KAYIP

By Ladyofthesky

2.8K 38 14

Başkası için kendini yok etmenin hikayesi. More

2- Ateşkes

1- Mum Alevi

635 20 7
By Ladyofthesky

Gülüşünü hiç unutmadım.
İlk arkadaşım ve çocukluğum anısına...

BÖLÜM 1: Karmaşanın Neşeli Sonu

Gün ışığı.
Tüm insanlığı tek başına aydınlatmaya yetecek kudrete sahip ve çıplak gözle bakılmaya cüret edilemeyecek kadar parlak.

Mum alevi.
Hafif bir esintiden bile korunmaya muhtaç ve zamanla tükenmeye mahkum.

Hayatta yaşama anlayışı farklı farklı olan birçok insan vardır. Kimileri dünü ve yarını boşverir günü kurtarır. Kimileri anın tadını çıkarmaya bakar. Kimileri büyük idealler için yaşar, bir ömürlük planları vardır. Kimileri ise başkalarının planladığı hayatı yaşar.
Bu liste uzayıp gidebilir, bana göre ise insanları sınıflandırmanın daha kısa bir yolu var;
Güçlüler ve güçlü olamayanlar.
Gün ışığı veya mum alevi gibi olanlar.

Ne yazıkki ben hep mum alevi oldum. Hayatım hep başka insanların iki parmağı arasındaymış gibi hissetmekten hiç kurtulamadım. Canları istediğinde söndürebilecekleri güçsüz bir alev.
Yazılmış, çizilmiş bir kurguya figüranlık yapmak belki de benim suçum. Kabullenmiş bir şekilde bu hayatı yaşıyor olmam belki de korkaklıktı. İtiraz hakkına sahip miydim? Hiç denemedim. Kendi kaderimi çizmeyi deneme cesaretini gösteremedim.

Fazlaca uzamış saçlarımı tararken düşünceler beynimde dönüyor, tarağın izlediği yolu dalgın bakışlarım takip ediyordu. Yine bir parti için hazırlanıyordum ve hareketlerim birbirini takip eden reflekslere dönüşmüştü. İsteklerimi sorgulamadan rutinleri yerine getiriyordum.

Hala nemli olan saçlarım omuzlarımdan dökülürken vücudumu bir titreme aldı. Kabarmadan onlara şekil vermeliydim. Gevşek bir balık sırtı örgünün ucunu ensemde topuz haline getirdim. Hafif bir makyajı kırmızı rujla tamamlayıp, kırmızı elbisemi giydim. Çantamı da aldıktan sonra odadan çıktım.

Aşağıya indiğimde babam hazır bir şekilde bekliyor, elindeki kitaba ayaküstü göz gezdiriyordu. Kendimi bildim bileli böyleydi. Önümde sürekli okuyan bir insan olduğu için benim de kitapları sevmem zor olmadı. Ve büyüdükçe, çoğu yalnız insan gibi, kitaplara sığınmaya başladım.

Beni gördüğünde mütebessim bir ifade aldı yüzünü. Şefkat dolu bakışlarıyla başını, beğendiğini belirten bir edayla yana yatırdı. Ben de yanağına teşekkür mahiyetinde usulca bir buse bıraktım. Aramızda oluşturduğumuz ve sıklıkla tekrarlanan sözsüz diyaloglarımız bana keyif veriyordu.

Babam, her fazla kitap okuyan insan gibi, çoğu zaman sözler yerine bakışlarına yüklediği anlamlarla konuşurdu. Onun konuşmadan söylediklerini anlayabilmek sanki matematik problemleri çözmek gibiydi. Düşündürücü ve sonuca ulaştığında mutluluk verici. Belki de sadece bana özel olduğunu düşündüğüm için bu kadar zevk alıyordum.

"Anlaşılan annem hazır değil baba."
"Bekleme görevi yine bize düştü ay ışığım." Rahatsız edici derecede beyaz ten rengimi çağrıştırdığı için bana böyle hitap etmesine uzun süre takılsam da babam hiç vazgeçmemişti. Büyük mücadele sonucu sadece ev içerisinde kullanması koşuluyla kabullenmiştim.

