Flame Of Love | Taejin

By nemeddaeng

64.4K 5.6K 6.5K

Fransa, Colmar'ın en ünlü şarap dükkânına sahip olan Kim Seokjin ve son yılların en ünlü aktörü Kim Taehyung... More

Giriş
1; Kaybolan Parça
2; Colmar Tanrısı
3; Bi' kahve?
4; Lacuna Sensin
6; Anemon
7; İstediğin Zaman
8; Kimse Tarafından Keşfedilmemiş Sen
9; Dudakların Şarap Kırmızısı
10; Tatlı Gece
11; Ellerin Ellerime
12; Gerçek Olmayacak Kadar Güzelsin
13; Alevinle Yak Beni
14; Ait Olma Hissi
15; Sevimli Kıskançlıklar
16; Derin Arzular
17; Çilekli Kurabiyeler
18; Bir "ufak" güven meselesi
19; Ruhumdan Bir Parça Kaybettim
20; Gülümsemene İhtiyacım Var
21; Ruhum Acıyla Dolu
22; Birbirinizi Bulmaya Mahkumsunuz
23; Kızgınlık Ve Hissizlik Meselesi
24; Gecedeki Gemilerdik
25; Umut Ve Umutsuzluk
26: Bana Sarılacak Mısın?
27; Ruhum Yeniden Nefes Alıyor
28; Daha Fazlasını İstiyorum
29; Ailemizin Bir Parçasısın
30; Seninle Savaşacağım

5; Son Dilim Şansı

2.4K 224 298
By nemeddaeng

Sellaaammllaaarrrr( ^ω^ ) uzun bir aranın ardından geri döndüm, Flame Of Love yazmayı çok çok özlemişim onu fark ettim ve uzun zamandan sonra yazmak biraz olsun iyi hissettirdi. Umarım beğenirsiniz.

Yorumlarınızı (ki özellikle yorumlarınızı çünkü onlara bayılıyorum) ve oyalarınızı heyecanla bekliyor olacağım. İyi okumalar🥰💖

KIM SEOKJIN

Anahtarla içeriye girdiğimde mutfaktan sesler geliyordu, Hoseok uzun zamandan beri ilk kez erkenden evdeydi. Paltomu çıkartıp askılığı astıktan ve terliklerimi ayaklarıma geçirdikten sonra mutfağa, yanına gittim.

Tezgâhın üzerinde salatalık doğramakla uğraşıyordu ve geldiğimi anladığında bana dönüp kocaman gülümsedi. ''Selam. Jimin bir işin olduğu için erken çıktığını söyledi ve sana mesaj attım ama görmedin. Neredeydin?''

Bu sorudan kaçmak istiyordum ama kaçması zordu, Jimin'in zaten Taehyung ile ilgili bir şeyler çıtlattığına neredeyse emindim. Mutfağın duvarına dayalı olan masadan bir sandalye çekip oturdum ve arkasına yaslandım.

''Asıl sormak istediğini sor. Neden ağzımı aramakla vakit kaybediyorsun ki?''

Hoseok bıçağı elinden bıraktı, havluya ıslak ellerini kuruladı. Bana döndü ve kalçasını tezgâha yasladı. ''Tamam. Jimin dedi ki Taehyung ile ilgili bir şeyler var ve ikimiz kafa kafaya verip düşündük ki-''

Hızlıca sözünü kestim. ''Düşündünüz ki Taehyung ile buluştum. Hım?''

Başını salladı ve beklenti içinde gözlerime baktı. Evet dememi bekliyordu ve ona beklediğini verecek olmaktan nefret ettim. Göz kontağımızı bozdum ve kısık bir sesle cevap verdim. ''Evet.''

''Evet, ne?''
''Kim Taehyung ile buluştum. Kahve içtik, biraz sohbet ettik ve onu senin doğum gününe davet ettim.''

Hoseok'un ağzı ağır ağır aralandı ve tüm söylediklerimi algıladıktan hemen sonra çığlığı bastı. Olduğu yerde tepindikten sonra büyük bir heyecanla karşımdaki sandalyeye oturdu. ''Kim Taehyung'u doğum günüme mi davet ettin yani?''

Pekte oralı değilmişim, bu durum beni hiçte heyecanlandırmıyormuş, o akşam neler olacak acaba diye gelene kadar hiç düşünmemiş gibi yaparak cevap verdim. ''Hıım, öyle.''

''Kabul etti mi?''

''Evet, Hoseok. Gelecek, hem de senin doğum gününe. Daha detaylı açmama gerek var mı?''

Hoseok, Yoongi'nin bile daha önce görmediğine emin olduğum olağanüstü büyük bir gülümsemeyle yüzüme baktı. ''Vay be sen gerçekten yere bakan yürek yakansın Seokjin.''

Alayla dudak kıvırdım. ''Ne alaka?''
O da benim gibi arkasına yaslandı ve bacak bacak üzerine attı. ''Eh, koskoca Kim Taehyung ile kahve içtin.''

''O da senin benim gibi Hoseok. İnan bana, ne eksik ne fazla. Herkes kadar insan!''
''Herkes kadar insan fakat yakışıklılığıyla kesinlikle bir tanrı...''

Daha fazla bu konuşmaya devam edemeyeceğimi hissettiğimde kalktım. ''RJ'i kontrol etmem lazım. Sabah çıkarken ilgilenememiştim.''
''Kaç bakalım.''

RJ'in yanına, arka bahçeye çıktığımda beni görür görmez kulübesinden çıkıp koşarak ayaklarıma geldi. Dizlerimin üzerine eğilip onu bir süre sevdikten sonra neredeyse boş almış olan mama kabına biraz daha mama koydum ve o yemeğini yerken bende bahçedeki sandalyelerden birine oturdum.

