UYANIŞ

By Elif_Tepe

70.6K 3.9K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

10

1.8K 101 41
By Elif_Tepe

İki el ateş ettiğimde kutunun kilidi tamamen parçalanmıştı. Kırmızı kadife bir beze sarılan kare şeyi çıkardı içinden. Bezleri açtı ve plastik poşeti çözmeye başladı.

Poşetten sonra tekrar bir kutu çıktı içinden. O kutuyu da açıp, kağıtlara ulaşmıştık sonunda. Okulun sadece gizli bölümlerini içeren kağıdı açıp birbirimize zafer gülücükleri atarken etrafı mavi kırmızı ışıklar sardı...
"siz ikiniz etrafınız sarıldı. Ellerinizi başınızın arkasına koyun ve buraya yürüyün!"

Mertin yüzüne baktım "Allah belanı versin! Yaktın yine beni." ellerimi kaldırdım ve etrafıma bakmaya başladım fakat ne bir araba ne de bir polis vardı.

Mert elinde tuttuğu yuvarlak aletle yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çöktü "ayy... Ay gülmekten karnıma ağrılar girdi." sesler ve ışık o saçma aletten çıkıyordu "kendi icadım nasıl ama?" elinden aldım ve yere fırlattım. Susmuştu. Bunun intikamını illa ki alacaktım.

"hadi beni geçtim ölüye saygın olsun. Mezarlıktayız mal!" başını salladı "haklısın hadi gidelim." döktüğümüz her şeyi toplayıp İsmail ağabeyden son bir özür dileyip arabaya doğru yürüdük.

Bekçi yolumuzu kesmişti "durun bakalım gençler!" elimdeki çizimleri cebime koymuştum "hayırdır bu saatte kazma kürekle ne yapıyorsunuz?" Mert hüzünlü bir ses takındı "öldürdüğüm hayallerimi gömdüm be babalık!"

Hak ettiği belayı daha sonra okuyacaktım ama önce bu adamı halletmek lazımdı. Defteri çıkardım ve yanına doğru giderken eli silahına gitti "dur bakalım orada... Yaklaşma bana!"

"ya korkma ağabey kendisi dilsiz sana bir şey anlatacak belli ki!" dilsiz derken? Başını salladı "olmaz... Ben sizin gibileri iyi bilirim. Bekleyin derdinizi polise anlatırsınız."

"bak biz tinerciyiz. Kolunu bacağını kestiğimiz cesetleri gömdük şimdi de polisten kaçıyoruz." adam sesli bir şekilde yutkundu. Telsizini hızla çıkardı ve "acil durum beyler!" diyerek yüzümüze baktı. Bunu nasıl düşünmemiştim. Çok geçmeden başımıza dökülmeleri an meselesiydi.

Mert bana baktı "Efsarcığım biliyor musun bazen insanları öldürmene hak veriyorum ve şu anda bu adamı sana havale ediyorum." bekçi korkuyla bana bakarken yüzümdeki gülümseme büyüdü.

"bak bana yaklaşma seni mükemmel dövüş hareketlerimle alt ederim." silahını kullanmayı bilmediği her halinden belliydi. Önümde saçma sapan hareketler yaparak beni korkutmaya çalışıyordu.

"benim bekçilik yaptığım yerde kuş uçmaz kervan ge..." belindeki silahı hızla aldım. Mert küreği düşürünce korkuyla ona doğru döndü ve başının sağ tarafına ateş ettim. Mert arabanın yanında durmuş bana bakıyordu.

Elimde eldiven olduğu için parmak izi sıkıntım yoktu. Yerde yatan adamın yanına gittim ve silahını eline tutuşturdum. Mezarlık bekçisi depresyondan çıkamayıp kafasına sıktı. Yarın ki haber manşeti buydu.

Mertin yanına gittim "adamı bayıltman yeterliydi süper zeka!" başımı salladım "yüzümüzü görmeseydi bayıltmak çözüm olurdu fakat gördü. Onu geride bırakmak hiç iyi olmazdı."

Kahkaha attı "senin takıntılı aşığın kurtarırdı bizi!" kaşlarımı çattım  "o ne demek öyle?" arabaya bindi, ben de peşinden bindim "Ahmetten bahsediyorum. Geçen gün odasına bir tablo yaptırdı senin resminden." Şimdi şuraya kusacaktım. Cidden sevgi böyle bir şey miydi?

