Vasiyet-i İntikam

By uzaydakisarii

57 4 0

Bir kura sonucunda 16 yıl boyunca kaldığı acıyı, nefreti, üzüntüyü, özlemi, başarıyı öğrenen saf bir kız ve a... More

Vİ | 2 Ve Karakterler
Vİ | 3
Vİ | 4

Vİ | 1

22 1 0
By uzaydakisarii


Şunu aklınızdan çıkarmayın ki; bir kadının sesizliği vedadır.
~Anonim
▪️
Billie Ellish-Lovely
▪️
Heeeppinize tekrardan merhaba arklar sşldlsğaim Tamam, tamam başlıyorum. Bu kitabı daha önceden okumuştunuz, farklı bir biçimde, her şeyi değiştirdim neredeyse ve tekrar karşınızdayım. Lütfen bir vote tuşuna basmayı unutmayın, lütfen. Ben sizin için bir 1725251727 tane ATP harcıyorsam siz de bir tanesini harcayı şu tuşa basın lütfen. İyi okumalar. Öptüüüm. Byeee.

Başlangıç tarhiniz?

İkinicye gelenler? Haaaaayyy
▪️

Ben Armina Yılmaz. Sadece ve sadece buyum. Annem ve babam yok ya da bir ailem.
Akrabam yok. Sadece adım ve soyadım var.
Burada ki kalan tek dostum. Her seferinde bana daha çok acı çektiren özlem duygum...

Önceden -1 yıl- çok yakın olduğum bir grup arkadaşım vardı ama hepsi kura ile gittiler.

İşte 1 yıl önce yapılan ve beni bildiğim tek ailemden ayıran burası.

Burası ne? İsmi ne? gibi sorular duyuyorum.

Burası öksüz ve yetim çocukları 6 yaşında alıp eğiten, bizi devlet için özel, gizemli bir ajan yapan ve 19 yaşına gelince kura ile gönderen bir kurum. İsmi yok. Bizden başka (burası için çalışan, burayı yöneten ve öğrenciler) başka kimse bilmiyordu. Hiç kimse.

Ben buraya 3 yaşında gelmişim. 'Neden geldim? Nasıl geldim? Nereden geldim? Niye diğerleri gibi 6 yaşında değil de 3 yaşında geldim?' gibi soruları kendime çok sordum. Sordum sormasına ama cevaplarından asla tatmin olmadım, olamadım.

Annem veya babamla ilgli ufak bir anım bile yoktu ama bildiğim tek şey vardı o da benim. Armina Yılmaz. Bu kurumun birincisi ve yarın yapılacak kurada olan isimlerden biriydim.

Fazla düşünmüyordum. Sanırım burada öğrendiğim hem iyi hem kötü olan bir durum. Geçmişimi fazla düşünmemek. Geçmişimi kurcalamıyordum veya yaptığım hiç bir hareketten pişman olmamaya çalışıyordum ve bunu başarıyordum. Çünkü pişman olmak zayıflıktı ve benim zayıflığa ihtiyacım yoktu. Ben her zaman bir adım sonrasını düşünürdüm...

Fakat yarın kurada ben çıkarsam tam o zaman geçmişimi delecektim! Kararım kesindi, aklımdaki her sorunun cevabını alacaktım.

Dediğim gibi dostum yoktu ama düşmanım çoktu. Herkesin imrenen bakışları beni ne kadar mutlu etse de düşman gibi bakmaları rahatsız olmamı bir o kadar da doğru yolda olmamı düşündürtüyordu.

Ben bunları düşünürken yemek hanedeyim ve soğumaya yüz tutmuş bir sebzeli çorba içiyordum. Karnım aç değil ama mideme bir şeyler girse hiç fena olmaz. Yarın ne olacak merak ediyordum. Fakat buradan ayrılmayı iple çekiyordum. Cem'i Gizem'i ve Arda'yı buradan çıktıktan hemen sonra aramayı, bulduğumda da asla bırakmayı düşünmüyordum. Çorbamı bitirince kaldığım odama çıkıyorum.

Parlak beyaz mermer merdivenlerden çıkarken ya da birilerinin yanından geçerken 'Kura da çıkarsa ne ister?' 'Kurum da birinci fakat kura da birinci çıkamaz.' gibi konuşmalar duyuyordum. Bu yüzden yüzümde küçük bir gülümseme olsada bunu kimseye belli etmeden başımı yere eğiyordum.

