi söylesede ayaklarım geri çekiyordu. Yoğunbakımın camının önüne geldim. Camın ardında yatan kişi benim kardeşimdi. Evet o benim meleğimdi ama bir şeytanın elinde zayi olmuştu.

Kolu neden morarmıştı? Vücudunu daha yakından incelediğimde gördüğüm kadarıyla bu morluklar basit şeyler değildi. Arkamdan gelen sesle oraya döndüm "sanırım küçük Emelin ablası sizsiniz..."

Faris bey ve Mert, doktoru görünce yanıma gelmişti "doktor bey durumu nasıl?" benim yerime soran Mert, en az benim kadar endişeliydi.

"nabzı normale döndü... Bakın sizinle açık konuşmak zorundayım çünkü benim mesleğim bu!"
Emele baktığında sorunun çok daha büyük olduğunu biliyordum.

"uyuşturucuyu hem hap şeklinde hem de damardan enjekte etmişler. Bu da koldaki damarlarda pıhtılaşmaya sebep olmuş." kolunu gösterdi "eğer yirmi dört saat içinde ilaçlar işe yaramazsa ve kanı sulanmazsa kolu kangren olacak."

Vücudum bir sarsıntının içindeyken Faris bey beni tutmuştu "yani kolunu mu... Kolunu mu keseceksiniz?" Mertin sorusuna doktor başını salladı "fakat şimdilik tek sorun bu da değil. Birincisi çocuk komadan ne zaman uyanır belli değil. Tedaviye cevap vermezse bitkisel hayata girecek. Bir diğer konu ise çocuğa yapılan muayenede tacize rastlandı."

Duyduklarımla başımı Faris beyin omzuna gömdüm. Bu doğru değil... Doğru değil şimdi uyanacaksın... Rüya bu Efsar, gördüğün saçma kabuslardan biri.

Faris bey belimi kavramış beni kendine bastırmıştı "şimdilik beklemekten başka çaremiz yok arkadaşlar. Yirmi dört saat içinde hastayı sık sık kontrol edeceğim."

Bana yapmasına izin vermediğim şeyi kardeşime yapmıştı. Bu nasıl bir insanlık? Sandalyeye oturduğumda Faris beyde yanıma oturdu "Başın belada değil mi? Önce senin sonra da kardeşinin başına gelenler... Yani normal değil. Biri sizinle uğraşıyor. Söyle bana o kim?"

Ahmet diyemedim. Çünkü deseydim sebebi ne olursa olsun "ona ajanlık yaptın" diyerek beni suçlayacaktı. Suçlaması umrumda bile değildi ama bu işin sonu ölüme kadar giderdi.

Şu an deli gibi ağlamak istiyordum ama sadece buruk bir gülümsemeyle yatan kardeşimi izliyordum. Faris beyin hâlâ kolumu tuttuğunu görünce kendimi geri çektim.

Bu doğru değildi... Hiç doğru değildi. Yarın öbür gün hayatımdan çıkacak basit bir insandan yardım almamalıydım. Çünkü bana her yardım ettiğinde ona bir kere daha borçlanıyordum.

Ayağa kalktım "nereye Efsar." Mert bana dönmüştü. Kollarımı açtım ve 'bilmiyorum.' der gibi bir hareket yaptım.

Faris bey de benimle birlikte kalkmıştı "sen kardeşinle kal Karahan! Güven bana her şeyi halledeceğim." Faris bey asansöre doğru yürüdü ve düğmeye bastı. Fakat dolu olduğunu görünce merdivenlere yöneldi.

---------------------------------

Yaklaşık yedi gündür buradan bir yere ayrılmamıştım. İlk gün Emelin doktoru yanıma gelmiş ve ilacın işe yaradığını, kanının sulandığını söylemişti.

Fakat hâlâ bir sorunumuz vardı o da her an kan tekrar pıhtılaşıp, damarları tıkayabilirdi.

Mert de benimle birlikte perişan olmuştu. Sandalyeye oturmuş geçmişimi düşünüyordum.

İnsan şöyle bir oturup geçmişine bakınca kendinden özür dilemek istiyor. Nasıl izin verdim o çok sevdiğim kendime bunların yapılmasına bilmiyorum.

