Gökyüzünün yalnızlığı (GY)

loneriders tarafından

27.5K 2.4K 790

"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü i... Daha Fazla

Tanıtım
1. Eve dönüş
2.Siyah kuğu
3. Kıskançlık
4.Yeni arkadaş!
5. İlk öpücük
6.Teslimiyyet
İlk defa(Part1)
İlk defa( part2)
Sonuncu dönem
Havaalanı part 1.
Pişmanlıklar.
12 bölüm
13 Bölüm
14 Bölüm.
Bölüm 15
16 Bölüm
17 bölüm
18 Bölüm
Bölüm 19
Chapter: 20
Chapter 21
22 Bölüm.
Chapter 23*
24 Bölüm
25 Bölüm
27 bölüm
28 bölüm
29 bölüm
Evet!
Chapter no: 31
32 bölüm
33 bölüm
34 bölüm
35 bölüm
36 bölüm
37 bölüm
38 bölüm
Kızım!
Doğuştan panter aşıkken kedi!
Elma bugünden itibaren Mia!
Buğra-Gül

26 bölüm

445 44 28
loneriders tarafından

"Anneciğim.. anne.."

Daha fazla ayakta durmaya gücü kalmamıştı, dizlerinin bağı çözüldü sanki. Annesinin mezarının yanına çöktü. Eli ile mezar taşını okşarken, gözlerinden yaşlar sicim gibi dökülüyordu. "Ben nereye, kime gideceğimi bilemedim anne. Bir tek seni istedim. Toprağa karışmış birinin dirilip karşısında capcanlı belirmesine ne kadar çok isteye bilir bugün anladım anne.. sana çok ihtiyacım var. Bir tek sana koşuyor ayaklarım, elini uzatıp saçlarımı okşayamayacağını bile bile, kollarını açıp sana koşmamı bekleyemeceğini bile bile. Çok yalnız hissediyorum anne. Çok yalnızım."

Hayatında annesine olan ihtiyacını daha önce hiç bu kadar yüksek sesle dile getirmemişti. Bugün peşi sıra yaşadığı olaylar onu yalnızlığın, tükenmişliğin derin uçurumuna sürüklemişti. Bugün sadece dizleri değil dili çözülmüştü. İçinde kopan fırtınaları içinden değil de haykırarak mezara bile olsa itiraf etmişti.

"Yalnız değilsin kızım."

Kendini yalnızlık uçurumuna bırakmadan bir saniye önce ona doğru hiç beklemediği bir el uzandı. Geçmişten gelen vefakar ve sevgi dolu bir ses doldu kulaklarına. Omuzuna konan elle irkildi.  Başını kaldırıp omuzundaki elin sahibine baktı. Elinin tersiyle ıslak yanaklarını silip, ayağa kalktı. "Aras ağabey? Sen ne zaman döndün?"

Aras içten bir şekilde gülümseyip kollarını açtı. "Gel bakayım, prenses." Daha bir kaç dakika önce annesinin onu kollarını açıp sarılmasını beklediğini düşlerken Aras çıkmıştı ortaya. Aras annesinin hayatına giren, son zamanlarını mutlu yaşadığı ve daha sonra ona bıraktığı en değerli insandı.  Ona uzanan eli tutup ayağa kalktı. Üstüne temizledi.

"Konuşuruz uzun uzun."

Aras ile birlikte uzun bir süreyi sessizce annesinin mezarı önünde susarak geçirmişlerdi. Daha sonra ikisi de silkelenip kendilerini toparlamış ve Arasla birlikte rahat konuşa bilecekleri bir mekana geçmişlerdi.

"Ee nasıl gidiyor buradaki hayatın?"

Arina suyundan bir yudum alıp bardağı yeniden masaya bıraktı. Bakışlarını deniz manzarasından çekemiyordu. Deniz dalgları bugün tıpkı onun gibi hırçındı, sahil ve kayalarla amansız savaşa girmişti. Ama dönüp dolaşıp kayaya çarpıyordu. Dalgaların kayaları sevdiğinden mi yoksa çarpacak başka bir yer olmadığından mı soru işaretiydi. Hayatın ironisine gülümsedi.

