aporia あ vmin

By Ss_Green

116K 12.4K 8.5K

"Şirketin geleceği için sormak mecburiyetindeyim." Minik adımlarla odasını turlarken ellerini dar kesim kumaş... More

aporia
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31

20

3.1K 366 359
By Ss_Green

sia - i'm in here

Sorgulamıştım bir an.

Ben ne yapıyordum veya ne yapmaya çalışıyordum, aklımdan geçirmiştim lâkin cevapsız sorulardı bunlar. Ben bile artık ne yaptığımı bilmiyorum. Kötü biriydim, iyi olmak yerine bir yenilerini eklemekten asla geri durmuyordum. Resmen patronumun dudaklarını dudaklarımın arasında eziyordum. Ve o da bana karşılık verirken aklımı kaybedecekmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden aklımı kaybettim. Hareketlenen o dolgun dudakları başımı döndürdü, soru sormayı kestim kendime.

Sorgulamadım.

Onu öpmeye, tadına varmaya devam ettim. Ellerimden biri onu biraz daha keşfetmek istercesine sabırsız hareketlerle beline dolanmıştı. Bedenimin her yerine yayılan o değişik hisle hareket ediyordum. Hemen diğer elimi ensesine götürüp parmaklarımı saç diplerine geçirmiştim. Sonra nefesimiz kesilene kadar öpmüştüm onu. Cama çarpan yağmur tanelerinin arasına karıştırmıştım, dudaklarımızın o müthiş uyumunu. Doyumsuz bir insan gibi dudaklarını dudaklarımla çekiştirmeye devam edişim onun iki elinin de belimde yer edinmesine sebebiyet vermişti.

Cidden böyle hissedeceğimi asla tahmin etmezdim, fakat çıldırmak üzereydim. O kadar güzel hissettirmişti ki bana, onun dudaklarının üzerinde dinlensin istemiştim bu dudaklarımın. Lâkin bu mümkün değildi değil mi? Jimin bile bunu belli etmek istercesine aniden benden uzaklaşmıştı. İkimizde nefes nefeseydik, düzensiz alınan nefeslerimiz ıslak dudaklarımızı yalayıp geçiyor, onu öpme isteğimi körüklüyordu.

"Ne yapıyorsun sen?" Nefes nefese soludu Jimin. "Ne yapıyoruz biz?"

Duraksadım, nefesimi düzene koymaya çalıştım. Aklım başıma yeniden geliyor olmalıydı. Bu sorular beni kendime getirmişti. Yada az önce benimle öpüşen bu kişinin sinirli bakışları kendime gelmeme neden olmuştu, bilemiyordum. Lâkin yapmamam gereken bir şey yaptığımın bilincine yavaş yavaş ulaşıyordum.

Ben ne yapmıştım Tanrı aşkına? Neden bir yanlış bu kadar doğru hissettirmişti bana? Bütün günahlar bu kadar güzel miydi yani?

"Jimin ben-" Konuşmaya çabaladım, hatta başlangıcını bile yaptım ama ondan ne zaman ellerimi çektiğimi anlamadığım beden aniden ayağa kalktığında susmak ve sertçe yutkunmak zorunda kalmıştım. Fazla sinirlenmişti. Galiba onun da aklına son anlar da dank etmişti.

"Kafan karışık ve sen kafa karışıklığında beni kullanamazsın!" Arkası dönük olan beden öfkeyle bağırarak beni uyardığında susmaya devam etmiştim. Ben onu kullanmamıştım ki, sadece anlık bir heyecanın kurbanı olmuştum. "Evlisin sen geri zekâlı, çocuğun var. Beni de buna alet ettin. Tamam, aptallık yaptım evli olduğunu öğrendiğimde bile sana yakın durdum ama tek aptallık yapan kişi olmayı isterdim. Sen sadece eşine değil, çocuğuna da ihanet ettin."

Haklıydı, yapmamalıydım. Boşanacak olsam bile henüz evliydik. Bir kızımız vardı, daha ne kadar düşebilirdim onların gözünde? Derin bir nefes almaya zorladım kendimi, nefes alamıyormuş gibi hissettiğimde. Ama olmadı, nefes alsam bile ciğerlerim şenlenmedi. İçim rahatlamadı. Boğuluyormuş gibi hissetmeye devam ettim.