Asansörün kapısı açılmıştı. Önce takım elbiseli korumalar ardından da Ahmeti görünce yerime yapışmış, hareket edemiyordum.

Bana burada bir şey yapamazdı değil mi? Sonuçta bir sürü insan ve doktor vardı. Etrafa baktığımda yoğunbakım katı olduğu için sadece ben ve Mertin olduğunu gördüm.

Ahmette bir sıkıntı vardı. Sağ ayağı aksıyor ve şamdanla yaraladığım kolu hareket etmiyordu. Yüzündeki o iğrenç sırıtışı gördüğümde onu hiç özlemediğimi fark ettim.

Mert beni arkasına çektiğinde onu kenara ittim ve öne geçtim. Kimsenin gölgesine ihtiyacım yoktu benim. Bir saniye... Belki şu anda olabilirdi! Fakat bunu sonra kendimle tartışacaktım.

"güzelim..." bu lafı söyleyeceğine en ağır küfürleri etseydi daha iyiydi "bak sana demiştim. Benden kaçış yok!" bana doğru bir adım atmıştı ki elim belime gitti.

Kahretsin... Silahım yanımda değildi. Zaten nasıl olabilirdi ki? Okuldan çıkış yaptığımı bile hatırlamıyorum. Bunlar beni arabaya taşımış sonra da hastane getirmişti. Ondan sonra da hiç okula uğramamıştım.

"bak bana ne yaptın! Kolumun sinirlerine zarar vermişsin. Düşerken de ayağımın lifleri yırtılmış. Anlayacağın sayende sakat kaldım. Fakat sana kızmıyorum çünkü ödeştik. Ben de seni dilsiz bırakmıştım değil mi?"

Ağzımı açtığımda sesimin çıkmasını ne çok isterdim. Ne yazık ki hiçbir şey olmuyordu. Başını Emele taraf çevirdi "kardeşini elimden kurtarmak için kaçırdın ama görüyorum ki durumu çok da iyi değil. Bıraksaydın da yanımda kalsaydı. "

Şimdi şunun boğazına yapışıp canını almak vardı. Ona doğru hareket ettiğimde korumalar beni geri itti "aa beyler dokunmayın benim güzelime! Yoksa ona sunduğum bol kazançlı teklifi asla duymayacak."

Ne teklifinden bahsediyordu bu? Mert öfkeyle bağırdı ve Ahmetin üstüne atladı "ne teklifi lan şerefsiz? Küçücük kızı taviz ettikten sonra ablasının karşısına geçmiş sırıtıyorsun lan!" diyerek Ahmetin yüzünü yumrukluyordu.

Korumalar silahlarını çıkardığında sağ tarafımdaki adamın silahını alıp hepsine sırayla ateş ettim. Allahtan silahta susturucu vardı. Geriye kalan iki kişiden biri elimi tutup büktüğünde silahı elimden aldı.

Diğeri Merti, Ahmetin üstünden çekmişti. Merti arkama aldım. Bana ateş etmeye cesaret edemezlerdi.
Ahmetin patlamış dudağından ve burnundan kanlar sızıyordu.

"o konu hakkında açığa kavuşturmak istediğim bir şey var! Emele ben dokunmadım."

Sona kalan iki korumasının yardımıyla ayağa kalktı "bak güzelim sürekli bunu yapıyorsun. Arkanda iz bırakma dedim sana Azrail. Öyle değil mi?" yerde cansız yatan adamları göstermişti.

"ha ne diyiyordum anlaşma..."
Bana yaptıklarından sonra asla sözüne güvenmezdim. Adamlar ona bir enjektör verdi ve o da bana doğru tuttu "bu elimde gördüğün şey Emelin kurtuluşu... Onu hem komadan çıkaracak hem de kan akışını düzenleyecek. Bilmen gerekir diye düşünüyorum Emel, sadece ona verdiğim uyuşturucudan dolayı bu halde değil. Yani yeni ilaçlar test ederken onu bu hale getirmiş olabilirim!"

Enjektörü cebine koydu "ama bunu sana vermem için bir sebep yok. Bana ihanet ettin ve kaçtın." bana doğru yürümeye başladı "eğer tekrar bana çalışmaya başlarsan ben seni affetmeye hazırım güzelim!"

