kaçamaklar (cb-oneshot)

By baekyeolist_exol

3.8K 330 452

1985 yılları.. Askerlik yapan Chanyeol ve Baekhyun çok yakın iki arkadaşlardır. Birlikte kurallara karşı geli... More

.

3.8K 330 452
By baekyeolist_exol

(Y/N: Medyayı şarkı sözlerini okuyacağınız zaman oynatırsanız mükemmel olur. İyi okumlar.)

Saç kesme saatinden kaçtığı için, yetmiş kişilik yatakhanede komutan tarafından azarlanılan arkadaşım Baekhyun'un suratına bakarak gülüyordum. Onla her ne kadar alay etsem de morali asla bozulmayacaktı. Asla sinirlenmezdi laubali biri olduğu için. Laubali olmasa bile, sinirlense veya üzülse yine de güler, neye güldüğünü anlamazdınız. Onu tanıyalı nerdeyse beş ay olmuştu ve artık mimiklerini çözebiliyordum. Şu an işittiği azarı dinlese dinlese kıçından dinliyordur en fazla.

Benim gibi Baekhyun'un azar işitmesine gülenlerin aksine, bazıları sinirli bakışlar atarak söyleniyordu kendi aralarında çünkü bu onun ilk azar işitişi değildi. Baekhyun her konu hakkında aykırı hareketler göstermeyi başaran biriydi ve bazen tüm asker arkadaşlarını tehlikeye atabiliyordu. Bir keresinde sabah koşusundan kaytarmak için beni de ikna ettiğinde, ormanın içine kadar kaçmıştık. İlk kaçışımız değildi, kalabalık olduğumuz için bazen gözden kaçılabiliyordu yokluğumuz. Nasıl olduysa o gün komutan yokluğumuzu fark etmiş. Yerimizi söylemeleri için diğer arkadaşlara bin şınav çektirtmişti. İspiyonlamak istemediklerini zannetse de kimsenin yerimizi bildiği yoktu. Tabii yakalandığında iki katı daha fazla şınav çekmeye maruz kaldık.

Saçının kısa olmasından nefret ettiği için yine sinsi planlarından birini uygulayıp kaçmıştı fakat yakalanmasıyla saçı kesilmiş, planı altüst olmuştu. "Komutanım, saçımın önceki hali zaten kısa değil miydi? Önceki tıraştan beri bir santim ya uzamış ya da uzamamıştı." Baekhyun akıl almaz cesareti ile isyan ettiğinden dolayı her zamanki gibi komutandan bir tokat yedi. Hak ediyordu.

Komutanın tekrar bağırmasını beklerken bir anda arkadan bir ses "Yeter artık! Saç kesme kuralı ezelden beri olan bir şey. Senin gibi bir gerizekalı saçının kesilmemesi için isyan edince, cidden kesilmeyeceğini mi zannediyorsun? Boş herif." dedi agresifçe. Minseok'un sesiydi. Bin şınavın etkisinden kurtulamamıştı anlaşılan. İki gün boyunca bel ağrısından ayağa zor kalkmıştı. Baekhyun'a kinli olan bir sürü asker vardı fakat içlerinden en kinlisi oydu herhalde. Hak mı versem "Ne diyorsun lan sen benim arkadaşıma?" mı desem bilemiyordum çünkü kesinlikle haklıydı. Bir yandan da Baekhyun dostumdu. Her neyse, nasıl olsa komutan varken bana söz hakkı düşmezdi. Zaten komutan varken Minseok'un azarlar şekilde konuşması da cesaret işiydi.

"Kim Minseok! Burda ben varken başka bir askeri azarlamak senin ne haddine?!" dedi beklediğim gibi. En fazla yüz yetmiş boyunda ama vücudu çevik olan, alnının ortasında kaşlarını çatmaktan alnında çizgi kalmış bir herifti. O sırada arkasını dönmüştü ve Baekhyun bana kaş göz yapıp sessiz kahkahalar atıyordu. Kızdırmayı en çok sevdiği insanın komutanımız olduğunu biliyorum. Suratının damla balığına benzediğini söylemişti önceden.

Komutan Lee'nin azarlama seansının sıradaki mağduru Minseok olmuştu. Baekhyun'un aksine utanarak başını eğmişti. Komutanın arkasının dönük olmasını fırsat bilen Baekhyun, suratını asarak sessizce dudaklarını oynatıyor baş parmağını kaldırıp etrafa savuruyordu, evet arsız Byun Baekhyun komutanın taklidini yapıyordu.

Gülmemek için ekstra çaba sarf ediyordu bazılarımız, ben de dahil. O sırada Komutan Lee arkasını döndü ve Baekhyun profesyonelce hazır ol duruşuna hızlıca geçmiş, suratına sahte ciddiliğini yerleştirmişti

"Seni bir güzel adam edeceğim, o zaman görürsün sen." dedi adam sakin bir ses tonuya. Bu adam sesini alçatabildiğine göre ileriki zamanlarda nirvanaya ulaşıp sonsuz huzurluluğa ulaşırdı arkadaşım sayesinde. Ellerini arkasında birleştirip hızlı adımlarla odadan çıktı. Baekhyun anında nefesini dışarı verdi ve çılgınlar gibi gülmemek için yanıma koştu ve kafasını omzuma gizleyerek gülmeye başladı. Cidden eğleniyordu bu seferki gülüşünü net bir şekilde okuyabiliyordum. Ben de omzuna kolumu atıp kıkırdamaya başladım. "Gerizekalısın."

"Saçımı kestirmeseydim askerlik günlerimin en güzel anlarına bu günü ekleyebilirdim. Zaten en güzel günlerimin hepsinde Komutan Lee'den azar işitmek vardı." dedi gülmesini bitirebildikten sonra.

"Orospu çocuğu." dediğini duyduk Minseok'un. Mırıldanmasına rağmen hepimiz duymuştuk çünkü odadaki herkes susmuş sadece ikimizi dinliyordu ve araya onun sesi de karışmıştı.

Baekhyun'un nihayet normalleşen yüz kasları tekrar gerilmişti. Ağzı yukarıya doğru kıvrılmıştı ve sürekli kasları hareket ediyordu. Daha önce de dediğim gibi, evet gülüyordu.

Ama sinirlendiği için.

Minseok tabii bunu pek ayırt edemedi ve tepesi attı iyice. Eliyle Baekhyun'a işaret etti. "Şu orospu çocuğuna bakın! Hala gülüyor! Ruh hastası bu. Delirmiş."

Baekhyun yanımdan birden fırladı ve kısık gülme sesleri duyulmaya başlamıştı bile. Minseok'a dalaşırken kahkahalara boğulacaktı anlaşılan. "Minseok, susmalısın artık. Büyütme işi daha fazla." Jongin hemen Minseok'u iteklemeye başladı kavga büyümesin diye. Ben de fırladım Baekhyun'un yanına. Hem kavgadan dolayı hem de Baekhyun'un artacak kahkahaları ile tekrar komutanın gelmesini istemiyordum kesinlikle. Odadakiler de "kesin sesinizi" "yeter artık" gibisinden sözler söylüyordu. Hepimiz korkuyorduk yiyeceğimiz cezadan. Baekhyun hariç.

"Anne kuzusu sinirlendi herhalde!"

Baekhyun'un benden kısa olan bedenini hızla kendime çektim ve ağzını kapadım. "Şşş, daha fazla olay yaratma bir daha Komutan yanımıza gelirse bu sefer cidden elinden kurtulamazsın! Bırak konuşsun, amacı seni kışkırtmak." dedim. Konuşmaya çalışıyordu fakat daha çok boğulma seslerine benzer şeyler duyuluyordu.

Hava alması ve rahatça gülme krizini geçirsin diye onu dışarı çıkartmak için iteklemeye başladım. Sonunda direnmeyi pes etti, Minseok'un tuzağına düşmemesi gerektiğini anlayacak kadar zekiydi en azından.

Binanın çıkışındaki merdivenlere ulaştığımızda Baekhyun'u serbest bıraktım. Gülmesini tutmaktan gözleri yaşarmıştı. Merdivene oturup yüzünü kapadı ve yüksek sesle gülmemek için sesini kısıtladı ama artık engellemediğim için sesi duyuluyordu.

"Sinirden gülüyorsun, değil mi?"

"Sinirden gülüyorum." diyerek onayladı gülmeye devam ederken. Biraz daha gülmesine devam ettikten sonra sakinleşip birden yanına oturan bana döndü. "Beyinsiz, erkek adam onun sözüyle üzülür mü sence? Aptal mısın?"

"1985 deyiz ve hala cinsiyetçilik yapıyorsun." dedim dalga geçerek. Ensesine bir şaplak geçirmeyi de unutmadım.

"Üff ne cinsiyetçiliği be! Kes sesini." dirsek attı karnıma. Acıdan iki büklüm oldum. "Asıl o anneme küfrettiği için cinsiyetçilik yaptı."

"Biliyorum."

Bir süre sessizlik olduktan sonra "Üzgünüm bunları yaşamak zor senin için." dediğimde sessizlik bozulmuş oldu.

"Ne?" dedi inanamayan bir surat ifadesiyle. "Asıl ben sana üzgünüm, aptal Chanyeol." dedi karşısındaki boş, kelleşmiş araziye bakarken. İlk başta hastalığına acıdığımı düşündüğü için tepki verdi sandım.

Baekhyun beş yaşındayken, sağına bakmadan karşıdan karşıya geçerken ablası yola fırlayıp onu iterek hayatını kurtarmıştı. Fakat aracın onbir yaşındaki ablasına çarpması ölümle sonuçlanmıştı. O günden sonra ne kadar minik Baekhyun üzülse ve ağlamak istese bile sürekli kahkaha atmaya başlamış, cenazede bile.. Travma sonucunda Psödobulbar adında psikolojik bir rahatsızlığı ortaya çıkmıştı. Üzüldüğünde veya sinirlendiğinde gülerdi, eğer şiddetliyse kahkaha atardı ama küçük şeylerde kendini kontrol edebiliyordu.

Aslında çok fazla gereksiz kahkahalar atmıyordu çünkü pozitif bir kişiliği vardı, haliyle genel olarak negatif duygular beslemezdi.

Gülme krizlerine girmek istemediğini çok iyi biliyordum fakat bunu inkar etmişti. "Psikopatlığım benim için zarardan çok fayda sağlıyor. Beş yaşından beri ağlamadım mesela!" dedi kendiyle dalga geçerek.

"Halimden memnunum diyorsun yani." dedim inanmayan bir ses tonuyla.

"Tabii ki! Sizler ağlayarak ve sinirlenerek zayıflığınızı ifşalarken ben hep gülüyorum. Güçlü gözüküyorum, öyleyim zaten. Neyse." hızlıca konuştuğu için nefesi tükendi. "Çevremdekiler hastalığımı genelde bilmediği için beni duygusuz zannediyor ve genelde kimse bana laf atmaya veya üzmeye çabalamıyor. Değmeyeceğini düşünüyorlar." dedi gerçekten gülerek. Bu onun 'adi herif' gülüşüydü. Evet, yakında tüm kahkaha türlerine isim takabilirdim.

"Minseok laf attı ama."

"Ben yakınlarımdan bahsettim. Mesela, sevgililerimin nerdeyse hepsi ayrılmadan önce üzücü veya sinirlenmeme sebep olacak bir şey söylemeye gerek duymuyorlar. Gerçekten güldüğümü düşünüyorlar, işime geliyor haliyle. Laf sarf ederlerse tepkime sinirlenip, çıldırırlar."

"Demek öyle." kısacık kel gibi kafasını tutup elimle sağa sola salladım. "Sırrını bildiğime göre artık seni sinir etmekte bir sakınca görmüyorum!" kahkaha atarken birden başındaki elimden kurtulup, kolumu sırtıma doğru ters çevirmesiyle ciyakladım. "Cüret bile edemezsin Park Chanyeol." dedi dişlerinin arasından. Sonra da hiçbir şey yokmuş gibi sakin bir tavırla binaya girdi.

