my strange addiction ;; taeko...

By deirissen

138K 12.8K 5.7K

"Bu işleri pek anlamam ama Taehyung, sana yemin ederim ki," sağ elini kaldırdı ve hafifçe esmere doğru yaklaş... More

Dissosiyatif kişilik bozukluğu nedir?
0 | Giriş
1 | "Jeon Jeongguk, hasta."
2 | "Bana Jeon diyebilirsin."
3 | "En azından bazı şeyleri yapabilecek kadar gerçeğim."
5 | "Jimin'e olan sevgin gözlerimi yaşarttı, Taehyung."
6 | "Bedenini özledim, Jeon."
7 | "Sevişseydik sonrasında ağlardın."
8 | "Aşka duyduğum saygıyı hiçbir şeye duymuyorum ben."
9 | "Çok hoşlandığım biri olduğunu söyledim."
10 | "Onu seviyorum, doğrusunu istersen."
11 | "İşte bu yüzden herkesten güçlüsün."
12 | "Ne kadarını biliyorsun, Jeon?"
13 | "Hassiktir, Jiminie!"
14 | "Hayır, onu beraber cehennemin dibine göndereceğiz."
15 | "Âşıkların acısı birdir."
16 | "Tanrım- Jeongguk!"
17 | "Katil olmak bu kadar basit bir şey değil."
18 | "Sen Soobin'sin, değil mi?"
19 | "Bir bedeli olacağını düşünmedin mi?"
20 | "Ben bunlardan daha fazlasıyım, Luciel. "
21 | "Ben bana katlandığınız için bile gerçekten çok minnettarım."
22 | "Bir daha hiç buralarda olmayabilirim."
23 | "Jeongguk, Jeongguk'um, benim Jeongguk'um."
24 | "Seninle ağlamayı başkalarıyla gülmeye tercih edecek kadar çok âşığım sana"

4 | "Dans etmeyi bilmem ben."

5.7K 675 685
By deirissen

Bölüm 3.2k oldu gidin kahve falan yapın kendinize, bitmiyor bir türlü!!!

Taehyung, önünde duran kâğıtlarda gezdirdi gözlerini. Yakın zamanda yapması gereken bir şey olup olmadığını kontrol ediyordu fakat göründüğü kadarıyla uğraşması gereken bir şey yoktu, dolayısıyla vaktini Jeon'u avlamaya harcayacaktı. Derin bir nefes alarak ayaklandı ve kenarda duran telefonunu aldı eline. Ardından rehberden Jeon'un ismini buldu ve birkaç saniye öylece ekrana baktı. Jeon'un garip kişiliği Taehyung'ı oldukça çekiyordu fakat bir o kadar da çekinmesine sebep oluyordu, yine de şimdi onu aramama gibi bir seçeneği olmadığının bilincindeydi. Nihayetinde, Jeon onun için bir amaçtan çok araçtı ve eline geçen her fırsatı değerlendirmesi gerekiyordu.

Oyalanmadan numaranın üzerine bastı ve geniş pencereye doğru ilerledi. Arkasını dönerek sırtını cama yasladı ve gözlerini tavana dikti. Jeon ile son görüşmesinin ardından üç gün geçmişti ve bu süreçte hiç konuşmamışlardı. Oysa Taehyung, Jeon'un numarasına sahipti ve ona yazabilirdi fakat işi basitleştirmektense kendini biraz özletmeyi tercih etmişti.

"Merhaba?"

Taehyung, telefondan gelen sesin yabancılığıyla kaşlarını çatmış, gözlerini yere indirmişti anlamazca. Her zamanki dalgacı, alaylı tınıdan eser yoktu şimdi. Tam bir şey söyleyecekken Jeon'un yalnızca bir alter olduğu gerçeği çarptı Taehyung'ın yüzüne. Ne bekliyordu ki? Her zaman Jeon'un dışarıda olacağını mı? Oysa Seokjin ona, alterlerin asıl kişilik kadar ortaya çıkmadığından bahsetmişti. Yine de bütün bunlar Taehyung için kolay değildi ve sık sık aklından çıkıyordu, çünkü Tanrı aşkına, bir insan hayatı boyunca kaç defa böyle bir durumla karşı karşıya kalırdı ki?

"Ben Jeon'u aramıştım fakat sanırım şu an orada değil."

