UYANIŞ

Da Elif_Tepe

69.7K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... Altro

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

11

1.6K 96 34
Da Elif_Tepe

Mektubun zarfını açtım ve zarfın içinden çıkardım. Dörde katlanmış kağıdı açıp okumaya başladım.

"abla... Bir şeyler duysamda inanmak istemiyorum çünkü biliyorum ki sen yapmazsın. Efendi sürekli bana  'ablan seni bıraktı, O artık gitti, seni düşünmeden kaçtı.' gibi şeyler söylüyor ama merak etme ben inanmıyorum. Fakat bilmen gerekir ki biraz daha seni görmezsem ya da geri gelmezsen inanmaya başlayacağım.

Senin bir sebebin olmasa gitmezdin biliyorum. Bari sebebini söyle de sen gelene kadar efendiye inanmayayım. Efendi bana küçük beyaz şekerler veriyor. Tadı biraz acı ama onları yediğim zaman seni yanımda görebiliyorum. Yemediğimde hastalanmaya başlıyorum.

Geçen gün efendi elime bir silah verdi ve 'ablana layık bir kardeş ol' diyerek birini vurmamı istedi. Merak etme yapmadım çünkü sen hep bana "öldürmek kötü bir şey yaşatmaya çalış" derdin. Dediğin her şeye uyarsam asıl sana layık bir kardeş olurum değil mi abla?

Bana öğrettiğin gibi insanlardan nefret etmiyorum, bana ne yaparlarsa yapsınlar onları öldürmek ya da onlardan intikam almak istemiyorum. Hatta dediğin gibi, birini çok sevmeye bile başladım. Senden çok değil ama merak etme.

Abla, bazen efendi geceleri odama girip yanıma geliyor. Korksam bile ses edemiyorum. Eğer bana öğrettiği oyunu onunla birlikte oynamazsam seni öldürürmüş öyle diyiyor. Ben bu oyunu hiç sevmiyorum abla... Çünkü oyunlar can yakmaz değil mi?

Lütfen artık gel! Sen yanımdayken beni hep korurdun, karnımı doyururdun ve can yakmayan oyunlar oynardık seninle. Buradaki fareler beni çok korkutuyor. Sana bu mektubu yazmamı  Mert ağabey söyledi. Çünkü olanları sana anlatmamın başka yolu yokmuş.

İşin çok uzun mu? Çünkü her gece rüyamda bir kadın ve bir adam görmeye başladım. Bana anne babamız olduğunu söylediler. Bizi yanlarına alacaklarmış.

Senden önce beni alırlarsa üzülme olur mu? Çünkü ben onların yüzünü bile görmedim. Sen gelene kadar ben onlarla tanışırım en azından.

Seni seviyorum abla... Ve seni çok özlüyorum. Lütfen beni bul. Canım acıyor!"

On yaşındaki bir çocuk bunları mı yazmıştı? Onun böyle şeyleri düşünecek yaşı değildi ki. Bu doğru değildi böyle düşünmemeliydi. On yaşındaki bir çocuk eline silah almazdı, birilerini öldürmek için zorlanmazdı, uyuşturucuya bağımlı edilmezdi, ona yapacağın tek temas başını okşamak olurdu.

Benim yaşadığım şeyleri kardeşimin de yaşamasına izin vermeyecektim. Sahiden de dediği gibi aç mıydı? Ben her gün burada karnımı doyururken benim kardeşim aç mı kalıyordu?

Daha da ileriye gitmesine izin veremezdim. Emel için bir anlaşma yapmıştım sonuçta ve tek şartım da Emelin güvende olmasıydı. Eğer O kurallara uygun oynamazsa ben de bu oyunu bozarım.

Telefonumu çıkardım ve Merte mesaj attım "gelip beni al çabuk. Ahmete gidiyoruz." bu gece inceldiği yerden kopacak!

-----------------------------------------
"sen Emelle nasıl görüştün?" direksiyonu kavramış bütün dikkatiyle yola bakıyordu "sürekli seni kapattığı bodrumun yanında bir oda daha var. Verdiği emirleri yerine getirmeyen zavallı çocuğu oraya kapatıyor!"

Demek ki geçen sefer duyduğum ses hayal değildi "hani Onu İtalyaya göndermişti?" defterden gözlerini ayırıp kısa süreliğine yüzüme baktı "Ahmet gibi bir pislikten bahsediyoruz Efsar! Ona bakılırsa sana söz vermişti sen görevi tamamlayana kadar Emele bir şey yapmayacağına dair."

