rüyalarda

By MINLIAR

751K 95.1K 62.8K

"Bay Kim. Evinize dönün." More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34.1

23

19.9K 2.7K 894
By MINLIAR

Nocturne in G, Niall Byrne.

"Borçlar hukuku, sayfa yirmi dörtten kırk bire kadar. Okumayı ve hazırlanmayı unutma." dedi, Bay Kim, gözlerime bakarak gülümserken. Işıl ışıldı, her şeyi unuttum, dudaklarını izledim ve gülümsedim.

"Elbette, efendim." dedim, gülümsememi genişleterek, aklımı toparlamaya çalışırken. Dersten sonra yanında bittiğim on üçüncü seferdi, on dakikayı aşkın akşamüstü konuşmamız yine böylesi bir ikazla son bulurken gülümsememi bastıramıyordum, geriye adımladım ve kitaplarımı göğsüme bastırıp âdeta uçar hâlde, zıplayarak yurduma yöneldim.

"Görüşürüz!" dediğimde, gülerek başını onaylamazcasına iki yana salladı, ardından kütüphane binasının yolunu tuttu. Düşmemek amacıyla ben de önüme döndüm ve o şekilde yoluma devam ettim. Gülümsemem yavaş yavaş soldu, binaya yaklaştıkça içime bir karartı çöktü ve derin bir nefes aldım.

"Guguk!" Sesi tanıdım. Sesinin kulağıma yerleşmesinin hemen ardından da ağırlığı sırtıma bindi, Yugyeom, üstüme atlamayı seviyordu yine. Bıkkınlıkla soludum, sırtımdan inmesini bekledim ve kulaklarına varan ağzıyla karşılaştım.

"Sana bir sürprizim var!" Kaşlarım istemsizce havalandı, gözlerine bakarak bir cevap bekledim, bir süre drama yaratarak bekledi.

"Lucas döndü!" Söylemi beni sahiden, sahiden şaşırttı. İki sene önce aniden ortadan bir mektupla kaybolan arkadaşımızın dönmüş olduğu gerçeğiyle yüzleşmem sürdü, dudaklarım aralık, yüzüne bakakaldım. Kahkaha atarak sarstı beni, mutlu olmalıydı zira onunla daima yakın olmuştu, ani gidişinin Yugyeom'u nasıl darmaduman ettiğini hayal meyal hatırlıyordum.

"Yüzüne ağır bir tokat attığından adımın Jeongguk olduğu kadar eminim." dedim, Yugyeom'a beklentiyle bakarak. Gülümsedi, omuz silkti, yapmış olduğunu kavradım, gülümsedim.

"Giyiniyorsun, bir şeyler yiyoruz, atariye gidiyoruz ve sonrasında geceye doğru okulun yakınındaki şu kafe bara gidiyoruz."

"Emrivaki yapma bana."

"Saçmalama da yürü."

"Nefret ediyorum senden."

"Dava açtırma bana."

"Kanıtın yok."

"Yürü Jeongguk!"

Onu dinledim. Direnmem de dinlemeyeceğimden değildi. Eskisi gibi aptal bir çocuk misali saçma tartışmalar yapmayı özlediğimi düşünüyordum. Duş aldım, giyindim, isteği üzerine kendime özendim, birlikte saatler süren bir yemek ve atari macerasının ardından kafe barın girişinde durduk. Saat gece yarısını geçiyordu ve öldürdüğümüz dakikaların hesabını yapıyordum. Yugyeom beni itekledi, içeri girdik, bakındık ve orada, ileride, senelerdir görmediğim, öldüğünü düşünmeye dahi başladığım arkadaşımı gördüm. Tekrar tanıştık âdeta, nerede ne yaptığından bahsetti durdu, öylece izledim, zaman zaman güldüm, biraz konuşmaya katıldım ve bolca bardak devirdim. Bir zaman sonra, gözleri etrafı taradı, Lucas, gülümsedi ve bana baktı.

"Annabella." dedi, gülümsüyordu, gözlerime baktı, yutkunamadım, sustum, nefes dahi alamadım. "Annabella nerede? Çok özledim onu."

Yutkunamadım. Tek kelime edemedim, yutkunamadım, gözlerimi dahi kırpamadım, gözlerine öylece bakakaldım. Boğazıma oturan her sözcüğü yuttum, gözlerim usul usul doldu, hiçbir şey kontrolüm dahilinde gerçekleşmiyordu, bilinçli hareket edemiyordum, aksini komut versem dahi vücudum dinlemiyordu. Ağladığımı görmesin istedim. Sevgilimin ölüm haberini ondan tek cümle duymadan, bir not, arama, en azından bir mesaj dahi almadan, ortalıktan öğrendiğimi ona nasıl anlatırım bilemedim. En iyi yaptığım şeyi yaptım, kaçtım. Ayaklarım ağrıyana dek koştum, kafeden çıktım, okula doğru mütemadiyen koştum. Rüzgâr gözyaşlarımı siliyordu. Düştüm. Ellerim yara bereydi.