Odamın kapasının önüne gelince arkamdan bana seslenen birini duydum ve arkamı döndüm. Karşımdaki kişiyi görünce yüzümde olan o küçük gülümseme yok olup yerini düz bir dudağa ve boş bakan gözlere bıraktı. Çünkü karşımda ki kişi burada olan baş düşmanım -bana göre asla öyle değildi- Sibel. ''Biliyor musun? İsmim ağzına hiç yakışmıyor.'' dedim boş bir sesle. ''Evet tatlım, bende biliyorum. Senin gibi bir eziğin ismi ağzıma hiç yakışmıyor.'' dedi ve aramızda olan yaklaşık 11 adımlık mesafeyi 5 adıma indirdi. Anlaşılmıştı amacı, beni kuradan attırmak için üstüme geliyordu. Fakat yemeyecektim. O hiç bir zaman iyi bir kız ya da iyi bir çocuk olmamıştı. O her zaman insanlardan nefret eden ama erkeklerin peşinden zevkleri için ayrılmazdı. Bir çok defa temizlik odasında basmıştım onu.

Bu sırada koridorda olan herkes sus pus kesildi çünkü gözleri bizdeydi. ''Hayır. Benim ismim kendini bir halt sanıp aslında bir çöp kadar değeri olmayan kişilerin ağzından çıkınca yakışmıyor. Kendini bilmemen ne acizce bir olay.'' dedim sesim bu sefer boş çıkmıyor, aksine sert ve keskin çıkıyor.

O sırada bir anons geliyor ve ''Armina Yılmaz odama.'' diyor. Alışkın olduğum sert sesin hemen kime ait olduğunu anladım, Bülent Bey. O buranın yönetici kurulunun başı olduğu gibi dövüş ve nişan derslerimizin eğitimcisi.

Biz hala Sibel ile bir birimize bakarken, işaret parmağımla hoparlörü göstererek ''Bak nasıl ağzına yakıştı.'' diyorum ve Bülent Bey'in odasına gitmek için Sibel'in yanımdan geçerken sertçe omuzuna çarpıp ilerledim.

Bülent Bey'in odası benim odamın bulunduğu katın sonunda olduğu için hızla oraya ulaşıp kapıyı tıklayıp içeri giriyorum. ''Hemen konuya giriyorum. Yarın kurada olduğunu ve saat 7.30'da konferans salonunda olmalısın gecikme.'' dediğinde Bülent Bey'in yüzüne bakan kafamı yere eğip gülümsüyorum. Bunu biliyordum. Söylemesine gerek yoktu. Bunu kimse yapmazdı. Konferansa geç giren isim kuradan atılır burada temizlikçi olurdu. Hemen sonra kafamı kaldırıp gülüşümü yüzümden silip donuk bir ifade ile ''Anlaşıldı.'' dedim sabit bir ses tonuyla. Hareleriyle karşılaşan gözlerim gördükleri karşısında ne yapması gerektiğini anlamıyordu. Genellikle mesafeli bakan sesi endişeli ve beklenti doluydu.

Aklıma kalan bir soruyu sormak için tekrar ağzımı açıyorum. ''Kurada çıkmayan kişilere ne olacak?'' dedim göz temasımı kesmeden. Neden böyle bakıyordu yahu! ''Burada çalışan yada hiç bir şey olacaklar. Seçimi onlara bırakıyoruz.'' diyor. Ben de kafamı sallayıp ''Çıkabilir miyim?'' diye sordum. O ise gözlerini dosyalarına indirip kafasını salladı. Hiç beklemeden çıktım. O neydi öyle? Neden öyle bakmıştı? Her neyse...

Odama girip yatağıma oturdum. Yatağım hemen yan duvarınında bulunan orta büyüklükte olan camı açtım ve konuşmaya başladım. Çünkü bu olayı paylaşa bileceğim tek onlar var. Yıldızlar... Bunun burukluğu ile acı bir şekilde gülümsedim. ''Biliyor musunuz? Bu gün belki de burdaki son günüm, son nefes alışlarım, son ağlayışım ve ben bunu sadece seninle paylaşabiliyorum.'' diyorum ve gökyüzüne bakıyorum.