Haklıydı, başımı salladım "Ahmetin odasında olmadığı bir zaman dosyalarını karıştırdım. Bulduğum şeye inanamazsın!" torpido gözünü işaret etti "şurayı aç!" torpidoyu açtığımda kalın bir dosyayla karşılaştım.

Dosyayı kucağıma alıp, defterimi üstüne koydum "kafayı mı yedin sen? Bu dosyanın yokluğunu fark ederse ikimizi de o evin bahçesine gömer."
Güldü "işte beni hiç tanımadığının bir kanıtı daha! Dosyanın sayfalarını hızlıca videoya çektim ve eve gidince kendi bilgisayarımdan videoyu taratıp, bütün sayfaları çıkarttım."

Gerçekten iyi iş çıkarmıştı. İnanamayacağım kadar önemli olan şey neydi çok merak ediyordum doğrusu. Dosyanın kapağını açtım. İlk sayfada Şeref Çakarhan yazıyordu ve hemen arkasında resmi vardı.

Bu gözler bana tanıdık geliyordu ya da birini anımsatmıştı fakat şimdi onu boş verin! Bilgileri okudum. Elli yaşındaydı ve gerçek mesleği... Ne doktor mu? Hiç beklemediğim bir meslekti.

İki çocuğu vardı ve çocuklarından birini düzenlenen bir suikastte kaybetmişti. Üzülmüştüm!.. Karısıyla otuz yıldır evliydi ve oğlu yirmi dokuz yaşındaydı. Ölen oğlu ise yirmi üç yaşında, geçen sene vefat etmişti.

"neden çocuklarının ismi yok?" defteri ona uzattım "sabret ve sayfayı çevirmeye devam et."
Diğer sayfayada neleri yediği neleri yemediği, en sevdiği renk, çiçek, hayvan, neye alerjisi var, hangi hastalıklara sahip gibi bilgiler vardı.

Manyak adam insanları donuna kadar araştırıyordu. Sayfayı tekrar çevirdim ve gördüğüm isimle, resmi hemen kapattım. Yutkunarak Merte baktım "lütfen şaka de!" başını salladı "okumaya devam et."

Faris Çakarhan! İsmi defalarca tekrarladım. Resimden elimi kaldırmak istemiyordum. Yavaş yavaş önce parmaklarımı sonra elimin yarısını ve en son da elimin tamamını kaldırdım.

Gördüğüm kişi gerçekten de Faris beydi "sen gerçekten ciddi misin?" başını salladığında okumaya devam ettim. Bir yandan da telefonumla sayfaların resmini çekiyordum.

Faris Çakarhan, yirmi dokuz yaşında. Üniversiteye kadar babasının yanında kalıp, ... Edebiyat Fakültesini kazanınca da şehir değiştirmiş. Üniversitede arkadaş guruplarıyla beraber kafes dövüşüne merak salmış iki sene sonra bu işi yapmaktan vazgeçmiş.

Vay be demek kafes dövüşü. Bunu sevmiştim. Dört senenin sonunda üniversiteyi bitirince yirmi iki yaşında babasının yanına dönmüş ve yanında çalışmaya başlamış. Bir sene kadar özel bir lisede ücretli öğretmenlik yapıp, oradaki öğretmen arkadışıyla nişanlanmış.

Demek ki bir kere daha nişanlanmıştı.
Ya evleneceği kadın bu adama daha fazla dayanamadı kaçıp gitti ya da bu sinir hastası onu öldürdü. Okumaya devam ettim:

Üç ay nişanlı kaldıktan sonra nişanlısının babasının yanına sızan bir ajan olduğunu öğrenince kadını babasına teslim etmiş ve Şeref bey de oğlunun gözleri önünde kadını infaz etmiş.

Elimle ağzımı kapattım. Sırf ajan diye sevdiği kadını öldürtmüştü. Sevdiğine bunu yapan bana neler yapmaz azizim! İşin garip kısmı öğretmenlik yapmaya ara vermişken neden benimle birlikte göreve başlamasıydı.

Merte döndüm "burada yazan doğruysa aradığımız adam Faris bey!" omuzlarını silkti "daha önce görev yaptığı özel lise de babasınınmış. Yani bir öğretmen, babasının okulu varken neden kendi mesleğini yapmasın ki? Ayrıca Şeref Çakarhan bir oğlunu kaybetmiş, diğerini de göz göre göre ateşe atmaz."

