Yansıma

By bluemonument

45.2K 2.9K 1.7K

"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir"... More

S.1 Ep.1 "Ne işin var burda?"
S.2 Ep.2 "Buralar sana göre değil doktor, buralar tehlikeli"
S.1 Ep.3 "Nasılsa anlayacaksın buraya ait olmadığını"
S.1 Ep.4 "Kalbim buz tutmuş benim"
S.1 Ep.5 "İki tarafı da keskin bir bıçak"
S.1 Ep.6 "Gözlerine baktıkça daha iyi hissettim kendimi"
S.1 Ep.7 "Bana aşık olmayı öğretir misin"
S.1 Ep.8 "Gidenin arkasından bakmak ne berbat bir şey"
S.1 Ep.9 "Bir derdim var bin dermana değişmem"
S.1 Ep.10 "Kalp seçer seveceği kalbi"
S.1 Ep.11 "Bırak da kimi seveceğime ben kendim karar vereyim"
S1. Ep.12 "Hiçbir kötülüğün olmadığı, sadece ikimizin olduğu bir dünya"
S.2 Ep.1 "Kendime engel olmaya çalışırken, farkında olmadan sevmişim"
S.2 Ep.2 "Senden gelen her şey kabulüm benim"
S.2 Ep.3 "Benim lanetim eninde sonunda gelip seni bulur"
S.2 Ep.4 "İnsan yanlış kişiyi sevince anlıyor gerçekten aşık olduğunu"
S.2 Ep.5 "Benden umudu kessin, hayatına baksın istiyorum"
S.2 Ep.7 "Kırık bir kalp"
S.2 Ep.8 "Buralardan gitmek gerçekten zor olacak"
S.2 Ep.9 "Evlenelim mi"
S.2 Ep.10 "Aklımızla bulamadığımız yolu, kalbimiz bulur belki"
S.2 Ep.11 "Gözlerim kamaşıyor sana bakarken"
S.2 Ep.12 "Hiç bırakma ellerimi Yavuz"
S.2 Ep.13 "İkimiz de kül oluruz bu yangında"
S.2 Ep.14 "İşte şimdi ölebilirim"
S.3 Ep.1 "Ömrüm geçsin bu rüyanın içinde"
S.3 Ep.2 "Çok mutlu olalım biz, hep çok mutlu olalım"
S.3 Ep.3 "Hayatımız en mutlu olduğumuz anda donup kalsa keşke"
S.3 Ep.4 "Yaşadığın mutluluğun kıymetini bil"
S.3 Ep.5 "Seversem abartırım"
S.3 Ep.6 "Benim evim sensin"
S.3 Ep.7 "Onun bende huzur bulması öyle muhteşem ki"
S.3 Ep.8 "Gözlerin yelkenimin fenerleri"
S.3 Ep.9 "Birlikte ilk operasyonumuz"
S.3 Ep.10 "Seni bırakıp gitmem"
S.3 Ep.11 "Öleceksek beraber öleceğiz"
S.3 Ep.12 "Ben seni yaralarınla birlikte sevdim"
S.3 Ep.13 "Bu kısacık ömre ne çok acı sığdırmışsın"
S.3 Ep.14 "Yavuz'un yanında bambaşka bir Bahar çıkıyor ortaya"
S.3 Ep.15 "Kızın bana emanet"
S.4 Ep.1 "Kollarında yaşayıp, kollarında öleyim"
S.4 Ep.2 "Seni kendimden çıkarsam, geriye sıfır bile kalmaz"
S.4 Ep.3 "Her gün yeni baştan, sana aşkla bağlı kalacağıma yemin edeceğim"
S.4 Ep.4 "Kelimelerin ötesinde seviyorum seni"
S.4 Ep.5 "Benim hayatım bu"
S.4 Ep.6 "Hem hasretimsin hem vuslatım"
S.4 Ep.7 "Bir gülüşüne dünyaları yakarım"
S.4 Ep.8 "Kalbimi bir tek sana açıyorum"
S.4 Ep.9 "Bakalım bundan nasıl kurtulacaksın Bahar Karasu"
S.4 Ep.10 "Bir daha seni asla bırakmayacağım"
S.4 Ep.11 "Bütün korkum Yavuz için"
S.4 Ep.12 "Ne zaman kapasam gözlerimi, sevgilimin ay yüzü bekliyor oluyor beni"
S.4 Ep.13 "Bugün çok güzel bir gün olacak..."
S.4 Ep.14 "Veda💕Benim Yavuz'dan sonram yok"
Duyuru‼️

S.2 Ep.6 "Ölümüne sevmek"

660 58 16
By bluemonument

Bahar'dan

Davetin yapılacağı yalının önüne gelince durdurdum arabayı. Keşanlı gelip kapımı açtı.