Her zamanki özgüvenli tavrını bir kenara bırakmamış olsa dahi aslında bu konuşmanın büyük sorunlara yol açabileceğinin bilincindeydi Taehyung. Eğer şu an konuştuğu kişi bedenin asıl sahibi olan Jeon Jeongguk ise işler kötüye gidebilirdi, çünkü Jeon Jeongguk'un Taehyung'ı bilmemesi gerekiyordu. Taehyung emindi, Luciel'e bu kadar yakın olan bir ajanın Kim Taehyung'ın kim olduğunu bilmemesine imkân yoktu ve onun Jeon ile iletişimde olduğunu öğrendiği takdirde bütün planları suya düşerdi.

"Hayır, ben Jeon Jeongguk. İsmin kayıtlı değil, kim olduğunu söylersen daha sonra sana dönmesini sağlayabilirim?"

Taehyung, pencereden uzaklaştı ve merdivenlere doğru attı adımlarını. Nasıl dönmesini sağlayabilecekti ki, yoksa zihin yoluyla birbirleriyle iletişim falan mı kurabiliyorlardı?

"Hayır, teşekkür ederim. Ben onu daha sonra ararım."

Taehyung, basamakları çıkarken bu olayın böyle sakin bir şekilde kapanmasını umdu çünkü riske girmek istemiyordu, buraya kadar gelmişken her şeyi mahvetmek ürkütücü bir düşünceydi.

"Pekâlâ, iyi günler."

Taehyung da buna karşılık olarak bir veda cümlesi mırıldandı. Jeon Jeongguk gerçekten oldukça mesafeli bir ses tonuna sahipti. Her yerde bu şekilde konuşan insanlara rastlayabilirdiniz ve bu oldukça normaldi fakat Taehyung, bunu çok rahatsız edici bulmuştu. Oysa kendisi de çoğu zaman mesafeyi koruyan birisiydi ve birinin bu şekilde konuşmasından rahatsız olması saçmalıktan başka bir şey olmazdı. Eh, ne var ki Taehyung'ın asıl sinirini bozan şey Jeon'un sesini bu şekilde duymaktı. En başta o adamın sesinin rahatsız edici olduğunu düşünmüş, ürpertici bulmuştu ve hâlâ da böyle düşünüyordu fakat o kadar alışmıştı ki ona, o kadar kapılmıştı ki artık bu onun tuhaf bir şekilde hoşuna giden bir özellik olup çıkmıştı. Taehyung bunun olmaması gereken bir şey olduğunun pek tabii farkındaydı fakat çok da umursadığı söylenemezdi. Kendisine o kadar fazla güveniyordu ki, zamanı geldiğinde duygularına çelenk vurup mantığıyla hareket edebileceğinden neredeyse emindi.

Jeongguk ise çağrı sonlandırıldığında kısa bir an ekranda göz gezdirdi ve gördüğü 'Taehyung' yazısıyla gülümsedi pek de sevimli olmayan bir şekilde. Oysa Taehyung'a isminin görünmediğini söylemişti fakat işte ismi buradaydı ve çağrıyı gördüğü andan itibaren bunu biliyordu.

Telefonu kenara bıraktı ve masanın üzerinde duran ajanda ile kaleme uzandı yavaşça. Bu tuttuğu ajanda, bedendeki kişiliklerin birbirleriyle iletişim içinde olmalarını sağlıyordu. O an bedende kim varsa bu sürede yaptığı ve yapması gereken şeyleri yazıyordu ve eğer başka biri ortaya çıkarsa bunlardan haberdar oluyordu. Jeon Jeongguk'un bedenindeki alterler bir takım gibi çalışmayı iyi biliyorlardı ve bu, bir bütün olarak onları güçlü kılan asıl şeydi.

Jeongguk, daha fazla düşünmeden hızlıca kalemi oynattı boş sayfada.

"Taehyung aradı.
İsminin kayıtlı olmadığını söyledim.
Sonra ara."

---

"Because I'm crazy, baby."

Jeon, ajandanın sayfalarını karıştırırken mutfağa doğru ilerliyor ve ağzına takılmış olan bir Lana del Rey şarkısını mırıldanıyordu. Güncel olan sayfaya ulaştığında en üstte büyük harflerle yazan isim, Jeon'u gülümsetti.

"I need you to come here and save me."

Jeongguk, bu bedendeki en normal kişiydi ve bu yüzden Jeon ile aralarında sürekli olarak çatışmalar yaşanırdı. Yine de bedenin sahibi bu çatışmaları kontrol etmekte oldukça iyiydi. Tabii bu, Jeon'un ne zaman onun ismini görse onu sinir etme isteğiyle dolup taşmasına engel olmuyordu.

