weapons and traumas 2 || zm

By zetkai

4.8K 369 139

WEAPONS AND TRAUMAS 2. KİTABIDIR! "Lives in dreams and self-told lies, She saw world through jaded eyes. Wha... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
FINAL

sekiz

248 17 0
By zetkai

Bir annene çocuklarının eve döneceğine dair umudu her zaman vardır. Ölmüş olasalar bile. Senden nefret ediyor olsalar bile. Hatta geri dönmeyeceklerini söylemiş olsalar bile.

Eskiden güçsüz bir kadındım, şimdi ise güçsüz olmak zorunda kalan bir kadınım. Eskiden çekip gidecek kadar kendime saygım yoktu, şimdi ise istesem bile arkamda bırakamayacağım insanlara sahiptim. Beklemek zorundaydım. Ezilen, üstü çiğnenen ben olmak zorundayım. Eğer olur da Amerika'ya dönersem, ki Tanrı şahidim bunu çok istiyordum, o halde çocuklarımı yarı yolda bırakmış olacaktım. Şeytan fısıldıyordu.

Bir haftadır burada kalıp, eski evimizi temizleme nedenim buydu. Kızım beni istemiyor olabilirdi ama Jake'i de kendimden soğutmayacaktım. Hiç gelmeyecek olsa bile sözümde durmam, evde onu bekliyor olmam gerekirdi. Üstelik yeni bir hayatın kime zararı olurdu ki? Burada güzel bir iş bulacak, yeni kişilerle tanışacak, babama yakın olacak ve çocuklar haftanın bazı günleri Zayn'le kalırken bende özgür olabilecektim.

Leo'ya gerekli eşyalarımı göndermesi için bir dilekte bulunmuştum. Çok fazla eşyam yoktu bu yüzden çocukların kıyafetleriyle beraber bir bavula sokuşturup kargolayabilirdi. Evin temizliği bittiğinde tamamen buraya yerleşebilecek eşyalarımızın da olacağını umuyordum. Jake için bu evi güzel hatırladığı, Jane için ise güzel anılar yazabileceği bir yere dönüştürmeye çalışıyordum.

Salon ve yatak odası bitmişti çünkü geceleri burada kalmaya başladığım için temizliğe önce kendi odamdan başlamıştım. Mutfak bitmek üzereydi. Çocuklara iki ayrı oda hazırlamış ve sadece kendi zevklerine göre döşeyebilecekleri ayrıntıları bırakmıştım. Jake'in odasının duvarlarını siliyor, daha yeni söktüğüm duvardaki haritanın arkasındaki kararan kısmı çıkarmakla uğraşıyordum. Aklı yerinde olan kimse bu evi tek başına temizlemek istemez, mutlaka temizlik görevlileri çağırırdı. Ama benim zamandan ve yalnızlıktan başka bir şeyim yoktu o yüzden bunu bir terapi işine dökmüştüm. Bir haftadır deterjan koklamaktan burnum yanmaya başlamıştı. Yavaş yavaş, her gün bir odaya girerek temizlenmemiş hiçbir şey bırakmıyordum.

Öğrendiğime göre Zayn evi satmamış ya da kullanmamıştı. Senelerdir hayaletli bir köşk gibi kimsesiz duruyordu. Eşyalarımızın yerleri değişmemişti. On sene önce neyi nerede bıraktıysam, sanki birden zaman ileri akmış gibi on sene sonrada her şey aynı yerindeydi.

Haritayı kaldırıp çöpe tıkıştırdım.

Ben duvarları silerken Jake'in nevresimleri yıkanmıştı. Makinenin sesini duyunca elimdeki bezi bırakıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve beyaz çarşafları kucaklayarak bahçeye çıktım. Çamaşır asmak için dün bahçeye uzun bir ip germiştim. Boş havuzun kenarında bembeyaz çamaşırlar rüzgarla dans ediyordu. Aklımda çocuklar gelmeden havuzu da doldurmak vardı ama onu en sona bırakmıştım. Kuruyan çamaşırları sepete alırken yenilerini asmaya başladım. Havada birkaç kez savurup düzeltiyor ve astıktan sonra her ihtimale karşı küçük parçalara mandallar geçiriyordum. Güneş tam tepedeydi o yüzden kısa sürede kuruyacaklarını umuyordum.

Son parçayı almak üzereydim ki güçlü bir korna sesi yankılandı. Kalabalık bir muhit olduğundan bu korna seslerine birkaç günde alışmıştım. Hiçbir şey on sene önceki gibi değildi, komşularımızın çoğu durmuyordu ve duranlar varsa da onları henüz görmemiştim. En yakındaki market, en yakındaki fırın, en yakın benzinlik... Hepsi değişmişti.

Yine de boynumu çevirip göz ucuyla korna sesine doğru baktım. Sanırım buranın havası insanı meraklı yapıyordu. Ne kadar çok insan tanırsanız o kadar çok şey merak ediyordunuz. Bu sefer bakmakta biraz daha haklı hissediyordum çünkü korna beni çağırıyordu. Bir içgüdüyle onun benim için çaldığını hissetmiştim.