"Hoş geldiniz hanımefendi."

Gülümseyip başımla selam verdim Keşanlı'ya.

"Hoş bulduk."

"Buyrun araç kartınız."

Keşanlı vale kartını verirken kimseye belli etmeden davetiyeyi de verdi bana. Alıp baktım. Üstündeki ismi görünce kaşlarımı çattım. Keşanlı'ya yaklaşıp sessizce konuştum.

"Dilnişin İlgehan ne oğlum?"

"Komutanım ne yapayım bu vardı? Siz buna dua edin, ya Pelinsu falan olsaydı?"

"Allah cezanı versin Keşanlı."

Keşanlı sırıtarak kafa salladı. Arabanın anahtarını verip yürüdüm merdivenlere. Derin bir nefes alıp gevşemeye çalıştım. Üzerimde pek de alışık olmadığım bir elbise var. Hayır elbisenin bir şeyi yok da, bu halde kimseyi kovalamak zorunda kalmam umarım. Neyse ki ayağıma topuklu ayakkabı giymedim. Silahımı da bacağıma taktım mecbur. Elbiseden potluk yapıyor mudur acaba? Başımı eğip baktım. Elbisenin eteklerini düzeltip kaldırdım başımı. Karabatak ve Avcı benden önce gelmişlerdi. Çoktan içerdeki yerlerini almışlardır. Ben de gireyim artık. Merdivenleri bitirip büyük salona doğru yürüdüm. Aydan hanım da gelmiştir. Kendisiyle birkaç saat önce tanışıp durumu anlattık ama bizi pek ciddiye almadı. Daha doğrusu Çolak'ın tehdidini ciddiye almadı. Gözü kara bir kadın belli ki ama bu şerefsizlerin neler yapabileceğini bilmiyor. Kendisi istemese de biz ona bu gece koruma sağlayacağız. Büyük salonun kapısına gelince duraksayıp derin bir nefes aldım. Hadi Bahar, şimdi sadece işine konsantre ol. Yavaş adımlarla ve sakince girdim içeri. Bakışlarımı etrafta gezdirip bizimkilere bakındım. Nerdeler acaba? Karabatak garson olacaktı, ortalarda dolanıyordur. Başımı çevirip müzisyenlerin olduğu tarafa baktım. Avcı'yı görünce hafifçe gülümsedim. Piyano mu çalıyor o? Allah'ım, operasyona gel.

"Bahar?"

Duyduğum sesle çevirdim başımı. Şaşkınca kocaman açtım gözlerimi. Yok artık. Yavuz? Yavuz'un burda ne işi var? O da en az benim kadar şaşkındı. Yavuz gülerek yaklaşırken ben ona ne diyeceğim diye düşünüyordum. Operasyonu anlatamam. İyi de neden burda olduğumu nasıl açıklayacağım Yavuz'a? Yavuz yanıma gelip şaşkınca güldü.

"Bahar, senin burda ne işin var?"

Gergince güldüm.

"Yalnız o benim lafım."

Yavuz da güldü dediğime. Tam tekrar konuşacakken birisi seslenince çevirdi başını.

"Yavuz, lan oğlum iki dakika yüzünü göremedik ha."

Arkadaşı olacak, genç bir adam gelip kolunu Yavuz'un omzuna doladı. Ardından beni görünce kaşlarını kaldırıp gülümsedi.

"Merhaba."

Dudaklarımı birbirine bastırıp kafa salladım. O da Yavuz'a dönüp devam etti.

"Yavuz, hanımefendi kim?"

Yavuz adama bakıp bıkkınlıkla nefes verdi.

"Bir arkadaş."

"Nasıl, bir arkadaş? Biz niye tanımıyoruz?"