Yazın sonlarında olduğumuz için hava serin ve gökyüzünde milyarlarca yıldız var. ''Bakın! Kızınız büyüdü. Siz yoksunuz ama beni görüyorsunuz biliyorum. Başarılarımı görün benimle gurur duyun. Çünkü ben kendimle gurur duyuyorum. Aslında bakarsanız kura bir şans işi ama bu kurumun birincisi olmak asla şans değil. '' dedim titrek sesimle. O kadar fısıltılı konuşuyordum ki sesimi ben bile duyamıyordum ve gözümden akan bir damla göz yaşına sahip çıkamadım. Onu elimin tersi ile itip gökyüzünü izlidim, hayran hayran yıldızları izlemek yaptığım en güzel işlerden biri. Yıldızlara küçüklüğümden beri hayrandım. Ne zaman başım sıkışsa, canım sıkılsa onlarla konuşmak ve bakmak beni rahatlatıyordu. Yıldızlar herkesin korktuğu geceyi kendine hayran bırakmasına sebep oluyordu bana göre.

Soğuk bir rüzgar esince camı kapattım ama birinin sırtımı izliyormuş gibi geldiği için hızla arkamı dönüyorum ve hiç bir şey göremiyorum. Ancak gözüme ilişen paslanmış demirli ufak duvar saatine baktım ve 00.48 gördüm. Ne kadar oturmultum öyle. Eğer hemen eşyalarımı toplayıp uyumazsam yarın hiç kalkamazdım. Hemen eşyalarımı toplamaya başladım.

Eşyalarım az olduğu için ADİDAS sırt çantama(sırt çantası demesine bakmayın çanta oldukça büyük.)  burdan bir anı olması için bana 12. yaş günümde gizemli çift tarafından verilen kar küresini, parfümü, deldorantlarımı, ayakabılarımı, taytlarımı, üstlerimi, pantolanlarımı, bir tane olan beyaz ve gözüm gibi baktığım PUMA montumu ve tokalarımı koyup çantamı kapattım.

Daha sonra hızla duşa girdim. Kendimi lavantalı şampuanımla iyice yıkadım. Duştan sonra saçlarımı tarayıp tarağımıda temizleyip çantama koydum. Saate baktığımda 01.16 gödüm. Hızlı hazırlanmıştım. Hemen üstüme iç çamasırlarımı, siyah taytımı ve askılı beyaz üstümü giyip yatağıma giriyorum.

Yarın ne olacak diye düşünmeden gözlerimi kapıyorum ve yaklaşık 1 yıldır her gün uyumadan önce yaptığım gibi dileğimi diledim. '' Ne olur onları rüyalarıma sok. Gizem, Cem ve Arda'yı istiyorum, ne olur.'' dedim fısıltıyla. Kendimi uykunun emin kollarına bırakıyorum. Gözlerimi açmadan yatağımda biraz daha sola kayıyorum. Sanki yıllardır uyuyormuşum gibi gelirdi. Fakat, ama!? Yoksa geç mi kalmıştım?

Sanki kabus görmüşüm gibi birden yataktan fırlıyorum ve bir gözümü ovuşturuken hısla saati buldu gözlerim. Saati 7.18 görmemle fırlamam bir olmuştu yatağımdan. Hızla çantama koyduğum tarakla saçlarımı tarayıp, ensemden dağınık bir şekilde olabildiğince hızlı örüyorum. Cama baktığımda havanın yağmurlu olduğunu gördüğüm için üzerime derin sayılabilcek bir v yaka kazak giyip, yağmurluğumu çıkardım bir hızla lavantalı parfümümü sıktım. Yatağımı alelade topladım. Çantamı sırtıma alıp yağmurluğu elime aldım. Beyaz spor ayakkabılarımı da giyip odama belki de son kez baktım.

Beyaz yatağım, onun üzerinde neredeyse beş metre karelik dört duvar odamın bir duvarının yarısını kaplıyordu. Siyah çalışma masamın üstünde ki lamba, tüllerim ve daha bir çoğhna bakıp odanın anahtarıyla çıktım odamdan.

15 ay önce

Şen şakrak gülerek odamın kapısını araladım. Arkamdan gelen Cem, Gizem ve Arda için kapıyı aralık bırakıp içeri girdim. Yatağımın üstüne otururken hala biraz kıkırdıyordum. Aramızda olan normal konuşmalardan dolayı keyfim yerindeydi. Aslında üçü yanımda olsa keyfim hep yerinde olurdu.

''Ben hala aç gibiyim yahu!  O kadar şeyi Arda aşkım için mi yiyorum ben?'' dedi Cem düşünceli bir sesle. Bunu söylerken karnını okşuyordu.