--------------------------------------

Derste Faris hocanın sesi ninni gibi geliyordu. Koluma yaslanmış, gözlerimi kapatmıştım. Geceyi mezarlıkta geçirmek pek akıllıca bir şey değildi.

Sahte bir şekilde öksürdü ve yüzüme baktı. Başımı hızla kaldırdım "lütfen dersimde uyumayın." gözlerimi ovdum. Sıramın önünde durdu "soruma cevap vermek ister misin Karahan?"

Sevimli olmaya çalışarak sırıttım "soruyu yine dinlemedin değil mi?" başımı aşağı yukarı salladım. Bıkkınlıkla nefes verdi "diyelim ki birini öldürdün, cesedi nasıl ortadan kaldırırdın?"

İyi de ben hiç cesetleri yok etmekle uğraşmazdım ki Ahmet o işi benim için hallederdi. Çoğusu ya asitle yakarım ya da parçalayarak köpeklere yediririm demişti. Evet sanırım dersin dinledim kadarında bunları konuşmuşlardı. Fakat bilmedikleri asit eti yaksa bile kemikler kalırdı ayrıca köpeklerin çoğu insan etini  ayırabilecek özelliklerde yaratılmıştır. Eğer köpek eti yemezse şüphe çeker ve kendinizi bir araştırmanın ortasında bulursunuz.

"soruma cevap verecek misin Karahan?" kalemi elime aldım...

"hızlı bir araştırma yapın ve suda boğulma vakasıyla ölmüş birini bulup cenazesine katılıp mezarın yerini tespit edin. Bu sırada da diğer cesedi geçici önlemlerle saklamanız mümkün. Daha sonra gece sizi kimsenin göremeyeceği bir vakitte boğularak ölen kişinin mezarına sizin cesedi koyun. Böylelikle cinayetten tutuklanmanıza sebep olacak ceset ortadan kaybolmuş olur."

Yazdıklarımı sesli bir şekilde okudu "bunları yapsan bile boğularak ölen kişinin cesedi elinde kalacak." defterimi geri aldım.

"boğularak ölen kişinin cesedini kefenini falan çıkarıp normal insan kıyafetkeri giydirerek denize atabilirsiniz. Su yüzüne çıkıp bulunsa bile otopsi raporunda doğal yollarla suda boğulmuş kimliksiz bir ceset kalacak geri. Yani olayın sizinle bir ilgisi kalmayacak."

Tekrar okuyup bana döndü.
"peki boğularak ölen cesette parmak izin ya da başka bir şey çıkarsa?"

"onuncu günün sonunda cesette sabunlaşma denen olay meydana gelir. Sabunlaşma sırasında da bütün izler kaybolur ve ceset sabunlaşmadan sonra yüzeye çıkar. Yani isteseler de silinen izleri bulamayacaklardır."

Defterimi geri verip sıraların arasında dolaşmaya başladı "bunlar ustaca sözler Karahan. Lütfen daha önce denememiş ol." Ahmeti öldürdükten sonra cesedi başıma bela olmasın diye çok plan ve araştırma yapmıştım. Umarım bir gün bunları gerçekleştirmek için bir fırsat geçer elime.

"bir insanı, senin de anlattığın gibi öldürmek çok kolaydır. En fazla ya nefessiz bırakırsın ya da kan kaybetmesini sağlarsın ölür. Lakin birini yaşatmak... Hele ki ölmek üzere olan sevdiğin birini yaşatmak hiç kolay değildir."

İlk defa bu Lapacıya hak vermiştim. Çünkü tam da böyle bir durum içindeydim. Peki ya kendimizi yaşatmaya çalışmak? Her gün ölümle burun buruna gelip yaşamak için çırpınmak kolay mıydı?

Şu insanoğlunun başına ne geliyorsa kendinden başka herkese ve her şeye değer vermesinden geliyordu. Kimse kendini sevmiyor hep başkasına özenip duruyordu. Oysa ben kendimi çok seviyordum. Başkaları 'ya keşke burnum biraz kalkık olsa' derken, ben 'patates gibi çok güzel bir burnum var' demeyi biliyordum. Çünkü seviyordum.

Hani insanların o çok savunduğu düşünce var ya "sevgi kusurları örter!" diye. Kendini ve bedenini değiştirmeye çalışan bir insan "ya ben kendimi seviyorum" derse inanmayın ve ona şunu söyleyin "sevgi kusurları örter." eğer sen kendini seviyorsan nasıl kusurlarını görüp onları değiştirmeye çalışıyorsun?