"Karabayır'dan bir arkadaş Selçuk. Nerden tanıyacaksın?"

Arkadaşı tek kaşını kaldırıp kafa salladı.

"Anladım. Neden ordan dönemediğin belli oldu."

Selçuk denen çocuk sırıtırken ben de kaşlarımı kaldırıp baktım. Yavuz da ters ters baktı arkadaşına.

"Selçuk, biraz kibar ol."

"Tamam ya pardon. Hoş geldiniz, yani İstanbul'a."

"Teşekkür ederim."

Selçuk ardından Yavuz'a döndü.

"Yavuz, sen biraz gelsene bak Aytaç'la Cüneyt seni görmemiş."

Yavuz bir şey diyemeden Selçuk bana döndü.

"Müsade edersiniz di mi? Biz de Yavuz'u uzun zamandır görmüyoruz da."

Gülümseyip kafa salladım.

"Tabi ki."

Yavuz hiç memnun olmamıştı ama Selçuk resmen hızır gibi yetişti. Yavuz bana dönüp gülümsedi.

"Ben birazdan dönerim Bahar. Kusura bakma."

"Tabi tabi. Sen bak arkadaşlarına."

Yavuz gülümseyip gitti. Sen arkadaşlarına bak, ben de sana ne diyeceğimi düşüneyim.

"Bir içki alır mısınız hanımefendi?"

Başımı çevirip yanıma gelen garsona baktım. Gördüğüm yüzle kaşlarımı kaldırıp gülümsedim.

"Sert bir şeyler var mı beyefendi?"

Karabatak gülümseyip biraz daha yaklaştı.

"Komutanım, Allah aşkına doktor beyin burda ne işi var?"

"Hiçbir fikrim yok Karabatak."

Sıkıntıyla bakarken aklıma gelen şeyle gözlerimi kapatıp nefes verdim.

"Tabi ya. Yavuz'un annesi de doktor. Bu da doktorlar tarafından kurulan bir vakfın balosu. Demek ki Yavuz'un annesi de Aydan hanımla aynı vakıftan."

"Komutanım ne yapacağız? Doktor bizi görmesin diye akla karayı seçtik ama sizi gördü. Ne diyeceksiniz şimdi?"

"Bilmiyorum Karabatak bilmiyorum. Bulacağız işte bir şey."

Karabatak gergince bakışlarını etrafta gezdirdi. Ben de devam ettim.

"Neyse Karabatak, işimize bakalım. Nedir durum?"

"Her hangi bir aksilik yok komutanım. Aydan hanımlar az önce geldiler. Dikkat çekici bir şey yok. Şimdilik her şey yolunda."

"Tamam. Gözünüzü dört açın. Hadi sen de dikkat çekmeden işine dön. Bu arada, sadece işini yap Karabatak, kadınlardan uzak dur, gözüm üstünde."

Karabatak gülüp kafa salladı.

"Emredersiniz komutanım."

Karabatak gidince ben de Avcı'nın olduğu tarafa yürüdüm. Bir yandan da Yavuz'u kolluyordum. O da hala arkadaşlarının yanındaydı. Müzisyenlerin olduğu sahneye çıkıp Avcı'nın yanına geldim.

"Komutanım hoş geldiniz."

"Ne var ne yok Avcı?"

"Her şey yolunda komutanım. Sadece doktor bey niye burda onu anlamadık."

"Anlaşılan Yavuz'un annesi de Aydan hanım gibi vakfın kurucularından."

"Biz kendimizi saklarız da, siz ne yapacaksınız komutanım? Yavuz sizi gördü."

"Ben bakacağım bir çaresine. Siz sadece göreve odaklanın."

"Emredersiniz komutanım."

Kafa sallayıp indim sahneden. Gidip bir köşede durdum. Bakışlarımı etrafta gezdirip Aydan hanımı aradım. O da salonun uzak bir köşesinde bir grup insanla sohbet ediyordu. Güzel, her şey yolunda. Tek sorun Yavuz'un burda olması.

"Ne güzel bir gece. Öyle değil mi?"

Başımı çevirip baktım. Adamın teki gelmiş gülümseyerek bakıyordu. Ben de gülümseyip kafa salladım.

"Evet, öyle."

"Bu arada adım Salim. İş adamıyım. Siz ne işle meşgulsünüz?"