Aras en zor soruyu sormuştu. Bu hırçın dalgalar gibi kayalara çarpıp geri giderek deseydi Aras onun aklından şüphe ederdi.

"Karışık. Çok karışık. Eski hayatımı çok özlüyorum. Duygusuz biri olarak ordan oraya bile isteye savrulduğum, tanımadığım insanlar arasında yalnızlığımı unuttuğum günleri çok özlüyorum. Keşke dönebilsem."

Aras bilmiş bir tavırla gülümsedi. "Bir dostum derdi ki eğer yalnız olduğunu düşünüyorsan, yalnızlığını hissettiren birini özlüyorsundur."

Arina kaşlarını çattı. Aras'ın düşüncesini anlatmak için söylediği cümle biraz karışık gelmişti ona.  "Nasıl yani?"

"Yani eğer tamamen yalnız biriysen bundan asla rahatsızlık hissi duymazsın. Seni şimdi asıl rahatsız eden şey hayatında olan birinin eksikliği. Senin galiba bir ilişkin var. Ve konfor alanının dışına çıkmış gibisin."

Aras ve açık sözlülüğünü unutmuştu. "Aras ağabey senin bazı huylarını unutmuştum açıkcası." Veryansın mıydı nihayet birisi ben anlatmadan beni anladı diye itiraf mıydı bu Aras için muamma olarak kalacaktı.

"Anlatmak istersen dinlerim."

Arina garsonun onların siparişleri getirmesini fırsat bilip sustu.

"Can'ı gördüm bugün. Victoria ile boşanmış."

"Ee?"

"Hiçbir şey hissetmedim. Yani eskiden olsa.."

Can'ın Victoria'dan boşanıp üstüne David'i de ondan almasını zafer sayardı kesin.

"Kaç kez ne yaşarsan yaşa Derya ile ilgili gerçekleri değiştiremeyeceğin gibi içinin de soğumadığını anladın?"

Acı bir şekilde gülümsedi. "Anlamak mı? Sayını unuttum. İçimin soğuması dediğin şey annemin gidişi ile açılan yaranın asla ve asla kapanmayacak olması. Bu gerçekle yüzleşmek her defasında zor ve yıpratıcı. Hatta etkisi biliyor musun nasıldı Aras ağabey? Daha feci."

"Senin yaşadıklarını biliyorum. Abartılmış öfke, takıntı değil. O yüzden daha da toparlanacağına inanıyorum."

Bu kayalar asla ve asla Can değildi. Eğer dalgalar Arina ise Can dalgaların bile terkettiği bir yerdi.

"Toparlanmam biraz karışık oldu."

Aras onu hayranlık karışık özlemle izliyordu. Sadece yüz benzerliği olarak değil mimikleri, sesi bile annesine benziyordu. Tek farkları Derya daha ılımlı biriydi. Ama Arina konuşurken eğer sinirliyse gözlerinde o ifade ile karşılaşmak mümkündü.

"Ee Aras ağabey sen neden döndüğünü anlatmadın hiç."

Aras toparlandı. "Kızım Batu'nun düğünü için. Haberin yok mu?"

Arina uğradığı şaşkınlığı atlatmaya çalıştı. "Benim haberim yok. Yani konuşamadık son haftalarda."

"Bana bir ara sana ulaşamadığını söylemişti."

"Otele de uğradığım yok. Ama geçti. Artık gerçek hayata döndüm."

Aras ayağa kalkıp "O zaman seni benim eve bekliyorum. Sana en yakın ne zaman uygunsa akşam yemeğine katıl aramıza. Oğlum seni çok özledi." dedi.

"Tamam ağabey ben seni ararım. Batu ile konuşmam gerekiyor."

Aras ile birlikte cafeden çıkıp, montunun yakasını bağlamak için durdu. "Seni nereye bırakayım?"

"Ağabey ben biraz yürüyeceğim."

"Tamam prenses. Seni bekleyeceğim."

