Yansıma

By bluemonument

45.2K 2.9K 1.7K

"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir"... More

S.1 Ep.1 "Ne işin var burda?"
S.2 Ep.2 "Buralar sana göre değil doktor, buralar tehlikeli"
S.1 Ep.3 "Nasılsa anlayacaksın buraya ait olmadığını"
S.1 Ep.5 "İki tarafı da keskin bir bıçak"
S.1 Ep.6 "Gözlerine baktıkça daha iyi hissettim kendimi"
S.1 Ep.7 "Bana aşık olmayı öğretir misin"
S.1 Ep.8 "Gidenin arkasından bakmak ne berbat bir şey"
S.1 Ep.9 "Bir derdim var bin dermana değişmem"
S.1 Ep.10 "Kalp seçer seveceği kalbi"
S.1 Ep.11 "Bırak da kimi seveceğime ben kendim karar vereyim"
S1. Ep.12 "Hiçbir kötülüğün olmadığı, sadece ikimizin olduğu bir dünya"
S.2 Ep.1 "Kendime engel olmaya çalışırken, farkında olmadan sevmişim"
S.2 Ep.2 "Senden gelen her şey kabulüm benim"
S.2 Ep.3 "Benim lanetim eninde sonunda gelip seni bulur"
S.2 Ep.4 "İnsan yanlış kişiyi sevince anlıyor gerçekten aşık olduğunu"
S.2 Ep.5 "Benden umudu kessin, hayatına baksın istiyorum"
S.2 Ep.6 "Ölümüne sevmek"
S.2 Ep.7 "Kırık bir kalp"
S.2 Ep.8 "Buralardan gitmek gerçekten zor olacak"
S.2 Ep.9 "Evlenelim mi"
S.2 Ep.10 "Aklımızla bulamadığımız yolu, kalbimiz bulur belki"
S.2 Ep.11 "Gözlerim kamaşıyor sana bakarken"
S.2 Ep.12 "Hiç bırakma ellerimi Yavuz"
S.2 Ep.13 "İkimiz de kül oluruz bu yangında"
S.2 Ep.14 "İşte şimdi ölebilirim"
S.3 Ep.1 "Ömrüm geçsin bu rüyanın içinde"
S.3 Ep.2 "Çok mutlu olalım biz, hep çok mutlu olalım"
S.3 Ep.3 "Hayatımız en mutlu olduğumuz anda donup kalsa keşke"
S.3 Ep.4 "Yaşadığın mutluluğun kıymetini bil"
S.3 Ep.5 "Seversem abartırım"
S.3 Ep.6 "Benim evim sensin"
S.3 Ep.7 "Onun bende huzur bulması öyle muhteşem ki"
S.3 Ep.8 "Gözlerin yelkenimin fenerleri"
S.3 Ep.9 "Birlikte ilk operasyonumuz"
S.3 Ep.10 "Seni bırakıp gitmem"
S.3 Ep.11 "Öleceksek beraber öleceğiz"
S.3 Ep.12 "Ben seni yaralarınla birlikte sevdim"
S.3 Ep.13 "Bu kısacık ömre ne çok acı sığdırmışsın"
S.3 Ep.14 "Yavuz'un yanında bambaşka bir Bahar çıkıyor ortaya"
S.3 Ep.15 "Kızın bana emanet"
S.4 Ep.1 "Kollarında yaşayıp, kollarında öleyim"
S.4 Ep.2 "Seni kendimden çıkarsam, geriye sıfır bile kalmaz"
S.4 Ep.3 "Her gün yeni baştan, sana aşkla bağlı kalacağıma yemin edeceğim"
S.4 Ep.4 "Kelimelerin ötesinde seviyorum seni"
S.4 Ep.5 "Benim hayatım bu"
S.4 Ep.6 "Hem hasretimsin hem vuslatım"
S.4 Ep.7 "Bir gülüşüne dünyaları yakarım"
S.4 Ep.8 "Kalbimi bir tek sana açıyorum"
S.4 Ep.9 "Bakalım bundan nasıl kurtulacaksın Bahar Karasu"
S.4 Ep.10 "Bir daha seni asla bırakmayacağım"
S.4 Ep.11 "Bütün korkum Yavuz için"
S.4 Ep.12 "Ne zaman kapasam gözlerimi, sevgilimin ay yüzü bekliyor oluyor beni"
S.4 Ep.13 "Bugün çok güzel bir gün olacak..."
S.4 Ep.14 "Veda💕Benim Yavuz'dan sonram yok"
Duyuru‼️

S.1 Ep.4 "Kalbim buz tutmuş benim"

839 57 89
By bluemonument

Yavuz'dan

Leyla'nın yüzünü avuçlayıp imalı imalı gülerek konuştum.