Allah kahtetsin ki bu konuda da haklıydı kafam artık allak bullak olmuştu "sence Şerefin ajanı Faris bey mi?" defteri ona uzattım "emin değilim ama oklar onu gösteriyor. Yine de sen gözünü dört aç. Bence ajan bir başkası."

Bahçesine girdiğimiz malikaneyi işaret etti "hadi bakalım süper kahraman. Senin sıran!" arabadan inip, kapıya doğru yürüdüm. Korktuğumu belli etmemeliydim.

Beni gören korumalar kapıları hızla açarken içeri girdik. Holün ortasında durup "O Ahmet buraya gelecek!" diye haykırmayı ne kadar çok istediğimi anlatamazdım. Onun yerine sessiz sedasız merdivenleri çıktım ve çalışma odasının önüne geldim.

İçeri girmek üzereyken Mert kolumu tuttu "eğer işler içinden çıkılmaz bir hal alırsa şu düğmeye bas ve birkaç dakika sonra pencereden atla. Ben arabayı çalışır vaziyette bıraktım. Emeli de alır buradan kaçarız."

Kaşlarımı çattım. Madem böyle bir iyilik yapacaktı neden canımı tehlikeye atmam gerekiyordu ki? Başımla onayladım ve sıkıca kavradığım kapı kolunu aşağı doğru hareket ettirip kapıyı açtım.

Başını kağıtlara gömmüş adam "bu ne cesaret beyler? Kapı çalmadan odama dalmak... Üstelik asla girmeyin dememe rağmen..." başını kaldırıp beni görünce hızla ayağa kalktı. Kapıyı kilitlemiştim.

"güzelim... Bu ne hoş sürpriz. Yoksa okulda bir şey mi buldun?" pantolonumun arka cebine koyduğum mektubu yüzüne fırlattım. Sert bakışlarını üzerimde gezdirdi "bu ne şimdi?" eğildi ve yere düşen kağıdı aldı.

İkiye katlanmış kağıdı açıp okumaya başladığında vereceği tepkiden korksam da dik duruşumu bozmamaya çalışıyordum. Okuduktan sonra avucunun içinde büzüştürdü "bunu sana kim verdi?" dişlerinin arasından tıslamıştı tıpkı bir yılan gibi. Ama bu gece o yılanın başı ezilecekti.

Çalışma masasından bir kağıt ve kalem aldım "konu bu değil! Kardeşim nerede?" kaşlarını çattı "tabii ki söz verdiğim gibi güvende. Sen bunları merak etme! Okulda bir şeyler bul..."

Sorusunu bitirmesine izin vermeden üstüne atlayıp, yere düşmesini sağlamıştım. Botumun içinden çıkardığım çakıyı boynuna dayadım ve "kardeşim nerede?" yazan kağıdı gösterdim.

"bence de Efsar... Bu oyunu sert oynamalıyız." suratıma attığı kafayla geriye düşmüştüm. Ayağa kalktı ve saçlarımdan tuttu "hazır gece gece seni buraya kadar yorduk hadi gel yeni bir anlaşma yapalım."

Kulağıma yaklaştı "bu geceyi benimle geçir ben de sabah kardeşini sana sapasağlam vereyim." duyduğum şeyle tüylerim dikenlenmişti. Ani bir sinir dalgası üzerimden geçerken gözlerim kararmıştı.

Emel için her şeyi yapmaya hazırdım ya da daha şeytani planlarım vardı bilemiyorum. Yüzümü okşadı "kabul mü?" başımı salladım. Kollarımdan tuttu ve beni ayağa kaldırdı "ben de öyle tahmin etmiştim."

Sol elimi sıkıca avucunun içine alıp kendi odasına doğru sürüklemeye başladı. Mertin bana verdiği aleti şimdi kullanmaya niyetim yoktu. Odaya geldiğimizde beni içeri soktu ve kapıyı üzerimize kilitledi.

Karşıda duran dolaba doğru yürüdü ve kapaklarını açtı. Askıda duran kırmızı, saten geceliği indirip bana verdi "seni bunun içinde görmenin hayali beni mahvetti güzelim. Şimdi banyoya gir ve benim için hazırlan."

