aporia あ vmin

By Ss_Green

116K 12.4K 8.5K

"Şirketin geleceği için sormak mecburiyetindeyim." Minik adımlarla odasını turlarken ellerini dar kesim kumaş... More

aporia
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31

14

2.8K 342 378
By Ss_Green

Meşguldüm, önümde bir sürü iş vardı. Üstelik benim işim olmadığı halde Park Jimin yüzünden kendi işim haricinde her işi yapıyordum. Bu durum sinirlerimi oldukça bozuyor olmasına rağmen sessiz kalıp boyun eğmekten de geri kalmıyordum. Korktuğumdan veya çekindiğimden değildi bu durum. İşsiz kalmak istemiyordum.

Elime dosyaların tümünü alıp ayağa kalktığımda yürüdükçe başımın zonkladığına şahit olmuştum lakin umursamamıştım. İşlerimi halletmem gerekiyordu ve ben Bay Park'ın yanına gidiyordum.

Jimin bir sürü iş yığmıştı önüme ama bundan babasının haberi yoktu. Pek düşünememiş olmalıydı bu dosyaların babasına götürüleceğini. Çünkü Bay Park dosyalarla içeri giren beni görürse muhtemelen Park Jimin'e deli gibi kızacaktı.

Babası da farkındaydı Jimin'in gereksiz yere benimle uğraştığının. Ve bundan dolayı Park Jimin'e kızdığı için Jimin benimle uğraşma işini gizliden gizliye yürütürdü. Ama şu an nerede olduğu belirsizdi.

Dosyaların ağırlığını sağ koluma verdiğim zaman sol elimle kapıyı açmış ve odamdan dışarı çıkmıştım.

"Hyung." Jungkook'un seslenmesiyle ona doğru dönerken kaşlarım çatılmıştı. Umarım Park Jimin'le alakalı şeyler söylemezdi. "Bay Park'ın odasına mı çıkıyorsun?"

"Evet." Diye mırıldandım temkinli bakışlarımla etrafı süzerken. Her an karşıma çıkabilirdi ve yeniden iş yığabilirdi üzerime. Onun dediklerini yapacağım diye kendi işlerime yetişemiyordum. Üstelik Bay Park'a bu durumu anlatmış olsam bile oğlunu azarlıyor ve bu azardan sonra oğlu daha çok gaza geliyordu. Zaten Jimin işleri devralacağından bahsedip şimdiden bazı şeyleri öğrenmesi gerektiğini söyleyerek yırtıyordu bir şekilde. Bay Park ise böyle şeylerle uğraşamayacak kadar meşgul bir insandı.

"Hyung Jimin duyarsa çıldırır." Demişti Jungkook'da benim gibi etrafına bakarak. Üstelik ses tonu gittikçe alçalmıştı. "Sonra Bay Park sana verilen bu işler için ona kızıyor biliyorsun."

"Biliyorum ve bunu bile bile yapıyorum." Dedim bıkkın bir ifadeyle. "Hem işleri verip kaçtı, ne yapayım onu azarlamasınlar diye gelmesini mi bekleyeyim?"

Jungkook bilmiyormuşçasına omuz silktiğinde daha fazla oyalanmadan koridorda yürümeye başlamıştım. Tam merdivenlere geldiğim an Park Jimin'le karşılaştığımda duraksamıştım.

O biraz sinirli duruyordu. "Ben de senin yanına geliyordum."

Hiçbir şey söylemeyen bana doğru eğilip dosyaları elimden sertçe çekip almıştı. Neye bu kadar sinirlenmişti acaba diye düşünmüştüm bir süre. Ama bir sonuca ulaşamamıştım.

"Jungkook'la çok samimisiniz galiba?" Diye bir soru yönelttiği o sırada anlamsızca ona bakmıştım. Neyden bahsediyordu o? "Odandan hiç çıkmıyor."