''Aşkın o karnını düdüklemesin dikkat et.'' dedi Arda odamın kapısını kapatırken. Ben hızla yatağımın başlığına yaslanırken yanıma yer açtım. Oraya her zaman Arda otururdu. Gizem ayak uzumda cama yaslanırken uzun bacaklarını yataktan sarkıtıp, beline uzamaya başlamış gür kahveyi çalan saçlarını tepeden alelade bir topuz yaptı. Cem ise her zaman ki gibi çalışma masamda ki  sandalyeye ters bir şekilde oturdu.

''Öf ben duşa giritoeum olmuyor böyle.'' diye hızla kalktı yerinden Gizem. Çok bile dayanmıştı. Ben odaya girer girmez banyoma girmesini beklemiştim. Hepsi benim odamda duş alırdı. Benim odamda hiç bir odada olmayan bir banyo vardı. Pis tuvaletlere gitmelerindense benim odamda duş almalarını yeğlerdim.

Gizemin arkasından gülümsemiştim. Arda hemen yanıma kurulduğunda biraz aşağı kayıp göğüslerine yasladım kafamı. Bu demekti ki 'Armina' nın uykusu var.'. Bunu anlayan Arda hızla ellerini saçlarıma daldırdı ve okşamaya başladı.

''Bu kız büyünce panda olacak. Ahanda buraya yazıyorum. Bu nedir böyle her bulduğu sıcak yerde uyuma sevgisi. Bana yol gözüktü yemekhaneye gidip artan var mı kontrol edeyim sonra odamıza geçerim Arda aşkım acele et.'' dedi arkasına bi anda döndü, önce benim ardından Arda'nın yanağından öptü. Hızla çıkarken arkasında sinirli bir boğa bırakmıştı. Ben ise kahka atmaktan geberiyordum.

''Gülme  seni Cem' e yem ederim.'' dedi ve büraz daha aşağı kaydı. Elleri saçlarımdayken bir anda aklıma 'Onlardan ayrılırsam ne olur?' sorusu geldi. Gerçekten onlarsız ne yapardım bilmiyodrum. Onlar olmadan kavgaları, şakaları olmadan bir hayat...

Ailemsiz bir hayat... Onlar benden 1 yıl büyüktü. Gidebilirlerdi. Benden ayrılabilirlerdi.

Derince nefes alırken kafamı sıcacık göğüsünde daha da kaydırdım. Banyodan su sesleri gelmeye başlamıştı.''Ne oldu öyle nefes aldın?''  dedi merakla Arda.

''Sizden ayrılırsam, ailemden yoksun bir hayat geçirirsem ne olur diye düşündüm.''

''Olur mu öyle şey? Aile dediğin birbirinden ayrılır mı öyle bir anda? Bizi ayıracak güç anasının karnından çıkmamıştır daha. Çıktıysada geri sokarım ben, merak etme.''

''Benden bir yaş büyüksünüz. Farkında mısın? İllaki gidiceksiniz. İllaki Bülent bizi ayrıcak.'' dedim artık gözlerim dolmuştu. Onlarsız kalamazdım. Kalırsam kafayı yerdim. Bülent'in tek amacı o saçma kurallara bizi uydurtmaktı. Sırf bu yüzden onları elimden alabilirdi. Tek ailemi...

''Bana bak bunları düşünme tamam mı?  Biz daha burdayız, birlikteyiz ve seninleyiz.''

''Bak sen bile gitmeyeceğiz demiyorsun. Gidiceksiniz ama siz gitmezsiniz değil mi?'' dedim kafamı kaldırıp ona dolu dolu, kızarık gözlerle bakarken.

Gözlerime bu sefer çıkmaza girmiş gibi bakıyordu. Beklemediği bir soruyu sormuştum. Ama cevabını o da biliyordu, ben de çocuk değildim. Anlayabiliyordum.

Gideceklerdi...

''Uyuyalım. Yarın nişan antremanı var.''  dedi gözlerini kaçırırken. Kaçmaya çalışıyordu. Kalbimi kırmak istemiyorlardı. İstemiyordu.

''Ban söz ver. Eğer siz giderseniz ve ben de sizden sonra çıkarsam. Beni bulun tamam mı? Beni bırakmayın ne olur. Bana söz ver. Beni bulacaksın?'' dedim ağlamaklı sesimle. Artık ağlıyordum. Tamamen kendimden geçmiştim.