"Oldu mu abisi, çocuğunu okula getiren anneler gibi geldin benimle buraya kadar. Tamam mı artık?"

"Tamam tamam ya, çalıştığın yeri bir göreyim dedim ne var? Anladık gidiyoruz. Hem zaten benim işlerim var. Merkeze gideceğim daha, geç kalmayayım. Hadi doktor bey, görüşürüz."

"Görüşürüz ajan kız."

Ben sırıtırken Leyla gözlerini kocaman açıp etrafa bakındı.

"Ya abi, biri duyacak şimdi."

"Tamam tamam duymaz kimse. Hadi git."

Leyla gülümseyip kafa sallarken yanaklarından öpüp ayrıldım. Leyla el sallayıp uzaklaştı, ben de baktım arkasından. Allah'ım kardeşim sana emanet. Onun da, arkadaşlarının da başlarına bir şey gelmesine izin verme. Aklıma Bahar gelince gülümsedim. Ardından toparlanıp geri döndüm hastahaneye. Neye sırıtıyorsun acaba Yavuz? Hadi işime döneyim artık. Dün sınırötesine gidince burdaki bazı işler aksamıştı. Onları halledeyim ben de. Tam acile gidiyordum ki telefonum çalınca duraksadım. Elime alıp baktım. Bilmediğim bir numara.

"Efendim."

"Doktor bey merhaba. Ben kıdemli üsteğmen Sinan Usta. Nasılsınız?"

"Teşekkür ederim üsteğmenim. Siz nasılsınız?"

"Ben de iyiyim teşekkürler. Ben aslında size teşekkür etmek istemiştim, dün için. Askerimin hayatını kurtardınız."

"Rica ederim, vazifem."

"Biz aslında yüz yüze teşekkür etmek için Bahar üsteğmenle yanınıza gelmiştik bu sabah ama sizi bahçede kız arkadaşınızla görünce rahatsız etmek istemedik. Ben de telefon edeyim dedim."

Şaşkınca durdurdum adımlarımı. Bahar bana teşekkür etmeye mi geldi yani? Benden ses çıkmayınca Sinan üsteğmen devam etti.

"Sizin de gözünüz aydın, kız arkadaşınız belli ki özlemiş sizi, kalkmış yanınıza gelmiş."

Gülümseyerek devam ettim yürümeye.

"Teşekkür ederim ama o benim kız arkadaşım değil, kardeşim. Dün gece geldi. Artık o da benimle birlikte yaşayacak."

"Öyle mi? Biz sizi öyle sarılmış görünce yanlış anladık demek ki. Kardeşiniz de mi doktor yoksa?"

"Hayır değil o, o müzisyen."

"Anladım. Neyse ben sizi daha fazla tutmayayım. Biz zaten Çaylak'ı görmek için tekrar geleceğiz, görüşürüz."

"Görüşürüz üsteğmenim."

Telefonu kapatıp cebime attım. Leyla'yla beni gördüler demek sarılırken. Bahar da yanlış anlamıştır herhalde bu durumda? Leyla'yı sevgilim zannetmiştir. Kaşlarımı çatıp dudaklarımı kemirdim. Ardından yutkunup düzelttim ifademi. Neyse ne canım. Yanlış anladıysa anladı, ne olacak? Söylerim nasılsa doğrusunu. Ayrıca söylemesem ne olacak? Derin bir nefes alıp hızlandırdım adımlarımı. Gideyim de şu işlerimi halledeyim.



Bahar'dan

"Komutanım, Çaylak'ın yanına gitmeyecek miyiz? Komutanım."

Başımı çevirip Keşanlı'ya baktım.

"Hı?"

"Çaylak'ı diyorum, görmeye gitmeyecek miyiz? Çocuk kaldı oralarda bir başına."

