rüyalarda

By MINLIAR

749K 94.9K 62.7K

"Bay Kim. Evinize dönün." More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34.1

16

22.2K 2.9K 1.5K
By MINLIAR

Keith Kenniff, Anyone.

"Kendini hiç bir filmde hissettiğin olur mu?" dedi Lee Ahn, yanı başımda, dizlerine sarılmıştı kolları. Öğle arasıydı, bahçede yan yana oturuyorduk. Bir süre öylece zemini izlemiş, dakikalar sonra konuşma kararı almıştı. Kapüşonu saçlarını gizliyordu, yüzüne düşüyordu usuldan, yağmur yağdı yağacaktı, gülümsedim. Başımı salladım usulca, gülümsedi. Fikirlerini paylaşanları düşündüm, empati kurdum. Yaşayabileceği her senaryoyu sıraladım art arda:

"Arka planda her hareketinle değişen, âdeta kalp ritimlerinle uyumlu, göğsüne heyecan tohumları bırakan bir müzik."

Bahsini ettiğim müzik âdeta aklında yankılanmış gibi söze girdi:

"Keith Kenniff, Anyone." dedi, gözlerine baktım. İç çekti, âdeta yaşıyordu ânı ânına. Kolu yüzünde iz yapacaktı ya zerre umurunda değildi. "Derdim, tasam yokmuş, öylesine bir başrolmüşüm ve bir kitapçıda hayatımın aşkını bulacakmışım hissiyatı veriyor. Öpüşür, sevişiriz, ayrılırız. Biraz yaşarım, özgürüm. Evening Of Roses'ı son kez çalar, ölürüm."

Bahsini ettiği besteyi bildiğimden mimiklerime oynadım hızla. Kaşlarım yay biçimde gerildi, gözlerine baktım.

"Çello çaldığını bilmiyordum." dedim, güldü. Besteyi bilmem onu memnun etmiş gibiydi, göz kırptı. "Hayatımda doğru yapabildiğim tek şey."

Bir süre cevabına gülümsedim.

"Doğru demişken," dedi, dakikalar sonra. "eğitmenine ne zaman gideceksin?"

Sorunumu hatırlatması derince soluklanmama sebebiyet verdi, gözlerim zemine düştü, düşündüm.

"Mümkünse, hiç." dedim, güldü.

"Söz vermişsin. Özür dilemen gerekiyor. İçin içini yer senin ama inadından vazgeçemezsin, biliyorum. En son ne zaman konuştunuz?"

"Bir hafta oldu."

Gözleri irildi, koluma vurdu, yüzümü buruşturdum hızla.

"Delirmişsin sen."

Omuz silktim, cevabımı vereceğim an gözlerim girişe takıldı. Bay Kim, kolunun altında Machiavelli'den Prens vardı, karamel rengine kaçan bukleleri alnını süslüyordu, kitabını okurken işaret parmağını o tutamlara doladığını bilerek saçlarını izlemek zordu, yutkundum. Çoğu zaman yalnız olmazdı, bir şekilde yanında bir eğitmen olurdu fakat o gün yanında gördüğüm kadını daha önce hiç görmemiştim. Bay Kim gülümsüyordu, kadın onu gülümsetiyordu, izledim. Kadın el salladı, çıkışa doğru yürüdü, Bay Kim o gidene dek ardından izledi. Sonra döndü, okula yürümeye başladı. Gözlerini öğrencilerin üzerinde gezdiriyordu. Yine analiz yaptığını kavramakta gecikmedim. Doğaüstü bir güzelliği olduğunu her daim düşünürdüm, zaten. Bir kez bakışlarınız değdi mi çekemezdiniz.

"Uç." dedi, Lee Ahn. Bir süre anlamlandıramadım, gözlerine baktım. Başıyla Bay Kim'i işaret etti, soludum. "Uç, uç, uç, haydi!"

Hareketlenmediğimi gördüğünde itekledi, onu hafifçe tekmeledim, ardından kalktım. Haklı olduğunu bilmek, haksız olduğumu bilmek, nefretimdi. Yetişmek için koştum, görüş açısına girdiğimde yavaşladı, ardından durdu. Başını hafifçe sol omzuna doğru eğdi, bukleleri gözlerine düştü, gelişimi izledi.