"Ben özür dilerim." Mırıldandım, ona karşı da mahçuptum. Bana olan sevgisini kullanmış gibi hissediyordum. Ayrıca onu da suçluluk duygusuna sürüklemiş olmalıydım. Sonuç olarak bir eşimi aldatmadığım kalmıştı, onu da Jimin'le beraber yapmıştım. Bir de gitmiş, beni seven insanı da üzmüştüm. "Yapmamam gerekirdi, çok özür dilerim. Boşanacak olsam bile kızımın annesi bunu hak etmedi. Kızım hak etmedi. Ve sen, sen de üzülmeyi hak etmedin."

"Git." Az önce öfkeyle bağıran o, bu cümlelerimin ardından konuşmak için çaba harcamak istemiyormuş gibi daha sakin mırıldanmıştı. Ayrıca yüzüme bakmayı inatla reddediyor, arada bir sinirle parmaklarını saç tellerinin arasından geçiriyordu. "Sana olan sevgimi böyle kullanmamalıydın, kafa karışıklığında dinleneceğin birisi değilim ben. Duydukların seni şaşırtmış olabilir. Ama beni sevmiyorken, eşinle de boşanma aşamasındaysan beni öpmen olmadı Taehyung. Ben de üzgünüm, duygularımla hareket ettiğim için karşılık verdim. Ama git Taehyung, seni görmek, sesini duymak istemiyorum."

Onu yine sessizlikle dinleyen ben vücudumu esir alan suçluluk duygusuyla bakışlarımı ondan çekmiştim. Daha sonra hiçbir şey söylemeden içime yerleşen ve gittikçe büyüyen hüzünle onun isteğini yerine getirmiştim.

Saatler akıp gitmişti. Yağmur taneleri ilerleyen saatlerde bile odamda ki cama çarpıyor, normalde olsa uykumu getirecek olan bu ses şimdi beni rahatsız ediyordu. Huzursuzluğumun etkisi büyüktü bunda. Berbat bir hata yapmıştım, nasıl düzeltilirdi bilmiyordum bile. Ama ne yaparsam yapayım nafileydi. Ben evliyken birini öpmüştüm, bunun geri dönüşü yoktu. Kızıma bile ihanet etmiştim, bunların geri dönüşü peki?

Bir de bir saat önce sanki kötü şeyler yaptığımı hissetmiş gibi davranan Seul Mi, içimi daha da hüzüne boğan adımını atarak kızımızın fotoğraflarını atmıştı. Bugün havanın güzelliğinden faydalanıp beraber lunaparka gittiklerinden, benim de geldiğim zaman tekrarlamamız gerektiğinden bahsetmişti. Muhtemelen Soo Jung gün boyu benden bahsetmişti. Çünkü o Jimin'in de dediği gibi anne ve babasını yanında istiyordu.

"Kafaya yiyeceğim en sonunda." Diye mırıldandım. Elime sigara paketimi alarak yeniden yatağımdan kalktım hırsla. Kaçıncı sigaram olduğunu bilmiyordum, paketten bir tane daha çıkardım. Neyse ki yanımda fazladan paket getirdiğim için burada dışarıya çıkma ihtiyacı hissetmemiştim.

Ağır adımlarla aralık olan balkon kapısından dışarıya adımladım. Eş zamanlı olarak dudaklarımın hemen arasında tuttuğum sigaramı yakmıştım. Balkonda bulunan masanın üstü ve hemen kenarında duran sandalyeler de ıslanmıştı, ayakta durmayı tercih ettim. Akıp giden yağmur tanelerini izlerken sigaramın yorgun bedenimi zehirlemesine devam ettim. Saatlerdir yaptığım gibi düşünmeye devam ettim lâkin hiçbir sonuca ulaşamadım. Ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini hala daha bilmiyordum.

O sıra cebimde duran telefonum titredi, korkuyla yutkundum. Umarım bir saat önce ki mesajına cevap veremediğim Seul Mi değildir diye düşünürken boşta kalan elimi şortumun cebine attım ve telefonu sanki bakmak istemiyormuşçasına yavaşça çıkardım. Ekrana öylesine bir göz attığım sırada bir mesaj bildirimim olduğunu gördüm. Burukça gülümsedim çünkü mesaj Jimin'den geliyordu.