Tamam odama gelmişti ama sık sık gelme gibi bir huyu yoktu. Hem zaten Jungkook'la yeni yeni tanışıyorduk. O işe gireli neredeyde bir ay falan oluyordu. "Sadece bir yeri nasıl yapacağını anlamamış, onu sormak için gelmişti."

Eline aldığı dosyaları incelerken kafasını iki yana sallamıştı. "Sohbet etmekten işi doğru düzgün yapamamışsın."

"Anlamadım?"

"Aptal falan mısın?" Birden bağırdığında tüm herkesin dikkati bize kaymıştı. Bunu yapmak zorunda mıydı? Mola bile vermeden saatlerce dosyalarla cebelleşiyordum. "Bu proje şu an için önemli değil, aciliyeti olan proje nerede?"

Elindeki dosyalara baktığımda kaşlarımı çattım. Son toplantıdan haberi yoktu ki onun. Diğer şirketlerin de isteği üzerine aciliyeti olan proje bir anda ertelenmişti. Bunun için acil bir toplantı bile düzenlenmişti. "Ama-"

"Sus beceriksizsin işte!" Konuşmama izin vermeden bana bağırmaya devam ederken susma hakkımı kullanmıştım. Zaten sonrasında öğrenecekti doğrusunu. "Şu dosyaları bile halledemeyen bir aptalsın sadece. Tek yaptığın sekreterinle sohbet etmek."

Dosyanın birini alıp göğüsüme vurduğunda kaşlarım çatılmıştı. Cidden sabrımı sınıyordu.

"Seni nasıl işe aldık biz hala anlamıyorum." Küçümseyici bakışlarıyla beni süzerken bağırmaya ve beni deli gibi sinirlendirmeye devam ediyordu. "Hiçbir işe yaramazsın."

Tabii bu herkesin içinde yaptığı aşağılamanın ardından sonunda biri ona durumu izah edebilmişti. Ve inanın bana yüz ifadesi o kadar garip bir hal almıştı ki, salak gibi hissettiğine emindim. Beni boş yere azarlamıştı. Yine de düzelmek namına hiçbir şey yapmamıştı.

***

İşten çıkmakla az bile yapmıştım. Onun orada ağzını burnunu kırmadığıma dua etmeliydi. Çünkü eskiden yaptığı şeyler aklıma doluşmuştu. Beni haksız yere azarlamış, herkesin içinde küçük düşürmüştü.

Bu adam beni nasıl seviyordu anlam veremiyordum? Haz etmiyormuş gibi davranıyordu. Yorulmam için çaba harcıyor, istifa etmem için elinden geleni ardına koymuyor gibiydi.

Bir de son söylediklerimden sonra yüz şeklinin aldığı o ifade beni şaşırtmıştı. Amacı bu değil miydi işte, ulaşmıştı. Şaşkınlıkla ve biraz da pişmanlıkla yüzüme bakması garipti. Gerçi sonrasında hemen toparlamış ve bana gelip projeleri halletmeden hiçbir yere gidemeyeceğimi sòylemişti.

Eh, ben de evde yapacağımı söyleyerek, Japonya projesinden sonra tamamen şirketle bağımı keseceğimi net bir şekilde bildirmiştim. Daha fazla kendime eziyet etmek istemiyordum. Bu yüzden daha fazla şirkette durmayarak eşlarımı toplamış -ki bunlar daha çok projelerdi- şirketten çıkmıştım. Jungkook ise tüm bu süre zarfında bana yalvarmış, Jimin denen salak heriften özür dilemem gerektiğini söylemişti. Dinlediğim söylenmezdi. Ve Jungkook'un da bu işin peşini bırakacağı söylenmezdi.

Derin bir şekilde nefes aldım. Cidden daralmış hissediyordum. Biraz sakinleşmem gerektiğinin bilincindeydim. Ama bilinçsizce aklıma doluşuyordu Park Jimin'in bana yaptıkları. Sürekli halde iş vermesi, fazladan çalıştırması gözümün önüne geliyordu. Hadi evliliğim son bir yıldır kötü gidiyordu. Ama benim bir kızım vardı ve bana ihtiyacı olduğu bu dönemlerde onu yalnız bırakmak zorunda kalmıştım. O daha çocuktu hem. Anne ve babasıyla vakit geçirmek istiyordu. Fakat her akşam eve geç gelen babasını göremediği için ağlıyordu.