Dalgaya vurmuş olsam da hastalığının olduğunu benle paylaşması gerçekten çok değerliydi benim için. İlk tanıştığımızda sürekli benle arkadaş olmak için peşime takılırdı ve ben de diğerleri gibi ondan rahatsız olduğum için yanımda olmasını istemezdim. Fakat bir şekilde yakınlaşmaya başladık. Nerdeyse çok yakın olacakken tartıştık. O esnada gülmeye başladı, laubali olduğunu düşündüğüm için dayanamadım ve bir daha benimle konuşmamasını söyledim. Birkaç gün sonra dayanamayıp neden güldüğünü açıkladı ve özür diledi. Böylece daha da yakın olduk.

Akşam vakti Baekhyun ile beraber duş alarak günün stresi ve yorgunluğundan arınmaya karar verdik. Duş için bordo havlularımızı alıp yirmi kişilik duş başlıklarının yan yana dizildiği odaya girdik. Herkes erkek olduğu için kabin yoktu.

Ayakkabılarla girmek yasak olduğundan, fayanslar çıplak ayaklarımızı üşütürken bizden önce gelmiş askerlerin banyosunun sıcaklığı yüzümüze çarptı. Biri "Geldi yine baş belası." dedi gülerek ama Baekhyun oralı olmadı veya gerçekten duymamıştı.

Gri dolapların önünde soyunduk ses etmeden. Ben kıyafetlerimi koymak için eğildiğimde çıplak popom Baekhyun'un sert elininin gazabına uğradı. "BÜYÜK AMA İŞLEVSİZ BİR BAMYA!" diye bağırdı herkesi ortasında ve kaymamaya dikkat ederek delirmiş gibi çıplak haliyle kaçmaya başladı.

Akılsız ben, herkes duyduğu için sinirlenerek tuzağa düşmüştüm ve hızlıca peşine takıldım. "Gel buraya!" onu yakalayacağım diye ayağım kaydı. Bacağım hafif ağrıyordu. Baekhyun kaçmaktan vazgeçip, yerde yatan bedenimin yanına zevkle rahat rahat gülerek hiç acımadan geldi. Mutluyken genelde şirin bir şekilde "hehehehe" diye gülerdi.

Başımın tarafına doğru eğilip iki elini dizlerine koydu. Başım bedenine yakın durduğu için bacak arası göz hizamda...

"Çek lan şunu gözümün önünden! Kör oldum sanırım." diyerek elimle gözlerimi kapadım. "Ne oldu? İşlevli olduğu için kıska-" sinirime hakim olamadığım için elimi gözlerimden çekip bacağından çektiğim gibi düşürdüm onu yere. Kıçı acımış olmalıydı, tam üstüne düştü çünkü. O acı içinde bağırırken "Kes artık!" dedim ve boş bulduğum duş başlığının altına geçtim. Herkes açık hava sineması izler gibi işlerini bırakıp bize odaklanmıştı. "İşinize dönsenize!"

Elime sabunu almışken Baekhyun yanıma geldi, sanki flört ediyormuş gibi işaret parmağını göğsümde gezdirdi. "Erkekliğinle dalga geçtiğim için özür dilerim, koca oğlan." sahte seksi bir ifadeyle baktı yüzüme ve alt dudağını ısırdı. Eline vurdum, göğsümden uzaklaştırmak için. "Antrenmanlar yorucu olmuyor gibi bugün bir de senle uğraştım, şimdi de duşta yoruyorsun! Güya rahatlamak için duş alacaktık. Yaptığın şeye bak. Rahat bırak beni de kendi işine odaklan!"

Dudağını büzdü benden iğreniyormuş gibi. "İyi be, aman. Neler yaşadıysan artık, damarına bastık herhalde istemeden." diye söylendi sanki fısıldıyor gibi. Onu iteklediğimde sırtı duvara çarptı. Kolumu başının sağ tarafına koydum. Nefesimin suratına çarptığını hissettim.

Böyle bir hareketi benden hiç beklememiş olacak ki gözleri kocaman oldu. Sessiz ve hareketsizdi. Gerçekten abarttığımı fark ettim o an. Geri çekildim cevap vermeden.

Baekhyun duşunu benden önce bitirdi. Yatağıma gittiğimde üst ranzadaki yerinde uyumuştu bile! Darılmıştı bana galiba.

Güne her zamanki gibi hademenin yatakhaneye girip "Kalkma vakti!" diye bağırması ile uyandık. Baekhyun bir çırpıda indi ranzadan. "Hey."

Yüzüme baktı anlık sonra geri çekti bakışlarını. "Günaydın."

"Günaydın." Kamuflaj desendeki formalarımızı giymeye başladık. Dolaptan saçımın normal, daha uzun iken çekilmiş fotoğrafımı çıkardım. Yanımda annem vardı. "Al bakalım." dedim fotoğrafı ona uzatarak. Hep merak etmişti uzun saçlı halimi. Yanımda fotoğraf olmadığı yalanını söylediğimde anneme fotoğraf yollaması için mektup yazmamı söylemişti. Ben de çok istiyor diye hayır demiştim ve o da bana gıcıklık yapıp bir hafta konuşmamıştı benle. Çünkü ben onun fotoğrafını görmüştüm, uzun saçlarıyla daha çocuksu ve sevimli gözüküyordu. Fakat benle küs kalmaya dayanamayınca uzun süre bu konu kapanmıştı ve şimdi tekrar gündeme soktum.

"Neeeee!?" dedi şaşkınlıkla bakarken.

"Affettin mi şimdi?"

Kafasını iki saniyeliğine bana çevirdi. "Hiç küsmemiştim ki, ehehe."

Hayal kırıklığı ile fotoğrafı almaya çalıştım. "Ya! Pişman oldum şimdi." Fotoğrafı geri vermedi. Bu kozumu, cidden ona yaptırmak istediğim bir şey olursa diye saklamıştım, boşuna gitti..

"Çok yakışıklısın." dedi hayranlıkla. Direkt bu kadar açık söylemesini beklemediğimden vücudumu bir heyecan kaplamıştı. Tekrar fotoğrafı almaya çalıştığımda arkasına sakladı. "Artık benim."

"Annemin olduğu bir fotoğraf ama o!"

Dolabına gidip kendi fotoğrafını çıkardı ve benimkini hızla içine koydu. "Al, benimki de sende kalsın o zaman." diyerek elime tutuşturdu kağıdı.

"Ben seninkiyle ne yapayım?" dedim amacını anlamaya çalışırken. Aslında, Baekhyun'un yaptıklarının amacını düşünmemek ruh sağlığınız için en iyisi olurdu.

"İstediğini." dediğinde tam kafasına vuracakken kahvaltı için son uyarıyı yaptılar. Baekhyun yok olmuştu bile. Elimde kalan fotoğrafı yatağıma fırlattım. Tam koşmaya başlamıştım ki tuhaf gözükür diye geri dönüp yastığımın altına saklayıp koşarak yatakhaneden ayrıldım.

Tepsimi aldığımda etrafıma göz gezdirdim. Baekhyun, Jongin'in karışsına oturmuş sohbet ediyordu. Yanları boştu, muhtemelen bana ayırmışlardı boş yeri.

"Ben de tam bizimkiler dün akşam canlı +18 performansınızı izlediklerini söylediler diyordum." dedi Jongin dalga geçen sırıtışıyla. Jongin'in yanına oturdum.

"Doğru duymuşsun. Baekhyun'un kıçı çok acıdı." dedim istemeden fazla ciddiyetle.

Jongin yanımdan birkaç santim uzaklaştı korkmuş gibi yaparak. Baekhyun ise sadece göz devirdi.

"Minseok'tan özür dilemesi için çok uğraştım ama inat etti. Senin yüzünden birkaç kere cezaya kaldığı için kızgın." konu birden değişti böylece. "Sahi ya ben de mi kızsam sana?" dedi Jongin takılarak.

"Küfretmeseydi hak verebilirdim." dedi Baekhyun ağzında lokma varken.

"Artık kurallara karşı gelip diğer insanları tehlikeye sokma, yoksa kimse seni sevmeyecek yakında."

Lokmasını yuttu. "Sen varsın ya kocacığım."

"Dalga geçmeden, ciddi konuşamıyoruz senle." dedim sinirle çubukları bırakırken. Jongin yemeğini yerken sessizce manzaranın keyfini çıkarıyordu.

"Tamam.. Bak, her kurala uymayı bekleme benden. Senle kaç kere kaçıp güzel vakit geçirdik. Sen de sıkılıyorsun burada hapis gibi durmakta. Kabullen artık bunu. İllegal iş yapmadığımız sürece başımıza kötü bir şey gelmez."

Evet, yalan değildi. Uzun süre katı kurallar çerçevesinde askerlik yapmak cidden bunaltıyordu. İnsan mutlu olacağı hiçbir şey yapamıyordu. Üstüne bir de yorucu olduğu için bazen ne zaman buradan çıkacağınızı, sevdiklerinizi ne zaman göreceğinizi de düşünüyorsunuz. Tek teselliniz vatani görevinizi yerine getiriyor oluşunuz oluyor. Baekhyun ile yakın olduğumdan beri askerlik zamanlarım çok daha heyecanlı ve maceralı olmuştu fakat sonuçları da berbat oluyordu.

"Fakat diğer tehlikeye atmamak konusunda daha dikkatli olmaya çalışırım."

Her sabah rutininde olduğu gibi on tur binanın etrafında koştuk, az ileriye gittikten sonra silahı doğru bir şekilde kullanmak için eğitim aldık. Hedef tahtasının ortasına yirmi mermiden on tanesini ateş edemezsek yine değişik işkence yöntemlerine maruz kalacaktık.

Benim için biraz zorlu geçmişti. Elimde kalan son mermiyi düzgün kullanamazsam çekeceğim cezayı düşünmek istemiyordum. Stresten terleyen ellerim işime daha da mani oluyordu fakat mermiyi kullanarak geçerli noktalarda on tane nokta delmeyi başarmıştım. Derin bir oh çektim!

Jongin'e baktığımda çoktan bitirmişti bile. Birbirimize beşlik çaktık. Baekhyun telaşla yanımıza geldi. "Hey, çocuklar ben bir şekilde kaçsam iyi olur çünkü dokuz tane tutturabildim ve elimde hiç mermi kalmadı." dediğinde içimi bir telaş kapladı. Kaçmaması için Jongin ile bir şeyler zırvadık.

"Hani insanları tehlikeye sokmamak için çabalayacaktın? Sözünün arkasında durmayı denemen lazım. Hem kaçarak kurtulamazsın."

O sırada yanımızda Minseok belirdi. Etrafa iyice bakındıktan sonra Baekhyun'un eline hızlı hareket ederek üç mermi tutuşturdu.

Tam özür amaçlı yapıyor, barışmak istiyor gibi düşüncelere kapılacakken "Bana öyle bakmayın. Ceza alırsa kaçacak ve yine herkes eziyet çekecek onun edepsizliği yüzünden Buna izin veremem!" dedi sinirli bir ifadeyle. Konuşurken diş etleri kedinin ağızı gibi gözüktüğü için pek ciddiye alamamıştım doğrusu.

"Vay, Minseok beynini kullanabiliyormuş meğersem!" dedi Baekhyun heyecanla. Minseok tam dalaşacakken kendi kendini durdurdu ve derin bir nefes aldı. "İşine bak."

Zıplaya zıplaya kendi yerine geçti sanki ceza almak üzere olacak o değilmiş gibi. Bazen buna benzer davranışları bende hayranlık uyandırırken bazen ödümü koparırdı. Şu an altıma işeme aşamasına gelmekten endişeleniyordum.

Üç kişi pür dikkat onu seyrettik. Baekhyun da dikkatli bir şekilde hedefe odaklanmışken, postürünün ne kadar düzgün olduğunu düşünmeden edemedim. Geniş omuzları sayesinde daha da iyi gözüküyordu. İlk atışı başarısız olduğunda hepimizin ağzından "Hadi ama!" gibisinden sözler döküldü. İkincisini için hızlıca hareket ediyorken yavaş olmasını tembihledik o da çenemizi kapamamızı..

