Yansıma

By bluemonument

45.1K 2.9K 1.7K

"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir"... More

S.1 Ep.1 "Ne işin var burda?"
S.2 Ep.2 "Buralar sana göre değil doktor, buralar tehlikeli"
S.1 Ep.3 "Nasılsa anlayacaksın buraya ait olmadığını"
S.1 Ep.4 "Kalbim buz tutmuş benim"
S.1 Ep.5 "İki tarafı da keskin bir bıçak"
S.1 Ep.6 "Gözlerine baktıkça daha iyi hissettim kendimi"
S.1 Ep.7 "Bana aşık olmayı öğretir misin"
S.1 Ep.8 "Gidenin arkasından bakmak ne berbat bir şey"
S.1 Ep.9 "Bir derdim var bin dermana değişmem"
S.1 Ep.10 "Kalp seçer seveceği kalbi"
S.1 Ep.11 "Bırak da kimi seveceğime ben kendim karar vereyim"
S1. Ep.12 "Hiçbir kötülüğün olmadığı, sadece ikimizin olduğu bir dünya"
S.2 Ep.1 "Kendime engel olmaya çalışırken, farkında olmadan sevmişim"
S.2 Ep.2 "Senden gelen her şey kabulüm benim"
S.2 Ep.3 "Benim lanetim eninde sonunda gelip seni bulur"
S.2 Ep.4 "İnsan yanlış kişiyi sevince anlıyor gerçekten aşık olduğunu"
S.2 Ep.6 "Ölümüne sevmek"
S.2 Ep.7 "Kırık bir kalp"
S.2 Ep.8 "Buralardan gitmek gerçekten zor olacak"
S.2 Ep.9 "Evlenelim mi"
S.2 Ep.10 "Aklımızla bulamadığımız yolu, kalbimiz bulur belki"
S.2 Ep.11 "Gözlerim kamaşıyor sana bakarken"
S.2 Ep.12 "Hiç bırakma ellerimi Yavuz"
S.2 Ep.13 "İkimiz de kül oluruz bu yangında"
S.2 Ep.14 "İşte şimdi ölebilirim"
S.3 Ep.1 "Ömrüm geçsin bu rüyanın içinde"
S.3 Ep.2 "Çok mutlu olalım biz, hep çok mutlu olalım"
S.3 Ep.3 "Hayatımız en mutlu olduğumuz anda donup kalsa keşke"
S.3 Ep.4 "Yaşadığın mutluluğun kıymetini bil"
S.3 Ep.5 "Seversem abartırım"
S.3 Ep.6 "Benim evim sensin"
S.3 Ep.7 "Onun bende huzur bulması öyle muhteşem ki"
S.3 Ep.8 "Gözlerin yelkenimin fenerleri"
S.3 Ep.9 "Birlikte ilk operasyonumuz"
S.3 Ep.10 "Seni bırakıp gitmem"
S.3 Ep.11 "Öleceksek beraber öleceğiz"
S.3 Ep.12 "Ben seni yaralarınla birlikte sevdim"
S.3 Ep.13 "Bu kısacık ömre ne çok acı sığdırmışsın"
S.3 Ep.14 "Yavuz'un yanında bambaşka bir Bahar çıkıyor ortaya"
S.3 Ep.15 "Kızın bana emanet"
S.4 Ep.1 "Kollarında yaşayıp, kollarında öleyim"
S.4 Ep.2 "Seni kendimden çıkarsam, geriye sıfır bile kalmaz"
S.4 Ep.3 "Her gün yeni baştan, sana aşkla bağlı kalacağıma yemin edeceğim"
S.4 Ep.4 "Kelimelerin ötesinde seviyorum seni"
S.4 Ep.5 "Benim hayatım bu"
S.4 Ep.6 "Hem hasretimsin hem vuslatım"
S.4 Ep.7 "Bir gülüşüne dünyaları yakarım"
S.4 Ep.8 "Kalbimi bir tek sana açıyorum"
S.4 Ep.9 "Bakalım bundan nasıl kurtulacaksın Bahar Karasu"
S.4 Ep.10 "Bir daha seni asla bırakmayacağım"
S.4 Ep.11 "Bütün korkum Yavuz için"
S.4 Ep.12 "Ne zaman kapasam gözlerimi, sevgilimin ay yüzü bekliyor oluyor beni"
S.4 Ep.13 "Bugün çok güzel bir gün olacak..."
S.4 Ep.14 "Veda💕Benim Yavuz'dan sonram yok"
Duyuru‼️