RJ bana her zaman iyi geliyordu. Ona hak ettiği kadar iyi bakamıyordum, buna pek fazla zamanım olmuyordu fakat onu çok seviyordum.

Gün içinde onu özlüyordum, özlediğim zaman telefondan fotoğraflarına bakıyordum ve eve gelir gelmez ilk yaptığım işlerden biri onunla zaman geçirmek oluyordu.

RJ mamasını yedikten sonra tekrar yanıma geldi ve onu bacaklarımın arasına aldığımda oturur pozisyona geçti. Uzun uzun çenesini, kulaklarını, gövdesini sevdim.

''Sence yaptığım bu şey doğru mu RJ?'

Kuru sessizliğe büyük bir havlama bıraktı. ''Sende mi Kim Taehyung hayranısın yoksa?''
Bir havlama daha. Güldüm ve devam ettim. ''Demek öylesin... Eh haklısın aslında. O çok yakışıklı, değil mi?''

RJ daha yüksek bir şekilde havladığında kahkaha attım. ''Deli kız seni, demek ondan çok hoşlanıyorsun hım?''

RJ mırıldanıp kafasını kollarımın arasına yerleştirdi. ''Oh, peki... Benden de hoşlanıyorsun, anlıyorum.''

Bir süre daha RJ ile bahçede vakit geçirdikten sonra içeriye girdiğimde Hoseok salonda televizyon izlerken kendine hazırladığı tabaktan yemek yiyordu. Yanına oturduğumda tabağından kızarttığı patateslerden birkaç tane ağzıma attım.

Ekrana baktığımda ise Kim Taehyung'un geçen sene oynadığı bir dizi açıktı. Hoseok'a yan gözlerle baktım ve bakışlarımı hissettiğinde omuz silkip hiçte oralı olmadı.

''Bunu daha önce izlememiş miydin zaten? Belki geçen seneden beri yüz defa?''

''İzlemiş olabilirim ama bu benim favori dizim. Neden bana karışıyorsun?''
''Sana karışmıyorum ama abartmıyor musun sence de?''

Hoseok diziyi durdurdu ve bana doğru döndü. Tabağını sehpaya bıraktı ve derin bir nefes aldı. ''Her akşam zaten bir bölüm izliyorum neden bu akşam izliyor olmam sana sıkıntı verdi?''

''Sen neden her şeyin altında bir neden arıyorsun Hoseok?''

''Çünkü seni tanıyorum aptal.''
Abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. ''Aman ne harika!''

''Ondan etkilendin, değil mi?''

Sorduğu soruyla düşündüm. Öyle miydi, emin değildim. Bugün fazlasıyla nazikti, ilgiliydi, ağzımdan çıkan her sözcüğü dikkatlice dinledi ve benim hakkımda, dükkân hakkında söyledikleri daha önce kimseden duymadığım şeylerdi. Ondan etkilenip etkilenmediğimi bilmiyordum, bunun hakkında düşünmekte istemiyordum aslında.

''Bu konuyu kapatalım artık. Gerçekten can sıkıcı olmaya başladı.''

Hoseok az önceki yaramaz çocuk ifadesini sildi ve tüm ciddiyetiyle bana baktı. ''Seni anlıyorum Seokjin, yaşadığın şeyin kolay olmadığını da biliyorum ama kendini kapatmanı istemiyorum. Mutlu olmanı istiyorum, anlıyor musun?''

''Biliyorum, biliyorum ama sadece bu konu hakkında üzerime gelmenizi istemiyorum. Beni sorularınızla, imalarınızla boğuyorsunuz ve düşünmeme izin vermiyorsunuz. Bırakın kararı ben vereyim, olur mu?''

Hoseok anlayışlı bir biçimde başını salladı ve çenemin altını okşadı. ''Tamam, her şeyi sana bırakıyorum ve diğerlerini bu konu hakkında da uyaracağım.''

Tatlı bir biçimde gülümsedim. ''Teşekkürler.''

KIM TAEHYUNG

Yeoubi ile otelin barında buluştuk ve birer kadeh bir şeyler içerken bugünün konuşmasını yapıyorduk. Yeoubi tüm gün benim arkamı toplamakla uğraştığı için yorgundu ama ona anlatacaklarımı da merak ediyordu.

''Tamam, umarım freni patlamış kamyon gibi gitmemişsindir.''
Kaşlarımı kaldırdım ve yaramaz bir gülümseme sundum. ''Frenim neredeyse patlıyormuş gibi gittim.''

Yeoubi bıkkın bir halde elini alnına vurdu. ''Şaka yaptığını söyle... Batırdın değil mi?''
Koca bir kahkaha attım. ''Hayır. Her şey çok güzeldi. Masal diyarında masallardan fırlamış bir adamla birlikteydim.''

''Masallardan fırlamış bir adam demek... Nasıldı sana karşı?''

Taehyung emin olmamakla birlikte cevapladı. ''İyi? Tatlı bir kişiliği var ama biraz çekingen, ünlü olmamın verdiği bir rahatsızlık vardı üzerinde ama konuşa konuşa bunu attı. Nazik, kibar ve belli etmese de fazlasıyla duygusal biri.''

''Neler konuştunuz da duygusal biri olduğu kanısına vardın?''

''Lacuna hakkında bir şeyler anlattı ve anlatırken ağladı...'' dedim ve hüzünlü bir ifadeyle Yeoubi'ye baktım. ''Kalbimde aptal bir şey hissettim o an. Ağladığını görmek hoşuma gitmedi.''

Yeoubi şaşkınlık dolu gözleriyle bakıyordu. ''Sen nasıl bu hale geldin Taehyung?''
Bu şaşkınlığının nedenini anlayamadım ve öylece suratına baktım. ''Ne hale geldim?''