Bunu gerçekten yaptığıma inanamıyordum. Geceliği elime aldım ve banyoya girdim. Aynadan kendime baktığımda acizlikten başka bir şey görememiştim.

Öldürmek için geldiğim adamın yatağına girecektim. Konu ne ara buraya gelmişti? Yansımam birden hareket edince korkuyla geriye kaçtım "korkma Efsar. Sadece içindeki şeytanı geri getirmeye geldim. Bir melek gibi iyi olup ona karşı diz çökmeyeceksin değil mi?"

Kırık olan koluma baktım. Tek elle ona en fazla ne yapabilirdim ki - en azından tükürüp kaçmak ya da üstüne kusmak dışında? Kolumu işaret etti "alçıyı bir hafta önceden çıkarmak senin gibi güçlü birini etkilemez bence."

Tereddüt içinde koluma baktım "alçıyı mı çıkarayım yani?" etrafıma bakınıp makas aramaya başladım. Dolaplardan birinin içinde bulunca hemen aldım ve kesmeye çalıştım. Fakat olmuyordu. Küçük bir makasla alçıyı kesememiştim.

Yansımam tekrar bana baktı "sen Azrailsin Efsar! Basit bir insan çözümü mü kullanacaksın? Üstelik başaramıyorsun bile." yansımamın gözlerinin içine bakarak kolumu havaya kaldırdım ve lavabonun kenarına hızla vurdum.

Acıdan gözlerim dolarken yansımamın sırıttığını gördüm. Ahmet kapıya vuruyordu "Efsar iyi misin? Ses ver!" çatlayan alçıya baktım ve kolumu kaldırıp tekrar vurdum. Alçı tam ortadan çatlamıştı.

Parmaklarımla çatlağı genişlettim ve kolumundan çıkardım. Tam iyileşmemişti, şişti ve acıyordu. Parmaklarımı top sıkar gibi hareket ettirdim "hiç yoktan iyidir!" Ahmetin kırmak üzere olduğu kapıyı açtım "manyak mısın sen ne yapıyorsun?" yanımdaki kağıda "hepsi sana daha iyi hizmet vermek için!" yazdım ve gülümsedim.

Gözleri bedenimi buldu "neden giyinmedin?" omuz silktim ve sırıttım "beni böyle de seversin diye düşündüm." kağıdı okuduktan sonra bir kenara fırlattı.

En küçük bir temasında korkup gerileyeceğimi biliyordum bunun için bana dokunmasına izin vermeden etrafı gözlerimle taramaya başladım.
Hemen yanımdaki masada duran dizüstü bilgisayar dikkatimi çekti.

O gömleğinin düğmelerini açarken ben masaya doğru yürüdüm ve bilgisayarı elime alıp başının arkasına sert bir şekilde vurdum. Sivri köşesi ensesine denk geldiği için kanamaya başlamıştı.

Başını tutarak bana döndü "ne yaptın sen?" yüzümdeki acının sebebi sanırım yediğim tokattı. Öfkeyle sıktığım yumruğumu suratına indirdiğimde burnu kan çeşmesine dönen adam dizlerinin üstüne düştü. Hırsımı alamayıp peş peşe yumruk attım yüzüne.

Diziyle karnıma vurdu ve beni üstünden atıp, üstüme oturdu. Başını tuttum ve yatak başlığına hızla vurdum. Bu darbeden sonra beyni sarsılmazsa bir şey demiyorum. Hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktığında bu adamın beyninin olmadığını ve olmayan bir şeyin sarsılmayacağını unuttuğumu fark etmiştim.

Kırmızı görmüş boğa gibi üstüme gelirken şöminenin üzerinden aldığım şamdanı rastgele savurdum. Kolunda derin bir kesik açmıştım. Kolunu tutarak bana baktı. Ben ise evin planını düşünmeye başladım. Sahi her odada şömine var mıydı?

Şimdi bunun sırası değil Efsar! 'Haklısın canım kendim.'

Odanın diyer ucuna kaçtım. Peşimden gelirken halıya adım attığı an halıyı çekmiştim. Sırtının üstüne düşünce kaburgalarının kırılma sesini duyduğuma yemin edebilirdim ama asla kanıtlayamazdım.