"Avukatım."

"Başarısız bir avukatsınız belli ki."

Kaşlarımı çatıp güldüm.

"Onu nerden çıkardınız?"

"Yalan söylemeyi beceremiyorsunuz."

Kaşlarımı kaldırıp güldüm.

"Demek ki dürüst bir avukatım."

Adam da gülüp çevirdi başını. Deli mi ne? Ben de önüme bakarken adam tekrar konuşunca ona çevirdim başımı.

"Lafı fazla uzatmadan şunu taktim edeyim size. Kulağınıza takın. Karşı tarafta tanıdık bir ses duyacaksınız."

Kaşlarımı çatıp baktım uzattığı avcuna. Küçük bir kulak içi cihaz. N'oluyor ya? Gergince baktım adama. Ardından uzanıp aldım cihazı. Ardından tekrar baktım yüzüne. O da gözlüklerini tutup devam etti.

"Bu arada gözüm üzerinizde. Sizi izliyor olacağım. Her hareketinizi."

Ben hala gergince bakarken adam uzaklaştı yanımdan. Elimdeki cihaza bakıp ardından kulaklığı kulağıma taktım.

"N'aber porselen? Çok güzel olmuşsun. Etkilendim."

Duyduğum sesle gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım. Ardından bakışlarımı etrafta gezdirdim.

"Bak bakalım nerdeyim?"

Allah'ın cezası herif.

"Konuş konuş. Seni duyabiliyorum."

Dişlerimin arasından öfkeyle konuştum.

"Çolak. Ne istiyorsun?"

"Özledim diyelim. Bir sesini duyayım, yüzünü göreyim dedim."

"Saçmalamaya kes. Nerdesin?"

Çolak pis pis gülüp konuştu.

"Nerdeyim? Şunu bir öğrenemedin porselen. Ben her yerdeyim."

Ben hala gergince etrafıma bakınırken Çolak devam etti.

"Neyse muhabbeti kısa keselim, bu gece çok işimiz var. Sen şimdi bu gece ne istersem yapacaksın."

Sinirle gülüp konuştum.

"Niye yapayım bunu?"

"Güzel soru. Ben olsam ben de sorardım. Şimdi şöyle, eğer sen beni dinlemezsen o salondan biri ölecek. Bak mesela şimdi dinlemedin ya, sağındaki garsonu görüyor musun?"

Başımı çevirip baktım. Çolak da devam etti.

"Şimdi o garson birazdan aramızdan ayrılacak."

Garsonun yanına doğru yürümeye başladım. Tam yanına gelmiştim ki, uzaktan edilen ateşle vuruldu garson. Hemen tutup arkasındaki kapıyı açtım. Garsonu dışarı çıkarıp geri döndüm salona.

"Aferin porselen, yok et cesedi. Daha çok işimiz var. Bu gece seninle bir oyun oynayacağız. Oyunun adı katil kim? Acaba kim?"

Sinirle bakışlarımı salonda gezdirdim. Karabatak'la Avcı'yı görünce yanlarına gitmek için hareketlenecektim ki Çolak'ın sesiyle durdum.

"Eğer adamlarına bir işaret çakarsan hepsini teker teker indiririm. Ve bilirsin bunu zevkle yaparım."

Öfkeyle soluyarak konuştum.

"Ne istiyorsun Allah'ın cezası?"

"Evet, asıl meselemize gelelim. Aydan'ı bana getireceksin."

"Hayır, asla yapmam böyle bir şeyi."

"Öyle mi? O zaman yanından geçen kıza veda et."

"Tamam tamam pislik herif. Ne istiyorsan yapacağım. Ama sen de kimseye zarar vermeyeceğine söz vereceksin."

"Bana söz verdirme porselen. Biliyorsun söz verince tutamıyorum."

"Doğru, ben hala seni insan sanıyorum."

"Olur öyle. Mesleki deformasyon diyelim."

"Bahar."

Yavuz'un sesiyle ona döndüm. O da gelmiş gülümseyerek bakıyordu. Ben de hafifçe gülümsedim.

"Bu gecenin en güzel sürprizi de bu sarı doktor oldu ha. Bana bak sakın bir şey belli etme, durduk yere patlatmayalım kafasını. Sevimli de bir şey bu be. Dur biraz eğlenelim şununla."