"Tamam Keşanlı gideceğiz. Sinan komutanınız da gelsin."

Keşanlı kafa sallayıp önüne döndü ama yerinde duramıyordu. Aramızda en çok o düşkündü Çaylak'a. Hem komutanlık hem abilik yapıyordu. Yaralanınca da en çok o telaşlanmıştı. Şimdi de izin çıksa da gitsem diye bakıyordu. Sinan'ın dışarda bir işi vardı, gelsin diye bekliyordum ama anlaşılan Keşanlı duramayacak yerinde. Gülerek elimi omzuna getirdim.

"Hadi kalk biz gidelim. Dünden sonra sakin bir gün oluyor zaten. Diğerleri de Sinan'la gelirler."

Keşanlı'nın gözleri parladı anında. Hızla kalktı ayağa.

"Hadi komutanım."

Ben de gülerek kalktım. Beraber dinlenme odasından çıkıp yürüdük.

"Komutanım, giderken bir şeyler de alalım mı Çaylak'a?"

"Nasıl bir şeyler?"

"Yiyecek bir şeyler. Dürüm alayım mı?"

Keşanlı'nın hevesine gülüp çevirdim başımı.

"Oğlum şimdi bir dur. Bir hastaneye gidelim bakalım, doktorlar izin verecek mi dürüm yemesine."

"Ha tamam komutanım. Komutanım, bu gece de ben kalayım Çaylak'ın yanında. Anasına babasına haber verdirmedi zaten, dün Aşık kaldı, bu gece de ben kalayım."

Gülümseyip kafa salladım.

"Tamam Keşanlı."

Keşanlı da gülerek kapımı açtı. Ben binince o da geçti direksiyona. Hastaneye doğru giderken derin bir nefes alıp dışarı baktım. Sabahtan beri içimde bir sıkıntı var. Daha doğrusu hastaneye gidip döndüğümüzden beri. Tuhaf bir his var içimde. Hayırdır inşallah.

Hastaneye gelince ciddi bir ifadeyle indim arabadan. İçeri girip Çaylak'ın odasını sorduk. Ardından söylenen odaya doğru yürümeye başladık.

"Komutanım, şu dünkü doktor bey yok mu acaba? Valla Allah ondan razı olsun, kardeşimin hayatını kurtardı. Bir teşekkür ederdik."

"Burdadır Keşanlı nerde olacak? Ya da belki sevgilisinin yanındadır."

"Efendim komutanım?"

"Yok bir şey yok. Hadi geldik aç kapıyı."

"Emredersiniz."

Keşanlı kapıyı açınca gülümseyerek içeri girdik. Gördüğüm yüzle anında kestim gülmeyi. Yavuz da burdaydı. Bana bakıp gülümseyince hafifçe tebessüm edip başımla selam verdim. Ardından tekrar Çaylak'a döndüm.

"Nasılsın Çaylak?"

"İyiyim komutanım. Doktor bey sağolsun hayatımı kurtardı. Sabahtan beri de ilgilenip duruyor benimle."

"Rica ederim, vazifem."

Başımı çevirip Yavuz'a baktım. Fazla gülüşkendi bugün. Belli ki sevgilisinin gelişi epeyi mutlu etmiş doktor beyi. Boğazımı temizleyip tekrar Çaylak'a döndüm.

"Bir şeye ihtiyacın var mı Çaylak?"

"Hayır komutanım sağolun."

"Tamam aslanım. Ben şimdi gidiyorum, sen iyileşmene bak. Sinan komutanınla diğerleri de gelecekler akşama."

"Tamam komutanım."

Kafa sallayıp Aşık'a döndüm.

"Aşık, sen de gel benimle tabura. Bu gece de Keşanlı kalsın."

"Emredersiniz komutanım da, müsade ederseniz ben de akşama kadar kalayım. Sinan komutanımla dönerim."

"Tamam. Hadi hastamız size emanet. Görüşürüz."

"Ha komutanım, arabanın anahtarını vereyim. Böyle yalnız döneceksiniz ama."

"Ver Keşanlı ver. Hadi görüşürüz."

Gülümseyip çıktım odadan. Koridorda yürürken Yavuz'un sesiyle durdum.