Bana sıkıca sarıldığında ben de ona sarıldım. ''Söz. Söz seni bulacağım. Bulacağız.'' dedi. O an ikinci defa sesini tirerken duymuştum onun. Ben ağlıyordum ama onun sesinin titremesi yanlız kalınca ağlıyacağı anlamına gelmekteydi. O an öyle kaldık. Benim ağlamam derin nefeslere dönültüğünde uyumuştum.

Geçmiş son

Güzel anılarım olmuştu bu oda da ağladım, şen şakrak güldüğüm, inek gibi çalıştığım, yaptığım münakaşalardan yara bere girip bağıra bağıra kendime pansuman yaptığım hoş ve değişmeye kıyamadığım paha biçilmez anılardı. Belki de şu an hepsine veda ediyordum. Kim, nerden bilebilirdi?


Üstümü değiştirme gereği duymuyorum. Çünkü canım öyle istiyor. Karnıma açlık hissi vurunca yemekhabeye iniyorum. Vegan Werp alıyorum. Vegan olduğumdan değil sadece şu an bunu canım çekmişti. Şu an yediğim yemek nedensizce burda ki son yemeğim olduğunu bağrıyordu. Warp'i konferans salona gidene kadar bitirdim.

Siyah kapının beyaz kulpundan tutup ittirdim. Buraya en son 1 yıl önce girmiştim. Bunun burukluğu ile etrafı incelemeye başladım. Açık mavi oldukça temiz duran koltuklar devasa salonun neredeyse her yerini kaplıyordu, siyah parkeler, kağıt gibi pürüsüz ve bir o kadar beyaz duvarlar beni yine kendine büyülüyordu fakat hemen bu histen kurtuldum. Çünkü Arda, Cem ve Gizem'in ismi bu sahnenin üstünde açıklandı. Benim sağ köşede acı çığlıklarımı ve asla durmayan göz yaşlarımı umursamadan onlara veda etmeme bile izin vermemişlerdi. Özellikle Bülent Bey. O gün onlara son kez dokunmak için kaç kişiyi hastanelik ettim hatırlamıyorum ya da Arda, Cem ya da Gizem kaç kişiyi hastanelik etti.

1 Yıl Önce Bu Gün

Bülent Bey birden bağırdı. ''Hadi! Hadi! Bana da vurun. Denesenize. Siz birbirinizi düşürüyorsunuz ayrılmanız en doğrusu. Kurada çıkan ismimler yöneticilerden başka kimse ile temasa geçemez.'' diye bağırdı. İşte beklediğim şey olmuştu. 3 ay önce Ardayla konuştuklarım tutmuştu. Bülent Bey bizi ayırmıştı.

Tam o zaman anladım kuranın düzmece olduğunu. Yüzümde büyük bir acı ile belki son göreceğim kişilere baktım. Hepsinin yüz hatlarını aklıma kazır gibi...

Gizem'e baktım. Gözlerinden musluğun sonuna kadar açık bırakılmış gibi gözlerinden boşalıyordu inci taneleri. Gözlerinde acı vardı. Benim ilk arkadaşım gidiyordu. Biz ayrlıyorduk.

Cem'e baktım. Çaresizce ve umutsuzca bakıyordu. Sanki bir parçası bende kalmış gibi acıyla. Benim neşem, şakamatikim idi o. O'da gidiyodu. Ne yapardım ben onsuz?

Arda'ya baktım. Sanki, sanki birazdan Bülent Bey'e vuracakmış gibi duruyordu. O an aklında o konuşmamızın geçtiğine emindim. Bana bakmıyordu bile. Baksın iterdim son kez belki de görmek isterdim güzel gözlerini. Onunla ilk buraya geldiğinde kafa top atmasıyla tanışmıştım. Topla birlikte küçük bedenim yere çakılmıştı. O gün bana ilk sözünü vermişti. 'Acılarımı dindirecekti.'  şimdi gidiyordu benim şifam.

Onlara doğru adım atarken Bakışları bir bıçak misali saplandı kalbime. 'Adım atma yoksa kimse beni durduramaz.' der gibi baktı. İşte tam o zaman yığıldım dizlerimin üstüne.

Bülent Bey'e bakıyorum son bir umut. ''Gitmesinler. Lütfen.'' dedim bitmiş sanki biraz daha konuşsam bayılıcakmışım gibi.