Benim projemin onaylandığından, yarın sabah imzaların atılacağından sonrasında akşama ülkemize döneceğimizden bahsetmişti. Ah bir de, yarın toplantı sonrasında Bay Jung'la öğle yemeği yiyeceğinden ama bu yemekte benim bulunmamamı istediğini söylemişti.

İnanamıyordum, yıllardır onu görmek istemeyen bendim, beni görmek için can atan oydu. Fakat en ufak bir hareketimde beni görmek istemeyen o olmuştu. Ve mahçup hisseden bendim. Berbat bir ruh hali içerisindeydim. Kafamın içi oldukça doluydu ama aptal ben nedendir bilmiyorum o yemeğe katılmak istiyordum. Jimin'in dediği gibi kafa karışıklığımın bir etkisi miydi bu, yoksa duyduklarımın ardından şok etkisi mi olmuştu?

Aylardır eşimle cinsel bir münasebet içerisine girmeyen benim gözlerim başka bedenleri mi arar olmuştu? İhtimal bile vermek istemediğim, son zamanlar da ciddi bir değişime uğrayan Jimin'i sever mi olmuştum? Olamazdı değil mi? Sevgi bu kadar basit bir şey değildi. Daha günler önce bile kavga edip çıkmıştım o şirketten. Fakat değişime uğramasıyla ben de değişmiştim, bu kafamı karıştırıyordu. Onu sevimli bulmuştum, uğraşmaktan zevk almıştım. Hoşuma gitmişti kısacası.

Anlık bir etkinin kurbanı mı olmuştum yoksa?

Ama ben akıllanmıyordum ki. Ona cevap yazmıştım atmamam gerektiğini bile bile. İstemsizce öğle yemeğine katılacağımdan bahsetmiştim. Sonra duraksamıştım birden, elimde yarısı içilmiş halde olan sigaramı küllüğe atıp mesaj bölümden çıkmıştım. Devamında odadan da çıkmıştım.

Şimdi ise saatler önce beni odasından gönderen Jimin'in odasının önündeydim. Tereddüt dolu hareketlerimin ardından yavaşça tıklatmıştım. Lâkin açmamıştı bir süre, ben yeniden kapısını tıklattıktan saniyeler sonra kapı aralanmıştı. Bana oranla daha minik duran bedeni beni karşıladığında ilk olarak gözleri dikkatimi çekmişti.

Ne yani bunca zaman boyunca ağlamış mıydı? Gözleri şişti, yanakları kızarmıştı. Ama tüm bunlara rağmen beni görür görmez öfkeyle harmanlanmıştı o bakışları.

"Konuşabilir miyiz?" Diye mırıldanmıştım usulca onu izlerken. Fakat o anında reddetmişti beni kafasını iki yana sallayarak. Bana bir şeyler söyleme tenezzülünde bile bulunmadan kapıyı yüzüme örtecekken hemen elimi koymuş, kapıyı kapatamasın diye güç uygulamıştım.

"Taehyung istemiyorum." Güçsüzce konuştuğunda sıkıntılı bir kaç nefes almıştım. "Seni görmek istemiyorum."

"Ne zamana kadar?" Onun aksine daha tok çıkan ses tonum sayesinde kapıyı bırakmış, dik bakışlarını yüzümde gezindirmişti. "Söylesene Jimin, ne zamana kadar beni görmek istemiyorsun? Konuşalım işte."

"Ne konuşacağız ki?" Merak ettiğinden değil de hala daha konuşacak bir şeylerimizin olmadığını vurgular nitelikte sormuştu bu soruyu. Anladığım kadarıyla ertesi gün yeniden eski otoriter Jimin kişiliğine bürünecekti. Bugünü güçsüzlüğe adayarak kendini depoluyor olmalıydı. İstemediği biri gibi davranmak zor gelmiyor muydu? "Beni kullandın, eşine ve kızına ihanet ettin. Senin sayende bu ihanete ortak oldum. Beni sevmiyorsun bile."

"Eğer sevseydim-" Mırıldandım, fakat bunu söylerken daha bir kötü hissettim. "-bir şeyler değişir miydi?"

"Hayır tabii ki de." Sertçe çıkıştığında sessiz kaldım. Güçsüz olsa bile bana bağıracak gücü az önce ki kelimelerim sayesinde bulmuştu. "Sadece beni kullandığın bir mevzu olmayacaktı o kadar. Sen yine ihanet edecektin ve ben yine ihanetine ortak olacaktım."