Bıkkın bir nefes dudaklarımın arasından kaçtığında arabadan inmiş ve kızımın kreşine doğru adımlamıştım. Onu biraz erken alacak, onunla vakit geçirecektim. Bu onu çok mutlu edecekti eminim. Çünkü Japonya projesini de bana yükleyen Park Jimin yüzünden evde de proje üzerine çalışıyordum. Ve Seul Mi, Soo Jung'la güzel bir dille konuşarak beni rahatsız etmemesi gerektiğini, benim biraz işimin olduğunu söylemişti. Bunu ben şans eseri odanın önünden geçerken duymuştum. Ne yalan söyleyeyim Seul Mi'nin konuşması işime yaramıştı. Soo Jung annesini dinlemiş, benim yanımda sessiz sessiz oturmuştu.

"Bay Kim?" Öğretmenlerden biri beni gördüğünde şaşkın bir şekilde konuşmuştu. Tabii onlar da haklıydı şaşırmakta, bu saatte burada olmam garipti. "Kusura bakmayın, burada görünce şaşırdım."

"Hiç önemli değil." Diye mırıldandım. Ses tonum çok bitkin çıkmıştı. Umursamadım. "Soo Jung'u biraz erken almak istedim."

"Tabii ben getireyim hemen."

Öğretmeni başımla onaylayıp beklemeye başladığımda sınıfların birinden koşturarak Soo Jung çıkmıştı. Ve "Baba." Diye bağırarak koridoru inletmesi de ayrı bir şeydi. Çocuk beni görünce sevinçten havalara uçmuştu. Onu çok ihmal ettiğim buradan bile belliydi.

Eğilip bana koşan kızımı kucağıma aldığımda o minik kollarını hemencecik boynuma dolamış ve yanaklarımdan öpmüştü bir kaç kez. Sanırsınız aylardır görüşmüyorduk. Bu durum beni yeniden hüzne boğmuştu ama sınıftan kızımın çantasıyla beraber çıkan öğretmeni gördüğümde yüz ifademi düzeltmiştim.

"Sizin geldiğinizi duyunca eşyalarını bile almadan fırladı gitti." Bana uzatılan çantayı alırken minnetle gülümsemekten ve kızımın da el verdiği kadarıyla saygıyla eğilmekten geri kalmamıştım.

"Teşekkür ederim Bayan Oh." Dediğim sırada o da beni selamlamış ve sınıfa geri dönmüştü.

"Benim kızım babasını mı özlemiş?" Diye mırıldandım, kreşin çıkışına yöneldiğim esnada. Soo Jung hala daha bana sarılıyordu ve kafasını çoktan boynuma gömmüştü.

Sonra bana cevap vermek için olsa gerek kafasını boynumdan uzaklaştırıp yanağımdan tekrardan öpmüştü. "Çok özledim hem de. Buraya gelmene de çok şaşırdım."

Dudaklarımın arasından küçük bir kıkırtı kaçmıştı. Böyle tatlı tatlı konuşması, kelimeleri telaffuz ediş biçimi beni benden alıyordu. Ona hayran kalmaktan kendimi alıkoyamıyordum sonra. Bu yüzden dayanmakta oldukça güçlük çektiğim yanaklarından öpmüş, hafifçe canını acıtmayacak bir biçimde ısırmıştım.

"Ya baba." Diye sevimlice söylendiğinde yanaklarından tekrardan öpmüş ve arabanın yanına geldiğimizde onu kucağımdan indirmiştim. Daha sonra önce onu arabaya bindirip, çantasını da hemen yanına koymuştum. Kapısını da kapatıp sürücü koltuğuna geçmiştim.

"Ne yapmak istersin bugün?" Emniyet kemerimi takarken aynadan ona bakmıştım. Ve bunu beklemediği açıktı, şaşkınlıktan dudakları aralanmıştı. "Bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm."