Kafasını bana çevirmeden arkamdan bir yerlere işaret yaptı. Ve anında kollarımdan kaldırıldım. ''Bırakın! Gitmeyin! Hayır! Bırakın beni! Veda edeyim bari. Sizi seviyorum. Gitmeyin. Lüt-'' diyemeden bir şey batırıldı boynuma. Tiz ve acı bir çığlık attım. Son gördüğüm görüntü Arda ve Cem'min bana doğru koşmasıydı. Gizem zaten bayılmıştı.

Günümüz

Geçmiş anılarımdan kurtulup yanan gözlerimi kırpıştırıyorum. Ben o acıları Arda'sız atlatmayı öğrenmeye,gülmeyi Can'ın saçma şakalrı olmadan yapmayı, sevmeyi Gizem'siz denemeye çalışıyordum.

Sağa dönüp merdivenlerden özel bölüme çıktım. Burası kurada olan kişiler için yapılan bölümdü. Aynı alt kat gibi dizayn edilmiş ama bir balkon misali tüm salonu görebiliyordunuz.

Karşımda olan saate baktığımda 07.29 görüyorum ve beklemeye başladım. Yaklaşık beş dakika sonra salon dolmaya başladı ve tam 07.39 herkes burada olmuş oldu. Salon tıka basa dolu olmasa da hatrı sayılır bir şekilde doluydu. Ardından başta Bülent Bey ve diğer yöneticiler sahnede yerlerini aldıklarında dev tv kurada ismi olan öğrencilerin isimleri çıkıyor.

1-Halil Kaymaz
2-Murat Kars
3-Sibel Hilal
4-Armina Yılmaz
5-Aydan Sancak
6-Ercan İncir
7-Melek Melez
8- Ahmet İyi
9-Gökdeniz Şart
10-Sinem Horoz
1

1-Deniz Kızıl
12-Kadir Kaz
13-Eren Güner

Bu isimler sırasıyla ekranda çıkarken herkes ekrana kilitlenmişti. Ben sadece insanları tarıyordum. Çünkü onları belki de son kez görecektim.

Bülent Bey kürsüde yerini aldı ve ''Bu gün kurada sadece 1 kişi çıkacak. Geriye kalan 12 kişide ya burada çalışacak ya da hiç bir şey olacak. Kurada çıkan kişinin bizden bir istekte bulunma hakkı var. Şimdi sırasıyla tüm yönetici kurulu konuşma yapacak. '' diyor ve kürsüden diğer arkadaşları için çekildi. Sırasıyla hepsi o boş konuşmalarını yapmıştı. Sıkıntıyla dizimi sallamaya başlamıştım. Heyecandan olsa gerke fazlasıyla üşüyordum.

''Evet. Şimdi sanırım arkadaşlarım gerekli her konuşmayı yaptı. Sıra kura da. Biliyorsunuz ki kura işi şanstır. Ancak orada oturan kişilerin hepsi birbiryle neredeyse aynı seviye de eğitildiler-''

''Biz hayvan değiliz. Siz fazla insansınız.'' diye mırıldandım. Bize hayvanmışız muamelelerini asla bitirmiyorlardı. Sanırım asla bitirmeyeceklerdi. Konuşmasının devamını fazla dinlemedim Bülent Bey'in de. ''Şimdi. Lütfen herkes sessiz olsun. Başlıyorum. '' dedi Bülent Bey o düz sesiyle ve tuşa bastı.

İsimlerin bulunduğu kutular bir büyüyor bir küçülüyordu. Çıkan o ses çok rahatsız ediciydi. Bir Tırt, iki tırt, üç tırt ... yün on tırt ve ARMİNA YILMAZ'DA DURMUŞTU. O an bir çok şeye ulaştığımı hissettim. Aklımda ki soruların cevaplarına, aileme, özgürlüğe... O zaman göz bebeklerimin bile titrediğine emindim.

BÖLÜM SONU

Diye bir şaka yapıyormuşum. Hahajdşdğaljdhs

Sanırım artık söz sırası bendeydi. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. İsteyeceğim şey basitti 'Bülent Bey ile özel konuşmak.'

Tüm gözler bendeydi. Hepsi bir farklı bakıyordu. Kimisi özenerek, kimisi nefretle, kimisi saygıyla. Ama hepsinden öce bir dişinin irisleri takılmıştı gözlerime. O an anladım ki onda ki nefret ona hiç bir şey yapmadığım halde bu kadar yükseklerden bana bakıyordu ki sadece bakmasıyla altında ezilmiştim. Benimle konuşmak istediği belliydi, gözleri tümüyle bunu haykırıyordu. Sabah sabah insanı dindiren bir kin vardı gözlerinde. En zehirli, en can yakıcı olanından. Daha fazla Sibel'in bu hallerine dayanamadan hızla kendimi toparladım. O kız artık yoktu, ondan kurtulmuştum.