Gözlerini ajandadan çekerek çekmecelerden birini açtı ve en sevdiği çikolatayı bulmanın sevinciyle kıkırdayarak paketi açmaya çalıştı tek eliyle. Birkaç saniyenin ardından başarıyla çikolata kalıbından bir ısırık aldı, gözleri ajandaya dönerken.

Ajandada yazılı olan şeyleri okuduktan sonra hızla eşofman cebine sıkıştırdığı telefonunu çıkarttı ve son aramalara girdi.

Ah, işte buradaydı. Taehyung onu üç saat önce sahiden de aramıştı. Elindeki çikolatayı kenara bıraktı ve mızmızlanır gibi mırıldanarak ismin üzerine bastı. Çok geç kalmıştı, daha erken gelip onu geri aramalıydı.

"Taehyung, merhaba. Beni aramışsın, buralarda değildim."

Jeon, ajandayı mutfak masasına bıraktı ve kalçasını masaya yaslayarak Taehyung'ın cevap vermesini bekledi.

"Ah, selam. Evet, seni aradım ama Jeongguk ile karşılaştım."

Jeon, Taehyung'ın sesini duyduğu anda yüzünün sevimli bir gülümsemeye ev sahipliği yapmasına engel olamamış, dudaklarını birbirine bastırmıştı hafifçe.

"Aptalca konuşup sinirini bozmamıştır umarım?"

Her zamanki oyunculuğunu konuştururken o kadar rahat görünüyordu ki, muhtemelen kimse onun bir yalancı olduğunu düşünmezdi. Eh, onun olayı da tam olarak buydu.

Dört dörtlük bir sahtekâr olmak.

"Hayır, pek konuşmadık zaten. Sıkıntı yok." Taehyung, sessizce yutkundu ve gözlerini dışarıya dikti. "Bu gece benimle bir şeyler yapmak ister misin?"

Jeon, duyduğu şeyle dişlerini ortaya serecek şekilde sırıttı ve masadan uzaklaşarak hızlı bir şekilde odasına ulaştı.

"Vay, cesursun." Saniyelik bir şekilde güldü kapıyı kapatırken. "Bana uyar, ne yapacağımızı benim seçmeme izin verirsen."

Taehyung, yüzünde oluşan gülümsemeyle beraber onaylarcasına mırıldandı.

"Anlaştık."

"Anlaştık, bana konum at. Seni alacağım."

---

Jeon hayranlıkla önünde durduğu evi seyrederken açılan kapıyla bakışlarını yan tarafa çevirdi. Taehyung, oldukça yavaş bir şekilde koltuğa yerleşti ve ardından kapıyı kapatarak sürücü koltuğunda oturan bedene döndü.

"Sana teklifi yapan benim ve sen," işaret parmağını Jeon'a doğru uzattı sahte bir suçlayıcılıkla. "Beni mahçup ediyorsun."

Jeon, duyduğu şeye karşılık küçük bir kahkaha patlattı. O kadar tatlı bir kızma şekliydi ki bu, Jeon zar zor kendini durdurabilmiş, başını iki yana sallamıştı. Gözlerini kısa bir an karşısındaki adamda dolaştırdı. Siyah paltosunun içinde göz kamaştırıcı kırmızılıkta kadife bir gömlek, altındaysa dar bir siyah pantolon vardı. Pantolonun üzerine taktığı zincirler oldukça karmaşık olmakla beraber, Taehyung'a gotiğimsi bir hava katmıştı. Hafif uzamış siyah saçlarını ise gözlerinin önünden çekmeye gerek bile duymamıştı. Bu görüntü Jeon'un o kadar hoşun gitmişti ki, yüzündeki gülüş yavaş yavaş solmuş, sesli bir şekilde yutkunmuştu. Alt dudağını uzun ön dişlerinin altında ezerken yavaşça Taehyung'a yaklaştı, burunları hafifçe sürtüşene dek. Ardından gülümsedi tekrar, fakat dağınık yüz ifadesinden etkilendiği o kadar belli oluyordu ki, Taehyung sakin kalabilmek adına dişlerini sıkmak zorunda kaldı.

"Beni baştan çıkartmak için mi böylesin bugün?"

Taehyung, Jeon'un sorduğu soruyla beraber oyuncu bir şekilde tek kaşını kaldırdı ve omuz silkti, tamamen masummuş gibi. Aslında öyleydi de, neticede bu kadar nefes kesici olması onun hatası değildi ki!