Kiralık bir araba olduğu belliydi. Havalimanından alınmıştı. Onları birkaç sefer bende kullandığım için tanıyordum. Leo arabanın içinden çıkıp bagajdan sırtladığı çantalarla bahçeye girince güldüm.

"Şaşırmışa benzemiyorsun," diye mırıldandı sırıtırken.

"Şaşırmadım."

"Neden?"

Elindeki çantaları alıp bahçedeki koltukların üzerine bıraktım. "Çünkü sen tam da böyle bir şey yapacak birisin."

Kahkaha attı. Uzanıp ona sarıldım. Onu özlediğimi hissetmek güzeldi. Bazen ona haksızlık ettiğimi düşündüğüm için bu hisler vicdanımı rahatlatıyordu. Onu özlemek, sevmek ve hakkını vermek istiyordum. Sadece elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Sana bir kahve yapayım," diye mırıldandım. "İçeri geç, geliyorum."

Son kalan parçayı da asmak için geri döndüm. Leo tüm göçleri kucaklayıp içeri götürdü. Bende sepeti ve kuruyan parçaları alıp peşinden gittim. Yapılacak çok iş vardı. Nevresimleri serecek, duvar silmeye devam edecek ve Jake'in odasını bugün bitirecektim ama bir kahve molası için zamanım vardı.

Mutfağa ilerleyip yeni aldığım kahve makinesini çalıştırdım. Market alışverişini tamamlamıştım o yüzden pek sıkıntı çekmiyordum. Arada eksikler çıksa da yeni yapılan market evden üç dakika uzaktaydı. Gecenin bir yarısı bile gidip istediğimi alabiliyordum. Kupaları çıkarırken onun kahvesi için şeker de buldum.

Sandalyelerden birine oturmuş gülerek telefonuna bakıyordu. Fotoğrafımı çektiğini sanıp kaşlarımı çattım ama ekranı bana doğru tutmuyordu. Fark etmemesi için parmak uçlarımda uzanıp ekrana baktım.

"Mahremiyet!" diye haykırdı imayla. Dil çıkarıp elindeki telefonu çektim. Instagram'daydı. Kendi sayfasında, yeni yüklediği fotoğrafa bakıyordu. Henüz birkaç dakika önce paylaştığından bildirim yağıyordu ama onları boş verip kaydırmalı attığı birkaç fotoğrafa baktım. Benim çamaşır asarken, kupalara kahve koyarken çekilmiş iki fotoğrafım vardı. Aşağı inip açıklamayı okudum. Siyah bir kalp koymuştu.

"Bu ne şimdi?"

"Ara sıra seni paylaşıyorum. Instagram'ın olsa görürdün."

Suratımı buruşturdum. Bir milyon takipçisi varken böyle şeyler yapması hiç doğru değildi. Kimsenin özel hayatımızı bilmesini sevmiyordum. Özellikle çamaşır asarken ve kahve yaparken olan fotoğraflarımı... Kupalardan birini ona uzattım.

"Burada neden kalmak zorunda olduğumu biliyorsun değil mi?"

"Anlıyorum tabii ki... Sadece ben olsam öyle yapmazdım."

Tek kaşımı kaldırdım. "Nasıl yapardın?"

"Bilmiyorum Alexa ama sanırım kendimi düşünürdüm. Bu adam yüzünden yeterince acı çekmedin mi zaten? Yine aynısını yapmaya çalışıyor. Seni kendine hapsedecek, üstelik beraber olmamanıza rağmen. Bunu kıskandığım için söylüyorum falan sanma... Bir arkadaş olarak sadece."

"Burada onun yüzünden kalmıyorum ki," diye fısıldadım. "Jake için. Jane için. Çocuklar ne kadar benden nefret ediyor da olsa, beni istemeseler de gittiğim sürece tek suçlu ben olacağım Leo. Bir annenin asla yapamayacağı tek şey çocuklarını bırakmak olmalı."

"Çocuklar seçim yapabilecek yaşa geldiler."

"Peki ya beni seçmelerine izin yoksa?" Başımı hırsla iki yana salladım. "Zayn'in işi mahkemeye taşımasından korkuyorum. Ne kadar uzun ve çetrefilli bir süreç olacağını düşünsene. Jane için babalık testi isteyecekler, babasının üzerinde hak iddia edebilmesi için bir sürü insanın kalbini kıracak bir sürü kanıt çıkacak ortaya, ben boş duracak mıyım? Asla. Bende çok kalp kıracağım. Çocuklar bunu yaşasın istemiyorum. Ama onlara öylece benimle Amerika'ya dönmek ister misiniz diye sorduğum da ise Zayn onların yerine cevap veriyor. Haklı. Neden çocuklarını bırakmak istesin ki?"

Gözlerini devirdi. "Ne yapıp edip kendini suçladığın kısma döneceğiz öyle değil mi?"

"Suçlu olmadığımı söyleyebilir misin?"

"Her neyse. Artık sana bir şey söylemeyeceğim. Mutlu olacaksan istersen kutuplarda yaşa. Ama ne zaman dönmek istersen Amerika'da da bir evin olduğunu unutma."