Babam kitabına dönerken ben de odanın içinde dolaşmaya başladım. Burası evin bir çok bölümüne açılan ve üst kata çıkan merdivenlerin bulunduğu geniş bir salon olarak düşünülebilirdi. Daha çok karşılama holü tarzında döşenmişti. Dış kapıya yakınlığı, ve geniş camları yüzünden her daim serin olurdu.
Şömineye doğru ilerledim. Köz halini almış odunlar küle dönüşmeden önce son parıltılarını saçıyorlardı. Etrafa yayılan hafif ısı tenime değince hala üşüdüğümü farkettim. Ellerimi kollarımda gezdirerek ısınmaya çalışırken, şöminenin üzerindeki rafta duran aile fotoğrafımıza baktım. Bildiğim tek fotoğrafımız buydu. Her ayrıntısını bildiğim halde incelemekten vazgeçemiyordum.

Siyah bir takım elbise içindeki, asalet sahibi Kemal Çetinsoy. Ailesinden kalan işini büyüterek inşaat sektöründe yer edinmiş bir işadamı. Oturuşunda, bacak bacak üzerine atışında bile ağırlık hissediliyor. Çok yönlü ve sürekli okuması, bilgi birikimi ona üniversite camiasında da hatrı sayılır dostlar edindirmiş. Böylece kurulan vakıf üniversitesinin mütevelli heyetinde bulundu. Tüm bunların yanında mütevazı ve nazik bir insandır babam. Her kızın babasını gözünde büyütmesinin dışında gerçekten böyle olduğunu biliyorum.

Ve babamın hayatının aşkı, Suna Çetinsoy. Beyaz bir elbise içinde koltuğun diğer köşesinde oturmuş güzeller güzeli annem. Kendi de güzelliğinin farkında olsa gerek mağrur bakışlarıyla, sahiplenici tavrıyla poz vermiş. Her zaman etraftan bir tehlike sinyali gelecekmiş gibi korumacı sanki. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş, babaannesi tarafından büyütülmüş bir hanımefendi esasen. Çektiği zorluklar onu mücadeleci olmak zorunda bırakmış. Bazen hırsı bana fazla gelse de babamın sükuneti ile dengelenmiş. Babam onun hayatının şansı olmuş.

Ve ortalarında oturan ben. Yine en sevdiğim renk olan kırmızı bir elbise içerisindeki Ferah Feza Çetinsoy. Planlanan hayatı ile çember içinde yaşayan mum alevi. Kaç yaşında dans derslerine başlayacağı ya da hangi enstrümanı çalacağı, şu an sınava yeni hazırlanıyor olsa da hangi bölümü seçeceği gibi şeyler doğduğunda belirlenmiş ailenin tek çocuğu.

Dışardan bakıldığında gıpta edilecek bir aile gibi durduğumuz söylenebilir fakat içeriden bana daha çok tek yöne doğru ilerlenebilen, tek çıkışa sahip bir labirent gibi gözüküyor. Üzerime fazla düşülmesi ve annemin hayatımı adım adım planlaması beni nefessiz bırakıyor, tüm bu monotonluk içinde kapana kısılmış ve huzursuz hissediyorum.

Merdivenlerden gelen topuk tıkırtıları iç hesaplaşmama bir son vermemi sağladı, babam da elindeki kitabı bırakmış hayatın yaşlandıramadığı anneme bakıyordu.

"Benden güzel olman haksızlık." diyerek yanına ilerledim. Annemin yeşil gözlerine sahip olmayı isterdim hep fakat ben daha çok babama benziyordum. Kahverengi gözlerim adeta onunkilerin kopyasıydı.

"Asıl sen kendine haksızlık etme bitanem."
Annemin cümlesini babam tamamladı. "Bayanlar, ikiniz de çok güzelsiniz. Müsadenizle size eşlik edebilir miyim?"
"Memnuniyetle." Annemle aynı cevabı vermemize gülerek davete gitmek üzere evden çıktık.

Mutlu olmadığımızı iddia etmiyordum ama içimde giderek büyüyen huzursuzluğu inkar etmem de zordu. Yine de bir süredir yaptığım gibi onu görmezden gelip arabaya bindim.

*

Partinin yapıldığı eve ulaştığımızda Ural bizi bahçe kapısında karşıladı. Babamla ve annemle selamlaştıktan sonra çocukluğundan beri aşina olduğum gülümsemesiyle bana döndü.

"Partinin en güzel kızına ben mi eşlik ediyorum yoksa?"
"Ural, bu numaralar bana sökmez. " diyerek geçiştirsem de her daim pozitif olmasına hayrandım.

"Hadi ama oyunbozan, yılbaşı bu. Bu gece mutsuz olmak yasak. Sen bile yıl boyu somurtmak istemezsin." diyerek koluma girdi. Bahçeyi geçip eve ilerledik.