"Ne yapmamı istiyorsun? Bunları nasıl telafi edebilirim, bana bir yol göster Jimin lütfen, yoksa kafayı yiyeceğim. Zaten ailemi mahvettiğim için iğrenç herifin teki olduğumu kanıtladım. Ama bir de ekstradan seni üzmek istemiyorum."

"Ne yapmak istiyorsan onu yap Taehyung." Beni geçiştirdi, gözlerinde bir gram duygu göremedim. İrisleri beni görünce parlayan adam, şimdi donuk bakıyordu. Ve bu sadece tek bir öpüşmeyle gelinen bir noktaydı. "Eşinle barışacaksın zat-"

"Hayır, bak yemin ederim ki seni öpmeden önce bile ayrılmamızın doğru olduğunu düşünmüştüm. Hem Seul Mi'de telefonla konuştuğumuz zaman dolaylı yoldan bana bundan bahsetmişti, sana da söyledim. Ona seni öptüğümü de söyleyeceğim, beni affetmesi için yalvaracağım. Kızıma gelirse konu onunla güzelce konuşmam gerekiyor, şimdi beni anlamayacak belki çok üzülecek ama annesiyle de konuşacağım Soo Jung için bir araya gelmemiz hakkında. Ayrıldığımız zaman onu birlikte büyütmeye devam edeceğiz eminim, Seul Mi buna asla hayır demez." Uzun soluklu cümlelerimin ardından Jimin'in hala beni dinliyor oluşu güzeldi. Bu fırsatı değerlendirerek cümlelerime, daha doğrusu içimi dökmeye devam etmiştim. Onu da kötü hissettirmek istemiyordum. Çünkü Jimin bile kızım için endişe duyarak, beni seviyor oluşuna takılmadan eşimle ilişkimize yeniden şans vermemizi istemişti. Öpüşmemiz benim gibi onu da üzmüştü. Bir de dediği gibi bana duyguları olan onu duygusuz bir şekilde öptüğümü düşünmesinden dolayı kalbi kırılmıştı. "Kore'ye dönünce bunları tek tek anlatacağım, söylediğim gibi. Artık Seul Mi'ye bağlı huzursuzluğumun geçip gitmesi. Benden nefret edebilir, ona ihanet ettiğim için. Ama ömrümün sonuna kadar onu böyle bir konudan üzdüğüm için pişman olacağım. Konu sana gelirse eğer Jimin, gerçekten seni kullanmadım. Öylesine bir öpüşme değildi bu, bak yalanım yok neden öptüğümü bilmiyorum. Ama içimden bir ses öpmem gerektiğini söyledi, hala daha bunu düşündüğüm için berbat hissetsem bile, ben bunu cidden sevdim."

"Sevdin mi?" Şaşkınlıkla sordu ama sorusuna pek takılmadım. Zaten böyle hissettiğim için kötü hissediyordum. Ona evet cevabını verecek gücü yeniden kendimde bulamamıştım. Acilen Seul Mi'yle konuşmalı ve üzerimdeki bu yükten kurtulmalıydım.

"Şirketten gidiyorum zaten, diğer projeleri de teslim ettikten sonra bir daha görüşmeyiz. Ama senin kalbini kırmış bir vaziyette gitmek istemedim." Yani hakikatler bunlardı. Hatalarımı peş peşe yapan bendim, özür dilemeliydim. Kalkıp henüz bilmediğim hislerimden de bahsemezdim, henüz evli olduğum gerçeği de ortadaydı. Önceliğim ailem olmalıydı.

"Gerçekten boşanacak mısınız?" Bu sefer de böyle bir soru yönelttiğinde başımı onaylar anlamda sallamıştım. Emindim bundan, Seul Mi'nin söyledikleri beynimin içerisinde dönüp duruyordu çünkü. Birlikteliğimiz kızımıza zarar veriyordu. Üstelik sadece alışkanlığımız vardı. Yani ben istemesem bile o kafaya koymuştu eminim. Çünkü Seul Mi asla ani kararlar vermez, bu yüzden de pişman olmazdı. Bir karara vardıysa uzun süredir kafasında tartmış demektir. "Ya eşin boşanmak istemezse?"