Çolak'ın sesi kulağımda çınlarken Yavuz'a bir şey belli etmemek için gülümsedim. Yavuz da gülümseyerek konuştu.

"Kusura bakma seni yalnız bıraktım. Arkadaşlar işte, konuştukça konuştular."

"Sorun değil Yavuz."

Yavuz gülümseyerek baktı gözlerime. Gözlerinin mavileri heyecanla kıpırdaşıyordu.

"Bahar, gerçekten burda ne işin var?"

Ben bir şey demeden bakarken Çolak konuştu yine.

"Kıyamam. Bu doktor sana aşık mı olmuş? Yazık."

Dişlerimi sıkıp gergince yutkundum.

"Sakın bir şey belli etme Bahar. Hadi buraya onun için geldiğini söyle. Hatta ona sürpriz yapmak istedin."

Gergince gülümseyip konuştum.

"Sana sürpriz yapmak istedim."

Yavuz kaşlarını kaldırıp şaşkınca baktı.

"Gerçekten mi?"

Yapma Yavuz yapma. Sana bunu yapmak istemiyorum.

"Cevap versene doktora Bahar. Adam kaldı öyle."

Ben yine gülümseyip konuştum.

"Tabi ki."

Yavuz şaşkın ama mutlulukla baktı bana. Benimse vicdanım rahatsızdı. Yavuz başını çevirip ilerde bir yerlere baktı. Ardından bana döndü.

"Hadi gel seni bizimkilerle tanıştırayım."

"Sizinkiler?"

"Annemle babam."

Dudaklarımı büzüp baktım.

"Gerek yok Yavuz. Rahatsız etmeyelim şimdi."

"Ne rahatsızlığı Bahar? Hadi gel."

Ben bir şey demeden bakarken Çolak'ın sesiyle çevirdim başımı.

"Hadi hadi kırma adamı git tanış. O şimdi seni teker teker herkesle tanıştıracak. Sonra insanlara seninle ilgili fikirlerini soracak. Sen artık bu ailenin müstakbel gelinisin."

Dişlerimin arasından öfkeyle konuştum.

"Saçmalamayı kes."

"Efendim. Bir şey mi dedin Bahar?"

Çolak kulağımda pis pis gülerken Yavuz'a dönüp gülümsedim.

"Yoo bir şey demedim. Hadi gidelim madem."

Yavuz gülerek eliyle yol gösterdi. Birlikte yürüdük. Allah'ım ben nasıl bir şeyin içine düştüm? Yavuz'u mu idare edeyim, içerdeki katili mi bulayım. Bir taraftan da Yavuz'a yoktan yere umut veriyorum. Yavuz durunca ben de durdum.

"Anne, baba."

İkisi de dönüp baktılar. Beni görünce bakışları bana kaydı. Annesi tek kaşını kaldırıp baktı bana. Babası da merakla bakıyordu. Yavuz bir elini belime getirip gülümseyerek konuştu.

"Sizi Bahar'la tanıştırmak istiyorum. Üsteğmen Bahar Kutlu. Karabayır'dan. Bahar, annem Gülümser, babam Hamit."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Yavuz'un annesi hala aynı şekilde bakarken, babası gülümseyip elini uzattı.

"Memnun oldum küçük hanım. Demek üsteğmensiniz?"

Ben de gülümseyip sıktım uzattığı elini.

"Ben de memnun oldum efendim. Evet, üsteğmenim."

Hamit bey gülümserken Gülümser hanımın sesiyle ona döndüm.

"Demek oğlumun kolyesini götürmek için burdan kalkıp Karabayır'a gittiği, sonra da ne hikmetse geri dönmediği Bahar sensin?"

"Anne."

Yavuz gözlerini açmış annesine bakarken ben de kaşlarımı kaldırıp baktım.

"Hahaha, kaynanan senden pek hoşlanmadı galiba porselen."

Çolak'ı duymazdan gelip gülümsemeye çalıştım.