''Ben sorularıma cevap istiyorum fakat cevaplarını bizzat Bülent Bey' den istiyorum.'' kendimden emin ve bir o kadar düz çıkan sesim sanki meydana onu dövmeye çağırmışım gibiydi. Aslında bu artık umurumda değildi. Onunla birazdan konuşacaklarımızda ona ne kadar süre saygılı kalabilirdim bilmiyordum.

Bülent kafasını hafif hafif sallarken beni onaylamıştı. Onaylaması gerekirdi zaten. Ondan gayet basit bir şey istemiştim. Bu isteğim yerine beni ailemin yanına götürmesini isteyebilirdim.

Daha fazla bu ortama katlanamazdım. Burda kaldığım her saniye aklımın bir köşesinde hep ailem vardı. Cem, Arda ve Gizem. Burada durduğum her saniye sırtımdaki acılara yenileri ekleniyordu ve ben buna daha fazla katlanamazdım. Hızla yağmurluğumu alıp çantamı sırtıma aldım. Herkesin gözü hala bendeydi. Ama benim gözüm bir tek kişi bile görmüyordu. Fakat Sibel'in yanından geçerken birden kolumu tutu.

''Arda'ya aşıktım ben. Deliler gibi onu seviyordum. Ama o ne yapıyordu? Sen ona arkadaş gibi yaklaşırken, o seni seviyordu. Ben ona hep yakınken, o seni istiyordu. Ne kadar üzüldüm haberin var mı? Ne kadar göz yaşı döktüm. Umarım gittiğin yerde rahat bulamazsın. Umarım anlaşamadığın bir insana tahammül etmek zorunda kalırsın da benim üzüntülerim diner.'' dedi fısıldıyarak. O da biliyordu hayatı burada bitmişti. Ben kurtulmuştum o ise kapana kısılmıştı ama bu dedikleri saçmaydı. Fakat asla altta kalamazdım.

''Senin dinmesi gereken tek duygun seks yapma isteği. Eğer ki seksin değil, Arda' nın peşinden gitseydin,ona hisettirseydin anlardı seni. Ama sen depo köşelerinde sözde kalbinde aşk varken inlemeyi seçtin. Yeni hayatında başarılar.'' dedim ve kolumu tutan elini sıkıca sıkıp ters çevirdim ardında tırnaklarımı geçirdim. Sesizce inlerken onu arkamda bırakıp hızla merdivenleri indim.

Bu kız kafayı yemişti. Her halinden belliydi. Fazlasıyla aptal ve gerizekalıydı. Anlaması gerekirdi ona kanmayacağımı. Onun tek derdi benim vicdan yapmamdı. Ama yapmayacaktım.

Doluşmuş insanların içinden bir çırpıda çıkıp tekar kapıya yaslandım. Yorulmuştum, tükenmiştim vr yeni şeylere ihtiyacım vardı. Beni gülimsetebilecek şeylere fakat son bir adımım kalmıştı. O soruların cevaplarından sonra ya tamamen çökecek ya da yükselecektim.

Hızla binadan çıkıp bahçenin sonuna geldim. İşin açıkçası tam olarak ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece doğaçlama takılıyordum.

Bahçenin uzun bir ardan sonra ilk defa bu kadar sonuna gelmiştim. İlk dikkatimi çeken nokta oldukça fazla olan korumalar oluyor. Hepsi duvarın üstünde, fakat bazıları yerde bekliyordu. Hepsinin elinde bir adet AEK-999 vardı. Bu silah oldukça iyidi fakat bu kadar sıkı denetime ne gerek vardı?

Ben onları incelerken kapı birden açıldı. Pahalı olduğu belli olan bir araba çalışır vaziyette karşımda duruyordu. ''Senin.'' dedi Bülent Bey'e benzettiğim ses. Hızla arkamı döndüm. Zamanı gelmişti. Artık bazı soruların cevapları yerini alacaktı.

''Biliyorum merakın var. Fazla ayrıntılı olmadan hepsini cevaplayabilirim.''

''Biyolojik ailem nerde?''