Aras arabasını çalıştırıp, yanından geçip giderken Batu'nun numarasını çevirdi. Bir kaç kez çaldıktan sonra Batu telefonu açtı.

"Batu ağabey?"

"Arina? Nerdesin sen? Yine ortalıktan kayboldun? Habersiz gittin diye sana kızgınım. Döndün mü?"

Arina Batu'nun sorularını cevaplamak iin sıra ile aklında tutmaya çalıştı. "Hiçbir yere gitmedim. Sadece yalnız kalmaya ihtiyacım vardı."

Kerem ile ilişkim vardı. O vurulunca beni korumak için sakladı diyemezdi.

"İyi misin?" Sonunda hattın diğer ucunda rahat bir nefes verip, sesinde herzamanki şefkat belirdi.

"İyiyim. Ben bugün bir şey duydum."

Taksi durdu. Taksiye binip evinin adresini söyledi.

"Evet evleniyorum."

Yüzünde kocaman gülümseyiş belirdi. "Peki düğüne davetli miyim?"

"Sorduğu soruya bak. Eve uğramadığın belli. Maillerini, posta kutunu kontrol et."

"Tamam ederim. Düğün bizim otelde mi?"

"Otele de uğra abicim."

Batu'nun bıkkınlıkla söylediği şeyi duyunca istemsizce kıkırdadı.

"Tamam."

Yoğun geçen günün ikinci yarısının sonlarına doğru nihayet evinin kapısını açıp içeriye gire bilmişti. Uzun zamandır pek girip çıkan olmadığı için evin ağır havasını değiştirmesi gerekiyordu. Havalandırma sistemini değil de pencereyi açmayı tercih etmişti hep.

Pencereleri açıp perdeleri sonuna kadar çekti. Yüzüne çarpan soğuk havanın keyfini çıkardı bir kaç saniye. Aklına çocukken ağlama isteği ile başedemediğinde kışın ortasında çıkar kapının önünde oturur, soğukta üşüdüğü için ağlamasının mümkün olmadığını fark etmişti. Ağlamaktan kaçma yöntemini kış için böylelikle soğukta durarak gerçekleştiriyordu.
Yazın ise soğuk suya kafasını daldırırdı hep.
Çocuk olsan bile kaçmak için çıkış yolunu bula biliyorsun..

Demir ayaklı siyah ile beyazın kontrasıntan oluşan mermer sehpanın üzerindeki vazoda solmuş beyaz gülleri alıp çöp poşetine bıraktı.
Daha montunu soyunmamıştı ama ev temizliğine koyulmuştu. Sehpanın üzerindeki diğer gereksiz bir kaç kutuyu da çöp poşetine bıraktıktan sonra montunu çıkarıp yatak odasına gitti. Telefonunu şarja taktıktan sonra üzerindekilerden kurtulup duş kabinine girdi.
Bu eve koşa koşa gelmese de başka hiçbir yer ona bu kadar kendininmiş gibi hissettirmiyordu.

Kısa sayılmayacak bir süre sonra bornozunu giyinip banyodan çıktı. Banyo dediği yerle yatak odası arasında sadece cam bir duvar vardı. Tarağı alıp saçlarını taramaya başladı. Saçları normal halinden çok uzamıştı. "Çok garip.. bu kadar düzensiz bir hayat sürerken siz nereden ve nasıl gidalanıp uzadınız? Uzun zamandır vitamin bile almadım."

Saçları ile konuşmaya başladıysa şizofrene bağlamasına az kalmıştı diye geçirdi içinden.

Telefonundan mesaj sesi gelince yüzünü buruşturdu. Hiç telefonla uğraşacak hali yoktu.

Saçlarını kurutup topladıktan sonra odasına geri dönüp telefonun ekranında yazan mesajı okudu. "Sana ulaşamamaktan, yanlış anlaşılmalardan yoruldum."

"Ben de!"

Kerem'in mesajını cevapsız bırakıp Buğra yazan numaranın üzerine vurdu.

"Arina?"

"Merhaba. Buğra nasılsın?"