"Seni baştan çıkartmak için böyle giyinmeye ihtiyacım olduğunu mu düşünüyorsun?"

Jeon, duyduğu şeyle gülerek geri çekildi ve aracı hareket ettirdi. Taehyung ile flörtleşmemesi mümkün dahi değildi, onu bu kadar etkileyen bir adamı bulmuşken elinin tersiyle itecek hâli yoktu, bu yüzden flörtöz kişiliğini kullanmaktan asla çekinmiyordu. Gerçi, durumlar böyle olmasaydı da çekinmezdi, Jeon böyle biriydi çünkü.

"Nereye gidiyoruz?"

Taehyung, Jeon'un yan profilini seyrederken sakin bir tonda mırıldandı. Az önceki cinsel gerilimden eser yoktu şimdi ve yalnızca bu bile ikisinin ne kadar dengesiz olabileceğinin göstergesi gibiydi.

Zaten Jeon'un içinde bulunduğu bir ilişkiden başka türlü bir şey de beklenemezdi.

"Dans etmeyi bildiğini umut ediyorum."

Taehyung, kirpiklerini kırpıştırdı birkaç defa. Pekâlâ, elbette birkaç dansı biliyordu. Zengin olmanın bazı getirileri vardı ve davetler, bu davetler sayesinde öğrenilen danslar da bunlardan bazılarıydı fakat Jeon'un onu böyle bir yere götüreceğini düşünememişti. Jeon'un beklenilmedik bir insan olduğunu henüz idrak edememişti, anlaşılan.

"Biliyorum."

Jeon, genişçe gülümsedi ve memnuniyetle başını salladı.

"Güzel, çünkü ben bilmiyorum. Bir şeyler uydurabileceğimi planlayarak çıktım yola."

Taehyung, duyduğu şeye karşılık başını cama yasladı ve gözkerini hızla yanlarından geçtikleri binalarda dolaştırdı.

"Tuhaf birisin." Gözlerini yanındaki bedene çevirmeden mırıldandı Taehyung. Ardından, aklına gelen şeyle başını geri çekti ve kaşlarını çatarak konuşmaya hazırlanan Jeon'a döndü. "Deli olduğun için değil, Jeon. Sus."

Jeon, gülmemek adına dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı onaylarcasına. Onu kızdırmak istemezdi, oysa gerçekten bu yüzdendi fakat belli ki Taehyung buna inanmak istemeyi reddediyordu ve Jeon da onu kıracak değildi.

"Deli olduğumu kabullendin, yani?"

Taehyung, gözlerini karşısındaki uzun binalarda gezdirdi ağır ağır. Kendisininki kadar lüks bir yer değildi, hatta kendisininkine yakın bile değildi zira Taehyung'ın evi başlı başına bir saray yavrusuydu fakat yine de Jeon'un zengin olduğunu ortaya koyuyordu. Eh, aksi mümkün değildi zaten. Luciel kadar büyük bir adama çalıştığını göz önüne alırsak bu kadar para kazanıyor olması şaşırtıcı değildi.

"Kendine deli denmesini neden bu kadar çok istediğini anlamlandıramıyorum."

Jeon, arabayı açık otoparka park ettikten sonra gözlerini yanındaki bedene çevirdi ve gülümseyerek omuz silkti. Olan bir şeyin görmezden gelinmesinden hoşlanmazdı, üstelik kendisinin sahip olduğu ruhsal sıkıntıları kabulleneli çok olmuştu ve insanların gereksiz hassasiyeti onu deli ediyordu.

"Bunun kabullenilmemesini sevmiyorum, tek neden bu."

Ardından kapıyı açtı ve dışarı doğru adımladı beyaz tenli. Taehyung da bunun üzerine onu bekletmemek adına arabadan çıkarak kapıyı yavaşça kapattı. Jeon'un oturduğu yer büyük, gökdelenlerden oluşan bir siteydi ve burada yaşayan insanların oldukça zengin, işinde gücünde insanlar olduğu oldukça belliydi ve muhtemelen bu algıya uymayan tek kişi de Jeon olmalıydı.

"Beni eve atacağını düşünmemiştim."

Jeon, esmerin yanına ulaşarak zarif ellerinden birini kavradı sıkıca. İnce, uzun parmakları kendisinin hafif kemikli ve çok daha erkeksi parmaklarına zıt bir güzellikteydi ve Jeon, bunun çok hoş bir uyum olduğunu düşündü. Binanın önüne geldiklerinde hızlıca şifreyi girdi ve kapıyı Taehyung için açtı. Yüzünde çapkın bir ifadeyle içeriyi işaret etti.