"Evet, o dediğiniz Bahar benim. Ama sanırım bir şeyi yanlış biliyorsunuz Gülümser hanım. Oğlunuz benim yüzümden kalmadı Karabayır'da. Oradaki insanları görüp etkilendiği için kalmaya karar verdi. Onların doktor ihtiyacına kayıtsız kalamadığı için. Üstelik ben onu daha ilk günden beri geri göndermeye çalışıyorum. Ama o mücadele etmekten hiç vazgeçmedi, bana rağmen. Bence oğlunuzla gurur duymalısınız."

Gülümser hanımın ifadesi biraz olsun yumuşadı sanki. En azından artık ters ters bakmıyor bana. Bakışları Yavuz'u bulunca burukça gülümsedi. Ben de dönüp Yavuz'a baktım. O da bana bakıyordu gülümseyerek.

"Valla ben oğlumla gurur duyuyorum. Çok haklısın Bahar kızım."

Hamit beye dönüp gülümsedim.

"İyi iyi, neyse ki kayınpeder senden yana."

Ya sabır. Hamit beye gülümseyip kafa salladım. O arada Yavuz girdi lafa.

"Teşekkür ederim ama ben kimsenin taktirini kazanmak için yapmıyorum bunu. İşimi, buna en çok ihtiyacı olan insanların olduğu yerde yapmayı seçtim sadece. En doğrusunun bu olduğuna karar verdiğim için."

Gülümseyerek baktım Yavuz'a. Babası da gururla tebessüm edip elini Yavuz'un omzuna getirdi.

"Yavuz, sen Pelin'e içki almaya gitmiştin oğlum. Nerde hani?"

Gülümser hanım deyince farkettim. Yavuz'un diğer yanında sarışın bir kız vardı. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Yavuz da annesine alttan alttan bakıp yanındaki kıza döndü.

"Pardon Pelin. Ben Bahar'ı görünce unutmuşum."

Kız bozulsa da belli etmedi. Yandan yandan gülüp konuştu.

"Sorun değil Yavuz. Şimdi gide alırız birlikte."

Gözlerimi kapatıp sıkıntıyla nefes verdim. Allah'ım nelerle uğraşıyorum ben ya?

"Bana bak porselen, bu kız da fena değilmiş ha. Aman dikkat et de doktorun aklı kaymasın."

Çolak pis pis gülerken ben içimde biriken öfkeye hakim olmaya çalışıyordum. Şu düştüğüm hale bak. Yavuz'un benim yüzümden düştüğü hale bak. Bir, elin teröristine alay malzemesi olmadığı kalmıştı. Ben olduğum yerde sinirle dururken Yavuz nefes verip etrafına bakındı. Yanından geçen garsonu durdurup konuştu.

"Hanımefendiye bir içki verir misiniz lütfen."

Garson kafa sallayıp elindeki tepsiyi kıza uzattı. O da bozuk bozuk bakarak aldı tepsideki içkiyi. Garson gidince Yavuz bana bakıp ailesine döndü.

"Müsade ederseniz ben biraz Bahar'la ilgileneceğim. Benden başka tanıdığı kimse yok haliyle."

Gergince gülümsedim. Sen burda kalsaydın Yavuz ya. Gülümser hanım da yeni hatırlamış gibi bana döndü.

"Sahi Bahar hanım, siz neden burdasınız?"

Benden önce Yavuz girdi lafa.

"Bahar benim misafirim anne. Hayır seni gören de kaba bir insan olduğunu düşünecek."

"Aşkolsun oğlum."

"Evet anne, bence de."

Yavuz annesine ters ters bakarken annesi de bozuk bozuk bakıyordu. Yavuz ardından bana dönüp elini belime getirdi.

"Hadi Bahar. Gel biz şöyle geçelim."

Kafa sallayıp diğerlerine döndüm.

"Müsaadenizle. Sizlerle tanıştığıma memnun oldum."

Gülümser hanım sahte bir gülümsemeyle kafa salladı. Hamit beyse elimi sıkıp içten bir gülüşle baktı.

"Biz de çok memnun olduk. Umarım tekrar görüşürüz."

Ben de gülümseyip kafa salladım. Ardından Yavuz'la ayrıldık yanlarından. Biraz uzaklaşıp durduk.

"Kusura bakma Bahar. Annem aslında çok tatlı bir kadındır ama ben Karabayır'dan dönmüyorum diye orayla ilgili her şeye, herkese sinirli."

Gülümseyip konuştum.

"Sorun değil Yavuz. Anlıyorum."