"Bahar."

Ben durunca Yavuz koşar adım geldi yanıma. Dönüp baktım.

"Efendim."

Yavuz tam karşıma gelip gülümsedi. Ben de hafifçe tebessüm ettim istemsizce. Ardından öksürüp toparlandım.

"Sabah da gelmişsiniz ama görüşemedik."

Kaşlarımı çatıp kıpırdandım yerimde.

"Nerden biliyorsun? Gördün mü bizi?"

"Yok görmedim. Sinan üsteğmen aradı da, teşekkür etmek için. Aslında yüz yüze teşekkür etmek istedik, Bahar'la birlikte geldik diyince, şaşırdım ben de."

Yavuz yüzündeki çarpık gülüşle bakarken ben ifademi bozmadan bakıyordum.

"Neye şaşırdın?"

"Bana teşekkür edecek olmana. Geldiğimden beri öyle kabasın ki, açıkçası senden bir teşekkür beklemiyordum."

Kaşlarımı çattım iyice.

"Öyle mi? Siz de çok zarifsiniz doktor bey."

Sinirli şekilde hızla yürüyüp geçtim yanından. Yavuz da arkamdan seslenerek geliyordu.

"Şey ben özür dilerim. Öyle demek istemedim. Bahar bir durur musun."

Yavuz kolumu tutunca durup döndüm tekrar. Kolumu elinden kurtarıp konuştum.

"Özüre gerek yok haklısın. Bir haftadır sana epeyi kaba davrandım, tersledim. Burdan gitmen için uğraştım ama sen pek oralı olmadın. Her neyse doktor. Dün, askerimin, kardeşimin hayatını kurtardın. Sana bir can borçluyum. Teşekkür ederim."

Yavuz gözlerini açmış şaşkın bir gülümsemeyle bakarken, ben de bir süre baktım gözlerine. Gözlerine baktıkça sinirli ifadem değişti, çatık kaşlarım düzeldi. Yutkunup çevirdim bakışlarımı.

"Neyse ben gideyim artık, sana da kolay gelsin."

Tam gidiyordum ki tekrar durdurdu beni.

"Aslında, bir çay içmek için vaktin varsa, seni kendi mıntıkamda ağırlamak isterim. Malum, hep askeri ortamlarda karşılaştık ve sen bana bir kere bile çay ısmarlamadın."

Kaşlarımı kaldırıp baktım. Yavuz da tatlı tatlı gülüyordu. Senin sevgilin yok mu be adam? Niye bana böyle tatlı tatlı gülüyorsun? Benden ses çıkmayınca Yavuz ısrar etti.

"Hadi ama üsteğmenim sadece bir çay. Marek etmeyin bu sefer tehlikeli bir şey olmayacak."

Yavuz gülerek bakarken ben de tutamadım kendimi güldüm. Ben gülünce Yavuz gülmeyi kesip tuhaf bir tebessümle baktı yüzüme. Ben de gülümseyerek kaşlarımı çattım.

"Neden öyle bakıyorsun?"

Yavuz başını iki yana sallayıp kenara çekildi.

"Hiç, gidelim mi?"

Tebessüm edip kafa salladım. Ardından Yavuz'un yönlendirmesiyle yürümeye başladım. O da yanımdan geliyordu.

"Bugün düne göre daha sakin bir gün oluyor anlaşılan."

"Evet, şimdilik öyle. Umarım öyle de devam eder."

Bu sırada kantine gelmiştik.

"Sen şöyle geç, ben çayları alıp geliyorum."

Kafa sallayıp oturdum bir masaya. Yavuz da elinde çaylarla geldi.

"Saol."

"Afiyet olsun."

Gülümseyip baktım. Yavuz da sürekli gülümsüyordu.

"Zor di mi?"

"Nasıl?"

"Asker olmak diyorum. Sürekli tehlikelerin içinde olmak, zor."

Derin bir nefes alıp konuştum.

"Öyle ama alışıyor insan. İşini severek yaptıktan, insanlara umut olduktan sonra, zorluk falan kalmıyor zaten."

Yavuz gülümseyip kafa salladı.

"Haklısın. O kadar iyi anlıyorum ki. Şu bir haftada özellikle, öyle şeyler gördüm, öyle şeyler yaşadım ki, bir kez daha dedim iyi ki geldim buraya diye."