Bu konu hassas noktam azizim. Hele ki en basit bir olayda kendini öldürmeye çalışanlar yok mu? İşte onlara deli oluyorum. Şu hayatta senden daha önemli ve değerli biri daha yok inan ve bir başkası seni üzdü diye "yeter artık kendimi kesmeliyim." havalarına girme.

Çünkü senin vermek istediğin o canı kazanmak için hayatını tüketen insanlar var ve o insanlar gerçekten "ben kendimi seviyorum." lafını canı gönülden söyleyen insanlardır.

Hiç kimseye duyuramadığım sesimle duyar kastığıma göre derse geri dönebilirdim. Aynı soruda sıkışıp kalmışlardı. Kapı açılınca içeri iki tane polis memuru girdi. Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Faris bey yanlarına gitti "buyurun memur bey?"

Adamlar sınıfa göz gezdirdi "dün gece öğrencilerinizden biri dışarıdan bir arkadaşıyla çevre yolu üzerindeki mezarlıkta vukuat çıkarmış hoca bey."

Daha sonra kısa boylu memur, kızlara baktı "Efsar Karahan hanginiz?" başımı olabildiğince önüme eğmiştim. Gamze "işte o..." diye bağırdı. Başımı yavaşça yerden kaldırınca Faris bey dahil herkesin bana baktığını gördüm.

Afet sinirle koluma vurdu "madem bir işe bulaşacaksın bana niye haber vermiyorsun? Şimdi alıp götürecekler seni tek başına. Ben de seninle olsam şimdi beni de alırlardı." işte sonunda kendim gibi deli bir arkadaş bulmuştum sanırım.

Yavaşça ayağa kalktım. Memurlar yanıma doğru bir adım atmıştı ki Faris bey durdurdu "müsaadenizle onu ben getireyim. Yaşı daha çok küçük etkilenmesin." suçumu bile bilmeden bana yardım mı ediyordu bu Lapacı?

Polis memuru "tamam öyleyse peşimizden gelin." dediğinde Faris bey eşyalarını toplayıp bana baktı "yürü baş belası ucube!" çantamı alıp peşine takılmıştım. Tıpkı annesini takip eden bir civciv gibi yürürken Faris beye annelik sıfatını yapıştırmak biraz komik gelmişti.

Polisler kendi arabalarına bindi, Faris bey de beni kendi arabasına bindirdi. Kemeri bağlarken hâlâ sırıtıyordum "cidden delisin ha, manyaksın? Kafayı mı yedin kızım kim bilir ne suç işledin ama hâlâ gülmeye devam ediyorsun!"

Evet gülüyordum çünkü herkes gerçeği öğrendiğinde Ahmet canıma okuduğu zaman gülmeye fırsatım olmayacaktı. Araba hareket ettiğinde bana kaçamak bakışlar attığını fark ettim. Yüzüne baktım bir şey soracak da soramıyor gibiydi.

En sonunda sessizliği bozmuştu "lütfen derste anlattığın şeyleri uygulamak için gecenin bir vakti o mezarlığa gitmediğini söyle!" duyduğum şeyle omuzlarım sarsıla sarsıla güldüm. Sürekli robot gibi durması ve hiçbir mimik yapmayıp, ne hissettiğini belli etmemesi sinirimi bozuyordu.

"merak etmeyin derste anlattıklarım muhteşem hayal gücümün eseriydi." başını salladı "umarım! Peki suçun ne?" susmuştum. Çünkü ona yalan söylemek istemiyordum.

"pekala öyleyse... Karakolda bana ne söylerlerse inanacağımı bilmen gerekir. Ayrıca 'benim öğrencim böyle bir şey yapmaz!' diyerek de seni asla savunmam çünkü seni tanıdığım süre boyunca gördüğüm kadarıyla her şeyi yapabilecek karaktere sahipsin."

Beni doğru tanımış olması şaşılacak bir şey değildi "zaten beni korumanızı beklediğim söylenemezdi." bana bakıp sonra tekrar yola döndü "neden sürekli dibimde bitiyorsun öyleyse?" kaşlarımı çattım "sizden daha önce hiç yardım istediğimi ve yanınıza geldiğimi hatırlamıyorum. Bir düşünün isterseniz kim kimin dibinde bitiyor."