Beni yarı yolda bırakmayan koluma çok teşekkür ettim ve duvardan aldığım tabloyla Ahmete doğru yaklaştım. Pislik herif bir de en çirkin resmimi tablo yaptırmıştı. Sesleri duyan korumalar kapıyı kırmak üzereyken Merte sinyal gönderip tabloyu parçaladım.

Kapıyı kırmalarına çok az kalmıştı. Ahmeti yakasından tuttum "bunu sana ödeteceğim sürtük!" dediğinde kahkaha attım 'yaşarsak belki.' Ahmeti de yanımda sürükleyerek pencerenin yanına gittim. Elime geçen herhangi bir bibloyu cama fırlatıp kırdım. Ahmeti itip kendim de peşinden atlamıştım.

Altta o olduğu için ben yumuşak ve cam kırığı olmayan bir zemine düşmüştüm. Mert bağırdı "hadi Efsar bu tarafa koş!" ayağa kalktım ve etrafıma baktım "merak etme Emel burada. Bagaja sakladım onu." diye bağırınca ona doğru koşmaya başladım.

Arabaya biner binmez harekete geçmişti. Peşimizden ateş eden korumaları görünce "sıkı tutun Azrail" diye bağırdı. Ne yani bu kadar mıydı? On yıl boyunca yapmam gereken tek şeyin güvenilir biriyle anlaşma yapmak olduğunu bilseydim en başta bulurdum Merti.

Gözüm arkadaydı. Takip edilmiyorduk. Büyük ihtimalle hepsi Ahmetin başına toplanmıştı "sen de bir şey eksik Efsar! Tabii ya alçın yok."
Kolumda şimdilik ağrıdan başka bir sorun yoktu. Uzun uzun anlatıp kendimi yoramazdım.

"orman yoluna gir, arabanın ışıklarını söndür ve Emeli bagajdan çıkaralım." yazdıklarımı okuduğunda dediğimi yaptı. Arabadan indiğimde içimde bir bayram sevinci vardı.

Bagaj kapağını kaldırdım ve içeriye baktım. Kedi yavrusu gibi kıvrılmış uyuyan çocuk benim kardeşim miydi?
Mert ışık tuttuğu için onu çok net görüyordum.

Çok zayıflamıştı... Göz altları içeri çökmüş teni solgunlaşmıştı. Kollarında, yüzünde, boynunda ve bacaklarında morluklar vardı "ben sana ne yaptım böyle!" içimden geçirdiğim şeyle gözlerimden yaşlar damladı.

Onu yalnız bırakmasaydım böyle olmayacaktı. Beni bulamayan Ahmet, Emelin başına bela olmuştu. Küçük bedeni titremeye başladığında Mert kolumu tuttu "gelenler var kenara çekil." geri çekildiğimde Emeli kucakladı ve arka koltuğa yatırdı. Alt yoldan gelenler buraya ulaşmak üzereydi.

Emelin yanına oturdum ve Mert arabayı çalıştırdı. Emeli kucağıma aldım. Başını göğsüme yaslamıştı. Burnu, boynuma değince irkilmiş ve iğrenmiştim. Sahi ne ara kardeşimin bile temasından iğrenecek hale gelmiştim ben?

Mert aynadan bana baktı "sen okulda saklan. Hiçbir şey olmamış gibi okuluna devam et. Ben, Emelle birlikte Sahranın evinde saklanırım."
Defterimi çıkardım "beni orada hemen bulmaz mı?" defteri eline verdim. Okuduğunda başını salladı "tam tersi kaçtığın zaman oraya gitmediğini düşünüp seni dışarıda arayacak. Eğer seni aramaları için okula adamlarını gönderirse Şeref beyin adamlarıyla çatışmaya gireceğini bilir."

Defteri geri verdi "üstelik okula gitmezsen şüphe çeker ve arkadaşların polise gider. O da seni eliyle koymuş gibi bulur. Öyle adamların polisle arası iyidir bilirsin!"

Doğru söylüyordu. Hem beni yalnız yakaladığı an öldürürdü ama okulda bir sürü öğrenci, öğretmen ve koruma vardı. Etrafta birileri varken cesaret edemezdi... Yani umarım!

Emel başını kaldırdığında etrafa baktı "abla?" haftalar sonra sesini duymak kulaklarımı şenlendirmişti.
Yüzüne bir gülümseme yayıldı "abla!" diye ikinci bir kere bağırdı ve boynuma sarıldı.