Gülüp başımı iki yana salladım.

"Desene, seni vazgeçiremeyeceğiz burda kalma sevdasından."

Yavuz da gülüp konuştu.

"Vazgeçiremeyeceksiniz üsteğmenim."

Gülüp çevirdim başımı. Sonra aklıma gelen şeyle gülmeyi kesip tekrar döndüm Yavuz'a.

"Biz vazgeçiremiyoruz ama belki seni burdan götürecek biri vardır."

Yavuz kaşlarını çatıp baktı.

"Kimmiş o?"

"Kız arkadaşın. Belli ki dayanamamış arkandan buralara kadar gelmiş. Belki o ikna eder seni burdan gitmeye."

Ben kaşlarımı hafifçe çatmış bakarken Yavuz da anlamadan şaşkınca bakıyordu. Ardından gülüp konuştu.

"Ha, Leyla'yı diyorsun."

Yutkunup konuştum.

"Artık adı her neyse. Gözün aydın bu arada, sen de özlemişsindir mutlaka onu."

Yavuz dudaklarını birbirine bastırıp kafa salladı.

"Saol, evet çok özlemiştim."

Hafifçe kafa sallayıp çaya indirdim başımı. Ben çayımı yudumlarken Yavuz devam etti.

"Ama o beni burdan götürmeye gelmedi. Aksine benimle birlikte yaşamaya geldi."

Şaşkınca baktım.

"Pardon, ben kız arkadaşın dedim ama eşin mi?"

Yavuz hafifçe gülüp kaşlarını kaldırdı.

"Hayır değil."

Şaşkın ifademi değiştirip kıpırdandım yerimde. Demek eşin değil ama seninle yaşamaya geldi. Oh, ne güzelmiş.

"Neyse canım, bana ne? Kimse kim?"

Ben tekrar çayımı içerken Yavuz gülümseyerek konuştu.

"Leyla benim kız kardeşim. Buraya da benimle birlikte yaşamaya geldi. Kendisi biraz delidir de."

Şaşkınca aralandı dudaklarım. İçimdeki sıkıntı geçiverdi birden sanki. Yavuz hala tatlı tatlı gülümserken ben de hafifçe tebessüm ettim. Ardından öksürüp toparladım ifademi.

"Anladım. E, şey, gözün aydın. Yalnız kalmamış olursun sen de."

Yavuz dediğime iyice gülerken ben de saçmalamama sinirleniyordum.

"Ben Sinan'la telefonda konuşurken ona söylemiştim ama o sana söylemedi sanırım. Yani Leyla'nın kız kardeşim olduğunu."

"Sinan'ı sabahtan beri görmedim ben."

"Anladım."

Yavuz gülümserken ben de gülüp çevirdim başımı. N'oluyor Bahar? Kendine gel. Sen askersin unutma. Sakın dikkatini dağıtma başka şeylerle. Sakın aklını karıştırmasına izin verme. Hem bir haftadır tanıdığın, üstelik burdan gitsin diye uğraştığın bu adam mı değiştirdi şimdi kalp ritmini. O mavi gözlere bakınca mı güldü yüzün? Hayır sakın, sakın aşık falan olma Bahar, sakın. Hele ki Yavuz'a asla. Kimseyi bir kez daha kendi tehlikeli hayatına sürüklemeye kalkma sakın. Asla bir masumun daha canı senin yüzünden yanmayacak. Buna asla izin vermeyeceğim. Kalbim buz tutmuş benim. O buzları çözmesi için, kimseye izin vermeyeceğim. Kaşlarımı çatmış kafamdaki düşüncelerle bakıyordum Yavuz'a. O da benim ifadem yüzünden gülümsemeyi kesip dikkatle baktı.

"Bahar, sen iyi misin? Bir sorun mu var?"

Başımı iki yana sallayıp konuştum.

"Yok, bir sorun yok. Benim artık gitmem lazım."

"Ama çayın bitmedi daha."

"Sinan da yoktu, fazla boş bıraktım taburu. Gideyim ben artık."

Ben kalkınca Yavuz da kalktı. Kaşlarını kaldırmış bakıyordu. Ben de baktım tekrar gözlerine.