Dudak büzdüm. "İdare edebilecek misin?"

"Çocukları özleyeceğim," diye fısıldadı. "Ama yapabileceğim bir şey yok. Tatillerde sizi görmeye gelirim. Sezon yeni başladı sayılır, önümde uzun bir maraton olacak. Antrenmanlar ve maçlar derken size zaman ayıramıyordum zaten... Bilmiyorum, idare edeceğim."

"İyi bir arkadaşsın Leo."

Gülümsedi. Aramızdaki ilişki işte böyleydi. İki en yakın arkadaştık ama bazen beraber uyuyor, bazen birbirimizi seviyorduk. Sanki hayatımızdaki boşluğu doldurmak için birbirimizi merhem olarak kullanıyorduk ama ikimizin de ihtiyacı olan kıytırık bir merhem değil gerçek bir ameliyattı.

"Ne zaman döneceksin?" diye sordum bakışlarımı kupanın içinde sallanan kahveye dikerken. Göz ucuyla omuz silktiğini gördüm.

"Veda etmeye geldim. Her an dönebilirim. Geceyi bizim çocuklardan birinde geçireceğim."

"Burada kalabilirsin biliyorsun değil mi?"

Bakışları mutfağın içinde dolandı. Dudaklarını büzüp kafasını iki yana salladı. "Buranın size özel olmasını istiyorum."

"Saçmalama." Güldüm. Burası özeldi, doğruydu. Bana milyonlarca acıyı ve Zayn'e duyduğum kırılamaz aşkı hatırlatan bir hapishane gibiydi. Temizleyerek, duvarlarını kazıyarak ve yeni eşyalar alarak değiştirmeye çalışıyordum. İçerisinde benim olmasa da çocuklarımın güzel anılar biriktirmesini istiyordum.

"Kalkmam lazım," diye mırıldandı. Bardağını musluğun altına tutup yıkadıktan sonra kuruması için ters çevirip tezgaha bıraktı. "Arada ziyaretime gelirsin herhalde?"

"Yola çıkmadan ve varınca ara."

Uzun kollarını uzatıp belimi sardı. Sırtını okşayıp güzelce sarıldım. Zorluk çıkarmadığı için, beni geri götürmeye ikna etmediği için minnettardım. Her zaman anlayışlı bir arkadaştı. Geçmiş on seneyi eskitirken bana olan aşkını kırmış, arkadaşça bir sevgiye dönüştürmüştüm. En azından bana öyle yansıtmaya çalıştığını görebiliyordum. Büyümüştü.

Arabasına atlayıp çalıştırırken verandaya yaslanıp onu izledim. Son kez el sallayıp gözden kayboldu. Yine Spotify hesabıma bağlı bir hoparlör ve deterjanlarla yalnız kalmıştım. Aptalca sırıttım.

Sonra nasıl olduysa elim telefonuma gitti. Kendimi koltukta bağdaş kurmuş heyecandan parmaklarım titrerken sahte bir hesapla Instagram'a girerken buldum. Sadece Zayn'in hesabına girmek ve çocuklardan haber almak istiyordum. Bir haftadır tatilde olduklarına göre elbet paylaşabileceği fotoğraflar çekmiş olmalıydı.

Hesabına girince karşıma efektli bir sürü fotoğraf ve yüksek numaralar çıktı. Beğeni sayıları ve takipçisi uçuktu, fotoğrafları ise göz alacak kadar aydınlık ya da siyah beyazdı. Duvarı oldukça uyumsuz gözüküyordu. Son fotoğrafına girip aşağı kaydırmaya başladım. Çocuklarla havuzda bir fotoğrafları vardı. Sadece bir fotoğraftı ama sanki Jane'in kahkahasını duyar gibi oldum. Jake ise eliyle barış işareti yapıp dil çıkarmıştı. Ekranı biraz daha aşağı kaydırınca sadece ayaklarını görebildiğim bir fotoğraf buldum. Bir koltuğa yan yana dizilmiş olmalıydılar. Jane sarı çizgili bir pijama giymiş, Jake gri bir şort ve Zayn'de siyah bir eşofman takmıştı. Karşılarında bir televizyon ve ekranda da bir çizgi film oynuyordu.

Aynı koltukta, bacaklarını sehpaya uzatmış ve kucağına patlamış mısır dolusu kase almış bir kadına ait bacaklar da vardı. Yeşil ve kırmızı çizgili uzun çoraplar giymişti.

Telefonu sehpaya fırlattım. Siktiğimin hayatında bir şey de güzel gitse şaşacaktım.

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 158 12
Yüzüne beyaz yalanlar söyledim, ama seni sevdiğimi biliyorsun.
2.1K 80 9
Herkes hümayi oldu sanıyorlardı ama hüma morgtayken kalbi atamaya başlar.
2K 111 23
En karanlık,suçla dolu bu şehre hoşgeldiniz.Kanunlar bu şehir için yetersiz kaldığında şehre yeni birisi geliyor.Bu şehri kanla temizliyecek ve kendi...
222K 9.2K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!