Gözlerimi sıkıca kapattım "bana güvenmeyeceksin biliyorum bunun için..." lafını bitirmeden başına silah dayanan doktoru getirdiler "doktor bey lütfen ona bu ilacın size lazım olan ilaç olduğunu anlatın!"

Doktor gözlerini bana çevirdi "Ahmet bey doğru söylüyor Efsar hanım. O çok güçlü bir ilaç ve o ilacı yapacak imkanlarımız olmadığı için kendi tedavimizi uyguluyoruz. Eğer o ilacı Emel için kullanırsak bir saat bile dolmadan eski haline gelecektir."

Duyduklarımla gözlerimi açtım "tamam mı Efsar... Bana tekrar dönmeyi kabul ediyor musun?" çaresizlik ne diye soran olursa beni gösterin olur mu dostlarım!

Çünkü tam da çaresizliğin resmiydim ben. Bir yanım kendini düşün derken diğer yanım eliyle kardeşimi işaret ediyordu. Bunu ona yapamazdım. Zaten fazlasıyla acı çekmişti.

Komadan uyansa ne olacaktı? Üstelik psikolojisi de eskisi gibi olmazdı. Önünde daha uzun yıllar vardı onun. İlla ki Ahmetin yanından kurtulup ona güzel bir hayat sunacaktım ama o kurtuluş şimdi değildi.

Böyle değildi. Bir gün bu kabustan uyanacaktım ve herkes Efsarın Uyanışını konuşacaktı. Bu uyanış dillerden dillere destan olacaktı. Biliyorum ve ben yalnız başıma Ahmetin elinde ölmeyecektim.

Yalnız yaşamıştım zaten yeteri kadar bari yalnız ölmeseydim. Kardeşim benim yalnızlığımı yok ediyordu. Onu kaybedemezdim.

Tekrar sordu "kabul mü Efsar?.. Ha güzelim kabul mü?" başımı evet anlamında salladığımda Mert kolumdan tutup kendine çevirdi "sen ne dediğinin farkında mısın? Seni oradan kurtarmak için neler yaptım biliyor musun tekrar mı döneceksin oraya?"

Ahmetin bakışları Mertin üzerindeydi. Faris beyin en son ki gelişinde getirdiği not defterimi ve kalemimi aldım "kabul ediyorum ama Mert de görevine geri dönecek. Ona zarar vermek yok!"

Her ne kadar umursamasam da sonuçta bizim için hayatını tehlikeye atmıştı. Bakışları üstümde geziniyordu "sen yeter ki kabul et güzelim... Yeter ki bana geri dön. Ne istersen yaparım." ilacı doktorun eline verdi "kurtar kızı çabuk!" diye bağırınca doktor ilacı aldı.

Defterimi ve kalemimi cebime koymuştum.
Bu saatten sonra kimseye söyleyecek bir sözüm yoktu çünkü. Olsa olsa bir tek kendi rezilliğime söz söylerdim ben. Neredeyse kardeşimin katili olacak adam karşımda dururken ben yine onunla anlaşma masasına oturmuştum.

Akıllanmazdım ben... Hiçbir konuda hem de! Al yazmalımda Asya olsam, İlyası seçerdim kesin. Bendeki öyle bir akılsızlıktı! Şimdi ne alaka demeyin. Saçmalıklarla dolu hayatımda bu da olurdu. Doktor, Emelin kolundan ilacı enjekte etti. Ahmetin bakışları benim üzerimdeydi.

Cebinden bir kağıt çıkardı "mimarların biri bu kağıdı kendiyle gömmüş siz de onu çıkarmışsınız. Aferin Efsar, tıpkı bana layık olduğun gibi çalışıyorsun."

Yanındaki adam kağıdı açtı "bu plan gerçekten de okulun gizli bölmeleri. Şimdiki görevin ise ajanı falan aramayı bırak ve oraya odaklan. Fırsatını bulur bulmaz o geçitlere girip kutuyu aramaya başla."

Onu o gece öldürmeliydim. En azından kendim için bunu yapmalıydım. Kağıdı bana verdi "ben şimdi Emeli alıp evine götüreceğim." başımı salladım.