"Hoşçakal Yavuz."

"Görüşürüz Bahar."

Hafifçe gülümseyip yutkundum. Ardından arkamı dönüp yürüdüm. Allah'ım n'oluyor bana? Niye böyle hissediyorum? Lütfen Allah'ım, lütfen. Lütfen korktuğum şey gelmesin başıma, lütfen.


Yavuz'dan

Hızla uzaklaşan Bahar'ın arkasından bakıyordum. Ne oldu ki birden bire? Ne güzel konuşuyorduk. Leyla'nın kardeşim olduğunu hemen söylemedim diye mi yanlış anlayıp bozuldu acaba? Böyle sanki tepkisini ölçermiş gibi mi oldu, ona mı bozuldu acaba? Ama niyetim o değildi ki. Leyla'nın sevgilim olduğunu düşünürkenki hali hoşuma gitmişti. Tatlı bozuk hallerini sevmiştim. Ondan hemen söylemedim.

Yüzümü sıvazlayıp geri oturdum sandalyeye. Ne oluyor bana ya? Niye taktım ki bu kadar? Hem niye sevgilim olduğuna bozulması hoşuma gitti ki? Ya da o niye sevgilim olmasına bozuldu ki? İstemsizce gülümsedim. Sevgilim var sanıp bozuldu mu gerçekten? Of Yavuz, ne bu haller? Ne oluyor sana? Geldiğin günden beri sana kaba davranmaktan başka hiçbir şey yapmayan bu kız için mi böyle şapşal gibi oldun? O gülünce, gülünce kısılan gözler mi ısıttı içini? Ama ne güzel gülüyordu. Geldiğimden beri ilk kez bu kadar güzel gülmüştü. Gülünce de yok olmuştu çekik gözleri. Yine gülümsedim istemsizce. Ardından toparlanıp kalktım yerimden. Gidip işlerime bakayım ben en iyisi. Yoksa düşün düşün pelte gibi olacak beynim.

Kantinden çıkıp acil servise geldim. Bekleyen bir hastanın yanına gittim hızla.

"Teyzecim geçmiş olsun. Neyiniz var?"

"Ay evladım, tansiyonum falan çıktı galiba."

"Hemen bakalım."

Tansiyon aletini alıp teyzenin tansiyonunu ölçtüm.

"Biraz yükselmiş teyzecim. Şimdi size bir dil altı vereceğim, biraz da dinlenirsiniz bir şeyiniz kalmaz."

"Saol doktor evladım."

Gülümseyip teyzeye hapını getirdim. Uzanması için yardım edip döndüm geri. Başka hasta yoktu. Bugün burası da sakindi. Acil bankosuna doğru yürürken hemşire çalan telefonu açtı. Dikkatle dinledim hemşireyi. Anladığım kadarıyla bir yaralı getiriyorlardı. Bankoya gidip baktım Sema hemşireye. O da beni görünce kafasını kaldırıp baktı.

"Ne oluyor Sema hemşire?"

"Bir yaralı getiriyorlarmış Yavuz bey. Silahla yaralanma. Acil 0+ kan lazımmış."

Huzursuzca kıpırdandım.

"Kimmiş yaralanan, asker mi?"

"Bilmiyorum, öyle bir bilgi geçmediler. Yirmi altı yaşında bir kadın. İki kurşun yemiş. Birazdan burda olurlar."

İçim sıkıştı birden. Hızlı hızlı nefes almaya başladım. Yirmi altı yaşında bir kadın mı? Ben olduğum yerde kıpırdamadan dururken gelen ambulans sesiyle kendime gelip hızla kapıya döndüm. Yaralıyı ambulanstan indirirlerken koşar adım gittim hemen. Gördüğüm yüzle kalakaldım olduğum yerde. Yüz kaslarım gevşedi, dudaklarım aralandı. 

"Bahar."

Kanlar içinde sedyede yatan Bahar'ı görünce kalbim sıkıştı sanki. Ben hala öylece bakarken Bahar'ı hızla içeri aldılar. Ben de kendime gelip koşturdum içeri. Ambulans doktoruna dönüp konuştum.

"Ne olmuş, nasıl olmuş?"