"Benimle uğraşma da doğruyu söyle ne kadar sıkıcı?"
"Kulağıma gelen söylentilere göre bu gece sürprizli geçecek. Gece yarısından sonra büyük bir hediye paketi gelecekmiş, içinden dansöz çıkması kuvvetle muhtemel." dediğinde minik bir kahkaha koyverdim.

"Desene şamata kopacak. Yelda hanımın çok özendiği partisi kontrolden çıkınca ne tepki verecek merak ediyorum." dediğimde eve ulaşmıştık.

Kabanlarımız alınırken müzik ve kahkahalar birbirine karışmıştı. Herkes birbirine selam verip kısa diyaloglarla yeni yıllarını kutluyorlardı. İnsanlar sahiden mutlu gözüküyordu. Oysa burada birbirine gülümseyen çoğu insanın dışarıda, yine birbirlerinin arkasından iş çevirdiğini bilmek samimiyetlerini geçersiz kılıyordu gözümde.

İçinde bulunduğumuz topluluk sanki bir tiyatro oyununun kahramanlarıydı. Herkesin sıkıntıları, dertleri, hayatlarının akışında mücadele ettikleri problemleri vardı belki ama başkalarına karşı 'benim hayatım kusursuz' oyunu oynamak vazgeçemedikleri bir eylemdi. Sorarsan hepimiz mutluyduk, işler rayında ilerliyordu. Oysa çoğu insanın benim gibi iç huzurdan yoksun olduğunu tahmin etmek çok da zor değildi.

Ural yanında rahat ve neşeli hissettiğim nadir insanlardandı. Babamın en yakın arkadaşının oğluydu ve kendimi bildim bileli beraberdik. Onun yanında maske takmak zorunda hissetmiyordum. Zaten her halimi bilir, anlardı. Beni en iyi tanıyan sayılı insanlardan biriydi.

Karşılaştığımız insanlarla merhabalaşırken kendimize birer içecek alıp sakin bir köşeye geçtik. Kendi aramızda sohbet ederken arkadaşlarını görünce yanımdan ayrıldı.

Yüzümü salonu çevreleyen camlara döndüm ve bahçeyi izlemeye başladım. Evvelki gün yağan kar ince bir tabaka halince çimenleri, çam ağaçlarını örtüyordu. Bahçe spotlarla ve türlü malzemeyle süslenmişti. Bu yaşamın büyüsü buydu. Karanlıkta kalmış, sıradan şeyleri bile ışık oyunlarıyla göz alıcı eserlere dönüştürebiliyorlardı. Kendi iç dünyama dalmaya başlayınca gözlerimi kapattım. İnsanların konuşmaları anlamsızlaşıp orkestranın çaldığı müziğin beni ele geçirmesine izin verdim.

Ne kadar süre öyle kaldım bilmiyorum ama tanıdık bir ses trans halimi böldü.

"Ne o yalnız prenses, gözlerini kapatınca kimsenin seni görmeyeceğini mi düşünüyorsun?" gözlerimi açtığımda Mete yanımda sırtını cama dayamış bir şekilde salona göz gezdiriyordu.

"Sadece düşünüyordum." dedim kısık bir sesle. Duyup duymadığından emin değildim, o da fazla önemsemiş görünmüyordu.
Ben de sırtımı dönerek salonu izlemeye başladım. Müzik yavaşlamış, insanlar kokteyl masalarına geçmeye başlamıştı. Ortada fazla büyük sayılmayacak bir boşluk oluşmuştu. Bu tek bir anlama geliyordu.

Mete, "Ben de seni dansa davet etmeye gelmiştim." diyerek düşüncemi onayladı.
Gözlerim Ural'ı ararken söyleceyek bahane bulmaya çalışıyordum. "Mete ben, aslında..."

"Merak etme Feza, ben de seninle dans etmeye bayılmıyorum, annen rica etti." Sözümü kesmesine biraz bozulsam da haklıydı. Birbirimizden fazla hoşlandığımız söylenemezdi.

Göz ucuyla aynı masa etrafında sohbet eden ailelerimize baktım ve annelerimizin bize bakan beklenti dolu gözleriyle karşılaştım.

Mete elini uzatarak "Haydi şu işi hemen yapalım." dedi. Sahte gülümsemesine karşılık vererek uzattığı elini tuttum.
"Kısa ve acısız olsun."
Sanki birbirimizi düelloya davet ediyorduk.