S.2 Ep.5 "Benden umudu kessin, hayatına baksın istiyorum"

607 54 44
By bluemonument

Dört gün sonra

Yavuz'dan

Dikkatle bakıyordum aynadaki yüzüme. Neyse ki yaralar tamamen iyileşti. En azından yüzümdeki yaralar. Yoksa anneme anlatamazdım durumu valla. Vücudumda hala biraz morluklar var ama annemin yanında soyunmazsam sıkıntı yok. Gülüp başımı iki yana salladım. Şu hale bak. Kaç yaşına geldim hala çocuk gibi annemden yaralarımı saklıyorum. Çocukken de, oynarken düşüp yaralanınca annem üzülecek diye göstermezdim ona.

"Abi, çıkıyorum ben."

Leyla'nın sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp çıktım odamdan. Leyla da salonda ceketini giyiyordu. Kaşlarımı çatıp memnuniyetsiz şekilde baktım.

"Çık çık. Beni ektin, şimdi git bakalım istediğin yere."

Leyla dudaklarını birbirine bastırıp güldü.

"Abi, keyfimden yapmadım ya. İşim var ne yapayım? Bu gece bir operasyon düzenleyeceğiz. Operasyonu bırakıp baloya mı geleyim yani?"

Dudaklarlarımı birbirine bastırıp sıkıntıyla nefes verdim.

"O da ayrı bir canımı sıkıyor. Aklım sende kalacak."

"Merak etme abicim, küçük bir operasyon bu. Sabah olmadan döneceğiz. Sahi sen ne zaman döneceksin? Yani Karabayır'a."

"Valla bana kalsa yarın sabah ilk uçakla dönerim de, bakalım annemin elinden kurtulabilecek miyiz?"

"Daha uzun bir özleme dayanamam diyorsun. Anladım."

Leyla'nın imalı imalı konuşmasına gülüp göz devirdim. O da sırıtıyordu.

"A Yavuz bu arada, Bahar'a söyledin mi gideceğini? Yani söylemişken onu da davet etseydin diye diyorum."

"Söyledim ama davet edemedim."

Leyla yüzünü buruşturup baktı.

"Niye? Ergenler gibi cesaret mi edemedin? Yavuz Karasu'ya bak sen ya. Liseli aşıklara döndü iyice."

Göz devirip bıkkınlıkla konuştum.

"Of, hayır Leyla. Sadece yani, Bahar'a saçma gelir diye davet edemedim. Ne diyeceğim yani, Bahar annemin kurucusu olduğu derneğin hafta sonu balosu var, sen de benimle gelir misim, mi diyeceğim?"

"Evet aynen böyle diyeceksin. Ne var?"

"Ne alakası var demez mi kız? Daha bizim ne olduğumuz bile belli değil. Sevgili değiliz, arkadaş desen tam olarak o da değiliz. Birbirini seven ama birlikte olamayan tuhaf bir ikiliyiz işte. Yani tabi bu da en iyi ihtimal. Bahar beni sevmiyor bile olabilir. Yani küçük hanım, bu durumda nasıl davet edeyim ben Bahar'ı, taa burdan İstanbul'a?"

Leyla dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını kaldırdı.

"Ne diyeyim abicim? Sen daha iyisini bilirsin. Neyse benim çıkmam lazım artık. Anneme babama çok selam söyle. Kendine dikkat et. Görüşürüz."

Leyla gelip sarıldı boynuma. Ben de sıkıca sarılıp saçlarını sevdim.

"Asıl sen kendine dikkat et. Sağ salim git sağ salim dön. Allah'a emanet ol."

Leyla ayrılıp yanaklarımı öptü. Ardından el sallayıp çıktı evden. Sıkıntıyla iç çektim. Leyla operasyona gidiyor ben baloya gidiyorum. İşe bak. Gerçi eminim Leyla halinden memnundur. Hiç sevmezdi zaten bu baloları. Ben de sevmem ama el mecbur gidiyoruz işte. Kolumu kaldırıp saatime baktım. Daha fazla oyalanırsam uçağı kaçıracağım. Hem öncesinde hastaneye de uğramam gerekiyor. Anca yetişirim. Küçük çantamı alıp ben de çıktım evden. Arabaya binmiştim ki çalan telefonumla duraksayıp cebimden çıkardım. Arayanın ismini görünce kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüme.