"İki kurşun yarası var. Kurşunlar içerde. Biri karın boşluğunda, biri sağ omzunun biraz altında. Kan basıncı düşük, acil ameliyata alınması lazım."

Ben korkuyla Bahar'a bakarken Haldun hoca geldi koşar adım. Ambulans doktoru ona da bilgi verdi ama ben artık duymuyordum. Sadece kanlar içindeki Bahar'a bakıyordum. Bahar'ı hızla ameliyathaneye alırlarken Haldun hoca bana döndü.

"Yavuz sen burda kal."

Ben bir şey diyemeden hızla girdiler içeri. Ben de kapanan kapının arkasından bakakaldım. Daha yirmi dakika olmamıştı Bahar'dan ayrılalı. Daha yirmi dakika önce karşılıklı çay içiyorduk. Daha yirmi dakika önce bana 'hoşçakal Yavuz' demişti. Hoşçakal, sanki hissetmiş gibi. Hayır Bahar, dayanmak zorundasın. Ben daha bana ne olduğunu bile anlamadan gidemezsin hiçbir yere. Ben dolmuş gözlerimle hala ameliyathanenin kapısına bakarken, duyduğum sesle çevirdim başımı.

"Komutanım, komutanım! Doktor komutanım nerde?"

Feyzullah'ın yanındaki askerler gelmişti koşturarak. Mücahit gelip telaşla kollarımı tuttu. Ben de yutkunup konuştum.

"Ameliyatta."

"Durumu nasıl peki? İyi olacak değil mi?"

"Bilmiyorum Mücahit. Biri omzuna, biri karın boşluğuna iki kurşun yemiş."

Mücahit dolu gözlerle dişlerini sıkıp baktı. Mansur da yanıma gelip konuştu.

"Yeni mi getirdiler doktor bey?"

"Evet az önce geldi. Daha biraz önce karşılıklı çay içiyorduk, sonra kanlar içinde geri döndü hastaneye."

Askerleri çok üzgün, hatta kızgındı. Ben de çok üzgündüm. Mücahit benden ayırılıp etrafta gezinmeye başladı.

"Bir şey olmaz komutanıma. Güçlüdür o, bir şey olmaz ona."

Ben Mücahit'e bakarken Mansur da telefonu çıkarıp birilerini aradı. Başımı çevirip ameliyathaneye baktım tekrar. Hayat ne garip. Resmen pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz. Telefonum çalınca çıkarıp açtım.

"Efendim."

"Yavuz. Askerin durumu nasıl?"

"Leyla?"

"Benim Yavuz. Hastaneye getirdiler di mi askeri? Durumu nasıl?"

Mücahit'le Mansur'a kısa birer bakış atıp uzaklaştım biraz.

"Sen nerden biliyorsun Leyla?"

"Ya bırak şimdi onu. Asker iyi mi?"

"Ameliyata aldılar. Bekliyoruz."

Leyla telefonun ucunda sıkıntıyla nefes aldı.

"Leyla, senin nerden haberin var?"

"Ben merkeze gidiyordum. Tabi biraz dolambaçlı yollardan haliyle. Sonra birden ücra bir yerde bir araca ateş edilmeye başladı. Ben ne olduğunu anlayamadan araçtaki kadın da inip o da ateş etmeye başladı. Silahımı çekip kendimi göstermeden ben de başladım ateşe. Ama pek bir işe yaramadı. Kadın iki kurşun yedi. Sonra ateş edenler de kaçıp gittiler. Hemen koştum yanına. Ambulansı aradım. Sonra kimliğine baktım işte. Şu senin bahsettiğin üsteğmenmiş. Ambulans gelmeden ayrıldım ordan. Eğer biraz daha dikkatli olsaydım, yaralanmadan kurtarabilirdim Bahar'ı."

Kaşlarımı çatmış dinliyordum Leyla'yı.

"Yavuz, sen de biliyorsundur zaten ama hayati yerlerine gelmedi kurşun. Ambulans da hemen geldi. İyi olacak Bahar."

"Sen nasılsın Leyla?"

"Ben iyiyim iyiyim. Kapatmam lazım şimdi. Sonra görüşürüz."

Leyla telefonu kapatınca ben de kapatıp cebime koydum tekrar. Ameliyathanenin önüne geri yürüdüm. Mücahit ve Mansur hala volta atıyorlardı.