Mert devreye girdi "tekrar zavallı kıza aynı şeyleri yaşatmasına izin mi vereceksin Efsar?" Ahmet, Mertin yanına yaklaştı "merak etme Emel seninle aynı odada kalacak Mert. Eğer Efsar isterse dünyaları sererim ayaklarına. Bunun için ne sana ne de bundan sonra Emele dokunmam sözüm söz."

Mert öfkeyle bağırdı "ne zamandan beri şerefsizlerin sözüne güvenir oldun Azrail!" Emel kıpırdamaya başladığında uyandığını anlamıştım.

Gerçekten de bu manyağın dediği gibi bir saat sürmeden eski haline gelmişti. Hemşireler gelip az önceki korumaların cesetlerini aldılar. Diğerleri de Emelin üstünü giydirdiğinde onun iyi olduğunu görmek her şeye değerdi.

Ayağa kalkamıyordu fakat doktorlar sedyeye yatırmıştı. Asansörden çıkan adam "efendim gelenler var!" diyince Ahmet telaşa kapılıp bana dönmüştü "hafta sonu görüşürüz güzelim şimdi gitmeliyim." diyerek asansöre bindi.

O aşağı inerken Faris bey diğer asansörle yukarı çıkmıştı. Yanıma geldi ve Mertle ikimize baktı "babamın arkadaşıyla konuştum. Kendi hastanesinde kardeşini sapasağlam ayağa kaldıracak bir doktor varmış. Kardeşini şimdi oraya sevk edecekler."

Cidden bu şimdi mi söylenirdi. Bari gitmeden önce ne amaçla gittiğini söyleseydi de ben de bilseydim. Mertle birbirimize baktık "gerek kalmadı ağabey daha. Efsar doktorla konuştu gerekli ilacı verdiler. Kendine gelirmiş!" iğneleyici bir şekilde konuşmuştu.

"tedavisi bu kadar kolaydıysa ne diye doktor ümitsizce konuştu?" bir bana bir Merte bakıyordu "yok yok... Bu işin içinde başka bir şey var. Karahan?"

Gözlerim yerdeydi. Yalan söylemek istemiyordum ona. Sessizce durup, Emeli aşağı indirmelerini bekledim.
"bir haftada, umutsuz dedikleri hastayı ayağa mı kaldırdılar yani? Siz ikiniz benden bir şey saklıyorsunuz."

"Faris bey gerçekten bir şey olmadı. Emelin tedavisi iyiye gitti ve onu şimdi görevliler almaya gelecek. Yerini gizleyeceklermiş, tedavisi kimsenin bilmediği bir yerde devam edecek."

Başını salladı "pekala Karahan, sen yalan söylemezsin bilirim!" Emeli götürmek için gelen adamlar Ahmetin adamıydı. Her yere kolu uzanan bir pislikti o. Emeli sedyeyle birlikte dışarı çıkardıklarında Emelin yüzüne bakmamıştım. Nasıl bakabilirdim ki? O benden yardım istemişti ama ben ona umut verip sonra da o cehenneme geri göndermiştim.

Öylece sürüp götürmüşlerdi kardeşimi "iyi misin Karahan?" kendi kardeşini sırf yaşasın diye bir şeytana emanet eden vicdansızın tekiydim ben. Tabii iyi olurdum. Ben iyi olmayayım da kim olsun!

Başımı salladım. Emelin peşinden hastaneden çıkarken tam yedi gün sonra ilk defa dışarıya ayak basmıştım "neden kardeşinle vedalaşmadın?" başımı ona çevirdim "çünkü vedalar sonsuz ayrılıklar içindir. O iyileşir iyleşmez biz kavuşacağız."

Peşimizden Mert de çıkmıştı. Faris bey arabayı işaret etti "ben bekliyorum Karahan!" arabaya bindiğinde Merte doğru yürüdüm "dikkat et olur mu?" gözlerimin içine baktı "sana söyleyecek laf bulamıyorum. Merak etme beni asla öldüremez çünkü onun işine yarıyorum ve merak etme Emeli canım pahasına koruyacağım."