Defteri kucağıma fırlattı "neden şu an arabamdasın o zaman?" daha önce hiç şizofreni hastası görmemiştim. İyi ki bu adamı tanıdım "siz beni götürmek istediniz ben de kabul ettim."

"etmeseydin... Ben mi dedim et diye? Kimin kimsen yok diye acıyıp yardım etmeye çalışıyorum ama sen de iyiliklerimi suistimal ediyorsun." az önce söylediği acıyorum kelimesi defalarca sağa sola çarpıp birden beynime saplanınca sert bir şekilde yutkundum.

Başımı cama çevirdim ve gözlerimi kapatıp sakin olmaya çalıştım. Burada olmazdı... Şimdi değil!
Neden üzülmüştüm ki? Benim için önemsiz biriydi sonuçta. Ne dediği ne yaptığı neden umrumda olsun ki?

Karakola gelmiştik. Bana verdiği defterin kapağını aldım ve dolu olan sayfaların hepsini yırtıp çantama koydum. İlk sayfasına "getirdiğiniz için sağ olun. Bu kadar zaman tek başıma başımın çaresine baktım bunun için ne merak edin beni ne de acıyın. Gerisini ben hallederim gelmeyin lütfen."

Kalemi de defterin arasına bırakıp ona uzattım. Defteri alıp açtı ve okudu "ne bu şimdi fakir ama gururlu kız ayakları." yüzüne ters ters baktım ve arabadan inip hızla kapıyı örttüm.

'Umarım boynun altında kalır Lapacı.' hani size demiştim ya insanları sevmeyin diye hâlâ aynı fikirdeyim.
Kapının önünde üç tane polis memuruyla beni bekleyen Merti görünce onlara doğru hızla yürüdüm ve bacağına geçirdiğim tekmeyle yere düşmesini sağladım.

Şom ağızlı pislik yüzünden düştüğüm hallere bak "yapmayın durun!" bizi içeri alırlarken hâlâ peşimden geldiğini fark ettim. Sağ taraftaki meleğe kendini kanıtlamak için beni mi seçmişti bu adam acaba?

Bizi oturakların olduğu bölüme karşılıklı olarak oturttular ve işlemlere başladılar. Sanırım beklemek zorunda oldukları biri vardı.

Polisler arkasını döndüğünde Mert elindeki kulak içi vericiyi bana gösterdi ve ayağa kalkmamı işaret etti. Ayağa kalkınca yanıma gelip bir eliyle kolumu kavradı diğer eliyle vericiyi avcumun içine bıraktı "iyi misin Efsar?"

Polisler ve  neden gitmediğini merak ettiğim Faris bey buraya baktı "neler oluyor? Yerlerinize oturun." kollarımı tuttu ve beni sandalyeye oturtup kendi de eski yerine geçti.

Kulağımı kaşır gibi yaparak cihazı kulağıma taktım ve bağladığım saçlarımı açıp dağıttım. Kulağımda yankılanan sesle irkildim "üzerinde duran küçük yere dokun ve sesi sadece sesimi anlayabileceğin seviyeye getir."

Mertin dediğini yaptım ona bakarak gözlerimi kırptım. Başıyla onayladığında her şeyin yolunda gitmesi için dua ediyordum.
İki tane sivil polis bize doğru gelirken ikimizi de ayrı ayrı odalara aldılar

"önce benim cevap vermemi bekle Azrail!"

Dört duvarla çevrili odaya girdiğimde ruhum sıkılmıştı. Kare masanın önünde sadece bir tane sandalye vardı. Beni oraya oturtup kamera kaydını başlattılar.

Sivil olan polis elinde sarı bir dosyayla içeri girdi ve dosyayı masaya sert bir şekilde bıraktı. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Geceden içkili olduğu anlaşılıyordu "Efsar Karahan! On sekiz yaşında, lise öğrencisi. Babasını doğmadan kaybetmiş annesi tarafından terk edilmiş... Güzel hayat hikayesi."

Ellerini masaya koydu "seni cami avlusunda bulduktan sonra hangi yetimhaneye götürmüşlerdi? Çünkü öğretmeninden duyduğum kadarıyla yetimhanede büyümüşsün." başa bela Lapacı, tutsaydın ya şu ağzını. Bir A4 kağıdı ve kalem bıraktı önüme.