"Yine başlamayacaksın di mi?"

"Neye?"

"Karabayır sana göre değil, İstanbul'a dön demeye."

Gülerek başımı iki yana salladım.

"Hayır hayır başlamayacağım."

Yavuz da gülerek baktı yüzüme.

"Hala burda olduğuna inanamıyorum. Rüya gibi. Ayrıca sen de öylesin. Rüya gibisin. Çok güzel olmuşsun. Yani seni daha önce hiç böyle görmemiştim. Elbisen çok yakışmış. Işıl ışılsın."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim.

"Teşekkür ederim Yavuz. Sen de çok şıksın."

"Oovv. Ateş bacayı sarıyor mu yoksa porselen? Hadi madem bir de dans etsenize."

Başımı yana çevirip dişlerimin arasından konuştum.

"Şansını fazla zorluyorsun."

"Öyle mi dersin? Bahar'ın yanındaki adamı indirin."

Telaşla döndüm Yavuz'a. Elimi koluna getirip bana bakmasını sağladım.

"Yavuz, beni dansa kaldırmayacak mısın?"

Yavuz'un gözleri parladı anında. Heyecanla gülümsedi. O böyle mutlu oldukça benim vicdanım sızlıyor. Ona bunu yapmayı hiç istemiyorum ama onun hayatı için yapmak zorundayım. Yavuz yutkunup ceketini ilikledi.

"Tabi ki. Zevkle."

Ben de gülümseyince Yavuz eliyle yol gösterdi. Birlikte yürüdük salonun ortasına. Ardından durup karşı karşıya geçtik. Yavuz bir elini belime getirip diğer elimi zarifçe tuttu. Ben de kolumu omzuna doladım. Yavuz gülümseyip başladı dansa. Ben de ona ayak uydurdum. Dudak büküp güldüm.

"Ne güzel dans ediyorsun?"

Yavuz da gülerek konuştu.

"Aslında, normalde daha güzel dans ederim ama şu an heyecandan titrediğimden ayağına basacağım diye korkuyorum."

Gülerek başımı çevirdim. Yavuz da gülüp devam etti.

"Ayrıca siz de çok güzel dans ediyorsunuz üsteğmenim. Hiç beklemezdim."

Kaşlarımı kaldırıp baktım.

"Öyle mi? Niyeymiş?"

"Yani ne bileyim, hiç öyle dansa meraklı bir havan yok. Ama sen gayet iyisin."

"İyiyim tabi. Çok güzel dans ederim ben. Sen daha beni tanımıyorsun."

Yavuz tatlı tatlı güldü dediğime. Ardından gülümseyip konuştu.

"Bugün dediklerinden sonra bu yaptığın, yani buraya gelmen, çok şaşırttı beni. Ne düşünmeliyim?"

"Hahahaha, seninki fena düşmüş sana. Hadi hadi anlatsana. Benim elimi dediğim ölüyor desene. Sıradaki sensin desene."

Çolak'ın kahkahası kulağımda çınlarken gülümsedim.

"Sana haksızlık etmişim sanırım. Seni ne kadar kırdığımı sonradan anladım."

"Buraya da gönlümü almaya mı geldin?"

Gülümseyip kafa salladım.

"Hı hı."

Yavuz gülümseyip yutkundu.

"Şişt porselen, sen al bu doktoru. Valla güzel oldunuz ha. Yakıştınız yakıştınız."

"Bahar."

Yavuz'un sesiyle tekrar ona verdim dikkatimi. O sırada aklıma gelen şeyle Yavuz'un omzundaki elimin parmaklarını kullanarak, Yavuz'un tam arkasındaki Karabatak ve Avcı'ya mors alfabesiyle içerde bir katil olduğunu anlatmaya çalıştım. Umarım beni görüyorsunuzdur. Ben Yavuz'un omzunu hafifçe pıtpıtlarken, Yavuz da gözlerimin içine bakıp devam etti.

"Sen hayatımda tanıdığım en cesur, en güçlü insansın. Bana karşı neden öyle davrandığını da biliyorum. Peki sen beni anlıyor musun? Seni sevdiğimi, seninle birlikte mutlu olmak istediğimi anlıyor musun?"

Burukça baktım gözlerine.