"Alo, Bahar."

"Günaydın Yavuz."

"Günaydın. Nasılsın?"

"Ben iyiyim. Asıl sen nasılsın? Daha iyi hissediyor musun kendini?"

"Daha iyiyim. Şey, görüşemedik seninle de, yani dün."

"Evet, öyle oldu. Sen bugün mü gidiyorsun İstanbul'a?"

"Evet, uçağım iki saat sonra."

"Anladım. Ben de bir uğrayayım diyecektim ama."

"Ben şimdi hastaneye gidiyorum sen de oraya gel istersen."

Sakin ol Yavuz bu ne heyecan? Bahar da telefonun diğer tarafında tatlı tatlı gülüyordu.

"Tamam, öyle yapalım o zaman. Hastanede görüşürüz."

"Görüşürüz."

Sırıtarak kapattım telefonu. Aman ne var canım, özledim. Hem sanki gizli saklı mı bu? Bahar biliyor onu sevdiğimi. Görmek istemem gayet normal değil mi? Gülerek çalıştırdım arabayı. Gideyim bir an önce hastaneye. Bahar'ı da göreyim İstanbul'a gitmeden.

Başımı eğmiş, hemşire bankosundaki dosyalarla ilgileniyordum. Günlerdir gelmiyorum hastaneye. Biriken işler ver. Gerçi bitmeyecek ama yine de ne kadar baksam kar. Artık dönünce hallederim.

"Yavuz bey."

Başımı kaldırıp sesin sahibine baktım. Aslı hemşire gülümseyerek geldi yanıma. Ben de hafifçe gülümsedim.

"Nasılsınız?"

"İyiyim Aslı hemşire, sağol. Sen nasılsın?"

Aslı gülümseyip saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

"İyiyim sağolun. Sizi iyi gördüm, daha iyi oldum."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Aslı da devam etti.

"Hastaneye döndüğünüze göre iyisiniz demek ki. Çok sevindim."

"Sağol Aslı ama döndüm sayılmaz. Yani bir iki gün daha yokum."

"Yaa, daha iyileşmediniz tabi. Neyse siz iyi olun da, gerisi önemli değil."

Bir şey demeden baktım. Başımı çevirince Bahar'ı görüp gülümsedim. Aslı da başını çevirip Bahar'ı görünce kıpırdandı. Bahar Aslı'ya bir bakış atıp bana döndü.

"Selam."

"Selam Bahar. Hoş geldin."

Bahar gülümseyip kafa salladı. Ben de Aslı'ya dönüp devam ettim.

"İşle ilgili bir şey yoksa bize biraz izin verir misin Aslı?"

Aslı yutkunup kafa salladı.

"Tabi. İyi günler."

Ben de gülümseyip kafa salladım. Kendi anlasın istiyorum, kırmak istemiyorum ama Aslı fazla zorluyor. İç çekip Bahar'a döndüm gülümseyerek. O da dudaklarını birbirine bastırıp, başıyla az önce giden Aslı'yı işaret etti.

"Sanırım sana karşı ilgisi var."

Anında gerilip kestim gülmeyi.

"Bahar, gerçekten ben bunun için bir şey yapmadım. Yani özel bir yakınlık göstermedim ona. Aksine bunu farkettiğimden beri anlasın diye daha resmî, soğuk davranmaya çalışıyorum."

Bahar dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi.

"Tamam Yavuz. Bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Telaşlanma bu kadar."

"Yanlış anlamanı istemiyorum Bahar. Ben gerçekten onu umutlandıracak bir şey yapmadım."

"Sorun yok Yavuz. Ayrıca beni ilgilendiren bir şey de yok. Sonuçta bu senin hayatın."

Kaşlarımı kaldırıp baktım.

"Nasıl yani? Birinin benden hoşlanması senin için sorun değil mi yani? Bundan hiç rahatsız olmadın mı?"

Bahar yutkunup baktı yüzüme. Ardından hafifçe gülümseyip konuştu.

"Yoo, yani niye olayım ki?"

Hayal kırıklığıyla baktım yüzüne. Bahar da kaçırdı bakışlarını. Ardından devam etti.