"Emanet Kalpler Çocuk Yetiştirme Yurdu... Yani on  üç sene Erzincanda bulunan o yurtta kaldım. Sonra kız erkek olarak ayrılırken beni yakın diye burada iki katlı ev gibi bir yetimhaneye gönderdiler." yanında duran adamlardan birine seslendi "bak bakalım Erzincanda öyle bir yetimhane var mı?" vardı tabii dersimi iyi çalışıyordum bu gibi durumlar yaşanır diye. Erzincan küçük bir şehir olduğu için yani en azından çok büyük olmadığı ve yaşadığım şehre çok yakın olduğu için orayı seçmiştim.

"dün gece okuldan nasıl çıkış yaptın?"

"yangın merdiveni bahçeye açılıyor. Ben de demirlere tırmanıp, arkaya gittim."

"arkadaşın seni kaçta almaya geldi?" aynı soru Merte de sorulmuştu "arkadaşını kaçta almaya gittin?"
Ben yazmakla uğraşırken Mert çoktan cevaplamıştı "gece üçte!" başını salladı "arabayla mı geldi?"

"arabayla mı gittin?" Mert evet derken ben başımı salladım. Benim memur sormuştu "peki yola çıktıktan sonra neler oldu? Anlatmaya başla."

Elimden geldiği kadar yavaş yazmaya gayret ederek Mertin söylediklerini biraz değiştirerek yazıyordum "arkadaşımın annesi kanserden ölmüş ama bildiğiniz üzere annesi onu terk ettiği için mezarının nerede olduğunu bilmiyor ve bulmak istiyor. Ben de bütün mezarlıkları araştırdım. Daha önce iki mezarlığa gidip sabahtan akşama kadar aramıştık fakat bu sefer son mezarlıkta olduğundan fazlasıyla emindik. Efsara annesinin orada olduğundan emin olduğumu söylediğimde heyecandan uyuyamadı ve ben de dayanamadım yola çıktık..."

Kolum ağrıyordu, kağıdı polise uzattım. Kayda alındığımız için sesli bir şekilde okudu.
"aylardır annemin mezarını arıyordum. Mert de orada olduğunu söyledi ve ben de daha fazla beklemek istemedim o da beni kıramadı ve yola çıktık." kağıdımı geri verdi "devam et!"

"mezarlığın yoluna girmiştik ki yolumuza üç tane köpek çıktı. Arabadan indim ve dağılmaları için havaya ateş ettim. Bu arada dosyamda kaydı var önemli kişilerin oturduğu bir sitede güvenlik olarak çalışıyorum silahım ondan dolayı yanımda ve ruhsatlı."

"mezarlığa yaklaşınca yolumuza köpekler çıktı. Korktuğum için tam sayamadım ama ya üç ya da dört tane falandı. Arkadaşım da yola devam etmek için arabadan inip havaya ateş etti." yazdıklarımı okuyunca burnunun kemerini sıktı "arkadaşının neden silahı var?"

"çünkü güvenlik görevlisi ve ruhsatlı silah taşıması mecburi!"

"manyak mısınız kızım, normal insanlar köpeği kaçırmak için taşla korkutur siz hayvana ateş ediyorsunuz."

"biz hayvana ateş etmedik!" kağıdımı geri verdi "tamam devam et!"

"ikisi kaçtı fakat biri üstüme doğru koşmaya başlayınca panikledim ve zavallı hayvana ateş ettim."

"arkadaşımın üstüne doğru koşunca panikle hayvana ateş etti."
Elini masaya vurdu "hani hayvana ateş etmemişti, sen benimle dalga mı geçiyorsun lan?"

"o an ateş etmemişti fakat üstüne koşunca etti. Her şeyi ayrıntısına kadar anlat diyen sizdiniz." başını salladı "tamam sakinim... Sorun yok... Eee?"

"hazır mezarlığın önündeyiz zavallı hayvanı gömelim dedik. Günah sonuçta zaten bir hata yaptık. Ben kazma kürek aldım biraz ilerledik. Zaten karanlıkta göremeyip ters yerden girmişiz. Bekçiye haber vermek için aradık ama vakit de geçti zaten görürsek söyleriz diyerek hayvanı gömdük ağabey."

"sonra mezarlığın önündeyken hayvanı orada bırakmayıp gömelim bari dedik ve gömdük."

"peki ya ölen bekçi... Onu gördünüz mü?"