"Merak etmeyin. Zamanında müdahale edildi Bahar'a. İyi olacak."

İkisi de dönüp bana baktı.

"İnşallah doktor."

Dudaklarımı birbirine bastırıp kafa salladım. O sırada gelen kişilerle döndüm o tarafa. Sinan üsteğmen ve diğer askerler gelmişti. Sinan hemen gelip önümde durdu.

"Yavuz, Bahar iyi di mi?"

Sinan çok telaşlıydı. Herkesten daha çok. Gözleri de dolu dolu olmuş bakıyordu.

"İyi olacak inşallah Sinan. Ameliyata aldılar."

"Nasıl oldu peki bu? Nerde oldu?"

"Feyzullah'ı gördükten sonra birlikte bir çay içmiştik. Sonra gitti Bahar. Yirmi dakka sonra da yaralı halde getirdiler."

Sinan bu sefer Mücahit'le Mansur'a döndü.

"Yalnız mı gönderdiniz komutanınızı?"

İkisi de suçlu suçlu baktılar.

"Komutanım biz."

"Siz çok iyi biliyorsunuz ki şu Çolak denen şerefsiz Bahar'a kafayı takmış durumda. Onu pusuya düşürmek için her şeyi yapıyor. Siz de böyle bir zamanda komutanınızı yalnız gönderdiniz öyle mi?"

Sinan öfkeyle konuşuyordu. Mücahit ve Mansur da eğdiler başlarını. Hepsi çok üzgündü. Sinan'ın yanına gidip kolunu tuttum.

"Sinan, sakin ol. Hadi gel oturalım şöyle."

Sinan öfkeli bakışlarla biraz daha bakıp ardından yürüdü. Kenardaki sandalyelere oturduk. Sinan ellerini birleştirip öne eğildi biraz.

"Yalnız bırakmamalıydım onu. Yalnız göndermemeliydim."

"Senin bir suçun yok Sinan, kimsenin bir suçu yok. Hadi sakin ol biraz. İyi olacak Bahar."

Sinan sıkıntıyla derin bir nefes aldı.

"Kendini sorumlu hissediyorsun farkındayım ama kendini suçlama. İnan hiçbir işe yaramıyor. Daha çok üzülüyorsun sadece."

Sinan başını çevirip bana baktı. Ben de elimi omzuna getirip sıktım. Leyla da böyle olurdu hep. Arkadaşlarından birinin başına bir şey gelse kendini suçlardı. Onu teselli ede ede alışmıştım ben de.

"Bahar benim için çok değerli Yavuz. Sadece hayatından sorumlu olduğum bir asker değil. O benim sahip olduğum tek ailem."

Yüz kaslarım gevşedi, dikkatle baktım Sinan'a. Sahip olduğum tek ailem mi? Nasıl yani? Sinan ve Bahar sevgili mi? Ben bunu niye öğrenmedim bu zamana kadar? Yutkunup kafa salladım. İçim buruldu birden. Daha kötü hissettim kendimi. Sonra derin bir nefes alıp toparlandım. Saçmalama Yavuz. Bahar içerde canıyla cebelleşiyor, sen neler düşünüyorsun? Ben bir şey demeden bakarken Sinan dolu gözleriyle bakarak devam etti.

"O bana Ozan'ın emaneti. Annesinin emaneti. Ona bir şey olursa kendimi asla affetmem."

Üzgünce bakıp konuştum.

"Merak etme, iyi olacak Bahar."

Sinan bir şey demeden önüne döndü. Ben de çevirdim başımı. Hadi Bahar, dayanmak zorundasın. Seni bu kadar seven, senin için bu kadar endişelenen bu kadar insan varken, iyi olmak zorundasın.


BÖLÜM SONU
😕

Continue Reading

You'll Also Like

26K 1.1K 20
Mücahit Serdengeçti namı değer KEŞANLI Ya bu adamla ilgili ben hikaye bulamadım bir elin parmağını geçmiyor bende dedim ki kendi kendime ee o zaman...
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
883K 70.7K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
87.6K 4.1K 38
"Ben seni iki mavinin arasında,tam ufukta seviyorum. Aynı ufuk kadar sonsuz seviyorum "