"Bence sen de hemen kestirip atma. Mutlu olmak senin de hakkın. Hatta en çok senin hakkın. Belki Aslı hemşire seni hakettiğin gibi sevecek olan kişidir."

Kaşlarımı kaldırıp şaşkınca baktım.

"Bahar ne diyorsun Allah aşkına? Olan bunca şeyden sonra, sana söylediğim onca şeyden sonra sen bana nasıl bunları söylüyorsun? Ben seni seviyorum Bahar. Bunu sen de biliyorsun."

"Ben senin mutlu olmanı istiyorum sadece."

"Mutlu olmak için neye ihtiyacım olduğunu gayet iyi biliyorsun Bahar. Sana ihtiyacım var. Ama sen bunu umursamıyorsun tabi."

Bahar kaşlarını çatıp baktı.

"Hayır umursuyorum. Zaten umursadığım için..."

Bahar susup yutkundu.

"Ne, umursadığın için? Ne? Umursadığın için beni sevemiyorsun, öyle mi? Biliyorum, yine aynı şeyleri söyleyeceksin."

Başımı çevirip bankoya döndüm tekrar. Ben burda onsuz geçen saatlerimi sayarken o bana resmen git başkasıyla birlikte ol diyor. Bahar biraz daha yaklaşıp elini omzuma getirdi.

"Yavuz, özür dilerim. Ben, seni kırmak istemedim."

Dönüp bakmadım Bahar'a. O da iç çekip devam etti.

"Saçmalıyorum di mi? Elimden başkası gelmiyor, üzgünüm. Karmakarışık bir haldeyim. Hem seni hem kendimi üzüyorum. Özür dilerim Yavuz."

Başımı çevirip baktım Bahar'a. O da burukça gülümsedi. Ben de gülümseyip çevirdim başımı. Ardından derin bir nefes alıp Bahar'a döndüm.

"Ben bugün İstanbul'a gidiyorum. Büyük ihtimalle yarın dönerim."

Bahar da gülümseyip konuştu.

"Özlemişsindir. Hem İstanbul'u hem de oradaki hayatını."

Dudak büküp konuştum.

"Bilmem. Özlemişimdir heralde."

"Gitmişken biraz kal istersen. Hasret giderirsin ailenle falan."

İç çekip gülümsedim.

"Kaldıkça hasretim artar, burda bıraktıklarıma."

Bahar gülümseyip eğdi başını. Ben de gülümseyip devam etti.

"Ee, sen ne yapacaksın bu birkaç günde? Yani operasyon falan bir şey var mı?"

"Yoo, sakiniz bu aralar."

Aklıma gelen şeyle bakışlarımı etrafta gezdirip dudaklarım kemirdim. Sorsam mı acaba ya? Benimle gelir misin desem mi? Anında söndü hevesim. Kız bana başkalarını ayarlamaya çalışıyor nerdeyse, ben onu baloya davet etme peşindeyim. Hee, kesin gelir. Aslı'yı al git der şimdi o. En iyisi hiç sormayayım da sinirim daha çok bozulmasın.

"Neyse Yavuz, benim gitmem lazım. Sana iyi yolculuklar. Döndüğünde görüşürüz."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim.

"Görüşürüz Bahar. Kendine dikkat et."

"Sen de."

Bahar gülümseyip gitti. Ben de baktım arkasından. Of Bahar ya, ne vardı biraz daha ılımlı olsan şu konuda. Halbuki ne güzel umutlanmıştım hastanede. Benim için endişelenirken, iyi olayım diye gözümün içine bakarken, sıkıca ellerimi tutarken ne güzeldi her şey. Sanki her şey güzel olacak gibiydi her şey. Çok sürmeden, ben de seni seviyorum Yavuz, diyecek gibiydin halbuki. Şimdi ne oldu da başa döndük biz? Hatta başa da dönmedik. Daha beter oldu. Başkasıyla birlikte ol dedi resmen ya. Tövbe yarabbi.