Bu seferkini tutturduğunda hepimize rahatlık gelmişti, omzumuzdan yük kalkmıştı. "Unutmayın bu kıyağımı." deyip göz kırptı. Sanki kaçmayacağı için ona teşekkür etmemiz gerekiyormuş gibi yapması sinirimizi bozdu.

Minseok "Ne diyor bu?" deyip çekip gitmişti.

Komutan, Baekhyun'un hedef tahtasına baktığında 10 başarılı hedefi görünce suratını astı. Baekhyun boktan çenesini tam açacakken ona ayağımla tekme attım yine olay çıkarmasın diye.

Herkese bir şeyler söylerken Baekhyun'a bir şey söylemeden gitti. Bana ise sadece "Fena değil." dedi.

Her zamanki gibi yorucu bir gün geçirmiştik, günün sonuna doğru herkes binaya geri dönmek üzereyken Baekhyun, Jongin ile beni çekiştirdi.

"İçeri girmemiz lazım!" dedi Jongin korku içerisinde ben ise alıştığım için ses etmeden Baekhyun'u takip ettim. "Yakalandığımızda ya Jongdae'yi taşıyarak yüz tur koşmamı falan isterlerse? O herif kendi öğününü yediği gibi arkadaşlarının artığını da yiyor!" gibisinden saçma sapan hiç olmamış şeylerin kurgusunu kurdu. Ses etmesem de Baekhyun'un kollarının titrediğini gördüm, aklımda ne tür bir senaryo yaşayacağımızı hesaplayamamıştım.

Kuytu köşede ağaçların arasında durduğumuzda. "Bana acilen yardım etmeniz gerekiyor. Özellikle Chanyeol sinirlenmeden dinlemen lazım. Tüm hikayeyi dinle, sonra çıldırmak istiyorsan çıldır."

Eyvah.

"Ben onaltı yaşımdan beri eroin bağımlısıyım." dediğinde aklımı yitirmek üzere olabilirdim dediği diğer şeyleri dinlemeye gücüm zor yetti. Daha ne kadar şok geçirebilirim, daha ne kadar kendini, bizi tehlikeye atabilir.. "Arkadaş çevremden kaynaklı başladım ve ergendim, meraklıydım. Son bir yıldır ciddi bir şekilde azalttım bu dozu tedavi sürecinde. Eskiden her gün alırken artık üç ayda bire düştü bu miktar ve gördüğünüz gibi ellerim titremeye başladı bile. Bu ay mektup ayı olduğu için muhtemelen ellerine ulaşmıştır mektupların birkaçı ama ne zaman dağıtırlar bilmiyorum. Benim bugün almam lazım yoksa kriz yaşayabilirim." dudağı yukarı doğru kıvrılmıştı ve yüz kasları titriyordu kollar gibi.

"N-ne? Baekhyun eroin kullanmana yardımcı olmamızı isteyemezsin bizden!" Jongin eliyle ağzını kapatmış duyduğu şeyi idrak etmeye çalışırken benim ise kalbim çarpıyordu.

Bunu nasıl kendine yapabilmişti? Azaltması iyi bir haberdi ama mimiklerinden ve titremesinden hem kahkaha hem de eroinin yokluğundan krize gireceğini anlamıştım. Kendini bu hale getirmesinden dolayı onu boğmak istiyordum.

"Ya bak yine durduk yere gülümsüyor, beni korkutuyor!" dedi Jongin ağlamaklı bir surat ifadesi ile bana doğru baktı. Ben ise dikkatimi sadece Baekhyun'a odaklamıştım.

Hem sinirli hem de üzgündüm ama Baekhyun eğer o pislik şeyi almazsa bayılacak böylelikle doktorlar onu incelediğinde her şey anlaşılacaktı. "O şeyi nasıl saklamasını tembihledin satıcıya? İçini açıp bakarlar." demem Baekhyun'u şaşırtmıştı çünkü onu gebertmemi bekliyordu muhtemelen. Bununla daha sonra ilgilenecektim.

"Tek kullanımlık küçük bir doz zaten. İçinde sahte bir mektup ve bir sürü fotoğraf olması lazım. Üç ay önce de aynı şeyi yaptım." Baekhyun yere oturdu. Bacakları titriyordu. "Lütfen bir şey yapın, mektupları önceki seferden daha geç dağıtacaklar bu sefer herhalde." o kadar çaresiz duruyordu ki, gözleri kanlanmıştı ve sürekli gülümserken acı çekilini hissedebiliyordum, titremeye de devam ediyordu.

Jongin'i bir şekilde ikna ettikten sonra planımızı hızlıca düşünüp hazırladık. Maalesef Jongin ile ben ceza yiyecektik eğer planımız işe yararsa.

Baekhyun binanın içinde nöbetçinin göremeyeceği, kendisinin ise olanları izleyebileceği bir köşeye saklandı. Jongin kendi için bildiği tüm duaları ağlamaklı okurken onu itekledim ve koridora sahte kavgamızla beraber giriş yaptık. Birbirimize zarar veriyor gibi vurup bağrışmaya başladık.

Nöbetçi görevli camdan duvarları olan ofisten çıkıp yanımıza doğru koşturdu. "Hey! Sizin bu saatte burda ne işiniz var?" Yanımıza geldiği anda Baekhyun hızla ofise girdi.

Aklımıza gelen tüm zırvalıkları anlattık "Bu herif beni hep kıskandı, başarılarımı kıskandı ve benimle dostmuş gibi davranıp arkamdan bıçakladı!" diye bağırıp Jongin'e geçirdim bir tane. Senaryoyu sakız gibi beraber uzatırken Baekhyun bir türlü çıkmak bilmedi. Nöbetçi arada bir ofiste oturmamızı ve artık yetkili kim varsa ona haber vermek için çağıracağını falan zırvaladı.

O kadar çok şey söyledik ki en sonunda iş "Diş fırçama tükürdü." demeye kadar gitti ve Baekhyun sonunda çıktı ve eliyle "hallettim" gibisinden işaret etti ve koşarak bulunduğumuz kattan kayboldu. Biz de direnmeyi bıraktık.

Komutan sinirli ve hızlı adımlarla ofise geldi. Herkesin yatma saatinin olduğu zamanda başına iş açtığımız için hiç iyi şeyler olmayacaktı. Tüm olanları öğrendiğinde Jongin'in gitmesini, ilk azar işitişi olduğu için bu seferlik görmezden geleceğini söyledi. Ben Baekhyun ile sürekli bela açtığım için tüm sinirini benden çıkartacaktı.

Jongin'in beni yalnız bırakmak istemediğini yüzündeki ifadeden anlamıştım. Kaşlarını yukarı kaldırmış, dişleriyle dudağını kemiriyordu. Ona gözlerimi kapatım onaylar gibi. Önemli olmadığını anlaması için. Komutan hala gitmediği için Jongin'e bağırdı ve zavallı çocuk yerinde sıçradı ve hemen ayaklandı. Kapıdan çıkmadan önce birkaç saniye son kez suratıma baktı. Ben de sahte bir gülümsemeyle içini rahatlatmaya çalıştım.

Komutan'ın sesini duymamla kafamı ona çevirdim tekrar. "Sen!" dedi eliyle beni işaret ederek. "Benimle geliyorsun."

"Emredersiniz, Komutanım." yutkundum. Korkuyordum. Ofisten çıkarken ne kadar zor yürüdüğümü fark ettim. Bacaklarım titriyordu.

Nereye gittiğimizi belli bir süre sonra anladım. Duş aldığımız odaya götürdü beni. Ne yapacağını az çok anlamıştım ve kaçmak istiyordum. Koşarak kaçmak.

Kapıyı kapattı. Boş nemli odada kapının sesi yankı yapmıştı. "Üstünü çıkar, pantolonun kalsın sadece." dedi kendi kemerini çıkarırken. Ellerimin titremesinden dolayı hareketlerimde güçlük çektim. "Hadi!"

Kamuflaj formamı çıkarabildim sonunda ve daha kıyafetimi bir yere koyamadan sırtıma yedim kırbacı. Beklemediğim için tüm gücümle bağırdım. Kemerin demir kısmı omurgama gelmişti ve inanılmaz acıyordu. Formamın ne ara yere düştüğünü hatırlayamadım.

"Bağırma! Bu acıyla bir hafta boyunca iş yapacaksın sen daha!"

Bir kırbaç daha geldiğinde sırtıma yerimde sıçradım. Tanrıya şükretmeliydim demir kısmının bu sefer sırtıma gelmediği için. Bağırmamı tutmak daha da eziyet olmuştu benim için. Gözlerimden yaşlar akıyordu onun yerine.

Umarım Baekhyun şu anda krize girmemiştir ve eroinin etkisiyle rahat bir uykuya dalmıştır çünkü onun için yediğim bu acımasız kırbaçların karşılığını görmek istiyordum. Tabii ki eroin almaması için ilerde ona bin türlü baskı yapacaktım. Şu anki tek isteğim kimseye yakalanmaması ve iyi olmasıydı.

O daha çocukluğundan yeni kurtulmuş ondokuz yaşında bir oğlandı. Üniversiteye gidecek parası ve burslu okuyacak kadar iyi bir eğitimi olmadığı için askere daha erken gitmek zorunda kalmıştı. Biricik dostum.. Beş ayda canımın bir parçası oluvermişti! Üniversiteye gitme hayalleri vardı! Daha bir ömür birlikte yaşamayı hayal etmiştik. Bunları yaşamak için sağlıklı olması gerekirdi ve hapse girmemesi..

Dozu azaltmasına inanmak istiyordum. Kırbaç yerken bu illetten kurtulacağını düşünmek, ona daha çok doz vermediğimi düşünmek beni tek rahatlatan şey olmuştu.

Terler içindeydim, acımı yutmak, bağıramamak beni çok yormuştu. Bayılacağıma emin olmuştum çünkü başım dönmüştü ve dengem gitmek üzereydi. Hareket ettiğim için bu sefer muhtemelen yediğim demirden dolayı morarmış omurgama bir kere daha geçirdi ve ondan sonra ne olduğunu hatırlayamadım. Kısa bir süre olmuş olmalı ki Komutan'dan ayılmam için yediğim tokatla kendimi ıslak yerden güç bela kaldırdım.

Yatakhaneye giderken iki büklümdüm. Yürümek istemiyordum. Sadece buradan kurtulmak, ölmek ve sonsuz bir rahatlığa kavuşmak..

Yatağıma doğru yürüdüğümde Baekhyun'un üst ranzada olduğunu gördüm. Ne yaptığını karanlıktan dolayı seçememiştim ve düşünemeyecek kadar yorgundum ama hareketsiz olduğuna göre uyumuştur diye düşündüm. Bu beni bir nebze rahatlattı. Yatağıma uzanırken çektiğim acılardan dolayı çıkardığım iniltileri kimseyi uyandırmamak adına içimde saklamaya özen gösterdim.

Üst ranzada hareketlilik oldu birden. Yerimden kalkacak halim olmadığı için hiçbir şey yapmadım. Belki de sadece başka yöne dönmüştü uyurken.

Fakat öyle olmamıştı, Baekhyun aceleyle aşağıya indi. "Chanyeol, gelmişsin!" dedi fısıltıyla ama endişeli sesi fısıltısına rağmen yüksek çıkmıştı.

"Şşşş!"

Yanıma geleceğini anladığımda son kalan gücümü oturur pozisyona geçip yana kaymakla kullandım. Suratımı olabildiğince ekşitmemeye özen gösterdim. Tek kişilik yatağıma girdi ve bedenini kıvrılarak sığdırmaya çalıştı. Kolunu karnıma koydu, kafasını omzuma yasladı. Gülüşünü tutuyordu olabildiğince.

"Ne oldu?" dedim telaşla. Gülmesi beni endişelendiriyordu. Rahatlamış olması gerekiyordu. Yüzüme bakması için elimle çenesin kaldırdım. Karanlıkta bile ne kadar acı çektiğini görebiliyordum gülüşünün arkasında. "Alamadın mı yoksa?" nefesim hızlanmıştı. Korkutuyordu beni.