"Asıl o isteyecek Jimin." Bunun olacağından emin bir şekilde kurmuştum bu cümleyi. Şimdi o düşünceli davranıyordu, üstelik tedirgindi. Az buçuk ne düşündüğünü biliyordum, daha doğrusu hissediyordum. "Seni umutlandırıyor bu durum değil mi?"

"Umutlandırmaması gerekir ama değil mi?" Burukça gülümsedi, bakışları belirsiz bir boşluğa dalmıştı. Kim bilir beni gördüğü günden beri ne hayaller kurmuştu, şimdi de birebir yıkılışını seyrediyordu. "Sizler yetişkin insanlarsınız bu yüzden dert etmiyorum fakat umutlandığım için suçlu hissediyorum kızın adına. O daha çok küçük, boşanmanızı bile kaldıramayabilir. Peki ben? Ben aptal gibi beni sevebilecek olma ihtimalinden dolayı umutlanıyorum. Sevmeyeceksin beni biliyorum, hem sevsen bile olamaz böyle bir şey. Kızına nasıl bunları anlatacaksın ki? Önceliğin her zaman o olmalı."

"Biliyorum, önceliğim daima kızım. Ama senin sevgini de basit birer hisler olarak görmüyorum. Yine de bilmeni isterim, seni seviyorum diyemem, fakat seni asla sevmeyeceğim de diyemem. Belki ileride seni gerçekten seveceğim, bilinmez bunlar. Fakat önceliğim yıllarımı adadığım ailem Jimin. Bu süreçte oturup sana hisler beslemeye çalışmam doğru olmaz, öpüştüğümüz gerçeği gibi doğru olmaz. Bundan dolayı şirkette bulunup daha fazla seni kırmayı da göze alamam."

"Anlıyorum, haklısın." Ne dersem diyeyim onu kırıyordum. Varlığım, beni şirkette görecek olması bile onu kırmaya ve üzmeye devam edecekti. Ama o bunların hepsini göz ardı etmişti. Her ne kadar kötü bir şey yaptığını düşünse bile umutlanıyordu işte. Bu yüzden olsa gerek üzüleceğinden emin olsa bile beni gözünün önünden ayırmak istemiyordu. "Yine de şirketten gitmeni istemiyorum. Eğer benim kırgınlıklarımı telafi etmek istiyorsan şirketten gitme. Umutlandım kabul ama beni sevmesen de olur, ben karşılık beklemiyorum. Çocuk değilim, üstesinden gelirim."

Düşündüm, onu kırmak istemediģimden daha fazla uzatmadım. Zaten her şeyi peşin peşin söylemiştim. Önceliğim kesinlikle ailemdi. Her şeyi düzene koyduğum zaman kalbim belki de onun için atardı. Ama ben şu an suçluluk duygusuna bürünmüşken bir şeyler hissetmekten oldukça uzaktım. Lâkin bir gerçek vardı, üstü kapatılamayacak bir gerçek. O da Jimin'den etkilendiğimdi. Şimdi onu izlerken bunu anlayabilmiştim.

***

Projenin onaylanma aşaması tahmin ettiğim gibi geçmişti. Bay Jung ve Jimin'i yemek ister gibi attığı bakışlar ortamda fazlalıkmışım gibi hissettiriyordu. Üstelik bugün garip bir şekilde, dünkü konuşmalarımıza rağmen Jimin'de beni görmemezlikten geliyordu. Öğle yemeği vaktine kadar böyle ilerlemişti bu durum. Ben de dün akşam yaptığım gibi öğle yemeğini de tek başıma yemeyi düşünmüştüm. Hem Jimin'de dün benim katılmamamı istemişti öyle değil mi? İlk başta benimle konuşmamasına, yada konuyu çözmek yerine birbirimizi görmezlikten gelmeye sinirlendiğim için öğle yemeğine katılmak istemiştim. Ama açıkçası nedeni bunlar bile olmayabilirdi, ben de bilmiyordum.

Lâkin şu an için Jimin'in dediklerini yerine getirmek daha mantıklı geliyordu benim için. Bu yüzden toplantının da bitmiş olmasından fırsat bularak izin istemiştim kalkmak için. Tam o sırada Jimin'in uzun süre bana uğramayan bakışlarının hizasına girebilmiştim. "Sen bize katılmıyor musun?"