Bahar'dan

Yavaş yavaş yürüyordum yolda. Ne yapıyorum ben ya? Gerçekten iyice saçmaladım. Aslı'ya bir şans ver ne demek Bahar? Senin kafan mı güzel? Sen değil miydin kıza sinir olan? Kızın Yavuz'a olan yakınlığından rahatsız olan sen değil miydin? Şimdi niye saçmalıyorsun? Yavuz'u da üzüyorsun. Ne yapayım, iyi olsun mutlu olsun istiyorum. Üzülmesin, zarar görmesin, canı yanmasın istiyorum. Mutlu, huzurlu bir hayatı olsun istiyorum. Benimle olmaz bu. Benimle huzurlu bir hayatı olmaz. Ama Yavuz hala umutla bekliyor beni. Bu da bana ağır geliyor. Benden umudu kessin, hayatına baksın istiyorum sadece. Bütün saçmalamam ondan. Telefonum çalınca iç çekip çıkardım cebimden.

"Efendim Sinan."

"Bahar nerdesin?"

Sinan'ın telaşlı sesine kaşlarımı çattım.

"Hastaneden çıktım şimdi, tabura geliyorum. Sinan bir sorun mu var?"

"Buraya gelince konuşalım Bahar."

"Tamam. Hemen geliyorum."

Telefonu kapatıp hızlandırdım adımlarımı. Başımı çevirip taksi bakındım. Belli ki bir durum var. Bir an önce gideyim en iyisi.

Harekat merkezinde toplanmış, Sinan'la Erdem yarbayı bekliyorduk. Kapı açılınca kalktık ayağa.

"Oturun oturun."

Erdem yarbayın talimatıyla geri oturduk yerlerimize. Sinan da gelip yanıma oturdu.

"Komutanım bir sorun mu var?"

Erdem yarbay bana bakıp konuştu.

"Sorguda edindiğimiz bilgilere göre Çolak bir eylem planlıyor."

Kaşlarımı çatıp duruşumu dikleştirdim. Sinan lafa girince başımı ona çevirdim.

"Dünyaca tanınan bir biyokimya uzmanı doktoru kaçırıp, kimyasal silah yaptırmak için kullanacak."

Kaşlarımı kaldırıp baktım.

"Nasıl yani?"

Sinan da devam etti.

"Geçen gün düzenlenen operasyonda yakalanan adamlar öttüler nihayet. Ele geçirilen kimyasal tüplerde, bu silahın çalışmalarının yapıldığı maddeler var. Ellerindeki uzman, bu maddeleri silaha dönüştürmek için yeterli donanıma sahip olmadığı için, o da Türkiye'nin en iyisini kaçırmayı planlıyormuş."

"Peki kim bu doktor?"

"Aydan Karakurt."

Erdem yarbayın sesiyle Sinan'daki bakışlarımı ona çevirdim.

"Kendisinin tehlikede olduğundan haberi yok. Bizler önce Aydan hanıma ulaşıp durumu anlatacağız ve kendisine koruma sağlayacağız. Ayrıca kendisi bu akşam bir davete katılacak ve davet saldırıya oldukça açık."

"Biz de orda olamıyor muyuz komutanım?"

Erdem yarbay kaşlarını çatıp bana baktı.

"Nasıl yani Bahar?"

"Eğer biz de orda olursak hem Aydan hanımı daha yakından koruyabiliriz, hem de Çolak'ı yakalama fırsatımız olur."

Erdem yarbay gözlerini kısmış düşünürken Sinan girdi lafa.

"Bahar doğru söylüyor komutanım. Bu Çolak'ı yakalamak için de çok iyi bir fırsat. Bunu sağlayabilir miyiz?"

Erdem yarbay kafa sallayıp konuştu.

"Tamam. Ben üslerimle konuşacağım. Çolak bizim meselemiz. Bunu da bizim halletmemiz lazım."

Kafa sallayıp Sinan'a döndüm. O da gülümseyip göz kırptı. Çolak, bu sefer yakalayacağım seni.

Erdem yarbay üslerine durumu anlatmış, onlar da bu gizli operasyona onay vermişti. Ben, Keşanlı, Avcı ve Karabatak gidecektik İstanbul'a. Önce Aydan hanımla konuşacak, ardından bu gece için koruma sağlayacaktık. Bu sayede de Çolak'ı da yakalayacaktık inşallah.

"Bahar, ben gelemiyorum. Burda istihbaratla ortak bir operasyon düzenliyoruz biliyorsun. O yüzden çok dikkatli olun."

Dudaklarımı birbirine bastırıp güldüm.

"Sinan, sen arada unutuyor musun benim de asker olduğumu?"

Sinan bozuk bozuk bakıp nefes verdi.