"Şu an orası bir ev değil ki, Taehyung." Esmerin binaya girmesiyle beraber onun ardından içeri girdi ve asansöre doğru ilerledi. "Orası bir balo salonu, sana göstereceğim."

Taehyung, Jeon'un heyecanlı ve neşeli ses tonuna karşın sadece gülümsedi. Fakat sıradan bir gülümseme değildi bu, eğer Jeon o an gözlerini esmerin dudaklarına değdirmiş olsaydı, Taehyung'ın ona nasıl yenildiğini görmüş olurdu, fakat onun gözleri ellerinin beraber ne kadar da hoş göründüğünü tartmakla meşguldü. İkisinin de elleri dövmelerle kaplıydı ve beraberlerken o kadar hoş duruyorlardı ki, Taehyung onu çoktan gelmiş olan boş asansör kabinine çekiştirmese anın farkında bile olamayacaktı. İçeri girdiklerinde heyecanından ödün vermeden birleşik ellerini kaldırdı ve parıldayan gözlerle baktı Taehyung'a.

"Güzel görünüyorlar."

Taehyung, dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı yavaşça. Hayır, birinin elini ilk defa falan tuttuğu yoktu ve bunun gibi basit bir şey için heyecanlanmak istemiyordu. Tanrı aşkına, kendisi yirmi dokuz yaşında koskocaman bir adamdı! Yine de karşısındaki çocuk ona böyle bakarken ve elleri böylesine kenetliyken kendine gelmekte güçlük çekiyordu Taehyung.

Neticede Jeon'dan etkileniyordu, ne kadar kayıtsız kalabilirdi ki?

"Evet, güzel görünüyorlar."

Taehyung, geç de olsa Jeon'u onayladı ve asansörden gelen sesle beraber kapıya döndü. Jeon, Taehyung'ın adımlarını yönlendirerek kabinden dışarı adımladı ve dairesine doğru yöneldi. Hızlı bir şekilde sensöre parmağını yaklaştırdı ve kapı açıldığı anda kendisinden çok az uzun olan bedeni kendisiyle beraber içeriye çekti.

Taehyung, üzerindeki paltodan kurtuldu ve Jeon onu alarak kendi ceketiyle beraber askılığa astı. Esmer olan ise etrafı arsızca seyrediyor, adımlarını kapının olmamasından dolayı kendini belli eden salona doğru atıyordu ağır ağır. Ev, ahşap tonlarında döşenmişti ve pek çok değişik kültürel eşyaya ev sahipliği yapıyordu. Hint mitolojisine ait tanrıların bibloları, Türk halıları, hatta cam kapaklı bir dolabın içerisinde İngiliz tarzı bir çay takımı bile vardı! Kendi evine kıyasla belirli bir düzene sahip değildi burası, fakat o kadar güzel ve samimi görünüyordu ki, Taehyung zevkinden şüphe duymuştu.

"Beğendin mi? İç mimari tamamen bana ait, çünkü diğerleri zevksiz orospu çocuklarından başka bir şey değiller."

Jeon, kapı pervazına yaslanmış bir şekilde etrafa bakınan esmeri seyrediyordu. Ardından bakışları kesişti ve Taehyung kurumuş dudaklarını ıslattı.

"Garip bir zevkin var, hoşuma gitti."

Jeon, kıkırdayarak adımlarını az önce bahsi geçen cam kapaklı ahşap ve oldukça eski görünümlü dolaba doğru attı adımlarını.

"Beyaz mı kırmızı mı?"

Dolabın kapağını açtı ve şarap şişelerini kaldırarak sordu esmer olana. Taehyung ise pek düşünmeye gerek duymadan -o beyaz sevmezdi- kırmızıyı seçerek Jeon'un şişeyi çıkarışını seyretti. Ardından şarap bardaklarını da tek eliyle kavradı ve adımlarını mutfağa doğru attı.

Taehyung, geniş kanepeye attı kendini. Kenarda bir adet gramofon görünüyordu ve oldukça nadide bir parça olduğu belliydi. Jeon'un plak dinleyen bir insan olduğunu düşünememişti Taehyung, o daha çok kaset insanı gibiydi.