''Annen öldü, baban ise hayırsız bir koca olduğu için gitti. Uzaklara.'' sonlara doğru sesi kısılmış gözlerini kaçırmıştı. Bunun nedeni babamı tanıyor olmasıyla ilgili olabilirdi.

''Biyolojik ailemi tanıyor musunuz?''

''Evet.''

''Buraya neden 3 yaşında geldim?''

Bir süre bekledi, derince yutkundu ve başladı. ''Sen doğduğundan beri buradaydın Armina. Annen ve baban burada görevliydi. Benim gibi. Fakat annen bir görevde öldü. Baban ise sana bakmaya dayanamadı. Yüznü görmeye tahammülü yoktu. Omuzlarına dökülen kahve saçların, biçimli kahve kaşların, esmer tenin ve renkli gözlerinle annenin aynısıydın. O da seni bırakıp kaçtı.'' dedi yine gözlerini kaçırmıştı. Ama bunu takamazdım. Bir babam vardı ve beni istemiyordu. Bir insan canından bir parçayı nasıl burakıp giderdi? Nasıl vazgeçerdi? Belli bir süre sustum. Kendimi toparlayınca yeni bir soru yöneltim.

''O yaşıyor mu?'' demiştim ama sesim o kadar isteksizdi ki. Öğrenmek istemiyordum ama öğrenmezsem yolda yürürken bile bir erkek bebeğin babam olduğunu düşünürdüm. Parnoyaklaşmamı önlemek gerekirdi. Bülent'in gözleri ne yapacağını bilmez haldeydi. Onu ilk defa böyle görmüştüm.

''Öldü.'' sesi tirememişti oldukça normal çıkmıştı. Ölmesine sevinmiştim. Beni bırakan insan sonradan hayatıma girerse afederdim. Ancak bu benim onsuz geçirdiğim yıllara yazık oldururdu.

''Peki. Ailem nerde?'' dedim bu sefer sesimi yüksek tutamıyordum. Konuşma çok uzamıştı. İlk defa onunla bu kadar konuşmuştuk. Cem, Arda ve Gizem'den bahsettiğimi anlamıştı. Cevap vermesini beklerken yüzünü inceledim.

Esmer teni, kalın dudakları, çokta büyük olmayan burnu, çekik gözlerinin etrafındaki kırışıklıklar yaşının getirdiği bir hediyeydi. Kahve saçları oldukça düzeli taranmış ama alnıma dağınık iniyordu.

''İşte bunun cevabını alamazsın çekirge.''dedi. Buna cevap vermesini beklemiyordum zaten. Umursamamıştım. Arda beni bulacaktı. Sözü vardı. O sözlerini hep tutardı.

''Al bu çantanın içindekiler senin. İçerisinde arabanın anahtarı, evinin anahtarı, kredi kartı, geçiş kartı ve nakit para var. Merdivemlerin altındaki mumlukların içine geçiş kartını koyarsan kapı açılır ve özel bölüme geçersin. Orda gerekli olan her şeyin var ve unutma ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin görevinden önemli değildir.'' dedi ve eliyle kapıyı gösterdi. Bu artık git demekti sanırım. Elindeki çantayı aldım. Arkamı dönüp ilerlemeye başladım.

Buradaki zamanım dolmuştu. Artık yeni bir hayatın temellerini attığım her adım da tastikliyordum. Belli kurallar vardı. Onlara uyarak kendi kurallarımı yaratabilirdim. Hayatım yeniden başlıyordu ve ben yalnızdım. Aldığım o can yakıcı cevaplarla. Hayatımı kuracaktım belki de yapamayıp o temelli dökmek için açtığım kuyuya bedenimi koyup üstünü kapattıracaktım. Her şeyin belli olmasına az kalmıştı.

◼️

Bölüm sonu gençler. Bu sefer şaka değil. Hadi kaçtım. Vote isterim bu arada. Bana vote veeğğr. {bilmeyenler için bunu bir adam bana para ver dieyip yapıyordu. Linç etmeyin bb} 

Continue Reading

You'll Also Like

44.3M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
721K 12.6K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
12.4K 749 13
Ailesini erken yaşta kaybetmiş bir kızın kardeşlerine bakması... Yıllar sonra ortaya çıkan karışmış bebekler.... Bir yandan yaralı bir kız olan ailen...
40.2K 3.8K 16
Bir kız var ismi Dolunay... Tam bir Dolunay gibi parlıyor. Bu zamana kadar çok fazla zorluk atlatmasına rağmen her zaman dimdik durdu. Ve herkesin bu...