''Bu adamı daha birkaç gündür tanıyorsun ama ona tutulmuşsun...'' Yeoubi'nin göz pınarlarının dolduğunu gördüğümde saçlarını okşadım. ''Çünkü o sevilmeyi hak ediyor Yeoubi. Onunla sadece bir kere konuştuğunda bile bunu anlarsın, inan bana.''

''Umarım o da seni hak ettiğin gibi sever.''
Kırık bir gülümsemeyle karşılık verdim. ''Umarım.''

Tam o anda asıl söylemem gerekeni söylemediğimi hatırladım. ''Ah! Beni arkadaşının doğum gününe davet etti ve bende kabul ettim.''

Yeoubi'nin yüzünde güller açtı birden bire. ''İnanmıyorum! Harika, senin adına çok mutlu oldum.''

Yeoubi ile odalarımıza ayrıldıktan sonra yatağımın içinde telefonumla instagramda dolanırken önerilen arkadaşlar listesinde Seokjin'in hesabını gördüm ve anlık bir heyecanla doğrulup hesabına girdim. Çok fazla fotoğrafı yoktu.

Dükkânın, arkadaşlarının, kendinin ve bir de sevimli mi sevimli bir köpeğin birkaç tane fotoğrafı vardı sadece.

Hesabını inceledikten sonra istek gönderdim ve sadece birkaç dakika içinde isteğimi kabul edip o da beni geri takip etti. Ne yapacağımı bilemez halde ekrana bakmaya devam ederken Seokjin'den gelen bir mesajla şok oldum.

kimseokjin;
selam
düşündüm de menajerini de doğum gününe getirmelisin
onu otelde yalnız bırakman iyi olmaz
ne dersin?

kimtaehyung;
evet, tamam
buna çok mutlu olacağına eminim
teşekkürler Seokjin

kimseokjin;
doğum günü bizim evde olacak
evin yerini hatırlıyorsun değil mi?

kimtaehyung;
evet hatırlıyorum
kaçta orada olmamız gerekiyor?
ve arkadaşın nelerden hoşlanır
elim boş gelmemeliyim

kimseokjin;
sekiz gibi burada olursanız çok iyi olur
hey hediyeye gerek yok
büyük ihtimalle sen kendin bir hediye olacaksın zaten

kimtaehyung;
ahh 🥺🥰
hayranım mı?

kimseokjin;
o gün göreceğin herkes hayranın olacak emin ol😝

kimtaehyung;
sende öyle misin?
hayranım mısın?

kimseokjin;
ben bu tür şeyleri pek sevmiyorum
ama oyunculuğunu başarılı buluyorum

kimtaehyung;
teşekkürler!
o zaman Perşembe günü saat sekizde sizin evde görüşürüz

kimseokjin;
görüşürüz
kendine iyi bak
iyi geceler

kimtaehyung;
iyi geceler Seokjin😴

Telefonu kilitleyip yatakta deliler gibi tepindim. Sesimin çok fazla çıkmaması için kafamı yastığa gömmüş olmama rağmen kahkahamı, mutluluğumu bastıramıyordum. Kim Seokjin beni delirtiyordu, heyecandan ölecek gibi hissetmeme neden oluyordu...

PERŞEMBE AKŞAMI

Seokjin oradan oraya koşuşturarak parti için hazırlıklara yardım ediyordu. Kendini nedense bugün inanılmaz heyecanlı ve gergin hissediyordu.

Mutfaktan salona taşıdıkları masanın üzerine kadehleri koyarken koltukta oturan ve birbirleriyle sanki yıllardır görüşmemiş gibi öpüşüp koklaşan Jimin ve Jungkook çiftine bakıp söylendi.

''İkinizden birisi kıçını kaldırsın ve gidip Bay Adler'dan pastayı alsın.''

Jimin hemen ayağa fırladı. ''Ben giderim. Başka bir şey lazım mı?"

Masada eksik bir şeyler olup olmadığına baktı Seokjin, belki Taehyung abur cubur yemeği çok seviyordur. ''Cips alırsan iyi olur gibi.''

Jungkook tek kaşını kaldırırken soru sorar bir ifade ile ağabeyine baktı. ''Bizden kimse cips yemiyor ki?''

Seokjin kesinlikle duymamazlıktan geldi ve mutfağa doğru adımladı. Cebindeki telefonunu çıkartıp saate baktığında saatin sekizi birkaç dakika geçtiğini gördü. Birazdan burada olurlardı... Ayrıca Namjoon nerede kalmıştı?

''Namjoon biraz gecikebilirmiş, Hoseok'un hediyesini almayı unutmuş.'' dedi Yoongi, sanki Seokjin'in aklını okuyor gibiydi.

Başını salladı ve mutfaktan aldığı çerezleri salona, masaya taşıdı. Masada pasta dışında eksik başka hiçbir şey yoktu.

Hoseok son derece şık bir şekilde merdivenlerden indiğinde sevgilisi Yoongi mest olmuş bir şekilde ıslık çaldı. ''Tanrım, seni hak edecek ne yaptım acaba?''
Hoseok kollarını Yoongi'nin boynuna doladı ve birbirlerinin dudaklarına birkaç öpücük bıraktılar.

''Teşekkürler bebeğim.'' dedi Hoseok ve hafifçe geri çekilerek sevgilisinin ellerini tuttu. ''Aldığın gömlek için özellikle. Bayıldım buna!''

Yoongi sevgilisinin yanağına derin bir öpücük kondurduktan sonra boynunu kokladı ve geriye çekilirken Hoseok'un alnına düşen birkaç parça teli nazikçe düzeltti.