Hattın diğer ucundan gürültü sesleri işitiliyordu. Kalabalık bir yerde olduğu belliydi.

"İyidir. Sen nasılsın? Nerelerdesin?"

"Bir süredir burada değildim. Yeni döndüm."

"Otele uğramadığından burada olmadığın belliydi."

Gözlerini devirdi. Günün ona söz sokan sonuncu kişisi olacağını umuyordu. "Hıhı biraz işlerim vardı. Otelde durumlar nasıl?"
"Normal. Biraz yoğun. Önümüzdeki hafta ortağının düğünü var. Katılacak mısın?"

Arina mutfağa girdi, kahve makinesini makinesini çalıştırıp, dolaba yaslandı. "Elbette. Hazırlıklar nasıl gidiyor?"

Kahve kupasını kahve ile doldurduktan sonra bile yerinden kıpırdamadı. "Arina eğer işin yoksa buluşalım, konuşalım."

Kolundaki saate bakıp, sıkıntıyla gözlerini ovuşturdu. "Yarın otelde konuşuruz. Bugün başka işim var."

"Tamam."

Telefonu sehpanın üzerine bırakıp tabletine uzandı. Ama tablete bakarken gözleri fena halde acımıştı. "İlacım nerede acaba?" Kendine sorduğu soru ile yatak odasına koştu.

Yatağın kendi yattığı tarafındaki çekmeceleri açıp ilaç için baktı. Boş kutuyu bulunca yüzü asıldı.

"Hadi canım kendine bahaneler üretmeden önce üzerini giyin ve bulduğun ilk eczaneden ilaç al. Hatırlatayım, sen gözlük takmaktan nefret edersin!"

İç sesine kesinlikle hak verdiği için ayağa kalkıp, dolabın sürgülü kapısını açtı. Bulduğu ilk taytı ve sweatshirti giyinip makyaj masasının ilk çekmecesinden gözlüğünü alıp odadan çıktı.

Gözlük takma nefretine eczaneden ilaç alıncaya dek tahammül edecekti. Yıllardır görme bozukluğu ile kendi yöntemleri ile mücadele ediyordu. Hastaneye gidip sorunu kökünden çözme taraftarı değildi.

Cüzdanını alıp, montunu giyindikten sonra evden çıktı. Eczaneyi gördüğü yeri hatırlamaya çalışırken, karşısındaki nöbetçi eczaneyi görünce gülümsedi.

İçeri geçtiğinde "Buyurun. Size nasıl yardımcı ola bilirim?" diye soran çalışana elindeki kutuyu uzatıp, bundan istiyorum, eğer ilacın tek dozluk ambalaj şekli mevcutsa onu tercih ederim, dedi.

"Hemen bakıyorum."

"Arina? Doktor?"

Evde tek başına kendi kendine konuştuğu için artık delirdiğini düşündü. "Heey Arina? Sen değil misin?"

Aniden önünde beliren adamla kaşlarını çattı. "Özal?"

"Aa unutmamışsın? Burada ne işin var?"

"Kanı yüzüme fışkıran birini nasıl unuta bilirim." Dedi kinaye ile.

"Kan.. kan akıyor."

"Hemen o kanı durdurmanız gerektiğini söylüyor." Yaşlı kadın anlamadığı bir dilde konuşuyordu. Yanındaki genç adam telaşla kadının söylediklerini çevirdi.

Bir an bile düşünmeden adamın boğazından akan kanı durdurmak için atkısını alıp kesiğin üzerine bastırdı. Yaşlı kadın yine bir şeyler söylüyordu. Galiba direktiflerde bulunuyordu.

"Bir kaç saniyeye kanı yalnız bu merhem durdura bilir."

"Ama elimi çekince kan fışkırıyor." diye her an ağlayacakmış gibi konuştu.

Kadın sanki ne söylediğini anlamış gibi gülümsedi ve Arina'nın arkadaşının kulağına bir şeyler fısıldadı. "Sürmen gerekiyor Arina."