Göz yaşları boynumu ıslatıyordu. Başını kaldırdım ve yanaklarını öptüm "biliyordum abla... Beni almaya geleceğini biliyordum." gözleri kanlanmıştı, uzun süre bir noktaya bakamıyordu.

Onun bu halini gördükçe içim parçalanıyor ve kendimden utanıyordum. Onların... Anne ve babamın yanına gidince nasıl bakardım yüzlerine? Demezler miydi kardeşine niye sahip çıkmadın?

"arkadaki arabada Ahmetin adamları var Efsar. Ne yapacağımızı söylesen çok iyi olur." arkama kısa bir bakış atıp önüme döndüm. Virajdan sert bir şekilde dönerken uçurumla burun buruna gelmiştik.

Araba sarsıldı "kahretsin sanrım lastik patladı!"
--------------------------------------------------

Şeref Çakarhan Malikanesi:

"şu düğün işini bir konuşalım istersen dünürüm." yemekten sonra herkes salonda toplanmış kahveler içilip, tatlılar yiyiliyordu.

Faris ve sözlüsü Semra yan yana oturmuş ailelerinin konuşmasını dinliyordu. Tabii her zaman ki gibi Faris halıyı incelemekle meşguldü.

Şeref tatlı tabağını eline aldı "tabii efendim tabii! Bu işler beklemez." Semranın babası Hakkı, kahvesinden bir yudum içti "büyük nişana falan gerek yok. Düğün alışverişinde yüzükleri değişiriz. Ben düşündüm de evlendikten sonra yavaş yavaş birbirlerini tanımaları daha iyi olur. Onun için önümüzdeki ayın on beşinde düğünü yapalım."

Faris evlilik tarihinin bu kadar yakın olduğunu duyunca başını kaldırıp babasına baktı. Fakat babası Faristen yana bakmadan onun adına her şeyi kabul ediyordu "kız şimdilik sizin... Siz nasıl derseniz öyle yaparız. O vakit hazırlıklara başlayalım."

Hakkı memnuniyetle gülümsedi "başlayalım da bu çocuklara bir ev gerek. Benim evlerimin hepsi yurt dışında ve ben onlara başka bir düğün hediyesi düşündüm. Bence sizin diğer malikaneyi çocuklara döşeyelim."

Şeref kaşlarını çattı "zaten iki kişiler ve Farisin kendi parasıyla aldığı bir dairesi var. Çocukları olup da aileleri genişleyene kadar beş odalı bir daire onlara yeter Hakkı bey." Hakkı elindeki fincanı masaya bıraktı.

"benim kızım apartman dairesinde oturmaya alışık değil. Hem düzenlerini bir kere kurduktan sonra neden tekrar bozsunlar ki?" Şeref sinirlenmişti "ben babamın parasıyla bu malikaneyi kurmadım Hakkı bey. Her bir köşesinde kendi emeğim var. Ailemin ayakta durmasına da sebep bu. Bu yuva kolay kurulmadı ki kolay da dağılsın. Bırak da kendi emekleriyle bir şeyler yapsınlar."

Semra elindeki bardağı fırlatır gibi masaya bıraktı "ben, apartman dairesinde çürümek için oğlunuzla evlenmiyorum. Eğer beni gelin olarak alacaksanız her şeyin en iyisini yapmak zorundasınız. Öyle değil mi Faris?" Semra, onun arkasında durması umuduyla Farise baktı.

Farisin babasına ne kadar düşkün olduğunu ve ona yaptığı bu terbiyesizliği ödeteceğini bilmiyordu.
"bir daha babama sesini yükselterek konuştuğunu ya da sözünün üstüne söz getirdiğini duyarsam bu işi anında bozarım. Babam varken bana laf düşmez diyip karışmamıştım ama eğer Hakkı bey varken Semraya laf düşüyorsa ben de her şekil konuşurum..."

Ayağa kalktı "her şey sizin istediğiniz gibi olacak ama ev bize aittir. Yani babam orası olacak diyiyorsa zamanı gelene kadar o evde oturacağız. Ha eğer kabul etmiyorsanız siz bilirsiniz bir ay sonraki düğünü şimdiden iptal edin."

Parmakları yüzüğünü kavramıştı "tamam tamam oğlum bir sakin ol. Semra da biraz dişini sıkar artık." Semra babasına baktı "ama baba!"
Hakkı ayağa kalktı "madem öyle bize müsaade. Haftaya alışverişe çıkarız."