"Anlıyorum Yavuz. Peki sen, neden bu kadar korktuğumu anlıyor musun? Kalbimi neden aşka kapattığımı anlıyor musun?"

Yavuz yutkunup kafa salladı.

"Anlıyorum Bahar. Peki bunun bir çözümü yok mu?"

"Var mı? Varsa da ben bilmiyorum. Ben bugüne kadar hep sevdiklerimi kaybettim. Gözümün önünde yitip gittiler hepsi. Her seferinde ben arkalarında kaldığım için, onlar ölüp ben yaşamaya devam ettiğim için lanet ettim kendime. Bunların yenilerini yaşamaya gücüm yok Yavuz."

"O zaman neden buradasın Bahar? Neden geldin buraya? Neden kollarımdasın? Neden dans ediyorsun benimle?"

"Yavuz ben."

"Sakın porselen, sakın. Tek bir kelime edersen doktorun kafasını uçururum. Ayrıca adamın kalbini kırma. Sonra hiç istemediğimiz şeyler olmasın salonda. Hadi bakalım, güzel şeyler söyle adama."

Yutkunup sustum. Üzgünüm Yavuz ama bunu yapmak zorundayım.

"Senin için geldim. Yanında olmak istediğim için. Yanımda olmanı istediğim için geldim Yavuz. Hayat uzun. Kimin ne zaman karşına çıkacağı belli olmuyor. Ben de belki bir şeylere cesaret edebilirim diye geldim."

Yavuz kıpırdaşan mavilerini gözlerime dikip mutlulukla gülümsedi. Bense içimden kendime küfürler ediyordum.

"İnsanın senin gibi bir kadın tarafından sevilmesi kim bilir ne muhteşem bir şeydir."

Hafifçe gülümsedim.

"Benim gibi bir kadın derken? Nasıl severmişim ki ben? Yani nasıl sevecek gibi duruyorum?"

"Sevdiğini ölümüne sevecek biri gibi duruyorsun. Hayatındaki her şey, herkes için her şeyi yaparsın. Yaptığın her şeyi tutkuyla yapıyorsun. Ülkeni de tutkuyla koruyorsun."

Nefes vererek güldüm.

"Bu kadar kısa zamanda beni bu kadar iyi tanıman, korkuttu beni."

Yavuz da gülümseyip devam etti.

"Korkmak yok artık. Sevmeye, mutlu olmaya cesaret etmek var."

Burukça gülümsedim. Ah Yavuz. Omzundaki elimi Yavuz'un sırtında gezdirip biraz daha yaklaştım. Yavuz da yanağını yanağıma yasladı. Anında kapandı gözlerim.

"Bir öpücüğün tam sırası bence. Öpsene doktoru."

Hiçbir şey yapmadan durdum. Bunu yapamam Yavuz'a. Yapamam. Hadi Karabatak, çöz artık şunu.

"Hadi Bahar, öp doktoru. Öp, biri inmesin aşağı."

Olmaz yapamam bunu. Yavuz'a bunu yapamam.

"Öp dedim Bahar, yoksa biri daha gidecek. Öp. Öp."

Başka çarem yok. Yutkunup açtım gözlerimi. Kendimi biraz geri çekip alnımı alnına yasladım.

"Bahar."

Yavuz'un heyecanlı, kısık çıkan sesiyle kapadım tekrar gözlerimi.

"Yavuz."

Yüzümü biraz daha yüzüne yaklaştırdım.

"Bahar, n'apıyorsun?"

"N'apıyorum?"

"Bahar, bu kadar ileri gitmek zorunda değilsin. İstemediğin bir şeyi yapma lütfen."

Usulca yaklaşıp birleştirdim dudaklarımızı. Yavuz anında kesti dans etmeyi. Önce şaşkınca durup karşılık veremedi. Ardından usulca karşılık verdi öpüşüme. Kendimi öyle berbat hissediyorum ki, Yavuz'a bunu yaptığım için kendimi hiç affetmeyeceğim.




BÖLÜM SONU
🙊

Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 827 55
kaplidio Efsanesinın son kitabıdır... işlenen suçların ödenmesi gereken bedelleri vardır. Fakat nesillerce taşınmış bu bedeli kim ödeyecek? Gerçek s...
395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
33.7K 3K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
157K 16.7K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...