"İyiyim ben.." dedi gülüşüne kısa ara vererek. "Sadece ruhen iyi değilim." gülüşü biraz daha arttı ve ağzını kapadı kimseyi uyandırmamak için. "Seni bu işe bulaştırmamalıydım. Ben çok kötü bir arkadaşım."

Çok üzgün olduğunu görüyordum. Sinirlendiği için gülmesinden çok daha farklıydı. Bu halini daha önce gördüğümü hatırlamıyordum ve bir daha da görmek istemedim. Gözleri ağlayan herkes gibi kısılmıştı, sadece gözyaşı akmıyordu ve gülüyordu. Ağlayışlarını kimse göremiyordu, duyamıyordu. Yalıtımlı dört duvar arasında hapsolmuştu sanki kişiliği. Fısıltılı sesi titriyordu. "Senin başına iş açtığım için çok pişmanım. Yakalanıp ceza alan ben olmalıydım. Keşke ağlasam! Kahrolsam! Keşke bu çektiğim acıdan daha fazlası olsa! Cehennem ateşine atsan beni keşke!" sessiz kahkahalarını atarken kendi kafasına sertçe vurmaya başladı.

Elini hemen kafasından çektim, direndi ve kendine vurmaya devam etti. Bir süre sonra pes etti. İki elimle yüzünü avuçlayıp onu sarstım. "Hayır! Hani erkek kurallarına uymayı severdin? Ağlamak kız işi diyen sen değil miydin?" suratı ter içinde kalmıştı ve ensesindeki kısacık saçları ıslanmıştı.

"Siksinler o kuralı!" nerdeyse sesli kahkaha atacakken ağzını tekrar kapadı. Elinin arkasından konuşmaya devam etti. "Küçüklüğümden beri kız gibi güzel olduğumu söyledikleri için çok kafama takmıştım bu durumu ve olabildiğince maskülen görünmek takıntı haline geldi."

"Sen çok yakışıklı ve harika bir insansın benim için." lafını kestim. Sakinleştirmek istemiştim. Karanlıkta parlayan gözleri bir süre gözlerime kilitlendi. Sakinleştiğini düşünmüştüm ama yine beni haksız çıkardı. "Artık tek istediğim şey beni mahvetmen! Beni öldürmen!" fısıltısı bağırıyormuş gibiydi.

"Sus! Ben ölmen için yapmadım bunu! Hapise gitmemen için, o yaşadığın uğursuz köyden kurtulman için, benimle sağlıklı bir şekilde yaşa diye yaptım." Sonra dövüldüğümü es geçerek cezamı söyledim. "Çok büyük ceza vermedi zaten. Bir hafta boyunca yemekhanede bulaşık yıkayacağım, hademelerle binayı sileceğim ve yaptığımız egzersizlerin biraz daha fazlasını yapacağım. Sadece bir haftacık. Senin için değer."

Yüzlerimiz çok yakındı. Birbirimizi duymak için yakın olmak zorundaydık. "Bırakacağını biliyorum."

Gözleri ağır bir şekilde kapadı ve burnunu burnuma sürttü. Onun nefesini ben, benim nefesimi o içine çekiyordu. Tenim gıdıklandı. Ne yapmaya çalıştığını yine anlamlandıramamıştım fakat bu hareketi beni her zamanki gibi endişelendirdi. Telaşlı kalbim tekliyordu.

"Nasıl buldun onaltı yaşındayken o illeti?" diyebildim.

Buruk bir şekilde güldü. "Bizim köyde din aracılığı ile her bokluğu insanlar yiyebildiği için herhangi bir suç normalleşirdi. Bilmiyorum artık! O adam nerden getirdiyse! Ergen olan benden, acılarımdan yararlandı. Derdimin bu boku alınca yok olacağını, tüy gibi hafifleyeceğimi söyledi. Para için hayatımı mahvetti!" kalbim tekledi. Küçük, masum Baekhyun'un krizlerinden kurtulmak için, ablasını öldürdüğünü düşünüp kendini suçlamamak için masumca o şerefsize para verdiği gözümün önünde canlandı.

"Yemin ederim.." dedi sakince. "Sana yemin ederim azalttım. Biliyorum hep yalan söylüyorum ama bu sefer inan. Hem de gönülden, rahatça inan. Yavaş yavaş kurtuluyorum, kurtulacağım!"

Başımı aşağı yukarı salladım. "Minik yalanlarında bile hep inanmak istedim ve şimdi de gönülden inanıyorum." ellerimi suratından nihayet çektim ardından. Birbirimize az bir mesafe koyduğumda birden ellerini yanaklarıma yerleştirdi ve tekrar kendine çekti.

"Öp beni." Suratımdaki elleri titriyordu ve nefesi kesilmişti sanki, sesi titremişti. Dediği şeyi yanlış duyduğuma yemin edebilirdim "Ne-"

Kendini bana yaklaştırdı ve dudaklarımı dudaklarında hapsetti. Ben olayın verdiği şok ve heyecandan ne olduğunu idrak edememiştim henüz. Vücudum hareket etmedi.

Dudağımı öpmeye devam ederken öpücüğünün sesini duyabiliyordum. Bir üst, bir alt dudağımı hafifçe öptü ilk başta. Onu itmeye çalıştım. "Eroinin etkisindesin sen!"

"Hayır!" dedi nefes nefese. "Beş aydır yapmak istediğim şeyi yapmama teşvik ediyor." daha ne kadar beni delirtebilirdi bilmiyordum. Bana şaşırma hakkımı bile vermeden tekrar öpmeye başladı. Ancak öpücükleri daha sert ve tutkuluydu. Onu ittiğim için ceza veriyor gibiydi. Alt dudağımı çekiştirdikten sonra dilini ağzıma sokmaya çalıştı. Fakat bu sefer onu sertçe ittiğim için başarılı olamadı. Vücudu sarsılarak benden uzaklaştı.

"Sen kafayı yemişsin! Eroinin etkisi altında bile olsan bunu yapmaman gerektiğini anlaman lazımdı. Ya biri uyanıksa ve bizi gördüyse?" elimin tersiyle sildim dudağımı. "Nerden çıktı bu öpücük?!" hem sinirli hem de yorgundum.

"Ben.." hızlıca yataktan çıktı. "Haklısın, eroinin etkisinde olsam da bunu düşünmem gerekirdi. Herkesin ortasında, bir erkeği öptüğüme göre aklımı yitirmiş olmalıyım!" üst ranzaya çıkmaya başladı. "Benim uyumam lazım sanırım."

Sessizlik oldu. Gözlerimi kapasam da tekrardan açılıveriyordu. Boş boş karanlığa bakıp insanların horultusunu dinledim. Bu yaptığı deliliği, aklının uçtuğuna verip boş vermem lazımdı. Öyle olmadı ama.

"Zorla öptüğüm için üzgünüm." kısık sesi üstten geliyordu. Cevap vermedim.

Uyandırıldığımızda dayanılmaz bir ağrının sırtımı işgal ettiğini hissettim. Bir dakika boyunca kalkmak için kendimle debelendim. Ayağa zorla kalktığımda Baekhyun üstünü çıkarmıştı. Dolabı açıktı. Fotoğrafımı astığını fark etmiştim.

Göz göze geldiğimizde bir süre bakıştık. Yüzünde ne hissettiğini anlayabileceğime dair bir mimik yoktu. İlk gözlerini ayıran o olmuştu. Utanmış mıydı? Benim tanıdığım Baekhyun utanmazdı! Kızsaydı dün gece özür dilemezdi.

Günaydın diyip dememe arasındaki karar veremeyişliğimi Jongin bozdu. "Günaydın."

"Günaydın." dedim günün aymasını pek istememsem de.

"İyi misin? Dün keşke yanında olsaydım, endişelendim senin için." hızla ağzını kapadım. "Baekhyun'a söylemedim dün geceyi." elimi ağzından çektim.

"Dün çok hırpalanmadın umarım." dedi fısıldayarak.

"Kemeriyle dövdü, şerefsiz."

Jongin'in küçük gözleri kocaman oldu. "Neee?" der gibi dudağını oynattı. "Keşke gitmeseydim, Tanrım kendimi çok suçlu hissediyorum şu anda."

"Seni bu işe biz bulaştırdık. Suçlu hissetme kendini."

Biz konuşurken gözüm Baekhyun'u aradı fakat ortalıkta yoktu. Bensiz kahvaltıya gitmeyi seçmişti demekki. Benim de işime gelirdi açıkçası. Eğer benimle konuşmaya çalışsaydı, dün akşamdan sonra suratına bakmakta zorlanacaktım.

Jongin'e benimle kahvaltı yapması için teklifte bulunmuştum. Yemekhanedeyken Minseok ile Baekhyun'u yan yana gördüğümüzde, Jongin ile ikimiz şaşkınlıktan dilimizi yutacaktık.

"Ne ara barıştılar oğlum? Minseok gülümsüyor."

Kollarımı bağdaştırdım. "Bilmiyorum, Jongin."

Maalesef, pis bulaşıkları yıkamak görevlendirildiğimden herkesten geç egzersizlere başladım. Bu da yetmezmiş gibi herkesin iki katı daha fazla egzersiz yapıyordum. Ağırlık kaldırmamız gerekirse iki katı daha ağırını taşıyordum. Özellikle komutanın gözleri üstümdeydi.

Kabus gibi bir gündü benim için.

Normalde beş buçukta biten antrenmanı ben bitirdiğimde saat dokuza yaklaşmıştı. Psikopat herif başımda üşenmeden dikildi. En ufak yavaşlamada kaytarmamam için bağırdı. Üstelik o tüm  antrenmanları yaparken dayanılmaz acı da vardı üstümde. Baekhyun haklıydı, damla balığı gibi suratı vardı. Asık suratlı herif.

Ah, Baekhyun demişken.. Tüm gün Minseok ve Kyungsoo ile sohbet ederken gördüm onu. Arada bir göz göze geliyorduk. Mimiklerini kestiremesem de bana acıdığından emindim. Buna rağmen yanıma hiç gelme tenezzülünde bulunmadı. Ayrıca tek tepsi alma kuralını çiğnemişti öğleyin. Sıraya girip bir daha yemek aldı çünkü tteobokki vardı menüde. Yakalanmadığı için gereksiz bir rahatlık oluşmuştu içimde o sırada. Neden endişelendiğimden emin değildim, nasıl olsa bugün beraber değildik. Yakalansa bile beni etkilemezdi.

Ertesi gün mola sırasında ben tüfek kullanarak antrenmana devam ederken Baekhyun yanıma geldi. Arkamda olduğunu bilmiyordum ve konuştuğunda yerimden sıçradım. "Bırak ben yapayım. Dinlen biraz."

Arkama döndüm. "Senin benim yerime çalışman hiçbir şeyi ifade etmiyor. Başıma bela açma daha fazla." dedikten sonra tekrar işime döndüm. Ne oldu, ne düşündü bilmiyorum ama sessizce yanımdan uzaklaştı. Sert mi davranıyordum? Yanıma uzun süre gelmediği için bir yandan kızıyor, bir yandan minnettarlık duyuyordum. O garip akşamın konusu er yada geç açılacaktı ve olabildiğince ikimiz de kaçıyorduk.

Bir hafta boyunca bu eziyete katlandım. Gün geçtikçe ağrılarım azaldığı için zorluk seviyesi benim için daha azalmıştı fakat yine de herkes bana acımaya devam ediyordu. Sürekli bu cezayı hak edecek ne yaptığımı sorup durdular. Sessiz kaldığımda da hep Baekhyun ile bakışıyorduk sonra da gözlerini kaçırıyordu.

Gecenin bir vakti Baekhyun'un ranzadan kalkmasıyla uyandım. Gizlice ne yaptığını gözlüyordum. Dolabından kıyafet çıkarıp giyindi. Dolabından bir şey daha çıkardı ama ne aldığını göremedim. Kalbim teklemeye başladı. Sinir kat sayım yükselirken adrenalin salgılamaya başlamıştı bünyem.