"Ben açım." Bir anda cırlamasından dolayı yüzümü buruştursam da bu kısa sürmüştü. Heyecanı beni mutlu ediyordu. "Ama annem gelmeyecek mi?"

Saat daha öğleden sonra 3'ü gösteriyordu. İstese de gelebileceğini sanmıyordum. "Bebeğim annen çalışıyor şu an. Biz biraz vakit geçirelim. Onu da akşam iş çıkışı almaya gideriz. Ne dersin?"

"Tamam." Ondan onayı aldığımda cebimden telefonu çıkarıp Seul Mi'yi aramıştım. Haber versem iyi olurdu. Zaten çok geçmeden cevaplamıştı. "Efendim."

"Şey diyecektim ben bugün biraz erken çıktım." Dediğimde anlamadığına dair bir şeyler mırıldanmıştı. Fakat üzerinde durmamıştım. Ona durumu sonra açıklayacaktım. "Soo Jung'u aldım, yemek yemeye gideceğiz şimdi. Sen de işten çıkmadan önce bana haber ver seni almaya geleceğiz."

"Taehyung bir problem yok değil mi?" Endişeyle sordu. O da haklıydı, benim bu saatte şirket sınırları dışarısında bulunmam oldukça zordu. "Yani erken çıkmış olman garip."

"Sonra konuşsak olur mu?" Diye sorduğumda "Tamam, ben çıkmadan önce sana mesaj atarım." demiş ve vedalaştıktan sonra telefonu kapatmıştık.

***

Soo Jung'la güzel bir yemek yemiş sonra onun ilgi alanını kapsayan bir yere gitmiştik. Bahsettiğim yer oyun alanıydı ve benimle görüşemediği günlerin acısını çıkarmak istercesine tüm oyuncaklara binmek istemişti.

Amacı maaşımı tamamen bitirmekti sanırsam. Üstelik işten çıktığım şu dönemde daha dikkatli davranmam gerekiyordu. Fakat Soo Jung'u da kırmak istemiyordum. Bu yüzden orta yolu bularak bir kaç tane oyuncak seçmiştik. Uzun bir süre orada vakit geçirmiş, ancak Seul Mi'nin mesajıyla çıkabilmiştik.

Sonrasında zaten Seul Mi'yi işten alarak eve gelmiştik. Ve onun için de dışarıdan yemek alarak paketletmiş, eve getirmiştim. O mutfakta onun için aldıklarımızı yerken Soo Jung odasına gidip resim çizmeyi tercih etmişti. Bu sayede Seul Mi'yle konuşma fırsatı yakalayabilmiştim.

"Ne oldu?" O da merakla bana bu soruyu sorduğunda derin bir nefes almıştım. Hala daha takım elbiselerimle duruyordum ve bu beni aşırı bir şekilde rahatsız etmişti. "Senin erken çıkman garip."

"İşten çıktım."

Bu cümlemle ağzına henüz attığı eti yutmakta zorlanan Seul Mi hemen eline bir bardak su alarak bir kaç yudum almıştım. Sonunda konuşmasını engelleyen yemeği yuttuğunda büyültmüş olduğu gözleriyle bana bakmıştı. "Ne dedin sen?"

"Dayanamıyordum artık." Diye mırıldandım. "Sürekli aşağılamasından bıktım. Hakaretlerinden bıktım. Gereksiz yere işleri benim üzerime yığmasından bıktım. Ben daha fazla duramadım."

"Tartıştın değil mi?" Diye sorduğunda şaşkınlığından kurtulmuş gözüküyordu. Anlaşılan bir gün böyle bir şeyle karşılaşacağını biliyordu.