Beyaz tenli, elindeki bardaklarla beraber salona girdi ve bardağı Taehyung'a uzatarak koltuğa yerleşti. Şarap bardağından bir yudum aldı ve başını arkaya yasladı oldukça rahat bir şekilde. Aralık bacakları, yarı yatar tarzdaki oturuşu ve koltuğa yaslandığı için hafif bozulmuş saçlarıyla Jeon oldukça umursamaz bir imaj çiziyordu. Taehyung ise ona zıt bir şekilde bacak bacak üstüne atmış, sol dirseğini koltuğun kolçağına yaslamış bir şekilde oturuyordu kanepede.

"Plak kullandığını düşünmemiştim." dedi Taehyung, şaraptan bir yudum alarak. Başını hafifçe yana çevirdi yanındaki adamı görebilmek için.

"Benim değil." Gülümseyerek omuz silkti Jeon, nasıl bir insan olduğu hakkında az çok tahmin yapabiliyor olması hoşuna gitmişti belli ki. "Adele'in. O bu tarz şeylere bayılıyor, tam bir eski zaman kadını."

Taehyung, anlamlandırmaya çalışırken çatılan kaşlarının farkında değildi fakat beyaz tenli onun kafasından geçen soruları görebiliyormuş gibi cevapladı onu, soru sormamış olmasına rağmen.

"Adele, bu bedendeki alterlerden biri."

Duyduğu şey ile şaşkınlık dolu bir nida çıktı Taehyung'ın dudaklarından. Bu konuya çok hakim olmamasından ötürü, kadın bir alterin var olabileceğini düşünmemişti hiç.

"Ev arkadaşı gibisiniz bir nevi. Kendinize özel eşyalarınız bile var, çok tatlı bu."

Jeon, kaşlarını kaldırdı oturduğu yerde doğrulurken. Taehyung'ın hastalığıyla ilgili verdiği tepkilerin garip olduğunu düşünüyordu. Elindeki şarap kadehini sehpaya bıraktı ve ayaklanarak tepeden baktı kısa bir süre büyüğüne.

"Hastalığımı tatlı mı buluyorsun?"

Ardından arkasını döndü ve gramofona doğru ilerledi yavaşça. Giydiği kısa kollu, kollarındaki tüm kasları ve dövmeleri açıkça ortaya seriyordu ki Taehyung bunu istemsizce garipsiyordu. Jeon, bir yetişkinmiş gibi hissettirmiyordu. Sürekli alaycı olan kişiliği, sürekli gülmesi, heyecanı onu on sekiz-on dokuz yaşlarındaki bir genç gibi gösteriyordu. En büyük derdi dersleri olan ve sürekli arkadaşlarıyla takılan, biraz fazla saygısız bir genç gibi. Oysa Jeon yirmi beş yaşında bir yetişkindi ve işte gördüğü bu vücut da bunun bir kanıtı niteliğindeydi. Yine de Taehyung, kendini bunu garipsemekten alamıyordu bir türlü.

"Evet, tatlı buluyorum. Ne var bunda?"

Taehyung, kadehten bir iki yudum daha alıp Jeon'unkinin yanına bıraktı dikkatlice. Beyaz tenli alaycı bir ifadeyle başını Taehyung'a çevirdi ve güldü.

"Sen de pek normal değilsin, haberin olsun."

Taehyung'ın dudakları bu cümleyle iki yana gerilmiş, eşsiz gülümsemesini ortaya sermişti. Elbette esmer de bunu biliyordu. Bu kadar pis işin içinde olup sağlıklı olan kim vardı ki, sonuçta?

Jeon, kısa bir süre şarkı seçmekle uğraştıktan sonra ışıkların çoğunu kapatarak, hafif karanlık bir ortam yarattı. Ardından memnuniyetle Taehyung'a doğru ilerledi ve koltuğun üzerindeki elini kavrayarak hızlıca onu koltuktan kaldırdı.

"Burası beklediğim kadar kalabalık değilmiş."

Taehyung, Jeon'un belini kavrarken anlamamış gibi baktı birkaç saniye, sonrasında aklına küçüğün, burasının bir balo salonu olduğuyla ilgili söyledikleri geldi ve yüzündeki boş ifadeyi hemen değiştirerek uyum sağlamaya çalıştı ona.

"Kesinlikle. Fakat mekan oldukça güzel, değil mi? İçkilerine bayıldım."

Jeon, bir elini Taehyung'ın omzuna koydu ve ona uyum sağlayarak boştaki ellerinin birleşmesine izin verdi. Bu sırada duyduğu şeylere karşın kıkırdadı sadece, ona uyum sağlanıyor olması hoşuna gitmişti. Bunu pek sık yaşamazdı beyaz tenli.