Gülümsedim "sen nasıl bir delisin? Gülme kızım artık gülme! Bu yaşadıklarına ağlaman gerekir. Sen kardeşinin öleceğini duyduğunda bile tepkisiz kaldın ve onu izlerken sadece gülümsedin!"

Haklıydı... Sanırım duygusuz bir robot olduğu için Faris beye kızarken ben de her şeye gülen ve gülmekten başka bir şey bilmeyen bir robottum.

"kendine dikkat et Tekno! Emel sana emanet." kollarını açtı "bir hafta boyunca senin için neler yaptım bir sarılmayı hak ettim bence." başımı salladım "henüz o bölüme geçemedin. Üzgünüm ama hâlâ seni sevdiğim söylenemez ve bunun için sana sarılmayacağım."

Sesli bir kahkaha attı "tamam efendim. O bölüme geçmeyi zevkle bekleyeceğim." kendi arabasına doğru yürürken ben de Faris beyin arabasına binmiştim.

Direksiyonu kavradığında gözüm yüzüğüne kaydı "demek yüzüğünüzü değiştiniz. Nişanlılık evresi mi?" defteri ona uzattım "gamsız mısın kızım sen? Bir haftadır yaşadıkların dram dizisini geçti ve her şey normale dönünce senin tek düşündüğün benim yüzüğüm mü?"

Başımı sallayıp kahkaha atmıştım "güçlü olayım derken ayarı kaçırıp gamsız oldum sanırım." bana doğru döndü "kesinlikle katılıyorum sana Karahan!"

Başımı cama çevirmiştim. Emel iyidi, Mertle birlikte güvendeydi. O okulda işimin bitmesine çok az kalmıştı. Güzel günler yakındı ve canım kendim müjdemi isterim... Sanırım birini sevmeye başlamıştım.

Aldığım karar bu yöndeydi... Sevmesem bile bana yaptığı o kadar iyilikten sonra sevmek için kendimi zorlayacaktım.

Karnımda kelebekler uçuşuyordu... Tabii ki sevgiyle bağlantılı değildi çünkü açtım. Okula gidip hiçbir şey olmamış gibi yemekhaneye mi girecektim?

"kesinlikle öyle yapacağım." güldüğümü görünce başını bana çevirip sonra tekrar yola baktı "midenle mi konuşuyordun kalbinle mi?" ne dediğini anlamamıştım.

"yanlış anlama Karahan. Bir yerde okumuştum deliler genellikle iç organlarıyla konuşurmuş." gözlerimi devirdim.

"okul işini merak etme. Bir haftalık rapor yazdım sana." yüzüne baktım.
"cidden çok mu sevdin?" aniden sorduğu şeyle donup kalmıştım. Ellerim titremeye başlamıştı defterimi ararken ellerime baktı "sakin ol... Bilekliğini dedim. Çok mu sevdin? Hiç çıkarmadın da."

Bilekliğe bakıp başımı evet anlamında salladım. Kendi içimde savaş başlamıştı bile "ne dediğini sandın ki aptal! Ne oluyor sana böyle!" ve yıllardır söylediğim "aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın." lafı kadar popüler olan o lafı söyledim kendime "kendine gel Efsar!"

----------------------------------------------
Sabah güneşi yüzüme vurunca öfkeyle yataktan kalktım. Sonsuz bir gece istiyorum. Öyle bir uyusam ki bir daha kimse uyandırmasa. Gündüzler kötü çünkü. Tek dostum olan hayaller ve rüyaları elimden alıyor.

Yataktan kalktım ve etrafıma bakındım. Günlerdir sandalye üstünde uyumaktan her yanım tutulmuştu.

Aklıma gelen şeyle duraksadım "şehir merkezinde bir otel vardı on yıl önce. Acaba hâlâ yerinde mi?" neden şimdi bunu düşünüyordum ki? Daha ilk soruya cevap verememişken bir diğeri eklenmişti "acılı olan adana mıydı?"

Elimi karnıma koydum "bunu düşündüğüme göre acıkmış olmalıyım." diyerek üniformamı alıp banyoya girdim. Aynanın karşında kendimi görünce korkmadan edememiştim.

"sana ne olmuş Efsar? Başkasının sevmesini bekleme sen evlat olsan sevilmezsin!"
Solmuş tenim, çatlamış dudaklarım, kızarmış gözlerim ve yağlanmış saçlarımla tam bir orman kaçkını ya da pardon mağara kadınına benziyordum.