Fikrini mi değiştirmişti şimdi? Bay Jung'la baş başa yemek yiyeceklerdi, belki de aşk itirafı falan alırdı. Ben gitmemeliydim. Üstelik Bay Jung'un şaşırmış bir ifadeyle Jimin'e bakışından da anladığım kadarıyla bu yemeği iki kişilik planlamışlardı. Kısacası istenmiyordum işte. "Hayır Bay Park, katılamayacağım."

"Sen de gelmelisin." Jimin ısrar ettiğinden dolayı Bay Jung rahatsız olmuşçasına boğazını temizlemişti. Göz ucuyla ona baktığım zaman da samimiyetten uzak gülümsemesine şahitlik ederek bu öğle yemeğinde onlara katılmayı bu sefer ben istememiştim.

"Çok isterdim fakat işlerim var." Diye ortaya bir yalan attığım sırada Jimin, Bay Jung'un kendisini izlememesinden fırsat bularak kafasını sallamıştı ne işi dercesine. Ben de hemen açıklamaya koyulmuştum. "Kızım için hediye bakacağım."

"Ben de sana katı-" Katılabilirim. Evet, devamı buydu ama söyleyememişti. Söylemek istemişti, suçluluk duygusunu hissetmeseydi. Vazgeçmişti yani. "Şey, o zaman akşam altı gibi hazır ol Taehyung. Uçağımız var."

"Tamam Bay Park." Hafifçe gülümseyip yerimden kalktığımda Bay Jung'un rahatladığından emin olmuştum. "Size afiyet olsun."

Daha sonrasında önlerinde saygıyla eğilip görkemli toplantı odasından çıkmıştım. Geriye otele dönmek, üzerimi değiştirdikten sonra yemek yemek kalıyordu. Ardından kızım için oyuncak alabilmek için en yakın alışveriş merkezini araştırmalıydım. Hediye işini de hallettikten sonrasında Kore'ye dönecektik neyse ki. Bu gergin ortamdan uzaklaşacaktım. Ayrıca Seul Mi'yle konuşamadığım her saniye daha kötü hissediyordum.

Şirketten çıktıktan sonra planıma sadık kalmıştım. Üzerimi değiştirip yemeğimi yedikten sonra Soo jung için bir kaç oyuncak almıştım. Bunları da kısa bir süre içerisinde gerçekleştirdiğim için odamda oturarak sıkılmak yerine terasa çıkmış, kendime içecek alarak boş bir masaya yerleşmiştim. Sigara paketimden sigaramı çıkardıktan sonra masaya koyduğum çakmağımı da elime almıştım ve sigaramı dudaklarımın arasına yerleştirirken tam karşımda bana doğru gelen Jimin'i görmemle duraksamış olsam bile bu uzun sürmemişti. Sigaramı yakıp çakmağı masaya geri bıraktığım sırada Jimin'de hızla karşımdaki sandalyeye kurulmuştu.

Öfkeli miydi o?

"Ne oldu?" Sigara dumanını dışarı salarken sormuştum. Bakışları ben de değildi, dizinin birini de sürekli sallayıp duruyordu. "Bay Jung'la mı-"

"Bay Jung deme şuna!" Aniden bağırdığında kaşlarım çatılmıştı. Sadece öğle yemeği için yalnız kalmışlardı. Ne olmuştu hemen?

"Ne diyeyim Jimin adama?" Dalga geçercesine sorsam bile bana ciddiyetle cevap veren Jimin beni şaşırtmıştı. Çünkü hitaplar hiç hoş değildi. "Yavşak de, şerefsiz de, piç de, ne bileyim sen pezevenk demeyi seviyorsun pezevenk de."

Ne güzel, konu Bay Jung lakaplarından benim pezevenk demelerime kadar gelmişti. Hala daha buraya takılı kaldığını da bu şekilde belli etmişti.

"Pekâla Jimin, ne yaptı o yavşak?" Onun dediği lakaplardan birini seçerek sorumu sormuştum. Anlatacağından emindim, çünkü dizini sallamayı bırakmış, bakışlarını da bana çevirmişti. "Öğle yemeğini evinde yemeyi teklif etti, ben de gittim. İlk başta güzel güzel yemek falan yedik. Ama sonra resmen iznim olmadan bana dokunmaya kalkıştı. Hayır bak ittim, ne yapıyorsun diye sordum. Yapmaması gerektiğini söyledim ama neymiş efendim kendisini tutamıyormuş."