Endişeden titreyen bedenimle hızlıca giyinip çıktım. Baekhyun delinin teki olduğu için, muhtemelen nöbetçinin uykuya dalma vakitlerini iyi hesaplamıştı. Ben çıktığımda nöbetçi uyuyordu. Hızlıca yürüdüğümde Baekhyun'un nerede olduğunu göremedim. Ya ormanın içinde devrilmiş ağacın üstünde otururdu ya da biraz ilerde gölün başladığı yere gidip manzarayı izlerdi.

İlk seçeneği tercih ettim çünkü daha kısa bir mesafedeydi. Fakat ağacın üstünde oturan kimse yoktu. Endişelenmeye başladım, ya gölü seyretmek yerine başka bir şey yapıyorsa? Baekhyun yüzünden kalp krizi geçirmekten korkuyordum artık. Sürekli onun için endişeleniyordum.

Gölün başladığı yere yaklaştığımda uzakta çimlerde oturduğunu gördüm. Ne yaptığını kestiremedim. Yanına yaklaştıkça kayıta alınmış bir şarkı duyuluyordu.

"Baekhyun?"

Hızla arkasına döndü. Beni görmeyi hiç beklemediği belliydi. İlk defa onun rızası altında olmadan kuralları asmıştım. "Hey, Chanyeol! Niye geldin? Senin için çok tehlikeli. Yeterince ceza aldın!"

"Senin için de tehlikeli! Ayrıca cezam bitti."

"Ah, Tanrı'ya şük- dur! Şu an susup birazdan çalmaya başlayacak şarkıya eşlik etmeliyiz!" dedi sanki hiçbir şey olmamış gibi kaset çaları gösteriyordu.

"Konuşmamız gereken bir konu var ama." dedim biraz yüksek sesle.

Kaset çaların ayarlarıyla oynattığında sesi daha çok arttı. Anlaşılan karışık kaset yaptırmıştı çünkü Queen'in Good Old-Fashioned  Lover Boy şarkısı çalmaya başladı.

"Bu kaset çaları buraya nasıl getirdin?" dedim fakat çok da şaşırmadım. Buraya yasak eşyalar getiren bir tek o değildi. Basit bir işti onun için.

"ŞŞŞ!" dedi büyük bir ciddiyetle. "Bu şarkı çıkalı beş yıldan fazla, hatta nerdeyse on yıl oldu ve ben hala ilk gün çıkmış gibi dinliyorum!" ve şarkı çalmaya başladı.

"I can dim the lights and sing you songs full of sad things" büyük bir ciddiyetle Freddie'nin taklidini yaparak bozuk İngilizceyle şarkıya eşlik etti. Şarkıda sana derken eliyle beni işaret etti.
"Işıkları karartabilir ve sana üzücü şeylerle dolu şarkılar söyleyebilirim"

"We can do the tango just for two" derken kalçasını kıvırtarak tango hareketi yaptığında ikimiz de kahkaha atmadan edemedik. İşte. Benim ona olan kızgınlığım bu kadar sürüyordu.
"Sadece ikimiz tango yapabiliriz"

"I can serenade and gently play on your heart strings"
"Serenat yapabilirim ve kalbinin bağlarıyla nazikçe oynayabilirim"

"Be your Valentino just for you" çimenlerde saçma sapan koşuşturmasını izledim gülümseyerek.
"Sadece senin için sevgilin olurum"

"Ooh love - Ooh Loverboy" şarkıya eşlik ettiğimde şaşkınlıkla suratıma bakarak yanıma koşturdu. Evet, ben de bu şarkıyı biliyor ve seviyordum.
"Ooh aşk - Ooh aşık çocuk"

"What're you doin' tonight, hey boy -" eliyle soru sorar gibi yaptığında ben de elimle onu işaret ettim. Bok gibi sesimizle avazımız çıktığı kadar şarkı söylüyorduk. Yakalanma endişemiz gidivermişti o sırada. Şarkı dinlemeyeli aylar olmuştu ve mutluydum.
"Bu gece ne yapıyorsun, hey çocuk"

"Set my alarm, turn on my charm" Baekhyun seksi adam rolüne girdiğinde ben de onun cazibesine bayılıyor gibi elimin tersin alnıma yerleştirdim ve kendi aptallığımıza bir kez daha güldüm.
"Alarmımı kurdum, cazibemi takındım"

"That's because I'm a good old-fashioned loverboy"
"Bu iyi eski moda aşık çocuk olduğum için"

"Ooh let me feel your heartbeat -grow faster, faster-" dediğimizde kalbime elini koyup, beni geriye doğru itmesine izin verdim. Kalbim nasıl atıyordu ben de emin değildim.
"ooh kalp atışını hissetmeme izin ver -daha hızlanıyor-"

"Ooh Ooh can you feel my love heat" elini kalp hizzamdan çekip elimi aldı ve kalp hizasına koydu. Çok hızlıydı. Gözlerimi kaçırdım. Muhtemelen, etrafta koşuşturmaktan benim gibi nefessiz kalmıştı.
"Oooh ooh aşkımın sıcaklığını hissedebilir misin?"

"Come on and sit on my hot-seat of love"
"Hadi ama, sıcak aşk koltuğuma otur"

"And tell me how do you feel right after-all"
"Ve her şeyden sonra nasıl böyle hissettiğini anlat"

"I'd like for you and I to go romancing" dediğimizde sağ kolumu alıp kendi kendini döndürdü.
"Senin için romantizm yapmak isterim"

"Say the word - your wish is my command" elini kulağına götürdü sözlerimi duymak ister gibi.
"Kelimeyi söyle - dileğin emrimde"

"Ooh love - Ooh loverboy"
"Oooh aşk oh aşık çocuk"

"What're you doin' tonight, hey boy"
"Bu gece ne yapıyorsun hey çocuk"

"Write my letter"
"Mektubumu yaz"

"Feel much better"
"Daha da iyi hisset"

"I'll use my fancy patter on the telephone"
"Şık konuşmamı yapacağım telefonda"

"When I'm not with you"
"Seninle olmadığım zaman"

"Think of me always I love you love you" dediğimizde iki eliyle kalp işareti yaptı bana. Bir anda bu şarkıyı bana hitap ederek söyleyip söylemediğini düşündüm ama hemen bu fikirden kurtulmaya çalıştım.
"Her zaman seni seviyor, seni seviyor olduğumu düşün"

"Hey boy where did you get it from?" bu sefer ben ona soru sorar gibi yaptığında bilmiyormuş gibi yaptı.
"Hey çocuk, nerden buldun onu?"

"Hey boy where did you go?"
"Hey çocuk, nereye gittin?"

"I learned my passion"
"Tutkumu öğrendim"

"In the good old fashioned school of lover boys"
"İyi eski moda aşık oğlan okulundan"

"Dining at the Ritz we'll meet at nine precisely"
"Ritz'de yemek, tam dokuzda buluşacağız"

"I will pay the bill you taste the win" hayali şaraplarımızı tokuşturup kafaya diktik.
"Hesabı ben ödeyeceğim, şarabını tat"

"Driving back in style in my saloon will do quite nicely"
"Tarz bir şekilde salonuma dönmek güzel olur"

"Just take me back to yours that will be fine"
"Ama beni de yanına al, güzel olacak"

Şarkı bittiğinde çimenlere devrildik yorgunluktan. Baekhyun soluklanması normale dönene kadar sustuktan sonra "Bu şarkıyı bilmene çok sevindim. Aynı zevklerimizin olması da hoşuma gitti." dedi yıldızları seyrederken.

"Ben de sevindim ama götüm gibi söylemeseydin keşke." diyerek dalga geçtiğimde üst bacağıma tekmeyi geçirdi.

"Götün çok güzelmiş o zaman." dedi. Dayanamayıp tükürük saçarak kahkaha attım. O da kendi dediğine güldü.

"Ciddiyim bu arada. Götün çok güzel. Haksızlık etme yani." Kafamı ona doğru çevirdiğimde laubali bir tavırla göz kırptı. Bana doğru dönmüş, dirseği ile çimene yaslanırken, kafasını da eline yaslamıştı. Bir süre öylece birbirimize baktık. Böyle davranması kafamı kurcalıyordu ve ne demem gerektiğini bilemiyordum.

"Nerden buldun kaset çaları?" diyerek dikkati başka bir konuya çevirdim.

"Bizim çocuklardan biri ücret karşılığında dışarıdan eşyalar sokuyordu. Artık kime rüşvet veriyor, orasını bilemem."

Çimlerde uzanmak rahatsız etmeye başlayınca oturur konuma geçtim. O da aynısını yaptı. "Hadi göle girelim!" üstümü çıkarmaya çalıştığında elini engellemeye çalıştım. "Ne?! Bu saatte olmaz, çok tehlikeli." aslında bu saatte olmasından çok sırtımı görmesinden korkuyordum.

"Üff, saçmalama! Göl alt tarafı!" dedi ve tekrar üstümdeki tişörtün eteğini tuttuğunda aceleyle elinden kurtarmaya çalıştım. "İstemiyorum dedim!" itişmeye devam ettik fakat çabalarım başarısız oldu. Tişörtün bir kısmı yukarıya çıktığında elleri duraksadı. Ben de söylemem gereken şeyleri düşünmekten hareket edememiştim.

Bu sefer tişörtü hızla çıkarmasını engellemedim. Arkama geçip izlere baktığında gülmeye başladı. Gözümü kapatıp kriz geçirmemesi için dua ettim ama biliyorduk ikimiz de ne olacağını.

"Baekhyun, acımıyor artık. Gerçekten." Ona döndüğümde yere çöküverdi. Endişeyle yanına oturdum. İki eliyle yüzünü kapattı ve gülmeye devam etti. Ellerini çekmeden konuştu. "O akşam bundan dolayı çok geç geldin değil mi?" cevap vermedim ama ne olduğunu anlamıştı. "Aman Tanrım." dedi uzun uzun kahkahalarının arasından. "Aman Tanrım.. aman Tanrım.. aman Tanrım.." her sayıklayışının ardından gülmesi uzaktan biri için çok garip bir durum gibi gözükebilirdi ama ben ne zaman onu istemeden güldüğünü görsem ne kadar acı çektiğini içimde yaşıyordum sanki..

Omuzlarından tutup kendime yaklaştırdığımda bir süre sessizleşmeye çabaladı ben de rahatça gülmesini, kendini kasmamasını istedim. Sonunda ellerini yüzünden çektiğinde "Bu sefer gerçekten güldüm çünkü gözümden akan tek yaşı görüyor musun? En son ablamın cenazesinde gülmekten ağlamıştım." dedi. "Başardım."

Tek parmağımla küçük gözyaşını sildim. "Ağlaman için bir sebep yok." Kısa saçlarına dokundum. "Bu kadar üzgün olduğunda ben de üzülüyorum biliyorsun değil mi?"

Sanki beni duymamış gibi "Demek ki ağlamak için sevdiğim insanların canı yakmam veya onları öldürmem gerekiyormuş."

"Ablanı öldürmedin."

"Ablamı öldürdüm, senin de sikilmene sebep oldum."

"Ablanı öldürmedin, o zamanlar ikiniz de küçüktünüz ve benim sikilmeme sebep olmadın. Seni benden ayırmamaları için sonucunu bile bile yaptım ve pişman değilim." dedim sinirimi yatıştırıp sakince cevap vermeye özen göstererek.

Bir süre gölü izleyip sakinleşmeye çalıştı. Burnu, gözü.. kıpkırmızıydı. "Her şey için çok üzgünüm. Eziyet çekmene sebep olduğum için çok üzgünüm. İstememene rağmen seni öptüğüm için çok üzgünüm."

"Artık üzgün olmayı bırakırsan, o zaman beni daha mutlu edeceksin. Hem o gün kafan güzeldi, düzgün düşünseydin öpmeyeceğini biliyorum."