"Sürerim ama önce ona sor. Şah damarı mı kesildi?"

Kadın bu kez onu rahatlatmak için başını hayır anlamında salladı.



Eczanede çalışan kız "Hanımefendi aynı firmanın ilacı kalmadı ama başka birini size tavsiye ede bilirim." diye sorduğunda, Özal ile olan konuşmasını yarıda kesip "Olur." diye cevapladı.

"Ee yine kendini mi yaraladın?"

"Yoo asla. İngilterede yaşadıklarımdan büyük dersler çıkardım kendime. Sadece planlamadan, sürpriz bir şekilde baba olmak gibi bir niyetim yok."

İğrenç şakalar yapan herif, diye geçirdi içinden.
İlacı alıp, kasaya parasını ödedikten sonra eczaneden çıkıp yürümeye başladı.

"Hey nereye gidiyorsun? Gel bir yerde oturup, konuşalım. Sonuçta sana bir can borcum var."

Arina adımlarını durdurup "Eğer böyle abuk sabuk şakalar yaparsan borcumu geri alırım." diye uyardı.

Özal'ın gür kahkahası tüm sokakta yankılandı. "Özür dilerim. Nereye gidiyorsun? İstersen bıraka bilirim."

"Hayır gerek yok." Eli ile yan yana olan üç apartmandan sağdakini gösterip "Evim çok yakın." Dedi.

"Şaka mı?"

Arina kaşlarını çattı. "Anlamadım?"

"Ben de o binada oturuyorum. Komşuculuk oynarız değil mi?"

Arina cevap vermeden yürümeye devam ederken, istemsizce Özal'ın şakasına gülümsedi. "Niye döndün Özal?"

"Babam kalp krizi geçirdi. İşlerinin başına geçmem gerekiyordu. Yıllarımı başka ülkelerde geçirdim. Ama burada da haftasonlarımı tırmanacak dağlar arayarak geçireceğim. Yamaç paraşütü ile bile yetinirim."

Dağcı olduğunu hatırlıyordu.

"Umarım döndüğüne değer."

"Peki sizin tayfa ne durumda?"

"Ben döndüm, onlara buradan yardım ediyorum. Bir kaç aydır hiç onlara katılamadım."

"Sizin arkadaş grubunuz gerçekten çok harika insanlardan oluşuyor. Pırlanta gibiydiniz. Duyarlı insanları severim."

Yaşadığı binanın önüne geldiklerinde Arina gözlerini kısıp "Kaçıncı katta oturuyorsun?" diye sordu.

Üzgün bir tavırla "Üç. Ama şimdi eve gitmiyorum. Yoksa misafircilik oynardık." dedi ve daha sonra göz kırptı.
"Pis." Arina gözlerini devirdi. "Senin yüzünden başka bir binaya taşınmak istemiyorum."

"Ama istersen benimle misafircilik oynarız."

Özal tanımadığı adama öldürücü bakışlarını çevirirken, eğilip Arina'nın kulağına "yoksa hikayemizin esas oğlanı mı bu?" diye sordu. Daha sonra cevap beklemeden Arina'yı kendine çekip yanakları sulu öpücük kondurdu. "Allah seni bildiği gibi yapsın Özal."

"Ben de seni canım. Görüşürüz."

Kerem Arina'yı kolundan yakalayıp "Bu herif kim?" diye sordu bağırarak.

"Lan ne bağırıyorsun? Bana sorsana! Ben Özal. Peki ya sen? Bostan korkuluğu musun yoksa?"

Arina olup biteni sanki transtaymış gibi boş gözlerle izliyordu. Sonra kulaklarında araba çarpışması gibi ses hissedince silkelendi. Kerem kızgın boğadan farksızdı. Özal ise daha da keyifleniyordu.

Kerem bir hışımla "Ben şimdi sana gösteririm bostan korkuluğunu!" Özal'ın üzerine yürüdüğünde Arina onu kolundan çekip "Dur!" diye bağırdı.

"Özal pislik yapma lütfen!"

"Sözal senin neyin oluyor acaba?"