Vedalaşma faslında Semra, Farisin yanına gelmişti. Fakat Faris babasının yanında durmuş, buz gibi bir sesle "görüşürüz." demekle yetinmişti.

Semranın giydiği ceket dikkatini çekmişti "Karahan..." diye fısıldadı. Geçen hafta Efsar da aynısını giymişti. Hakkı ve ailesi gidince, Şeref oğluna baktı "odama çıkalım. Konuşacaklarım var."

Medivenleri çıkarken Faris, onunla ne konuşacağını biliyordu. Sabah geldiğinde Efsarla ilgili rapor vermişti. Konuşmaları Hakkı bey gelince bozulmuştu.

Odaya geçip karşılıklı koltuklara oturdular. Şeref cebinden bir sigara çıkardı ve yaktı "sabah bana anlattığın kız... Adı neydi? Hah Efsar... Efsar Karahan, onu yakın takibe almanı istiyorum."

"bunu nasıl yapabilirim ki? İpe sapa gelmez biri. İlla ki benden şüphelenir." duman rahatsız etmişti, kaşlarını çattı "şüphelendiği takdirde eğer ajansa harekete geçecektir. Sen de ensesine yapışır, alırsın canını."

Babasının yüzüne baktı. İlk defa ondan birini öldürmesini istemişti "ben katil olamam. Hele ki öğrenci katili hiç olamam." Şeref başını salladı "yanılıyorsun evlat... Eğer o Ahmetin ajanıysa öğrenci katili olmuyorsun. Bir süre hareketlerini izle ve ona yakınlaş. Bilirsin işte... Onun yaşıtı kızlar heyecan peşindedir, kanları kaynar. Sen de fırsattan istifade ona daha yakın ol."

Farisin bakışları yerdeydi 'babam daha onu hiç tanımıyor.' diye geçirdi içinden ve gözlerini yerden kaldırdı "o diğer kızlar gibi değil... Yani ben ona yaklaşsam bile o benden kaçıyor."
Şeref kahkaha attı "ciddi misin sen? Oğlumsun diye demiyorum ama hangi kız senin gibi bir erkekten kaçar ki?"

Sigarayı küllüğe bastı "her kızın kalbi biraz ilgi görünce kuş olup uçar merak etme. Yapman gereken diğer öğrencilerine kıyasla ona karşı biraz daha ilgili olmak. Emin ol bir süre sonra sana tıpış tıpış geldiğini göreceksin."

İşaret parmağını salladı "ama dikkatli ol. Kızı kafese almak isterken kendin o kafese düşme. Dediğim gibi en kısa sürede o ajanı bulmamız gerek. Bu arada yeni bir dinleme cihazı bulduk."

Sürekli evinde bulduğu dinleme cihazından Şerefe gına gelmişti artık. Efsarın bütün hareketleri Farisin ilgisini çekmişti ama babası ajan olduğu takdirde ölüm emrini verince ondan şüphelendiğini babasına söylediğine çok pişman olmuştu.

Uyumak için babasının yanından ayrıldı ve kendi odasına gitti. Duşa girerken telefonunu yatağın üzerine bırakmıştı. Dolaptan havlu ve pijamalarını aldı "işe bak ya... Zaten Karahanın başında milyon tane dert var bir de biz bela olduk kıza. Ah Faris ah! Kim bilir sen o kızın yaşadıklarını yaşasaydın ne yapardın. Deli olmasını hor görmemeliyim."

Havluyu omzuna astı ve duşa girdi. Düşmanı da olsa normal bir insan da olsa kimsenin duygularıyla oynamak istemiyordu. Düşündüğü tek şey 'ya Karahan ajan değilse ve ona gösterdiğim ilgiden dolayı bana çok bağlanırsa?' o zaman ne yapacağını kendi de bilmiyordu.

Duştan çıkınca yatağın üstüne bıraktığı telefonunun titrediğini gördü. Telefonu eline alınca kapanmıştı. Arayan numara kayıtlı değildi.

Ekranı açtı ve aynı numaradan mesaj geldiğini gördü "kim ki bu şimdi?" diye kendi kendine konuşurken tam mesajı açıyordu ki telefon kapandı.
Şarjı bitmişti "Allah kahretsin." diyerek telefonu şarja taktı.