Baekhyun gözlerimin içine baktı. Dudağı mı titremişti tam emin olamadım ama alt dudağını kemirdi. İç çekti. "Ben hiçbir zaman düzgün düşünemedim. Beni hiçbir zaman düzgün düşünürken görmedin Chanyeol." demesi beklediğim bir cevap değildi. "Çünkü başından beri hep seni düşündüm ben. Seni istemekten başka hiçbir şeyi düşünemedim."

Başımı başka tarafa çevirip çalılıklara baktım. Kalbim daha önce hiç bu kadar hızlı atmamıştı. Dedikleri şeyleri heyecanımdan dolayı idrak etmekte güçlük çekmiştim ve bana ilan-ı aşk etmek üzere olduğunu anlayamayacak kadar aptal hissediyordum. Şu anda keşfetmeye başladığım hislerim, onun itiraf sözleri.. O an için çok fazla gelmişti.

Gülümsüyordu, o sırada eminim ki tepkimden çok korkuyordu fakat bir yandan da sırtındaki yükü attığı için biraz rahatlamıştı da. "İlk görüşte aşk değildi ama ilk görüşte hayranlık beslemeye başlamıştım. Her hareketini izledim. Yemek yerken çubukları tutuşunu, üstünü çıkarırken karın kaslarının gerilişini, arkadaşlarınlayken gülümsemeni. Alt ranzamda kaldığın için sürekli seninle karşılaşmak da hiç yardımcı olmuyordu seni düşünerek deli gibi sırıtmama çabalarıma. Gittikçe meraklandırdın beni ve artık senle tanışmam gerektiğini anladım. Seni izlemek yetmedi bana. Şu an hala hayranım sana ama aynı zamanda aşığım da."

Tek yaptığım şey yutkunmak ve kalbimin atak geçiriyor gibi çarptığını düşünmemekti. Cevap vermeye yetecek bir zihnim yoktu. Salak gibi onun davranışlarını hiç fark edememiştim.

"İlk başta diğerleri gibi önyargılı olup bana karşı direndiğin için krizlerim hafiften artmaya başladı. O aralar kimse görmesin diye öncekinden daha çok kaçtığım zamanlardı. Ne zaman bana acıyıp arkadaş olma çabalarıma karşılık vermeye başladın o zaman aşık oldum işte. Bana karşı tek bir güzel davranışın yetti. Benim için o kadar kolaydı sana aşık olmak. Bazen kendimi, beni sevdiğin hayallerime o kadar kaptırıyordum ki bana aşık olduğuna inanıyordum."

Gözlerim doldu. Neden gözlerim doldu ki? Ona önyargılı olduğum için hissettiğim pişmanlıktan dolayıydı galiba. Durduk yere gülen, laubali, gıcık herifin teki ile takılmak istemiyordum. Şimdi ise has neşesini yüzünden benim yüzümden eksilttiğini duymak, mutlu kişiliğini karanlığa çevirdiğimi öğrenmek canımı yakıyordu.

Bir yandan da bana olan hislerini ağzından duymak beni mutlu ediyordu..

"Kişiliğim mi çok karışık, ondan mı sana olan düşkünlüğümü fark edemedin? Yoksa beni o kadar mı dost olarak gördün de aklından bile geçmedi bu ihtimal? Bana aşık olmadığını kabullendiğim zaman krizlerim zirveye çıktı. Ablamın öldüğü zamanlardaki kadar sıklaşmıştı neredeyse. Krizlerimi anlatabileceğim kimsem yoktu, çok korkunçtu. Çok bunalmıştım. Kahkaha krizinden beynime oksijen gitmediği için bir keresinde bayılmıştım. Revirde gözlerimi açtığım zaman yanımda endişeyle oturuyordun ve sana gerçeği söyleyemedim. Daha çok yıpranmak istemedim. Biliyordum zaten benim hakkında vereceğin cevabı. Fakat aynı zamanda benle ilgilenmen için daha fazla bayılmak istemiştim. Bile bile yanından hiç ayrılamadım. En azından konuşmak, seni görme isteğim.. kendimi, ikimizi de düşünemediğimin kanıtı. Düzgün düşünebilseydim işte sadece tanıdığım bir arkadaşım olarak kalabilirdin. Senin aşkın olamayacaksam en yakın arkadaşın olmaya çalıştım."

Hiç yüzüme bakmıyordu ama ne kadar gergin olduğunun farkındaydım. Heyecandan nefesinin hızlandığını görebiliyordum. Ben de o durumdaydım ve ben de korkuyordum.

Hızla iki elinin arasına tek elimi yerleştirdi. "Sana bu itirafları neden yaptığımı bilmiyorum. Sanırım bu durumu bilenin sadece ben olmam yordu. Bu durum hoşuna gitmese bile bunları hiç duymamış gibi yapabilir misin? Yine senden iyilik isteyerek bencillik yapmak zorundayım çünkü senden ayrı olmak isteyeceğim son şey bile değil." son cümlesinden sonra kafasını iki yana salladı. "Katlanamam eğer bana sırtını çevirirsen. Söz veriyorum en baştaki gibi neşeli ve en yakın dostun olmaya devam edeceğim. Bu konu hakkında tek bir şey söylemeyeceğim."

Yüzüme umutla bakıyordu. Biliyordu ona kıyamayacağımı. Hafif bir tebessüm vardı dudak kıvrımlarında.

Elimi, ellerinden çektim ve ayağa kalktım. Düşünmem lazımdı. Baekhyun hakkında bu açıdan baktığımı hiç zannetmiyordum önceden. Şimdi ise.. Arkamı dönüp yürümeye başladım. Yalnız olmaya ihtiyacım vardı.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

"Söyleyeceğim. Yalnız kalmam lazım bir süre." dedim arkama bakmadan. Hızlı adımlarla onu orada bıraktım. Sağlıklı düşünebilseydim kaba davrandığımı fark ederdim. Kalbini kırmamış olmayı dilerdim.

Göl tarafından uzaklaşınca koşmaya başladım farkında bile olmadan. Sanki bir hafta boyunca eziyet çekmemiş gibi enerji dolmuştu içime ve tüketmek istiyordum.

Binaya girmek üzereyken nöbetçi aklıma geldi ve eğer uyandıysa altıma edebilirdim. Fakat hala uyuyordu. Duvar saatine baktım iki buçuk olmuştu. Baekhyun ile sadece onüç dakika geçirmiş olduğumu fark ettim. Bana bir saat gibi gelmişti.

Hızla yatakhanenin yanındaki tuvalete girdim. Ayakta işimi hallederken yanda işeyen Junmyeon bana uykulu gözlerine rağmen sırıtarak bakıyordu. "Ne oldu?" dedim bakışlarını anlamlandıramadığım için.

"Güzel rüya gördün herhalde? O surat ifaden ne öyle?" deyip göz kırptı ve fermuarını çekti.

"Ne yüz ifadesi?"

"Ben bilmem."

Junmyeon gittikten sonra lavaboya gidip aynaya baktım. Yüzüme kocaman bir tebessüm yerleşmişti.  Kısa saçlı, kepçe kulaklı boş boş sırıtan şapşal bir gibi duruyordum. Suratımı astım ve dudağıma tokat attım. "Neyin var?" diye fısıldadım.

Yatakhanede tekrar kıyafetlerimi giyip pikenin altına uzandım. Tekrar sırıtıyor oluşumu fark ettim. Bu kadar mutlu olacak ne vardı? Baekhyun'un beni bu kadar çok sevmesi gururumu okşatmıştı elbette.

Kalp atışlarım o kadar şiddetliydi ki duyabiliyordum sanki. Durduk yere Junmyeon'un daha demin söylediği şeyi düşünüp utandım ve gülerek pikenin altına sakladım kafamı.

Gerçek bir aptal gibi davrandığımı ve oksijen alamadığımı fark ettiğimde kafamı çıkarttım. Uyku tutmuyordu bir türlü ve yerimde kıpır kıpır bir sağa bir sola dönüyordum. Baekhyun'un odaya girip buraya yaklaştığını fark ettiğimde ona doğru sırtımı döndüm. Bir süre dolapta oyalandığını duydum. Üstünü değiştiriyordu.

Ranzaya gelip yukarı çıktı. Tuttuğumu fark ettiğim nefesi verdim. Uyumam gerekiyordu. Erkenden kalkacaktık. Bu akşamki olanları yarın düşünmezsem uyku tutmazdı.

Gözümü kapatacağım derken ranzadan inişini hissettim ve kocaman gözlerle karşımda duran boş duvara baktım. Yine nereye gidiyordu?

Düşüncelerim kısa sürdü çünkü yanımdaki ağırlığı hissettim. Nefesim kesildi.

Baekhyun'u daha önce bir kere yanımda uyurken yakalamıştım ve nedenini sorduğumda üşüdüğü için yanıma gelmek istediğini söylemişti. Daha önce yanıma gelip yattı mı bilmiyorum. Ya her akşam gizlice gelip yanıma kıvrıldıysa?

Normalleşmeye yeni başlamış kalp atışım yine delirmiş gibi kafasına buyruk bir şekilde hızla atıyordu. Baekhyun'un bana dokunmasını bekledim ama dokunmadı. Kolunu belime bile koymamıştı. Hatta bacağı bacağıma bile değmiyordu. Sadece nefes alışverişlerini ensemde hissettim.

Beni öptüğü zaman aklıma gelmişti istemeden. O zamanki telaşımın diğerlerine yakalanma korkusu mu, yoksa bir erkeğin dokunuşuna olan heyecanlanışım mıydı artık emin değildim. Belki de ikisiydi. Belki de gerçekten onun dokunuşu beni heyecanlanmıştı ve bu yabancı his beni endişelendirmişti.

Veya bana itirafından dolayı etkilenmiştim ve ona karşı bir şeyler hissettiğimi zannediyordum.

Daralan nefesim ve karmaşık düşüncelerimden kurtulamayışım uykumu tamamen kaçırmıştı. Az olan uykum da gidiverdi. Kendimi birden Baekhyun'a çevirdiğimi fark ettim.

"Chanyeol.." dedi korkuyla. "Uyudun zannediyordum, ben seni rahatsız etmemeye çalışacaktım."

"Sana dokunabilir miyim?" fısıldayan sesimi ben bile zor duyuyordum. Yutkundum, duymasını ve beni tekrar ettirtmemesini ummuştum.

"Ne?" dedi gözleri şaşkınlıkla yüzümde gezinip duruyordu. Duyduğundan emindim. İçimde tuttuğum nefesi geri veremedim. Tekrar edemezdim, utanıyordum. "Sana nasıl 'hayır' diyebilirim ki?" dedi gözlerimin içine bakarak. "Bana neden dokunmak istiyorsun?" Onu umutlandırdığım için pişman olmuştum.

"Ben.. emin değilim. Senden hoşlandıp hoşlanmadığım konusunu düşünmekten tüm uykum kaçtı."

Dudak kıvrımları aşağıya indi. "Anladım." hala gözlerimin içine bakıyordu. Artık aşık olmadığıma inanmasına rağmen ümitlenmişti ve ben yine onu hayal kırıklığına uğratmıştım.

"Vazgeçtim. Bunu ikimize yapamam. Riske atamam."

"Hayır, hayır, hayır.." suratı iyice asılmıştı. "Bu akşamı tamamen unutacağım. Göreceksin." Bilerek üzülmek istiyor gibi gözüküyordu. Korkuyordum, ya ondan arkadaş olarak hoşlanıyorsam ve hiç yaşanmamış gibi davranamazsak?

Elimi kaldırdı ve kendi yanağına yerleştirdi. Pürüzsüz yanağına okşadım. Gülümsedi.

Çok güzeldi.

Bunu en başından beri düşünüyordum zaten ama sevmediği için hiç yüzüne söyleyemedim. Hem güzel, hem yakışıklıydı. Cazibesi herkesten çok farklıydı.

Beni kendisi tetiklemişti. Oysa ki uyarmıştım.