"Daha doğrusu bir olay oldu. Geldi yine herkesin içinde bağırdı çağırdı. Ben de dayanamadım, içimdekileri döktüm." Ellerimle saçlarımı geriye doğru taradım fakat fazlaca uzayan saçlarım yeniden gözümün önüne gelmişti. Ve mutfak masasının üzerinde neden durduğunu bir türlü anlayamadığım Soo Jung'un turuncu lastik tokasını elime alıp saçlarımı arkaya doğru toplayıp bağlamıştım. Bu sorunu hallettiğimde rahatlamış hissetmiştim. Seul Mi ise bu halime sadece ufakça gülümsemişti. "Sonra geldi pişman olacağımdan falan bahsetti. İşimden olabileceğimi söyledi. Ben de sinirlendim. Sikeyim işini dedim ve çıktım. Ama projeleri tamamlayacağım yine de."

"O zaman Japonya'ya gideceksin." Dediklerini başımı sallayarak onayladığım sırada Soo Jung elindeki resim defteriyle mutfağa girmiş, beni görünce gülümsemişti.

"Baba çok komik olmuşsun." Onun gülümsemesine ben de güldüğümde parmağıyla toplamış olduğum saçlarımı işaret ediyordu. Zaten sonra bana güleceğim diye çizdiği resmi göstermeyi bile unutup bana gülmeye devam ederken odasına gitmişti.

"Bugün sayende keyfi yerinde." Seul Mi'nin söyledikleriyle bakışlarımı mutfağın kapısından çekip yeniden yemek yiyen ona bakmıştım. "Sen geç gelmeye başladığından beri morali bozuktu. Onu bu kadar eğlendiremiyordum. Bugün seni görünce çok mutlu olmuş olmalı."

"Evet. Cırlıyordu en son." Burukça gülümsedim. "Koşarak kucağıma atladı, sarıldı."

Uzun zamandır Seul Mi'yle böyle sakin sakin sohbet etmişliğimiz olmamıştı. Bugün bir ilk yaşamış olmalıydık. Eski zamanlar da olduğu gibi beraber sohbet etmiş, vakit geçirmiştik. Ve bunu kavga etmeden başarabilmiş olmak iyi hissettirmişti.

"Neyse." Diye mırıldandım ayağa kalkarken. "Gideyim de üzerimi değiştireyim."

Beni onayladığında mutfaktan çıkmış ve yatak odasına girmiştim. Kıyafet dolabını açıp kendim için kıyafet seçerken telefonuma gelen bildirim sesiyle dikkatim dağılsada mesaja sonra bakmaya karar vererek elime beyaz tişörtümü almıştım. Fakat peş peşe gelen mesaj bildirim sesiyle meraklanmış, elimi kumaş pantolonumun cebine atarak telefonumu cebimden çıkarmış ve gelen mesajlarıma bakmıştım. Ama bakmamla şaşkınlıktan gözlerimin pörtlemesi eş değer olmuştu.

Bu gördüklerim gerçek miydi?

Patron Bozuntusu

Üzgünüm Taehyung.

Bugün için gerçekten üzgünüm.

Sizleri herkesin ortasında azarlamamam gerekiyordu ama sinirlenmiştim. Senden böyle bir tepki beklemiyordum açıkçası.

Ama 2 yılın ardından patlaman normal sanırsam.

Her neyse ben sadece üzgün olduğumu söylemek istiyorum.

Ve şirkete geri dön lütfen.

***

Dün yayımlayacaktım. O kadar profilimde artistlik yaptım ama atmadım. Üzgünüm.. Cidden yazıyordum ama başım ağrıyordu bu yüzden yarım bırakıp yattım.

Bu arada bu albümde favori şarkınız ne?

Benim sanırsam inner child oldu, aşık oldum hem şarkıya hem de sözlerine. O kadar güzeldi ki ve Taehyung çok güzel söylemiş. Ses tonu öyle güzel, öyle hoş, öyle dinlendirici ki ben hayran kaldım ahh ahh.

Bir de friends tabii :") cok duygusallaşıyorum..

Vee Taehyung'un kızını böyle hayal edebilirsiniz. Kız zaten çok tatlış..

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 587K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
260K 24.5K 25
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
144K 15.1K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
381K 35K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...