"İşkolik birine benzediğini biliyor muydun?"

Taehyung, sohbet ettikleri için yavaş yavaş sallanıyor, sadece minik adımlarla hareket ediyordu. Gerçi, böylesi bile Jeon'a yeterdi çünkü dans etmek hakkında cidden bir şey bilmiyordu. Üstelik, bu yavaş ve basit dansın oluşturduğu aurayı oldukça sevmişti.

"İşimi seviyorum fakat o kadar bağlı sayılmam." Taehyung, gözlerini Jeon'un gözlerine dikti ve gülümsedi. Bu ortamı sevmişti. "Yine de başarılı olmayı seviyorum. Kim sevmez ki?"

Jeon, hafifçe omuz silkti. Başarılı olmaya ne kadar önem veriyordu, bilmiyordu. Taehyung için başarının hayatının büyük bir kısmını kapsadığını görebiliyordu zira bu raddeye gelmek için çok uğraşmış olmalıydı fakat aynı şeyi onun için söylemek mümkün değildi.

Çünkü o, Taehyung'ın aksine işini yapmak zorundaydı.

"Seni başarıdan daha çok tatmin eden bir şey?"

Taehyung, birleşmiş ellerini yukarı kaldırarak beyaz tenliyi döndürdü ve tekrar belini kavradı. Bu hareket Jeon'un neşeyle kıkırdamasına sebep olmuştu, beraber vakit geçirdikleri için gerçekten mutluydu.

"Hmm, düşüneyim." Taehyung, ciddi ciddi gözlerini kısarak düşünürken Jeon, bunun cevabının ne olduğunun çoktan farkındaydı. Taehyung kesinlikle başarıya tapıyordu. "Yok." Birkaç saniye düşünmüş olsa da bir şey bulamayarak gözlerini tekrar koyu irislere çevirmişti. "Şimdilik, yok."

Taehyung adımlarını biraz daha büyük ve hızlı atmaya başladığında Jeon elinin altındaki omzu hafifçe sıkmış, dikkatini oraya toplamaya çalışmıştı. Taehyung'ı ezmek istemezdi.

"Bu işte cidden iyisin..." Güldü Jeongguk. Belki de o fazla beceriksizdi ama bu ihtimali düşünmek yerine karşısındaki adamı övmek istemişti zira tüm övgülere layık bir adamdı kendisi.

"İyiyim, elbette. Zengin olmanın yararları."

Jeon, alaycı bir şekilde kaşlarını kaldırmış ve alt dudağını dişlemişti uzunca. Tam o sırada büyüğünün gözlerinin nasıl orada kalakaldığına da şahit olmuş, kıkırdamıştı sevimlice. Jeon'un saniyeler içinde değişen ifadesine o kadar anlam veremiyordu ki Taehyung, ne konuştuklarını bile unutmuştu. Daha az önce öyle ateşli bakışlar yer edinmişti ki yüzünde, Taehyung tüm baskınlığının elinden kaydığını hissetmişti, oysa şimdi sevimlice -ve ürpertici bir şekilde- gülümsüyordu kendisine.

"Ben de zenginim ama dans edemiyorum, bak."

Taehyung, duyduğu şeyle güldü ve karşısındaki bedeni iyice kendine çekerek bedenlerinin dans ederken bazı hareketler sonucunda temas etmesine sebep oldu.

"Benim kadar zengin değilsin."

Jeon, Taehyung'a daha ne kadar çekici olabileceğini göstermek ister gibi dilini smiley piercingine sürterek yamulmasını sağladı. Piercingiyle oynamayı seviyordu, bunu en çok birileriyle flörtleşirken yapardı ve bu da o anlardan birisiydi.

"Yine de zenginim."

Esmer olan, sorgular gibi tek kaşını kaldırdı. Tabii ki öyleydi, kendisi ile kıyaslanana dek. Kısa bir an gözlerini salonda gezdirdi ve tekrar karşısındaki adama çevirdi.

"Tabii, fakat maalesef benim kadar zengin olmadığın için bazı zenginlik özelliklerinden faydalanamıyorsun."

Bu kadar önemsiz bir konu hakkında konuşuyor olmak ikisinin de hoşuna gitmişti aslında. Kimin ne kadar zengin olduğu, kimden zengin olduğu hiçbir anlama gelmiyordu doğrusu, lâkin sadece konuşmak istemişlerdi. Sadece rastgele bir şey hakkında birbirlerine bir şeyler söylemek istemişlerdi, bu ikisi için de 'hangi okuldan mezun oldun?' tarzında sorulardan daha iyiydi.