Hemen duşa girdim ve saçlarımı bir güzel yıkadım. Duştan çıkınca kuruttum ve düzleştirdim. Yüzümdeki kızarıklık için fondoteni bir güzel bocalayıp, kirpiklerime rimel sürdüm.

Şöyle kan kırmızı bir ruj sürmek istesem de kendimi sakinleştirip sadece parlatıcı sürdüm. Üniformamı giyinip gömleğimin en üstteki düğmesini açık bıraktım.

Üniformamın üstüne ceket giymeye bayılıyordum bunun için en sevdiğim ceketlerimden birini giyindim. Duşa girerken çıkardığım bilekliğimi de takıp banyodan çıktım.

Çantamı hazırlarken gözüme Faris beyin yaptırdığı karışım takıldı. Elime bir yemek kaşığı aldım ve kavanozu açıp içinden bir kaşık yedim. Çantamı omzuma takıp odadan çıktım ve kapımı sıkıca kilitledim.

İlk ders edebiyattı ve ben sebebi olmadan derse girmek için can atıyordum. Koşa koşa merdivenleri indim ve Afetin koluna girdim. Evet bunu yapmıştım.

Afet öcü görmüş gibi bakıyordu "Efsar lütfen iyi olduğunu söyle bana." güldüm ve kolundan çıkıp yemekhaneye koşarak girdim. Elime aldığım tepsiyi sıkıca tutmuş sıra beklerken Kerim yanımıza geldi.

"eğleniyor muyuz gençler!" diye bağırarak kulağını tutup şarkı söylemeye başlamıştı. Afet bana baktı "okulun kuruluş yılı için düzenlenen partide müzisyen olarak seçildi de kendisi."

Kahkaha attığımda boğazımdan küçük bir hırıltı çıkmıştı. Elim boğazımı kavradı ve yutkundum. Kerim yüzüme baktı "o nasıl bir sesti lan! Ayı mı yuttun?" ne dediği şu an umrumda değildi. Nasıl olursa olsun ses çıkmıştı boğazımdan.

Başımı kaldırdım ve Faris beyin bana baktığını gördüm. Dudaklarımı hareket ettirerek "teşekkür ederim." dedim. Anladığını belli edercesine küçük bir baş selamı vermişti.

Afet sarılmak için yeltendiğinde elimi siper ettim. Bu konuda gerçekten ciddiydim. Kahvaltı için sevdiğim şeyleri alıp masaya oturdum.

"Bak şimdi yumurtayı nasıl soyacağım." diyen Kerime baktım. Yumurtayı masaya vurur vurmaz üstüne dağılmıştı. Tiksiniyle kalktı ve servis yapan ustaya bağırdı "usta bu oldu mu şimdi? İnsan yumurtanın rafadan olduğunu söyler ama!"

Mahvolmuş üstüne bakarken müdire gülerek Kerime seslendi "oğlum genelde biz insanlar sakince soyduğumuz için kıvamını anlıyoruz."
Afetle güldüğümüzde Kerim, Afete döndü "şu aç kıza dikkat et. Ben üstümü temizlemeye gidiyorum. Tabağım sana emanet asker!"

Afet asker selamı verdi "emredersiniz komutanım." kusarmış gibi yapıp Afete baktım. Biriyle bu şekilde olmak beni gerçekten iğrendirirdi. Hele o yedi yirmi dört Yalıçapkını gibi dip dibe örtüşen aşıklar yok mu?.. Tamam Efsar sakin ol.

Benim bulduğum adam öyle pısırık olmamalıydı. Seni seviyorum, seni seviyorum diye peşimde dolaşacağına bana gerçekten beni sevdiğini hissettirmesini isterdim.

Hele bir de canımız sıkılınca benimle kavga edecek birini bulsam asla kaçırmazdım.

Kahvaltım bitince sınıfa geçmiştim. Afet, Kerime eşlik ediyordu.
Ders saati gelince sınıf tamamen dolmuş Afet de sınıfa gelmişti.
Yanıma oturup bana döndü "şimdi seninle biraz egzersiz yapalım."