Gözleri aşkla parlıyordu ve bu manzara Seokjin'in her daim hoşuna gidiyordu. Yoongi ve Hoseok, birbirlerine delicesine âşıklardı fakat bunu her zaman dışarıya yansıtan bir çift değillerdi.

Jimin ve Jungkook'un tam tersi olarak tamamen içe dönük bir çifttiler. Seokjin böyle ilişkileri seviyordu ve tıpkı böyle bir ilişkiye sahip olmak istiyordu.

Tam o sırada zil çaldığında Seokjin'in kalbi hızla çarptı ve ne yapacağını bilemez bir halde birkaç saniye duraksadı. Herkes onun suratına bakıyordu fakat o sanki kitlenmiş gibiydi.

Jungkook kapıyı açmak için atıldığında kendine geldi ve onu durdurdu. ''Ben açıyorum!''

Kapının önüne geldiğinde ve eli kulpu kavradığında kalbinin çok daha hızlı atmaya başladığını fark etti. Neler oluyordu böyle?

Bu kadar hızlı atmasının mantıklı bir açıklaması yoktu... Hayır, kendini bu kadar erkenden kaptırmış olamazdı. Derin bir nefes aldı ve kulpu indirip kapıyı araladığında Jimin, Taehyung ve menajeri Yeoubi ile yüz yüze geldi.

Jimin, ellinde pasta paketiyle alık alık sırıtıyordu, Taehyung ise son derece hoş ve karizmatik bir görünüşle ve yüzünde tatlı bir tebessümle ona bakıyordu. Menajer Yeoubi de şık bir şekilde ve samimi bir ifadeyle gülümsüyordu.

''Geçin içeri, hoş geldiniz.'' dedi Seokjin ve bakışlarını Taehyung'a odakladı. Taehyung bu durumdan memnun kalmıştı ve gülümsemesi daha da büyüdü. ''Hoş bulduk.''

Taehyung elbette eli boş gelmemişti. Elindeki paketlerden birini Seokjin'e uzattı ve fısıldadı. ''Yemek için bir şeyler getirdim, kabalık etmedim, değil mi?''

Seokjin başını itiraz edercesine salladı. ''Hayır, çok naziksin. Teşekkürler.''

Taehyung dişlerinin göstererek sırıttığında paltosunu askılığa astı ve içeriye adımladı. Yeoubi ve Seokjin'de selamlaştıktan sonra o da Taehyung'un peşinden salona girdi.

Seokjin ve Jimin baş başa kaldıklarında Jimin bir saniye bile kaybetmeden sorularına başladı. ''Neden söylemedin ki?''
Mutfağa doğru yol aldılar.

''Hoseok'a söylemiştim ve onun sana söyleyeceğini düşünüyordum.''
Jimin gözlerini devirdi ve pastayı dolaba yerleştirdi. ''Tabii! Onun aklı bir karış havada.''

''Ha şimdi öğrendin ha önce. Ne fark ediyor ki?''
''Ne mi fark ediyor?'' dedi Jimin abartılı bir tepkiyle. ''Daha şık giyinebilirim!''

Seokjin, Jimin böyle söylediğinde onu geldiğinden beri ilk defa baştan aşağıya süzdü. Jimin kesinlikle çok şıktı ve bahsettiği daha şık giyinmek tam olarak nasıl olurdu, düşünemiyordu.

Seokjin alaycı bir gülüş yerleştirdi yüzüne. ''Bence yeterince şıksın.''

''Ah, teşekkürler.'' dedi Jimin ve mutfaktan çıktı. O sırada zil bir kez daha çaldığında bu sefer kapıyı içeriden biri açmaya gitti.

Birkaç dakikanın sonunda Namjoon'un gür sesini salondan duydu. Mutfaktaki işlerini halledip salona girdiğinde göz göze geldiği ilk insan Taehyung olmuştu.

Neden gözleri ondan başkasını bulmuyordu ki? Öylesine bakarken bile sadece onu görmek sinir bozucuydu. Seokjin gözlerini kaçırdığında Namjoon'un o tipik şaşırmalarını duydu.

''Vay! Wow! Bir dakika...'' dedi ve bakışlarını ona bakan arkadaşlarına çevirdi. ''Kim Taehyung mu var karşımda?''

Taehyung diğerleri yerine cevapladı. Çok nazikti. ''Evet! Ve sen?'' diyerek Seokjin'e baktığında Seokjin hızlıca kuzeni Namjoon'u tanıttı.

''Kim Namjoon, kuzenim.'' dedi ve Namjoon'un sırtını dürttü. Selamlaması için ufak bir uyarıydı; çünkü Namjoon şok olmuş bir halde öylece bakıyordu. Birbirlerini selamladıktan sonra Yeoubi ile tanıştılar.

''Kim Taehyung'un menajeri Yeoubi. Tanıştığımıza memnun oldum.''

Salondaki herkes kendini Yeoubi'ye tanıttıktan sonra Jungkook ayaklandı ve masanın başına geçti.
''İçmeye başlamak için erken değil, değil mi?''

''Pastayı ne zaman yiyeceğiz?'' diye sordu Hoseok ve o anda salondaki herkes onun sorusu üzerine kahkaha attı.

''Tanrım... Sevgilimin pastasını getirin!'' dedi Yoongi ve Hoseok'u bugün bilmem kaçıncı kez dudaklarından öptü.

Seokjin gayri ihtiyarı bir şekilde Taehyung'a baktığında esmer olanın yüzünde bu manzaradan memnun kalmış bir ifade vardı. Yumuşak ve uysal bir şekilde karşısındaki çifte bakıp gülümsüyordu.