"Bay Kim." dedim, önünde soluk soluğa durduğumda. "923." dedi, karşılık olarak. Başımı kaldırmadım, gözlerine bakmayı asla sevmemiştim.

"Üzgünüm." dedim. Başım yerde, ellerim dizlerimdeydi. Soluksuz kalmış oluşumu gözlerine bakmamak için bahane olarak kullanıyordum ve bunu biliyordu. Yine de denemeye değerdi. "Özür dilemeye geldim, haksız olduğumu biliyorum."

Gülümsediğini hisseder gibiydim. "Nefes al." dedi, sesi içimi titretti, hiddetle başımı kaldırarak gözlerine baktım, yalnızca bir an sürdü.

"Gayet sakinim." dedim, doğrulup gözlerimi bahçede gezdirirken. Gülüşü kulaklarımı doldurdu. Gözlüklerinin ardında kısılmış kehribar gözleri hayal meyal önümde gibiydi.

"Gözlerim." dedi, ısrarla bakmadım. Çenemin hemen altına işaret parmağını usulca vurdu, dikkatimi çekmek amaçlı, yutkunamadım. "923, gözlerimden kaçınıyorsun."

Gözlerimi isteksizce gözlerine çektim. Kehribarlarında canlı bir alev varmış gibiydi, renkler birbiriyle çarpışıyormuşçasına bir etki bırakıyordu ve gözlerine her baktığımda irkilirdim. Yine de çekmedim. Her anından nefret ettim ama gözlerimi gözlerinden hiç çekmedim. Gözlerinde yalnızca tek bir şey okunuyordu ve onun da ne olduğundan emin değildim. Bir süre bakakaldım, ardından bir çırpıda söze girdim.

"İflah olmaz, fütursuz bir asi olduğum için üzgün değilim fakat sizi yoruyorum, bunu biliyorum." Gülümsedi. "Her ne kadar yardımınızı hiç istememiş olsam da hareketlerime katlandığınız için teşekkür ederim, Bay Kim."

Sesi yalnızca benim kulağıma ulaşır biçimde güldü, ellerini göğsünde kavuşturmuştu ve her hareketinde âdeta yüzüme çarptığı nezaketi sinirlerime dokunuyordu. Biçimli kaşlarını kaldırarak, gözlerimin tam içine bakarak konuştu. Gözlerimi çekmem için baskı yapıyordu âdeta.

"Nevi şahsına münhasır bir teşekkür yöntemin var." dedi, farkına varmadığından emin olduğum bir alışkanlıkla açık kahve buklelerini gözlerinden alıkoyarken. Sesi yumuşaktı, sakindi, derindi. Bulutlara dokunuyormuşum hissiyatı bırakıyordu.

"Size dolaylı yoldan kız kardeşinizin katili muamelesi yaptığım için üzgünüm." dedim, aptallığım yüzümü kızartıyordu ve eğlendiğini ânı ânına fark edebiliyordum. Ciddiydi, eğlendiğini belli ederken dahi ciddiydi. Delirecek gibiydim. "Bayağılaşmış eylemlerimin tamamı için. Yalnızca, böyle biriyim. Biliyorum, katlanılmaz fakat değiştiremiyorum."

Bana, değişmeyi denememi söylemesini bekledim.

"Değiştirmeni istemiyorum." karşılığını verdi. Gözlerine bakakaldım. Beklediğim cevabın yakınından dahi geçmiyordu ve öyle bakıyor, derin sesiyle öyle bir konuşuyordu ki göğüs kafesim kırılacak gibiydi.

Zoraki yutkundum. Her defasında olduğu gibi, gözlemledi.

"923." dedi, yutkundum.

"Evet, Bay Kim?" Kitabını tasasız hareketleriyle çantasına yerleştirirken kirpiklerinin ardından gözlerime bakmaya devam etti. Kirpiklerinin uzun olduğunu fark ettim. Uzun fakat düz, o sebeple uzun olduğunu belli etmiyor.

"Jiyong bana, moda tasarımda geçirdiğin vakitlerde kendi çizimlerini yaptığını ve çizimlerinde tek bir ilham kaynağın olduğunu iddia ettiğini söyledi."