Hızla pikeyi kafamıza kadar çektim ki uyanık biri varsa bile karanlıkta görme ihtimali azalsın. "Ses çıkarma." diye fısıldadım. Hafif üstüne eğilmem onun ince dudağına erişmem için yetti. Ensemden tuttu ve beni iyice dudaklarına yapıştırdı. İkimiz de birbirimizi pek de masum bir şekilde öpmüyorduk.

Dilini emdiğimde kolumun altındaki bedeninin titrediğini hissettim. Bu onu daha çok öpmek istememe sebep oldu. Savaşı kazanması gereken bir asker gibi hissediyordum ve ne zaman kontrolü kendi ellerine alsa alt dudağını ısırıp onu yavaşlatıyordum ve kendim istediğim gibi öpüyordum. Alt dudağını son ısırışımda omzuma vurdu ve dudaklarını sesli bir şekilde ayırdı. Gözlerimi açtığımda gözlerini yumduğunu görmüştüm.

"İz kalacak, gerizekalı." diye fısıldadı ve dudağını yaladı. 'Gerizekalı' dediği için onu daha çok sinir etmek istedim ve kıkırdadım. "Öyle mi?" dedikten sonra pikenin altında nefessiz kalmamıza rağmen boynunu öpmeye başladım. Rahat etmem için boynunu daha çok açtı ve nefes nefese "Eğer ısırmaya kalkarsan millete dağ ayısı ile boğuştuğumu-" dediğinde sözünü pijamanın açılmış kısmında gözüken köprücük kemiğini ısırarak kestim. "AH-" sırtıma geçirdiğinde sinirle "Rahat duracak mısın?" dedim.

Vurmalarına daha fazla maruz kalmamak için onu sinir etmekten vazgeçtim. Boynunu hafifçe öptüm. Hafif mırıldanarak tepki göstermesi tüylerimi diken diken etmişti. Kalbim patlayacak diye korkabilirdim eğer onun çabucak kızaran tenine dokunmasaydım.

Biraz aşağıya doğru kaydım. "Ne yapıyorsun?" dedi endişeyle. Ses çıkarmadım. Pijama üstünün eteğini hafif sıyırıp karnını öpmeye başladığında bacaklarıyla kıvrandı. "Hayır, hayır o kadar ileriye gide-"

Tekrar benle inatlaştığı ve asla rahat durmadığı için erkekliğine kumaşın üstünde sıktığımda hızla sıçradı ve kendini pikenin altından kurtardı. Nefes nefeseydik.

Kaşları çatılmıştı. Bu sinirlendiği için değildi. "Chanyeol."

"Ne var?"

"O kadar ileri gidersen kendimi tutamayabilirim." dediğinde utanmıştım. Tanrı'ya Şükür karanlıktı, muhtemelen kırmızılaşmış yanaklarımı göremezdi. Hızla ranzadan kalkmasına izin verdim. "Tuvalete gidip.." derin bir nefes aldı "..yüzümü yıkamam lazım." cevabımı beklemeden çekip gittiğinde. Kafamı yastığa gömdüm. Deli gibi utanmıştım ve karanlık olduğu için bu kadar cesaret gelmişti üstüme. Ayağımla yatakta tepindim bir iki kere fakat çok gürültü olduğu için bunu yapmayı kestim.

Kendimi ranzadan fırlamışken buldum. Nerdeyse koşar adımlarla tuvalete girdiğimde. Işıklar açık olduğu için net bir şekilde ne yaptığını görebiliyordum. Suratını sanki alkol çarpmasın diye sürekli tokatlarcasına su fırlatıyordu. Sonunda geri çekilip musluğu kapadığında. Üstüne kadar su akmış bedenini görebiliyordum.

O da beni gördü. Yutkundum.

Biraz şaşırmış yüz ifadesiyle beni dikizlerken, kısa sürede arsız bir ifadeye döndü yüz şekli. Yavaş adımlarla kabinleren birine doğru yürüdüğünde ne ara yanına geldiğimi ve sırtımı ne ara kabin duvarına sesli bir şekilde dayadığını anlayamamıştım.

Sabah hademelerin avaz avaz bağırışı, gözümün şiş bir halde olması başıma inanılmaz bir ağrı saplanmasına neden olmuştu. "Ahhh, hayır."

"Günaydın, uyuyan güzeller." diye neşeyle yanımıza geldi Jongin. Sabah sabah bu enerjiyi nerden buluyordu bu? Anlaşılan yukarı tarafımda yatan Baekhyun da benimle aynı durumdaydı. "Uyuyan güzeller ağzına sıçan soksun senin." dedi Baekhyun huysuz bir ses tonuyla. İnanılmaz yorgun olmasam bu haline kendimi yere atana kadar gülerdim. Az uyuduğunda ayılana kadar çok huysuz olurdu. Bu hali hep çok eğlenceli olmuştur. Fakat en fazla üç saat uyuyan ben, şu an aynı Baekhyun gibi Jongin'in yılışık ağzına kokarca sokmak istiyordu.

"Lan bir saat uyumasaydınız sizde."

Şiş gözlerimi acıyana kadar açtım. Görmüş müydü bizi? "Ne?" dedi bir yıkarı bir aşağıya bakarak. "Şaka yaptım.. Ne bakıyorsunuz be?" korkan yüz ifadesi ve 'neden burdayım' der gibi ağzını eğmiş dudağıyla bize bakıyordu. O sırada içim gitti herhalde. "Amaan! Ne haliniz varsa görün." diye yükselmesiyle yerimden sıçradım. Birkaç küfürünü de duymuştum.

Baekhyun ranzadan inerken son üç basamaktan sonra takılıp yeri öpmüştü. Güne hazırlanan askerlerin gülüşü ile ben de gülmeye başladım uykulu bir ifadeyle. "İyi uyuyamadın herhalde." diyerek gönderme yaptım sanki ben aşırı iyi uyumuşum gibi.

"Tüm gün bunun gibi, cevabını bildiğin soruları sormaya devam edersen.." yerden kalktı ve bacağıma tekmeyi geçirdi. "Beynini söküp futbol topu yapacağım." uyku mahmurluğu ile küçülmüş gözleri ile yüzüme gözlerini dikti.

Pekala, sanırım gerçekten de "Bu akşamı unutacağım, göreceksin." dediğinde ciddiydi. Bu benim için iyiydi, düşünmek için zamanım- Kimi kandırıyordum? Dün akşamdan sonra huysuz bile olsa sürekli gülümseyip flörtleşeceğini düşünmüştüm.

Baekhyun kahvaltıda da uykusuzluktan suratını asa asa takıldı yanımda. Yediği her lokmada bile yavaş yavaş çiğniyor ve bir süre sonra ağzı çalışmayı bırakıyordu. Kafası devrilecek gibi olduğunda sıçrayıp lokmayı yutuyordu. Çok şirin gözüküyordu. Kafasını omzuma koyup uyumasına yardımcı olmak istiyordum.

Koşu ile başlayan rutinimiz sırasında hafif esen rüzgar Baekhyun'un ayılmasında bir gıdım da olsa yardımcı olmuştu. Fakat ikimiz de yorgunluktan enerjimiz çabuk tükenmişti. İkimiz sürekli kuyruğun uyumlu yürüyüşünü bozuyor, komutandan azar işitiyorduk.

Sonunda koşu turu sonrası mola verdiğimizde bir köşeye yan yana oturduk. "Sırtıma kafanı koymak ister misin?" dedim mataramdan su içtikten sonra.

"Harbi mi?"

"Hm, evet. Dinlen biraz."

"Zevkle kölem olmanı kabul ediyorum, köle!" Yastığı kabartır gibi belimin yanlarını mıncırıp kollarıma vurdu ve kafasını hızla omzuma yasladı. Gülümsemeden edemedim. Bir dakika olmadan kafası ağırlaşmaya başladığında uyuduğunu fark ettim. Hareket etmemek için bir süre durmaya çabalasam da ben de uyuya kalmıştım.

"Uyanın beş para etmez herifler!" koçun uzaktan gelen bağırışıyla yerimizden sıçradık ve hemen askerlerin yanına gidip şınav çekmeye başladık.

"Rüya gördüm!" dedi Baekhyun şınav çekerken zorlandığını belli eden sesiyle. "O kadar uzun şekerlemeye mi daldık lan?" dedim aynı ses tonuyla. "Bilemeyeceğim! Gördüğümü biliyorum ama."

"Ne gördün?"

"Senle ilerde ortak eve çıkma hayallerimiz vardı ya, rüyamda onu gördüm."

"Yaa! Nasıldı?"

"Bok gibi. Rüya değil, geleceğimizi gördüm sanırım."

Yüzüm asıldı. "Gelme benle bir yere o halde!" dedim şakayla karışık. Beni dikkate bile almadan konuşmasına devam etti. "Maaşı geç yatan sefil bir bankacıydın, ben de üniversite sınavlara çalışıyordum. Küçük, kiralık bir apartman dairesindeydik. Dairenin sahibi sürekli geç ödemelerden dolayı tehdit ediyordu bizi sokağa atmakla. Sonra ben çok iyi bir üniversiteyi kazanıyordum, hangi bölüm unuttum ama aşırı zengin olduk sayemde. Hadi bendensin." son cümlesinde göz kırptı.

"Siktir ordan!"

Bugün yorgun olmamız yetmiyormuş gibi bir de çamurun içinde yirmi tur sürünerek zorunda kaldık. Onun dışında yeni bir şey yapmamıştık ama gün bittikten sonra çamurlardan arınmak için duş almak o anda eziyet gibi geliyordu.

İkimizde yan yanayken Baekhyun'un çıplak arkasını dikizliyordum. Bir kere bile göz göze gelmeyişimiz onu gözlerimle sürekli yememe sebep oldu.

Önceden de ona bu şekilde mi bakıyordum yoksa?

Bacaklarını ağır ağır keseleyişini izlerken iç çektim. "Çok iyi oyuncusun." dedim dün akşam olmamış gibi davranması zaman geçtikçe sinir bozucu oluyordu.

"Ne, duyamıyorum?" dedi suyun çıkardığı sesi bastırmak için bağırdı.

"Yok bir şey!"

Akşam seve seve vaktinde girdik yataklara. Mışıl mışıl uyurum diye düşünüyordum ama Baekhyun'un sinir bozucu bir şekilde rahatça düne dair en ufak bir şey demeyişi huzurumu kaçırmıştım. En azından espiri yapar diye akşam yemeğinde bin kere "Muz yemelisin" "muz faydalı" "bu muz daha büyük" "muz sevmiyor musun yoksa?" gibisinden küçük düşürücü şeyler söylesem de ne ima vardı sözlerinde ne de yüzünde arsız bir gülümseme.

Dayanamayıp yerimden fırlayıp üst ranzaya çıktım. Beyefendi uyumuştu bile! Sinirden elimde olmadan ona hızlıca dokunduğumda "Ne oldu?" diye bağırarak yerinden sıçradı. Beni görünce derin bir nefes aldı. "Ay.. sen miydin?- Dur bir dakika? İlk defa yanıma geldin? Eyvah, bir şey oldu herhalde." tam cevap verecektim ki "umarım bir şey olmuştur yoksa bulutlara dalmışken betona düşmemin bedelini ödettiririm sana."

"Heyecanlanmadın mı?"

Espirili tavrı ciddiye döndü. "Ne için?"

"Yanına geldim diye."

"Evet, o kadar heyecanlandırdın ki kalp krizi geçirecektim az evvel." diyerek omzuma hafif yumruk attı.

Vay be. Hazır cevaplara bakar mısınız? Kendimi önceden ezberlenilmiş bir skeçin içinde gibi hissediyordum. Sanki söyleyeceğim her şeyi ezbere biliyordu ve kendi repliğini söylüyordu.

Ellerimle yüzümü kapattım. Sanırım dün çok kötü geçmişti. Ben etkisinden çıkamamışken onun bu kadar umursamaz olabilmesinin başka bir sebebi olamazdı. Eh, ilk defa bir erkekle birlikte olmuştum.

Utanıyordum.

"Chanyeol?" dedi ve suratımdaki ellerimi çekti. Yüzüne bakamıyordum. "Dün akşam hayal kırklığına mı uğrattım seni?"