Kısacık bir an göz göze geldiklerinde Seokjin bu sefer bakışlarını kaçırmak yerine minikçe gülümsedi ve Taehyung'da ona aynı şekilde karşılık verdi.

İkisi tatlı tatlı ve kaçamak bir şekilde bakışmaya devam ederken Jimin elinde pastayla içeriye girdiğinde hep bir ağızdan doğum günü şarkısı söylemeye başladılar.

Hoseok pastasının başına geçti ve mumları üflemeden önce sevgilisinin dudaklarını öpüp kısaca bir dilek diledi ve tüm gücüyle mumladı üfledi.

Herkes onun 27. yaş gününü coşkuyla alkışladı. Tek tek herkesle sarılıp öpüştü ve tüm iyi dilekleri kendine topladı. Hoseok mutluydu, sevdiği tüm herkes yanındaydı.

Seokjin, pastayı eşit dilimlerle tabaklara ayırdı ve tabakları da sahiplerine verdikten sonra yerine oturdu. Hem pastalarını yiyorlar hem de sohbet ediyorlardı. Pastasını ilk bitiren Namjoon'du ve hızlı davranarak ilk önce hediyesini o verdi.

Hoseok'a tatlı bir pijama takımı almıştı, eh Taehyung ve menajeri hariç herkes Hoseok'un pijama takımı delisi olduğunu iyi biliyordu.

Hoseok bu rengârenk ve cıvıl cıvıl olan pijama takımı için Namjoon'a kocaman bir sarılmayla teşekkür etti. Namjoon'un başlattığı hediye olayı Jungkook ve Jimin ile devam etti.

İkisi ortaklaşa güzel bir spor ayakkabı almışlardı. Hoseok'un bir de spor ayakkabı koleksiyonu olduğunu bilmeyen yoktu.
''Pekala, koleksiyonuna yeni ürünler ekliyorsun. Kârlı bir doğum günü oluyor, hı?'' dedi Namjoon, dalga geçerek.

''Kesinlikle kârlı bir doğum günü oluyor.'' dedi Hoseok, ayakkabıları ayaklarına geçirip onlara âşık olmuş gibi bakarken. Jimin ve Jungkook'a içtenlikle teşekkür ettikten sonra Seokjin hediyesini vererek sırayı kendine geçirdi.

''Hey,'' diyerek lafa girdi ve hediye paketini ev arkadaşına uzattı, Seokjin bu konularda biraz beceriksizdi. Duygusallık, derin dostluk gösterileri ona göre değildi. Geriliyordu ve utanıyordu ama yine de Hoseok için bunu yapacaktı.

''İyi ki doğdun. Bana harika bir ev arkadaşı olduğunu bilmeni isterim.'' dedi ve Hoseok'a kocaman, sevgi dolu bir sarılma verdi. İkisi uzun uzun birbirlerine sarılıp geri çekildiklerinde Hoseok, biricik ev arkadaşının yüzünü ellerinin arasına aldı.

''Her zaman seninleyim Seokjin, lanet olası zor günlerde bile... Bunu hep bilmeni istiyorum ve geçen gün konuştuklarımızı unutma, olur mu? Her şeyin en güzelini hak ediyorsun.''

Seokjin onu omuzundan ittirdi ve ağlamamak için dudaklarını ısırarak güldü. ''Aptal, doğum günü olan ben miyim sen misin? Aç hadi hediyeni.''

Hoseok yerine geri oturup kucağına koyduğu paketi açtı ve içinden çok güzel bir kahve kupası çıktı. Üzerinde Hope yazıyordu ve etrafında güneş ve çiçekler vardı.

''Teşekkürler, buna bayıldım.''
Seokjin içten bir şekilde gülümsedikten sonra Taehyung hafifçe öksürdü ve ilgiyi üzerine çekti.

Çekingen bir tavırla cebinden çıkarttığı küçük hediye kutusunu Hoseok'a uzattı. ''Doğum günün kutlu olsun, umarım bunu kabul edersin. Ne sevdiğini, nelerden hoşlandığını henüz bilmediğim için minik ama beni hatırlatacak bir hediye aldım. Beğenmeni umuyorum.''

Hoseok çok ama çok mutlu hisseti bir anda. Taehyung'dan kesinlikle bir hediye beklemiyordu ve hayranı olduğu adamdan bir hediye almak kesinlikle inanılmaz bir şeydi!

Hoseok mahcup olmuş bir şekilde hediyeyi kabul etti ve son derece nazik bir şekilde paketi açtığında güzel bir gümüş, ince bileklikle karşılaştı.

''Bu çok güzel! Çok teşekkür ederim. Hep takacağım ve baktıkça seni hatırlayacağım.''

Taehyung kocaman güldüğünde Seokjin'de onunla birlikte güldü. Ona bakarken kendini gülümserken buluyordu hep. ''Beğenmene sevindim. Tekrar doğum günün kutlu olsun.''

''Teşekkürler!''

Birkaç saniye sessizliğin ardından Yoongi hareketlendi ve cebinden iki tane bilet çıkartıp sevgilisinin ellerine verdi. ''Hep istediğin bir şeydi.''

Hoseok elindeki biletlere baktığında Hawaii biletleri olduğunu gördü. Büyük bir mutlulukla oturduğu yerden kalktı ve müthiş bir çığlıkla sevgilisinin boynuna sarıldı.

Binlerce kez sevgilisinin yüzünü öptü, dudaklarını öptü. Sanki asla doymuyor gibiydi. Geriye çekiliğinde gözlerinin dolduğunu gördü Yoongi. İşte, Hoseok'u mutlu etmek kolaydı.