Saat üç sularıydı, geceyi üstüme örtünsem o kadar üşümezdim, okul önünde bir kaldırım taşında kanayan avuç içlerime üflüyor bir yandan da ağlıyordum. İçli içli, öfkeyle, yılgınlıkla ağlıyordum. Ellerim çimenlere uzandı, birkaçını kopararak zarar vermek, nefes alabilmek istedim, yapamadım. Kıyamadım. Yutkunamadım da. Öylece oturdum dakikalarca, yalın ayaktım sanki. Durmaksızın ağlıyordum, durmuyordu, durduramıyordum.

Kütüphane binasının kapısında bir hareketlilik hissettiğimde sesimi kestim, hâlâ ağlıyordum lakin sesli değildi. Öylece gözyaşı döküyordum, âdeta önümü dahi görmüyordum. Yine de onu tanıdım. Silüetinden, yürüyüşünden, her şeye rağmen dik omuzlarından. Evine gittiğini kavramam uzun sürmedi. Yutkundum, dizlerimi kendime çektim, çenemi dizime koydum. Bendeki de şanstı ya, Bay Kim asla etrafına dikkat etmeden yürümezdi, beni saptaması da uzun sürmedi. Fark ettiği gibi durdu. Gözlerimiz buluştu, mesafeye ve gözlüklerine rağmen kehribar gözlerini seçebiliyordum, ifadesini anlayamadım lakin başını sağ omzuna yatırıp yüzüme baktığını hayal meyal kavradım. Ağladığımı anlamasın istedim, başımı eğdim, yüzümü sildim, ayaklandım ve hızla okula ters istikamette yürümeye başladım.

"Jeon." dedi, yüzümü dönmedim lakin durdum. Bir şeylerden şüphe duymasını istemedim. "Gerekli saatte okul sınırları içinde bulunmadığından yurda giriş yapamadın mı?"

Omuz silktim, başımı salladım, ellerimi cebime soktum, kafamı eğdim ve yürümeye, âdeta koşmaya devam ettim. Arkamdan geldiğini kavramam uzun sürmedi. Üsteliyordu, umursuyordu, âdeta gözyaşlarımı katlamak için çabalıyordu. Biraz daha geldi peşimden, koşar adım, sesini duydum. Birkaç kez seslendi, bakmadım. Sonra durdu.

"923." dedi, durakaldım. Olduğum yere çöktüm, dizlerime sarıldım, başımı eğdim ve öylece asfalta diktim gözlerimi. Durmaksızın gözyaşı döküyordum. Adım sesleri yakınlaştı, tam başımda durdu, sokak lambası gölgesini üzerime düşürüyordu. Gölgesinde küçücük ve savunmasızdım, kendimden nefret ettim.

Eğildi, ellerini omuzlarımda hissettim, yutkundum, gözlerimi kapattım ve yüzümü ondan sakladım.

"Ağladığını biliyorum." dedi, ses tonu aklımı dağladı. Yumuşacıktı, incitmek istemiyormuşçasına, bir o kadar da sert, bilemedim. "Gizlemen hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Herkesten kaç, her şeyden, benden bile ama saklanma asla."

Sözlerinin boğazıma iliştirdiği yumruyu nasıl anlatırım bilemedim, yalnızca, yutkunamadım. Yüzüm istemsizce buruştu, daha şiddetli, daha içten ağlıyordum, ses çıkarmamak için tüm gücümle, kendimle savaşıyordum.

"Arkandayım." dedi, öleyazdım. "Ben sana seni nasıl inandırırım bilmiyorum. Yüreksiz olmadığına, kör olmadığına, gidişinin senin suçun olmadığına nasıl inandırırım bilmiyorum. Seni kabuslarından sakınacağıma seni nasıl inandırırım bilmiyorum ama arkandayım, Jeon."

Hıçkırarak, dakikalarca öylece önünde ağladım. Hiçbir şey söylemedi, ihtiyaç duymadı, konuşmadı ama çok şey duydum sanki. Sakinleştim, gözlerimi sildim, toparlandım, hiç ağlamamışım gibi gülümsedim.

"Arkadaş." dedim, usulca, gülümsedi. Gözlerine baktım bir süre, bakamadığım gözlerine, hiç çekmeden, öylece baktım.

"Size bu cümleleri kimse kurmadığından mı?" dedim. Yutkundu. Başını çevirdi.