Sargısını açtığım boğazıma dokundu "dikişlerin izi kalmayacak gibi güzel. Neyse şimdi ağzını aç ve A sesini çıkarmaya çalış." kaşlarımı çattım "dediğimi yap!" diye ısrar edince derin bir nefes alıp yapmaya çalıştım.

Olmuyordu, ses yoktu. Üzülmüştüm. Afet bana baktı "üzülme lütfen. Bak okuldan sonra egzersiz yapalım sürekli. Ben inanıyorum sesin geri gelecek." omuz silktim "aslında böyle de iyi. Sevmediğim insanlarla konuşmak zorunda kalmıyorum." deftere yazdığım şeyi okuyunca gülmüştü.

Faris bey sınıfa girince ayağa kalktık. Masasına oturdu ve oturmamızı söyledi. Defteri açıp yazmaya başladığında yüzünü inceledim.
Bir derdi ya da sıkıntısı vardı gibi.

Bıkkınlıkla nefes verdi "hayırdır Karahan bir şey mi söyleyeceksin?" hemen toparlandım. Başımı hayır anlamında salladım. Ayağa kalktı "bugün sizinle biraz sohbet edelim. Mesela sevgi ya da aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?"

Gamze iç çekti. Bu salak Faris beye aşık mı olmuştu? Yani gerçekten seçe seçe bu Lapacıyı mı seçmişti? Anlamazdı onun gibiler aşktan sevgiden. Kendimden bilirim.

"bu soruyu bize sorarak çok büyük hata ettiniz hocam çünkü bizim sınıf tam bir sap topluluğu." yayık ağızlı konuşmasına sadece kendi ekibi gülen Semih, Faris beye bakıyordu.

Faris bey sınıfa göz gezdirdi "neden öyle dedin Semih? Sevgiliniz olmaması birini sevemeyeceğiniz anlamına gelmez." Hakan lafa girdi "bizim gibilerin kalbi çöldür hocam."

Faris bey başını bana çevirdi "Herkesin kalbi çöldür, içinden Leylası geçene kadar!" gülümsemiştim fakat onun tek yaptığı başını çevirmekti.

İnat değil mi güldüğünü görmeden ölmeyecektim. Hakan, Faris beyin yüzüğünü işaret etti "sizin çölünüzden geçmiş sanırım o Leyla. Bir erkeğe kimse kolay kolay yüzük taktıramaz."

Sıraların arasında dolaşıyordu "bazen insanın kalbindekiyle aklındaki bir olmaz Hakan!" sınıftan bir oo sesi yükselirken elini kaldırdı "tamam susun!"

Tamam bunun burada sonlandırılması gerek çünkü aşırı klişe alımında ölmek üzereydim.
Sıranın önünde durdu "peki sen Karahan... Sen bu konuda ne düşünüyorsun?"

İlk defa söyleyecek bir kelime bulamıyordum. Bu hayatta beni de susturacak bir konu vardı demek ki.
Telefonuna bir bildirim gelince cebinden çıkardı ve baktı.

Gözlerini ekrandan çektiğinde direkt gözümün içine bakmaya başlamıştı
"bunu nasıl yaparsın?" diye sorunca yerimde kaskatı kesilmiştim.

Neyi öğrenmiş olabilirdi ki?
----------------------------------------------
Bölüm sonu!!!

Beğenmenizi umarak yeni bölümü yayınladım. 🤗💙

Gelecek bölüme kadar kendinize iyi bakın.
💙 💙 💙 💙 💙

Continue Reading

You'll Also Like

8.5K 1.7K 20
Türkiye'nin büyük uzay operasyonuna seçilen beş kişilik bir ekip, Ay'a çıkmak için hazırlanır. Fakat bu yolculuk pekte beklenildiği gibi ilerlememekt...
14.2M 495K 63
İzmirli 19 yaşında bir genç kız... Babasının yüzünden daha doğru düzgün bir kez dışarı çıkamazken yine babası yüzünden bilmediği bir şehirde , bilmed...
3M 199K 43
Runelya, geriye tek kişi kaldığı ailesinin büyük bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrenir. Dış dünyayla ilişkisini koparan ailesi öldüğünde, onları...
22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...