O fazlasında gözü olmayan biriydi. ''Sana sahip olduğum için çok şanslıyım. Bana uğur getirdin Hoseok, şans getirdin, mutluluk ve aşk getirdin. Sana tüm bunlar için teşekkür ederim. Doğuşun kaderimmiş bebeğim.''

Hoseok gözlerinden akan yaşları sildi ve kocaman bir gülümseme ile sevgilisine baktı. ''Biz birbirimizin kaderiymişiz, seni seviyorum.''

Birbirlerinden ayrılıp yerlerine geri oturduklarında Hoseok hediyelerini koltuğun arkasına koydu ve rahatlıkla arkasına yaslandı. Şarabını yudumlarken son derece keyifli ve mutlu gözüküyordu.

Jungkook bir başka dilim daha almak için kalktığında son bir dilim kaldığını gördü ve o her doğum gününde yaptıkları geleneksel şeyi yapmak için seslendi.

''Hey, millet. Son bir dilim kalmış ve bunun ne demek olduğunu biliyorsunuz, değil mi?''
Namjoon 'yandık' dercesine elini alnına vurdu ve söylendi. ''Tanrım, acı bir olay yaşamamış olmak mı benim suçum anlamıyorum?''

Herkes onun bu söylediğine gülerken Taehyung ve Yeoubi birbirlerine bakıp burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyorlardı. Seokjin, ikisinin anlamsız bakışlarını yakaladığında ufakça açıklama yaptı.

''Bu bir doğum günü geleneğidir. Kalan son pasta dilimini en üzücü hikâyesi olan kapar. Yani şimdi herkes üzücü bir hikâye anlatacak ve en üzücüsünü kim anlatırsa o son dilimi yiyecek.''

Taehyung bundan çok hoşlanmıştı. Böyle şeyler tam da ona göreydi. Tıpkı Seokjin'in tamda ona göre olması gibi...

Namjoon arkasına yaslandı ve ellerini birbirine kenetleyip, yüzünde acı (fazlasıyla abartılı ve berbat bir oyunculukla) bir ifade ile anlatmaya başladı.

''Bir sınıfta 36 öğrenci var ve o 36 öğrenciden sadece iki tanesi beden eğitimi dersini seviyor! Bunun bir beden öğretmeni olarak beni ne kadar üzdüğünün ve yıprattığını biliyor musunuz? Tanrım, onlara bu dersin yemek yeme dersi olmadığını, boş boş oturup çene çalma dersi olmadığını anlatmaktan yoruldum.''

Hoseok bıkkın bir şekilde gözlerini devirdi. ''Tanrım, hiç bıkmayacak mısın sen? Her seferinde aynı şeyi anlatıyorsun. Bunun işe yaramayacağını öğren.''
Namjoon omuz silkti. ''Belki bir gün işe yarar.''

Yeoubi bu konuşmaya tatlı bir şekilde güldüğünde Namjoon ile kısa bir anlığına göz göze geldiler ve ikisi de net bir şekilde hissedebilecekleri bir elektriklenme hissettiler. Jimin sırayı kendine aldı.

''Tamam, şimdi peçetelerinizi hazırlayın...'' dedi ve koltukta daha da yerleşti. ''Sizlere patronumun ne kadar acımasız olduğunu anlatacağım.''

Taehyung lafa girdi. ''Patronun Seokjin olmuyor mu?''
Jimin eliyle 'şht' yaptı. ''Bu bir sır. Ad vermiyorum.''
Taehyung, Jimin'in bu oyununa ayak uydurdu ve başını salladı.

''Patronum son derece gıcık ve hödük birisi. Bana tüm dükkânı sildiriyor ve şişelerin aynı yöne bakması için deli oluyor. Neredeyse saat başı şişeleri düzeltiyorum ve bu beni kahrediyor. Ayrıca ağzı çok sıkı, ondan hiçbir laf alamıyorum. Kötü muamele yapıyor.''

Yoongi abartılı bir kahkaha attı. ''Seokjin mi yapıyor bunları? Jimin, hadi ama. Seni karşıdan görebiliyorum, bazen saatlerce oturuyorsun ve işin hepsini Seokjin yapıyor. Patronunun harika birisi, üzgünüm.''

Seokjin konuşmaya dâhil oldu. ''Bu Seokjin her kimse iyi birine benziyor. Yakışıklı olduğuna da eminim.''
Jimin heyecanlanarak ekledi. ''Ah, bir de narsist!''

''Elendin.'' dedi Hoseok ve eliyle Jungkook'u işaret etti. Jungkook yüzünde mutlu bir gülümseme ile Jimin'e baktı. ''Üzücü bir hikâyem yok. Mutluyum.''

Jimin bir bebek gibi sızlandı. ''Hadi ama sevgilim! Bir şeyler söylemek zorundasın.''

Jungkook kadehteki son yudumunu hızlıca içti ve gülüşü yavaş yavaş sönerken bakışlarını yere sabitledi ve kısık bir tonda konuşmaya başladı.

''Babamı özledim ve bununla baş edemiyorum. Bazen bu özlem bana kafayı yedirtecek gibi oluyor. Üstesinden gelemiyorum.''

Ortamı garip bir sessizlik sardı. Kimse ne diyeceğini bilemiyordu ki Seokjin konuştu. ''Bende çok özlüyorum Kook ama bilmelisin ki elini kalbine koyduğunda o orada, tamam mı?''

Jungkook ıslanan gözleriyle ağabeyine baktı ve gülümsemeye çalıştı. ''Sana sahibim, bu özlemimi yatıştırıyor; çünkü sana baktığında onu görüyorum.''

Seokjin ıslanmaya başlayan gözlerini kaçırdı ve tıpkı kardeşi gibi bakışlarını yere sabitledi. Boğazını temizlemek için birkaç kez öksürdü fakat o boğuk his oradan gitmiyordu. Derin bir nefes aldı ve sıranın onda olduğunu bildiği için konuşmaya başladı.