Kerem'in koluna tırnaklarını geçirip "Kerem dur!" diye bağırdı. "İnsanları rahatsız ediyoruz."

Özal arabasına binip, kapıyı kapatmadan önce "Arina sen hâlâ araba kullanmaktan nefret ediyor musun?" diye sordu. Gözlerindeki ifade eğlendiğini belli ediyordu.

"Git Özal! Git! Pislik!"
"Keşke İngiltereye döne bilsek.." Özal kahkaha atıp, kapıyı kapattı ve arabayı çalıştırıp, yanlarından uzaklaştı.

"O kim?"

"Sana ne?" Arina elini Kerem'in kolundan çekip, Kerem'i itti.

"Bana kızıp bu yola mı başvurdun?" Arina duyduklarına inanamıyormuş gibi gözlerini bereltti. "Saçmalama!"

"Saçmalıyorsam peki bu neydi? O adama benimle ilgili ne anlattın da bana öyle tavır takındı?"

"Ne anlatmalıydım? Yoksa durumumuzu eşitlemeye çalıştığımı mı düşünüyorsun?Yanında benim olmam gerekirken başkasının sana baktığını birilerine anlatacak kadar düşmedim. Şimdi git burdan."

Telefonu çalınca cebinden çıkarıp, arayanın kim olduğuna baktı. Kapatıp yeniden cebine soktu. Kerem'i arkasında bırakıp apartman girişine değil de başka tarafa doğru yürümeye başladı. "Nereye gidiyorsun? Dur Arina. Konuşalım."

"Bu kez değil Kerem. Bu kez seni affetmek istemiyorum."

"Sana sarılıp tüm dünya ile bağlantımı kesmek istiyorum. Aylinmiş, Sözalmış, oymuş, bumuş hepsinin canı cehenneme! Ben sana aşığım ulan. Geberiyorum."

Omuz silkip koşar adımlarla Kerem'in yanından uzaklaştı. Bir süre oyalandıktan sonra eve geri dönmeye karar verdi.

Apartmanın önüne gelince Özal'ı arabaya yaslanmış bir şekilde sigara içerken görünce kaşları çattı. "Seni gördüğüm iyi oldu."

Özal başını kaldırıp Arina'ya baktı. Deminki neşeli adamla uzaktan yakından alakası yoktu şimdiki halinin. Özalın psikolojik durumunu daha fazla analiz etmeden kendi konusuna döndü. "Niye öyle saçma sapan haraketler yapıp onu kızgın boğaya döndürdün?"

Özal omuz silki. Yine yüzünde gülümseyiş belirmişti ama çok fazla değildi. "Bilmem. Öyle adamlara gıcık oluyorum. Kıskanınca gözleri kör oluyor. Sevgililerinin etrafında erkek sinek  bile görseler deliriyorlar."

"Anlamadım. Sen onun kim olduğunu nereden biliyorsun ki?"

"Bilmiyorum. Tanımıyorum bile onu. Sadece bizi uzaktan izliyordu. Ben de anladım. Biraz onunla eğlendim. Sinirlerini bozup, zirveden aşağı bıraktım onu.."

"Bir daha sakın ama sakın yapma! Benim hilelerle işim olmaz. Kalbini değil kafanı kırarım."

Özal izmariti çöp kutusuna atıp "Söz veremem." dedi ve apartmana girdi.

Bölüm sonu..

Nihayet!🥳 Bu bizim hikayelerimizin instagram sayfası. İzlemek isterseniz diye paylaştım☺️ bölümler hakkında bildirimleri oradan paylaşacağım🥳

•Bölüm nasıldı?

•Özal bizim yeni ama kalıcı karakterimiz. Onun hakkındaki fikirlerinizi de öğrenmek isterim😁

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

3.2M 158K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
73.7K 4.5K 15
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
800K 51K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
179K 10.9K 19
Bir çığlıktı Hawar... Bir haykırış, bir yürek yangını... Bir feryat. Bir direniş. ... Bir kadın olmak... ... Bir kadın, hiç çocuğu olmadığı için suçl...