"Ya iş için aramışlardır ya da gereksiz biridir." diyerek yatağa uzandı. Çok yorgun olduğu için uyuya kalmıştı.
Aşağıdan gelen seslerle gözlerini açtı. Babası bağırıyordu... Aşağı indiğinde babasının adamlarının, birini dövdüklerini gördü.

Getirdikleri kişinin başına siyah bir torba geçirmişlerdi "neler oluyor baba?" dediğinde Şeref, ona baktı "senin kız ajanmış. Doğru tahmin etmişiz. Yakınlarda bir yerlerde kaza yapmışlar. Adamlarımda buldu getirdi."

Siyah torbayı başından çıkardılar. Efsar ağlıyarak elini Farise uzattı. Faris tutmak için uzandığında havada olan eline babası bir silah tutuşturdu "öldür onu oğlum." dediğinde Faris silahı kavradı. Fakat bir türlü ateş edemiyordu.

"hadi oğlum öldür onu. Sen bana karşı gelmezsin!" Efsar yalvarıcı bakışlarıyla Farise bakarken, Farisin bunu yapması çok zordu. Gözlerini kapattı ve tetiğe bastı.

Efsar yere yığılmış, başından süzülen kanlar zemine yayılıyordu.

Nefes nefese yataktan kalktı. Yataktan ayaklarını sarkıtıp pencereye baktı. Hava henüz aydınlanmamıştı. Kapalı olan telefonu açmak için tuşuna bastı ve açılmasını bekledi.

Saat gece dörde geliyordu. Telefonu açılınca eline aldı. Cevapsız aramaları ve mesajları tek tek kontrol ederken kayıtlı olmayan numaraya gelmişti sıra. Numarayı aradı fakat açan yoktu "tabii ya bu saatte kimse açmaz ki!" diyerek hemen kapattı ve mesajı kontrol etti.

"Faris bey ben Efsar. Bana biraz yardım gerekiyor da müsaitseniz bana döner misiniz?"

"Kesin kötü bir şey olmuş... Ölümden daha kötü bir şey çünkü Karahan ölse bile benden yardım istemez!" diyerek kalktı ve dolabın önüne gitti. Üzerine bir kazak ve pantolon geçirip kapıya doğru yürüdü.

Şeref bey telaş içinde odaya dalmıştı "baba ne oldu?" üstünde pijamalarıyla kapının önünde dikilen adam Farisin koluna yapıştı "oğlum... Hakkı bey eve dönüşte kaza yapmış. Semra... Semrayı ameliyata almışlar. Seni aramışlar ama telefonun kapalıymış."

Faris durduğu şeyle kaşlarını çattı "oğlum çabuk ol gidelim Semranın yanına!" hâlâ boş boş babasına bakıyordu "ama baba, beni bekliyor!" elindeki telefonu sıkmıştı "başlatma şimdi... Sözlünden önemli mi o her kimse?"

Şeref, Farisin kolunu bıraktı "üstümü değişip geliyorum çabuk ol."

Faris arada kalmıştı. Kime gideceğini şaşırmış bir şekilde etrafa bakarken aynı şeyi düşünüyordu "iyi de çok kötü bir şey olmasaydı Karahan asla kimseden yardım istemezdi... Hele ki benden! Fakat Semra da kötü durumda ve babamın lafını yere vuramam!"

Peki Faris şimdi kime gidecekti?
--------------------------------------
Bölüm Sonu!!!

Efsar, Farisin kim olduğunu öğrendi. Bakalım bundan sonra ne yapacak.
Peki Efsar neden Faristen yardım istemiş olabilir? Faris kimin yanına gidecek?
Aklımda deli sorular 😄
Bölümü beğenmenizi umuyorum ve her bölümü güzel yorumlarıyla şenlendirenlere çok teşekkür ediyorum. 😉
İçinde garip bir mutluluk var nedense ve bölümü de mutluluk dolu sözlerle kapatalım o vakit:

"Seni dünyaya bağlayan insanı bulduğunda farklı biri oluyorsun! Daha iyi biri..."

Gelecek bölüm görüşmek üzere...
💙 💙 💙 💙 💙

Continua a leggere

Ti piacerà anche

15.2M 615K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
841K 16.6K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
110M 4.4M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...
34.3K 7K 54
Ben şok olmuş bir şekilde oka bakarken kulağımın dibinde kısık sesi, "Bir şahinin yemine baktığı gibi değil de," dedi, "daha çok parasını verdiğim ha...