"Unutmuyorum Bahar. Ama bu senin için endişelendiğim gerçeğini değiştirmiyor."

Gülümseyip konuştum.

"Tamam Sinan merak etme. Hepimiz çok dikkatli oluruz."

Sinan da kafa sallayıp konuştu.

"Güzel."

Ardından diğerlerine dönüp devam etti.

"Her şey ayarlandı. Karabatak ve Avcı içerde olacak. Biri garson biri müzisyen ekibinden. Keşanlı sen kapıdasın. Komutanını sen karşılayacaksın. Uygun bir davetiye de ayarla orda. Davetiyesiz almazlar içeri. Bahar da davetli gibi olacak içerde. Aydan hanımın en yakınında o olacak. Eğlenceli gibi görünüyor ama zor bir operasyon. Çok dikkatli olun. Allah'a emanet."

"Merak etmeyin komutanım. Evelallah davet bizde. Asıl siz çok dikkatli olun. Siz de gidiyorsunuz operasyona."

Sinan gülümseyip kafa salladı.

"O zaman yarın burda sağ salim ve başarılı bir şekilde dönmüş olarak toplanıyoruz hepimiz."

Hepsi bir ağızdan bağırdılar.

"Emredesiniz komutanım."

Ben de gülümseyip baktım askerlerime. Hadi bakalım, maceralı bir operasyon bizi bekliyor.


Yavuz'dan

Sıkıntıyla derin bir nefes alıp papyonumu düzlettim. Bu nedir arkadaş ya? Papyon nedir ya? Bari kravat falan taksaydım.

"Oğlum, niye suratın beş karış senin?"

Başımı çevirip yanımdaki babama baktım. O da elindeki içkisini dikledi kafasına. İç çekip konuştum.

"Bir şey yok baba. Bu baloları sevmediğimi biliyorsun."

Babam kafa sallayıp, yanından geçen garsonun taşıdığı tepsideki bardağı alıp, elindeki boş bardağı bıraktı.

"Ben de bayılmıyorum biliyorsun ama mecbur. Annen bir ay trip atıyor sonra."

Gülüp döndüm önüme. Babam aslında öyle içki içen bir adam değildir pek. Kırk yılda bir arkadaş toparlanırlarında işte. Bir de yılda bir yapılan bu dernek balolarında. Başka türlü bu baloya katlanamıyorum derdi. Aslında onun durumu benden iyi. Bütün arkadaşları burda. Gerçi benim de arkadaşlarım var ama hepsi sanki çok uzak bana. İstanbul'daki hayatıma ait onlar. Benim şimdi çok farklı bir hayatım var ve hepsi bu hayata çok uzaklar. Hala benim neden küçük bir doğu şehrine taşındığımı anlayamıyorlar mesela. Akşamdan beri kimle konuşsam, buraları bırakıp nasıl gittin kaldın oralarda diye şaşırıp durdu. Ben de anlatmaktan yoruldum artık. Çünkü neden bahsettiğimle ilgili zerre fikirleri yok. Hepsi zengin hayatlar yaşayan, hayattaki bütün imkanlara sahip insanlar. Bir zamanlar ben de böyleydim. Karabayır'a gitmeden önce ben de onlar gibiydim. Karabayır'ın haritadaki yerini bile gösteremezdim. Ama şimdi orda yaşıyorum ve hayatta hiç olmadığım kadar mutluydum. Ben aklımdaki düşüncelerle gülümserken annem geldi yanıma.

"Nihayet şu yüzün bir güldü Yavuz. Geldiğinden beri somurtup duruyorsun. Artık ayıp olacaktı insanlara."

Ben gülümseyince annem de gülüp elini yüzüme getirdi.

"Benim oğlumun yüzünü ne güldürmüş bakalım böyle? Baban güzel bir şeyler mi anlatıyor?"

"Yoo, Karabayır geldi de aklıma. Ondan gülümsemişimdir."

Annem gülümsemeyi kesip memnuniyetsiz şekilde baktı.

"İlahi Yavuz. Hala Karabayır diyorsun ya. Ne var bu Karabayır'da ben anlamıyorum ki. Giden geri gelmiyor. O kardeşine de ayrıca kızgınım zaten. Söyle o küçük hanıma elimden çekeceği var."

Dudaklarımı birbirine bastırıp güldüm. Annem de gülüp devam etti.