"Mesela?"

Taehyung, ellerinin temasını keserek Jeon'u hafifçe kendinden uzaklaştırdı ve onu kendine doğru döndürdü. Yönlendirdiği beden, yaptığı şeyi anlayarak kendini hafifçe bıraktı ve Taehyung'ın tam zamanında onu düşmeden kavramasıyla şaşkınlık dolu bir nida bıraktı gülüşlerinin arasında. Taehyung, yüzünü hafifçe Jeon'un güzel yüzüne yaklaştırdı.

"Kapattırdığın en lüks yer?"

Sorusunu sorduktan sonra kolları arasındaki bedeni tekrar doğrultarak eski pozisyonu tekrar almalarını sağladı. Aralarında bir çeşit zenginlik yarışı varmış gibi görünse de ikisi de yalnızca dalga geçiyorlardı. Özellikle Jeon, parayı sevse de çok da umursadığı yoktu. Gerçi, onun hiçbir şeyi umursadığı yoktu ki.

"Hiçbir yeri kapattırmadım, Taehyung. Tanrım..." Güldü ve iki yana salladı başını. "Sanırım beklediğinden daha az zenginim."

Taehyung, duyduklarına karşın kaşlarını kaldırdı hayretle. Oysa Jeon tam olarak bu işlerin adamı gibiydi. sık sık mekan kapattıracak ve deli gibi eğlenecek birine benziyordu. Aslında yanılmıyordu da, Jeon bunları yapacak bir tipti, eğer birkaç arkadaşı olsaydı. Fakat o yalnızdı, arkadaşa ihtiyaç duyduğunu pek sık hissetmezdi de zaten, bu onun için büyük bir problem değildi ama sanırım arkadaşları olsaydı daha çok eğlenebilirdi.

Fakat kimse onun gibi bir arkadaş istemezdi.

"Maalesef Jeon, kötü bir haberim var..." Taehyung, karşısındaki adama sahte bir hüzünle baktı. Hastası kanser olmuş bir doktora benziyordu şimdi. "Sen bayağı fakirmişsin..."

Jeon, duyduğu şeyle sesli bir kahkaha attı ve onaylar gibi salladı başını. Eğleniyordu, gerçekten eğlendiğini hissediyordu ve aslında bu onun için çok özel bir şey değildi. Jeon hep eğlenirdi, her şey ile eğlenirdi ama farklı olan şey, bir insanla böylesine vakit geçirirken eğleniyor olmasıydı. Bu Jeon için farklı ve bir o kadar da güzel bir histi.

Gülüşlerinden dolayı önünü görememesi ve sarsılan bedeni sonucu kendi ayağına takılmış, Taehyung'ın bedenine doğru yalpalamıştı. Büyük olan ise arkaya savrulmamaları adına hızla kaslı bedeni kavramış, birbirlerine yapışan göğüsleri sayesinde dengelenmelerini sağlamıştı. İkisinin de dudakları gergindi ve tatlı bir tebessüme ev sahipliği yapıyordu, bu belki de gecenin en tatlı anıydı.

"Söylemiştim sana..." Mırıldandı Jeon, iki kolunu da Taehyung'ın boynuna sararken. Yüzündeki gülümseme hâlâ solmamıştı. "Dans etmeyi bilmem ben."

Selam, hayatım boyunca yazdığım en uzun bölüm buydu. (One shot yazmamın haricinde.) Bitmedi ve krizler geçirdim resmen. Umarım güzel bir bölüm olmuştur ve keyifle okumuşsunuzdur.

Anlamadığınız bir şeyler var ise yorumlarda sorabilirsiniz, yani Jeon'un hastalığı ile ilgili. Kafanız karışsın istemem. Ya da bununla ilgili bir bölüm yazabilirim, bilgi vermek amacıyla?

Bu bölüm nasıldı ve kitap sizce nasıl gidiyor, düşüncelerinizi alayım.

Ayrıca, bir şeyler dönüyor, gördüğünüz gibi. Aklınızda bir şeyler var mı?

Lütfen bolca yorum yapıp destek olmayı unutmayın. VE OKUMA LİSTELERİNİZE DE KOYUN BİZİ, KOCAMAN BÖLÜMLER YAZIYORUM SİZE!!

Chanel kaçar!

Continue Reading

You'll Also Like

50.7K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
101K 6.3K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
114K 19.4K 16
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting