a queen and her tears

By rosiewrosie

326K 33.2K 20.6K

eğer sorun bir kadın olmakla ilgiliyse, o hâlde bugün ben bir kralım. [ » rosékook ] 2019 | lilah More

« warning
0, the day
1, goodbye
2, arrival
3, first interactions
4, reconciliation
5, message
6, heartbeats
7, rumor
8, don't know what to do
9, wedding
10, wedding night
11, do not tempt my fury
12, hunting lodge
13, tears
14, handsome
15, riding
16, the hunter becomes the hunted
17, what happened between you two
18, secret
19, cunning
20, inheritor
21, will be fine
22, there is someone behind you
23, closer
24, she is here
25, trust
26, would like to see
27, fortune teller
28, all together now
30, sorry for everything
31, collapse
32, too late
33, guest
34, death night
35, everybody goes
36, killer
37, hurts like hell
38, had very little
39, pain
40, mercy
41, a little painful story
42, funeral
43, hidden truths
44, poison
45, lust
46, can't handle this
spoiler [special chapter]
47, in pieces
48, coming home
49, enemy
50, love and death
51, playing with fire
52, sins of the past
53, cursed queen
54, for the queen, her reign and all she lost
55, every story needs an ending
thank you letter,

29, non stop

5.2K 605 336
By rosiewrosie

yorum istiyorum, yorum 😻

Anna, Lalisa'ya yapması gerekenleri gösterdiğinde onun şimdi eskisine nazaran daha canlı ve sağlıklı göründüğünü düşündüm. Onu saraya aldıktan hemen sonra iyi bir duş alıp temizlenmesini sağlamış, daha sonrasını ise Lizzie, Anna ve Mary'e bırakarak köşeme çekilmiştim.

Jennie, mideye indirdiği kurabiyelerden birini bana uzattığında onu kibarca reddettim. "Nereye bakıyorsun sen?" diye sorduğunda etrafa alışmaya çalışan Lalisa'yı izlediğimi gördü ve meraklı bakışlarını üzerime çevirdi. "Kim o kız?"

"Taehyung'un saraya hayvana bile yapılmayacak bir tavırla getirdiği kızı duymama ihtimâlin olduğunu düşünmüyorum, Jennie." dedim. "Şayet tüm saray halkı bunu konuşuyor."

Jennie, Lalisa'ya üzgün bir bakış attı. "Hayat gerçekten çok adaletsiz, onun yerinde ben ya da sen olabilirdik."

"Evet," diye mırıldandım. "Olabilirdik ama olmadık, bu yüzden yapmamız gereken tek şey haksızlığa uğrayan insanlara merhamet göstermek ve ben Lalisa'nın üzerine küçümseyici bakışlarını tutan insanların rezaletine katlanabileceğimi düşünmüyorum." Seri bir şekilde oturduğum sandalyeden kalktım ve dans eden insanların arasından dikkatli bir şekilde sıyrılarak nedimelerimin yanına vardım.

"Lalisa?" diye seslendim yanlarına vardığımda. Lalisa, üzerindeki bakışların altında ezilmenin verdiği hoşnutsuzlukla yere eğdiği başını ona seslenmemle kaldırdı. "Majesteleri." deyip reverans yaptığında ona gelirken bir masadan kaptığım şarap kadehini uzattım.

Lalisa elimdeki kadehe tereddütle baktığında onunla alay etmemi beklediğini bakışlarında gördüm ve bu bakışların altında ezildim. Neler yaşadığını, nelere katlandığını bilemezdim belki fakat yaralarını sarmasında ona yardımcı olabilirdim. En azından onun için bunu yapabilirdim.

"Al hadi," dediğimde Lalisa titreyen elleriyle elimdeki kadehe aldı. "Teşekkür ederim, majesteleri."

"Rosie." dedim kendi elimdeki portakal suyundan bir yudum alırken. "Bana Rosie diyecektin, unuttun mu?"

Lalisa, bir şey söyleyecekken bakışlarını etrafta gezdirdi ve diyeceği her neyse yuttu. Yanımdaki nedimelerime bizi yalnız bırakmalarını istediğim bir bakış attığımda, hızla yanımızdan uzaklaştılar.

"Evet, seni dinliyorum."

Lalisa elindeki kadehi parmak boğumları beyazlayana kadar sıktığında merakla bakışlarımı onda gezdirdim. Kelimelerini toparlamak adına birkaç saniye durdu. "Neden bana öyle bakıyorsunuz?" diye sordu. Bana konuşma fırsatı tanımadan devam etti: "Neden böyle ilgili davranıyorsunuz? Bir prensesin bir köleye böyle davrandığı nerede görülmüş?"

Sorununu anladığımda hafifçe gülümsedim ve kuruyan dudaklarımı ıslattım. "Lalisa," diye mırıldandım ve boşta kalan sol elimi onun titreyen elinin üzerine koydum. "Neler yaşadın ya da yaşıyorsun bunu bilemem fakat hayat gördüklerinden ibaret değil. En azından ben öyle değilim. Mevki ya da konum, her neyse bunların hiçbir önemi yok benim için. Evet, bazı lider ruhlu insanların birilerini daha iyi bir düzen için yönetmesi gerekir ama sadece toplumu yönetir. İnsanların karakterlerini ya da kimliklerini etkilemememiz gerekiyor."

Lalisa, konuşmamın son anına kadar dinledi. Diyeceklerim bittiğinde ise yüzünde o kadar güzel bir gülümseme oluştu ki, içim sıcacık oldu.

"Teşekkür ederim," Duraksadı. Yüzündeki gülümsemeyi genişleterek "Rosie." dedi.

Elini dostça sıktıktan sonra bakışlarımı etrafta gezdirdim. "Birkaç ay önceye kadar bu sıkıca ortamı Conall danslarıyla neşelendirebilirdim fakat şimdi gördüğün gibi..." Bakışlarımla karnımı işaret ettim. "Pek mümkün olmuyor."

Lalisa âdeta gülen bakışlarıyla karnıma baktığında "Çok güzel gözüküyorsun, hamilelik sana çok yakışmış." dedi.

Ben ona teşekkür ederken yanımıza Jennie geldi. Lalisa hızlıca reverans yaptığında Jennie hızlı adımlarla yanına ilerledi ve onu belinden tutaran kaldırdı. "Ben önünde eğilmeni gerektirecek biri değilim." dedi ve gülümseyerek Lalisa'ya sarıldı. Aslında bu pek Jennie'nin tarzı değildi. O daha çok her şeyi içinde yaşar, dışarıya pek fazla şey hissettirmemeye çalışırdı.

Lalisa şaşkın bakışlarını üzerimde gezdirdiğinde ona sorun yok dercesine gülümsedim ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Uzun bir gündü ve ben günlerdir yataktan çıkmamış biri olarak bir hayli yorulmuştum.

Bakışlarım Jungkook'u aramak için etrafta gezintiye çıktığında onu kardeşleriyle bir masada soju içerken gördüm.

Onunla evlendiğimden beri hakkında öğrendiğim bir şey vardı: bünyesi sojuya hiç dayanıklı değildi.

Gözlerimi devirerek kızların yanından ayrıldım ve seri adımlarla yanlarına doğru ilerledim. Benim geldiğimi fark eden genç adamlar sustuğunda Jungkook'un sandalyesinin arkasına elimin tekini yasladım ve "Ne karıştırıyorsunuz siz burada?" diye sordum.

Jimin, elindeki soju bardağını masaya bıraktı ve "Yaa," dedi. "Jisoo noona bitti sen mi başladın, Rosé-ah?"

Kısık bakışlarımı Jimin'in üzerinde gezdirdim. "Bu kaç?" diye sorup parmaklarımla dördü gösterdiğimde Jimin duraksadı. Aslında bu testi yapmama hiç gerek yoktu. Kızaran gözleri ve dudakları, her an düşmeye hazır gibi duran kafası onun kör kütük sarhoş olduğunu gösteriyordu.

"Ne bileyim ben ya!" diye isyan etti görmek için kıstığı gözlerini büyüterek. Yanındaki çoktan kafasını masaya yaslamış olan Taehyung'u dürttü ve "Rosie kaçı gösteriyor, Tae? Ben anlamadım bir türlü." dedi.

Taehyung kafasını kaldırmadan ağzının içinde bir şeyler homurdandı. "Bak o da bilmiyor. Ne biçim sorular soruyorsun?!"

Jimin bağırdığında yüzümü buruşturdum. Ona ağzımı açıp odasına gitmesini söyleyecektim ki masaya Jisoo geldi.

Kızgın bakışlarını çoktan kafası kendilerinden güzel olan üçlüye, büyük abiler yoktu, çevirdi. "Bunların hâli ne böyle?"

"Soju yaramıyor bunlara." dedim deminden beri bana donuk gözlerle bakan Jungkook'u göstererek.

"Çarpıldıklarını bildikleri hâlde su gibi içiyorlar ya, pes!" dedi ve bezgince onlara baktı Jisoo. Jisoo'nun geldiğini yeni fark eden Jimin, "Aaa noona sen mi geldin?" diye gereksiz bir soru yöneltti.

Jisoo ona cevap verme tenezzülüne girmeden "Odalarına götürelim bunları." dedi.

"Ben Jungkook'u götürürüm, Jennie de Jimin'i götürsün, Taehyung'u da sen götür istersen unnie?" dedim.

Jisoo kararsız bir şekilde bana baktı. "Sen bu öküzü odasına kadar nasıl götüreceksin?"

"Gider o gider." dedim ve Taehyung'u ona doğru ittim. Taehyung yerinden kıpırdama bile kıpırdamadığında "Ama sen Taehyung'u götüremezsin. Çoktan sızmış, vücudu ağırlaşmıştır."

Çevreye bakındım. Jennie ve yanındaki Lalisa'yı gördüğümde el işaretiyle onları yanımıza çağırdım.

"Lalisa ile götürün siz."

Jisoo kafasıyla beni onayladığında sandalyesinin başına dayadığım elime yaslanan Jungkook'u hafifçe sarstım.

"Jungkook, hadi kalk odamıza gidelim." dediğimde Jungkook kalkmak yerine koluma daha çok sokuldu. Uyumuyordu, gözleri açıktı fakat beyefendinin keyfi öyle istiyor olacak ki götünü yaymıştı.

"Jungkook," dedim dişlerimin arasından. "Kalk çarpacağım yoksa ağzına bir tane."

"Ben ne yaptım ya~" diye sızlandığında boşta kalan elimle omzuna bir cimcik attım. "Bir de ben ne yaptım diyor, Tanrım sen bana sabır ver!"

"Aah!" dedi. "Ne cimiyorsun ya?!" Ona üstten bir bakış attığımda yutkundu ve zorlukla oturduğu yerden doğruldu. Neyse ki denge konusunda sıkıntı yaşamıyordu.

Kolunu tutup onu yavaşça kendime çektiğimde Jimin'in sarhoş çenesiyle uğraşmaya çalışan Jennie'i gördüm.

"Tamam kalk ben seni götüreceğim odaya." diyerek onu kalkması için ikna etmeye çalışıyordu. Jimin ise başını iki yana sallayarak "Yalan söylüyorsun," diyordu. "Sen beni hayatta bir yere götürmezsin!"

"Jimin kalksana!" dedi ve kedi gözlerini sinirli bir şekilde Jimin'in üzerinde gezdirdi Jennie.

Jimin irileştirdiği gözlerle ona baktı. "Tamam kızma. Kedi dedik panter çıktı iyi mi!" deyip oturduğu yerden doğruldu.

Bakışlarımı ayaklı komediden çevirip zorlukla Taehyung'u sürükleyen Lalisa ve Jisoo'ya çevirdim. İkisi de ağır bedeni taşımakta zorlanıyor gibiydi.

Üzerime binen ağırlıkla bakışlarımı onlardan alıp kolunu omzuma atmış olan Jungkook'a çevirdim. "Ne yapıyorsun sen acaba?"

Bir çocuk gibi dudaklarını büzdü. "Benimle ilgilensene!"

Gülerek ona baktım ve kafamı salladım. "Tamam, tamam seninle ilgileniyorum hadi gidelim."

Jungkook'u kendimi fazla zorlamayarak çekiştirdiğimde yemek salonunun arka kapısından çıktık ve serin koridorda ilerlemeye başladık. Herkes yemek salonundaki ziyafette olduğundan koridorda kimse yoktu.

"Yoruldun mu?" diye sordu. "Ağır mıyım?"

"Yok canım," dedim alayla. "Sarhoş, yakında yirmisine basacak biri ne kadar ağır olabilir ki?" Jungkook bu söylediğimle güldü.

"Evet ya, yirmi olacağım yakında." Kafasını kendi dediğini tasdiklemek için salladı.

"Domuz gibisin Jungkook!" dedim sinirle.

Jungkook bana baktığında "Harbi mi?" diye sordu.

"Kendimi fazla zorlamamaya çalışıyorum ama yok, daha fazla tartamayacağım seni." dedim ve neredeyse üzerime çullanan bedenini cam kenarındaki geniş mermere bıraktım.

Kalçasını mermere yaslayan Jungkook hamile olduğumu yeni hatırlamış gibi irileştirdiği bakışlarını üzerimde gezdirdi.

"Sen?" diye sordu. Ona eee dercesine baktığımda "Beni oradan buraya?" diye devam etti.

"Jungkook ne söyleyeceksen hızlı söyle bak çok yoruldum!"

"Sen beni oradan buraya hamile hâlinle mi taşıdın?" diye bir çırpıda söylediğinde omuzlarımı indirip kaldırdım ve "Maalesef," dedim.

"Sana inanamıyorum?"

"Neyime inanamıyorsun acaba? Sanki başka birini sürüklemişim gibi davranmayı keser misin?"

"Başka biri mi var? Niye bırakmıyorsun beni orada istersem altıma işeyeyim?"

Yüzümü buruşturdum. "Saçmalama da kalk, ayılmışsın sen odaya gidelim."

Jungkook "Çok mu yoruldun?" diye sorduğunda onu biraz daha süründürmek için "Evet." dedim.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan yanımda bitti ve kollarını bacaklarımın altından geçirip beni bir çırpıda kucağına aldı.

"Jungkook!" diye resmen çığırdığımda Jungkook yerimi sabitlemek için beni hafifçe salladı.

Kollarımı boynuna doladığımda "Tamam, affettireceğim şimdi sana kendimi." dedi.

"Ya sen deli misin?" dedim gülerek. "Sarhoşsun sen, beni nasıl böyle taşıyorsun?"

"Dört bardak içtim ben." dedi. "Çarpıldım herhalde."

Kafamla onu onayladım ve kucağına âdeta yerleştim.

Ben onu o kadar sürüklemiştim, azıcık da o beni taşısın diye düşünerek otuz iki diş sırıttım.

Odamızın olduğu koridora geldiğimizde "Yerin rahat galiba?" diye sordu.

"Evet," dedim ve kollarımı boynuna daha sıkı doladım. "Çok rahatım, tüm gün böyle durabilirim."

Jungkook da güldüğünde bizi gören kapı hizmetlileri kapıyı açtılar. Odaya girer girmez arkamızdan kapanan kapıyla Isla bir kez havladı ve yanımıza gelerek Jungkook'un ayağına sürtünmeye başladı.

"Dur oğlum," dedi. "Anneni bırakayım, öyle sırnaş."

Ben şaşkınlıkla ona baktığımda "Sen Isla'nın babası mı oldun?" diye sordum.

"Öyle değil miydim?" diye sordu ve dizlerinin üstünde yatağa çıktı. Sırtım yumuşak çarşafla buluştuğunda "Öyle misin?" diye sordum.

"Annesi sensen babası kesinlikle benim." dedi ve ellerini kafamın yanında yatağa yaslayarak bir nevi üzerime çıktı.

Oh, şimdi hiçbir yorgunluğum kalmamıştı.

Bir şey diyemeden ona baktığımda yavaş hareketlerle dudaklarıma yöneldi. Ben irileştirdiğim gözlerim ve tuttuğum nefesimle onu beklerken dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Anında ona karşılık verdiğimde elimin tekini ensesine çıkarttım ve onu kendime daha çok çektim. Kendine daha çok yer açmak isteyen Jungkook, bacağının tekini belimin diğer tarafına attı ve tabiri caizse üzerime çıktı.

Dudakları dudaklarımda kendi hükümranlığını kurarken ellerim yumuşacık saçlarında gezindi. Fark ettiğim gerçekle dudaklarımı hızla ondan ayırdım. "Sarhoş musun?"

Jungkook sırıttı ve kafasıyla beni onayladı. Somurtup vücudunu ittirecekken "Nasıl sarhoş olduğumu sormayacak mısın?" diye bir soru yöneltti.

"Nasıl?"

"Seni düşünerek bir bardak içtim. Sonra bir bardak daha bir bardak daha derken yanıma sen geldin. İçmeme gerek kalmadı çünkü sarhoş olduğum kadın ve hayatımın yeni yeni merkezi olmaya başlayan kızım yanı başıma gelmişti."

"Kızım mı?"

"Evet," diye fısıldadı. Parmağının tersini dudaklarımda gezdirdi. "Kız olmasını öyle çok istiyorum ki... Sana benzesin, senin kadar güzel olsun istiyorum. Senin kadar dik başlı, inatçı ama bir o kadar da merhametli olsun istiyorum."

Gözlerim anında dolduğunda Jungkook "Eğer sürekli yanımda olursan bir daha içip seni yormayacağım." dedi.

"Çünkü zaten sarhoş olmamı sağlayan kadın yanımda olacak. Soju yüzünden değil Rosé yüzünden sarhoş olmak istiyorum."

Hırsla dudaklarına kapandığımda ensesinden çekerek onu kendime daha çok çektim.

Durmadı, durmadık.
Gece sabaha karışıncaya dek onun sarhoş olmasına izin verdim.
Bu sefer bir başkası için değil
Rosé için sarhoş olmasına izin verdim.

Sınır: 165 oy, 170 yorum.

geçen bölüm sınır koymadım diye hem yorumda hem de oyda bir düşüş olmuştu -.- bu bölüm sonunda sizin istediğiniz uwuu sahnesi olduğu için e bir zahmet geçiniz :D

ayrıca yeni bir rosékook kurgusu yayımlamayı planlıyorum ama kısa ve instagram/texting tarzında olacak. okuyan olacaksa buraya yazsın sayı bileyim :)

sizi seviyorum, lilah xoxo

Continue Reading

You'll Also Like

8.3K 791 35
•Wattpad FanficsTR okuma listesinde. Tamamlandı. Genç adam, kadın onda kalsaydı ne olurdu diyordu. Kadın için ise aynı yastıkta tek nefesin oluru yok...
267K 18.9K 59
Hıçkırdım. "Ben hiçbir şey yapmadım"diye fısıldadım. "Kalbin çok güzel"diye fısıldadı o da kulaklarıma. "Bu güzel kalbini kimsenin kirletmesine izin...
Şiir |Levihan| By a

General Fiction

2.6K 305 8
"Yazdığım bu şiirlerin hepsi sadece senin hakkında."
2.4K 252 24
''Karar: davalının; örgüt üyeliği, kara para aklama, yasa dışı kumarhane yönetimi ve bir dizi seri cinayetin katil zanlısı olduğu ileri sürülerek, sa...