"Neyse neyse. Bırakalım şimdi bunları. Güzel şeylerden bahselim. Sen bu akşam ne kadar yakışıklı oldun böyle. Maşallah benim oğluma. Tü tü tü."

Annem ceketimin üzerindeki tozları silkeleyip yüzümü sevdi. Ben de gülerek baktım.

"Şu papyonu takmasam daha iyi olurdu da. Neyse."

"A a, hiç de bile. Çok yakışıklı oldu benim oğlum. Ay vallahi nazarım değecek."

Gülerek göz devirdim.

"Tamam anne ya."

Annem gülüp yanımdaki babama döndü.

"Hamit, çok fazla içmiyorsun di mi canım?"

Babam elindeki boş bardağı yanından geçen garsona verip güldü anneme.

"Yok canım. İki kadeh bir şey işte."

Annem gülümseyip kafa salladı. Ardından tekrar bana döndü.

"Yavuz, Pelin'i gördün mü oğlum?"

Kaşlarımı çatıp baktım.

"Hangi Pelin'i?"

"A a, ne demek hangi Pelin'i? Mehmet amcanların kızı Pelin'i."

İç çekip kafa salladım.

"Ha evet, Pelin. Yok anne görmedim."

"Ama git bir merhaba de oğlum. Ayıp olur."

"Niye ayıp olsun ya? Görürsem merhaba derim."

"Olmaz olmaz. Hadi git yanına."

"Anne."

Annem dudaklarını birbirine bastırıp nefes verdi. Ardından babama döndü.

"Hamit, sen de bir şey söyler misin oğluna?"

"Ne diyeyim canım?"

Annem bıkkınlıkla derin bir nefes aldı.

"Siz baba oğul sinir hastası edeceksiniz beni. Oğluna söyle de gidip Pelin'e merhaba desin."

"Oğlum git Pelin'e merhaba de."

Babam bunu robotik bir şekilde söyleyince kendimi tutamayıp güldüm. Babam da gülünce annem daha çok sinirlendi. Babam da gülmeyi kesip anneme döndü.

"Tamam Gülümser. Yavuz artık çocuk değil. Kocaman adam oldu. Kiminle konuşup konuşmayacağını biz mi söyleyeceğiz ona? Rahat bırak çocuğu."

Annem gözlerini kısıp ters ters baktı. Pelin, annemin en yakın arkadaşı Asuman teyzenin kızıydı ve ikisinin de bizi evlendirmek gibi çılgın planları vardı. Sanırım Pelin de pek hevesliydi buna. Geçen yaz tamamen "tesadüfen" Pelin bizim yazlığa gelmişti. Bir ay boyunca bizimle kaldı. O bir ayda annem çok uğraştı ben de bu evlilik meselesine onay vereyim diye ama başaramadı. Pelin de sürekli benim yanımdaydı. Bir ay boyunca o da istedi bir şeyler olsun diye ama olmadı. Ne yapayım arkadaş? Sevmedim işte Pelin'i. Şimdi de gidip durduk yere selam falan veremem. Hem Bahar'ı seviyorum ben. Hem de çok seviyorum. Annem hala ters ters bakarken birden uzakta bir yere kaydı bakışları. İfadesini düzeltip gülümsedi. Elini uzatıp birini çağırdı.

"Peliiiin. Gel kızım bak burdayız."

Dudaklarımı büzüp ters ters baktım. Hayır anne ya. Biraz sonra Pelin geldi gülerek. Beni görünce saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp gülümsedi.

"Pelin kızım, bak Yavuz da burda. Siz epeydir görüşmüyordunuz di mi?"

"Evet Gülümser teyze. Geçen yazdan beri görüşmedik. Merhaba Yavuz."

Pelin uzanıp yanaklarımı öptü. Ben de zoraki gülümseyip konuştum.

"Merhaba Pelin."

"Nasılsın? İstanbul'dan taşınmışsın diye duydum."

"Evet taşındım. Çok uzaklara gittim."

"Doğuda bir şehirde yaşamaya başladığını söylediler ama inanmadım ben."

Tek kaşımı kaldırıp baktım.

"Neden?"

Pelin de gülerek konuştu.

"Yani ne alaka doğuda bir şehir? Sen nasıl yaşayacaksın ki orda? Dahası niye yaşayasın? İnsan buraları bırakıp da küçücük bir doğu şehrine niye gider ki?"