''Lacuna hakkında endişelenmekten uyuyamıyorum. Becerememe korkusu beni ele geçiriyor ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Aptal bir korkunun içine hapsoldum ve oradan çıkış yolunu bulamıyorum. Denemekten korkuyorum, deneyip tekrar tekrar başarısız olmaktan. Lacuna'yı yok etmekten korkuyorum.''

Taehyung sessizliği fırsat bilerek araya girdi. Tok ama son derece güven verici, iyi hissettirici bir sesle konuştu. ''Kendine bunu yapma Seokjin. Sana söylediklerimi hatırla. Sen ve Lacuna, bir bütünsünüz ve bu öyle kolayca yok olacak bir şey değil. Kendine güvenmelisin.''

''Evet,'' dedi Namjoon, Taehyung'a katıldığını belli ederek. ''Lacuna'yı harika idare ediyorsun.''
Diğer herkeste bu düşünceye katıldı. ''Kesinlikle!''

Yoongi sırayı kendine aldı ve devam etti. ''Bende Seokjin'in korkularına benzer korkular yaşıyorum bazen. Restoranı günün birinde yok edecek aşamaya getirmekten korkuyorum, bir gün işler iyi gitmediğinde aklımda bin bir tane düşünce dolaşıyor. Bununla yaşamak zor.''

Hoseok, sevgilisinin elini tuttu ve buradayım der gibi baktı. Yoongi bu bakışlardan her zaman güç alıyordu. Hoseok devam etti ama işin aslı onun gerçekten üzücü bir hikayesi, bir duygusu yoktu. Şu an çok mutluydu ve geriye dönüp baktığında da hep mutlu anlarını, duygularını hatırlıyordu.

Bilinmezlikle birlikte omuz silkti. ''Sadece son dilimin benim olmasını istiyorum; çünkü bilirsiniz ben doğum günü çocuğuyum.''

''Bu oyunda hep berbatsın Hyung.'' dedi Jungkook, tavşan dişleriyle gülerken. Jimin, sevgilisinin böyle dolu dolu ve tatlı gülümsemesine dayanamadı ve onu dudaklarından öptü.

Taehyung, buradaki herkesin çift olmasından mutluluk duymadan edemedi. Demek ki Seokjin düz değildi ya da eşcinsel ilişkilere karşı değildi. Ayrıca bugün Seokjin'de bir farklılık vardı. Bakışlarında, hareketlerinde... Kesinlikle farklı bir şeyler vardı.

Sıra Yeoubi'ye geldiğinde tüm gözler ona çevrildi. Yeoubi biraz utanıyordu; çünkü ilk defa böyle bir ortamdaydı ve bu samimi insanlara acılarını anlatmak biraz garip geliyordu. Boğazını temizledi ve lafına başladı.

''Menajer olmak bazen çok ama çok zor! Şirketin başkanı bazen tam bir domuz olabiliyor ve bana öyle ağır konuşuyor ki, kafasına balyozla vurmak istiyorum. Bazen kafasına göre programı değiştiriyor ve tüm ekibi sıkıntıya sokuyor. Tüm bunlarla baş etmek zor fakat Taehyung ile birlikte olmak, işte bu muhteşem. O harika biri ve onunla olduğumu bilmek her şey için savaşma nedeni veriyor.''

Taehyung, Yeoubi'ye sevgi dolu baktı ve uzanıp onu yanaklarından öptü. Seokjin bu duruma biraz bozulmuş gibiydi fakat en nihayetinde onlar çok yakın iki arkadaşlardı, değil mi? Senelerdir beraber oldukları için aralarında güzel bir samimiyet vardı.

''Vay canına...'' dedi Yoongi ve ekledi. ''Menajer olmak bana hep iyi bir iş gibi gelirdi.''
Yeoubi güldü. ''Bazen iyi bir iş bazen ise kesinlikle berbat bir iş!''

''Yine de dünyanın ölüp bittiği Kim Taehyung'un menajerisin ve bu harika!'' dedi Jimin ise, tekrar abartılı bir ifade ile. Bugün nedense her şeyi abartılıydı. Taehyung sessizliğini korumaya devam ettiği sırada Hoseok topu ona attı.

''Hey, bundan kaçamazsın. Herkes gibi oynamak ve hak etmek zorundasın.''

Taehyung gergin bir şekilde avuç içlerini pantolonunu sürttü ve başını salladı. ''Tamam, ama ağlarsanız bunun sorumlusu ben değilim.''

''İddialısın.'' dedi Seokjin ve Taehyung tüm cazibesiyle ona baktı. ''Fazlasıyla.''

''Ben o herkesin ölüp bittiği Kim Taehyung'um evet ama insanlar bende ne görüyor? Bende ne gördüklerini merak ediyorum ya da gördüklerini sandıkları şeyleri merak ediyorum. Şu an inanılmaz popülerim, inanılmaz bir ilgi var üzerimde ama günün birinde tüm bunları kaybedeceğim. Bunu biliyorum. Herkesin çıldırdığı bu yüzden yakışıklılığa dair bir şey kalmayacak ve zamanla yönetmenlerin, senaristlerin daha az tercih ettiği bir aktör olacağım.'' dedi ve titreyen sesini düzelttikten sonra devam etti.