Bizim gibi bir kaç genç daha dans etmek üzere eşleşmişti. Biz de sahne sayılabilecek alanda yerimizi aldık.
Bir elini kürek kemiğimin altına yerleştirirken diğerini avuç içi yukarı bakacak şekilde havaya kaldırdı. Gözleri başlangıç için izin istiyor gibiydi.
Ben de bir elimle kolunu kavrarken diğer elimi nazikçe acuna bıraktım. Ve müzik yavaşlayarak yerini vals parçasına bıraktı.
Hareketlerimiz uyum içinde akarken kulağıma doğru eğilerek "Güzel görünüyorsun." dedi. Bu bir düelloysa bile kuralına uygun oynuyordu.

Alaylı iltifatına soruyla karşılık vermeyi tercih ederek "Neden annelerimiz her davette bizi birlikte birşey yapmaya zorluyor?" dedim.

"Teknik olarak zorlamıyorlar aslında, rica ediyorlar. İlerde evleneceğimizi falan düşüyorlar herhalde." diyerek omuz silkti.

Yüzüm değişik bir ifade almış olmalı ki, gülerek "Merak etme öyle bir durumu sezdiğim anda direk engellerim." dedi.

Mete belki iyi biriydi ama bir arkadaşlığımız olduğu söylenemezdi. Genelde bizi mecburiyetler bir araya getiriyordu.

Dansın sonuna geldiğimizde bir adım geri çekilerek, ufak bir reveransla selam verdi. Ben de elbisemin eteklerinden tutarak reveransına karşılık verdim.

İnsanların hafif alkışları arasından "Bize katılsana. " diyerek beni şaşırttı. Kararsız kaldığımı görünce de imalı bir şekilde "Kaygılanma, biz de en az Ural kadar eğlenceliyizdir." diye devam etti.

Ayıp olmasını istemiyordum, direnmenin de anlamı yoktu. Tebessüm edip başımla onayladım. Mete'nin peşinden kalabalık masalarına doğru ilerledim.

Yaklaştığımda Eren'in masadan ayrılmasıyla yüzüm düştü. Bir yıl önce aramızda çok kısa süren bir flörtleşme olmuştu. Eren iyi birisiydi, arkadaş grubundan daha farklıydı,düşünceliydi fakat daha konuşma safhasındayken anlamıştım bir iki adım ötesine geçemeyeceğimizi. Açılmadan kapanmış bir meseleydi aslında, en azından benim açımdan.

Masadakilere topluca selam verip ilgisizce konuşmalarını dinliyormuş gibi yaptım. Ural'ı gördüğüm anda da kısaca yeni yıllarını kutlayıp ayrıldım.
Suçlayan bakışlarımla yanına doğru ilerledim ama O bana mısın demeyip arsızca sırıtıyordu.

"Yine çok zariftin." dedinde karnına çok da etkilenmediği bir yumruk attım.
"Kötüsün Ural, yine beni yalnız bıraktın."

"Yapma böyle güzelim. Yalnız sayılmazsın, yokluğumda Mete sana arkadaşlık etmiş işte." Bu durumla bu kadar eğleniyor olması sinirlerimi bozuyordu.

"Şaka bir yana güzel danstı." dedi.
"Annemin, iyiki aldırmışım o dersleri bakışları attığına iddiaya girerim." dediğimde ikimiz de güldük.

Sonraki bir saat boyunca birbirimize birşeyler anlatıp gülmüştük. Ailelerimizin yanına gittiğimizde okul, dersler ve sınav hakkında açılan konu bizi sarmadığı için farkettirmeden yanlarından ayrılıp kendi köşemize dönmüştük. Bir ara Eren'den bahsettiğimde ciddileşmiş olsa da konuşup kafamı dağıtmış, vaktin geçmesini sağlamıştı.

Biz gülüşmeye devam ederken ışıklar söndü ve geri sayım başladı. Rakamlar küçüldükçe iştahlar artıyor, insanların sesleri daha gür ve güçlü çıkıyordu. Ânın coşkusuna kapılarak Ural'la biz de insanlara katıldık. Sona yaklaştıkça heyecan artıyor, insanlar üzerinde bir mutluluk dalgası yayılıyordu. Herkes sıfırı haykırdığında birbirimize sarıldık ve bir yeni yıla daha birlikte girdik.

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 123K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
934K 65K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.