"yok görmedik. Zaten bu bize bir işaret dedik ve hayvanı gömer gömmez bir daha böyle işlere kalkışmamaya söz verip uzaklaştık oradan. Ben Efsarı okula bıraktım hepsi bu!"

"bekçi ölmüş mü? Demek ondan bulamadık adamı. Bekçi falan görmedik hayvanı gömünce hemen oradan uzaklaştık. Sanki bir daha yapmamamız konusunda bir işaretti bu bize."

Kapı açıldı "komiserim bekçinin ölüm raparo geldi. İntihar yazıyor. Zaten adamı sordurdum. Borç batağına girmiş!" başını salladı "tamam çık dışarı."

Her yeri dolan kağıdı elinde buruşturup çöpe fırlattı "kızı alın odamda  beni bekleyin."
Mertle aynı anda çıkmıştık. İkimizi de aynı yere götürüyorlardı.

Bileğimizde kelepçeyle bizi odaya bıraktılar. Masanın önünde duran Faris bey ikimize bakıyordu  "sorgu nasıl geçti Karahan? Belalı sevgilin seni hapse tıktırmayı başarabilecek mi?"

Sevgili? Hayatta yapacağım en son şey bile değildi. Birine aşık olmak ve ona ömrünü adamak... Düşüncesi bile mide bulandırıcıydı. Yazabileciğim bir şey olmadığı için inkar etsin diye Merte baktım ama pis pis sırıtmaktan başka bir şey yapmıyordu.

"Allah belanı versin Mert" bir an önce sesim gelmeliydi. Sorgularımıza giren komserler odaya girdi "çocukların ellerini çöz Kıvanç."

"Faris bey öğrenciniz ve arkadaşı temiz. Gelen raporlara göre bekçi intihar etmiş. Bunların açtığı çukuru da inceledik gerçekten dün gece yanlışlıkla öldürdükleri köpeği gömmüşler. İmzalamaları gereken birkaç kağıt var sonra gidebilirler."

Faris bey ayağa kalktı "kızım sen de annenin ismimi söyle söz onun mezarını bulacağım. Bir daha kendi başına işe kalkışma Allah korusun daha beteri gelir başına!"

Neydi benim annemin ismi?... Hah!
"Feride efendim... Feride Karahan." söylediğim ismi not aldı.

Dışarı çıkmıştık. İmzalamamız gereken kağıtları beklerken masanın üstünden bir kalem ve not kağıdı aldım "nasılsın Tekno?" gülümsedi "korkudan teslim ettiğim ruhumu saymazsak iyi sayılırım. Sen nasılsın?"

"kim beddua ettiyse harbi sağlam etmiş. Neredeyse oturup yıkılışımı izleyecektim." kağıdı ona uzattım. Okuduğunda kahkaha attı. Gülerken birden başımı kaldırdım ve bu tarafa bakan Faris beyi gördüm. Neden hâlâ gitmemişti ki?

Kağıtları imzalayıp çıkışa doğru yürüdük. Mertin arabası kapının önündeydi "Sahra göndermiş olmalı. Ortalarda görünme demiştim. Ondan kendi gelmedi!" başımı salladım. Arabaya doğru yürürken Faris bey peşimden bağırdı "nereye Karahan, okula dönmeyecek misin?"

Tam ortada kalmıştım fakat onun da dediği gibi fakir ama gururlu ayaklarındaydım. Bunun için gözünün içine baka baka Mertin arabasına bindim.

Bu huyumun insanları deli ettiğini hatta onları sinirden çatlattığını biliyordum. Mert arabayı çalıştırdı "okula mı?" yanlışlıkla karakoldan çaldığım kalem ve kağıtla "hayır ben açım!" yazdım.

"elin de eğri bakıyorum da." güldüm "ben hâlâ açım!" yüzüme baktı "pizzaya ne dersin?" heyecanla ellerimi çırptım.

"sence bizi neden bu kadar kolay serbest bıraktılar?" başını salladı "bu kadar saf olma Azrail. Formaliteden yapılmış bir şeydi. Çünkü Ahmet bizim yakalanmamıza asla izin vermez. Yani işine yaradığımız müddetçe."

"sence sıradaki hamlesi ne?"

Güldü "bilmiyorum ama çok can yakacak gibi bir sessizlik var Ahmette!"
----------------------------------------------
Kerim ve Afete olanları anlatmak isterken neredeyse bileğim çıkıyordu. Yemekhanenin masasına tünemiştik.
Birkaç saat önce pizza yememe rağmen tekrar yemek yiyordum ve evet ben yemek yerken de açtım.