Yutkundum.

"Yanlış değil." dedim, cümlelerinin gidişatı hiç iyi değildi. Gelecekleri tahmin edebiliyordum ve bu konuşmayı asla hayal etmemiştim.

Tüm işini bıraktı, gözlerime öyle bir baktı ki soluksuz kaldım.

"Beni izler, çizim yaparmışsın." dedi. Her şeyi biliyor, dedim içimden. Her şeyi.

"Yanlış değil." dedim. Tüm duruma rağmen sesim biraz olsun titremedi. Gülümsedi. Bugüne dek gördüğüm gülümsemeleriyle eş nitelikte değildi. İç gıdıklayan, rahatsız edici bir gülümsemeydi.

"Değil mi, sahiden, tüm bunlar, sence yanlış değil mi?"

Lanetler okumanın eşiğine geldim. Olgundu. Olgundu, nerede hayır demeyi de, durmayı da biliyordu. Hesabını sorması gerekenlerden emindi.

"Bahsettiğiniz hususu kavrayamadım." dedim, yutkundum. Başını eğdi. Üzerimde baskı kuruyordu, sinirlerime dokunuyordu.

"Fikrimce, beni buna inandırmak istiyorsun."

Söylemi beni güldürdü.

"Belki de, Bay Kim." dedim, gözlerine baktım. Cüretkârdım. "Nereden bilebilirsiniz ki?"

Adımlamadı lakin adımlamış etkisi yarattı, gözdağı veriyordu.

"Bilirsiniz, demiştin." dedi, gözleri ışıl ışıldı. "Hatırlar mısın? Her zaman bilirsiniz."

Lanetler olsun, diline, Jeongguk.

"Bilmek istemezdim, demiştiniz siz de."

Yutkunduğunu, ilk defa zorlandığını gözlemledim.

"Bilmek beladan başka bir şey getirmiyor bana. Yine de öğrenmek için çırpınıp duruyorum."

Bir şeyler anlatıyordu. Anlamak istemedim. Bir adım geriledim, sonra bir adım daha. Bir baş selamı verdim, ardıma döndüm, gitmeye yeltendim, izin vermedi.

"Bilgin olsun, geçtiğimiz gün, Anne'in odasında bir fotoğraf buldum. Seninleydi."

Kaçındığım her gerçeği suratıma vuracak bir adamdı, biliyordum lakin ses tonunun bu denli baskıcı oluşu, tellerime vurur gibiydi. Yutkundum, yüzümü tekrar yüzüne döndüm. Olduğu gibi gözlerime bakıyordu, bu kez daha açıktı gözleri, ifadeleri. Güldü, bir adım attı.

"Jiyong başından beri beni oyalama yöntemindi, sanıyorum."

Yutkundum, gülümsemesini bozmadı.

"Zeki." dedi. "Zeki çocuk."

Omuzlarımı gerdim, kaslarımın tamamı yanıyordu, gözlerim yanıyordu, benzerliği canımı yakıyordu, delicesine.

"Onunla benziyoruz, değil mi? Çok benziyoruz."

Gözlerimi kapattım. Eli önce omzuma, sonra yüzüme dokundu.

"Benden kaçınma sebebin bu, bana kendini alamadan yaklaşmanın da, dinmez öfkenin de. Kız kardeşimin âşığıydın."

Tek kelime etmedim, gözlerimi açtım. Gözlerime bakıyordu. Gözlerinde, beklentilerini karşılayamadığımı açık eder bir ifade vardı. Soluklanamadım. İçim alev alevdi, kaynıyordum.

"923." dedi, usulca. O andan itibaren gözlerinde en ufak bir şey okuyamadım. Öylece, bakıyordu. Yutkunamıyordum. İşaret parmağı, elimin üst yüzeyinde gezindi, bir saniye kadar. "Savaşı kaybediyorsun."

Gitti. Nefes alamadım.

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 212K 33
okumayın for vanilla baby
294K 28.6K 40
jeon: içtiğim boktan sigaraların seni bana getireceğini biliyor olsaydım, çoktan ciğerlerime siktiri çekmiştim. for ne jupiter.
26.6K 3.5K 66
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...
820K 66.4K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...