Pelin gülerken annem de bir bana bir Pelin'e bakıp gülümsedi. Babamsa kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. Ben de tek kaşım havada ters ters baktım.

"Doğru duymuşsun Pelin. Karabayır'da yaşıyorum ben artık. Burdan çok uzakta, burdan çok farklı bir şehirde. Buradaki imkanların hiçbiri yok orda. Ne lüks AVM'ler, ne havuzlu villalar, ne pahalı otomobiller, ne egzotik yemekler. Ne var biliyor musun, bütün imkansızlıkların içinde yaşamaya çalışan insanlar var. Köylerde hastalıktan kırılan çocuklar var. Her an teröristlerce tehdit edilen sınır köylerinde yaşayan insanlar var. Ve bir de onlar daha rahat bir hayat sürsün diye canı pahasına mücadele eden askerler, öğretmenler, doktorlar, polisler var. Sadece onlar için de değil. Sen burda böyle lüks ve rahat içinde yaşamaya devam et diye şehit düşen insanlar var. Ve ben, orda yaşamaktan, onların arasında olmaktan, onlardan biri olmaktan çok mutluyum. Hem de hayatımda hiç olmadığım kadar."

Pelin gülmeyi kesip bozuk bozuk baktı. Kusura bakma Pelin. Annem de dudaklarını birbirine bastırmış ters ters bakıyordu bana. Babamsa yüzündeki gülümsemeyle elini omzuma getirdi.

"Seninle gurur duyuyorum oğlum."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Annem de zoraki gülümseyip girdi lafa.

"İlahi Hamit, gaza getirmesene çocuğu. Ben artık hevesini alsın da buraya dönsün diye bekliyorum, sana kalsa hepten kaybedeceğiz çocuğumu."

Derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım. Ne desem boş belli ki. Annem gülümseyip Pelin'e döndü. Gergin havayı dağıtmak için gülümseyerek konuştu.

"Pelincim, senin içkin yok mu?"

Pelin de gülümseyip başını iki yana salladı. Annem de bana dönüp devam etti.

"Oğlum, hadi Pelin'e bir içki al. Kendine de bir tane al, gerginliğini alır."

Ben dönmüş anneme bakarken o da Pelin'e çaktırmadan bana bakarak gözlerini belertti. İç çekip kafa salladım. Neyse, Gülümser sultanı daha fazla sinirlendirmeyelim.

"Ne içersin Pelin?"

Pelin gülümseyip konuştu.

"Farketmez. Sen seç."

Annem de ne korkuyorsa? Pelin zaten ne desem de bozulmuyor. Kafa sallayıp ayrıldım yanlarından. Ben de gidip sert bir şeyler mi içsem acaba? Yoksa bu gece ayık kafayla çekilmeyecek gibi. Bir yandan yürürken bir yandan bakışlarımı etrafta gezdirip bir garson arandım. O sırada başımı büyük giriş kapısına çevirince gördüğüm şeyle bakakaldım. Bir süre kıpırdamadan baktım. Ardından gözlerimi kırpıştırıp dikkatle baktım. Yanlış mı görüyorum ben? Daha içmeden sarhoş mu oldum yoksa? Aklım bana oyun mu oynuyor, yoksa bu karşımdaki gerçekten Bahar mı? İyi de Bahar'ın ne işi var ki burda? Ben hala şaşkın şaşkın bakarken Bahar girdi salondan içeri. Bakışlarını etrafta gezdirdi. Bense hala büyülenmiş gibi bakıyordum. Üzerinde, omuzlarını açıkta bırakan uzun, kırmızı bir elbise vardı. Saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. İki tutam saçı da iki yandan süzülüp yanaklarına değiyordu. Muhteşem görüyordu gerçekten. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Etrafına ışık saçıyordu adete. Hayal mi görüyorum ben ya? Bahar'ın ne işi var burda?


BÖLÜM SONU
😍

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 587K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
104K 6.9K 63
Kaybolmuş bir şehirde, gökyüzünün şehire olan isyanını dile getiren yağmurun üzerimi ıslatmasıyla sığındığım bir durakta, yara bere içinde bırakılan...
54.9K 4.1K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
5.3M 221K 110
Kor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir türlü dökülmeyen vaveylalar boğaz yakıyord...