Sessizlik oldu. Cidden düşünüyordu.

Utancımdan koşarak kaçmak istiyordum ancak zaten koşacağım yer buranın altıydı. Gitmek üzereyken kolumdan çekti. "Yah, delirdin mi sen? Dün akşam çıkardığım sesleri ne çabuk unut- Ya, biz bu konuyu dün akşamda bırakacağız sanıyordum."

"Hayal kırıklığına uğramadın yani?" dedim gözlerinin içine bakarken.

"Tabii ki uğramadım! Üç kere seks deneyimim oldu ve aralarından en iyisi sonuncuydu." dedi gülümseyerek.

"Bu kadar hoşuna gitseydi mutlaka bana imada bulunup dururdun." dedim kollarımı birbiriyle bağdaştırırken. Gülmeye başladı. "Senin gururun incindi herhalde."

"Gülme, ben ciddiyim."

"Dalga mı geçiyorsun?" dedi inanamayan bir ses tonuyla. "Sen o çamurda öyle emeklerken 'bir de bu pozisyonu deneyelim' dememek için zor tuttum kendimi. Hele bana inatla muz yedirtmeye çalışıp 'muz sevmiyor musun yoksa?' dediğinde 'Muz yemek pek hoşuma gitmiyor ama seninkinin tadı güzeldi' diyip kahkaha atmamak için kendimi o kadar zor tuttum ki altıma işemekten korkup tuvalette manyak manyak güldüm." dedi. "Bak yine aklıma geldi." alnıyla omzuma yaslanıp sessizce güldü.

Tükürük saçarak gülmemek için ağzımı sım sıkı kapadım. "Baya profesyonel davrandın herhalde, hiç anlayamadım çünkü." ciddiyetime tekrar büründüm. Alnını kaldırıp. "İlişkimizi korumak için hiç bahsetmeyeceğimi söylemiştim sana. İlişkimiz dün akşamdan daha değerli benim için." Ses çıkarmadım, inanmak istiyordum ve haksız da değildi. "Chanyeol. Aşkım, aşkımın göz bebeği.."

"Ne diyorsun?"

"Aşkımın göz bebeğinin saf kokusu, aşkımın göz bebeğinin saf kokusunun içindeki çiçek, aşkımın göz bebeğinin saf kokusunun içindeki çiçeğin üzerindeki arı." dediğinde ne dediğini anlamak için fazla uykuluydum ve uykusunda bile ciddiyetsiz olması sinir bozucuydu. "İşte sen o arı kadar iyi sokuyorsun."

"Ya, Baekhyun ne arısı be, ne diyorsun? Salak salak konuşma da hissettiğimi niye konuşmuyoruz-" işaret parmağıyla ağzımı kapadı. "Şşşş, şimdi bu kadar özel bir övgünün ne kadar gururlandırıcı olduğunu düşün ve gururlan çalışkan arı! Arı krallığındaki bu son vatani görevini yerine getirdin. Artık kendini derin uykuya teslim et! Yalvarırım yat artık."

"Üfff! İyi be!" diyerek hışımla yataktan indiğimde Baekhyun'un bu saçmalığının nedeni, bildiğini düşündüğü hislerimi kendi ağzımdan duymak istemeyecek kadar korkması olduğunu bilmiyordum.

İleriki günlerde Baekhyun yine eskisi gibi aynı haylaz oğlandı. Yine benle uğraşıp durdu, beraber müzik dinlememiz için beni dışarıya çıkartmaya zorladı, kaçtık-yakalandık, gülümsedik, dertleştik.. Bana yine aynı ifadeyle baktı. Gözlerinin gözlerime değdiğinde parlayışı en başından beri varmış meğerse.

Meğerse Baekhyun duygularını içine atmaya o kadar çabalamış ki, ona o kadar eziyet çektirmişim ki.. Artık alışmış gibiydi, eziyet çekmeyi yaşam tarzı olarak benimsemişti sırf benle konuşabilmek için.

Baekhyun aynı kaldı, ben de aynı kaldım.

Çünkü kendi hislerimi kabullendiğim zaman fark ettim, ben de hep onun peşinde dönüyordum. Başından beri.

Çocukluğumdan beri devamsızlık yapmadan okula gelen, ödevi zamanında teslim edemezse çıldıran, kıyafet-saç kurallarına uyan ve bir kere disipline giden, gittiği zaman da tanıklık etmek için gitmiş olan ben.. Baekhyun için binlerce kuralı bile-isteye çiğneyerek hatalar-yanlışlar yapmıştım. İkiletmeden her isteğine tamam demiştim.

Hayatımın en güzel hatalarıydı. Onu tanımak siyah-beyaz, sıkıcı, basit hayatıma üçüncü bir renk, roller coasterın yukardan aşağıya hızla inmesiyle yaşadığımız heyecan katmıştı.

Başından beri hoşlanmışım ondan. Ben yine aynıydım onun gibi. İçimdeki heyecanı fark etmem dışında yine aynı kişiydim. Erkek olduğu için hislerimin adını koyamamıştım. Kendime konduramamıştım. Annem, babam ne derdi? Ya kardeşim? Kardeşim beni her halimle kabul ederdi, yeni nesil çok daha anlayışlı.. Umarım yeni nesil,  eşcinsellerin kendilerini gizlemediği, "kim, ne der?" diye düşünmediği, kendi haklarını savunan bir yer olurdu..

Çünkü Baekhyun'un benden çekinmesiyle kendine yeterince çile çektirdiği gibi aylarca onu oyaladım kabullenme aşamasına gelene kadar.

Yumurta kapıya dayandığı zaman olan olmuştu işte.

Hayatımda bu kadar kabus dolu bir sabah yaşamamıştım. Jongin'in daha sabah kalkma vaktinden önce yanımıza gelmiş "Baekhyun! İyi misin?" diyerek bağırmıştı. Yerimden sıçrayarak uyandım. Hem uykudan uyanan hem de endişeden çarpan kalbim o kadar beni rahatsız ediyordu ki. Boğazımda hissediyordum atışlarını.

"Jongin, ne oluyor?" dedim ranzadan kalkıp.

Yukarı çıktığımda sanki Baekhyun'a bir kova su atmışlar gibiydi. Sırıl sıklamdı.
Göz altları morarmıştı.

Olayın şokuyla hareketsiz kaldım. Ne yapmam gerektiğimi düşünememiştim bile.

Jongin Baekhyun'un tişörtünü çıkardı.

İkinci bir şok. Bu kez çok güzel ayılmıştım.

Göğsü ve karnında morarıklar vardı..

Son doz kullanımın üstünden çok uzun bir süre geçtiğini hatırladım.

"Baekhyun!" titreyen ellerimle suratına tokat attım. Kafası diğer tarafa kaydı. Bir kez daha tokat attım. Bir kez daha. Bir kez daha..

"Chanyeol yapma! Doktor çağıralım!" dedi ağlayan bir ses tonuyla. Benim kadar kimse kahrolamazdı.

"Ayılması lazım!" hıçkırıklarımla beraber bağırırken onu sarsaya başladım omuzlarından. Jongin doktoru çağırmaya gittiğini söylediğini anımsar gibiyim.

Ben yaralarına titreyen ellerimle dokunup bağırırken kısık sesini duydum. "Korkma, seni bırakmaya niyetli değilim." dediğinde hızla bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerini açamayacak kadar kötü durumdaydı ve kiraz dudakları o sırada bembeyazdı.

"Baekhyun!" suratını ellerimin arasına aldım.

"Daha çok gencim ben."

"Dozu ben sana getirtirdim! Senin için her şeyi yapan benim! Neden bana söylemedin hiçbir şey? Dün bana sinirlisin sandım, niye sakladın benden krize girmek üzere olduğunu?!" alnını öptüm. "Ben kördüm de sen niye seni sevdiğimi anlamadın, görmedin?" dediğimde küçük bir tebessüm yerleşmişti yüzüne. Baygın gözlerinin aksine dudakları direniyordu güçlü olmak için.

Birinin beni hızla yataktan çektiğini hatırlıyorum. "Yorma onu! Çekil, taşıyacaklar onu."

Yere düşmüştüm. Kalkmak istemiyordum, daha çok yıkılayım, daha çok kahrolayım..

Dört görevlinin onu sedyeye koyduğunu gördüm.

...

"Baekhyun!"

Baekhyun koşar adımlarla polislerin elinden kurtulup sandalyeye oturdu. Telefonu açtı ve cama ellerini yasladı. "Beni ziyaret etmeye mi geldin? İnanamıyorum, askerliğin biter bitmez geldiğine çok şaşırdım. Aileni görmen lazım önce." dedi gülerek. Camın diğer tarafına elimi koyarak ellerimizi aynı hizzaya koydum.

"Kilo vermişsin." Onu görmeyeli biraz olmuştu ve deli gibi özlemiştim. Saçmalıklarını bile.. Askerlik sürem bittikten hemen sonra Baekhyun'u ziyaret etmek için bir akşam bir otelde konaklamıştım ziyaret bitince ailemin yanına gidecektim.

"Sen de zayıflamışsın."

"Saçların uzamış, iyice bebek gibi gözüküyor suratın." dedim gülümseyerek.

"Yanakların gitmiş. O yanakları geri istiyorum. Tamam mı? Annenin yemeklerini iyice ye." kıkırdayarak başımla onayladım. "Chanyeol sana iyi bir haberim var." dedi heyecanla. Beni de heyecanlandırmıştı. "Yetişkin olmadan eroine başladığım için cezamı kısaltabilirler!"

"Ne? Baekhyun bu çok güzel." gözlerim doldu mutlulukla. "Ama nasıl? Nasıl kanıtlayabilirsin bunu?"

"Hastaneye gitmiştim onyedimde, bırakmak için terapiye zorla yollamıştı ailem. Raporları buldular mı bu iş oldu!"

Gerçekten de bu iş olmuştu.

Baekhyun'un hapisten çıkmasını bir buçuk yıl beklemiştim. O gelene kadar ailemden aldığım yardım ve az biraz işimden kazandığım parayla daire kiraladım. Ona minik bir çalışma odası ayarladım, raflara test kitapları dizdim. Zaman kaybetmiş olabilirdi ama umut hala vardı ve hala gençti.

Ertesi gün hapisin gri duvarladın çıktığında önce gözleri kamaşsa bile inatla güneşe doğru bakıp derin bir nefes çekti içine. İçim titredi, bunları hak etmemişti.

Beni görür görmez kollarını açarak yanıma koştu. O kadar mutlu gözüküyordu ki, ben de öyle. Boynumdan sımsıkı sarıldığında beline sarılıp kokusunun içime çektim. Seviştiğimiz akşamdan beri hiç kokusunu içine çekememiştim. Hademelere inat gittiği gün yastığını yıkamamaları için saklayıp ancak öyle özlememi giderebilmiştim. Tüm pişmanlığımı kendime unutturmak için kafamı boynuna gömdüm.

"Yeni bir başlangıç yapacağız." dedim uzamış saçlarına ilk defa elimi geçirip. Alnına öpücük kondurdum.

"Yeni başlangıç ama good old-fashioned lover boys!"
*iyi eski-moda aşık oğlanlar

Continue Reading

You'll Also Like

193K 9.7K 39
TEXTİNG KURGU DEĞİLDİR!!!!! Ünlü bir oyuncunun yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilecek bir instagram hikayesi atması ile telefonunun bildirim sesine...
26.6K 1.7K 22
Sevdi seven adam. Yıllarca bekledi sevilebilmek için... Sevildi sadece sevilen adam. Yıllarca sevildi, sevebilmek için... -exojjangyeol
296K 20.2K 42
Zorba bir dörtlü ve sessiz bir öğrenci...
MANİLYA +18 By .

Short Story

22.4K 196 12
-"Elinde ki yüzükle birlikte benim altıma giremezsin , küçük hanım ." Dediği şeyle sağ elimde ki yüzüğe gözüm ilişti . Benim için hiç bir şey ifade e...