Masama yaklaşan Gamzeyi görünce başımı yukarı kaldırdım "Allah'ım sabır ver yoksa kan çıkacak." ellerini beline koydu "ne o bakıyorum da seni salmışlar! Hırsızlık yaptığın için mi aldılar seni? Ben de diyiyorum sen geldikten sonra eşyalarım neden sürekli kayboluyor."

Sandalyeden kalktım ve hızla yanına gittim. Öğretmenlerin olduğu masaya baktım. Faris bey ne yapacağımı merak edermiş gibi bir tavırla bu tarafa bakıyordu.

Gamzeye kocaman bir gülücük gönderip sıkıca sarıldım. Odama gidince bulaşık teliyle yıkayacaktım kendimi. Beni itmesi tahmin ettiğim bir şeydi.

Hızlı bir şekilde itince kendimi daha fazla savurdum ve başımın masaya çarpmasını sağladım. Afet çığlık atınca herkes buraya baktı.
Başımı tutarak yüzümü dizlerime gömdüm.

Hayatımdaki kötü karakterden bile daha kötü olmak beni mutlu etmiyordu ama... Bir saniye kimi kandırıyorum? Kesinlikle bana kötülük yapana karşılık vermeye bayılıyordum.

Müdire buraya geldi "neler oluyor burada?" Kerim belimden tutup beni sandalyeye oturttu "hocam Gamze gelip yine Efsara bağırmaya başladı. Efsar da aralarındaki gerginlik düşmanlığa dönüşmesin istedi ama Gamze yine Efsarın canını yaktı."

Müdire Gamzeye baktı "doğru mu bu Gamze?" Faris bey araya girdi "doğru Zeliş hanım ben de gördüm. Karahan sarılmak istedi ama Gamze onu itince düşüp başını vurdu."

"hocam gerçekten çok sert itmedim ben... Ben" müdire lafını kesti "ne olursa olsun yaptığın yanlış. Arkadaşın sana hiçbir kötülük yapmıyor ama sen sürekli ona zarar veriyorsun. Üstelik kızın haline bak her yeri sargıda."

Ağlayarak yemekhaneden çıkan kızı görünce sanki pişman olmuştum "pişman olacak bir şey yok Efsar! Sen doğru olanı yaptın." başımı salladım "ben doğru olanı yaptım.

Ortalık sakinleşince müdire beni kaldırdı "hadi git yat. Ben Gamzeyle konuşurum onun için üzülme. Bu arada sana bir mektup gelmiş üzerinde ne yazıyordu..."

Elini çenesine koydu "hah Emel sanırım öyle bir şeydi. Posta kutusundan alırsın oraya bıraktım." duyduğum isimle kanımın damarlarımda kaynadığını hissettim. Koşarak yemekhaneden çıktım ve okulun posta kutusuna ulaştım.

Kutunun içinden bana gelen mektubu alıp, bir ağaca yaslandım. Gerçekten de mektup Emelden gelmişti. Pembe bir zarfa koymuş, üstüne bir kalp çizmişti. Kalbin içinden geçen okun bir ucuna kendi adını diğer ucuna da benim adımı yazmıştı.

Mektubu açtım ve okudum... Gözümden damlayan yaşlar mürekkepleri dağıtmıştı ama asıl dağılan bendim. Dizlerimin üstüne çöktüm ve mektubu bağrıma bastım.
Sonunda ölüm olsa bile kardeşime yaptığının hesabını soracaktım.

----------------------------------------
Yeni bölüm!!!

Sizce o mektupta neler yazmış olabilir Emel? Bir dahaki bölümde mektubu daha ayrıntılı yazacağım ama şimdilik bu kadar. Umarım bölümü beğenirsiniz.

Güzel bir sözle iyi geceler dileyeyim size:
"Kalbini, değerini bilecek olana sakla!"
        ... İyi Geceler...
💙 💙 💙 💙 💙

Continue Reading

You'll Also Like

45.7K 4K 34
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
3.1M 207K 43
Runelya, geriye tek kişi kaldığı ailesinin büyük bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrenir. Dış dünyayla ilişkisini koparan ailesi öldüğünde, onları...
65.6K 4.2K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.
2.6M 109K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...