"Öyle de diyebilirsin." dedi, gülümsedi, hiç o denli zorlama bir gülümseme gördüğümü hatırlamıyordum. İçimdeki her şeyi bir anda atma, yüklerimden kurtulma kararı aldım.

"Haftalardır sizi kullandım, yakınlığınızdan faydalandım, benzerliğinizi kullanarak özlemimi gidermeye çabaladım."

Sözlerimi bitirdim, tepkilerinin tamamını incelemek için her hareketine dikkat kesildim. Hiçbir mimik göstermedi, hiçbir değişim olmadı ne suretinde ne de beden dilinde.

"Biliyorum." dedi. Kaşlarımı çattım.

"Nasıl?" Gülümsedi. "Gözlem eğitimimi hafife alıyorsun."

Her şeyi bilerek, niyetlerimi ve belki dediği gibi beni benden iyi tanıyarak, yine de tek kelime etmeden yakınlığıma izin vererek, onu kullanmama izin vererek haftalar tüketmesi beni irkiltti. Yutkundum.

"Psikoloji okudunuz." dedim. Başıyla onayladı, ifadesizliği beni korkuttu. Hâl değişimleri beni zaman zaman ziyadesiyle korkutuyordu.

"Araştırmışsın." dedi. Sustu. Öylesine söylenmiş bir sözdü ve havada kaldı. Cevap vermedim. Gözlerine baktım. Gülümsedi, irkildim.

"Kızmadınız mı?" dedim. İfadesi değişti, içten, gülümsedi.

"Kızmadım." dedi. Yutkundum. Kızdığını söylemiş olsa daha rahat barınacağımı bilerek.

"Neden?" dedim. Gözlerime baktı.

"Eyleminde yalnız değildin." dedi ve o an, her şeyi tekrar yaşadım, her ânı. Gözlerine bakakaldım. Yutkundum. Hiçbir şey söylemedim, onun aksine muhtemeldi ki yüzümden her şey okunuyordu.

"Anlıyorum." dedim, usulca. Gülümsemeye çabaladım. "Ben sizi ona benzetiyorum, siz beni... kendinize."

Kaşlarını çattı, devam etmemi beklediğini biliyordum, yutkundum, fikrimi toparladım ve gözlerine baktım. Acımasızca her şeyi yüzüne söyledim.

"Çok suçlamışsınız, çok yıpranmışsınız, sizi kimse kabuslarınızdan korumamış... Kendinizi sevmeye mi çalışıyorsunuz?"

Kirpikleri titredi, kaçırmadım. Yüzünü çevirdi, yutkundu.

"Böyle konuşma." dedi. Gözlerine bakmaya çabaladım. Ben, onun gözlerine bakmaya çabaladım.

"Nasıl? Gerçek mi?"

"Jeon."

"Kendimi alamıyorum."

Sessiz kaldı.

"Şu kuzgunların uyuduğu saatte, sizinle belki kırgınlıkları doğuracak bir çift laf etmeyi, bir köşe büfesinde sorunsuzca sabahlamaya yeğlemenin nasıl yanlış olduğunu bilsem de kendimi bundan alıkoyamıyorum."

İtirafımla durdu, başını kaldırdı. Onu her daim bu hafifletilmemiş sözlerimle avladığımı bilerek gözlerine baktım.

"İnsan olmak." dedi, itirafıma. Dalga geçercesine güldüm.

"İnsan olmak böyle bir şey değil, insanlık bu kadar vahşi bir dürtüyle muhtaçlık hissetmiyor."

Âdeta sinirle, kendime ve ona duyduğum o müthiş öfkeyle soludum, hiddetimin gereksiz olduğunu bilmenin yanında aksini sağlayacak en ufak bir harekette bulunmadım. Yutkundu.

"Bu ağır bir itiraf." dedi. Dişlerim birbirine kenetlendi, asfalta düştü gözlerim.

"Size muhtaç olduğum gerçeği mi? Öyle."

Sustu. Sustum. Bir süre söylediklerimi sindirmeye çabaladık. Sonra yine kendimi, o lanet dilimi tutamadım, gözlerine baktım ısrarla.

"Bay Kim." dedim, gözlerime baktı, soludum, gözlerim titredi, ağlamamak için kendimi sıktım da sıktım. "Ona benzemeyen noktalarınız beni dünyada tutarken; onu andıran noktalarınıza değdiğim vakit, kendimi rüyalarda buluyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

57.7K 2.9K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
21.6K 2.2K 11
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
46.1K 3.5K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
158K 14K 26
Taehyung ve nefret ettiği yeni üvey kardeşi Jeon. texting + düz yazı