''Sizlerin bende ne gördüğünü gerçekten merak ediyorum. Ekrandakinden çok daha fazlasıyım ama her zaman daha azını göstermek zorundayım. Hareketlerime dikkat etmek zorundayım, düşüncelerimi olduğu gibi ile getiremem, sevmediğim insanlarla aynı ortamda hatta bazen aylarca aynı sette olmak zorundayım ama bir röportaj sırasında onları seviyor gibi yapmak zorundayım. Zirveye gelmek hiç kolay değil, şu an bulunduğum konuma gelmek için delicesine çalıştım fakat en ufak yanlışım beni yerle bir edebilir. Bu yüzden o kadar dikkatli davranmak zorundayım ki, benliğimi yok etmek zorundayım bu yüzden.''

Derin bir nefes aldı, ne ara aktığını anlamadığı gözyaşını sildi. ''Gerçek Kim Taehyung gibi davranmam, asıl beni tanıyan çok az insan var. Sahteliğimin eline düşmekten çok korkuyorum. Günün birinde her şeyi kendi ellerimle yerle bir edecek olmaktan korkuyorum fakat şunu biliyorum ki; benden daha yakışıklı, daha iyi bir aktör geldiğinde çok kolay unutulacağım. Bu kaçınılmaz bir son fakat ben dünyaya iyi bir iz bırakmak istiyorum. İçimdekini görsünler ve beni anlasınlar istiyorum.''

Herkes bir anda darmadağın olmuştu. Kimseden ses çıkmıyordu; çünkü kimse bu konu hakkında bir şey diyemezdi.

Taehyung acılar içinde boğuşuyordu aslında fakat bunu ilk defa böyle dile getiriyordu. Yeoubi bunlarla baş etmekte zorlandığını biliyor olmasına rağmen ilk defa bu kadar açık söylemesine şaşırmıştı.

Arkadaşının sırtını sıvazladı ve elini sıkıca tuttu. Yeoubi her zaman oradaydı, biliyordu ve bakışları istem dışı karşısında oturan Seokjin'e çıktı.

Göz göze geldiler ve o an her şey durdu, zaman anlamını yitirdi. Birbirleri dışında her şey tam anlamıyla bulanıktı. Birbirlerinin gözlerinden başka hiçbir şey göremiyorlardı. Görmek istemiyorlardı.

''İçindeki seni görüyorum.'' dedi Seokjin, tamamen sessizdi fakat Taehyung onun dudak hareketlerinden ne dediğini net bir şekilde anlamıştı.

Buruk ama bu durumdan hoşnut bir tebessüm yayıldı yüzüne ve o da tıpkı Seokjin gibi konuştu. ''Teşekkür ederim.''

Aralarındaki kontağı bozan şey Jimin'in ağlamaklı çıkan sesiydi. ''Tanrım, beni dağıttın. Şu an sana daha fazla hayran oldum. Yumuşacık bir kalbin var Taehyung, en iyisini hak ettiğini bilmeni isterim.''

Hoseok ayaklandı ve kalan son pasta dilimini Taehyung'un tabağına koyup ona sıcacık bir ifade ile baktı. ''Ve bende son dilimi hak ettiğini söylemek isterim.''

''Unutma Taehyung, son dilimi yiyeni en güzel aşklar bulur.'' dedi Yoongi ve sevgilisine baktıktan sonra tekrar Taehyung'a bakıp göz kırptı.

''Bu kanıya nasıl vardınız?'' diye sordu Taehyung.

''Burada son dilimi alan sadece dört kişi var çünkü.'' dedi Jungkook ve çift olanları gösterdi.

''Tanrım, resmen yüzüme vuruldu yalnızlığım.'' dedi Namjoon ve ağlamaklı bir ifade yaptığında herkes güldü.

''Seokjin Hyung hiçbir zaman son dilimi alamadı.'' dedi Jimin ve imalı gözleriyle Taehyung ile ikisine baktı. ''Bir gün alacağım ve o gün geldiğinde o son dilimi yüzüne basacağım.''

Tekrar kahkahalarla güldüler.

Saatler ilerliyordu ve herkes çok eğleniyordu. Kahkahalar havada uçuşuyordu, herkes çakır keyifti ve şarap şişelerinden biri gidip biri geliyordu.

Taehyung uzun zamandır bu kadar harika, samimi ve eğlenceli bir gece geçirmemişti. Seokjin ve onun arkadaşları, kardeşi, kuzeni harika insanlardı...

Taehyung daima buranın bir parçası olarak kalmak istedi. Öylece gelip geçen biri olarak değil.

Cebinden telefonunu çıkarttı ve telefonuyla oynayan Seokjin'e instagramdan bir mesaj attı.

kimtaehyung;
son dilimi yedim ve aşkı çağırıyorum
sence beni bulur mu?

Seokjin mesajı alır almaz bakışlarını Taehyung'a kaldırdığında minik, yandan bir gülümsemeyle karşılaştı. Hızlıca bir cevap gönderdi.

kimseokjin;
Jimin ve Jungkook birbirini buldu
Hoseok ve Yoongi'de öyle
son dilimin aşk getirdiğine inanıyorum

kimtaehyung;
buna sevindim
ve Seokjin eğer söylemezsem ölürüm
bu akşam fazlasıyla göz alıcı gözüküyorsun
gözlerimi senden alamıyorum

Seokjin'in bedenine basan sıcaklık onu zor durumda bırakıyordu. Okuduğu mesajı gülümseyerek okumamak için dudaklarını birbirine bastırıyordu ve kesinlikle Taehyung'un yüzüne bakamıyordu.

Taehyung ise dikkatle Seokjin'in tepkilerini izliyordu. Ve emindi artık, Seokjin kesinlikle ona karşı boş değildi.

KIYAFETLER👇🏻

Umarım beğenmişsinizdir!!!! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öpüyorum hepiniziii🥰🥰

Continue Reading

You'll Also Like

273K 21.9K 15
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
47.8K 7.3K 30
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
65.8K 2.9K 26
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
93.5K 7.9K 28
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...