"Sen ne yaptın peki?"

"Dövdüm." Omuz silkti. Dövmüş olduğundan gurur duyuyor gibiydi lâkin eş zamanlı olarak keşke biraz daha dövseydim der gibi davranıyordu. "Onun o çükünü kesip arkasına monte etmediğime şükretsin şerefsiz. Ne gibi duruyorum gözünde anlamıyorum ki?"

"Her neyse." Diye mırıldanarak geçiştirmiştim. Beni de sinirlendirmişti, Hoseok'un bu tavrı. Bu yüzden konuyu kapatmak en güzeliydi. Zaten çabuk sinirlenen bir yapım vardı, bir de gidip ben girişmek istemezdim adama. Ayrıca Jimin ne bok yemeye evine gitmişti ki? Bu soruyu sormamak için sigaramı içmeye devam etmiştim, gergince.

"Sen de gelmeliydin. O zaman böyle olmazdı." Jimin hala daha sinirle konuşmaya devam ediyordu, onu geçiştirmeme rağmen. "Bir de projeyi kabul etmezmiş pezevenge bak, beni tehdit ediyor aklınca."

"İyi de imzalandı hepsi."

"Tabii imzalandı, iş yapıyoruz burada. Kabul edip, sonradan vazgeçerse biz zarar görürüz. Üstelik hiçbir sorun yok. Neyse ki sözleşme maddeleri içerisinde bir bedel ödemeleri gerektiğine dair maddemiz var. Ya kayda değer bir sorun belirtmeli yada belirli miktarı ödemeli." Jimin cidden zekiydi. Bunun şakası falan yoktu. Normalde bir bedel ödeme olayına ilk defa şahitlik ediyordum. Cayma hakkı oluyordu karşı tarafın. Fakat sözleşme maddelerini ben de incelememiştim. Jimin, Hoseok'un maddelere göz atmayacağından emin olmalıydı. Ki Hoseok'ta cidden direkt imzalamıştı.

"Normalde cayma hakları var biliyorsun."

"Biliyorum, ama böyle bir şey olabileceğini de hesaba katmak zorundaydım. Sonuçta imzaladı, okumaması onun hatası. Biz kalkıp Japonya'ya kadar geldik. Bir kaç projeyi erteledik bunun için. Zarara girersek kim karşılayacak bunu?" Bilmişlikle konuşup ekledi hemencecik. "Şirketi de düşünmem gerekiyor."

Onu başımla onaylamıştım, haklıydı kendince. Ve Jung Hoseok sırf istediği olmayacak diye yan çiziyordu. Cidden şerefsizin önünde gideni olmalıydı. Sakin olmalıydım, ama nasıl gerildiysem sigaram bitmek üzereydi. Bu yüzden son bir kez daha derince içime çekip izmariti küllüğe bırakmıştım.

"Ne içiyorsun?" Garip bir şekilde, yani demek istediğim çocuk gibiydi şu an, içeceğime bakmış, ardından bakışlarını bana çevirmişti. "Nereden aldın?"

Ona aldığım yeri göstermek yerine -ki zaten bunun için iki ayrı yer vardı- soru yöneltmeyi tercih etmiştim. Onun da içesi vardı belli ki. "Sana da almamı ister misin?"

Beni başıyla onaylamış, ardından geriye doğru yaslanmıştı. Hala daha sinirli olmalıydı, yeniden dizini sallamaya devam edişini başka türlü açıklayamıyordum. Üstelik henüz dikkatimi çeken elleri sayesinde parmak boğumlarında oluşan kızarıklıkları fark etmiştim. Cidden fena pataklamış olmalıydı. Ama daha fazla onu süzerek oyalanmak yerine gidip onun için de kendime aldığım içeceğin aynısından alıp dönmüştüm.

Ve sonrasında sessizce onun önüne koyduğum içeceği gergince içisini izlemiştim.

Continue Reading

You'll Also Like

81.3K 11.1K 15
taehyung'un en yakın arkadaşına karşı duyguları vardı.
25.6K 4.4K 13
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
132K 22.6K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
451K 36.9K 28
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...